AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
38851 Okunma
KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE

 

 

 

                       ARAP HARFLERİ VE LATİN HARFLERİ  TRANSKRİPSİYONU(Bir dilden başka bir dile aktarma, çevirme, tercüme’Sİ)AKEVLER  TEFSİR USULU

   HARFLER                             HARFİ MEDLER                                                          

A= ا R=ر Q= ق E=ء

B= ب Ü=ذ K= ك U= و

T= ت S= س L=ل I=ى

Ç= ث Ş= ش M=م

C=ج                Ö= ص N= ن

X=ح W= ض V= و

P=خ O=  ط H=ه

D= د J= ظ

Z=ز F= ف

 

 

 

 

 

SESSİZ HARFLER

 

UZUN

SERT

SERT

YUMUŞAK

YUMUŞAK

SERT

 

SESLİ

TİTREK

SÜREKSİZ

SÜREKLİ

SÜREKSİZ

SÜREKSİZ

ALT BOĞAZ

 

 

 

 

H=ه

E=ء

ORTA BOĞAZ

 

 

G=ع

X=ح

 

 

ÜST BOĞAZ

 

 

Ğ=غ

P=   خ

(Boğaz)

 

YUTAK

 

 

 

 

K=   ك

Q= ق

ARKA DAMAK

I=ى

 

Y= ي

 

 

C=  ج

ORTA DAMAK

 

 

W= ض

Ş= ش

 

 

ÖN DAMAK

 

R=ر

J= ظ

Ö= ص

 

O=  ط

DİŞ DİBİ

 

L=ل

Z=ز

S= س

T=   ت

D= د

DİŞLER ARASI

A= ا

N= ن

Ü=  ذ

Ç= ث

 

 

ARKA DUDAK

U= و

 

V= و

F=  ف

 

 

ÖN DUDAK

 

M=م

 

 

 

B= ب

    

 

 

 

 

A’zib (ayn, ze) : Meraya salınmış sahibinden uzak develer.

Mizka (ze, kaf) : Pamuk tüyüdür.  

Tesbiğ (sin) : Tolga, baş zırhıdır.

Sırad (sin, dal) : Biz, delici alettir.

Seyl (sin) : Sel demektir.

Katr (kaf, tı) : Maden eriyiğidir.

A’rim (ayn) : Bent, yığıntı demektir.

Nese’ (sin) : Dinlenme yeridir.

Sebe’ (sin) : Şehir adı, şarabın yapıldığı üzüm bahçelerinin olduğu bir yerdir.

Hamt (hı, tı) : Koruktur.

Sidr (sin, dal) : Kiraz ağacıdır.

Nevş : “Nasiye” alındaki perçindir, “sad” “şin”ne dönüşmüş tutmak, yakalamak anlamında fiil olmuştur. “Tenavüş” peşinden koşup yetişmek demektir.

 

GBS (ayn, se) : Hamd, cümle kapısı demektir. Sahibinin nüfuzlu ve varlıklı olduğunu gösterir. “A’bd” bu kapıda bekleyen köle demektir. “Dal” “se”ye dönüşmesi ile gerçekte nüfuzlu olmayan ve içi boş olan bir yapının girişine konan cümle kapısı benzeri işaret demektir. İçi boş ve anlamsız iş demektir.

GBQR : “Habek” bir tür güzel kokulu yabani bitkidir. “A’bker” ise bu tür bitkilerin yetiştiği yer olmuştur. Sonra cinlerin var sayıldığı hayali ülke anlamı kazanmıştır.

GCB : “Acem” yabancı, dil bilmeyen demektir. “Me” “be”ye dönüşerek tuhaf şey, anlaşılmaz şey anlamlarına gelir.

GWD (ayn,dat,dal) : Bazu demektir.

GFR: (ayn) İ’frit : Baştaki ibiktir. Üniforma niteliğindeki işaret.

GQR : “Akv” derinin zedelenmesinden oluşmuş yaradır. Atların ve eşeklerin semer veya eğerleri altında oluşan yaradır. Buna yağır denir.

GKF (ayn, kef) : Örgülü saç demektir. Hayvanı bağlandığı ipe benzetilerek “a’kefe” bağlanmak anlamında kullanılmıştır. Bir işe bağlanmak anlamına da gelmektedir.

GLV : A’la, gayenin intihası içindir. Fiilin isme etkisi vardır.

GLQ : Sülük demektir. Mastar olarak yapışmak anlamındadır. Cins isim olarak hücreler topluluğu, “alake” ise tek hücre demektir.

GLV : Vadinin üst tarafına ulya, alt tarafına da süfla denir.

GMY : Kör demektir.

GMR : “U’mare” katlı bina demektir.

GMR - İ’mran: “U’mare” katlı bina demektir.

GKB (ayn,kef,te) : Örümcektir, “a’kibe” yumru, “ka’b” da topuk demektir.

GKB (ayn,kef,te) : Örümcektir, “a’kibe” yumru, “ka’b” da topuk demektir.

GRB (ayn) : “A’rafe” üstü düz dağ demektir. Orada toplantı yapıp birbirleri ile tanıştıkları için “ma’ruf” kelimesi türemiştir. “A’reb” bilinen “Acam” ise bilinmeyen demektir.

GRR (ayn) : “U’ryan” çıplak, “mu’terre” yoksul anlamında çıplak demektir. “A’rre” hayvanların uyuz olup tüylerini dökmesi demektir.

GRW : Ön dişler demektir.

GÖV : Sopa, değenek demektir.

AÇV (ayn) : Sırtlan.

AÖF : Bitkilerin tohumları üzerinde uçmalarını sağlayan tüylere ve kanatlara “a’sf” denir. Bir istikamette esen rüzgar anlamına geldiği gibi saman gibi ufalanıp toz duman olanlara da “a’sf” denir.

GOV : Bölüşmede birisine düşen pay demektir. Yahut bölenin kişilere verdiği parçalara denir. “A’ta” mastar olarak “almak”, “ita” mastar olarak “vermek”, “eta” mastar olarak “gelmek”, “ita” mastar olarak “vermek” demektir. “”İ’ta”, karşılıksız vermek, “ita” ise daha çok karşılığında vermektir. Kişinin çıkarına veriyorsan “i’ta”, çıkar olsun olmasın “ita” kullanılır.

GTB (ayn, te) : “A’tebe” kapı eşiği demektir.

GVC (ayn) : Kıvrık yol demektir.

GVD (ayn) :

GVQ (ayn, kaf) : Arazi kıvrımıdır.

GVQ : Vadiler arasındaki engel demektir.

GVL : Bir şeyi çakmak için kullanılan taş balyozdur. Ağırlık, darlık, sıkıntı içinde olmak anlamlarına gelir.

GVR (ayn) : Ölçmek için kullanılan boş kaptır.

GYY (ayn) : Kekemedir.

GYŞ : Ekmek demektir.

GZL (ayn, ze) : “A’zel(zal)” denk yapmak için bir torbada bulunanı iki torbaya böldükten sonra yük yerleştirildikten sonra her bir torbaya verilen addır. “A’zl(ze)” ayırmak demektir.

GZR (ayn,ze) : “Te’zir”deki “za”nın “ra” dönüşmesi ile oluşmuştur. Güçlendirmek demektir. “Ta’zir” manevi güç, “a’zer” maddi güç demektir.

EVN : Aniye kap demektir. “Evene” zamandan kap demektir. Kısa zaman için kullanılır. “Hine” kelimesi ile de akrabalığı vardır.

GBD : Ana kapının önündeki bekçidir. “Abd”in “amel”den farkı, “amil” olan belli bir sureyi başkasına tahsis edendir. Geri kalan zamanlarını ise başkalarına kullandırabilir. Abd ise bütün vaktini birisinin emrine veren kimse demektir. Kişi kendisini satma hakkına sahip olmadığı için abdlik (kölelik) sözleşmesi batıldır. Burada sözleşmeye göre başka insanlara, kafirlere hizmet verilmeyecek anlamında değildir. Bütünü ile yücelterek birine hizmet vermek ibadettir.

GBS : “Abes” hayvanın kuyruğuna yapışmış kuruyan pislik; “abus” ekşi yüz demektir.

GCZ : Belin at tarafıdır. Duruşta en arka tarafta kalan yerdir.

GDD : İdad toplayıcılık zamanında meyve toplayanların aşiret reislerine verdikleri paydı. Hala vergi manasını taşımaktadır. Hudud kelimesiyle de akrabalığı vardır. Hadede çizerek sınırlamak, adede sayarak sınırlamak demektir. Başkalarına hükmetmek için servet edinen kimseler, devamlı olarak varlıklarını ve zenginliklerini göstermeye çalışmışlarıdır. Buradaki addede kendi kendine saymak değil, başkalarına gösteriş için saymak demektir.

GDN : “Firdevs“ özel mülkiyetli bahçedir, “aden“ ise yaz ve kış meyve veren bahçe demektir.

GDV : Mu’ted, “adeve”den iftial babından gelmektedir. “Udve” vadinin bir yakası demektir. “İ’tida” kendi kendine düşmanlık yapmaktır. Sigara içmek gibi..

EPR : Uhur ense demektir. Uhra diğer demektir. Ahir son, ahiret sonraki hayat demektir.

GQB : Ayağın topuğudur. Takip etmek, arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak anlamlarına gelir.

GQD : Düğüm demektir. Sonra sözleşmeler anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sözleşmelerin içine tükürmek demek, sözleşmelerin yorumlarını kötüye doğru yorumlamak demektir. Müteşabih ayetleri muhkemata aykırı yorumlamak gibi, sözleşmeleri, kanunları ve nizamları da ters yorumlamak ve sözleşmelerin gereklerini yerine getirmemektir. Bu hususta bireysel ters yorumlar yetmez, topluluk içinde belli çıkarları olanların ters yorumu benimsemeleri ile mümkün olur. Onun için neffasat kurallı dişi çoğul olarak kullanılmıştır. Erkek kurallı çoğul tüzel kişiliği olan topluluğu, dişi kurallı çoğul tüzel kişiliği olmayan, başkanları olmayan ama belli bir amaçla örgütlenmiş bir topluluğu ifade eder. Bu çoğulda erkekler de yer alırlar. “Vessaffati saffen”deki saflar namaz saflarıdır.

ELV   (elif) Elev : “Helv” tatlı demektir. “Elva” tüm nimetlere verilen addır.

GLY : Ala, gayenin intihası içindir. Fiilin isme etkisi vardır.

GLN (ayn) : “A’ren” mahallenin orta yeri, evler arası avlu demektir. Ra, le ye dönüşmüş ve “i’lan” etmek ortaya çıkarmak ve herkese duyurmak demektir.

Ali :

elLAH : Allah kelimesi “el-ilah”tan dönüşmüştür. Özel isimdir. Kurallara göre türememiştir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçe’deki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.

GMD : Direk demektir.

GML : Amele iş yapmaya alıştırılmış deve veya öküz demektir. Abd kelimesi ile de akrabalığı vardır. Amel etmek başkasına iş yapmak demektir.

GMM : “An” ve “ma”dan oluşmuştur. Harfi cerden sonra gelen “ma”lar “me”ye dönüşür.

GNN : Harfi cerdir. “A’la” karşılığı fiilin başlangıcı için kullanılır. Fiilin isme etkisi vardır.

GNN : Harfi cerdir. “Ala” karşılığı fiilin başlangıcı için kullanılır. Fiilin isme etkisi vardır. “Eğna anhu” dersek kişide değişiklik yapmış olur, yani kişiyi kurtarmış olur. O zamiri Ebi Leheb’e gider.

GNN : “An” fiilin başlangıcını gösterir. Filin isme etkisi vardır. Burada gerektiği gibi yaşamayan kimselerin namazlarını da ifsat ettiklerini göstermek için an kullanılmıştır.

ERW : Yer demektir. Yer küre anlamına geldiği gibi herhangi bir arazi parçasına da arz denir.

GRŞ : Toplantı yerinde yöneticinin durduğu yüksek yerdir. Kürsü oradaki oturulacak tahtadan yapılmış yerdir. Kürsü dört boyutlu uzay, arş beş boyutlu uzaydır.

GSGS : Asus, akşamleyin ahıra dönmeyip otlamayı seven deve, sabah ve akşam karanlığında avlanan hayvan demektir. Sabah ve akşam alaca karanlığına da “asas” denmektedir.

GÖF :  Bir vadide tek yönde esen rüzgar demektir.

ÖXB : Sahafe sahifa üzerine yazı yazılmış veya şekil çizilmiş deri, tuğla ve kağıt gibi şeylerdir. İlk mülkiyet araçlar üzerinde olmuştur. Taş sopa gibi. “F” “be”ye dönüşmüş ve sahip olunan veya sahip olan anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sonra sohbet etmek, yazılı metinler üzerinde konuşmak ve daha sonra da arkadaş olmak anlamlarına gelmiştir. Bir memleketin halkına eshab dendiği gibi herhangi bir işte birlikte olanlara da eshab denir. Sahabe kelimesi buradan gelmektedir.

EÖL (sad) : Kök demektir.

Asl (sad) : Kök demektir.

GÖM : Kulp, bağ demektir.

GÖR : Meyve suyu demektir. Üzümü sıkmaya asr etmek denir. Üzümü ikindiye kadar toplar, ikindiden sonra da sıkarlardı. Bu nedenle asra ikindi vakti denmiştir. Sonraları üzüm sıkma mevsimine de asr denmiştir. Ondan sonra da yüz yıl için de asr denmiştir. Burada yüzyılın insan hayatında dönüm vakti olduğuna işaret edilmiştir. İnsanın nominal ömrü yüz yıldır. Burada yüz yıla veya çağa yemin edilmektedir.

GŞR : “On” demektir. Küçük kalabalıklara “aşiret”, büyük kalabalıklara da “elf” denmiştir. Aşereye 10, elfe de 1.000 denmiştir.

GŞY : Akşam yemeği demektir.

GOL : Başı boş bırakılmış, çöle bırakılmış devedir. Körelmiş kuyu anlamına da gelir.

GVD : Kalabalık hayvan sürülerinin sulamalarında varış yoluyla dönüş yolu biribirinden farklı olmuş, bunlardan geriye dönüş olan yolun adı “avd” olmuştur. “Avdet” dönüş demektir. Ad Kavmi, toplantı yerlerinde veya sulama yerlerinde bu usulu uygulayan kavm olabileceği gibi kötü adetleri terk ettikten sonra eski alışkanlıklara dönen bir kavm olduklarında başkaları tarafından bu adla anılmış olabilirler. Tevrat’ta Ad ve Semud’un hikayeleri başka adlarla anlatılmış olabilir. Ad kelimesi “udvan”dan ismi fail olabilir, “hass” kelimesi gibi. O zaman da saldırgan kavim olur. Kur’an’daki anlatılışı iyice yorumladıktan sonra tarih ve arkeoloji bilgileri ile bu topluluk tanınmış olur ve bu kavramlar açığa kavuşmuş olur.

EVL : Bir şeyi çakmak için kullanılan taş balyoz gibi alettir. Ağırlık, sıkıntı ve darlık içinde olmak anlamlarına gelir.

GVÜ :Uvvez, hayvanın yetişemeyeceği yerdeki otluk yerin ve hayvanların girip korundukları dikenliğin adıdır. Sonra sığınağa istiare edilmiştir. Sığınmak manasında mastar olmuştur. Eğer belli bir olay esnasında sığınma söz konusu ise “sığınıyorum”, genel bir sığınma ise “sığınırım” şeklinde tercüme edilmelidir.

EYY :

GYN : Ayn göz, “evya” göze demektir. Önce pınarların akan gözüne, sonra da insanların gözüne ayn denmiştir. Topluluklarda kelimelerin birbirine aktarılması olduğu gibi, benzetmelerin aktarılması da vardır. Türkler ve Araplar gözü hem pınar için hem de görme aleti için kullanmışlardır.

GZZ : Yağmur suyu ile doymuş topraktır. Ta’ziz etmek güçlendirmek veya yüceltmek anlamına gelir.

BGD: buud : Bakıldığı zaman ufka yakın yere “bei‘d“ denir. Eğer bu yer dar bir vadide ise o da “a‘mik“ denir. Sonra zaman için “ba‘de“ zamanda uzak anlamında kullanılmaya başlanmış ve daha sonra “önce“nin karşıtı olarak bir mana kazanmıştır.

BGL (ayn) : Er demektir.

BGÇ: Bu’sir : Ba’s eşilen yer demektir. Eşmek araştırmak ve ortaya çıkarmak anlamlarında kullanılmıştır.

BDV (dal) : Çöl demektir.

BĞY : Boğa, damızlık öküz demektir.

BPL :

BQY : “Vika” kap demektir. İçine eşya konarak saklanır. Böylece oraya konan eşyanın ömrü uzar. Zamanla “ve” harfi “be”ye dönüşmüş, “baki” devamlı, sürekli ve sonu olmayan, ebed anlamları kazanmıştır.

BRZ : Çevresi kapalı açık yedir.

BÖR : Göz demektir. Uzağı görmek anlamına gelir.

BSO (tı) : Yaygı, sergi demektir.

BON (tı) : (zahr’a bak) Karın demektir. Hayvanların üst tarafına zahr, alt tarafına batn denir. Sonraları sırt ve alt olarak da kullanılmıştır.

BOR (tı) : Bozuldu ve dağıldı demektir.

BOŞ : Elin avuç içine bir şey almak için aldığı şekle cuma, bir sopayı tutmak için anldığı şekle kabz, bir kumaşı tutmak için aldığı şekle de batş denir. Kişiyi yakasından tutmaktır.

BDE: Bede, Yubdiu: Vaha demektir.

BDG (ayn) : “Bedee”den dönüşmüştür ve “bedee” başlamak demektir. Bedea’ bir şeyi yeniden yapmak, icad etmek demektir.

BDL : “Bedal” malların takas edildiği pazar yeri demektir.

BĞT (te) : Beğiy boğa demektir. Y tye dönüşmüştür ve boğanın ani saldırısından dolayı ani oluşa beğt denmiştir.

BHC (he) : Diri yeşilliktir.

BPL (hı) : “Buhar” kaynayan sudan çıkan buğudur. Re le’ye dönüşmüş, havadan başka laftan başka bir şey vermeyen adama denmiştir.

BPS (hı) : Çalgın ekin, cılız ekin demektir.

BKK : Mekke olarak da telafuz edilmektedir.

BLD : Etrafı çevrili meskun düz yerdir. Karyeden daha geniştir. “Belde” merkeze, “beled” ise çevreye, mücavir alana denmektedir.

BLS (sin) : Ağzı geniş çuval demektir. Fuls dirhemin küçük birimine denir.

BLV : Sürterek keskinleştirmek için kullanılan taş, bilevi taşı. İnsanları olgunlaştırmak için sıkıntılara uğratmaya “bela” denir.

BNN : Parmak uçları demektir.

BRD : “Bürde” gocuk berd de soğuk demektir.

BRM : Çömlektir.

BRR : “Berr” kara, “beriyye” bir kara parça demektir. “Burr” buğday,”birr” buğdayın diğer tahıllara olan üstünlüğü esas alınarak “iyilik” anlamı kazanmıştır.

BRY : “Berr“ deniz mukabili “kara“ demektir Beriye bina anlamındadır. Hilkat anlamına da gelmektedir.

BZP (ze, hı) : Işıkla gölge sınırındaki tulu bölge demektir.

BSQ (sin) : “Fıtk” derinin yırtılan kısmı, “fısk” meyvenin kabuğundan ayrılması, “bezk” tükürük, “besk” de hurma diğer meyve ağaçlarında çatlayıp açılan tomurcuklar veya yere dökülen meyveler demektir.

BÇÇ : Rüzgarın esmesi sonucu etrafa dağılan toz anlamından gelmiş olmalıdır. BÇÇ, yaymak, türetmek anlamlarına gelmektedir.

BSS (sin) : Lapa, pelte demektir.

BŞR : Tüyü alınmış deridir.

BOR (tı) : “Betır” yarık demektir. Mastar olarak yarmak, kesmek anlamlarına gelir.

BTL : Dalları aşağı sarkmış ağaç demektir.

BVL : İdrar, işemek demektir.

BVR : Ekilmemiş ham topraktır.

BVE : Dağdaki arı kovuğudur.

BYG (ayn) : “Bi’a” pazar yeyi; “bey’” el ele tutmak demektir.

BYN : Yarik demektir.

BYT : “Beyt” yapı demektir. Mesken ev demektir. Yani beyt herhangi bir yapıya ad olarak kullanılabilir. Burada marife gelmiştir. Bu beyt Kabe’dir. İbrahim(AS)den beri insanlar burayı ziyaret etmektedir. Dünyada insanların ziyaret ettiği bu kadar eski başka bir bina yoktur. Ayrıca dünyadaki kara parçalarının ağırlık merkezi de Mekke’dir. Yani bütün insanlar için en kolay gidebilecekleri merkezdir. Bunun için seçilmiştir.

Bi : Bi, harfi cerdir. Alettir. Hamdi vasıta ederek Allah’ı yücelt anlamına gelir. Yani bu yüceltme dahi lafızları tekrar etme ile değil, anlamları ile de yüceltmek demektir.

Bi, Le, Min, İla, An, Ala, Fi, Hatta, Ke : Bi, harfi cerdir. Harfi cerler isimlerin hallerini gösterirler. “Beyn” kelimesinden gelişmişlerdir. Beyn ara demektir. “Ba”, başlangıcı, “le” de sonu bildirir. Aşağıdaki şekilleri almışlardır. “Min”, başlangıcı, “ila” sonucu bildirir. Fiilin isme, ismin fiile etkisi yoktur. “Bi” başlangıcı, “li” sonucu belirtir. İsimlerin fiile etkisi vardır. “An” başlangıcı, “ala” sonucu bildirir. Fiilin isme etkisi vardır. “Fi” zarf içindir, başlangıç ile son arasındaki herhangi bir yeri bildirir. “Hatta” içindeki bir parçayı bildirir. Hattanın dışındakiler, haberlerin başına getirilebilir. Hatta getirilmez, bunun yerine diğer bir harfi cer olan “ke” getirilir.

Bi, Min, Fi : Bi, harfi cerdir. Harfi cerler isimlerin hallerini gösterirler. “Beyn” kelimesinden gelişmişlerdir. Beyn ara demektir. “Ba”, başlangıcı, “le” de sonu bildirir. Aşağıdaki şekilleri almışlardır. “Min”, başlangıcı, “ila” sonucu bildirir. Fiilin isme, ismin fiile etkisi yoktur. “Bi” başlangıcı, “li” sonucu belirtir. İsimlerin fiile etkisi vardır. “An” başlangıcı, “ala” sonucu bildirir. Fiilin isme etkisi vardır. “Fi” zarf içindir, başlangıç ile son arasındaki herhangi bir yeri bildirir. “Hatta” içindeki bir parçayı bildirir. Hattanın dışındakiler, haberlerin başına getirilebilir. Hatta getirilmez, bunun yerine diğer bir harfi cer olan “ke” getirilir.

BWG (dat, ayn): Sürüden ayrılan koyunlar. Üçten fazla, ondan az..

BDY : Badiye çöl demektir. Çölün bize taraf kenarına bed’ denir ki başlangıç demektir.

BNY : Yapının üstüne oturduğu taş veya ağaçtır.

BRQ - (kaf) : Şimşektir. Parlak taş ve parlak kılıç için kullanılmıştır, sonra da şimşeğe isim olmuştur.

BRE: Beraet : İyileşmiş yara (yara-bere)

BSM : Çiçeği açılmadığı halde taç yaprağı açılmış tomurcuk. Buradan ses çıkarmadan gülümsemek anlamındadır.

BGÇ : Ba’s eşilen yer demektir. Eşmek araştırmak ve ortaya çıkarmak anlamlarında kullanılmıştır.

BPG BHG (hı) : Peşpeşe ekimden dolayı yıpranmış tarla.

BLĞ : “Bulğe” bir çeşit ayakkabı demektir. Bir yere ulaşmak için kullanılan mastardır.

BRC : Gökyüzünde kümeleşen yıldızlara verilen addır. Güneşin bulunduğu semaya “ve s-semai ve tarik” işaret edilmiştir. Burada ise burçların bulunduğu semaya işaret edilmiştir ki, bu da samanyoludur.

BRH (he) : “Berk” şimşek demektir, “burhan” şişeğin çakmasının ortalığı aydınlatmaya benzetmesi aniden beyinde meydana gelen açık kanıttır. “Kaf” “he”ye dönüşmüştür.

BGD : Bakıldığı zaman ufka yakın yere “bei‘d“ denir. Eğer bu yer dar bir vadide ise o da “a‘mik“ denir. Sonra zaman için “ba‘de“ zamanda uzak anlamında kullanılmaya başlanmış ve daha sonra “önce“nin karşılığı olarak bir mana kazanmıştır.

BHT (he) : Kılıç yarası demektir. Suçlama, kara çalma anlamı da kazanmıştır.

BKR : Sabah demektir.

BRK:

BSR : Koruk demektir.

CGL : Ca’l ele pisliğin veya sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçası demektir. Sonraları kılmak anlamında kullanılmıştır. Kılma ile yapma arasındaki fark, yapmada yeniden var etme, ca’lde ise var olan bir varlığı yeni bir işe koymak anlamı taşır.

CXM : Etin, meyvenin, mısırın kızartıldığı ateş demektir. Cehennem, yemeklerin pişirildiği fırın demektir. Cahim ise kızartıldığı fırının adıdır. Cehennem ve cehim dünyada terbiye olmamış insanların ahirette terbiye edilerek cennete girebilmeleri için yükseltildikleri yerdir.

CBR : Kırık kemiği düzeltmek için konan tahtadır.

CHM : Cehm, cahm ile akraba bir kelimedir Cehennem toprağı pişirmek, seramik fırını demektir. “Cahim” etin, meyvenin, mısırın kızartıldığı ateş demektir. Cehennem, yemeklerin pişirildiği fırın demektir. Cahim ise kızartıldığı fırının adıdır. Cehennem ve cehim dünyada terbiye olmamış insanların ahirette terbiye edilerek cennete girebilmeleri için yükseltildikleri yerdir.

CHL (he) : Çevresinde dağlar görülmeyen düz yerdir.

CHR (he) : Kuyu dibinde ortaya çıkan su demektir.

CHR : Açık yerdir. Sesin fısıltı üstünde çıkması, sert harfleri çıkarmakla olur.

CLY : Cilalamak sözünden dönüşmüştür. Toz almak anlamında olan cilalamak, kentten çıkarmaya kentin tozunu alma, pisliğini temizleme anlamında kullanılmıştır.

CLS (sin) : İnsanların üstüne oturduğu sert kaya demektir.

CLB : Satılmak üzere pazara getirilen maldır.

CLV : Cilve damatların gelinlere hediye ettiği baş örtüsüdür. Sonra temizlik yapmak için kullanılan bez parçasına da bu ad verilmiş olmalıdır. Cilalamak toz almak, parlatmak demektir. Bir topluluk içinde fesat çıkaran grubu sürmeye cela denmektedir. Ortaya çıkmak ve çok açık bir şekilde görülmeye ise tecelli denmiştir.

CMG : Cum’a yumruk demektir. Sonraları toplama ve birleştirme anlamlarında kullanılmıştır. İnsanların ve develerin toplanmaları bu kelime ile ifade edildiği gibi mal stoku da bu kelime ile ifade edilmiştir. Mal ve para bir işte kullanıldığı zaman değerlidir. Onları hapsedip stoklamak kişiye bir fayda vermediği gibi topluluğun haklarını da gasp sayılır. Böylece bu sure bundan sonraki surelerin ortaya koyduğu ekonomik kuralların temelini atmış olmaktadır. Çalışıp kazanmak ve onu harcamak, ne kadar ibadet ise stok yapıp elde tutmak da o kadar günahtır.

CMM : Gür saçtır. Bolluk anlamındadır.

CNB : Yan taraf demektir. Bedenin yanıdır.

CRD (dal) : Çekirge demektir.

CRX (ha) : Yara demektir.

CRY : Suyun akıntısına kapılıp yüzen parçadır. Buradan akis fiili oluşmuştur. Bizzat suyun akışına da cereyan denmiştir.

CSS (sin) : Cass (sad) kireç demektir. Cesise (sad) evleri ve obaları birbirine yakın topluluk demektir. Cass (sin) başka toplulukların içlerine girip sırlarını öğrenmeye çalışmak demektir.

CVB : “Cevbe”, ormanlık içinde yol veren açıklıktır. Geçiş yeri denir. Soruya cevap vermek insan zihnindeki soruların önünü açmak demektir. Karışıklıktan kurtarmaktır. Cevbetmek kanal veya tünelleri açmaktır.

CVF : “Cevf” karın, “cefa” boşluk demektir.

CVR : Bir eve komşu olan eve denir.

CYB : Koltuk altı, koyun demektir.

CYD : Omuzla boğaz arasındaki boyun demektir. Hamallar sardıkları ipi bir omuzlarına atarak öbür kısmını koltuk altlarından geçirerek gezerlerdi. Bu onların iş aradığını gösterirdi. Ajanlar, dedikoduları bulup toplamak için insanların arasında dolaşırlar. Kendilerini de belli ederler. Gizli haber merkezine haber ulaştırmak isteyenler onları tanıdıklarından haberlerini çaktırmadan verirler.

CZY : Bir şey karşılığı verilendir. Yerini tutan şeye denir. Sonra zimmilerden alınan verginin adı olmuştur. Ceza bir fiile karşı uygulanan kötülük veya iyiliktir. Sonraları kötülere daha çok kullanılmıştır.

CHD: cehd (cım ha dal): Kısa kalmış, bodur ağaç.

CBLl : Cibal, dağ demektir. Sıra dağlara rasiye, sivri dağa da alem denmektedir.

CBN : Şakaktır.

CBR : “Cebire” kırıkları tutturmak için kullanılan tahtalar. Hareket hale getirmek için yapılan zorlama. “Cibril” kelimesi yaraları saran veya görevini zorla yaptıran anlamında Kuran’ı getiren meleğe verilen addır.

CDL : “Cedvel” su kanalı demektir. Değişik taraflara kol verilerek bölüşüm yapılır. Bir konunun değişik tarafa çekilerek tartışılmasına “cidal” denmektedir. “Cihad” bir işi başarmak için birleştirmeye çalışılır, “cidal”de ise dağıtmaya çalışılır.

CDR : Duvar demektir.

CYE :Suyun toplandığı çukur demektir. Gelmek anlamındadır. “Etve” kanaldan gelen sudur. Bir yönden gelmesi kastedilirse “eta” kullanılır, yönü belirsizse “cae” ile anlatılır. “Cae” fiili mazi (geçmiş zaman) ise de “iza” dan sonra geldiği için fiili muzari (gelecek) anlamı alır.

CHD : “Ce’d” buruşuk deri demektir. Zorlanan kimsenin yüzünde meydana gelen buruşma sebebiyle “cehd” yapan, zorlayan anlamı kazanmıştır.

CNN : Cennet, dışarıdan iç tarafı görülmeyen meyveliklerin adıdır. Cenin kelimesi buradan gelmektedir. Görülmeyen varlıklara “cin” denmektedir ve inse karşı kullanılmaktadır.

CSM (sin) : “Beden” kısa zırh veya gömlek demektir. “Cisim” ise vücudun kol ve bacak dışında zırhın veya gömleğin kapladığı kısımdır. “Beden” ölüler için de kullanılır, “cisim” ise daha çok diriler için kullanılır. Beden kol ve bacaklardan ziyade etli kısımların adıdır. Cisim ise insanın bütününü kapsar.

CÇV (p.se) : Taş yığını demektir.

CMD : (cim, mim, dal) Camid: Buz demektir.

CYG : “Cey” suyun eteklerinden akarak toplandığı yerin adıdır. Boşluk demektir. Hemzeayn”a dönüşmüş ve boş olan insan karnına ad olmuştur.

CMG : Yumruk demektir. Toplanma anlamına gelmektedir.

CRZ : Bitkisiz, kuru topraktır.

CDD : “Cadde” geniş yol demektir.

CDD (dal) : Yeni açılmış yol, yeni oluşmuş dağlar demektir.

CND : Savaşcı demektir. İlk topluluklar meyvecilikle geçinmişler, güçlü erkekler koruma nöbetlerini tutmuşlardır. Bunlara cünd denirdi.  Sonra ordu anlamı kazanmıştır.

CRM : Buğdaydan veya hurmadan kopup dökülen döküntü veya ağaç kesildikten ve dalları koparıldıktan sonra kalan kütük veya insanın bedeni demektir. “Darb” insanın bedeninde iz bırakmayan ama eziyet veren etkidir. “Cürüm” ise insanı parçalayan veya öldüren müessir fiildir.

CSM : Dibe çöken tortu, çökerti. Cusum çökmek demektir.

CVZ: (cim vav ze): Caiz, Vadinin geçit veren yanı

Da’ufe (dat) : Katlanmış deri demektir. Yarıya indirmek veya iki kat yapmak anlamına gelir.

WBX : Köz külü demektir. Kızartılmış şeye de dabh denir. “Kızgın bir şekilde saldıranlar” anlamında kullanılmıştır.

WĞN (dat) : Kıvrılmış bir nesnedir.

DXW (dal,ha,dat) : Kaygan, çıplak yerdir.

DXK : İri hurma tanesi, dolgun veya dolu demektir.

DXK : Hurmanın açılmış çiçeği gülmek için kullanulanılmıştır.

DXL : Kuytu yer demektir. Sonraları iç anlamına kullanılmış. Daha sonra da “girme” anlamında kullanılmıştır. Burada “nas” topluluk olarak değerlendirilmiş ve kurallı erkek çoğul kullanılmıştır. Fiillerde kurallı erkek çoğullarda ümmet olma şartı yoktur.

WXR (dal, ha) : “Tahur” (tı,ha) oku uzağa atan ser yay, “” “dal”a dönüşmüş kovmak anlamı kazanmıştır.

WXY : Kuşluk yemeğidir. Sonra kuşluk vaktinin adı olmuştur. Açıklık ve aydınlık anlamlarında kullanılmıştır.

WXY : Udhuvve, deve kuşunun yumurtasını yaptığı yerdir. Tadhiyye, düzenleme anlamına gelmektedir.

WLL :  Dalle kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yoldan şaşırmak ve kaybolmak demektir.

WNN : Dall kaybolan deve demektir. Kaybolmak demektir. Danin, delilden dönüşmüştür ve burada ğayb üzerinde kaybolmuş değildir, anlamındadır. Kayıpların içine dalmış değildir. Sadece ona gelen vahyi iletmektedir.

DVR : Etrafı çevrili yer demektir. Devr etmek mastar olarak devretmek şeklinde kullanılmıştır. Türkçe’deki duvar kelimesi de buradan gelmiştir.

WRG : Hayvan memesidir.

WRR (dat) : “Darir” zor, bulanık gören kişi demektir.

WYF (dat) : Bir topluluğa sığınan kişidir.

WYQ (dat) : Dar geçit, boğaz demektir.

DGG : De’, kovmak demektir. Başka bir kıraatta şeddesiz okunmakta, ona göre manası "ilgilenmemek" demektir.

DEB (hemze) : Dabbe yürüyen hayvandır. Davar da buran türemiştir. Deebe fiil olarak davarları süratle sürmek demektir.

DGV : Dua, gel gel anlamına kalkan eller demektir. Dua davet etmek çağırmak demektir. Aynı zamanda Allah’tan bir istekte bulunmaktır.

DFQ : “Dufak” sel suyudur. Boşalan anlamına da gelir.

DHM          (dal, he): Dışardan görünmeyen sık ağaçlı orman veya bahçe demektir.

DHY (dal, he) : Arslan demektir.

DHN (he) : Yağ, kaygan madde demektir.

DHR (he) : “Dar” duvar demektir, “devr” eden dolaşan demektir. “Dehr” vav ha’ya dönüşerek yıllar, çağlar, peryodik zaman birimi anlamı kazanmıştır.

DXR (hı) : “Zahire” ambara doldurulmuş tahıl,  “zal” “dal”a dönüşerek yükü ambara boşaltmak anlamında mastar olmuştur.

DHR : “Dehn” yağmur çilentisi anlamındadır. Sonra yağmurun yağması ile suların toprağı götürmesi anlamına gelen dehr olmuştur. Dehr erezyon anlamı da kazanmıştır. Kainatın doğuştan bitişine kadar geçen tüm zamana dehr denmektedir.

DKK : Engebesiz yerdir. Tedkik etmek düzeltmek, tesviye etmek demektir. Bir şey eridiği zaman yüzü düzlenir ve donduğunda dümdüz hale gelir. Kıyamet gününde yer zelzele ve zelzeleden çıkan mağmalarla kaplanacak, donduğu zaman da dümdüz ova olacaktır.

DLL : Delv kova demektir. Dell fiil olarak kovayı suya salmak demektir. Delalet vav’ın lam’a dönüşmesi ile bir şeye ulaşılmakta kullanılan araçtır.

DLV (dal) : Kova demektir.

DMDM : Ses taklidinden oluşmuş bir fiildir. Vurmada dağıtmada çıkan dum dum sesinin taklididir. Dem kelimesinin tekrarı da olabilir. Kana boyadı anlamında olabilir.

DER (dal, hemze) : Yola düşen kaya parçası, engellemek demektir.

DRY : Diraye saç tarağı veya baştaki saç demektir. Başa düşmek yani anlamak demektir. Kur’an’da zikretmek ve akletmek gibi pek çok kelime bu anlamda kullanılmaktadır. Psikolojik olarak bunlar farklı anlamlardadır. Dirayetkavramak” kelimesi ile çevrilebilir.

DSS : “Dessese” bir şeyi kapatan toz ve kirdir. Sonra son “sin” “ya”ya dönüşmüş ve kirletmeye mastar olmuştur. Örtmeden çok; gömme, batırma anlamı taşır.

WVZ (dat, ze) : “Duvaze” misvakin uçları (fırçanın kılları) demektir. Mastar olarak bir şeyi ayrı ayrı işe yaramayacak şekilde bölmek demektir. Bir çift ayakkabının birini bir kişiye, diğerini de başka bir kişiye vermek gibi.

DCG (dat,ayn) : Yataktır.

DYN : Dane, inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. Deyn kelimesi din kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. Din de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. Dinar kelimesi de dinden gelir. Burada din düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatini kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.

DSR (dal, sin) : Halat demektir.

DSR : Battaniye demektir.

WXN (dal,hı) : Dumandır.

DMR (dal) : “Deber” kökünden türemiştir. “Dumur” kuyruğu kesik, arkası kesik demektir.

DBR : Anüs, ense tarafı, arka demektir.

DNY : “Dena” kelimesi ecveften nakısa dönüşmüştür. “Yakın” anlamına gelir. Mekanda ve zamanda kullanılmaktadır. Uzayda birbirinden uzaklaşan yıldız yığınları var. Bu yedinci semadır. Bunun karşısında yıldızlar ve diğer maddeler birbirini çektikleri ve etkiledikleri için “yakınlığı olan sema” anlamında Kur’an’da geçmektedir.

DRR (dal) : Büyük parlak inci demektir.

DVL (dal) : Bir sene önceki kurumuş ot demektir.

REY: :E Lem Tera Maun Suresi’nde re’y fiilinin musbet mazisi burada da menfi mazisi getirilmiştir. Orada “sen bunu bilmiyorsun” anlamında kullanılmıştır. Burada ise “sen bunu gördün, sen bunu biliyorsun” anlamında kullanılmıştır. Fil Olayını biz görmedik, peygamber de görmedi. Ama “gördün” diyor. Bir şey hakkında görüş sahibi olmak için onu görmek gerekmiyor. Görenlerden ve duyulanlardan alınan bilgiler birleştirilerek bir kanaate varılır. Buna re’y denir.

CGL: :E Lem Yec’al : “Bunları gördün, bunları biliyorsun. Bak burada neler yaptık”. Ca’l ele pisliğin veya sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçası demektir. Sonraları kılmak anlamında kullanılmıştır. Kılma ile yapma arasındaki fark, yapmada yeniden var etme, ca’lde ise var olan bir varlığı yeni bir işe koymak anlamı taşır. Burada “keydleri nasıl ca’l etti” yani taktilerini nasıl boşa çıkardığını anlatmaktadır.

E : “E” soru edatıdır. “Hel” de soru edatıdır. Lam düşmüş “he” “e”ye dönüşmüş. “E”den sonra gelen cümle, istenmeyen veya olmayan ifadeler için soru, olumsuz olursa olumlu, olumlu olursa olumsuz anlamını ima eder. “E raeyte” “görmedin mi”, sorusu “sen onu gördün” anlamında kullanılmıştır.

GNB :E’nab, Üzüm asması demektir.

GRY :E’ra (ayn) : Sahildir.

EBL - EaBABIL : Ebabil kelimesi kalıp olarak çoğulun çoğuludur. Ne var ki, tekili “bebele” olması gerekir. Yalnız Arapça’da aynı cins harf başta gelmez, dolayısıyla bu kelimenin tekili olamaz. Bunun aslı efai’l olmalıdır. Fillerin yani filoların çoğulu olmalıdır. Filolar halinde uçan saldırıcılar göndermiştir. Ebabil, “ibil”in fea’il çoğul kalıbından gelmektedir.

EBB - EebB : Otlak demektir.

EBD - EaBaD : Beda çöl demektir.  Bedee başlangıç demetir. Ebed başlangıcı ve sonu, bidayeti ve nihayeti olmayan demektir.

EBQ - EaBaQ (kaf) : “Bakiye” artık demektir. Bir kaptan yiyecek döküldüğünde arta kalan yiyecek demektir. “Ebek” başındaki “elif” nekre elifi olup bir kimsenin iz bırakmadan kaçması demektir.

BRT : “Beter”in ismi tafdilidir. Kuyruğu kesik hayvan demektir. Sonraları soyu kesilen kimselere ve çocuğu olmayan kimselere “ebter” denmiştir. Arkası yok, devamı olmayan demektir.

EBV - Ebev : Oluşmaya sebep olan kimselere veya hayvanlara baba denmektedir.

EBY EiBY : Süt vermeyen memedir.

ECC - EacC : Tuzlu sudur.

ECL – EaCIL : Ağacı sulamak için çevresine toprakla yapılan havuzcuktur. Sulamalar nöbetle yapıldığı için sulama günü manasına ecel denmiştir. Süre anlamına gelir.

ECR - EaCR : “Acur” tuğla demektir. Tuğla üretene yapılan ödemeye “ücret” denir. “Ecr”, kira veya ücret demektir.

EXD :EaXaD : “Hadid” demir demektir. “Hudud” ise sınır demektir. Baştaki “e” olumsuzluğu ifade eder, “ehad” kelimesi sınırsız demektir. Arapça’da doğrudan doğruya sayı olarak ehad gelmez. Mesela “Ahmedu ehadun” denmez. “Ahmedü vahidun” denir. Bu da sadece kuralsız olarak Allah için kullanılmıştır. Ebu Hanife “Allah birdir, ama sayılardan bir değildir” demiştir. Bu kelime buna işaret etmektedir. Kainatta sonsuz diye bir şey yoktur. Zaman ve mekan da sonsuz değildir. Sonsuz yani sınırsız yalnız Allah’tır. Olumsuzdan sonra gelen ehad, olumsuzlukta genele uygulamak içindir.

EPV :  Hayvanı bağlamak için kullanılan ipin iki ucundaki kazıklardan biridir. Sonra kardeş anlamında kullanılmıştır.

EHL : Hayvanların meskun oldukları yerdir.

EKL : Ekel pas demektir. Bir şeyi yiyip bitirmeye ekl, yiyip doymaya da team denir.

ELF : “Bin” demektir. Küçük kalabalıklara “aşiret”, büyük kalabalıklara da “elf” denmiştir. Aşereye 10, elfe de 1.000 denmiştir. “Kalabalık”tan çok “topluluk” olarak adlandırılmaktadır. Kur’an’da 10, 1.000 ve 100.000’lerden bahsedilmektedir. 100 ve 10.000 toplulukları oluşturmuyor. Şahsiyeti olan topluluklar yüzer katlarla büyürler. 10, 1000, 100.000, 10.000.000, 1.000.000.000 gibi. Ülfet birleşme ve buluşma anlamlarına gelmektedir.

elLaTIy : “Ellezi”nin müennesidir.

ElLaÜIy : Za, erkeklere işaret, ta dişilere işaret harfidir. Türkçe’de işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.

Ellezine amenu: “Ellezine amenu”, “ellezine hadu” gibi ehli Kur’an’ı ifade eder. Kur’an’da bu deyim bunun için geçer. Ama kelime manasıyla da bütün inanmış kimseler kastedilmiş olabilir. Müzekker salim olduğuna göre birlikte iman edenler anlamı çıkmaktadır. O zaman dayanışma ortaklığını kuranlar demektir. O takdirde fiil ifal babından değil mufaale babından gelmiş olur. İnsanların ancak dayanışma ortaklıklarını kurarak topluluk oluşturmalarıyla kurtulacaklarına işaret edilmektedir.

Ellezine hum yuraun : İnsanların çoğu günün modası ne ise onu yapmaya çalışırlar. Eğer toplulukta din prim yapıyorsa ona göre dindar olurlar. Sakal bırakırlar, sarık sararlar, umreye giderler, sık sık Allah’tan bahsederler, iftar yaparlar... İşte burada bu tür namaz kılanların aş ve iş bulmada yardımcı olma gayretleri yoktur, denmektedir.

ELT Elt (te) : “Elt” “elate”den dönüşmüştür. “Late” “leyse”den dönüşmüştür. Yokluk anlamındadır. “Elete” Eksiksiz demektir.

EMD :Emed : “Medde” gerilmiş ip demektir. Müddet, süre anlamında kullanılmıştır. “Emedd”den “dal” düşmüş “emed” olmuş ve süre anlamı almıştır.

EMN :Emine : Mena karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlardı. Orta boşluğa bir kapıdan girilirdi. Böylece orası güven altında olurdu. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek “emine” kelimesi ile ifade edilirdi. “Amene” emniyet ve güven altına almak demektir.

EMR :Emir : “Merve“ yumşak taş demektir. “Emerve“ yumuşattı, demektir. Sonra “vav“ düşmüş sülasiye dönüşmüş, sözünü geçirme anlamında “buyurmak“ manası kazanmıstır. Emirde cebir yoktur. Kişi emredene karşı değil, şeriata karşı sorumludur. Amir hatırlatıcıdır, münzirdir.

EN MA :Emma : Atıf harflerindendir. EN ile ma'nın birleşmesinden meydana gelmiştir. İse anlamına gelir. Ve ile tekrar edilir ve gruplanmaları anlatır. Şartlı gruplanma ise fe harfi ile cevaplandırılır. Şartlı değilse ev ile ve de emma tekrar edilmeden söylenir.

EaNe :Ene : “Ben” zamiridir. Aslı “emve”dir. “Ve” elife dönüşmüş, ifadede de düşmüştür.

ENF :Enf : Burun demektir.

EaNTa :Ente : Dudak harfleri konuşan kimseyi boğaz harfleri uzakta olanıveya görünmeyeni üçüncü şahsı, orta harfleri de muhatabı bildirir. Türkçedeki ben sen o bu kuraldan turemiştir. Hepsinin menşei tin tepe demek, kevn de öyledir. hevn düzlük, beyn yarık demektir. arapçada orta harflerden olan te ve ke muhatabı ifade eder. Türkçede de se ve kalemin derken ordaki ğunneli kaf seni ifade eder. En tek başına bir harfi ifade etmediği için tenin başına getirilmiştir. Fail olarak kullanılır.

ENTüMü :Entüm : Siz anlamındadır. Aslı “tumu” dur. “Te”nin çoğuludur. “En”, “el” gibi ek harfidir. Buradaki zamir kafirlere gitmektedir.

ERK :Ereke : Erik ağacıdır. “Erike” erik ağacından yapılan sedirdir.

Esad : Kapı kapatılıp kilitlenebilen yer demektir. Musede kilitlenmiş ve kapanmış manasına gelir.

ESF :Esef(hemze,sin) : Çorak yer demektir.

EÇR – EaÇaR : İz demektir.

EÇL - EaÇL : Ilgın ağacıdır.

 

ÖXB :Eshab : Sahafe sahifa üzerine yazı yazılmış veya şekil çizilmiş deri, tuğla ve kağıt gibi şeylerdir. İlk mülkiyet araçlar üzerinde olmuştur. Taş sopa gibi. “F” “be”ye dönüşmüş ve sahip olunan veya sahip olan anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Sonra sohbet etmek, yazılı metinler üzerinde konuşmak ve daha sonra da arkadaş olmak anlamlarına gelmiştir. Bir memleketin halkına eshab dendiği gibi herhangi bir işte birlikte olanlara da eshab denir. Sahabe kelimesi buradan gelmektedir.

EÖL :Esil : Asl kök demektir. Akşam anlamına da gelmektedir.

EÇM – EiÇM : Hurmadan yapılan alkollü içkidir. İnsanın kendisine zararlı bir işi yapmasına “ism” denir.

ESN :Esin (sin) : Çürüyüp kokan et, bozulmuş, kokmuş su demektir.

ESR :Esir : Kayış demektir.

Esre :

EÇÇ EaÇAÇ : Altı çalısız ağaçlık, taranmış gür saç, mobilyadır.

ESV - Usvet : Merhem, ilaç doktor, savıcı

EŞR :Eşir (hemze) : “Şerr” kelimesinin başına “hemze” getirilerek üretilmiş bir kelime olup şer veren anlamına gelmektedir.

TRB :Etrab : Topraklanmış demektir.

ETY – EaTY : Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesine “eta“ mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. “Ciet“ ise yönsüz gelisi ifade eder.

EVY :Eva :Eva, evb anlamındadır.

EVB :Evb : Ev yuva demektir. Eveve’deki son vav, ba harfine dönüşerek evb olmuştur. Yuvaya dönüş demektir.

EVL :Evvel : (Ula’ya bak.)

EaYNa :Eyne : Eyn beynden dönüşmüş bir kelimedir. Beyn topraktaki büyük yarık demektir. Eyne nereye anlamına gelir.

EYY : Ayet; işaret, alamet, delil demektir. Başına “e” harfi getirilirse “e ayet” “delil mi, hangi delil” anlamlarına gelir. Sonraları ismi mevsul olarak veya soru edatı olarak “hangi” anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

EayYANa : “Eyyü aan” demektir. “Han” su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. Hane mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra  “hiin” herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Son ha düşmüş “aan” olmuş. Simdiki zaman için kullanılmaya başlanmıştır.

EZF :Ezef (helze,ze) : Yaranın iyileşmesinden sonra kalan izdir. Mastar olarak yaranın iyileşmeye gitmesi, yaklaşmak anlamları kazanmıştır.

FGL :Fa’l : “Fa’l” “yapmak” demektir. “Amel” bir başkası için çalışmaktır ve maddidir. Fi’l ise maddi ve manevidir. Allah’a fi’l izafe edilir. Burada Allah’ın “Fil halkı”na nasıl yaptığını hatırlatmaktadır. Fa’l, kullanılan aletlerin elle tutulan kısmıdır. Sap gibi.

FWL :Fadl : Deriden yapılan gömlektir. Avcılık döneminde et için avlanan havyanlardan arta kalan deriden elbise yapıldığı için buna “fazlalık, artı” denmiştir.

FXŞ :Fahşa (ha) : “Üns” oku atan yayın insan tarafı; “vahş” ise yayın av tarafı demektir. Baştaki “ve” harfinin “fe”ye dönüşmesi ile “fahş” topluluk içinde yapılan vahşet demektir.

FKH :Fakihe : Elma demektir. Sonra meyve anlamında kullanılmıştır.

FQR :Fakire : Omurga kemiğidir.

FRW :Farz (dat) : Ayırmada ayrılacak yerin belirtildiği yer, kertik, çentik demektir.

FÖL :Fasl : Vücudun oynak yerlerinin adıdır.

Fe cealehum ke asfin : Bitkilerin tohumları üzerinde uçmalarını sağlayan tüylere ve kanatlara “asf” denir. Bir istikamette esen rüzgar anlamına geldiği gibi saman gibi ufalanıp toz duman olanlara da denmektedir.

VYL :Fe veylün : “Fe” açıklama fe’sidir. Birinci “fe”yi de açıklama fe’si olarak kabul edebiliriz. Dini yalanlayan herkese aş ve iş sağlayan sisteme karşı çıkan kimse demektir. Bu kimselerin yalnız kafirlerden çıkmayacağı; ben müminim, müslümanım diyenlerin arasından da böyle kimselerin çıkacağını ifade etmek için bundan sonraki ayetler irad edilmiştir.

Fa : “Fe”, bir haber cümlesinden sonra gelirse ve sonraki cümle, emir cümlesi olursa “fa” sebebiye olur. Şart edatıdır.

FCC :Fecc : İki dağ arasındaki geçit yol, bel demektir.

FCR :Fecr : Yarık demektir. Gökteki karanlığı yaran aydınlığa da fecr demektir. Pencere kelimesi burada gelmektedir.

FPR :Fehr (hı) : “Fehhar” çömlekçi demektir.

FKR :Feker : “Vekr” kuş yuvasının giriş kapısıdır. Fiil olarak kuşun yuvaya girmesi demektir. “Vav”ın “fe”ye dönüşmesi ile “tefkir” hislerle elde edilen bilgilerin tasnif edilerek beyinde ilgili yerlere yerleştirilmesi anlamına gelir. “Akıl” bu kavramlar arasındaki bağlara ortaya çıkarmaktır. “Fıkıh” ise bu akli bağlarla ileride olacaklar hakkında hüküm çıkarmak, ictihad etmek demektir.

FKK” :Fekke : Fekik kopuk, fekke koparmak demektir. İnfikak kopmak anlamına gelir.

FLX :Felah : “Felh” toprağın yarılmışı, çatlak toprak demektir. Tarlayı sürme anlamında “felah” kullanılmıştır. Tarlayı sürmek onu ekin ekilecek hale getirmek demektir. “Felah” bulmak da olgunlaşıp işe yarar hale gelmek demektir.

FLQ :Felak : Kayalıklardan kopan büyük kaya parçasıdır. Ayrılma, bölünme mastarı olarak da kullanılmaya başlanmıştır. Kainat başlangıçta bir nokta iken büyük patlama ile parçalanmıştır. Bulut yığınları olarak kümelenmiştir. Küme yıldızlar olarak parçalanmıştır. Gezegenler de yıldızların parçalanmasından meydana gelmiştir. Canlılar bir hücrenin bölünmesi ile oluşmaktadır. Canlı türleri ilk yaratılan tek hücrenin bölünmesi ve değişmesi ile gelişmişlerdir. Kainatın oluşması, insanın varolması hep bölünüp çoğalmaya dayanmaktadır. Kainatın düzeni bunun üzerine kurulmuştur. İnsanlar bu düzen içinde yine bu düzenin kuralları ile korunmaktadır. Felak “bölünme” veya “üreme” şeklinde Türkçeye çevrilecektir.

FVH :Fem : Ağız demektir.

FNY :Fena : Yaprakları dökülmüş ağaç, fenyü ağaran saç demektir.

FNN :Fenn : Kışın dökülmeyen ağaç yaprakları demektir.

FRŞ :Feraş : Suyun kuruduktan sonra toprak üzerinde bıraktığı yaygın çamura denir. Döşek anlamında kullanılmıştır. Sonra firaş olarak döşek anlamında kullanılmıştır. Feraş çekirge veya kelebek sürüsüne de denir.

FRC :Ferc : Yarık demektir.

FRD :Ferd (dal) : Düzlükte tek başına yükselen tepe demektir.

FRĞ :Ferğ : “Firağ”, kovanın su dökülen ağzıdır. Sonraları dökmek, dökülmek, daha sonraları da boşalmış anlamı kazanmıştır.

FRX :Ferh (ha) : “Felah” çatlak toprak demektir, sonra toprağı ziraata hazır hale getirmek anlamı kazanmıştır. Ziraat yapmak demektir. Hasat zamanı geldiğinde çiftçinin duyduğu sevince “ferah” denmiştir. . Sanattaki güzelliğe de ferah denir.

FRH :Ferh (he) : “Felah” çatlak toprak demektir, sonra toprağı ziraata hazır hale getirmek anlamı kazanmıştır. Ziraat yapmak demektir. Hasat zamanı geldiğinde çiftçinin duyduğu sevince “ferah” denmiştir. Sonra “ha”  “he”ye dönüşerek taşçıların duvar yaptıktan sonra hissettikleri duyguya “ferah” denmiştir

FRR :Ferre : “Ferv” ölü hayvanın derisi; soluk renk; “firar” etmek korkup kaçmak anlamına gelmektedir. “İftira” etmek rengini değiştirme anlamından bir kimsenin yapmadığını yapmış göstermektir. Ferrar, civa demektir.

FRO :Fert (tı) : Topluluktan ayrılan kişidir. Vasat davranışların dışına çıkmaya ifrat bazen de tefrit denir.

FRY :Ferv : “Ferre”ye bak. İftira etmek olmayan bir şeyi zihinde oluşturmak demektir.

FSD :Fesad : “Visad” yıkılmış uzanmış ağaç parçası, yastık anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu yılmış anlamından “ve”nin “fe”ye dönüşmesiyle bozulmuş anlamı kazanmıştır.

FTX :Feth : Feth, kapının açılması demektir. Başlangıçta kapıyı açmak için kapının üzerine konan ve kapıyı çekmek için kullanılan parçadır. Feth etmek kalelerin kapılarını açma anlamında bir şehre girme manasında kullanılmaktadır.

FTR :Fetr (te) : Baş parmak ile işaret parmağı arasındaki mesafe demektir.

Fetva :(te) : Kepçe, kefe demektir.

FVC :Fevc : Deve sürüsü su başına getirildiklerinde birden su içemediklerinden gruplara ayırılır. Her grup bir fevcdir. Sıra dağlarda her yüksekliğin arasındaki bölüme de fevc denir.

FVT :Fevt : İki parmak arasındaki açıklık demektir.

FVZ :Fevz : Gölgeliktir. Gölgeye girmek anlamında “kurtulmak”, mezara girmek anlamında ölmek demektir.

FYE :Fey : Güneşin en kısa gölgesi demektir.

FRT :Fırat : Çoşkulu akan nehre fırat, durgun akan suya nil denir.

FRQ

:Fırka: Kayalıktan kopan parça demektir. Sonraları parçalanma anlamında kullanılmıştır. Fırka da bölünme vardır. “Hilaf“ta ise kutuplaşma ama yine bağlı kalma anlamı vardır.

FSQ

:Fısk (sin): Ceviz ve benzeri yemişlerin dış kabuğunun çatlağına denir. Dağılmak anlamına da gelir.

FTR

:Fıtr: “Futr” mantar demektir. “Fetire” mayalanmış ekmek demektir. “Fetr” ise yarık demektir. “Ftrat” yaratılmış anlamına gelir. Başlangıçta kainat bir tek madde olarak sıkı bir şekilde küçücük iken 10 milyar yıl evvel çatlamış ve oluşan parçacıklar birbirinden uzaklaşmaya başlamış, sonra da birbirlerini çekerek bugünkü düzen oluşmuştur. Halen canlılar yarılarak çoğalmaktadır. Kıyamet günü semanın infitar edeceği bildiriliyor. Bu kara delikte bütün kainat toplandıktan sonra yeniden ilk yaratılşa benzeyen bir şekilde yeniden patlaması olarak anlaşılabilir.

WLL

:Fi Tadlil:  Dalle kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yoldan şaşırmak ve kaybolmak demektir. Burada “keydlerini dalalet içine koydu” denmektedir. Böylece her taraftan çevrilmiş bir çember içinde şaşkına dönmüşlerdir. Tarihte bir çok savaş arkadan çevirerek çember içine alarak kazanılmıştır. Düşmanı başka tarafta gözetleyenler beklenmedik yerden saldırıya uğradıklarında şaşırırlar. Burada Türklerin kullandığı savaş taktiğine de işaret vardır.

Fİy

: “İçinde” demektire. Zarf harfi ceridir. Olayın içinde cereyan ettiği yer ve zamandır. Yerin ve zamanın tamamını kaplaması gerekmez

FGL

:Fi’l

 

 

 

 

FWW

 Fidde, (dat) Gümüş demektir. Mastar olarak yayılmak anlamındadır.

FEV

 (FEY), İki dağ arasındaki aralıktır. Ayrı duran kum yığını, topluluk anlamında kullanılmıştır.

FYL:

Fil,  Fil sürüsüdür. Arapça’da “bekar”, “bair” de böyledir. Habeşliler fil sürüsü ile Mekke’ye yürümüşlerdir. Sonra bu kelime filoların adı olmuştur. Hava, deniz, tank filosu gibi.. Savaşın karşı tarafı korkutmak çiğneyip geçmek amaçlarını güden savaş araçlarının toplamına filo denmektedir.

FRG:

 Firavn, “Ferea”, ağaç dalıdır. Kişinin annebaba ve onların annebabalarına usul, çocukların ve onların çocuklarına da furu’ denir. Firavn soy anlamında hanedan demektir.

FTN:

 Fitne,  Madeni curuftan temizlemek için eritmek demektir. Mihnet ise madenin parlaklığını ortaya çıkarmak için tavlamak veya pasını silmektir. İmtihan kişinin kendini göstermesi, fitne ise kişinin dayanaklılığını artırmasıdır.

FKD : (Fe, kaf,dal) Bağboğan ot,

FVD : Fuad, Fevd somun ekmek demektir. Beynin adıdır.

FSX : Fusha (sin, ha), Aralık demektir.

FLK : Fülk (kef), İğ topacı demektir.

FVD: (fe vav dad): Feyd, vadiyi dolduran sel yığıntısı.

ĞDQ : Ğadek,Gür tatlı su kaynağı demektir.

ĞFR : Ğafere,Hefere kelimesi ile akrabadır. Çukur açmaya hafr etmek, açılan çukurun toprağını yerine koymaya ise ğafr etmek demektir. Hufre çukur, ğufre çukurdan alınan topraktır. Ğubar kelimesiyle de akrabadır. Mağfiret etmek demek, suçu, günahı, hatayı kapatmak, cezasını vermemek, görmemezlikten gelmek demektir. Afv ise suçu tamamen silmek, işlememiş hale getirmek demektir. İstiğfar istif’al babındandır. İstif’al babı, Türkçe’deki “isteme” kelimesinin başa gelmesi gibi bir mana taşır. Allah’tan işlenen kusurların, günahların kapatılmasını, örtülmesini talep etmek anlamı taşır. Afv yerine mağfiretin gelmesi “hepten sil” yerine daha mütevazi bir talepte bulunmak anlamı taşır.

ĞLJ: Ğaliz (zı), Sert topraktır.

ĞLJ : Ğaliz (zı), Sert topraktır.

ĞMR : Ğamr, Derin su demektir.

ĞMZ : Ğamze , Yanaktaki çöküntüdür. Dudak veya gözle istihza etmek için işaret etmek anlamında da kulanılmaktadır.

ĞNM :Ğanem : Koyun sürüsü demektir.

ĞNY :Ğaniy, Ğanem, koyun sürüsü demektir. Ğanimet kelimesi buradan gelir. Sonra “m” harfi “y” harfine dönüşmüş ve zenginlik anlamı kazanmıştır. Kurtarmak, savmak anlamında if’al babı kullanılır. Kelime olarak “zengin etti” manasınadır. Ama kullanışta “savdı, kurtardı” anlamlarına gelir.

ĞVR :Ğar, Mağara demektir. Ğayr değişme demektir. İğare değiştirmek demektir.

ĞRB :Ğarb, Güneşin batığı yerdir.

ĞRQ :Ğark, Suya doymuş toprak, bataklık demektir. Sonradan boğulmak ve dalmak anlamları almıştır. Yayı sonuna kadar germek anlamında da kullanılmıştır.

Ğark : Suya doymuş toprak, bataklık demektir. Sonradan boğulmak ve dalmak anlamları almıştır. Yayı sonuna kadar germek anlamında da kullanılmıştır.

ĞSQ :Ğasak, Kanlı irin demektir. Akşam karanlığının çökmesine ğasak denmektedir. Hilkat yaratılış, felak oluşma, ğasak ise bozulmadır. Kainatta bir taraftan gelişme var, diğer taraftan ise yaşlanma ve çökme vardır. Bir taraftan kainat genişleyerek doğmakta, bu arada bölünen maddeler bir birlerini etkileyerek yeni oluşumlar olmaktadır. Diğer tarafta yıldızların hidrojenleri tükenmekte ve kainat ölüme gitmektedir. İnsan bu akış içinde kendisini şerlerden koruyarak hayra doğru yol alabilmektedir.

ĞŞY :Ğaşiy, Çuldur. Mastar olarak örtmek anlamına gelir.

ĞOŞ :Ğateş, “Ğettas” suya dalan ve içinde kalabilen kuştur. “Ğataş” karanlığın çökmesi, kuşun dalmasına benzetilmiştir.

ĞVY :Ğaviy, “Ğaye” kenar demek, “ğavy” kenara çekilmek, yoldan çıkmak demektir.

ĞVL :Ğavl,  Durgun akan bir suyun dar bir yerde karışarak çağlamasıdır. Karışıklık,  meşgale, sorunları olmak anlamlarına gelir.

ĞYS :Ğavs (se), Bereketli yağmur, toprağın emdiği ve sele neden olmayan yağmur demektir.

ĞYB :Ğayb, Uzaktan bakıldığında arazide kapalı kalmış yere, dibi görünmeyen kuyunun içine bu ad verilmiştir. Görünmeyen veya kaybolan için kullanılır.

ĞYR :Ğayr, Ğayr dışında demektir.

ĞYÇ :Ğays (p.se), Yağmur suyu ile yetişen bitki demektir.

ĞBN :Ğeben, Eteklik kumaştan kısaltmak amacıyla alınan parçaya denir. Bir alışverişte değerinden az karşılık vermek anlamına gelmektedir.

ĞRY :Ğera, Tutkaldır.

ĞRB :Ğerbib, Siyah üzüm demektir.

ĞRR :Ğerer, “Ğerer” çuval demektir. Türkçe’deki çuvala koymak tabirinden de anlaşılabileceği gibi kanmak, aldanmak, yanılmak, yanıltmak anlamlarına gelir.

ĞMM : Yol, işaret bulunmayan yer. ??

ĞDV :Ğida, Sabah yemeği, kahvaltı demektir.

ĞLL :Ğille, İç gömlek demektir.

ĞOE :Ğita (tı),  Perde demektir.

ĞBR :Ğubar, Toz demektir.

ĞWW :Ğudde (dat), “Ğadid hurmanın tomurcuğu olup yumuşak anlamında kullanılmaktadır. “Ğadde gözü veya sesi alçaltmak demektir.

ĞFL :Ğufl, “Ğefer” örtü demektir. Ğaflet içinde olmak geleceği görmemek, olayların farkında olmamak demektir.

ĞLM :Ğulam, Genç, delikanlı demektir.

ĞLB :Ğulb, Ğelba, bahçenin etrafına dikilen ağaçlara denir.

ĞRF :Ğurfe, Çardak denilen yazlık evdir.

ĞSV :Ğüsa, Suların getirdiği çerçöptür.

ĞÖÖ :Ğüsse, Kılçık demektir.

XBB :Habbe, Dane demektir. Habbe fiil olarak buğdayın başak bağlaması; insanın içinde de başka şeye veya kimseye neşeli meylin doğmasına mahabbet denir.

PBP :Haber, Doğurmadan evvel devenin memesinde görülen süttür. Doğuracağının habercisi olur. Sonra gelecekte olacak olaylar hakkında verilen bilgilere haber denir. Nebi tepe üzerinde oturan gözcüye denir. Geçmişten bilgi vermeye de nebe’ denir.

XBO :Habt (ha,tı), Hibte suyu çekilmiş kuyu, kör kuyu demektir.

Had (dat) : “Had” oturaklı yer demek. Eteklerinde bulunan taşların o tarafa yuvarlanıp akmasından dolayı meyletmek, sürüklenmek ve yönelmek anlamlarına gelir. Bir kimsenin bir şeye kendisini vermesi ve o işi dert edinmesi “hade” fili ile ifade edilir.

PDD :Hadde, “Yanak” demektir. Sonraları siper, hendek anlamında kullanılmıştır. Siper olarak “uhdud” kullanılmıştır. Uhdud yanaklar anlamına gelse de sonraları nusret olmuş ve hendek ve siper anlamında kullanılmıştır. Yanakların dizilmiş olmasından gelmiş olması muhtemeldir.

XDQ :Hadek, Hadek, patlıcan, sonra bütün bahçelerin adı olmuştur. Cennet ağaçlı bahçe, hadike ise ağaçsız bahçe, bostan demektir.

XDD :Hadid (ha), Sınırlara konan taş demektir. Demir de denmektedir.

XDÇ :Hadis, Kirlenmiş veya kapanmış şeyi parlattıktan sonra ortaya çıkandır. Taze meyve anlamına da gelir. Hudus pası kaldırma anlamına gelirken vakıa ise suyun toplandığı çukur dermektir. Suyun dolmasına vuku’ denir. Hudus ortaya çıktıktan sonra sürekli olarak genişleyen ve yayılan olaylara denir. Vuku’ ise ortaya çıkıp kısa zamanda sona eren olaylara denir.

XWR :Hadr (ha,dat), Sofa, su başında oturulan yer demektir.

Hadz  ?? : “Hadz” oturaklı yer demek. Eteklerinde bulunan taşların o tarafa yuvarlanıp akmasından dolayı meyletmek, sürüklenmek ve yönelmek anlamlarına gelir. Bir kimsenin bir şeye kendisini vermesi o işi dert edinmesi “hadze” fili ile ifade edilir. ??

XFJ :Hafız, Çanta demektir. Korumak, ezberlemek anlamlarında mastar olmuştur.

XFW :Hafide(ha, dat), Durgun akan su demektir.

PFY :Hafy, Sık ağaçlı yerdir. Gizli anlamına gelir.

XQQ :Hak, Hokka, devlere yemin dağıtıldığı kaptır. Bir devenin istihkakına hak denir. Hak, sonraları gerçek anlamında kullanılmağa başlanılmıştır. Hak kelimesi mutlak söylendiği zaman lehe hak demektir. Ala kelimesi ile kullanıldığı zaman borç demektir. Deyn kelimesi mutlak kullanıldığı zaman borç demektir. Li harfi ile kullanıldığı zaman hak demektir. Hak borçla beraber doğar. Topluluk düzenine hukuk düzeni diyoruz. Yani herkes borçlu ve alacaklı hale gelerek topluluk oluşur. Fizik ve kimyada da elektron alışverişi ile bağlanmalar olur ve bütün fiziki, maddi varlıklar böyle meydana gelir.

XQB :Hakibe, Heybe demektir.

PLÖ :Hales, Çekirdek içidir. İlik anlamına da gelmektedir. Öz manasınad da kullanılmaktadır.

PLF :Half, Ense demektir.

HLV :Haliy, Boş arı kovanıdır.

PLX :Halk, Halk, deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. ”Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da kaza denir. İlk yarattığı canlıda kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde vardı. Bu kaderdir. Şimdi gerçekleşenler ise kazadır. İlk defa zaman ve mekan içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kainatın oluşması ile ilgili bütün özelikler vardı. O kaderdi.

XLQ :Halk(ha,kaf), Çıplak dağ demektir.

HMN :Haman (he), Başkuş anlamında baykuş denir.

XMD :Hamd (ha, dal),  Odun külü demektir.

XMD :Hamd, Cümle kapısı demektir. Çardak veya çadır hayatı yaşarken beylerin çadırları gösterişli yapılır, kapısına bekçiler konurdu. Sonraları sarayların cümle kapısı, ana kapısının adı “hamd” olmuştur. Orda bekleyen bekçilere de “abd”, direklere de “amd” denmiştir. Bir arzusu olup bir şey talep etmek isteyen, bu kapıya varır hacetinin giderilmesi için arzuda bulunurdu. Kapının güzelliği, içinde olanların değerini temsil etmesi sebebi ile hamd kelimesi meth etmek, şükr etmek, sena etmek anlamlarını taşıyan bir kelime olmuştur. Medh, kendisinde iyilik bulunan, sena başkalarına iyilik yapan, şükür kendisine iyilik yapanı anlatmaktır. Hamd bunların hepsini içine alan bir kelimedir.

XMM :Hamim , “Hümem” kömür demektir.

XMY :Hamiye, Sık çamur demektir. Kalıp için kullanılan çamurdur. Sonra koruma anlamı almıştır. Himaye etmek buradan gelmektedir. Yapılan kalıpların kalıcı olması için ateşte pişirilmiş ve bugünkü seramik doğmuştur. Hamiye pişiren anlamındadır.

XML :Haml, Yük demektir. Eşeklere yüklenen yüktür. Vizr de yüklemektir ama insanların sırtına aldıkları yüktür. Daha çok sorumluluk yükü anlamına gelir. Haml daha çok maddi yüktür. Hammal, mubalağa ismi faildir ve imre’nin sıfatıdır. Hetabe izafe edildiği için de marifedir. Ama bu marifelik lafzi marifeliktir. Çünkü “vemreetuhu”daki zamir nekreye gitmektedir.

PMR : Hamr (hı), Üzümden yapılan içki, şarap demektir.

Hanb (ha) : Yük için kullanılan ipe “habl”, ondan uzun olan ipe de “tavl” denir.

XNC :Hancer (ha), Boğazda ses tellerinin bulunduğu yere denir.

XNF :Hanif, Hanif eğildiği zaman kırılmayan yaş çalıdır. Esnek çubuk demektir. ,Burada insanların fıtratına, aslına ve yaradılışına dönmeleri istenmektedir.

PRB :Harab (hı), “Herib” üzerini toprak kaplamamış, parçalanmış kayalıkları içeren dağ demektir. Sonra bozulmuş şehirlere “harabe” denmiştir.

XRK :Hareke , “Hark” alev demektir. Alevin oynamasından hareket etmek , oynatmak anlamı çıkarılmıştır. “Kaf” “kef”a dönüşmüştür.

XRR :Harir (ha), İpek demektir.

PRQ :Hark, Yanık demektir. Harik ismi fail ve ismi meful olarak kullanılabilir.

XRÇ :Hars (ha, p.se), “Hars”a bak.

PRÖ :Hars (hı, sad) Meyvelerin devşirilmesinde veya balın alınmasında kullanılan sopa demektir.

XRS :Hars (sin),“Hars” (se) ekin demektir. Sinli hars, tarlayı yabani hayvanlara karşı bekleyen kimse demektir.

XÖL :Hasal, Buğday başağından ayrılmış buğday yığını demektir. Hasl elde etmek manasına gelir.

XSD :Hased, Hasat biçilen ekin demektir. Dönüşmelerde kalbi fiillere geçilirken kalınlık ve incelik üzerinde değişme olur. Buradaki “sad” “sin”e dönüşerek manevi biçme anlamında “çok görme” manasına dönüşmüştür. İpin bükülmesi, burkulması anlamına da gelir. Bu takdirde “içi burkulan kişiyehasid demişlerdir.

XÖD :Hased(ha,sad), Biçilen ekin demektir.

XÖN :Hasen (ha, sad), Kale duvarı demektir.

PÖM :Hasim (hı, sad),Çuvalın kenarına bağlanan kulp demektir.

XÖY :Hasiy, Çakıl taşı demektir. İhsa ise topluca saymak demektir.

PÖÖ :Hasse (hı, sad), “Husse” özel çardak, hücre demektir.

PŞB :Haşeb (hı), “Hatab” odun demektir. “Haşeb” ise kereste demektir.

XŞR :Haşr, Bir araya toplanıp hareketli halde bulunan küçük böceklerdir. Sonra toplanma ve dirilme anlamları kazanmıştır.

XOV :Hata (hı), Hatve, çizgi ve adım anlamına gelir. Hetee, çizginin sağa sola sapması demektir. Konuşulurken harfte değişiklik yapılarak manada da değişiklik sağlanır. Hat düz, hatve ise zikzaklı çizgi demektir. Hata etmek yanlış yapmak demektir. Yanlış da yana kaymaktan gelir.

XWB :Hatab(ha), Odun demektir. Fitnenin kaynağına mecazdır. Gizli haber alma teşkilatları daha çok kadınları kullanarak haber toplarlar. Sonra o haberleri değerlendirerek fitne çıkarırlar ve o fitne ile topluluklarını çökertirler.

XOM :Hatem (ha, tı) : Çöp haline gelmiş kuru ot demektir.

XTM :Hatem, Mühür mumu demektir. Yüzük anlamında da kullanılmaktadır.

POF :Hatfe (hı, tı), “Haytef” yürüyüşü çabuk olan devedir.

XtTAy :Hatta, Son demektir. Ölünceye kadar demektir. Bununla beraber mezarları ziyarete kadar şeklinde ifade edilmiştir. Ziyarete hakiki mana verenler de vardır.

XVC :Havce (ha), Diken demektir.

XVF :Havf (ha), Ağaç yaprağı demektir.

PVF :Havf, “Hafe” korkulduğu zaman saklanmak için takınılan maske benzeri şeylerdir.

HVY :Haviye : Kevn tepe, beyn çukur demektir. Hevn ise düzlük demektir. Sonra heva boşluk anlamında kullanılmaya başlanmış ve rüzgar ve kuşların hareketi ile uzayın boşluk olmadığını hisseden insanlar, bugünkü hava kelimesi ile kullanmaya başlamışlardır. Haviye, berhava olmak, uçup gitmek demektir.

XVR :Havr : “Hale” güneşin etrafında oluşmuş beyaz halkadır. Sonra “havl” değişme “havr” ise dönme anlamları kazanmıştır.

XYV :Havy, “Hayy”, yılan hareketli olması nedeniyle bu kelimeden “hayat” olmuştur. “Ahva” hayata elverişli hale gelmek anlamına gelir.

XVW :Havz (ha, dat), Havuz demektir.

PVW :Havz (hı), Havuz demektir.

PVB :Haybe, İlk insanlar ateşi taşları birbirine vurarak çıkan kıvılcımdan yararlanarak üretiyorlardır. Kuru mantardan yapılan hav üstüne kıvılcım düştüğü zaman tutuşur ve alevsiz yanar. Üflendiğinde ateş olur. Bu kavların bir kısmı nemli veya türü sebebiyle ateş almaz. Bu tür mantara “haybe” denir. Bir işte gayret edip ümitle uğraşırken sonuç elde edemeyen kimsenin perişan hale gelip çökmesine, bitkin hale gelmesine mastar olmuştur.

XDD :Hayde (ha,dal), “Hadid” demir demektir. Sonra sınır anlamı kazanmıştır.

PYM :Haym (hı), Çardak demektir.

PYR :Hayl, At sürüsü demektir. Hayr servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. Hayr kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.

XYW :Hayt, Çeper, çit demektir. Sonra içine almak anlamı kazanmıştır.

HYY :Hayy, Hayy kış uykusundan uyanmış yılan, mevt de kış uykusundaki yılan demektir.

HYW :Hayz (ha, dat), Hayz, meyvesi vişne gibi kırmızı olan ağacın adı olup kanın pıhtılaşmaya başladığı zaman aldığı hale de hayz denir. Mastar olarak aybaşı olmak anlamına gelmektedir.

HYÜ :Hayz (ha, zal), “Hayt (tı)” çeper demektir. “Tı” “zal”a dönüşmüş çevirmek, sarmak, kaplamak anlamları kazanmıştır.

Haza : “Ha” tenbih, uyarı edatıdır. “Za” işaret ismidir. “Za” yakına, “zake” ortaya “zalike” ortaya veya gaibe işarettir. Bu, şu o gibi. “Zalike”nin sonundaki “ke” sen demektir. Bu muhatapların durumuna göre zamir alır.

XJR :Hazır (ha, zı), Harman yeri demektir.

PBE(hı,hemze) : Tohum demektir.

HDHD (he,dal) : “Hudhud”, çavuş  kuşu

HBE :Heba (he), Güneşli odada havada görülen toz zerreleri veya rüzgarın kaldırdığı toz toprak demektir.

HCG :Hec’ (he, ayn), Otladıktan sonra hayvanların merada dinlendikleri yerdir.

HCR :Hecer (he), Yular, bağlamak demektir.

HCR :Hecire (he), Terkedilmiş harabe yer demektir.

HWM :Hedm (he, dat), Yemek borusudur.

 

Hedm (he,dat) : Yemek borusudur.

Hedud (hı,dat,dal) : Budanmış ağaç demektir. Minder anlamına da gelmektedir.

Hedy : “Hediye”, insanların görüşmeden evvel görüşmek isteklerini belirtmek için gönderdikleri değerli eşyadır. Hacca gitmeden evvel Mekke’ye gönderilen kurbanlık hayvanlara da “hedy” denir. Hediye götürüp haber getiren kimseye “hadi” denmiştir. Sonraları “hidayet” yol göstermek veya yola götürmek anlamında mastar olmuştur.

Hefa : Hanif eğildiği zaman kırılmayan yaş çalıdır. Esnek çubuk demektir. Burada insanların fıtratına, aslına ve yaradılışına dönmeleri istenmektedir.

Helak : Helek, ot bitmeyen tuzlu çorak yerdir. Helak olmak, kaybolmak, yok olmak ve ölmek anlamlarına gelir.

Helal : Helva olgunlaşmış tatlı meyve ve ya bunlardan yapılmış tatlı demektir. Ağızda çiğnemeden dağılmış olması, çözülmüş olmasından suda tuzun erimesine mastar (hal olmak) oluşmuştur. Vav Lam’a dönüşmüştür. Şehire hulul etmek orada yerleşmek demektir. Helal yiyecek, insan vucudunda kan içinde çözülüp yararlı hale gelen besin demektir.

Helel (hı) : İki diş arasındaki aralığa denir.

Helva : Tatlı demektir.

Hemen : Emene”den dönüşmüştür. Güven veren, güvene alan demektir.

Hemen : Emene”den dönüşmüştür. Güven veren, güvene alan demektir.

Heni’ : “Hena” hurma salkımı demektir.

Hennas : Hunus, hayvanın yuvası, yatağı anlamındadır. Hanese mastarı, kişilere sık sık gidip bir şey söyledikten sonra geri çekilmek, bir şeyi savunmadan tekrarlayarak başkasına kabul ettirmeye çalışmak demektir. Hennas mubalağalı ismi faildir. Türçeye “sinsi kişi” veya “dedikoducu” olarak çevrilebilir.

Her’ (he) : Rüzgarın döktüğü yapraktır.

Hereb : “Harb” (ha) şişlemek için kullanılan ucu sivri ağaç veya demirdir. Sonra savaş anlamına gelmiştir. Savaş korkusu ile kaçmak “he”ye dönüşerek “hereb” olmuştur.

Herec (ha) : Ormanda içinden geçilmesi zor, dar ve sık ağaçlı yer demektir.

Hesab : Hisbe okun nişangah kısmına denir. Mesafeye göre arpacığın yukarıya veya aşağıya tutulması gerekmektedir. Bunu başaran kimse hedefine ulaşır. Mekanikte hesap ilk olarak top atışlarında uygulanmıştır. Hesap etmek kesin olarak sonuçları elde etmek anlamına geldiği gibi zannetmek anlamına da gelir. Zan da kanaat anlamına gelir. Kur’an bu iki kelimeyi her iki şekilde de kullanmaktadır. Böylece ilmi sonuçların yaklaşık ve olası olduğuna işaret etmektedir. Burada « zannediyor » anlamında kullanılmıştır.

Hesf : Derin sulu çukurdur.

Heşim (he) : Kuru ot demektir.

Het’ (tı, ayn) : “Etea’”dan dönüşmüştür. Olgunlaşmış meyve demektir.

Hevd (he) : “Hidayet”in değişik söylenişidir. “Hidayet” de “hediye”den gelir. Hediye önden gönderilen armağandır.

Hevd (he) : “Hidayet”in değişik söylenişidir. “Hidayet” de “hediye”den gelir. Hediye önden gönderilen armağandır.

Hevl (hı)          : “Heyl” at, at sürüsüdür. “Ya” “vav”a dönüşmüş ve dayanılan, istinad edilen kimse anlamı kazanmıştır. Türkçe’deki “dayı” kelimesi de aynı anlama dayanır.

Hevn (hı) : “Hivan(hı)” bol donatılmış sofra demektir. “Hane(hı)” fazla yemek yemektir. “Hiyanet(hı)” fazla yemeğin insana dokunması demektir.

Hevn (hı) : “Hivan(hı)” bol donatılmış sofra demektir. “Hane(hı)” fazla yemek yemek demektir. “Hiyanet(hı)” fazla yemeğin insana dokunması demektir.

Hevn : Düzlük demektir. “Kevn” tepe demektir. “Beyn” çukur demektir. “Huve” o demektir. Gaybi gösterir. İhane ilgisizlik, uzaklaştırma anlamlarına gelir.

HeVT (he,te) : “Etiy” su kanalı demektir, gelmek anlamı kazanmıştır. “Atu” getirin demektir. Hemze e ‘ye dönüşmüş ve böylece nakıs fiil olmuştur.

Heyc (he) : “Heyac” sonbaharda sararmış bitki demektir.

Heyl (hı) : At demektir.

Heyl (hı) : At demektir.

Heyl : Toprağın kayması ile meydana gelen yığıntı demektir.

Heyl : Toprağın kayması ile meydana gelen yığıntı demektir.

Heyme (he) : Bataklık demektir.

Heys (se) : “Hars” (se) ekin demektir. “Re” “ye”ye dönüşerek ekin yeri anlamı kazanmıştır. Bir işin yapılması için ayrılan yer; havuz temizlenirken son suların toplandığı çukurcuk anlamında da kullanılmaktadır. Türkçe’deki “nereye” ve “nereden” karşılığı kullanılan bir kelime olup “yerden yere” diye de tercüme edilebilir.

Heys (se) : “Hars” (se) ekin demektir. “Re” “ye”ye dönüşerek ekin yeri anlamı kazanmıştır. Bir işin yapılması için ayrılan yer; havuz temizlenirken son suların toplandığı çukurcuk anlamında da kullanılmaktadır. Türkçe’deki “nereye” ve “nereden” karşılığı kullanılan bir kelime olup “yerden yere” diye de tercüme edilebilir.

Hezl : Zayıf ve bitkin hayvan demektir. Sözleşmelerde başkalarının yanıltmak için kullanılır. Ciddi olmayan sözler için kullanılır ki, zayıf söz anlamına gelir.

Hezm (he, ze) : Kırılmış kısalmış sopa demektir. Bununla toprak eşerler. Yenilmek, parçalanmak, dağılmak anlamlarına gelir.

Hızr (ha, zal) : Savaşta kullanılan savunma aleti, zırh gibi.

Hızr (ha, zal) : Savaşta kullanılan savunma aleti, zırh gibi.

Hicab : Hicab perde, hacib ise kaş demektir.

Hicare : Hicare “taş“ demektir.

HiCCe (ha) : Yıldır.

Hilm (ha) : Meme başı, yumuşak deri demektir.

Hilm (ha) : Meme başı, yumuşak deri demektir.

Himar (ha) : Eşşek demektir.

Himar (ha) : Eşşek demektir.

Hins (ha, p.se) : “Hars” tarla demektir. “Re” ne”ye dönüşerek toprağın sürüldüğü zaman bozulması gibi “hins” verilen sözü, yapılan yemini bozma demektir.

Hitbe : “Hetba”  kına yakılmış el demektir. Nişanlanmış kimselerin nişanını göstermek için elin kınalanması bugüne kadar gelmektedir. “Hitbe” mastar olarak bir erkeğin bir kadına evlenmek için talib olmasıdır. Hitab etmek, karşılıklı talepte bulunmak, bir şeyi istemek için konuşmak demektir.

Hizb (ha, ze) : “Huzme” demet demektir. “Hizb” insanların oluşturduğu grup demektir.

Hizy (hı, ze) : Dikenli çalı demektir.

Hizy (hı, ze) : Dikenli çalı demektir.

HKF: ( ha kaf fe): Kum yığını demektir.

Hubr (ha) : Mürekkep boyadır.

Hubuk (ha,kaf): Rüzgarın kum üzerinde oluşturduğu çizgiler.

Hudr : Sebzedir.

Hudu’(hı,dat,ayn): Heyda’ Savaş meydanı demektir. Savaşta olduğu gibi değişik seslerin çıkarılması hudu’ denir. Bu tür sesler korkutmak veya teşvik etmek için çıkarılır. Kışkırtmak anlamına da gelir.

Huff : Devenin kopmuş toynağı demektir. Ayakkabı, mest anlamlarına da gelir. Ayakkabı ve toynak, içi boş hafif, rüzgarın sürükleyebildiği kadar hafif olduğu için sakilağır karşılığı hafif kullanılmıştır.

Huld : Parçalanmayan sert kaya demektir. Huld, yağmurun ve karın yıpratıp parçalayamadığı kayalardır. Ölümsüz olmak için kullanılmaya başlanmıştır.

Hulkum (ha) : “Halk” boğaz, “hulkum” ise sesin çıktığı yer demektir.

Humum (he) : Erimekte olan kar, zayıflamakta olan kişi, çaba göstermek demektir.

Humur (ha) : Yaban eşeği demektir.

Humur (ha) : Yaban eşeği demektir.

Hur veya Hivar (ha) : “Havl”den dönüşmüştür. “Havl” de “hale”den dönüşmüştür. “Hale” az bulutlu günde ayın veya güneşin etrafında oluşan aydınlık demektir.

Huruc : Harc duvarın dışına sürülen harçtır. Sonra dışarı anlamı kazanmıştır. Mastar olarak dışarı çıkmak demektir. İhrac ise çıkarmak, kusmak demektir.

Husr : “Hasre" harap olmuş yer demektir. Mastar olarak yıkılmak parçalanmak, çökmek anlamlarında kullanılmaktadır.

Huşu’ : “Haşia”, toprak üzerinde olgunlaşmış sonbahardaki kuru ottur. Bu otlar çürür ve toprak daha iyi ot bitirecek hale gelir. Bu verimli toprağın adı « huşu’» dur. Böylece insanın belli bilgiler aldıktan sonra o bilgilerin etkisi altında rabbina dönmesi için, içinde oluţan duyguya huşu’ denir. Kur’an’da namaz içinde kunut ve huşu’ farz kılınmıştır. Kunut okunanları dinlemek, yani Allah’ın emirlerini telakki etmek, huşu’ ise ondan sonra sukunet hali alarak kendi içini dinleyerek rabıta kurmaktır.

Hutame : Kuru ot demektir. Hateb de kuru odun demektir. Buradaki "hutame" kelimesi sonraki ayette tanımlanmıştır. "Bu ateş" anlamına geldiği ifade edilmiştir. Kelime manasını verecek olursak "eskiyip samanlığa atılan" mallar gibi kişinin de çöplüğe atılacağı anlatılmaktadır.

Huve : O demektir. Zamirdir. Dişisi “hiye”dir. Ortak olanı da “huve” dir. Huve, demek ki, erkek ile erkek ve dişi arasında müşterek zamirdir. Hiye ise yalnız dişiye ait zamirdir. Erkeler topluluklar dişi zamirle, kadınların topluluğu ise erkek zamirle ifade edilir. Huve ayrıca Allah’ın kainatı var etmeden önceki adıdır. Yani ses olmadığı, söz olmadığı haldeki Allah “O” ile ifade edildi.

Huzn (ha, ze) : “Huzal (he, ze)” zayıf hayvan, semizin zıddı demektir. İnsanı zayıflatan sıkıntıya “hüzün(ha,ze)” denmektedir.

Hüküm : Atı yönlendirmek için ağzına takılan gemidir. Hükmetmek demek iradesini yok edip yönlendirmek demektir. Hidayet ise gemlemeden doğru yolu göstermek demektir. Hükümet kelimesi buradan gelir ve İslamiyet yöneticilere hükmetme yetkisi vermemiştir. Emir iş demek, ulul emr ise iş sahibi, görevli demektir. Başkan hakim değil hadimdir.

Hülam (he) : Tutkaldır.

Hümeze :Dürtmek için kullanılan sivri bizdir. Süvariler ayakkabılarının arkasına atları mahmuzlamak için sivri parçalar takarlar buna mahmuz denir. Konuşurken iğneleyici ve şişleyici sözler söyleyen kimseye hümez denmektedir. Buradaki “te” çoğul “te”sidir.

Hüsn : Sıra dağların yan yana olan iki büyük dağın en büyüğüne “hasen”, ikincisine ise “hüseyn” denir. Sonraları iyilik, güzellik anlamı kazanmıştır.

HVK: (ha vav kaf): Havk: Çalı süpürgesi

HYM (he) Heym : VHM:Çok genişlediği için izlerin kaybolduğu yol. H (he) ile V (VAV) yer değiştirmiştir. . Vehim kuruntu anlamındadır. HYM (heym), görünen şeylere bakarak hayal oluşturmak demektir. Bataklık demektir

HZE: (he ze e): (Hezy): hezv kılıç yarası, hezeyan, hastanın saçmalaması, hezee istihza etmek alay etmek

İ‘nde : “Anid“ yulara gelmeyen devedir. Fikirlere karşı yanlış üzerine direnen kişiye “anud“ denir. Bile bile aksini idda eden kimse demektir. Küfür, daha çok fikirde direnen, “inad“ ise daha çok fiilde direnen kiţidir.  Bu anlamdan “inde“ insanın iç düşünce yapısı anlamına gelir.

İ’bre : Abere bir irmmaktan geçerken üstüne basılan taşlar. İtibar etme iki tarafı karşılaştırma.

İ’cl : Buzağı demektir.

İ’hne : Taranmış yün demektir.

İ’kab (ayn) :

İ’kab (ayn) :

İ’neb : Üzüm demektir.

İ’sa (sin) : “U’suv” olgunlaşmış, meyvesini vermiş ot demektir. “E’sa” beklenen demektir. İsa(AS) son peygamberin gelmesinden önce şeriatin son halkası olmuştur. Muhammed(AS) ise İbrahim, Musa, Davud ve İsa(AS) getirdiklerini birleştirerek birlikte uygulamıştır.

İ’şe : Kabuklu meyvelerin içinden ekmeğin içi anlamına gelmiştir. Bunu insanlar besin ve yaşama aracı görmüşlerdir. Toplulukların ana gıda maddeleri vardır. Sindirim organları onları her gün sindirmek üzere ifrazat yapar ve o toplulukta yetişen insanlar onu yemezlerse doymayacaklarını, beslenemeyeceklerini sanırlar. Araplarda hurma, Türklerde ekmek bu tür yiyeceklerdendir. Bu kelime sonra beslenerek yaşama anlamına gelmiştir.

İbil    : Deve sürüsü demektir.

İbrahim : “Berk” şimşek demektir. Şimşek çaktığında karanlıkta olan insan, nasıl çevresini görürü, nerede olduğunu ani bir bilişle bilirse zihinde meydana gelen ani bir ilhamla da kesin olarak isbat edilen şeylerin delillerine burhan denir. İbrahim “burhan”dan oluşmuş bir isimdir. Hz İbrahim insanları burhanla hakka davet ettiği için bu isimle anılmaktadır.

İfk (kef) : Alt ve üst çenenin birleştiği yerdir. Mastar olarak ters çevirmek manası almıştır.

İla fi him : “Onların buluşması için yaz ve kış ...

İlah : İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.

İlla : İn ve la dan mürekkeptir. İstisna edatıdır. Bunun dışındakiler sadece şunlar anlamındadır. İki türlü istisna yapılır. Biri daha öncekilerin içinden istisna yapılır. Buna muttasıl istisna denir. Bu takdirde insanların bir kısmı harabe içinde bazısı da harabe dışındadır anlamına gelir. Yahut daha önce geçenlerin dışındaki kimseler onların halinin dışındadır anlamına gelir. Buna munkati’ istisna denir.

İlm : Dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hakim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret  koymuştur. Buna alem denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam etmektedir. Arefe, üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kıza zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. Arafat’taki arefe kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. İlim, varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. Marifet ise, varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir.

İna : Yemek çanağıdır.

İnna : “Men” Türkçe’de “ben” demektir. Arapça’da “men” kimse demektir. Fransızca’da da “ben” demektir. “Ben” dudaklardan çıkan harfle başlıyor, “sen” ortadan çıkan harfle başlıyor, “ol” boğazdan çıkıyor. “B” ile “n” yerlerini değiştirmiş “neve” olmuş, ve “na” “biz” anlamına gelmiştir. Aslında Çinlilerin kullandıkları gibi çoğulu “nana” dIr.  Arapça’da hala “nahnu” bu anlamada kullanılmaktadır. “Na” bir kelimeye eklendiği zaman kullanılır. Eğer bir kelimeye eklenmezse başına “in” gelir. Burada bu zamir doğrudan doğruya Allah’a gitmektedir. Çünkü Kur’an Allah’ın sözüdür.

İnne : İnne, kane’den dönüşmüştür. Kaf düşmüş enne olmuştur. Arapça’da vurgu ile ifadelere mana kazandırma yoktur. Bunun yerine diğer dillerdeki vurguyu karşılamak için ek harfler getirilmiştir. Karşı tarafa sadece bilgi vermek için bir cümle söyleniyorsa düz cümle yapılır. Karşı tarafın yanlış bilgisini düzeltmek için bir cümle söyleniyorsa o zaman o cümlenin başına “inne” getirilir.

İnsan : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır. İnsan cins isimdir.

İrem : Dikili taş, anıt demektir. Bu taşlar ilk kabilelerin toplanma yerini gösteren alamettir.

İsm : “Veşm” veya “vesm” damga demektir. Hayvanların veya bir yerin kime ait olduğunu belirtmek için kendilerine vurulan işarettir. “İsm” ise söz olarak bir varlığın damgası yani adıdır.

İstibrak : Atlas ipek kumaş demektir.

İtfa : TFV Tafve(tı ile) kaynayan tencerede taşan köpük demektir. Ateşi su dökerek söndürmek için itfa fiili kullanılır.

İtfa :TFV Tafve(tı ile) kaynayan tencerede taşan köpük demektir. Ateşi su dökerek söndürmek için itfa fiili kullanılır.

İza : “İza”, “za” kelimesinin değişik kullanılmasından oluşmuştur. Gelecekte olacakların vaktini bildirir. “İn” gelirse olup olmaması belli olmayan olaya işaret etmiş olur. “İza“ gelirse olacağını da haber vermiş olur. “İz” geçmiş için kullanılır. Fiillerin mazi veya muzari olması bunlarda (iza ve iz) zamanı ifade etmez. İza, ...ince, ...ınca, ...dığında ekleri ile tercüme edilir.

İzin : O gün, o çağ anlamındadır. Sonundaki “nun” hazfedilmiş bir kelimeye delalet eder. O gün ile öldükten sonra dirilerek bir arada tekrar hayata dönülen güne işaret edilmiştir.

Ka’de : Temel demektir. Çardakların üzerinde kurulduğu yerdir. Sonra da oturma anlamı kazanmıştır. Culus, ayakta iken oturmaktır; ka’ade ise yerde iken oturmaktır. Cels üstüne oturulan yüksekçe yerin adıdır.

Ka’r (ayn) : Ağaç söküldükten sonra ortaya çıkan çukur demektir.

Kabir : Kabr mezar demektir. Ölülerin gömüldüğü yer demektir. Hufr ve ğufr ile akrabalığı var.

Kabs (kaf, sin) : Meşale, ateş demektir.

Kad : “Kad”, “kane” veya “kade”den dönüşmüş bir kelimedir. “Kane” “olmak”, “kade” “yaklaşmak” manasınadır. “Kad” ise fiili mazide hem tekid hem de fiilin devam etmekte olduğunu göstermek için kullanılır. Fiili mazi de ise “bazen” anlamına gelir. “Le” tekid harfidir. “Kad cae” “Şimdi geldi”, “Lekad cae” “Muhakkak geldi ve şimdi burada” demektir.

Kadb : Sarmaşık demektir.

Kadem : “Kudüm” ön demektir. Öne götürdüğü için ayak anlamı da kazanmıştır.

Kadh : Çakmak taşı veya patlayıcı madde demektir.

Kadıy : “Kadb” kesici alet; “ba” “va”va dönüşmüş “kadeve” ve “kadeye” olmuştur. Bir şeyi kesmek, yapılacak bir şeyi yapmak anlamında “kaza” olmuştur.

Kadr : Kıdr kazandır. Malzeme ölçüleri kard ile, pişirme süresi ve şekli kaderle anlatılmaktadır. Kard değer demektir. Kader de plan demektir. Mastar olarak kullanıldığın planlamak anlamı çıkar.

Kafa (kaf) : Kafa tası demektir.

Kahm : Zayıf ve ince at demektir. İnce tahtalara Türkçede kahma denmektedir. İttiham etmek, zayıflamak demektir. Şişmanlığın zor yürümesin ve yukaruya çıkmasına mukabil zayıfların kolay yürümesi : Topuk demektir. Çıkıntılı yer yokuş anlamında olup bu surede tepeye çıkamadı anlamınada kullanılmışır.

Kahr : Ovalarda yükselen münferid dağlara denir. Savaşta tepeyi ele geçiren taraf galip gelirdi. Kaleler de buralara yapılırdı. Mastar olarak kahretmek, ezmek anlamları kazanmıştır.

Kai’b : Turp ve benzeri yumru bitkidir.

Kaim : Hayvanların ön ayaklarına denir. Kavm ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek, kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. Kayyim ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır.

Kalb : Ayak basıldığında toprakta çıkan kalıptır. Sonra tersine çevirmeye kalb etme denmiştir. Toplayıp dağıtan mekeze, yani döndüren merkeze kalp adı verilmiştir. İnsanda kanı devrettiren göğüsteki merkeze kalb, haberleri döndüren baştaki merkeze (beyne) de kalb denmiştir.

Kalem : Koparılmış daldır. Sonraları çizgi çizen araç, daha sonra ise yazı yazan alet anlamı kazanmıştır. Ağaç aşısında kullanılan dala da kalem denmektedir. Dal kesmek veya tırnak kesmek için “taklim” kelimesi kullanılır. Budamak anlamına gelir.

Kalv : Çomaktır. Mastar olarak çomakla vurmak, dürtmek, azarlamak anlamlarına gelir.

Kamer : Kamer gökteki ayın kütlesi demektir.

Kamh (kaf, ha) : Ense ile kafa arasındaki çukurdur. Suya doymuş ve su içmek istemediği için başını diken at demektir.

Kamterir : “Katere”den gelen bir kelimedir. Kamterir parça parça olmuş demektir. Asık suratlı da denmektedir.

Kanet (,kaf, tı) : “Kart”, “karet” sıvının katılaşması, donması, kurumuş kan, hareketsiz hale gelen kan manalarındadır. Sonra “re” “ne”ye dönüşerek “kunut” sessizce durup, dinlemeye geçme demektir. Kanet(tı)  kunut(te)’dan dönüşmüştür. Kanet katılaşmış kan demektir. Te’lki olan sessiz durup kulak vermek, Tı’lı ise ümidini kesip cabadan vazgeçerek dona kalmaktır.

Karar : Küçük derelerin toplanıp durgunlaştığı göldür.

Karia’ :Toprağı eşmek için kullanılan sopadır. Bu  kelime sonra çeşitli anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. Sopa ile vurup ses çıkarma anlamına da gelmektedir. Karye, suların toplandığı yer ve kar’a sopa ile eşilen kuyu demektir. Karia’ sopanın vurulması ile çıkan sestir.

Karun (kaf) : “Kevarir” kristal, “karun” mücevherci demektir.

Karz : Kırpıntı demektir.

Karz : Kırpıntı demektir.

Kasd (kaf,sad,dal) : Kemik iliğidir.

Kasem : Kasem sad ile gövdesi kopmuş ağacın yerinde duran köküdür. Mastar olarak parçalanmak anlamına gelir. Sinli kısım, parça anlamına gelir. Bir şeyin fikren parçasına cüz, fiilen parçasına ise kısım denir. Sinle kısmet, bölme demektir. İksam ve mukaseme bölüşme anlamlarına gelir. ba harfi getirilince yemin anlamına gelir. Yani Allah ile veya Allah’ın hükmüne göre bölüşme olur. Buradaki la nefy lası değil, tekid lamının uzatılmasıdır. Yemini teşdid etmek için gelmiştir. kasem yemin demektir.

Kasr : Kusare, anız demektir.

Kasvere : Arslan

Kaşea’ (kaf) : Kürklük deridir.

Katl : “Kıtl”, çatışmada ilk karşılaştırılan kişilerden birine verilen addır. Sonra savaşmak ve adam öldürmek anlamında mastar olmuştur.

Katr (Kaf, tı) : Damladır.

Katre : Moloz demektir. Katran zift demektir.

Kavb (Kaf) : Kiriş demektir.

Kavl : Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçe’deki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.

Kavm : Hayvanların ön ayaklarına denir. Kavm ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek, kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. Kayyim ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır.

Kavm : Hayvanların ön ayaklarına denir. Kavm ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek, kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. Kayyim ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır.

Kayz (kaf, dat) : Kırılmış yumurta kabuğudur.

Kazf (zal) : “Kezzaf” sapan; “kızaf” atmak için alınan avucu dolduracak büyüklükteki taş demektir.

Kazf (zal) : “Kezzaf” sapan; “kızaf” atmak için alınan avucu dolduracak büyüklükteki taş demektir.

Ke’s : Bitki suyu demektir.

Kebed : Kumluğun veya geniş bir sahanın orta yerine veya merkezine kebed denir. İnsanın ciğerine kebed denir. Türkçe’deki göbek kelimesi bu anlamdadır. Kubad ciğerdeki hastalığa denir.

Kebet (kaf) : “Kebed” ciğer demektir. “Kibad” ciğerdeki hastalık demektir. Bu hastalık dışarıya sarılık veya bitkinlik şeklinde vurur. “De” “be”ye dönüşmüş “kebet” olmuştur.

Kebir : Yaşlı adamdır. Büyük anlamında kullanılmaktadır.

Kebkeb (kef,kef) : “Küme” yığın demektir. “Mim” “ba”ya dönüşmüş, “kübe” olmuş. Sonra da tekrarlanarak sık sık kümeleşen topluluklar için “kübküb” olmuştur.

Kebkeb (kef,kef) : “Küme” yığın demektir. “Mim” “ba”ya dönüşmüş, “kübe” olmuş. Sonra da tekrarlanarak sık sık kümeleşen topluluklar için “kübküb” olmuştur.

Ked : “Kad”, “kane” veya “kade”den dönüşmüş bir kelimedir. “Kane” “olmak”, “kade” “yaklaşmak” manasınadır. “Kad” ise fiili mazide hem tekid hem de fiilin devam etmekte olduğunu göstermek için kullanılır. Fiili mazi de ise “bazen” anlamına gelir. “Le” tekid harfidir. “Kad cae” “Şimdi geldi”, “Lekad cae” “Muhakkak geldi ve şimdi burada” demektir.

Keder : Çökertidir. Kelebeklerin ışığa üşüşüp yanması demektir.

Kedh : Rüzgarın sürükleyip bir tarafa yığdığı çakıl veya kumdur. Sürüklenmek anlamına gelir.

Kedye (kaf) : Yumuşak toprağın altındaki sert bitkiye elverişli olmayan toprak demektir.

Keffe (kef) : Avuç demektir.

Kefl (kef) : Boşluk demektir. Kof ağaç, kovuk anlamlarına da gelir.

Kefl (kef) : Üstüne oturulan keçe demektir.

Keft : Küçük kapaklı tencere demektir.

Kelid (kaf) : Anahtardır.

Kella : “Kella”nın aslı “kane la” dır. "Öyle olmadı" "Öyle değil" anlamına gelir.

Kened : Anud sürüden ayrılan ve tek başına otlayan hayvandır. “Kenud” “anud”dan dönüşmüştür. İcmaa karşı görüşünde direnen kimse demektir.

Kerb (kef) : Kuyudan su çekiminde kullanılan ve suyun kovaya dolmasını kolaylaştıran kovaya bağlı ikinci iptir.

Kerre : Kalın katmerli örülmüş urgan demektir. Kerre, bir sarmal demektir.

Kesb (peltek se): Küsbe” (sinli)den dönüşmüştür. Daha yayvanlaşmış dağılmış küsbe demektir.

Kesb (se) : Küsbe” (sinli)den dönüşmüştür. Daha yayvanlaşmış dağılmış küsbe demektir.

Kesf (kef, sin) : “Kisfe” pamuk veya yün yığınına denir.

Kesr : Kesr(sin ile) kırık demektir. (Peltek se ile) çok demektir. Tefau’l babı çok kimselerin birbirleriyle yarışmalarında kullanılır. Türkçe’deki “leşme” karşılığıdır. Ancak Türkçe’de iki karşılaşma ile çoklu karşılaşma aynı kiple ifade edilir. Oysa Arapça’da iki için mufaale babı, çok kimse için tefau’l babı getirilir. İnsanlar devamlı olarak birbirlerine karşı çok olma, serveti çok olma, bilgisi çok olma, taraftarı çok olma gibi çokluklar peşine koşmaktadırlar.

Kesv (kef, sin) : Sıvının zıddı katı demektir.

Keşef (kef) : Açık baş demektir. Açmak, örtüyü açmak, saçı kaldırıp alnı açmak anlamlarına gelir.

Keşef (kef) : Alnın üstündeki kalkık bağlı kakül demektir.

Keşt : Soyulan deridir.

Ketb : Derinin deri ile dikildiği sırım, iptir. Deriyi deri ile dikiş demektir. Sözleşmelerin yazılmasına kitap denmiştir. Yani kitap sözleşme değeri taşıyan yazıdır. ”Hat“tan farlıdır. “Ehli Kitap” sözleşmeleri olan topluluktur. “Kitab verilenler” ise Yahudiler ve Hıristiyanlardır.

Ketm (kef) : Su sızdırmayan sağlam tulumdur.

Kevarir : “Kar” kaplama malzemesi, katran demektir. Türkçe’deki kar buradan gelmiş olabilir.

Kevkeb : “Necm” gezegen, “kevkeb” sabit yıldız demektir.

Kevn : Kevn, tepe demektir. Beynin karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “hevn” denir. “Kane” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Lem yekün” “olmadı” veya “yok” anlamınadır. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir.

Kevr : “Küvar” başa sarılan sarık demektir.

Kevser : Sin’le kullanılan “kesr” “kesmek, kirmak” anlamına gelir. Peltek “se” ile sonraları çokluk anlamına kullanılmıştır. “Az” demek olan “kalil”in karşılığında. “Kesret” çoğunlukla insanlar için kullanılmaktadır. Arapça’da üçlü harflerin arasına “vav” veya “ya” gelerek dörtlü bablar yapılmaktadır. “Cehr” “açık ses” veya “açık” demektir. “Cevher” ise “parlak taş” demektir. İlave edilen bir harf, ilave bir anlam getirir. “Kesret” sadece bir çokluk ifade ettiği halde “kevser” bolluk, bereket ve düzen içinde çokluğu ifade eder.

Keyd : Tuzak demektir. Savaşta düşmanı yanıltarak tuzağa düşürmek “keyd”dir. Askerlikte buna taktik denmektedir. “Mekr”, planlı, programlı, uzun hedefe varmak için hazırlanan bir sistem demektir. Askerlikte buna strateji denmektedir.

Keyfe : Keyiçin” demektir. “Kev”nin “nun”u düşmüş ve soruya dönüşmüştür. Sonuna “mim” eklenerek “keyme” şeklinde de kullanılmıştır. “Mim” “fa”ya dönüşerek “keyfe” olmuştur. “Ma” “ne” anlamındadır. “Keyfe” ise “nasıl” anlamındadır. “Ma” olması gereği yani gelecekle ilgili gerekleri “keyfe” ise oluş için gerekleri sormaktadır. Burada “Allah ne yaptı” demiyor da “nasıl yaptı” diyor. Yapış tarzını anlatmaktadır. Hayatta zulüm yapanlar veya şeriat dışına çıkanlar beklenmedik sonuçlarla karşılaşırlar. Bu sonuçlar insanları uyarmalıdır.

Keyl :Kile ölçü birimidir. Kilenin büyüklüğü ülkelere döre değişmektedir.

Kıdde : Sırım demektir.

Kıraat : “Karye”, kaynar veya kuyu suyunun bulunduğu, halkın çevresinde gelip iskan ettiği yerdir. Halen köy veya belde anlamında kullanılmaktadır. “Kerae", insan beyninde birikmiş olan ifadelerin pınarın kaynaması gibi ağızdan çıkmasına yani okumaya denir. “Tilavet”, kitaptan başkasına okumak olduğu halde “kıraat”, ezberden kendi kendine okumak demektir.

Kıst (Tı) : Bir şeyi böldükten sonraki yarım parçası, “nısf” bölmeden bir şeyin yarısı demektir.

Kıtmir (tı) : Kırıntı demektir.

Kinane (kef) : Okların konduğu kap demektir.

Kinv (kaf) : Hurma salkımı demektir.

Kizb : Kizb, kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da kizb denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapça’da yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.

Kub : Kap, kupa, bardak, küp anlamlarına gelir.

Kuds : Cemaatlerin toplandığı yerde önderin durduğu yerdir.

Kumum (kaf) : Tomurcuk demektir.

Kunut (kaf) : “Kart”, “karet” sıvının katılaşması, donması, kurumuş kan, hareketsiz hale gelen kan manalarındadır. Sonra “re” “ne”ye dönüşerek “kunut” sessizce durup, dinlemeye geçme demektir.

Kunut (kaf, te) : “Kart”, “karet” sıvının katılaşması, donması, kurumuş kan, hareketsiz hale gelen kan manalarındadır. Sonra “re” “ne”ye dönüşerek “kunut” sessizce durup, dinlemeye geçme demektir.

Kurafe (kaf) : Ağacın koparılmış kabuğudur.

Kurafe (kaf) : Ağacın koparılmış kabuğudur.

Kurba : Suyun içine konduğu kap veya tulum demektir. Daima yanında taşındığı için yakın anlamında kullanılmıştır. Zamanda yakınlık veya nesebte yakınlık anlamına gelir. İktirab yaklaşmak demektir. Kendi kendine yaklaşmak anlamına da gelir.

Kureyş :Tüccar demektir. Türkçe’deki kuruş buradan gelmektedir. Karış kelimesinden dönüşmüştür. Tüccarlar mallarını alıp satarken karış veya kulaç ile ölçerlerdi. Gezgin tüccarlara Kureyş adı verilmiştir.

Kutuf : Salkım demektir.

Kuvvet : İpi oluşturan liflerden her birine denir. Kuvvet, ipin taşıdığı yüke isim olmuştur.

Küfür : Hufre, çukur demektir. Ğafere, çukurun dışarı atılmış toprağı demektir. Kefere ise tohumu örten toprağın adıdır. Kafir, çiftçi demektir. Sonraları bu kelime gerçekleri ve hakikatleri kapatan, gizleyen anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Tohumun sonradan yeşermesi gibi hakikatin de bir gün yeşereceğini de bu kelime içermektedir. « Kafirun » kurallı erkek çoğuldur, muhatap örgütlenmiş bir topluluktur. Böylece İslam düzeninde onların kendi cemaatlerini kurabilecekleri ve diledikleri gibi yaşabilecekleri ifade edilmektedir. Burada kafirler arasında bir fark gözetilmediğinden bunların Ehl-i Kitap olma şartı yoktur. Tarihte de Mecusiler Ehl-i Kitap olmadıkları halde İslam ülkelerinde yaşadılar ve yaşıyorlar. Burada küfredenler belli ama küfür belirsizdir.

Küfüv : “Dengi” demektir. Terazinin bir kefesinin adıdır.

Küll : "Kele" etrafı çevrilmiş çayırlık demektir. Etrafının çevrilmiş olmasından dolayı bütün anlamında kullanılmıştır. Marifenin üzerine gelirse birinin bütün cüzleri anlamına gelir. Nekre üzerine gelirse türün bütün fertlerini kapsar. Burada bütün hümeze ve lümeze yapanların hepsine veyl yapmaktadır. Hemz ve lemzin meşru olmadığını anlatmaktadır.

Künnes : Toplanma yeri, kilise demektir.

Kürüm : Üzüm salkımıdır. “Kerume” fiil olarak bol yağmur yağdı, yani iyi üzüm oldu manasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra iyi ve güzel oldu anlamı kazanmıştır. “İkram” etti de iyilik etti demektir. “İhsan” da iyilik ama daha çok manevi, ikram ise daha çok maddi iyiliktir.

KVT (ekvat) (kaf,vav,te) : Tavuk yemi demektir.

La : La, nefy-i istikbal (olumsuz gelecek) dir. Kafirlerin ibadet ettiklerine ibadet edilmeyeceğinin ifadesidir.

Lafız (zı) : Horoz demektir. Sonra söz anlamı kazanmıştır.

Lağv : Reğev, köpüktür. Re Le’ye dönüşmüş Leğev olmuştur ve köpük misali boş söz ve oluş anlamı kazanmıştır.

Lahik (ha) : Meyve devşirdikten sonra olgunlaşan meyveler demektir.

Lahik (ha) : Meyve devşirdikten sonra olgunlaşan meyveler demektir.

Lahn (ha) : “Nehr”den dönüşmüştür. Nahr arı demektir. İşte veya sözde uslup karşılığı kullanılmıştır.

LaKaTa (LKT) (Lam, Kaf, Tı) : Devşirilirken yere dökülmüş meyveler demektir. Buluna kişi veya eşya anlamındadır.

Laky : “Lekat” iki yerleşik bölge arasındaki buluşma yerinin adıdır. “Lika” buluşmak, kavuşmak demektir. “İlka” ise  koymak, yerleşirmek anlamına gelir.

Lat (te) : “Late” “leyl”den dönüşmüştür. Karanlıkların, gecenin tanrısı demektir.

Lazim (ze) : Birbirine bitişen iki şeyin bitiştiği yer demektir.

Lazy : Lazz, ateşi körüklemek için kullanılan aletin adıdır. Mastar olarak körüklemek anlamı kazanmıştır.

Le fi : "Le" tekid harfidir. Eğer karşı taraf yanlış bilmenin ötesinde yanlış bildiklerinde ısrarlı ise tekit için "Le" getirilir. 57. Hükümet başarılı olduğunda ısrar etmesi gibi.

Le hu : “Lam” “bi”nin karşılığıdır. İsmin fiile tesir ettiği başlangıca “bi”, ismin fiile tesir ettiği sona “Li” ile işaret edilir. Buradaki “hu” zamiri Allah’a gitmektedir. Samede de gitmiş olabilir. Samed hiçbir şeye muhtaç olmayan demektir, doğmamış, doğurmamış olması, eşinin olmaması bunu açıklamaktadır.

Le tüselü nne: Sehl, ova demektir. Kolayca yürünmesine benzetilerek kolaylık anlamında kullanılmıştır. Seele, “h”nin hemzeye  dönüşmesi ile oluşmuştur. Kolay kazanmak yani toplamak, dilenmek veya kolay öğrenmek anlamlarına gelmektedir.

Lea’lle : Lea’lle cümlenin içinde meful veya haber olarak gelirse “beklenir” yahut “olabilsin” diye anlamlarındadır. Lea’lle cümlenin  başına gelirse “inne”,”enne” gibi uyarı harfidir. Olması istenmeyen bir şeyin olmakta olduğunu haber verir. Aslında “leenne” den dönüşmüştür. Tekit tahkik harfleri birleşmiştir.

Lea’lle : Lea’lle cümlenin içinde meful veya haber olarak gelirse “beklenir” yahut “olabilsin” diye anlamlarındadır. Lea’lle cümlenin  başına gelirse “inne”,”enne” gibi uyarı harfidir. Olması istenmeyen bir şeyin olmakta olduğunu haber verir. Aslında “leenne” den dönüşmüştür. Tekit tahkik harfleri birleşmiştir.

Leben : Süt demektir.

Lebs (se) : “Lebas” kurulup gerilmiş ser yay, eğilmiş sert ağaç, boşalmaya hazır olan yay demektir. Bir yerden başka bir yere gitmek üzere olan kimsenin gitmeden önceki beklediğizi zamana lebs denmiştir.

Lebs (sin) : “Libas” örtünmek için giyilen elbisedir. “Sevb” kendisini tanıtmak için giyilen elbisedir. “Lems” sarmak demektir. “Mess” dokunmak demektir.

Leffe : Örgüde kullanılan lif demektir.

Leğb : Yalpa yapan bozuk ok demektir. Sağa sola yalpalayarak yürüyen adam anlamında yorgunluk demektir.

Lehd :

Leheb : Alev demektir. Toplumun içine fitne sokup tansiyonunu yükseltmek leheb kelimesi ile ifade edilmiştir. Bir takım asılsız haberleri uydurup yaymak, büyütmek, değiştirmek suretiyle halkı kışkırtmak, alevlendirmek olarak geçmektedir. Türkçe’de “yangına körükle gitmek” tabiri böyledir. Düzenin olmadığı ve hukukun bulunmadığı topluluklarda herkes kendi hakkını kendisi korumak zorunda kalır. Söylenen her söze kulak vermek ve değerlendirmek zorunluluğu vardır. Bu da ister istemez topluluğu alevler içine atar. “Ebi Leheb”deki «leheb» belirsizdir. Dolayısıyla “Ebi” kelimesi de belirsizdir. Bu kelime ile belli bir kişi kastedilmez, genel olarak bu tür fiilleri yapan kimseler kastedilir.

Lehim : “Leim”, yarayı yumuşatmak için sürülen yağ ve benzeri yumuşatıcıdır. Melhem bu anlamdadır. Hemze elife dönüşmüştür. Nefs bir sorunla karşılaştığı zaman sıkıntıya girer. İlham ona melhem olur. Sıkıntılar beyinde çözülmüş olur.

Lehud (ha) : Siper, uzunca kazılmış çukur, sığınak demektir.

Lehv : Boğazdaki küçük dil demektir. Lehv, alet olarak çalgı demektir. Ses titreşimleri insan vücudunda dinlendirme ve uyutma etkisini yapmaktadır. Çocuklar ninni ile uyutulur. Eğlence ile insanların oyalanması lehv ile ifade edilir. Oyaladı şeklide tercüme edilebilir. Buradaki “küminsalık demektir. Bundan sonra bahsedilen insan kelimesi burada “siz” ile ifade edilmiştir.

Lekad : “Kad”, “kane” veya “kade”den dönüşmüş bir kelimedir. “Kane” “olmak”, “kade” “yaklaşmak” manasınadır. “Kad” ise fiili mazide hem tekid hem de fiilin devam etmekte olduğunu göstermek için kullanılır. Fiili mazi de ise “bazen” anlamına gelir. “Le” tekid harfidir. “Kad cae” “Şimdi geldi”, “Lekad cae” “Muhakkak geldi ve şimdi burada” demektir.

Lekb : Rekebe boyun demektir. Sonra köle anlamı kazanmıştır. Ra leye dönüşerek kölelere takıldığı gibi takma ad karşılığı olmuştur.

Lem : “La” ve “ma” olumsuzluk ifade eder. Türkçede “ne” “La”ya karşılıktır. Bu da “beyn” kelimesinden türemiştir. Beyn “çukur” demektir. Bir tarafı “ba”, öbür tarafı “ne”dir. “Na” geçmişle ilgili olumsuz edattır. “La” gelecekle ilgili olumsuz edattır. Fiili muzarilerin başına “lem” gelirse geçmişi ifade eder ama halen devam eden geçmişi ifade eder. Türkçe’de “gelmiyor” ifadesine yakındır.

Lemem : Arkadan sarkan saç demetir. Tutam tutam, parça parça anlamına gelir. Kesik saça benzeten küçük kötülüklere lemem denir.

Lemh (ha) : Kayan yıldız demektir.

Lemz : Remz özel işaret demektir. Parola gibi tarafların anlayabileceği işaretlerdir. Türkçe’de rumuzlu konuşma deyimi vardır. Kur’an’da işaretli konuşma remz şeklinde anlatılmıştır. Lümeze, « rümeze »den dönüşmüş bir kelimedir. İğneli konuşma yanında kapalı konuşma anlamını taşır. Meramını karşı tarafa anlatır ama suçlanmamak için de açıkça ifade etmez. Burada iki sıfat isim yerine geçmiştir. Veyl bu iki sıfatı birden taşıyan kimseyedir. Tek başına iğneli konuşma, tek başına rumuzlu konuşma değil de, ikisini birden yapmak günah sayılmıştır.  Her iki kelime de sıfatı müşebbehedir. Kişinin bu tür konuşmayı sanat haline getirmesidir. Topluluk içinde bu nevi fitne ve fesatlık yapan, yaygara yapan, bozgunculuk yapan tipler vardır. Bunlar açıkça cephe alıp kritik yapmazlar fakat öyle sözler söylerler ki, dinleyici onun sözlerinin etkisinde kalarak kötü görüşlere sahip olur. Örneğin, suç olmayan fiilleri suçmuş gibi konuşurlar. Karşı taraf da bunun etkisinde kalarak hemen savunmaya geçer. Suç işlemiş insanlarla görüşmeyi suç sayarlar ve insanların görüşmesini önlerler. Bir parti üyesinin başka bir parti üyesi ile görüşmesini ahlaksızlık sayarak tecrit etmeye çalışırlar. Oysa bir mü’minin temel görevi herkesle görüşmek, onların görüşlerini almak ve tebliğde bulunmaktır.

Len :

Lev : Lev, şart edatıdır. Fiili mazi veya fiili muzarinin üzerine gelir ama fiili maziyi ifade eder ve olumsuzluğu gösterir.

Levh : Üzerine çizgi çizilen ve yazı yazılan kürek kemiği, tabler demektir.

Levm : Dilin arka tarafı, dil kemiği demektir. Başkasını yermek anlamında yutkunarak konuşmadır.

Levn : Her çeşit renk demektir.

Levn : Her çeşit renk demektir.

Levye : Ucu kıvrık demir veya ağaç demektir. Kül karıştırılan alet demektir. Kıvırmak anlamındadır.

Levye : Ucu kıvrık demir veya ağaç demektir. Kül karıştırılan alet demektir. Kıvırmak anlamındadır.

Leyl : Durgun suyda dibe çöken mile “leyl“, akıp denize giden parçacıklara da “nehir“ denir. Kuşların çamurda avlananlarına “leyl“,  suda avlanana da “nehar“ denir. “Nehir“ “ırmak“, “nehar“ da “gündüz“ demektir. Leyl gece anlamında, “nehar“ ile birlikte kullanılmasına rağmen “leyle“ ile “nehar“ birlikte kullanılmamıştır. “leyl“ cins isim ise “te“ tefrid için kullnılmıştır. Bir gece kastedilmiş olur. “Leyl“ müfred için ise o zaman “te“ çoğul için kulanılır ve buradaki anlamı kadir geceleri olur. O zaman bir gece değil birçok geceleri içermiş olur. İnzalin manası da lafzi inzal yerine, mana inzaline dönüşür.

Leyn : “Line” değişik renkte hurmalıkları olan ağaçlıklardır.

Leyn : “Line” değişik renkte hurmalıkları olan ağaçlıklardır.

Leyse : Bu kelime “late”den dönüşmüştür.  “La” “beyn”den dönüşmüştür. Olmadı veya değildir anlamındadır. Fiildir ama muzarisi yoktur.

Leyte :

Leyte : Beyn kelimesi yarık demektir. Ba ve Lam yarığın kenarlarını ifade eder. Dışarıdan yarığa doğru giderken yokluğu, içerden dışarıya çıkış da varlığı ifade eder. Lam ve mim iki zıt manayı taşırlar, Leyele yokluğu ifade eder. Leyte geçmişte istenip olmamış bir şey için kullanılır. Late fiil olarak alakoymak, men etmek, yaptırmamak anlamlarında mazi fiildir.

Lezib (ze) : Zamktır.

Lezzet (zal) : “Rezak” tatlı üzüm. “Kaf” harfi düşmüş yemeklerin tadı anlamında kullanılmıştır. “Zevk” acı veya tatlı duyulan bedensel tattır. “Uzbe” ağızdan duyulan acı veya tatlı tat demektir.

Li :

Lifa : İpin bir damarına lif denir. “Lefefe” aralıksız bitişik orman, “lefy” etmek de peş peşe gitmek, kesintisiz sürdürmek demektir.

Lisan : Dil demektir.

LKH : Doğurmuş, süt veren deve demektir. Sonra k (kaf) l (lam’a ) dönüşerek nikahlamak evlenmek anlamında mastar olmuştur.

LKH : Doğurmuş, süt veren deve demektir. Sonra k (kaf) l (lam’a ) dönüşerek nikahlamak evlenmek anlamında mastar olmuştur.

Lu’lu’ : İnci demektir.

Lut : “Liyat” sıva harcı demektir. Mastar olarak yapıştırmak, sıvamak anlamlarına gelir.

Lut : “Liyat” sıva harcı demektir. Mastar olarak yapıştırmak, sıvamak anlamlarına gelir.

Lübed : Yeleden yapılan keçedir. Karışık anlamında kullanılmıştır.

LYK : Leyke, sık ağaçlı altı, çalılar bulunan ormanlık, meşe ağacına benzer ağaç. Kur’an’da “e leyke” ve “leyke” şeklinde iki kıraat da kullanılır.

Ma (mevh) : Su demektir.

Ma edrake : "Ma" istifhamiye veya nafiye olabilir. Hutameyi kail söylediğine göre muhataba "bunu sen nereden bileceksin" demesi beliğ değildir. Dolayısıyla biz nafiye olmasını tercih ediyoruz.

Ma : “Ma” ve “men”, “beyn” kelimesinden oluşmuştur. Ben, sen ve o kelimeleri buradan gelir. “Men” Arapça’da “kimse” anlamını almıştır. “Nun” düşmüş “ma” şekline dönüşmüştür. Nesne anlamına gelir. İkisi de “ellezi” gibi Türkçedeki “...en, ...an” takısının anlamını taşır. Men, insan, melek, ruh, cin ve Allah için yani akıl sahipleri için kullanılır. Ma ise eşya için kullanılır. Ellezi, fiilin ve fail veya mefulun belli olduğu hallerde kullanılır. Ma ve men fiilin belli olduğu ama fail ve mefulun belli olmadığı hallerde kullanılır. Tekil ve çoğul için kullanılır. Erkek ve dişi ayrımı yoktur. Burada yaratılanlar belirsiz, yaratma ise bellidir. Yani Allah kainatı bir tek sistem ve usul içinde yaratmıştır. Her oluş birbirine benzemektedir. Kur’an’ı da aynı sistem içinde indirmiştir.

Ma : “Ma”, “ellezi” anlamındadır. Fiil belli, fail belli değildir. Yahut fiil belli meful belli değildir.

Ma : Olumsuzluk edatıdır. Geçmişteki olumsuzluğu ifade eder. Süreklilik şartı yoktur.

Makt (te) : Mikat (tı) ile sicim demektir. Bir şeyi sımsıkı bağlamak anlamında fiil olmuştur. (Te ile) mekt yıkmak manasında iken kızdırmak veya kızmak anlamlarına gelmiştir. Kızgınlık demektir.

Makt :Mikat (tı) ile sicim demektir. Bir şeyi sımsıkı bağlamak anlamında fiil olmuştur. (Te ile) mekt yıkmak manasında iken kızdırmak veya kızmak anlamlarına gelmiştir. Kızgınlık demektir.

Mal : Eğik ağaç anlamındadır. Yönelmek anlamında "meyl etmek" yani insanın o tarafa içini meyletmesi şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. "Mal" da insanların değer verdiği şeylerdir. Bu değer işe yaraması yanında az olması sebebiyle de doğmuş olabilir. Mal piyasada değeri olan eşyadır.

Maraz : “Bürde” gocuk demektir. Sonra soğuk anlamında “berd” denmiştir. Üşütmekten dolayı hasta olmaya da “maraz” denmiştir.

Maraz : “Bürde” gocuk demektir. Sonra soğuk anlamında “berd” denmiştir. Üşütmekten dolayı hasta olmaya da “maraz” denmiştir.

Maun : “Ayn“ göz demektir. “Avn“ gözetmek, yardım etmek demektir. “Maun”, yardım aracı demektir. Komşulukta birbirlerinden alıp verdiklere maun denir. Sistemde değeri çok az olan küçük parçaların varlığı ihmal edilirse bütün sistem durma noktasına gelir. Bu durumda da baştan önemsenmeyen küçük parçalar çok değerli olur. Fırsat kollayıcılar da bu durumda vurgunlar vururlar. Bunun için spekülatörler krizlerin doğmasını engelleyen yardımlaşmaları veya düzenin herkese aş ve iş bulmasını istemezler. Böylece bu sure düzenin bozucularını, “dini tekzip eden” olarak tanımlamış ve dini tasdik edenlerin görevlerini açık bir şekilde ifade etmiştir.

Mea’ : “Mei’ye” barsak demektir. “Vav” beraber olmak ama birbirlerine bağlı olmamak anlamına gelir. “Mea” ise birbirine sarmaş dolaş olmuş manasına gelir.

Mecid : Doymuş hayvandır. Eksiksiz anlamına gelir. Üç boyutlu uzayda hareket olabilmesi için dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Hareketin iradeli olabilmesi için beş boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Beş boyutlu uzayın içinde hayatın sürebilmesi için daha üstün bir uzaya ihtyaç yoktur. Çünkü beş boyutlu uzay doymuş bir uzaydır. Kur’an’da Allah, Kur’an ve arş için bu sıfatları kullanılmaktadır. Bunlar doymuş tam ve eksiksizdir. Bunun dışında herşey eksiktir.

Meded : Kiriş demektir.

Mehd : Beşik demektir.

Mehd : Beşik demektir.

Mehin : Mihn(ha ile), altın ve gümüş gibi madenlerin üstündeki kir, (he ile) mihne canlının deri veya diğer kısımlarından dışarı atılan nesnelerdir.

Mehis (ha,sad) : Parlatılmış demirdir.

Mehl : Küllenmiş közdür. Küllenmeye benzetilerek mühlet, erteleme anlamı kazanmıştır.

Mehr (hı) : “Behr(hı)” buhar demektir. “Mehr” ise yazın oluşan yağmursuz parçalı bulut demektir. Denizde hayvan veya insanın yüzmesi sonucu meydana gelen dalga anlamına da gelir.

Mekabir : Kabr mezar demektir. Ölülerin gömüldüğü yer demektir. Hufr ve ğufr ile akrabalığı var.

Mekan : Kevn tepe demektir. “Mekve” yer anlamına gelir. İsmi mekanın sülasileşmesi ile mekan kök olmuştur.

Mekin : “Mikn” çekirge veya kertenkelenin yumurtası, yumurtladığı yere de mekan denir.

Mekke : Kemik iliği demektir.

Mekr : Sinek kapan bitki demektir.

Meks(kef,p.se) : Oturup bekleyen adam demektir.

Melek : Melekut, tüm kainatı mülk olarak varlığını ifade eder. Melek de bu melekut içinde bu melekutu yönetmek için görevlendirilmiş şuurlu varlıklardır. Milk, çamur manasından gelmiş olmalıdır. Türkçedeki bilek kelimesi ile bir yakınlığı olmalıdır. Sonraları kişinin sahip olduğu arazi ve üzerindeki yapılara mülk denmiştir. Devletler aşamasında ülkenin sahibi olarak hükümdarlar melik olarak anılmışlardır. Mülk de krallık anlamındadır. Türkçe’ye kıral, melik, hakan olarak tercüme edilebilir. Öz Türkçesi “han”dır.

Melik : Milk, çamur manasından gelmiş olmalıdır. Türkçedeki bilek kelimesi ile bir yakınlığı olmalıdır. Sonraları kişinin sahip olduğu arazi ve üzerindeki yapılara mülk denmiştir. Devletler aşamasında ülkenin sahibi olarak hükümdarlar melik olarak anılmışlardır. Mülk de krallık anlamındadır. Türkçeye kıral, melik, hakan olarak tercüme edilebilir. Öz Türkçesi “han”dır.

Men : İsmi mevsüldür. Akılılar için kullanılır. Kimse demektir.

Men’ : Menua’, çıkılması zor, ulaşılması zor yer demektir. Men’ etmek, alakoymak demektir. Kendisi yapmaz, başkasının yapmasını da istemez. Çünkü başkası yaparsa kendisinin mertebesi düşer.

Menat (te) : “Nüve” çekirdek demektir.

Meniy : Sıvı meni demektir.

Menn : “Mülle” içi dolu kapatılmış torba demektir. “İmla” torbanın ağzını dikmektir. “İmza” anlamına da gelir. Burada “lam” “nun”a dönüşmüş olabilir ve “dolu dolu vermek” anlamında memnun etmek, verdiğinin ağzını dikip kullandırmamak ise minnet demektir.

Menne (MNN) : “Mülle” içi dolu kapatılmış torba, “imla” içine koymak demektir. “İmlal” tamamen doldurup çuvalın ağzını dikmek demektir. İmla yazdırmak, imlal imzalamak demektir. Burada “lam” “nun”’a dönüşmüş olabilir. Dolu vermek anlamında memnun etmek; verdiğinin ağzını dikip kullandırmamak ise minnet demektir. “Meni” ince ama sağlam olan iptir.

Mer’e : Mer’, “merve”den dönüşmüştür. Sert taş demektir. İnsanın kişiliğine işaret etmek için istiare edilmiştir. Mer’e kadın kişi demektir. Merve ve mer’e çocukları da içine alır. Ama recul sadece savaşçı erkekler için kullanılır.

Merc : Hayvanların otlamak için serbest bırakıldığı yer, meradır.

Mercan : Mercan demektir.

Merd (dal) : Üzerinde nebat bitmeyen yer veya yaprakları dökülmüş ağaç demektir. Marid kurutan demektir.

Merh (ha) : Derlenmiş hasattır.

Meriy : Eskimiş elbise.

Meryem : “Meryem” “mer’e”ye “m” harfinin eklenmesi ile oluşan bir kelime olup kişilik anlamında olan “mer’”ın teşdididir.

Meryem : “Meryem” “mer’e”ye “m” harfinin eklenmesi ile oluşan bir kelime olup kişilik anlamında olan “mer’”ın teşdididir.

Mesed : İp yapımında kullanılan lif demektir.

Mesh (sin, hı) : At kuyruğu bitkisidir. Bu bitki çiçeksiz bitki olmakla beraber yaprakları çiçeklere benzer şekilde değişmiştir. Bir canlının başka bir şekle dönüşmesine “mesh” dendiği gibi yaprakları büzülmüş, donmuş anlamında yerinde çakılı kalma anlamlarına da gelir.

Messe (sin) :

Meşc : İki renkten eğrilmiş ipliktir.

Meta’ : Mut’a, üzerine ev eşyasını konduğu yüksekçe yer; sonra buraya konan eşyaya meta denmiştir. Bir şeyden yararlanmaya temettu’ denir.

Mevt : Kış uykusundan uyanmış yılana hayy, kış uykusundaki yılana da mevt denir.

Meyl : Eyik ağaç anlamındadır. Yönelmek anlamında “meyl etmek” yani insanın o tarafa içini meyletmesi şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. “Mal” da insanların değer verdiği şeylerdir. Bu değer işe yaraması yanında az olması sebebiyle de doğmuş olabilir. Mal piyasada değeri olan eşyadır.

Mezc : Acı bademdir. Acılığın bademe karışmasından dolayı yapı, karakter anlamı kazanmıştır. Karışım demektir.

Mezc : Bal şerbetidir.

Mısr (sad) : Büyük şehir demektir.

Mil’ (hemze) : “Mil” doldurulmuş çuval, “mülle” doldurulup ağzı dikilen çuval demektir.

Min : “Avz” kelimesi “avd” kelimesinden gelişmiştir. Lazim (geçişsiz) bir fiildir. Bir nevi korunma anlamındadır. Geçişli olması için “min” ve “bi” harfleri kullanılır. “Filandan filana” veya “şuradan şuraya dönerim” demek olur. Yani buradaki “min”, tadiye (geçişli) için gelen bir edattır.

Misk : Koku veren yağdır. İmsak etmek, emip tutmak demektir.

Miskin : “Sikkin” bıçak demektir. “Sekene” kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. “Miskin” bu anlamda yoksul demektir.

Misl : Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. “Adl”, ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. “Şebih” görünşte birbirine benzeri olandır. “Misl” ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.

Musa : “Usve” ilaç olarak kullanılan bir maddedir. Sonra tabib anlamında musa olmuştur. “Örnek insan” anlamına da gelir. Kur’an, Hz Muhammed’e Musa’yı örnek göstermektedir.

Musalli : Burada “musallin” denmektedir. Her çeşit bedeni ibadetleri yapan anlamına gelir. Mecaza gidildiğinde gerçek manası terk edilir. Hem hakiki hem mecaz mana bir arada bulunmaz. Kıyasta ise önce hakiki manası verilir, sonra diğer manalar ona eklenir. Burada da namaz, yine bildiğimiz namazdır. Ancak nekre olması sebebiyle diğer bedeni ibadetler de kıyas yolu ile eklenir.

Münhemir(he) : “Nehr”in he ile ra arasına mimin girmesi ile oluşmuş rubai bir kelimedir. Nehirler gibi boşalan yağmur demektir.

Mürr : Ağaç liflerinden bükülerek yapılmış iptir. Tekrar etmek, geçip gitmek manalarında kullanılmıştır.

Müzn (ze) : Buğu demektir.

Nadre : Kalıplanmış (Külçe) altın demektir.

Nahb (ha) : Ödül demektir.

Nahır : Burun deliği demektir. İçi boş kemik anlamına da gelmektedir.

Nahr : “Nahr”, deve boynunun gövdeye yakın kısmıdır. Develer ayakta ve bu yerden kesilir. “Zibh”, hayvan yere yatırılarak başa yakın yerden kesmek demektir. Bununla beraber burada kelime mastar nekre olduğu için herhangi bir kesişi ifade etmiş olur.

Naht (ha, te) : Yontulmuş taş demektir.

Nake : Dişi devedir. Erkek deveye cemel, develerin ortak ismi ise beirdir.

Nakıs : “Nukade” çözülmüş ip demektir. Naks kopuk ip demektir. Noksan eksiklik anlamındadır.

Nakıs : “Nukade” çözülmüş ip demektir. Naks kopuk ip demektir. Noksan eksiklik anlamındadır.

Nakz (kaf, zal) : “Enkaz” kirpi, “nakize” ise zırh demektir.

Nakz : “Nukaz” birbirinden kopmuş iplik parçalarıdır. Döküntü, kırpıntı.

Nar : Ateş demektir. Nur da bu kökten türemiştir.

Nas : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır.

Nasb (sad) : Dikili taştır.

Nasb : Dikili taş demektir. Çardak devri toplulukları toplantı yerlerine taş dikerler ve bu taşa da nasb derlerdi.

Nash (sad, ha) : Dikiş demektir. “Nasihat” bir işin oluşması için gerekli yolu göstermek veya yardım etmektir.

Nash (sad, ha) : Dikiş demektir. “Nasihat” bir işin oluşması için gerekli yolu göstermek veya yardım etmektir.

Nasr :Bereketli yağmurla sulanmış toprak demektir. Lazım olarak fiil, bir yerin yağmurla sulanarak yeşermesidir. Sonra muteaddi olarak bir yeri sulayarak yeşertmek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Yeşermiş bir yer susuz kaldığında kurumaya başlar. Su ile desteklemek onu yeşil tutmak demektir. Bir kimseye bir şeyden korunması için destek vermek nusret kelimesi ile anlatılır. “Avn” bir işte yardımdır, nasr ise korunmada yardımdır.

Nasy : Nasiye, alnın üstündeki saçtır. Beyin anlamında da kullanımaktadır. Nasiyenin altındaki şey demektir. Burada birincisi saçı, ikincisi düşünceyi ifade etmektedir.

Naşie : “Neş’et” sürgün, filiz demektir.

Naşie : “Neş’et” sürgün, filiz demektir.

Naz’ : Gerilmiş yay demektir. Sonradan çekme, fia’l babından da çekişme anlamı kazanmıştır.

Nazar : Korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.

Nazar : Raye, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.

Ne’im : "Neam" geviş getiren çift parmaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra nimet bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Daha sonra da bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder.

Neb’ (ayn) : Büyük su kaynağıdır.

Nebe’ : Doğurmadan evvel devenin memesinde görülen süttür. Doğuracağının habercisi olur. Sonra gelecekte olacak olaylar hakkında verilen bilgilere haber denir. Nebi tepe üzerinde oturan gözcüye denir. Geçmişten bilgi vermeye de nebe’ denir.

Nebs (p.se) : Kuyudan veya ırmaktan alınan sulu toprak emektir.

Nebz : Nebiz köpük demektir. Fiil olarak içkinin oluşurken çıkardığı köpükten dolayı şaraplaşmak için kullanılmıştır. Mayalanmak ve fırlatıp atmak anlamlarına da gelir.

Necad :

Necd : Necd, arabistan’da yüksek yaylalık yer demektir. aynı zamanda yüksek dağ anlamına gelir. Kur’an’ın ifadesine göre ise geçit anlamına gelmekdir. Boğaz veya belanalmaları na gelmektedir.

Neces (sin) : Pislik demektir.

Necil : “Necar” ağacı veya bir şeyi parlatan alet demektir. “İncil” parlatılmış anlamında olup “İncil”in bir özelliğidir.

Necm : Gezegen yıldızdır. Parça anlamında bitki manasına gelir.

Necva : “Necat” selin ulaşamadığı yüksek yer demektir.

Necva : “Necat” selin ulaşamadığı yüksek yer demektir.

Neded (dal,dal): Öbek öbek develer demektir.

Nedeh(dat,hı) : Sağanak yağmur demektir.

Nedm (dal) : Redm kumaşa dikilen yama, nedm arkadaş, içki arkadaşlığı demektir. İçki arkadaşlığından doğan pişmanlıktan dolayı pişmanlık anlamı kazanmıştır.

Nedr : Taze sebze demektir.

Nedud (dat,dal): Salkım demektir.

Nef’ :

Nefer : Avcılıkta veya savunmada oluşturulmuş çatışma grubu, sonra bunların işi gezmek olduğundan “nefire” bir işi yapmak için memleketten çıkmak demektir. “Nefret” hoşlanılmayan şey demektir.

Nefer : Avcılıkta veya savunmada oluşturulmuş çatışma grubu, sonra bunların işi gezmek olduğundan “nefire” bir işi yapmak için memleketten çıkmak demektir. “Nefret” hoşlanılmayan şey demektir.

Nefeze (zal) : “Nefez”, iğnenin deride deldiği deliktir. Kapanan delik manasındadır.

Neffas (Nefs) : Tükürük demektir. Düğümlere veya sözleşmelere tükürenler tabiri kullanılmıştır. Burada kelime marifedir. Her tüküren değil de, belli tükürenler kastedilmiştir. Neffas mubalağa ismi faildir. Hakiki manada belli tükürenler olmadığına göre mecazi manada kullanılmıştır. Büyü yapanlar veya sözleşmeleri bozanlar anlamında gelmiş olmalıdır. Dişi kurallı çoğul kullanılmıştır. Bu da belli bir teşkilat anlamı taşır. Büyücülerin organize olmaları söz konusu olmayacağına göre buradaki tükürenler sözleşmelere fesat karıştıranlar anlamına gelmiş olması gerekir. Burada “şerrinden sığınılan”, yapılan iş değil de “yapanlar”dır. Bundan sonraki ayette “haset ettiği zaman haset edenin şerrinden” derken orada haset fiili ile zarar verdiği ifade edilmiştir.

Nefh (hı) : Körük demektir.

Nefh (hı) : Körük demektir.

Nefs (peltek se): Tükürük demektir. Düğümlere veya sözleşmelere tükürenler tabiri kullanılmıştır. Neffas mubalağa ismi faildir. Hakiki manada belli tükürenler olmadığına göre mecazi manada kullanılmıştır. Büyü yapanlar veya sözleşmeleri bozanlar anlamında kullanılmış olmalıdır. Neffasat, dişi kurallı çoğuldur. Bu da belli bir teşkilat anlamı taşır. Büyücülerin organize olmaları söz konusu olmayacağına göre buradaki “tükürenler” “sözleşmelere fesat karıştıranlar” anlamına gelmiş olmalıdır.

Nefs : Dibağlamada kullanılan palamut, meşenin bir meyvesidir. Boyacılıkta da kullanıldığında eşyayı güzelleştirir, çürümekten ve paslanmaktan korur. Bu şekilde boyanmış veya dibağlanmış eşya veya deriye nefis yani kıymetli ve değerli bir eşya denir. Nefs, ruhun bir boyası, görüntüsü anlamında kişiliği ifade eder. Kimse anlamındadır. Ruh bedenle ilişkisini nefs ile kurar. Beden de ruh ile ilişkisini hayatla kurar. Kainatta herşey çift yaratılmıştır. Çiftlerin birbirleri ile ilişki kurma özellikleri vardır. Ruhla beden arasındaki ilişkiyi de nefs kurar.

Nefş : Didmek ve tiftmek demektir.

Nehir : Durgun suyda dibe çöken mile “leyl“ akıp denize giden parçacıklara da “nehir“ denir. Kuşların çamurda avlananlarına “leyl“,  suda avlanana da “nehar“ denir. “Nehir“ “ırmak“, “nehar“ da “gündür“ demektir. Nehere akıttı anlamına gelir. Mecazi manada kovmak demektir.

Nehl : Hurma ağacıdır.

Nehr : “Nehr” ırmak demektir. “Nehera” akıttı demektir. Mecazi manada kovmak demektir.

Nehy : Nihayet, son demektir. Bir akıntının son bulduğu yere, yani yamacın bitip düzlüğün başladığı yere nihaye denir. Nehy etmek, ileride olacak kötü sonuçları baştan haber vererek yapmamasını istemektir.

Neka : Yıkıntı, çöküntü demektir. Göğe kalkan toz anlamına da gelir.

Neka’ : Yıkıntı, çöküntü demektir. Göğe kalkan toz anlamına da gelir.

Nekal : Ayak bağı, bukağı demektir. Kişiyi bir iş yapamayacak hale getirmeye tenkil denir. Nükül pişman olup vazgeçmek denir.

Nekem : Lokma, ağza alınan bir parça yemektir. Sonra ağızla yakalayıp parçalamaya intikam denmiştir. Ni’metin karşılığı, nikmet olarak da kullanılır. Nimet yemek ise nikmet ise çiğnemektir. Ni’mek nikmete göredir.

Nekib (kaf) : Geçit, yarık, delik demektir. Topluluğun kefili anlamına da gelmektedir.

Nekkar : Ağaç kakan kuşu demektir. “Minkar” ise gaga demektir.

Nekkar : Ağaç kakan kuşu demektir. “Minkar” ise gaga demektir.

Neks (kef, sin) : Bir ucu körelmiş iki uçlu kazıktır.

Neser (sin) : Akbaba demektir.

Neser :

Nesh (sin, hı) : Bir şeyin kopyası, nüshası demektir.

Nesiy : Çadırın kurulduğu yer demektir.

Nesl (sin) : Uçarak varma anlamında tüy, kanar demektir.

Nesr : “Nesir” sümkürük demektir. Nesr öksürmek ve aksırmak anlamlarına gelir. Saçılmak anlamında da kullanılmaktadır. Sura üfürülünce yıldızlar ak delikten aksırıldığı zaman çıkan parçacıklar gibi kainata saçılırlar.

Nesy :

Neşr : “Neşer” dalları yaygın yeşillenmiş ağaç demektir. Yaygın olarak rüzgarın esmesine neşr, bir vadide tek yönde esen rüzgara da asf denir.

Neşt : Unşute, kolay çözülen düğüm demektir. Yayın boşalması için mastar olarak neşt kullanılmıştır.

Neşz (ze) : Tümsek yer demektir. Mastar olarak yerden doğrulup kalkmak anlamı kazanmıştır.

NeV’ (hemze) : Akşam ve sabah yıldızıdır. Yıldızın batmasından sonra diğerinin doğması nöbetleşe bir işin yapılması anlamı kazanmıştır.

Nevm : “Efal” babından “enam” uyuyanlar demektir.

Nezif (ze) : Çekilerek suyu bitirilmiş kuyu demektir.

Nezr : Savaşta veya yürüyüşteki öncüdür. Öncünün görülmesi, arkasından gelen birliği haber verdiği için uyarıcı anlamı kazanmıştır. Kişinin ileride yapacağı iyi bir fiili haber vermesi de nezrdir.

NHS (nun,ha,sin) : uğursuz  (önceden geçmiş olmalı)....

Ni’met : "Nea’m" geviş getiren çift parmaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra ni’met bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Daha sonra da bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder.

Nibiz (ze) : Hurma ağacının dış kabuğu demektir. Damar atması anlamına da gelmektedir.

Nida : Nedve halkın toplandığı yerdir. Toplanmadan önce toplantıya yüksek sesle çağırmaya “nida” denmiiş. Daha sonra çağırma fiilinin mastarı olmuştur.

Niks(kef,p.se) : Bozulmuş iptir.

NST:  (nun sad  te) Lessa: (lam sad sad) birbirine yakın şeyler, List, (lam sad te) dudakları birbirine yapıştırıp susmak, nun ile nst, susmak demektir.

Nufhe : Kabarcık demektir.

Nuh (ha) : “Nevh” rüzgar estiğinde uğultu çıkaran dağdır. Sonra ölü üzerine ağlayan kadınlara “nevahe” denmiştir. Tufanı bekleyen Nuh(AS)’un feryatları bir “nevahe” olmuş ve bundan dolayı bu ismi almıştır.

Nuhas (ha, sin): Alevi olmayan duman demektir.

Numruk : Yastıktır.

Nutfe : Duvarda aşağı doğru akan sıvı damlasıdır.

Nutk : Nitak kuşak, kemer demektir. Düşünürken düşünceyi tamamlamak, bağlayarak konuşmak nutk etmek demektir. Kelam cümle, nutuk cümleler topluluğu demektir.

Nüzül : “Nezle” konaklama yeri demektir. Yolculuk yapılırken her bir günlük mesafe için bir veya iki konaklama yeri yapılır ve oraya yerleşilirdi. Bu yerler genellikle suların bulunduğu daha çok düz yerler olurdu. Nezle “konmak” anlamında olduğu gibi inmek anlamında da kullanılmıştır. İnzal if’al babıdır. İndirmek veya kondurmak yani bir yere koymak anlamındadır. Türkçe’de indirmek, yukarıdan aşağı anlamı taşısa da Arapça’da daha çok, bir şeyi bir yere yerleştirmek veya yerleşmek anlamına gelir. İnsanların yararlanabilmeleri haline getirilmesine de inzal denmektedir. “Demiri inzal ettik” deniyor. Yani “demiri yeryüzünde insanların yararlanmaları için var ettik”, demektir.

NZĞ (nun,ze,ğayın) : “Nez’ ”den dönüşmüştür. Nez’ gerilmiş yay demektir, “nezğ” ise yayı germek için parmakla tutmak demektir.

Örf :

Özür :

Qasvere : Arslan demektir.

Ra’b (ayn) : “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir.

Ra’b (ayn) : “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir.

Ra’iy : Otlak yerdir. “Ra’iy” etmek, hayvanları otlatmak demektir. Merkezi yönetim “ra’iy”, yerinden yönetim “nezaret”tir.

Rabes (sad) : “Rebş” ağaçların yaprakları döktükten sonra yeniden yaprakları açması, açılmış hali demektir. “Rabes” de aynı manada kullanılmaktadır. Halkın o mevsimi işe başlamak için beklemesi, yani gözetlemesi anlamında olacak bir şeyi beklemesi demektir.

Rad’ : Rady’de yapıldık Tekrar yap.

Rad’ : Rady’de yapıldık Tekrar yap.

Radiy : Rad‘ meme demektir. Radiyea‘yn“ “ya“ya dönüşmüş, “radiye“ olmuştur. Annenin çocuğuna süt verirken duyduğu sevgiye denir. Süt, anne çocuğunu emdirirken yalnız görevi olduğu için emdirmez, aynı zamanda isteyerek ve zevk alarak emdirir. Bir işi yaparken ilerideki çıkarları ve sonuçları düşünerek işi yaparsın ama onu yapmak istemezsin. Örneğin bir hakim kanunlara uyarak suçluya ceza verir ama “keşke bu suçu işlemeseydi de bu cezayı vermeseydim” der.  Bazı işi de, görevi olarak yapar ve hem de yaptığından memnun olur. Birincisine irade ikincisine rıza denir.

Rağb : Sel yığıntısı alüvyonlu topraktır. İki zıt anlam taşımaktadır. Akıp giden manasında rağibe kökü kullanılıyor; akıp varan manasında da rağbet kullanılıyor. “Rağibe an” demek yüz çevirmek, uzaklaşmak ; “rağibe ila” demek ona yönelmek, oraya gitmek demektir.

Rahim : Döl yatağı demektir.

Rahk : Bir tür içkidir.

Rakabe : Boyundur. Hayvanın boyundan bağlanması sebebiyle rakabe bağlı anlamına gelir. Köle demektir.

Rakam : Herhangi bir manayı taşıyan işarettir.

Rasese :Yapıştırıcı şey zamk demektir.

Rasese : Yapıştırıcı şey zamk demektir.

Rasiy : Sıra dağ demektir.

Ravd (dat) : Yeşillik, çimeni bol yer.

RCV: Reca : Kuyunun kenar duvarı. “Reca” etmek bir şeyin çevresinde dolaşmak ümit etmek.

RCV: Reca : Kuyunun kenar duvarı. “Reca” etmek bir şeyin çevresinde dolaşmak ümit etmek.

RDY (ra,dal,ya) : Balyoz  (daha önce geçmiş)

Re’y : Uzaktan görülebilen işaret demektir. Re’y derinlemesine görmek demektir.

Re’y :”Raye”, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.

Rebi’ (ayn) : Bağdaş kurmak demektir. Diz ve ayakların sayısı dört olduğu için rabi’ denmiştir.

Rec’a : Rac’, ırmakta akan suyun ters istikamette aktığı yerdir. Sonraları geri dönme anlamı kazanmıştır.

Recce : Zayıf çeper demektir. Sallanma anlamı kazanmıştır.

Recf : Recef dalgalı deniz demektir. Gök gürültüsü, deprem ve sarsıntı anlamlarında da kullanılmıştır.

Recm : Alet olarak kullanılan taştır. Recm etmek taşlamak, recim ise taşlanmış demektir. Kovulmuş anlamında da kullanılır.

ReDA (dal,hemze) : Payanda, dayamadır.

Redd : “Ridde” devenin memesinden doğumdan önce gelen süttür. Hayvanlar hamile kaldıklarında sütleri kesilir. Doğum yaklaşınca yeniden süt toplanmaya başlar. Bu doğumun yaklaştığını gösterir. Bu haldeki deveye “ridde” denmektedir. Eski hale dönmeye “riddet” denir. “Ricat”de “hal”, “riddet”de ise vasıf değişir.

Redif : Ridaf, binenin arkasına binilen yer, terki demektir. Artçı anlamına da gelir.

Redy : Taş kırmaya yarayan taş veya aletdir. Parçalanmış ve dağılmış anlamı kazanmıştır.

Ref’ : Raf’, üzerine bir şeylerin konduğu yer, raftır. Mastar olarak da kaldırmak, yükseltmek demektir.

Refref : Deve kuşu kanadı demektir.

Rehb (he) : Cübbe demektir.

Rehb (he) : Cübbe demektir.

Rehin : “Rihl” güneşli havada gökyzünde beliren parçalı bulut, sonra dövüldüğünde yüzü gözü morarmış adam, kabileler arasında bir anlaşmazlık olduğunda birşey karşılığı olmak üzere alıkoydukları adam, alacaklıların borçlulardan alacakları kaşılığı tutulan eşyadır.

Rehin : “Rihl” güneşli havada gökyzünde beliren parçalı bulut, sonra dövüldüğünde yüzü gözü morarmış adam, kabileler arasında bir anlaşmazlık olduğunda birşey karşılığı olmak üzere alıkoydukları adam, alacaklıların borçlulardan alacakları kaşılığı tutulan eşyadır.

Rehk : Bira gibi hafif sarımtırak içkidir. Hafif sarhoşluk, düşüncesizlik anlamlarında kullanılmıştır.

Rehk : Sarıktır. Sarmak anlamında yokuşa çıkarken virajlar dolanarak çıkıldığı için sarma anlamı kazanmıştır. Yapışkan maddenin bez yüzeyine yapışması anlamına da gelmektedir.

Rehv (he) : Deve hörgüçleri arasındaki boşluğa denir.

Rekabe : Boyun demektir.

Rekd (kaf, dal) : Lahit demektir.

Rekd(kef,dal): Tencerenin devrilmesini önlemek için altına konan taş demektir.

Remim : Döküntüdür.

Remy : Reml kum demektir. Remy kumdan büyük çakıl demektir. İlk insanlar kendilerini düşmandan korumak için küçük taş parçaları kulandılar. Fiil olarak rema atmak demektir.

Resad : “Rusde”, yaban hayvanın düşmesi için açılmış ve üstü kapatılmış tuzak çukurudur. Karşı tarafa görünmeden yapılan gözetlemeye “resad” denir.

Resse (sin) : Çekirge yuvasıdır. Üstü kapatılmış kuyu anlamına da gelmektedir.

Resul : ”Risl“ saçak demektir. Salmak anlamına gelir. Sonraları haber salma anlamında elçi gönderme manasinda kullanılmıştır.

Retil : Katar, tırtık demektir.

Retil : Katar, tırtık demektir.

Revd : “Raid”, bir şeyi çevirmek için kullanılan koldur. Sonra mastar olarak bir iş yapanın o işi yamak isteğine isim olmuştur. Yani işleri döndüren beyindeki kol anlamına gelmiştir. Rüveyda, maksatlı yani bir işin sonunu görmek için mühlet vermek demektir.

Revğ : Önü ve arkası görülmeyen yol demektir.

Rey’ (ayn) : İki dağ arasındaki yüksek geçittir.

Rey’ (ayn) : İki dağ arasındaki yüksek geçittir.

Reyb : “Ravb” kesik süt, “reyb” ise kesilip kesilmediği belli olmayan süt demektir.

Reyb : “Ravb” kesik süt, “reyb” ise kesilip kesilmediği belli olmayan süt demektir.

Reyn : Pas demektir.

Rezil (ze) : Elden ayaktan kesilmiş yaşlı kimsedir. Böyle yaşlı olanlar gibi beceriksiz olanlara da rezil denmiştir.

RHT (he, tı) Ruhte : Jerboanın kazdığı toprağı biriktirdiği yuvasıdır.

Rıhle : “Hayvan eğeri” demektir. Yolculuk için kullanılmıştır.

Rısl : Saçak demektir. Salmak fiiline dönüşmüştür. “Haber saldı”da olduğu gibi bir kimseye bir adamı göndererek ona haber ulaştırmaya irsal denir. “Ala” kelimesi ile kullanıldığı zaman irsal askeri birlikleri göndermek anlamına gelir. Allah onlara ordu göndermiştir.

Rızk : Sarımtrak parmak üzümdür.

Rica : Kuyunun çevresi demektir.

Rics (sin) : Kir demektir.

Rics (sin) : Kir.

Ricz : Pislik demektir. Kir, bedenin ifrazından oluşan pisliktir. Pislik ise dışarıda oluşmuş kirdir.

Ricz : Pislik demektir. Kir, bedenin ifrazından oluşan pisliktir. Pislik ise dışarıda oluşmuş kirdir.

Ricz : Pislik.

Riyf : Sulak, suya yakın, bol verimli, bitkili yer demektir. “Re’fet” kişilerin rahat ve bolluk içinde yaşaması için çaba sarfetmesi anlamına gelir. “Rahmet” annenin çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım, “rauf” da babanın çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım demektir.

Riyf : Sulak, suya yakın, bol verimli, bitkili yer demektir. “Re’fet” kişilerin rahat ve bolluk içinde yaşaması için çaba sarfetmesi anlamına gelir. “Rahmet” annenin çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım, “rauf” da babanın çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım demektir.

Ruh : Reyhan kokulu çiçeğin adıdır. Rih koku demektir. Kokuyu getirmiş olmasından dolayı rüzgara da rih denmektedir. Rih aynı zamanda güç anlamı da kazanmıştır. Rüzgarın gücünü göstermektedir. Buhar ve onun gücü de rih olarak adlandırılır. Ruh, melek gibi bir varlıktır. Allah her şeyi iki çift yaratmıştır. Yani dört olarak yaratmıştır. Şuurlu varlılar da dört adettir. İnsan, cin, melek ve ruh. Kainat zahir ve batın alemlere ayrılmıştır. Gerek zahirde gerekse batında olan alemde toprak ve nur olarak ayrılmıştır. Cin zahirin narından, insan zahirin toprağında, melek batının narından, ruh da batının toprağından var edilmiştir. Nar, ışık hızına yakın hareket eder. Toprak ise ışık hızından yavaş hareket eder. Her varlığın dalgası var. Dalgaların hızı ise tersidir.

Rukak (kaf) : Yufka ekmek demektir.

Ruku’ : “Ruk’a” eğilerek bakılmadan dibi görülmeyen derin yer demektir. Rekea oraya bakmak demektir. Sonra ruku’ eğilmek anlamında kullanılmıştır.

Rukye : Tümsek, gırtlak kemiği, ümük demektir.

Rum : Suyun toplandığı çukur yer, Anadolu’nun adıdır.

Rumman : Nar meyvesi veya ağacı demektir.

Rükub : “Rükbe” diz demektir. Rükub binmek demektir.

Rüşd : “Rasad” gözetleyici demektir. “Sad” “şin”e dönüşmüş gözetleyerek yol bulmak ve göstermek anlamları kazanmıştır. Rüşde ermek kendi kendine karar vermek yeteneğine ulaşmak demektir.

Sa’b (p.se, ayn) : Büyük yılandır.

Sa’b (p.se, ayn): Büyük yılandır.

Sa’d : Bayır, yokuş yer demektir.

Sa’d : Bayır, yokuş yer demektir.

Sa’k (sat, ayn, kaf) : Yıldırım demektir.

Sa’r : “Sa’ire” ateşin alevidir. “Se’r” mastar olarak ısıtılmak ve kaynatılmak anlamlarına gelir.

Sa’y : Sua’f el çatlamasıdır. Çalışrken elde meydana gelen izden dolayı çalışmak, çabalamak anlamı kazanmıştır.

Sabah : Tan demektir.

Sabbe : Suyun yukarıdan aşağıya doğru döküldüğü yer, çağlayan demektir.

Sabır : Granit taş demektir. Gelecek etkilere karşı direnme sabırdır. Bu sabır iki türlü tezahür eder. Biri gelen musibetlere karşı ümitsizliğe kapılıp çökmemek, beklemek suretiyle sabretmektir, dayanmadır. Diğeri ise, gelecek etkilere karşı çıkmak, ameli salihte direnmedir. Zorlukları yenmedir. Bugün buna sebat denir.

Sada’ : Çatlak, yarık demektir. Yarma da denmektedir.

Sadr : Okun ön yarısına denir. Sonraları “baş” kelimesi olarak kullanılmıştır. Kur’an’daki “sadırda bulunan kalp” o zamanki biyoloji bilgisinin eksikliği nedeniyle göğüs anlamında kullanılmıştır. Sadr, boynun üst kısmı anlamına gelen “baş” demektir. Re’s ise başın saçlı olan kısmıdır. Biz “baş” olarak tercüme edeceğiz.

Sady : Dağda yükselmiş bulut, güzel görünmesi sebebiyle insanları kendisine çekmesinden bir şeye ve bir kimseye takılıp kalmak, ona yönelmek, baka kalmak anlamlarına gelmektedir ve “dal” “ya”ya dönüşmüştür.

Saffe : “Soffa”, odalar arası oturma yeridir. Oturmak için konulmuş taşlara “safa” denir. Sonra sıra anlamı kazanmıştır. ama bu sıra insan sıralaması anlamındadır.

Safr : Sufar, safra kesesinden çıkan sarı sudur.

Safy (sad) : Sert kayadır.

Sağebe : Sağm, bir avuç su, suyun yudum yudum içilmesine tesğim denir. sonra mim baya dönşmüş ve yağmurun yağmadığı zamanlarda azalan, kurumaya giden suyun adı olmuştur. Kıtlık yıllarına mesğabe denir.

Sahf : Tepsi demektir. Yaygı. Sonraları üzerinde yazı yazılan uzun rulo olabilen kağıt türü beze denir. Yaprağın bir tarafına sonraları sahife denmiştir.

Sahhe : Fışkıran sudur.

Sahire : “Sahire” şafağın sökmesi vaktinde gökyüzünde bulunan dikey aydınlıktır ki, bu esnada sahur yemeği yenebilir.

Sahr : Kayalık sahadır.

Saht : Mistah, hurma kurutulan yerdir. Sath kelimesi bir yeri bir şey için kullanmak amacıyla düzeltilerek meydana gelen sahadır.

Sail :

Sakiy : Kaba konmuş sudur. Türkçe’deki su kelimesi buradan gelmiştir. Ma akar veya göldeki su, saky etmek su vermek demektir.

Salah, salh : Sarh köşk, serh (sinle) silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun civataya geçiyorsa o somun o civataya salihtir deriz. Burada uygun olan işleri yapmak anlamına gelmektedir. Dişi çoğul kullanılmıştır. Bu çoğul sayıca çoğulu değil de, sistematik çoğulu ifade eder. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile  iş yapacaklar, kendi çıkarlarını düşünecekler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katacaklar. Böyle amele salih amel denmektedir. Dayanışma ve işbölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar ancak çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş oluyor.

Salat : Başka yerlerde salatı ikame edin dendiği halde burada salatı kıl ifadesi vardır. Mastar nekredir. Bayram namazları için şekli serbestlik vardır. Cenazeler için de öyledir.

Salk (sin, kaf) : Dilde çıkan sivilcedir.

Samed : Samed “içi dolu kap” demektir.

Sanem (sad) : Bir şeyin çizilmiş şekli, benzeridir.

Sanem (sad) : Bir şeyin çizilmiş şekli, benzeridir.

Sarre (sad) : Cırcır böceğidir.

Savb (sad) : “Sayb”a bak.

Savb : Sağanak yağmur demektir.

Savm (sad) : “Sume” damga demektir. “Saime” damgalanıp meraya salınan hayvan demektir. Saime hayvanlara alaf verilmez. Bundan oruç tutan yani günün bir kısmında yemeyen ve içmeyen kişilere “saim” denmiştir.

Savr : Bilerzik demektir.

Savt (sat,tı) : Tokmak demektir.

Savt : Çomaktır.

SaY (p.se) : Uçları ağaçlara bağlanarak bezden yapılmış gölgeliktir.

Sayha(sad,ha) : Sayha(sin) düzlüğe akıp yayılan sudur, bağırdığı zaman sesin uzaklara kadar yayılmışına sayha(sad,ha) denir. Gürültü anlamına da gelir.

Saytır : Et satırıdır.

Se’l : “Sehl” ova demektir. Kolayca yürünmesine benzetilerek kolaylık anlamında kullanılmıştır. Seele, “h”nin hemzeye  dönüşmesi ile oluşmuştur. Kolay kazandı yani topladı, dilendi veya kolay öğrendi anlamlarına gelmektedir.

Se’m (sin, hemze) : Körleşmiş bıçaktır.

Seb’ : Yırtıcı hayvan demektir. Avcılık döneminde yedi günde bir yırtıcı hayvanları def etmek için ava çıkıyorlardı. Sonra yedi gün yedi sayısının adı olmuştur.

Sebh : Sebhe, omuzlara atılan, esen rüzgarda kanatlar gibi açılan elbise demektir. Sonraları uçmak ve yüzmek anlamlarında kullanılmıştır. Tesbih etmek yüzdürmek veya uçurmak demektir. Arapça’da mecaz olarak yüceltmek anlamına gelir. Tef’il babından teksir için kullanılır. Türkçe’de tarikatların kullandığı zikir Kur’an’da tesbih olarak geçmektedir. Zikir anlamak, anmak ve düşünmek demektir.

Sebil : Biribirini kesen yoldur.

Sebk : Delik demektir.

Sebk :Yarış meydanı demektir. Yarışı kazananlara verilen ödül anlamı da kazanmıştır. Mastar olarak yarışmak demektir.

Sebt : Post demektir. Dinlenme günü, dinlenme yeri ve dinlenme anlamları kazanmıştır.

Secce : Saçılarak akan su demektir.

Secde : Sacid, meyvesinin bolluğundan dolayı dalları veya gövdesi yere eğilmiş ağaçtır. Alnı yere koymaya secde denir.

Secer (sin) : Tasmadır.

Secur : Kaynatmak için ateşin yakılmasında kullanılan odundur.

Secy : Bir tür örtüdür. Ölüler üzerine örtülen bir örtüdür. Mastar olarak durgunlaşmak ve sessizleşmek anlamlarına gelir.

Sedd (sin, dal) : Set, engel, baraj dermektir.

Sef’ :

Sefer : “Sufur” süpürgedir. Sabahleyin halk sokağa çıkmadan evvel yollar süpürüldüğü için sabah vaktine sefer vakti denmiştir. Sonra yolculuğa sabahleyin çıkıldığı için de yola çıkmaya sefer denmiştir.

Sefih (sad, ha) : İnce ve yassı taş demektir.

Sefih (sad, ha) : İnce ve yassı taş demektir.

Sefih : “Sefh” dağ eteği demektir. “Sefeha” yuvarlandı, döküldü anlamlarında kullanılmıştır. “He” “ha”ya dönüşmüş ve saçıp savuran, ilerisini hesap etmeyen kimseye sefih denmiştir.

Sefil : “Sufla” vadinin alt tarafına, “ulya” ise üst tarafına denir.

Sehl : Sehl, ova demektir. Kolayca yürünmesine benzetilerek kolaylık anlamında kullanılmıştır. Seele, “h”nin hemzeye  dönüşmesi ile oluşmuştur. Kolay kazanmak yani toplamak, dilenmek veya kolay öğrenmek anlamlarına gelmektedir.

Sehm (sin, he) : Ok demektir.

Sehn (p.se, hı) : “Sehn” “sin” ile suyu ısıtmaya yarayan bir tür kap, kazan, sahan; sonra “p.se” ile “ishan”  kaynatmak, kızartmak anlamları ile savaşta galip gelmek anlamlarına gelir.

Sehr (sin, hı) : Sehl kuzu demektir. Sehr söz dinleyen uysal yabancı işçidir. Bir işten bedelsiz yararlanmak suhr olduğu gibi, böyle hor görülen yabancı işçinin alay edilmesine de sıhr denir.

Sehv :Hatadan uzaklaşmak demektir. Hatadan farkı ihmal ve umursamazlık sebebiyle hata yapmaktır.

Sekar (sin) : Pekmez demektir.

Sekb (sin, kaf) : Oluktan akan su demektir.

Sekf (sin, kaf) : Tavan demektir.

Sekil : Bir şeyin üzerine bastırmak için konan ağırlık, yük demektir. Himl hayvan yükü, vizr insan yükü demektir.

Sekke(sad,kaf) : İşaretlenmiş belgedir.

Sekm(sin,kaf) : Kusmuk, mide bulantısı, hastalıktır.

Selam : “Süllem” merdiven demektir. Selem hayvanların çıkamayacakları yüksek kaya demektir. Çobanlar azıklarını bu kayanın üzerine koyarlar. Böylece azık selamette olur. Sonra silm, barış anlamında kullanılmışttır. Çölde birbirleri ile karşılaşanlar ya kılıçlarını çeker saldırırlar ya da “selam” deyip barış içinde olurlar.

Selase : “Tilv” yavru demektir. Arapça’da “vav” “ta”ya dönşür. Veled “teled”den dönüşmüş ve “tilv” ile akraba bir kelimedir. Veled, anne babadan sonra üçüncü anlamında selaseye dönüşmüştür.

Selef (sin) : Boynun üst tarafıdır.

Selle (sin) : Ağ demektir.

Selsal (sad) : “Silsile” zincir demektir. “Selsal” zincir halkaları gibi halka olan yılanın adıdır. Kur’an’da “hamele”(genler)nin dizildiği hücrelerde bulunan iplikçiğin (kromozom) adıdır.

Selsebil : “Sebil”in başına “sel” eklenerek yapılmıştır. Türkçe’deki “bambaşba” kelimesinde olduğu gibi pekiştirme yapılmıştır. “Selsebil” süzülerek akmak anlamına gelmektedir.

Selsele : Zincirdir.

Sem’ :

Sem’ : Kulp demektir.

Sema : “Sem” hayvanın sırtı, “ard” da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına sema, alt tarafına da ard denir. Ard toprak parçası ve yer küre, sema da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır.

Semd (sin, dal) : “Semt” başın en üstü, “semed” zıplayıp oynamak demektir.

Semen : Yağdır.

Semev : Sima çehre demektir. Sema hayvan sırtı demektir. Görünen taraf demektir. Vesm, hayvanın sırtına vurulan damga demektir.

Semk : “Semk” at sırtına veya balık sırtına benzeyen tavan, çatı demektir.

Semme : Semme, orada anlamında uzak yeri işaret etmek için kullanılır. Huna yakın yer için kullanılır.

Semud : Suyu biriktirmek için açılmış olan çukurdur.

Semum (sin) : Arı iğnesi demektir. İğne deliği ve zehir anlamları kazanmıştır.

Sened (sin) : “Sindiyan” palamut, pelit, meşe ağacı demektir. Ağacı direk olarak kullanılır. Mastar olarak dayanmak demektir.

Sened (sin) : “Sindiyan” palamut, pelit, meşe ağacı demektir. Ağacı direk olarak kullanılır. Mastar olarak dayanmak demektir.

Senem : “Selem”, yüksek kaya, “teslim” yüksek yerden dökülen akar su demektir. “Lam” “nun”a dönüşmüş “tesnim” olmuştur.

Serab : Uzakta su gibi görünen düzlüktür.

Serba-Yesrib(p.se): İşkembedir.

Serh (sad, ha) : Kente hakim yüksek yerdir.

Serh (sad, hı) : “Sarh (sad,ha)” kente hakim yüksek tepe demektir. “Sarh (hı)” bu tepeden kent halkını uyarmak için yapılan çağrı demektir. Ezan ve minare benzeridir.

Serh (sin, ha) : Eğersiz attır.

SeRMeD (sin,dal) : “Semed” simit, çeperi yuvarlak olan halkadır. “Sermed” sonu gelmeyen dolanmadır.

Sery : Akan deredir.

Sev’, Saat : Suva (sad) çanak, tas demektir. Belli saatlerde onunla hayvanlara veya insanlara su dağıtılmaktadır. Sonra sulama vaktine saat denmiştir. Sonra günün belli bölümlerine saat denmiştir. Yemek saati, uyku saati gibi. Sümerlerde gün yirmi dört saate ayrılmıştır.

SeVB (p.se) : Elbise demektir.

Sevb : Özel anlam taşıyan elbise demektir. Toplulukta rütbe verilen kimselerin giydiği özel elbisedir. Sevap, ödüllendirmek demektir.

Sevfe : “Sin”, fiili muzarinin başına gelen bir harftir. Arapça’da gelecek zaman sığası yoktur. Fiili muzarinin başına “sin” gelirse yakın gelecek zamana dönüşür. Uzak gelecek için “sevfe” kullanılır.

Sevğ : “Sığa(sad)” kalıba dökülmüş şeydir. “Sad” “sin”e dönüşerek boğazdan kolayca geçen su anlamı kazanmıştır.

Sevil (sin) : “Seyl”den türemiştir. Düzlük demektir. Kolaylaştırmak anlamına gelir.

Seviy (p.se) : Ağılda kuzuların konduğu yerdir. Evin özel bölümü, yatak odası gibi...

Seviye : Engebesiz düz yerdir. Eşitlemek için kullanılır. Sıva yapmak, duvarı düzeltmek demektir.

Sevk : Bacak demektir.

Seyha (sin, ha) : “Seyih” yerde akan su, dere. Buradan dolaşmak anlamına gelir. “Seyr” bir maksat için dolaşmaktır, “seyha” ise tanışmak ve tanıtmak için dolaşmaktır.

Seyha (sin, ha) : “Seyih” yerde akan su, dere. Buradan dolaşmak anlamına gelir. “Seyr” bir maksat için dolaşmaktır, “seyha” ise tanışmak ve tanıtmak için dolaşmaktır.

Sıdk : Kocaların eşlerine sadakat karşılığı verdikleri mihirdir. Topluluğun başkana olan sadakatini göstermek için verdikleri vergidir.

Sığa (sad) : “Sıgv” kepçe demektir. Kepçe ile eğerek dökme işi yapıldığından bir yere akmak ona doğru yönelmek, kaba göre şekil almak manalarına gelir .

Sığa (sad) : “Sıgv” kepçe demektir. Kepçe ile eğerek dökme işi yapıldığından bir yere akmak ona doğru yönelmek, kaba göre şekil almak manalarına gelir .

Sıkl : Bir şeyin üzerine bastırmak için konan ağırlık, yük demektir. Himl hayvan yükü, vizr insan yükü demektir.

Sıliy : Sıliye, çölde Arapların güneşte et pişirdikleri taşın adıdır. Sonra pişirmek mastarına dönüşmüştür. “Ateşte pişecektir” denmektedir. Terbiye olacaktır, anlamındadır. Salat kelimesi de buradan gelmektedir. Cehennem dünyada terbiye olmayan insanları ahirette terbiye etmek için vardır. Zaten cehennem de fırın demektir.

Siccil : Siccil kap veya kılıf demektir. Yazı yazılan veya resim çizilen taşların üstü örtüldüğü için kayıtlara sicil denmektedir. Kur’an’da kitaplarda tescil edilmiş tabiri geçtiği gibi bugün de sicil ve tescil kelimeleri kullanılmaktadır. İşaretlenmiş taşlar deniyor. Kur’an’da ileride gelişecek sistemlerin ilk ilkel örnekleri kullanılmıştır. İnsanlara orada defineler olduğunu işaret eder. Fil, tayr, hicare, sicil kelimeleri bugün gelişmiş olan dünyanın temel savaş unsurlarıdır. Bugün yönlendirilmiş füzeler « hicaretün min siccil»dir.

Sicn : Dibi çepeçevre kazılmış hurma ağacı demektir. Ormanlarda mevcut olan meyve ağaçları toplumun malıdır. Kim isterse ondan yararlanır. Ancak ağacın dibi kazılır, budanır ve bakımı yapılırsa kişinin mülkü haline dönüşür. Bu ağaçlara siccin denir. Sonra “sicl” hapishane anlamında kullanılmıştır. Sicil, “le” harfi ile kayıtların tutulduğu yazılı evraka denmiştir.

Sidr (sin, dal) : Kiraz ağacı demektir.

Sihr : Kesilmiş koyunun akciğeri demektir. Bununla büyü yapmış olmalarından dolayı sihir denmiştir. Sabahın alaca karanlığı ciğere benzediğinden dolayı “seher” denmiştir.

Sihr : Kesilmiş koyunun akciğeri demektir. Bununla büyü yapmış olmalarından dolayı sihir denmiştir. Sabahın alaca karanlığı ciğere benzediğinden dolayı “seher” denmiştir.

Sikat(sin,kaf,tı) : Olgunlaşmadan düşen ham meyvedir.

Silk : Boncuk ve benzeri şeylerin dizildiği iptir. Dizilmek ve girmek anlamlarında kullanılmaktadır.

Silk : Boncuk ve benzeri şeylerin dizildiği iptir. Dizilmek ve girmek anlamlarında kullanılmaktadır.

Silsile (sin) : Zincir demektir.

Sin : “Sin”, fiili muzarinin başına gelen bir harftir. Arapça’da gelecek zaman sığası yoktur. Fiili muzarinin başına “sin” gelirse yakın gelecek zamana dönüşür. Uzak gelecek için “sevfe” kullanılır.

Sinn : “Sin” dişler demektir. “Mesnun” dizilmiş demektir. “Sina”, sıra tepelerin yer aldığı bir bölgeye verilen isimdir. “Tur” bu tepelerin en yükseğidir. “Sinin”, “sina”nın çoğuludur.

Sirac : Kandil demektir.

Siyse (sad, sad) : Kuşların arka pençesi, mahmuz denmekti.

SKF: Sakf : Çekiç demektir.

SKF: Sakf : Çekiç demektir.

SRF: (sad) : “Sarim” toplanıp yığılmış meyve, “serm” meyve veya ekin toplamak demektir. “Sarefe” bir şeyi başka bir şeye çevirmektir.

STR (sin,te,ra) : Örtü,

Subur : Tibr saman demektir. Te’nin se’ye dönüşmesi ile seber olmuş ve dağılmak ve toz olmak anlamı kazanmıştır. “Subura” ifadesini Araplar “canından bezip ölüm istemek” anlamında kullanmaktadırlar.

Suda : Enine atılan iplik, atkı demektir.

Sultan (sad, tı) : Salata, doğranmış sebze demektir. Halkına zorla söz geçiren hükümdar demektir.

Sultan (sad, tı) : Salata, doğranmış sebze demektir. Halkına zorla söz geçiren hükümdar demektir.

Sur : Severe ye bak.

Suret : “Sare” inişli çıkışlı dağ silsilesidir. Üfürülüp ses çıkarılan alet dağa benzediğinden bu ad verilmiştir. Sonra suret, şekil, biçim anlamlarına gelmiştir.

Surur : Serer üstüne oturulan kanepe türü divandır. Üstüne oturup serinlemekten sevinç, altına bir şey gizlemekten sır anlamları kazanmıştır.

Sülb : Omuga kemiği, aynı zamanda katı demektir.

Sülük : Sülük demektir.

Sümme : “Ve” gibi “bağ” edatıdır. Ancak tertibi ifade ettiği için “fe”ye benzer. “Fe” de peşpeşelik vardır. “Sümme”de ara ara oluşu anlatır.

Sündüs : Hint kumaşıdır.

Şab : Ağacın dalı demektir.

Şa’b : Dal demektir.

Şafak : Akşam karanlığında gökte meydana gelen kızıl aydınlıktır. “İşfak” karanlığa düşmek, yolu seçememek, ne yapacağını bilememek anlamlarına gelir.

Şahin (ha) : İçi dolu kaptır.

Şakke : Şıkk, kopmuş parça demektir.

Şaky : “ Şık” yarmaktır. “Kaf”ın biri “vav”a dönüşmüş ve ”şakiy” olmuştur. Topluluktan ayrılan anlamında şaki olmuştur.

Şark : Güneşin doğduğu yerdir.

Şark : Güneşin doğduğu yerdir.

Şart (tı) : Şerit demektir.

Şe’m : Şam, arabistan’ın kuzeyindeki beldnin adıdır. Yemen ise güneyindeki beldenin adıdır. Yemin sağ yan, şeim ise yol yan demektir. Şimal kelimesi  şe’meleden türemiştir. Uzak şeim anlamındadır.

Şe’n : “Şahne” çardakları, çadırları ve evleri korumakla görevli kimse; sonra bekçi, koruyucu, gözetleyici; önemli iş, meşgul eden iş anlamları kazanmıştır.

Şeen : Suların dağ eteklerinde açtıkları yarık, hurma dikmek için açılan kanaldır. Sonraları iş, meşguliyet anlamına gelmiştir.

Şefea : “Şefeve” dudak demektir. “Şefehe” olarak da geçmektedir. “He” “ayn”a dönüştüğünde iki dudaktan biri anlamınada “çiftlerden biri” veya “her ikisi” demektir. Çift anlamına gelir.

Şefet : Dudak demektir.

Şeğl : “Şe’iile” tutuşturulmuş fitil, “şu’le” “şe’iile”nin verdiği ışıktır. “Ayn”ın “ğayn”a dönüşmesi ile “şeğiile” boşta olmayan, işte olan demektir.

Şehah (ha) : Rutubetli kav, çakıldığı zaman ateş almayan kav demektir.

Şehah (ha) : Rutubetli kav, çakıldığı zaman ateş almayan kav demektir.

Şehr : Kamer gökteki ayın kütlesi demektir. Şehr ise sürekli değişen görüntüsüdür. Sonra zamana ad olmuştur. “Şöhret” de burdan gelir.

Şehv : “Şeğefe” yağmur alan yüksek dağ demektir. mastar olarak şeğefe yağmur yağıp toprağı doyurması anlamındadır. Bir kimsenin kalbine bir sevgi dolarsa şeğefa kalbuhu denmektedir. Saheve (sat) tepede kaynayan su demektir. “Şehvet” insandaki tabii ihtiyaçları giderme arzusu anlamında olup iştah kelimesi kullanılmaktadır.

Şeks (kef, sin) : Çekiç, “müteşakis” ise çekiştiren demektir.

Şemh : Şamihat şebekeden dönüşmüştür. Şebeke, birbirine bağlı ağ teşkil eden bir yapıdır.

Şems : Güneş demektir.

Şemz (ze) : “Şemus” veya “şemuz” tekmeleyen at olup kendisine bir söz söylendiğinde kabul etmeyen, feveran eden kimse için de kullanılmıştır.

Şen’ : “Şeneka” koparılmış et parçası, “şenea” yırtılmış elbise parçası anlamlarına gelir. “Şenaet” içten saldırmak ve parçalamayı istemek demektir. Türkçe’deki kökünü kurutmayı istemek, silip izini bile bırakmamak anlamlarına gelir.

Şer’ (ayn) : Hayvanların su içmek için kullandıkları yol demektir.

Şerh : “Şeriha”  et dilimi demektir. “Şereha” fiili canlıyı yarmak kesmek anlamına gelir. Teşrih ameliyat ilmidir. “Cereha” ile akraba bir kelimedir.

Şerr : Şerareden gelen bir kelimedir. Ateşten sıçrayan alev parçası anlamındadır. Sonraları hayrın karşılığı olarak şerr kelimesi kötülük anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Beklenmedik zararlar şerdir. Kötülük olarak tercüme dilecektir.

Şetıv (tı) : Bitki filizidir.

Şetta : Saf, dizilmek demektir. Şetta sonbaharda yere dökülen yaprakların adıdır. Dağınık olmak demektir. Yazın yapraklar ve canlılar bir arada durdukları halde son bahada ve kışın yapraklarını döküp dağılmasından istiare edilerek kışa şita, yaza sayf denmiştir.

Şevb : Karışık içkidir.

Şey : Karaltı, uzaktan görülebilen karaltı demektir. Sonra her varlık için “şey” denmiştir. Var olmasını, ortaya çıkmasını istemeye mastar olmuştur.

Şeyb : Ağarmış saç demektir.

Şeyb : Ağarmış saç demektir.

Şeyh (hı) : Kurumaya başlayan bitkidir.

Şeytan : Şetan, kuyudan su çekilen uzun iptir. Şeytan ipe benzediğinden buna benzetilmiştir. Zehirli yılan anlamı kazanmıştır. İnsanı kötülüğe götüren görünmeyen varlığa şeytan denmiştir.

Şift :

Şihab : Gök taşı demektir.

Şikayet (kaf) : “Şekve” içine mai madde konan tulum demektir. Şişkinlik yapan hastalıklara “şekva” denmiştir. Hastanın arazlarını anlatmasına da “şikayet” denmiştir.

Şirak : Tasma kayış demektir. Ortak olmak birbirine bağlanmak manasi taşıdığı için ortaklığa şirk denmektedir. İşrak ise birini başka birine ortak saymak demektir.

Şirzime (zal) : “Şerit” bir deriden kesilmiş ince uzun parçadır. Şirdime veya şirzime topluluktan kopan küçük topluluk demektir.

Şirzime (zal) : “Şerit” bir deriden kesilmiş ince uzun parçadır. Şirdime veya şirzime topluluktan kopan küçük topluluk demektir.

Şiya’ (ayn) : Sarmaşık demektir.

Şuhd : Petekteki baldır. Bir şey karışmamış ve saf olmasından dolayı kesin bilgilere şuhud denir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur. Belgeler yeterlidir.

Şurb :

Şüdde : Sicim bağıdır. Şedid bağlı demektir.

Şükür : Sütle dolu memedir.

Şüvaz (zı) : Dumanı olmayan ateşin ışık demektir. “Nuhaz”, alevi olmayan duman demektir.

Ta’s (ayn,sin) : Yığın demektir. Yığılmak, yıkılmak anlamlarına gelir.

Tab’ (tı) : Ağaç, taş gibi şeylerin üzerini çentmek için kullanılan taş parçası, alet demektir.

Tab’ (tı) : Ağaç, taş gibi şeylerin üzerini çentmek için kullanılan taş parçası , alet demektir.

Tabek : Üst üste giyilen elbisenin her birdir.

Taffe : Dere kurak yıllarında kuruduğunda kenarında bıraktığı izdir.  Ölçmede veya tartmaka eksik, hileli yapmak anlamında kullanılmıştır. Kaliteyi veya ölçüyü düşük yapanlar demektir.

Tağv :

Tağy : Köpüktür. Kazan kaynadığı zaman köpüğün taşmasına “tuğyan” denir. Kabarıp şeriatın veya düzenin dışına çıkmaya mastar olmuştur.

Tahav : Tah, değirmen demektir. Taşların parçalanarak serilerek elde edilmiş düzlüktür. İmar edilmiş yet anlamındadır. Onu kim yaşanacak hale getirmişse anlamına gelir. Yani yeryüzü canlıların yaşayabileceği bir şekle getirilmiştir.

Taht : Tahta demektir. Ayakların veya oturmak için üzerine konan ağaç parçasıdır.

Tahur : Akar temiz sudur. Türkçe‘deki dere kelimesi de buradan gelmiş olabilir. Sonra temizlenme manasında fiil olmuştur. Tathir temizlemek demektir.

Taife : Çeper demektir. Çeper yapmak el ele vererek halka oluşturmaktır. Bir iş yapmak için oluşmu gruba taife denmektedir.

Taife : Çeper demektir. Çeper yapmak el ele vererek halka oluşturmaktır. Bir iş yapmak için oluşmu gruba taife denmektedir.

Ţaky : « Şık » yarmaktır. « Kaf »ın biri « vav »a dönüţmüţ ve « ţakiy » olmuştur. Topluluktan ayrılan anlamında ţaki olmuţtur. Ayaklanan demektir.

Tal’ (tı,ayn) : Dal demektir.

Talak : “Dalk” sansar demektir. Başı boş gezen hayvandan yola çıkılarak “talak” bağsız ve yularsız hayvan anlamı kazanmıştır.

Talh (tı,ha) : Muz demektir.

Tamme : “Tımmü” yağmur yağdığında düzlüğü kaplayan su baskınıdır. Sonra kalabalık insan topluluğu anlamı kazanmıştır.

Taraf (tı) : Dilin ucu demektir.

Tard (tı, dal) : Kısa mızraktır.

Tard (tı, dal) : Kısa mızraktır.

Tarik : Patika yol demektir. Sonra gece yolculuğunun mastarı olmuştur. Gece eve gelmek anlamına da gelir.

Tav’ : Koparılmaya elverişli hale gelmiş hurma tanesi veya olgunlaşmış daldaki meyve demektir. Hayvanı yedmek yani yulara gelmektir. İtaat etmek, dinlemek, uymak demektir.

Tavaf : Çeper demektir.

Tavd (tı, dal) TVD : Çölde rüzgarın sürükleyerek meydana getirdiği kum sıra tepeciklerine denir. Yığın anlamındadır

Tavd (tı, dal) TVD : Çölde rüzgarın sürükleyerek meydana getirdiği kum sıra tepeciklerine denir. Yığın anlamındadır

Taviy : Buğday demeti demektir.

Tavl (tı) : Uzun iptir. Yük için kullanılan ipe “habl”, ondan uzun olan ipe de “tavl” denir.

Tavr : “Tayr” kuş demektir. Kuşun uçmasına “tayr” etmek denir. İnsanın davranış tarzına “tair” denir.”Tetayyur” etmek kötü durumlara düşmek demektir. Türkçe’deki tavır kelimesi Arapça’dan gelmiştir.

Tayr : Tair kuş demektir. Tayr uçmak mastarıdır. Tayr uçan filodur. Allah filoyu filo ile karşılamıştır.

Te’al : “A’leve” kökünden fiilin ismi olmuş ve “gel !” anlamındadır. Vadinin yüksek tarafının adı olan “u’luv” “yücel !” anlamında “burada bulun !” anlamındadır.

Te’al : “A’leve” kökünden fiilin ismi olmuş ve “gel !” anlamındadır. Vadinin yüksek tarafının adı olan “u’luv” “yücel !” anlamında “burada bulun !” anlamındadır.

Team : Yiyecek demektir.

Tebab : Tebab, pişirilmiş et parçaları demektir. “Te” ve “Ke” mahreçleri birbirine yakın süreksiz yumuşak harflerdir. Arapça’da aralarında başka harf yoktur. “Sen” anlamına gelen te ve ke Arapça’da kullanılmaktadır. Tebbe kelimesi “elin çolaklaşması, işe yaramaz hale gelmesi” anlamına gelir.

Tebur (te) : “Tibn” saman demektir. “Tebur” baştaki kepek demektir. “Tebar” çerçöp, döküntü demektir.

Telle (te) : Çökmüş devedir.

Telv : Sütten kesilen ve anasının peşinde koşan yavru demektir. Arkasından gitmek anlamındadır. Sonra aksettirme anlamına gelmiş ve başkasına okuma anlamı kazanmıştır.

Tem’en : Teme’, yokuştan aşağı doğru akıp düzlüğe gelince durgunlaşan sudur. İnsanın karışıklık içinde kararsız iken karara varıp sukün bulmasına itminan denir.

Tema’ : “Teve’a” olgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir. Bu hurmanın özelliğinden dolayı “itaat” ele gelme, söze uyma anlamı kazanmıştır. Vav mim e dönüşmüş, koparmak isteyenin böyle bir hurma salkımına duyduğu arzuya “tem’a” denir.

Tema’ : “Teve’a” olgunlaşmış, koparılmaya hazır hurma demektir. Bu hurmanın özelliğinden dolayı “itaat” ele gelme, söze uyma anlamı kazanmıştır. Vav mim e dönüşmüş, koparmak isteyenin böyle bir hurma salkımına duyduğu arzuya “tem’a” denir.

Temam (te) : Çiçeklenmiş bitki demektir.

Temam (te) : Çiçeklenmiş bitki demektir.

Tems (tı,p.se) : “Tefes”, kir demektir. “Temes”, kullanmak, eskitmek anlamındadır.

Ţems : Güneş demektir.

Terafe (te) : “Serf” ipek böceği gibi yaprakları yiyip bitiren ve ağacı kurutan böcek demektir. “Terafe” de sin’nin ta”ya dönüşmesinden oluşmuştur. “İsraf”, bir şeyi bol kullanmak suretiyle yapılan harcamadır, “itlaf” ise bir şeyi bozarak zararlı harcamak demektir.

Terk (te, kaf) :

Terk (te, kef) : “Terke” civciv çıkmış yumurta kabuğu demektir.

Tevil :Tivel” hayvanın çayıra bağlandığı ip demektir.

Tevrat : “Tur” dağın adıdır, “tavır” kişilerin davranışı, genetik yapısı, “töre” toplulukların tavrı, yani örfleri, töreleri; “tevrat” topluluğun davranışlarını belirleyen, düzeni getiren kitap demektir.

Tevrat : “Tur” dağın adıdır, “tavır” kişilerin davranışı, genetik yapısı, “töre” toplulukların tavrı, yani örfleri, töreleri; “tevrat” topluluğun davranışlarını belirleyen, düzeni getiren kitap demektir.

Tevvab : Tevvab demek, kendisine dönüldüğü zaman o da size döner, demektir. Bu kelimenin aslı “evb”dir. Evvab ile tevvab aynı anlamdadır. Evb kelimesi de yuva kelimesinde dönüşmüştür. Evy yuva demektir. Türkçe’deki ev kelimesi ile yakınlığı vardır. Hayvanların akşam üstü yuvalarına dönüşünden insanların olması gerekene dönmesine tevbe denmiştir. Allah insanlarla adeta kendisi bir insanmış gibi hitap eder. İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinde olduğu gibi bir tutum içinde olduğunu gösterir. Allah insana benzemez, dolayısıyla bütün bu ifadele mecazidir.

Tezemmül : İnsanın sırtı ile taşıdığı yük demektir.

Tezemmül : İnsanın sırtı ile taşıdığı yük demektir.

Tıfl (tı) : Yeni doğan çocuktur.

Tin : İncirdir.

Tis’a : “Sunv’a” tas demektir. Sad sine dönüşmüş genişlik anlamında “saat” olmuştur. “Vus’a” da vav yer değiştirmiş tasın alabileceği miktar, tastakiler anlamı kazanmıştır. “Vus’at”daki vav ta ya dönüşmüş “tis’a” olmuştur. “Semen” yağ demektir. Semiz hayvan hayvan semin olur, “tis’a” da dolgunun daha genişi anlamına gelir. Böylece sekizden sonra gelen dokuz denmiştir.

Tis’a : “Sunv’a” tas demektir. Sad sine dönüşmüş genişlik anlamında “saat” olmuştur. “Vus’a” da vav yer değiştirmiş tasın alabileceği miktar, tastakiler anlamı kazanmıştır. “Vus’at”daki vav ta ya dönüşmüş “tis’a” olmuştur. “Semen” yağ demektir. Semiz hayvan hayvan semin olur, “tis’a” da dolgunun daha genişi anlamına gelir. Böylece sekizden sonra gelen dokuz denmiştir.

TKN: (te, kaf,nun), itkan: Çamurlu su demektir.

Tulu' : Tomurcuk demektir. Telea fiil olarak tomurcuklandı demektir. Güneşin doğması için de kullanılır. İfti’al babından ittila’ içinde doğmak, bir bilgiye erişmek  anlamlarında kullanılmaktadır.

Tur : Sina’da bir dağın adıdır.

Turab : “Teribe” göğüs veya kaburga kemiği demektir. Aynı zamanda yumak anlamına da gelir.

Tuva : Mihrabın, Kudüs’ün bulunduğu, cemaatin bulunduğu yerdir.

U’lya : Vadinin üst tarafıdır.

U’rcun (ayn) : Taneleri üzerinde kurumuş hurma salkımıdır.

U’sr :Yusr” sol kol; “u’sr”, yanın ayna dönüşmesi ile solak anlamı kazanmıştır. “Yusr“ kolaylık için “u’sr” zorluk için kullanılmıştır. Sol elle bile yapılacak işler olduğu için “yusr”; sol elle iş yapmak zor olduğu için de “u’sr” olmuştur.

U’sr, Yusr :Yusr” sol kol; “u’sr”, yanın ayna dönüşmesi ile solak anlamı kazanmıştır. “Yusr“ kolaylık için “u’sr” zorluk için kullanılmıştır. Sol elle bile yapılacak işler olduğu için “yusr”; sol elle iş yapmak zor olduğu için de “u’sr” olmuştur.

Udve : Vadinin bir yakasıdır. Karşı yakadakilerden kinaye olarak düşmanlara “aduv” denir. “Teaddu” saldırmak demektir. Burada “saffat” gibi müennes çoğul kullanılmıştır. Birlikleri ifade eder.

UFF: (e fe fe ) : Tırnak kesintisi

Ufuk : Görünürde gök ile yerin birleşmiş gibi göründüğü yerdir.

Ula : Evvelin müennesidir. Evl kaldıraç demektir. Çevirmek ve başa döndermek anlamlarına gelir.

Umm : Anne demektir. Emam ön demektir. İmam öne geçen, öncü demektir.

Uzbe : Su yosunudur. Sudaki tek hücreli organizmalardır. “Azb”, hoş tat azab kötü tat, acı demektir.

Ünsa : Yumuşak demir, zeker çelik demektir.

Ünsa : Yumuşak demire ünsa, sert demire zeker denir. Zeker erkeğe ünsa da kadına isim olmuştur.

Üzün : “Üzün” kulak demektir. Ezan kulağa duyurmak demektir. Yani çağırmak demektir. Sonra “izin” bir haberi bekleyen kimsenin kulağına gelen ses anlamından kinaye ruhsat anlamı kazanmıştır.

Va’d : “Va’id” yağmur bulutu demektir. Yağmur yağmadan önce bulutlar kararmakta, yağmur yağacağını haber vermektedir. “Va’d” etmek yapacağı bir iyiliği bildirmek, söz vermektedir. Yapacağı bir kötülüğü bildirmeye ise “va’id” denir.

Va’z (zı) : “Vea’de” (dal) yağmur yüklü bulut anlamına gelir. Gelecek yağmuru haber vermesinden “va’d” etmek, bir şeyi yapacağına söz vermek anlamında kullanılmıştır. (ze) ile üstü kapalı anlatmak, dolaylı anlatmak, işaretle anlatmak, önermek anlamlarında kullanılmaktadır. “zı” ile nasihat etmek, öğüt vermek, va’d etmek anlamlarına gelir. “Nezr” ileride olacak kötülükleri haber vermek, “va’z” ile gelecekte olacak iyilikleri haber vermek anlamına gelir.

Va’z (zı) : “Vea’de” (dal) yağmur yüklü bulut anlamına gelir. Gelecek yağmuru haber vermesinden “va’d” etmek, bir şeyi yapacağına söz vermek anlamında kullanılmıştır. (ze) ile üstü kapalı anlatmak, dolaylı anlatmak, işaretle anlatmak, önermek anlamlarında kullanılmaktadır. “zı” ile nasihat etmek, öğüt vermek, va’d etmek anlamlarına gelir. “Nezr” ileride olacak kötülükleri haber vermek, “va’z” ile gelecekte olacak iyilikleri haber vermek anlamına gelir.

Vabil : Dolu demektir.

Vabil : Dolu demektir.

Vad’ (dat) :

Vad’ (dat) :

Vad’ : Vedia’ heybe demektir. İçine azık konan veya eşya taşınan kaptır. Bir şeyi vad’ etmek onu yerine yerleştirmek demektir.

Vadi : İki dağ arasındaki yamaçlardır.

Vahy : İşaretleşmek için yakılan ateştir. Uzaktan haberleşmekte kullanılmıştır. açıkça ağızla ifade etmeden karşı tarafa bir bilgi haber ulaştırmaya vahy denir. Vahiyde anlamlar kesindir. İlhamda karşı tarafın anlayışına ve ferasetine bağlı dolayısıyla kesin olmayan bir haber vermedir.

Vakit : Belli zamanlarda buluşulan yer, buluşma zamanı demektir.

Vasat : Orta yer demektir.

Vasb (sad) : Serçe ile işaret parmaklarının aralarıdır.

Vasiyet :Vesat bohça gibi kıymetli şeylerin bulunduğu, kabı asıp saklamaya yarayan ağaç dalı demektir. Çengel, bohça, dal anlamlarına gelmektedir. Bu kelime zamanla bir kimseyi birisine emanet etme anlamında vasiyet olarak kullanılmış. Bilhassa yetim küçük çocuğa bakan kimseye vasi denmiştir. Emretme, buyurma anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Burada vasiyetleşme sözünden birbirine emretmeden ziyade birbirlerini hakka davet etme anlamında kullanılmış olur. Bununla beraber her mümin diğer mümine emri bil maruf ve nehyi anil munker yapmakla mükelleftir. Dolayısıyla birbirlerine emrederler manası da verilebilir. Yalnız bugün çok yanlış anlaşılan bir hususa burada değinmek gerekir. Bu emir, hakta ittifak varsa yapılabilir. Mesela iki taraf da sigaranın kötü olduğunda ittifak ediyorlarsa birbirlerine sigarayı nehyedebilirler. Ama ihtilaf varsa herkes kendi içtihadına göre hareket edeceğinden biri diğerine benim içtihadıma göre hareket et, diyemez.

Vavul kasem : “Yemin vav"ıdır. "Ta" da yemin edatıdır. Gelecekte yapılacaklar için "ta", geçmişte olanların doğruluğunu belirtmek için de "vav" kullanılır. Mü’minler Allah’a yemin ederler. Allah ise kendi var ettiklerini şahit göstermek için onlara yemin eder.

Ve ma : Buradaki “ve”, “ma”yı “mal”a bağlamaktadır. “Ellezi” anlamındadır. Fiil belli fail belli değildir. Yahut fiil belli meful belli değildir.

Ve : “Ve” atıf harfidir. Bu da yine “beyn” kelimesinden doğmuştur. “Ve”de birlikte veya peş peşe olma şartı yoktur. “Fe”de peş peşe olma şartı vardır.

Ve’d (ve e de) : “Vehd” çıkışı olmayan çukurdur. Mevude çıkamayacak şekilde diri diri gömülüp öldürülen kız demektir. Burada ha hemzeye dönüşmüştür.

Vebil : Odun demeti demektir. Bağlamak anlamına gelmektedir.

Vebil : Odun demeti demektir. Bağlamak anlamına gelmektedir.

Vebil : Odun demeti demektir....

Vebil : Odun demeti demektir....

Vebk (kaf) : “Vika” kaptır, “vebek” derin çukur, “ibak” ise çukura batırmak, hendeğin içine batırmak demektir.

Vecd : Su birikintisidir. Bulunmak, ortaya çıkmak ve bulmak anlamlarına gelmektedir. İnsanın beyninde biriken inançlara vicdan denir.

Vech : Yüz demektir.

Vecif : Vacife, koşan at demektir. koşan insandaki kalp çarpıntısına mastar olmuştur.

Vecs (sin) : Kabın dibinde kalan az yiyecek ve içecek demektir.

Ved’ : « Vad’ »  heybedir. İçine koymak ve yerleştirmek demektir. Yere bırakmak terk etmek anlamında kullanılmaya başlanmış ve dat harfi « dal »a dönüşmüştür.

Vedın (dat) : Hurma yaprağından örülmüş, dokunmuş kumaş veya örtü demektir.

Vedk (dal,kaf) : Sicim gibi yağmurdur.

Vedk (dal,kaf) : Sicim gibi yağmurdur.

Vedud :  Vadi, bir ırmağın veya derenin içinde bulunduğu sahadır. Vedd, bu yakalardan biridir. Dayanışma ve meyl etme anlamlarına gelir. Birbirine yaklaşma anlamına da gelir.

Vefa : “Vefyü” düzlük yerde oluşan tümsek yer veya tepecikler arasında oluşan en tümsek tepedir. Ölçerken veya tartarken fazla fazla yapmak demektir. Tepeleme doldurmak anlamında kullanılmaktadır.

Vefk : “Vefk” yatay demektir. Ufuk kelimesinden gelişmiştir. Göğün yere çakıştığı mahallin adı olan ufuk uygun, çakışık anlamlarına da gelir. Mesela somu civataya geçiyorsa muvafıktır denir.

Vehc : Parıldayan ateş demektir.

Vekab : “Vekab”, dar ve derin çukur demektir. Düşmek ve çökmek anlamında mastar olmuştur. Ğasık belirsiz olarak kullanılmıştır. “İza vekab” ile çökmesi haber verilmiştir. Her şey bozulmakta ve çökmektedir. Her canlının ömrü olduğu gibi her şeyin de ömrü vardır. Ğasik ismi faildir. Hem çöken belirsiz hem de çöküş belirsizdir. Hilkatin şerri ile ğasakın şerri farklı olduğu için şerr tekrar edilmiştir. Yalnız “min” tekrar edilebilirdi. Ama bura da şerr tekrar edilmiştir. Bu farklılığın büyük olmasından ileri gelmektedir. İkisi de nekreye izafe edilmişti ve ikisi de belirsizdir. İki şerrin farklılığı düşünülerek aradaki fark ortaya konulmalıdır.

Vekd : Vekud yakıt demektir.

Vekee : “Vika” arkalık, sırtın yaslandığı şeydir.

Vekil : Kuşların yumurta bıraktığı yerdir.

Vekil : Kuşların yumurta bıraktığı yerdir.

Vekire : Kayadaki çukur demektir. Bir yeri çökerten ağırlığa “vikr” denir.

VeKZ (kef,ze) : Şamar, açık elin iç tarafıdır.

Veled : “Yavru” demektir.

Veliy : Veli arka demektir. Bel kelimesi ile akrabadır. Tevella, sırtını çevirmek, gerisin griye dönmektir. Tevliye arka çıkmaktır.

Vera : Arka yan demektir. Saklamak kapatmak anlamına da gelir.

Verd : Gül demektir.

Veres : “İrs”, ateş söndükten sonra kalan kül ve kömür atıklarına denir. Ölülerin bıraktıkları mallara miras denir. Bunlara sahip olmaya da varis denir.

Vesat : Orta yer demektir.

Vesk : Bağ ipidir.

Vesn (p.se) :

Vesn (p.se) : Bir şeyin çamurdan yapılmış benzeri heykel

Vesvas : Fıs fıs etmek anlamındadır. Arapçada seslerin taklidi ile oluşmuş kelimelerin tekrarı ile fiil yapılmaktadır. Bunların üçlü kökü yoktur. Bunlara müşahhas ilk kök aramak gerekmez. Türkçede mastar fısıldamak, vızıldamak şeklinde ifade edilir. Vesvas fısıldayan olarak çevirilecektir.

Vet’ : “Vita” minder demektir.

Vet’ : “Vita” minder demektir.

Veted : Kazık demektir.

Vetr (tı) : “Betır” yarık demektir. Mastar olarak yarmak, kesmek anlamlarına gelir. “Vetren” “kesin olarak” demektir.

Vetüd : Kazık demektir.

Veyl : “Beyn” kelimesinden dönüşen bir kelimedir. “Beyn” yarık ve uçurum anlamlarına gelir. Veyl de uçurum manasına gelir. Türkçe’ye “vay” olarak geçmiştir.

Veyl : “Beyn” kelimesinden dönüşen bir kelimedir. “Beyn” yarık ve uçurum anlamlarına gelir. Veyl de uçurum manasına gelir. Türkçe’ye “vay” olarak geçmiştir.

Vezn : Terazi demektir. Tartı anlamındadır. “Mevazinuhu” tartılan şeyler demektir.

Vezr (zal) : “Bezr” tohum, “tebzil” etmek tohumu saçmak demektir. “Vezr” etmek, birşeyi değerlendirmek için ayırmak, bırakmak demektir.

Vezr (zal) : “Bezr” tohum, “tebzil” etmek tohumu saçmak demektir. “Vezr” etmek, birşeyi değerlendirmek için ayırmak, bırakmak demektir.

Vi’a : Vika, şekil değiştirmeyen kap, vi’a şekil değiştiren kap demektir.

Vicar : Tilki ini demektir. “Ticaret” “vicare”den dönüşmüştür.

Vicar : Tilki ini demektir. “Ticaret” “vicare”den dönüşmüştür.

Vika : Katı kaptır. Via’ ise yumuşak kaptır. Dağlarda yağmurdan ve vahşi ayvanlardan korunmak için taştan örülen sığınak, kulube demektir. Vikaye etmek bir şeyi korumak için koruyucu kaba koymaktır. İttika kendi kendini korunacak yere koymak, sokmak anlamına gelir. Takva, vikaye mastarının mastar ismidir. Daha çok meçhul fiile mastar olur.

Vilac : Arı kovanının giriş çıkış deliğidir.

Vis’a Vis’a : Tisa’ ya bakılacak.

Vis’a Vis’a : Tisa’ ya bakılacak.

Vitr : İlk dönemlerde hayvanları avlamak için tuzak kuruyorlardı. Tuzak için iki kazık çakılır, iki kazık arasına gergin ve esnek bir ağaç sıkıştırılır, uçlarına halkalı bir ip sıkıştırılırdı. Bu ipin bir ucu uzun yay görevi gören çakılı bir sırığa bağlanırdı. Hayvan iki kazık arasında bulunan ağaca basınca ipin iki ucu çözülür ve sırık yukarı kaldırarak hayvanı ayağından yakalardı. Bunun iki kazığına “şuf’”, ortadaki sırığa ise “virt” denirdi. “Veter” kiriş, yay demektir. Aynı zamanda tek anlamına da gelir.

Vizr (zal) : Kemiksiz et parçası demektir.

Vizr : Vizr sırta alınan yük demektir.

VZA (vav za ayın): Vedia heybe demektir. İçine azık konan ve eşya konan kap demektir. Dad zaya dönüşmüş yerleştirmek, bölüştürmek, yerine koymak anlamına fiil olmuştur.

VZA (vav za ayın): Vedia heybe demektir. İçine azık konan ve eşya konan kap demektir. Dad zaya dönüşmüş yerleştirmek, bölüştürmek, yerine koymak anlamına fiil olmuştur.

Ya, eyyuha : “Ya” hitabın tevcihi içindir. “Eyyü” hitabın tahsisi içindir. “Ha” uyarı içindir. Bu surede sizin yolunuz sizin benim yolum benim olsun” yahut “sizin hakkınız sizin, benim hakkım benim olsun” ifadesi var. Bu yalnız kafirlere söylenebilir. Mü’minlere ise birleşeceekler ve tek olan müstakim yol üzerinden gidecekler. Onun için tahsis ifade eden harfi nida kullanılmıştır. Gerçi herkes kendi içtihadına göre amel etmek suretiyle kendi yolundan gidiyor gibi görünürse de içtihatta hedef aynıdır. İbadet edilen birdir. Diğer taraftan içtihat yapan kimse diğer mü’minlerle istişare yapmak zorundadır ve icmalara uymakla mükelleftir. Bu sebeple müstakim yoldan çıkılmış olmaz. Belki sağdan veya soldan yürünmüş olur ki, bu da doğaldır.

Yakin (kaf) : “U’kne” dağların başında bulunan çukur, krater; “kayene” doldurmak anlamındadır. “Eykane” bir kabı doldurmak demektir. “İ’kan” kanaat getirmek, yani mutmain olmak, içini doldurmak anlamlarına gelir. Sorunu çözmek anlamına da gelir.

Yakin : Kanaa’t, su kanalı demektir. Susuzluğu gidermek, suya kanmak kelimesi ile ifade edilir. Bir insanın şüphe ve tereddütlerini gidermek ve kişiye kanmak olarak Türkçe’de kullanılmaktadır. Bu kelime Arapça’da kenea’ ve yakin olarak geçmektedir. Tereddütlü ve şüpheli bilgilerin kesinleşmesi anlamına gelir.

Yakut : Yakut taşı demektir.

Ye : “Ye”, “ve”den dönüşmüştür. Ben demektir.

Ye’s : Hayızdan kesilen kadın demektir. Ümidi kesmek, ümitsiz hale gelmek anlamına gelir.

Ye’s : Hayızdan kesilen kadın demektir. Ümidi kesmek, ümitsiz hale gelmek anlamına gelir.

Yed : El ve kol demektir. İnsanı hayvanlardan ayıran özelliklerin başında elini sanat için ve yazmak için kullanabilmesidir. Bu tür işlerde yetenekler iki el ile ifade edilir. İki elin de, çolaklaşmış olduğunu ifade ederek artık iş yapamaz hale geldiklerini veya geleceklerini ifade etmektedir.

Yemin : Sağ yandır. Doğuya dönüldüğünde sağ taraf kalan yerdir. Sol tarafta kalan yere de şimal denir.

Yetim : Tek başına bulunan ağaç ve cevher demektir. Babası ölmüş çocuğa yetim denir.

Yevm : “Yemm” durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı olmuştur. Sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur'an'da “Eyyamen ma'dudat”da olduğu gibi 24 saat için kullanılmaktadır. Veya "tilke eyyamin nudaviluha"da olduğu gibi çağlar için kullanılmaktadır.

Yusuf (sin) : Çorak yer anlamına gelen eseften türemiştir.

Yüsr :Yüsr” sol kol; “u’sr”, yanın ayna dönüşmesi ile solak anlamı kazanmıştır. “Yüsr“ kolaylık için “u’sr” zorluk için kullanılmıştır. Sol elle bile yapılacak işler olduğu için “yüsr”; sol elle iş yapmak zor olduğu için de “u’sr” olmuştur.

Yüsr, u’sr :Yüsr” sol kol; “u’sr”, yanın ayna dönüşmesi ile solak anlamı kazanmıştır. “Yüsr“ kolaylık için “u’sr” zorluk için kullanılmıştır. Sol elle bile yapılacak işler olduğu için “yüsr”; sol elle iş yapmak zor olduğu için de “u’sr” olmuţtur.

Zade : Azık demektir.

Zade : Azık demektir.

Zağe (ze) : Sıyağ(sad ile) kalıba dökülmüş parça Sığa fiil olarak şekil vermek, kalıba dökmek demektir. Sad’ın Ze’ye dönüşmesi ile bir şeyi kasten bozmak değiştirmek anlamını kazanmıştır.

Zahr : Arka demektir. Batın karnın dıştan görünüşüne, zahr ise karnın arkasındaki kısma denmiştir. Sonra batın iç manasına görünmeyen anlamına kullanılmaya başlanmıştır. Buna karşılık zahir de görünen anlamında kullanılmıştır.

Zakkum(ze,kaf): Bir ağaç demektir.

Zakn (zal, kaf) : Çenedir.

Zalik : “Fe zalike” işaret ismidir. “İşte bu” demektir. Yetimleri gözetmeyen yoksulların doyurulmasına çalışmayan kimse işte budur! Dinin tekzib edilmesi bu özelliği beraberinde getirmektedir. Dini kabul etmeyen kimse, güce inanmakta ve yenebildiği her şeyi istismar etmektedir.

zaman topluluk yaşar.

Zann :

Zanun : Suyu belirsiz, suyun olup olmadığı kuyu demektir.

Zate : Zate dişidir. Bir isim başka bir ismin özelliğini taşıyorsa o ismin başına gelir. “Zil kurba” yakınlığı olan demektir. Karib yakın demektir. Karib devamlı yakınlığı olan kimse için kullanılır. Zil kurba ise o anda yakınlığı olan kimse için kullanılır. Burada “alevli ateşe” şeklinde kullanılmıştır. Kendisi alev saçmış olduğundan o da alevli ateşin içinde kendisini bulacaktır. Rüşvet verenler önce yararlanmış olurlar. Ama düzen bozulduğunda artık o kimseler rüşvet verme gücünü de bulamazlar ve bozdukları düzen içinde boğulurlar. Meşru hareket etmeyenlerin ortaya çıkardıkları durum sonunda kendi aleyhlerine döner. Tüm topluluk batar, ondan sonra yeni düzen kurulur. Peygamberler mevcut düzeni batırmazlar, batmış olan düzen üzerine yeni düzen kurarlar. Peygamberlerin varisi olan alimler de böyle yapmalıdırlar. Düzenin batmakta olduğunu gördüklerinde hazırlıklarını yaparak batınca el koyarlar.

Zea’me (ze) : Ganimetten ve kollektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır.

Zea’me (ze) : Ganimetten ve kollektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır.

Zebr (ze) : “Zebra”, derisi çizgili yaban eşeğidir. Sonra kuyu etrafını taşla örmeye de “zebr” denmiştir. Tablet anlamına da gelir.

Zecre : Kırık kemiktir. Çığlık anlamında da kullanılmıştır.

Zecur (ze) : (ekle) Doğurduğu yavrusuna baktığında yavrusu olduğunu hissedip kokladığında inkar edip emzirmekten çekinen devedir. Zecretmek çekinmek, kaçınmak anlamlarına gelir.

Zekat : “Zekiyyebol otlaklı arazi demektir. Sonraları canlılık için kullanılmıştır. Canlının temizlik özelliğinden dolayı temizlik; büyüme ve gelişme özelliğinden dolayı da artma anlamı kazanmıştır.

Zekiy : “Zekiyyebol otlaklı arazi demektir. Sonraları canlılık için kullanılmıştır. Canlının temizlik özelliğinden dolayı temizlik; büyüme ve geliţme özelliğinden dolayı da artma anlamı kazanmıştır.

Zelil : Eteğin alt ucudur.

Zemherir : Zehre çiçek demektir. Zemherir her tarafın karla kaplı olduğu zamandır.

Zenb : Kuyruk demektir. İşlenmiş bir suçu gizlemek anlamında günah demektir.

Zencebil : “Neceb” ağaç kabuğudur. Özel bir bitkinin adı olarak kullanılmaktadır.

Zerre : Güneş ışığında havada görülen tozlardır.

Zevc : İlik ve düğme çiftinin her biridir.

ZeVD (zal, dal): Üç ile on arasındaki deve grubu demektir. Sonra bu develeri güdene denmiştir.

Zeyğ (ze) : Sıyağ(sad) kalıba dökülmüş parça, Sığa fiil olarak şekil vermek, kalıba dökmek demektir. Sad’ın Ze’ye dönüşmesi ile bir şeyi kasten bozmak değiştirmek anlamını kazanmıştır.

Zeyl (ze) : “Zeval” öğle vaktinde güneşin en yüksekte olduğu yer, “zail” olmak çökmeye başlamak, gücünü kaybetmek, “tezeyyül” etmek dağılmak demektir.

Zeytin : Zeytindir.

Ziffe (ze) : Kanat demektir.

Zihab : Zihbe, ara ara yağan yağmur, gidip gelen yağış demektir. Zehb, kaybolmak veya gitmek anlamına gelir. Tedavül eden altın madenine de zeheb denmiştir.

Zikr : Yay görevi gören ağaç dal parçasıdır. Sonraları çelik denmiştir. Yumuşak demire ünsa denir. Bellek tekrar eskiyi hatırlama olduğundan yayın tekrar eski yerine gelmesine benzetilerek zakire denmiştir.

Zilal : Gölge demektir.

Zilzal : Zülal yumurtanın akına denir. Kaygan yerin adı olmuştur. Ayağın kayması anlamına da gelir. Zilzal sarsıntı demektir.

Zuhruf (ze, hı) : Süs, desen demektir.

Zübün : Resmi elbise giymiş silahlı korumadır.

Zülf : Alna dökülen saçtır. Çok yakın veya çok kısa zaman anlamına da gelmektedir.

Zürtüm : “Zeyr” ziyaret, “zira” ağacın güneş almasına mani olduğu yer, “zevr” ağaç veya ormanlıktaki gölgenin dolaştığı yer demektir. Sonraları kişilerin yakınlarını veya başkalarını dolaşmalarına ziyaret denmiştir. Ölü mezarlarının ziyaret edilip onlar için dua edilmesi veya onlara dua edilmesi bütün topluluklarda gelenek halindedir.

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6483 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
4101 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
2066 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3093 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2542 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2919 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2130 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2154 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2567 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2030 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2284 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2429 Okunma
13-rad suresi meali
2647 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2309 Okunma
15-hicr suresi meali
2680 Okunma
16-nahl suresi meali
3435 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3333 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3329 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2207 Okunma
20-taha suresi meali
3499 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3297 Okunma
22-hacc suresi meali
2767 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2829 Okunma
24-nur suresi meali
3177 Okunma
25-furkan suresi meali
2628 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
3110 Okunma
27-neml suresi meali
3348 Okunma
28-kasas suresi meali
2765 Okunma
29-ankebut suresi meali
2879 Okunma
30-rum suresi meali
2583 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2673 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2269 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2652 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
3048 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2787 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3904 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3740 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
3049 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3386 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2927 Okunma
41-fussilet suresi meali
2681 Okunma
42-şura suresi meali
2305 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2820 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2846 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2105 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2592 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2486 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2696 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2822 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
3147 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
3017 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2235 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2237 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2955 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3627 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3571 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2767 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2569 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2556 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2168 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2365 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2613 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2278 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2377 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2460 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2512 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
3053 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3173 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2745 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2700 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2586 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3227 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3482 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3567 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2789 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3372 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2505 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
3072 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2775 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
3027 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2771 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2728 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3170 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2592 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2142 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2562 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2855 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2864 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2771 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2434 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3165 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
3015 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2633 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2859 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3118 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3416 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3454 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2803 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1916 Okunma
100-adiyat suresi meali
2466 Okunma
101-karia suresi meali
3309 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3327 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2480 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3349 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4509 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2598 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2846 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4294 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2862 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3363 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
4011 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3171 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2406 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2745 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
38851 Okunma

© 2024 - Akevler