100 - ADİYAT SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Udve : Vadinin bir yakasıdır. Karşı yakadakilerden kinaye olarak düşmanlara “aduv” denir. “Teaddu” saldırmak demektir. Burada “saffat” gibi müennes çoğul kullanılmıştır. Birlikleri ifade eder.
Dabh : Köz külü demektir. Kızartılmış şeye de dabh denir. “Kızgın bir şekilde saldıranlar” anlamında kullanılmıştır.
Vera : Arka yan demektir. Saklamak kapatmak anlamına da gelir.
Kadh : Çakmak taşı veya patlayıcı madde demektir.
Ğar : Mağara demektir. Ğayr değişme demektir. İğare değiştirmek demektir.
Sabah : Tan demektir.
Eser : İz demektir.
Neka : Yıkıntı, çöküntü demektir. Göğe kalkan toz anlamına da gelir.
Vesat : Orta yer demektir.
Cuma : Yumruk demektir. Toplanma anlamına gelmektedir.
İnsan : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır.
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
Kened : Anud sürüden ayrılan ve tek başına otlayan hayvandır. Kenud anuddan dönüşmüştür. İcmaa karşı görüşünde direnen kimse demektir.
Şuhd : Petekteki baldır. Bir şey karışmamış ve saf olmasından dolayı kesin bilgilere şuhud denir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur. Belgeler yeterlidir.
Habbe : Dane demektir. Habbe fiil olarak buğdayın başak bağlaması insanın içinde de başka şeye veya kimseye neşeli meylin doğmasına mahabbet denir.
Hayr : At sürüsü demektir. Hayr servet demektir. Nisaptan fazla mal veya gelir getiren mal anlamındadır. Heyr kelime olarak şerre karşılık tercih edilen şey anlamında da kullanılmıştır.
Şüdde : Sicim bağıdır. Şedid bağlı demektir.
İlm : Dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hakim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna alem denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam etmektedir. Arefe, üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kıza zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. Arafat’taki arefe kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. İlim, varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. Marifet ise, varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir.
Bu’sir : Ba’s eşilen yer demektir. Eşmek araştırmak ve ortaya çıkarmak anlamlarında kullanılmıştır.
Kabir : Kabr mezar demektir. Ölülerin gömüldüğü yer demektir. Hufr ve ğufr ile akrabalığı var.
Hasal : Buğday başağından ayrılmış buğday yığını demektir. Hasl elde etmek manasına gelir.
Sadr : Okun ön yarısına denir. Sonraları “baş” kelimesi olarak kullanılmıştır. Kur’an’daki “sadırda bulunan kalp” o zamanki biyoloji bilgisinin eksikliği nedeniyle göğüs anlamında kullanılmıştır. Sadr, boynun üst kısmı anlamına gelen “baş” demektir. Re’s ise başın saçlı olan kısmıdır. Biz “baş” olarak tercüme edeceğiz.
Haber : Doğurmadan evvel devenin memesinde görülen süttür. Doğuracağının habercisi olur. Sonra gelecekte olacak olaylar hakkında verilen bilgilere haber denir. Nebi tepe üzerinde oturan gözcüye denir. Geçmişten bilgi vermeye de nebe’ denir.
Debhe adavet edip, kadhi ira edip, subhi iğyar edip, neki onunla eser edip, cemi’ onunla vasat edenler için insan rabbına kenuddur. Ve kendisi buna şehiddir. Kendisi hayrın hubbine şediddir. Kuburda olanlar ba’ser olduğunda ve sudurda olanlar tahsil olduğunda onların ol yevmlerini rablarının onları habir olduğunu ilmetmiyor mu?
Kora saldırıp, çakışı kapatıp, tanı değiştirip, tozu dumana katıp, topluluğu yaranlar için... İnsan yetiştiricisi ile direnendir. Kendisi de buna tanıktır. İyiliği sevmeye tutkundur. Gömütlerde olanlar ortaya çıktığında ve başta olanlar elde edildiğinde yetiştiricilerinin onların o günlerinin bilincinde olduğunu bilmiyor mu?
AÇIKLAMA : Adiyat Suresi Bu surede savaş tasvir edilmektedir. Savaşanların hangi tarafta oldukları açıklanmamaktadır. Meleki de var eden şeytanı da var eden Allah’tır. Nasıl futbol sahasında iki takım aynı kimseler tarafından finanse ediliyorsa, nasıl takımlar olmadan oyun olmuyorsa... insanlığı da Allah iki takıma ayırmıştır. Bir takım için teknik direktörleri olarak melekleri ve peygamberleri diğer takım için de şeytanları ve kafirleri var etmiş ise hasıladan ikisini de hissedar etmiştir. “Dünya hayatı lehv ve la’b (oyun ve oynaş)den ibarettir” ayetinin bir manası da budur. Oyun bittikten sonra galip gelen takım cennete, mağlup gelen takım da cehenneme gidecektir. Ne var ki, görünürde ilk attığı gollerle mağlup olacak takım baştan galip görünür. Ama akıl ve oyun taktiğini iyi izleyenler hangi takımın galip geleceğini bilirler ve görünüşe göre değil de ilme göre taraf tutarlar. Bu şekilde takımları ile birlikte hoşlanacakları hayata kavuşurlar. Diğerleri ise baştan gol heyecanı ile sevinirler, sonunda da yenilginin üzüntüsünü yaşarlar. Bu sure bu haleti ruhiyeyi değil de, insanları yaşadıkları bu dünyada hangi tarafı tutmaları gerektiği hususunda aydınlatmaktadır.