112- İHLAS SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Kavl : Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçe’deki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir. Kavl mastarı bir meful alır. Söylenen söz meful olur. Diğer dillerden farklı olarak cümle meful olur. Kendi kendine “söyle” demektir. Muhatap alınacaksa başına “L” harfi getirilir. “Kul lehu...” gibi.
İhlas, Felak ve Nas surelerinin başına peş peşe “kul” getirilmiştir. Muhatap belirtilmemiştir. İnsan kendi kendisine bunları söyleyecektir. Başka bir deyişle, kendi kendine böyle düşünecektir. Düşünmeden farkı, söylendiği zaman artık insan için yükümlülüğü ifade etmesidir. Siz bir hayır yapmayı düşünürseniz onu ağzınızla söylemedikçe nezir olmaz. Veya kafanızda ne kadar düşünürseniz düşünün, mesela boşanma üzerinde planlar projeler kursanız da ağzınızdan boşanma sözü çıkmadıkça boşanma olmaz. Sözleşmelerde “yazılı” olduğu zaman geçerlilik kazanır. İki taraf imzalamadıkça pazarlık yaparken söyleneler tarafları bağlamaz. İşte bu üç suredeki “kul” ağızdan çıktığı andan itibaren bir yükümlülük ifade eder. Onun için Allah burada bunları “yap” demiyor, bunları “söyle” diyor. “Böyle yapacağım diye nezirler yap”, diyor.
Huve : O demektir. Zamirdir. Dişisi “hiye”dir. Ortak olanı da “huve” dir. Huve, demek ki, erkek ile erkek ve dişi arasında müşterek zamirdir. Hiye ise yalnız dişiye ait zamirdir. Erkeler topluluklar dişi zamirle, kadınların topluluğu ise erkek zamirle ifade edilir. Huve ayrıca Allah’ın kainatı var etmeden önceki adıdır. Yani ses olmadığı, söz olmadığı haldeki Allah “O” ile ifade edildi. Bu kelimenin zamir olabilmesi için kendisinden önce Allah kelimesinin geçmiş olması gerekir. Bu surede geçmediğine göre huve zamir değildir, isimdir.
Allah : Allah kelimesi “el-ilah”tan dönüşmüştür. Özel isimdir. Kurallara göre türememiştir. Harfi tarifle gelen kelimelere “ya” harfi geldiği zaman “eyyuha” harflerini alır. Oysa “Ya Allah” denir. Yani buradaki” el” harfi tarif değildir. Allah’ın kainatı var ettikten sonraki özel ismidir.
Ehad : “Hadid” demir demektir. “Hudud” ise sınır demektir. Baştaki “e” olumsuzluğu ifade eder, “ehad” kelimesi sınırsız demektir. Arapça’da doğrudan doğruya sayı olarak ehad gelmez. Mesela “Ahmedu ehadun” denmez. “Ahmedü vahidun” denir. Bu da sadece kuralsız olarak Allah için kullanılmıştır. Ebu Hanife “Allah birdir, ama sayılardan “bir” değildir” demiştir. Bu kelime buna işaret etmektedir. Kainatta sonsuz diye bir şey yoktur. Zaman ve mekan da sonsuz değildir. Sonsuz yani sınırsız yalnız Allah’tır.
Samed : Samed “içi dolu kap” demektir. Hiçbir şeye muhtaç olmayan kimseye sıfat olarak gelir. İnsan bir bedene ve bir ruha sahiptir. Beden kainatın cüz’üdür. Devamlı surette ondan bir şey almak ve ona bir şey vermek suretiyle varlığını sürdürür, kendi kendine yeterli değildir. Oysa Allah ve O’nun var ettiği kainat kendi kendine yeterlidir. Yani kainatta mevcut olan bütün varlıklar eksilmeden ve artmadan kendi düzenlerini koruyabilmektedir. Matematikte buna tam – kamil cisim denir. Mesela sanal sayısı olmayan bir matematik kamil değildir. Bunun için fizikçiler matematikte ne varsa kainatta o vardır, derler. Ve samed olan yalnız Allah’tır. Çünkü kainatta var edilmişliği nedeniyle samed değildir. Burada Allah tekrar edilmiştir ve Allah’ın farklı isimleri ve sıfatları aslında birdir. Onun için Maturidi mezhebi sıfatlar ne Allah’ın aynıdır ne de gayrıdır, demişlerdir. Oysa Mutezile ayrıdır, Eşariler ise aynıdır, der. Burada “vav”sız tekrar edildiğinden aynıdır, farklı kelimelerle ifade edildiğinden de ayrıdır.
Lem : “La” ve “ma” olumsuzluk ifade eder. Türkçede “ne” “La”ya karşılıktır. Bu da “beyn” kelimesinden türemiştir. Beyn “çukur” demektir. Bir tarafı “ba”, öbür tarafı “ne”dir. “Na” geçmişle ilgili olumsuz edattır. “La” gelecekle ilgili olumsuz edattır. Fiili muzarilerin başına “lem” gelirse geçmişi ifade eder ama halen devam eden geçmişi ifade eder. Türkçe’de “gelmiyor” ifadesine yakındır. Burada “lem” kullanılmıştır. “Doğmuş değildir” anlamındadır.
Veled : “Yavru” demektir. Fiil olarak “doğmak” demektir. “Lem yelid” “doğurmuş değildir” veya “doğurmadı” şeklinde çevrilebilir. Meçhulü “doğurulmuş değildir” veya “doğurulmadı” demektir. Yukarıdaki sıfatlar atıf harfi olmadan sayıldığı halde bunlar atıf harfi ile sayılmıştır. Olumsuzlukları göstermektedir. Yani kendisinde bu özellikler yoktur.
Kevn : Kevn, tepe demektir. Beynin karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “hevn” denir. “Kane” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Lem yekün” “olmadı” veya “yok” anlamınadır. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir.
Le hu : “Lam” “bi”nin karşılığıdır. İsmin fiile tesir ettiği başlangıca “bi”, ismin fiile tesir ettiği sona “Li” ile işaret edilir. Buradaki “hu” zamiri Allah’a gitmektedir. Samede de gitmiş olabilir. Samed hiçbir şeye muhtaç olmayan demektir, doğmamış, doğurmamış olması, eşinin olmaması bunu açıklamaktadır.
Küfüv : “Dengi” demektir. Terazinin bir kefesinin adıdır. “Adl” da denk demektir. “Adıl” var olanların eşitliğidir. “Küfüv”de onun karşısına konan bir kefe yok, demektir. Yani hiçbir şey onunla karşılaştırılamaz. Onu neye benzetirsek O değildir. Onun için Allah’ın bütün sıfatları mecazidir. Bunları O görür, ama görmesi bizim görüşümüz gibi değildir. O işitir ama işitmesi bizim işitmemiz gibi değildir. Çünkü biz ışıkla görürüz ve zahirini görürüz. Oysa o doğrudan doğruya görür, zahirini de batınını da, her tarafını görür. Batıniler “O’nun var olması ile bilmesi aynıdır, görmesi ile bilmesi de aynıdır, dolayısıyla gördüklerimiz Allah’tır” demektedirler. “Evvel O’dur, ahir O’dur, zahir O’dur, batin O’dur” ayetini buna delil göstermektedirler. Biz de O’nun parçasıyız, biz de O’yuz, diyorlar. Ama bu sure, “O’nun küfvü yoktur, O sameddir, O ehaddir” demek suretiyle, yani tecezzi kabul etmemek suretiyle bu ayet bir taraftan onları teyid ederken, diğer taraftan da yalanlamaktadır.
Bunlar felsefi görüşlerdir. Bizim görevimiz bunları çözmek değildir. Çünkü bizim bilgimiz ve beynimizdeki baytlar bunları algılayacak şekilde yaratılmamıştır.
Ehad : Olumsuzdan sonra gelen ehad olumsuzlukta genele uygulamak içindir.
O, ehad Allah’tır, Samed Allah’tır, veled etmemiştir ve veled olunmamıştır. Ona küfüv biri yoktur, kavlet.
O, tek Allah’tır, eksiksiz Allah’tır, doğurmamış ve doğrulmamıştır. Ona denk biri yoktur, söyle.
Onun sınırsız Allah, eksiksiz Allah olduğunu, doğurmadığı, doğrulmadığını ve bir denginin var olmadığını söyle.