79 - NAZİAT SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Naz’ : Gerilmiş yay demektir. Sonradan çekme, fia’l babından da çekişme anlamı kazanmıştır.
Ğark : Suya doymuş toprak, bataklık demektir. Sonradan boğulmak ve dalmak anlamları almıştır. Yayı sonuna kadar germek anlamında da kullanılmıştır.
Neşt : Unşute, kolay çözülen düğüm demektir. Yayın boşalması için mastar olarak neşt kullanılmıştır.
Sebk :Yarış meydanı demektir. Yarışı kazananlara verilen ödül anlamı da kazanmıştır. Mastar olarak yarışmak demektir.
Dübür : Anüs, ense tarafı, arka demektir.
Recf : Recef dalgalı deniz demektir. Gök gürültüsü, deprem ve sarsıntı anlamlarında da kullanılmıştır.
Redif : Ridaf, binenin arkasına binilen yer, terki demektir. Artçı anlamına da gelir.
Vecif : Vacife, koşan at demektir. koşan insandaki kalp çarpıntısına mastar olmuştur.
Nahır : Burun deliği demektir. İçi boş kemik anlamına da gelmektedir.
Kerre : Kalın katmerli örülmüş urgan demektir. Kerre, bir sarmal demektir.
Zecre : Kırık kemiktir. Çığlık anlamında da kullanılmıştır.
Sahire : “Sahire” şafağın sökmesi vaktinde gökyüzünde bulunan dikey aydınlıktır ki, bu esnada sahur yemeği yenebilir.
Kuds : Cemaatlerin toplandığı yerde önderin durduğu yerdir.
Tuva : Mihrabın, Kudüs’ün bulunduğu, cemaatin bulunduğu yerdir.
A’li : Vadinin üst tarafına ulya, alt tarafına da süfla denir.
Nekal : Ayak bağı, bukağı demektir. Kişiyi bir iş yapamayacak hale getirmeye tenkil denir. Nükül pişman olup vazgeçmek denir.
İ’bre : Abere bir irmmaktan geçerken üstüne basılan taşlar. İtibar etme iki tarafı karşılaştırma.
Semk : “Semk” at sırtına veya balık sırtına benzeyen tavan, çatı demektir.
Ğateş : “Ğettas” suya dalan ve içinde kalabilen kuştur. “Ğataş” karanlığın çökmesi, kuşun dalmasına benzetilmiştir.
Dahye : Udhuvve, deve kuşunun yumurtasını yaptığı yerdir. Tadhiyye, düzenleme anlamına gelmektedir.
Ma (mevh) : Su demektir.
Rasiy : Sıra dağ demektir.
Tamme : “Tımmü” yağmur yağdığında düzlüğü kaplayan su baskınıdır. Sonra kalabalık insan topluluğu anlamı kazanmıştır.
Bariz : Çevresi kapalı açık yedir.
Eva, evb anlamındadır.
Eyyan : “Eyyü aan” demektir. “Han” su kenarındaki konaklama yeridir. Hayvanlar belli saatlerde buraya gelip su içerler. Bu esnada bunların sütü sağılır. Hane mastarı develerin suya gelmesi zamanının yaklaşması demektir. Sonra “hiin” herhangi bir işin yapılması için ayrılan zaman olmuştur. Son ha düşmüş “aan” olmuş. Simdiki zaman için kullanılmaya başlanmıştır.
Sev’ Saat : Suva (sad) çanak, tas demektir. Belli saatlerde onunla hayvanlara veya insanlara su dağıtılmaktadır. Sonra sulama vaktine saat denmiştir. Sonra günün belli bölümlerine saat denmiştir. Yemek saati, uyku saati gibi. Sümerlerde gün yirmi dört saate ayrılmıştır.
Lebs (se) : “Lebas” kurulup gerilmiş ser yay, eğilmiş sert ağaç, boşalmaya hazır olan yay demektir. Bir yerden başka bir yere gitmek üzere olan kimsenin gitmeden önceki beklediğizi zamana lebs denmiştir.
Aşiy : Akşam yemeği demektir.
Ğerken naz’ edenler, neşten neş edenler ile sebhen sebh edip sebken sebk ederek emri tedbir edenler için o yevm racife recf edecek, ona radife tabi olacak. Ol yevm kalbler racifedir. Ebsarı haşiadır. Biz hafire içinde gerçekten mi reddolunacağız, kavlediyorlar. Nahire bir izam olduğumuzda mı? Ol dem bu hasir bir kerredir, kavlettiler. Sadece o vahid zecredir. O dem onlar sahirededir. Musa’nın hadisi sana etvet etmedi mi? Hani rabbi ona mukaddes vadide tuvada nida etti. Firavuna zihabet, o tağy etmiştir. Tezekki etmene isteğin yok mu? Seni rabbbine ihda edeyim de haşiyet edesin. Ona kübra ayeti ira etti de tekzib etti ve isyan etti. Sonra idbar etti, sa’yetti. Haşr edip nida etti. Ala rabbiniz benim, kavletti. Allah onu ahiretin ve ulanın nekali ile ahz etti. Haşiyet eden kimseye bunda ibret vardır. Siz mi halken eşedsiniz yoksa sema mı? Onu bina etti. Semkini ref’ edip onu tesviye etti. Leylini iğtaş etti ve duhasını ihrac etti ve arzı bundan sonra size ve en’amınıza meta’ olsun diye dahvetti. Ondan maını ve merasını ihrac etti ve cibali ona irsa etti. (Bundan sonra arzı dahy etti. Size ve enamınıza meta olarak ondan maı ve merayı ihrac etti ve cibali irsa etti) Kübra tamme ciet ettiğinde o yevm insan sa’y etiğini tezekkür edecek. Re’y edebilen kimseye cehim tebriz olunacak. Tuğyan etmiş ve dünya hayatını isar etmiş kimseye ise cahim me’vadır. Rabbinin makamına havf eden ve nefsi hevadan nehy eden kimseye ise cennet me’vadır. Sana saattan mursası ne gün diye sual ediyorlar. Sen onu nereden zikr edeceksin? Müntahası rabbinedir. Sen sadece ona haşiyet edene münzirsin. Onlar onu re’y ettikleri yevm sanki bir aşiyye veya bir duhasından başka lebs etmediler.
Sonuna dek gerenler, boşaltanlar ile uçup geçerek işi yürütenler için o gün o sarsıntı sarsar, ona artçı uyar. O gün yürekler çarpmaktadır. Bakışları iniktir. Biz çukura gerçekten geri mi döndürüleceğiz, söylüyorlar. İçi boş kemikler olduğumuzda mı? İşte bu bir yıkılmış olarak dönüştür, söylediler. Yalnız o tek bir çığlıktır. Birden onlar ağartıda olacaklar. Musa olayı sana gelmedi mi? Hani yetiştiricisi ona kutlu koyakta tuvada seslenmiştir. Firavun’a git, o azmıştır. Arınmaya isteğin yok mu, söyle. Seni yetiştiricine götüreyim de, saygı sunasın. Ona büyük kanıtı gösterdi de o yalanladı ve karşı geldi. Sonra düşündü, işe koyuldu. Topladı, seslendi: Ben sizin en yüce yetiştiricinizim, söyledi de Allah onu sonun ve ilkin bukağısı ile tuttu. Sayan kimseye bunda örnek vardır. Siz mi yaratılışta daha sağlamsınız yoksa gök mü? Onu yaptı. Çatısını yükseltip düzenledi. Gecesini daldırdı ve aydınlığını çıkardı ve yeri bundan sonra size ve davarlarınıza geçimlik olsun diye düzenledi. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı ve dağları sıraladı. Büyük baskın geldiğinde o gün insan ettiklerini anımsayacak. Görebilen kimseye tandır gösterilmiştir. Azmış ve yakın yaşayışa dalmış kimseye ise tandır yuvadır. Yetiştiricisinin duruşundan korkan ve kendisini başı boşluktan alıkoyan kimseye ise bahçe yuvadır. Sana o demden “sırası ne gün” diye soruyorlar. Sen onu nereden anımsayacaksın? Sonu yetiştiricinedir. Sen sadece ona saygılı olana uyarıcısın. Onlar onu gördükleri gün sanki bir akşam veya gündüzünden başka kalmadılar.
AÇIKLAMA : Bu surede baştan gerilip gevşetilen ve fırlayarak uçan bir şeyden bahsetmektedir. Bunların uçtuğunu ve bunların iş yaptığını bildirmektedir. Bunların neler olduğu hususu bugünkü medeniyet seviyesinde müteşabihtir. O gün sarsıntı olacağını ve sartıyı artçının izleyeceğini bildirmektedir. Yüreklerin çarpacağını, gözlerin korkacağı bildirilmektedir. İnsanların o gün bu dünya hayatında ve öldükten sonra dirilmekten ümitlerini keseceği ve bu gelişin bu dünyadaki gelişin eskisinden daha bozuk bir geliş olacağını söyleyeceklerini bildirmekte ve onun (tekrar geliş) kısa zamanda geleceğini haber vermektedir. Bu ayetlerde dünya hayatının son günleri anlatılmaktadır. Bundan sonra Musa’nın Firavn ile olan tartışması ve sonu anlatılmaktadır. Bunda ibret olduğuna işaret edilerek yukarıda anlatılanla karşılaştırma yapılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra kainatın ve dünyanın ilk yaratılışı anlatılmaktadır. Önce gelecekten sonra yakın geçmişten daha sonra da uzak geçmişten bahsedilmektedir. Bundan sonra yine konu ahirete getirilerek ahiretteki iyilerin ve kötülerin halleri bildirilmektedir. Yani bu surenin konusu ile bundan sonraki surelerin konusu arasında bir birlik olmakla beraber anlatışta bir ters çevirme sözkonusudur. Yakın geçmişten uzak geçmişe gitme zaman itibaryle ters bir gidiş ise de bilmede yakınlardan uzağa, bilinenlerden bilinmeyenlere gitme esas olduğundan araştırmada takip edilecek yolu bize öğretmektedir. Yakın geleceği inceleyin uzak geleceği bilebilirsiniz, diyor. Kainatın çökmekte olduğu bugün termodinamiğin ikinci kanunu ile entropinin büyümesi ile bilinmektedir. Her çöküş ve ölümün arkasında daha gelişmiş ve ileri bir oluş vardır. Canlılar ölüyor ki, daha ileri bir hayat olsun. Bu evrim teorisinin tabii bir sonucudur. Kainat da ölüme gidiyor ki, daha ileri bir düzeyde kainat olsun. İşte bu sure bu metodu ortaya koymakta ve ahireti kanıtlamaktadır.