103 - ASR SURESİ
Rahman Rahim Allahın ismine
Ve : “Yemin vav"ıdır. "Ta" da yemin edatıdır. Gelecekte yapılacaklar için "ta", geçmişte olanların doğruluğunu belirtmek için de "vav" kullanılır. Mü’minler Allah’a yemin ederler. Allah ise kendi var ettiklerini şahit göstermek için onlara yemin eder. “Bakın, o nasıl gerçek ise söylenen de gerçektir”. Burada harfi tarifle bir asra yemin ediliyor. “Kendi asrınıza bakın” anlamı çıkmaktadır. “Nasıl çöktüğünüzü görün” demektir. Bununla beraber "el" ahd için alınarak Kur’an’ın nüzül asrına işaretle de mana verilebilir. O zaman “o asra bakın orada olanlardan ders alın” denmiş olur. Yahut "el" istiğrak için gelmiş olur ki, o zaman “bütün asırlara bakın ona göre gününüzü değerlendirin” anlamı çıkar.
Asr : Meyve suyu demektir. Üzümü sıkmaya asr etmek denir. Üzümü ikindiye kadar toplar, ikindiden sonra da sıkarlardı. Bu nedenle asra ikindi vakti denmiştir. Sonraları üzüm sıkma mevsimine de asr denmiştir. Ondan sonra da yüz yıl için de asr denmiştir. Burada yüzyılın insan hayatında dönüm vakti olduğuna işaret edilmiştir. İnsanın nominal ömrü yüz yıldır. Burada yüz yıla veya çağa yemin edilmektedir.
İnne : Karşı tarafın aksini bildiği bir şeyi anlatmak için kullanılan cümlelerin başında kullanılır. İnsanlar bulundukları çağda oldukları gibi hallerini muhafaza edeceklerini zannederler ve kendilerine ölüm yok sanırlar. Mekke’de nazil olan bu sure insanlığın çöküş içinde olduğunu bildirmiştir. Bugünde bize insanlığın çöküş içinde olduğunu bildiriyor. Bugün çöküş ilmen bilinmektedir. Ama kimse bunun kaygısında değildir.
İnsan : İnsan cins isimdir. Kişi fıtraten yaratılış itibariyle çöküş içindedir. Kendi iradesi ve çabası ile kendisini kurtarabilecek şekilde var edilmiştir. Nasıl uçak havada durursa düşer, insan çaba göstermezse yıkılıp gider. Emekliliğin olmadığına bu ayet işaret etmektedir.
Le fi : "Le" tekid harfidir. Eğer karşı taraf yanlış bilmenin ötesinde yanlış bildiklerinde ısrarlı ise tekit için "Le" getirilir. 57. Hükümet başarılı olduğunda ısrar etmesi gibi.
Husrin : “Hasre" harap olmuş yer demektir. Fiil olarak yıkılmak parçalanmak, çökmek anlamlarında kullanılmaktadır. Çöküntü içindedirler diyor. Yani kendileri çökmüş değil düzenleri, sistemleri çökmüş demektir. Bu suretle çöküntünün def’ edilebileceğine işaret edilmektedir.
İlla : İn ve la dan mürekkeptir. İstisna edatıdır. Bunun dışındakiler sadece şunlar anlamındadır. İki türlü istisna yapılır. Biri daha öncekilerin içinden istisna yapılır. Buna muttasıl istisna denir. Bu takdirde insanların bir kısmı harabe içinde bazısı da harabe dışındadır anlamına gelir. Yahut daha önce geçenlerin dışındaki kimseler onların halinin dışındadır anlamına gelir. Buna munkati’ istisna denir. Bu takdirde müminler de çöküntü içindeler ama onlar kurtulacaklar demektir.
Ellezine amenu: “Ellezine amenu”, “ellezine hadu” gibi ehli Kur’an’ı ifade eder. Kur’an’da bu deyim bunun için geçer. Ama kelime manasıyla da bütün inanmış kimseler kastedilmiş olabilir. Müzekker salim olduğuna göre birlikte iman edenler anlamı çıkmaktadır. O zaman dayanışma ortaklığını kuranlar demektir. O takdirde fiil ifal babından değil mufaale babından gelmiş olur. İnsanların ancak dayanışma ortaklıklarını kurarak topluluk oluşturmalarıyla kurtulacaklarına işaret edilmektedir.
Amel : Amele iş yapmaya alıştırılmış deve veya öküz demektir. Abd kelimesi ile de akrabalığı vardır. Amel etmek başkasına iş yapmak demektir.
Salh : Sarh köşk, serh (sinle) silah demektir. Bugün bu kelimenin aldığı mana uygunluk anlamındadır. Bir somun civataya geçiyorsa o somun o civataya salihtir deriz. Burada uygun olan işleri yapmak anlamına gelmektedir. Dişi çoğul kullanılmıştır. Bu çoğul sayıca çoğulu değil de, sistematik çoğulu ifade eder. Topluluklarda herkes ayrı ayrı işler yapar, sonunda o işler birbirini tamamlar ve bir bütün olur. Kişiler kendi hür iradeleri ile iş yapacaklar, kendi çıkarlarını düşünecekler, bunun yanında başkalarının da çıkarlarını ve onlarla uygunluğunu da hesaba katacaklar. Böyle amele salih amel denmektedir. Dayanışma ve işbölümü esasına dayanan çalışmaları yapan topluluklar ancak çöküntüden kurtulmuş olur. Böylece topluluğun temel iki unsuru ifade edilmiş oluyor.
Vasiyet :Vesat bohça gibi kıymetli şeylerin bulunduğu, kabı asıp saklamaya yarayan ağaç dalı demektir. Çengel, bohça, dal anlamlarına gelmektedir. Bu kelime zamanla bir kimseyi birisine emanet etme anlamında vasiyet olarak kullanılmış. Bilhassa yetim küçük çocuğa bakan kimseye vasi denmiştir. Emretme, buyurma anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Burada vasiyetleşme sözünden birbirine emretmeden ziyade birbirlerini hakka davet etme anlamında kullanılmış olur. Bununla beraber her mümin diğer mümine emri bil maruf ve nehyi anil munker yapmakla mükelleftir. Dolayısıyla birbirlerine emrederler manası da verilebilir. Yalnız bugün çok yanlış anlaşılan bir hususa burada değinmek gerekir. Bu emir, hakta ittifak varsa yapılabilir. Mesela iki taraf da sigaranın kötü olduğunda ittifak ediyorlarsa birbirlerine sigarayı nehyedebilirler. Ama ihtilaf varsa herkes kendi içtihadına göre hareket edeceğinden biri diğerine benim içtihadıma göre hareket et, diyemez.
Hak : Hokka, devlere yemin dağıtıldığı kaptır. Bir devenin istihkakına hak denir. Hak, sonraları gerçek anlamında kullanılmağa başlanılmıştır. Hak kelimesi mutlak söylendiği zaman lehe hak demektir. Ala kelimesi ile kullanıldığı zaman borç demektir. Deyn kelimesi mutlak kullanıldığı zaman borç demektir. Li harfi ile kullanıldığı zaman hak demektir. Hak borçla beraber doğar. Topluluk düzenine hukuk düzeni diyoruz. Yani herkes borçlu ve alacaklı hale gelerek topluluk oluşur. Fizik kimyada da elektron alışverişi ile bağlanmalar olur ve bütün fiziki maddi varlıklar böyle meydana gelir. Buradaki hakkı tavsiyeleşme başkaları ile sözleşme yaparak borçlu ve alacaklı hale gelmek demektir. Bundan dolayı salih amel işlemek anlamı kazanmıştır. Yani sözlü tavsiyelerin yanında fiili tavsiye sözkonusudur. Haklarda vasileşmek yani dayanışma ortaklığını kurmak, esasen devlet de sözleşmelerin müeyyidesidir. Gerek fiili, gerek kavli vasiyetleşmelerde sürtüşmeler oluşur. İşte bu sürtüşmelerde kişilerin birbirine dayanmaları gerekir. Ancak böyle bir dayanışma olduğu zaman topluluk yaşar.
Sabır : Granit taş demektir. Gelecek etkilere karşı direnme sabırdır. Bu sabır iki türlü tezahür eder. Biri gelen musibetlere karşı ümitsizliğe kapılıp çökmemek, beklemek suretiyle sabretmektir, dayanmadır. Diğeri ise, gelecek etkilere karşı çıkmak, ameli salihte direnmedir. Zorlukları yenmedir. Bugün buna sebat denir.
Vel asri, iman etmiş, salihatı amel etmiş, hakkı tavsiyeleşmiş ve sabrı tavsiyeleşmiş olan kimseler dışında kalan insalık husran içindedir.
Çağ için, dayanışmış, uygun işler yapmış, gerçeği öğütleşmiş (tüzeyi öğütleşmiş) ve direnmeyi öğütleşmiş kimseler dışında kalan insanlık çöküntü içindedir.
AÇIKLAMA : Asr Suresi son on altı surenin ilk altı surenin sondan ikincisidir. Sonuncusu inanmayanların halinden bu sure ise inanların halinden bahsetmektedir. İnanların önce dayanışmaya girmeleri sonra birbirleri ile uyuşmuş işler yapmaları ve bu işleri yaparken birbirlerini de bu tür işler yapmaya çağırmalarını ve birbirlerine dayanmalarını öğütlemektedir. Bu iki sure birbirini tamamlayan sureler şeklindedir. Nasr ile Tebbet sureleri de böyle birbirlerini tamamlayan surelerdir. Tekasür Suresi bundan sonraki iki surenin ikincisi, insanın mal hırsını anlatmakta bu sure ise sosyal yönünü ele almaktadır. İnsanın dünyaya geliş amacını ve bu dünyadaki görevini bildirmektedir. Kendisine nimet verilmiştir ve bu nimetleri yerinde kullanıp kullanmadığı kendisine sorulacaktır. Bu soruya insanların iki şekilde yaklaştıklarını bundan sonraki sureler açıklamıştır. Bu açıklamalarla bu üç surenin bir grup oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Üç surenin birincisi insanın tekasür meylini ortaya çıkarmaktadır. Bu meylin iyi veya kötüye kullanılabileceği bundan sonraki surelerde anlatılmaktadır. Allah insanlara birtakım meyiller, arzular vermiştir. Bu arzuları iyi veya kötü yönde kullanmak insanın iradesine bırakılmıştır. Bu üç sure bunu anlatmaktadır.