AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
2584 Okunma
hicr suresi meali

 

15 - HİCR SURESİ

 

Rahman Rahim Allah’ın İsmine/İsmiyle.

 

RuBuV : Rubbe rabbe kelimesinden dönüşmüştür. Tümsek demektir. Çöllerdeki gelişen, tümseğe benzeyen ağaççıkların adı olmuştur. Büyüme ,yetişme anlamındadır. Tedricilik vardır. Rubbe çokça, nice demektir. “ma” ile gelince “rubbe ma” diye okunur.

LiKaH (kaf,ha) : Dişi hurma üzerine konan erkek hurma dallarıdır.   

LFT (te) : Lafite, üzerine yazı yazılan tahta levha.

FDH (dad, ha) : Bitkinin üzerine bulaşmış toz. Pişmiş etin rengidir.

A’DuN (ayın, dad) : Uyluk kemiği demektir. Vücudun herhangi bir organına denmeye başlanmıştır.

 

 

 

1-ELR, Bunlar kitabın ve mübin bir Kur’an’ın ayetleridir.

ELR, Bunlar yazıtın ve açık bir Kur’an’ın ayetleridir.

 

2- Küfretmiş olan kimseler Müslimler olmuş olmalarını vudd ededururlar.

Kapatmış olan kimseler barışçılar olmuş olmalarını dileye durular.  

 

3- Onları vezr et, ekl etsinler, temettu etsinler ve emel onları ilha etsin. İleride ilm edecekler.

Onları bırak, yesinler,  geçinsinler ve umu onları eğlendirsin. İleride bilecekler.

 

4- Onların malum bir kitabı olmadan biz bir keryeyi ilhak etmedik.

Onların bilinen bir yazıtı olmadan biz  köyü yok etmedik.

 

5- Hiçbir ümmet ecelini ne sebkat edebilir ne de isti’ar eder.

Hiçbir toplum süresini ne öne alabilir ne de erteleyebilir.

 

6- ve kendisine zikr tenzil olunan kimseye, “sen bir mecnunsun dediler”.

Ve kendisine anış indirilen kimseye, “sen bir delisin dediler”

 

7- Sadıklardan isen, sen bize melekler ile etvet etmelisin.

Doğrulardan  isen sen bize melekler ile gelmelisin

 

8- Biz hak dışında melekleri tenzil etmeyiz. Öyle olunca da onlar munzarin olmazlar.

Biz gerçek dışında melekleri indirmeyiz. Öyle olunca da onlar bekletilmezler.

 

9- Zikri biz tenzil ettik biz, onun hafızı da biz olacağız.

Anışı bir indirdik biz, onun koruyacak da biziz.

 

10- Kablinde de evvellerin şiyaınde de irsal ettik.

Senden önce de ilklerin kesimlerinde de gönderdik.

 

11-Kendisiyle istihza etmedikleri rasulden biri kendilerine etvet etmiş değildir.

Kendisiyle alay etmedikleri elçiden biri kendilerine gelmiş değildir.

 

12- Mücrimlerin kalplerinde onu böylece suluk ederiz.

Suçluların yüreklerinde onu böylece salarız.

 

13- Ona iman etmeyecekler ve evvelkilerin sünneti halvet etmiştir.

Ona inanmayacaklar ve ilklerin kuralları geçmiştir.

 

14-15- Semada onlara bir bab fethetmiş olsadık da onun içine uruc etseydiler ebsarımız teksir olundu, yok biz meshur bir kavimiz derlerdi.

Gökten onlara bir kapı açsaydık da onun içine çıkıverseydiler, görüşlerimiz esridi, yok biz büyülenmiş bir ulusuz derlerdi.

 

16- Semadan burçları ca’l ettik, onları nazirlere tezyin ettik.

Gökte kümeleri  yaptık onları bakanlara süsledik.

 

17- 18- Sem’i istirka eden kimsenin dışında  onları recim olan her şeytandan hıfzettik. Ona da mübîn şihab itba eder.

İşitmeyi çalan kimse dışında onları taşlanmış olan her şeytandan koruduk. Ona da açık bir alev uyar.

 

19- Arzı ise onu medettik orada rasiyeleri ilka ettik. Orada mevzun olan her şeyden inbat ettik.

Yeri ise, onu uzattık, oraya dağları koyduk. Orada tartılı olan her şeyden bitirdik.

 

20- Orada size maaşlar ca’l ettik. Kendilerini razikler olmadığınız kimselere de.

Orada size geçimlikler verdik. Besleyicileri siz olmadığınız kimselere de.

 

21- Ve hazineleri i’ndimizde olmayan hiçbir şey yoktur. Ma’lûm bir kaderin dışında onu tenzîl de etmeyiz.

Ve yığınları yanımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Bilinen bir ölçünün dışında onu indirmeyiz de.  

 

22- Ve rîhleri lakihler olarak irsal ettik, semadan maı inzal ettik de onu sizlere iska ettik ve siz onun hazinleri değilsiniz.  

Ve yelleri dölleyici olarak gönderdik, gökten suyu indirdik de onunla sizleri suvardık ve siz onun yığanları değilsiniz.

 

23- Ve biz ihya ediyoruz ve imate ediyoruz, varis olacak da biziz.   

Ve biz diriltiriz ve öldürürüz, ardıl olacak da biziz.

 

24- Ve biz sizden müstakdimleri i’lm etmişizdir ve müstehirleri de i’lm etmişizdir.

Ve biz sizden önde olanları bilmişizdir ve sonraya kalanları da bilmişizdir.  

 

25- Ve Rabbin, onları haşr edecektir. O A’lîm olan Hekîm’dir.  

Ve Yetiştiricin, onları toplayacaktır. O Bilen bir Kesen’dir.

 

26- Ve biz insanı mesnûn bir hemein salsalından halk etmişizdir.

Ve biz insanı sıralanmış bir kalıtın dizisinden yaratmışızdır.

 

27- Cannı ise biz onu min kabl semûmun narından halk ettik.

Cannı ise biz onu önceden ağulu ateşten yarattık.    

 

28- Ve hani Rabbin meleklere “Ben mesnûn hemein salsalından bir beşer halk edeceğim” kavl etti.

Ve hani Yetiştiricin meleklere “Ben sıralanmış bir kalıtın dizisinden bir kişi yaratacağım” söyledi.  

 

29- “Onu tesviye ettiğim ve ona ruhumdan nefh ettiğimde ona sacidler olarak vaki’ olunuz.”

Onu düzenlediğim ve ona tinimden üflediğimde ona kapananlar olun.

 

30-31 Melekler, onların hepsi ecme’ olarak secde etti. Yalnız İblîs secde edenlerle beraber olmaktan ibâ etti.

Melekler, onların hepsi birlikte kapandı. Yalnız İblîs kapananlarla beraber olmaktan kaçındı.  

 

32- Ey İblis niçin sacidlerle beraber olmuyorsun dedi

Ey İblis neyin var, kapananlarla beraber olmuyorsun.

 

33- Ben beşere secde edecek değilim sen onu mesnun bir hameden olan bir salsalden halk ettin.

Ben kişiye kapanacak değilim sen onu sıralanmış bir kalıtın dizisinden yarattın.

 

34- Buradan huruc et sen recimsin.

Çık buradan, sen taşlanmışsın.

 

35- Din yevmine dek sana lanet vardır.

Düzen gününe dek sana ilenç vardır.

 

36- Rabbim, ba’s olunacakları yevme dek bana inzar et kavletti.

Yetiştiricim, gönderilecekleri güne dek bana süre ver söyledi.

 

37- “Malum vaktin yevmine dek sen münzerlerdensin” kavl etti.

Bilinen sürenin gününe dek sen süre verilenlerdensin söyledi.

 

39-40- Rabbim beni iğva ettiğinden dolayı arzda onlara tezyin edeceğim, onlardan muhlis olan abdlerin dışında onları cemian iğva edeceğim kavletti.

Yetiştiricim beni azdırdığından dolayı yerde onlara süsleyeceğim, onlardan arı olan kulların dışında onları birlikte azdıracağım söyledi.

 

41- “Bu bana müstakim bir sırattır” kavletti.

“Bu bana doğru bir yoldur” söyledi.

 

42- Abdlerim ise ğavilerden sana tabi olan kimselerin dışında olanlar üzerinde bir sultanın yoktur.

Kullarım ise, azgınlardan sana uyan kimselerin dışında olanlar üzerinde senin yetkin yoktur.

 

43- Cehennem cemilerine mevitleridir

Tandır hepsisine söz verilen yerdir.

 

44- Onun yedi babı vardır, her baba onlardan maksum bir cüz vardır.

 Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya onlarsan bölünmüş bir bölüm vardır.

 

45- Muttakiler cennet ve aynlar içindedirler.

Korunmuşlar bahçe ve pınarlar içindedirler.

 

46- Oraya selam ile aminler olarak duhul ediniz.

Oraya barış ile güvençli olarak giriniz.

 

47- Ğil’den sadırlarında olanları mutekabil serirler üzerine ihvan olarak nez’ ettik.

Takıntılarından başlarında olanları karşılıklı koltuklar üzerinde kardeşler olarak  çıkardık.

 

48- Onlara orada bir neseb mes etmez, onlar oradan muhrec olacak değildir.

Onlara orada bir üşengeçlik dokunmaz. Onlar oradan çıkarılacak değildir.

 

49 – Benim rahim olan ğafur olduğumu abdlerime tenbi et.

Benim çalıştıran örten olduğumu kullarıma bildir.

 

50- Azabım ise elim olan azaptır.

Tadışım ise sıkıcı olan tadıştır.

 

51- Onlara İbrahim’in dayfından tenbi et.

Onlara İbrahim’in konuklarından bilgi ver.

 

52- Ona dahi olduklarında selam kavlettiler. Biz sizden vecl ediyoruz kavletti.

Ona girdiklerinde barış dediler. Biz sizden tedirginiz söyledi.

 

53- Vecl etme biz sana alim bir ğulamı tebşir ediyoruz.

Tedirgin olma biz sana bilgin bir çocuğu sevindiriyoruz.

 

54- Bana kiber messetmişken beni tebşir mi ediyorsun, neyle tebşir ediyorsunuz.

Bana yaşlılık dokunmuşken beni sevindiriyor musunuz. Neyle sevindiriyorsunuz.

55- Hak ile seni tebşir ettik, kanitlerden olma kavlettiler.

Gerçek ile seni sevindirdik. Ümitsizlerden olma söylediler.

 

56- Rabbinin rahmetinden dalledenlerin dışında kim kanet eder.

Yetiştiricinin esenliğinden şaşanların dışında kim ümit keser.

 

57- Ey murseller hatbınız nedir kavletti.

Ey gönderilenler isteğiniz nedir söylerdi.

 

58-59-60- Lut alinin dışında olan mücrim bir kavmine irsal olunduk kavlettiler. Meresi dışında olanları cemian tenciye edeceğiz. Takdir ettik o ğabirlerden olacak.

Lut eli dışında olan suçlu ulusa gönderildik söylediler. Karısı dışında olanları hepsini birlikte kurtaracağız. Belirledik o göçüklerden olacak.

 

61-62 Murseller Lut aline ciet ettiğinde, siz münker bir kavimsiniz kavletti.

Gönderilenler Lut eline geldiğinde, siz belirsiz bir ulussunuz söyledi.

 

63- Oysa biz sana imtira eder oldukları ile ciet ettik kavlettiler.

Değil biz sana kaygılandıkları ile geldik söylediler.

 

64- Biz sana hak ile etvet ettik ve biz sadıklardanız.

Biz sana gerçek ile geldik ve biz doğruyuz.

 

65- Leylin bir kıtında ehlinle isra ol. Onların duburlerine itba et. Sizden hiç kimse iltifat etmesin. Emr olunduğunuz hayse madyediniz.

Gecenin bir kesiminde elinle git. Onların arkalarından git.  Sizden hiç kimse ilgilenmesin. Buyuruluğunuz yerden geçiniz.

 

66- Ona bu emri, onların dabiri musbihler olarak maktu olacak diye kada ettik.

Ona bu buyruğu onların arkaları ağarırken kesilecektir diye biçtik.

 

67- Medinenin ehli istibtişar ederek ciet etti.

Kentin eli sevinerek geldi.

 

68- Onlar benim dayfımdır beni fedh etmeyiniz kavletti.

Onlar benim konuğumdur, beni utandırmayın diye söyledi.

 

69- Allah’a ittika ediniz beni huznetmeyiniz

“Allah’ta korunun beni üzmeyin.”

 

70- Seni alemlerden neyetmedik mi kavlettiler.

Seni herkesten yasaklamadık mı söylediler.

 

71- Fiil edecek olursanız işte bintlerim kavletti.

Yapacak olursanız işte kızlarım söyledi.

 

72- Ömrüne onlar sekirlikleri içinde amh ediyorlar.

Sağlığına onlar esriklikleri içinde bocalıyorlar.

 

73- Onlar onlar işrak ederken sayha ahzatti.

Onları onlar doğuşta iken gürültü aldı.

 

74- Aliyesini safilesi ca’lettik. Onlar üzerine sicilden hacerler imtar ettik.

Altını üstüne getirdik. Onlar üzerine damgalanmış taşlar yağdırdık.

 

75- Bunda mutevessimlere ayetler vardır.

Bunda araştırmacılara kanıtlar vardır.

 

76- O mukim bir sebildedir.

O duran bir yoldadır.

 

77- Bunda müminlere bir ayet vardır.

Bunda inananlara bir kanıt vardır.

 

78- Eykenin ashabı da zalimler idi.,

Eykeliler de ezenler idi.

 

79- Onlardan intikam aldık. O ikisi mübin bir imamdadır.

Onlardan öç aldık. O ikisi açık bir öncüdedir.

 

80- Hicrin ashabı da mürselleri tekzip etti.

Hicrliler de gönderilenleri yalanladı.

 

81- Onlara ayetlerimizi ita ettik. Ondan i’raz eder oldular.

Onlara kanıtlarımızı gönderdik. Ondan kaçınır oldular.

 

82- Onlar amin  olarak cibalden beytler nahtediyorlardı.

Onlar güven için dağlardan evler yontuyorlardı.

 

83- İsbah ederken sayha onları ahzetti.

Ağarırken gürültü onları aldı.

 

84- Kesbeder oldukları onlardan iğna edemedi.,

Kazandıkları onlardan savamadı.

 

85- Semaları arzı beynlerindekini hakkın dışında halketmedik. Saat etvet edecekytir. Öyleyse cemil safhı safhet. Süre gelecektir

Gökleri yeri aralarındakini gerçeğin dışında yaratmadık. Süre gelecektir. Öyleyse güzel uyuşmayla uyuşun.

 

86- Rabbin alim olan hallaktır. ,

Yetiştiricin bilen bir yaratıcıdır.

 

87- Biz sana mesaniden  seb’i ve azim Kur’an’ı ita ettik.

Biz sana ikilenenlerden yediyi ve büyük Kur’an’ı vardik.

 

88- Onlardan zevcler temtiğ ettiğimize iki aynlarını meddetme onların üzerine hüznetme müminlere cenahını hafdet.

Onlardan eşler geçindirdiğimize iki gözünü dikme onlara üzülme inananlara kanadını indir.

 

89- Mübin nezir benim kavlet.

Açık uyaran benim söyle.

 

90- Muktasimler üzerine inzal ettiğimiz  gibi

Yeminleşenler üzerine indirdiğimiz gibi.

 

91- Onlar Kur’an’ı idin ca’l etmiş olan kimselerdir.

Onlar Kur’an parça etmiş kimselerdir.

 

92-93-  Rabbin için amel eder olduklarından cemian onlara sual edeceğiz.

Yetiştiricin için, işlemekte olduklarından birlikte onlara soracağız.

 

94- Emr olunanı sad’et ve müşriklerden i’raz et.,

Buyurulduğunu açıkla ve ortak koşanlardan kaçın.

 

95- Müstehzilere karşı sana kifayet ettik.

Eğlenenlere karşı sana yettik.

 

96- Allah ile bareber aher bir ilah caleden kimseler, ileride ilm edecekler.

Allah ile beraber diğer bir tanrı yapan kimseler, ileride bilecekler.

 

97- Ve kavl ettiklerinden dolayı sadrının dayketmekte olduğunu biz imletmekteyiz.

Ve söylediklerinden dolayı başının sıkışmakta olduğunu bilmekteyiz.

 

98- Rabbini hamd ile tesbih et ve sacidlerden ol.  

Yetiştiricini değeri ile arıt ve kapananlardan ol.

 

99- Ve yakîn sana etvet edene dek rabbine ibadet et.

Ve kanı gelinceye dek yetiştiricine kulluk et.

 

AÇIKLAMA : “Bunlar kitabın ve mübîn Kur’an’ın ayetleridir(1)”. Burada kitap marife getirilmiş. “Mübin Kur’an” ise nekre getirilmiştir. Kitab yazıdır, hükümleri içerir. Kur’an seslerdir, düşünceleri içerir. Kur’an özel isim olarak nekre olabilir. O zaman başına harfi tarif gelmez. Harfi tarif geldiğinde masdar olur veya el-Kur’an özel isim olur. Kur’an masdar olur.

 

Elimizde bulunan kitab ve Kur’an hem kitaptır hem de Kur’an’dır. Kur’an konuşma dilidir. Birine bir kitabı uzattığın zaman konuşma dilinde sadece “Al!” dersin “Kitabı al.” Dersen beliğ olmaz, gereksiz bir söz söylemiş olursun. Ama yazı dilinde sadece “al” dersen bir anlam taşımadığı için beliğ olmaz. İşte Kur’an, okuyanların durumlarına göre mana ifade etmesi için konuşma dili olarak cümleler ihtiva etmektedir. Mesela besmele böyledir. Okuyan “okumam besmele iledir” veya “bu işi yapmam besmele iledir” manasını verebilmek için mübtedası hazf olunmuştur. Konuşma dilinde bu belîğ bir ifadedir. Ama yazı dilinde eksik olur. Fakat surenin başında bulunmakla “sure besmele iledir” anlamı da verilebilir. O halde yazı dilinde besmelenin mübtedası kendisinden sonra gelen suredir. Konuşma dilinde ise kişinin yaptığı iş veya söylediği sözdür. “el-Kitab”ın marife olarak gelmesi yazı dilinde marife olduğunu ifade eder. Konuşma dilinde ise bir çok yerlerde değişik manalar alacağı için Kur’an nekre olmuş olur. Bu sebepledir ki, kitabı marife Kur’an’ı nekre getirmiştir.

 

Kafirler “Müslüman olsaydık” diye çok defa isteyecekler(2)” denmektedir. Mekke’de nazil olan bu sure Müslümanların zayıf, kafirlerin güçlü olduğu bir dönemde söylenmiştir. Öyle bir gün gelecek ki, o gün daha önce Müslüman olmayanlar pişmanlık duyacaklar, diye haber vermektedir. Bu haberden sonra hicret olmuş, savaşlar olmuş, Mekke feth edilmiş ve kafirler teslim olmuşlardır. Ama yaptıkları kötülükler ve uğradıkları hezimetler onlara kalmıştı ve pişman olmuşlardır. Böylece Kur’an’ın verdiği haberler gerçekleşerek mucizesini gerçekleştirmiştir. Aynı haberi bugün de vermektedir. Bugün kafirler yaptıklarından pişman olacaklardır.

 

Bırak onları yesinler, geçinsinler, emel onları oyalasın, ileride öğrenecekler(3)” denmektedir. Kur’an’a, Kur’an’ın getirdiği adil düzene karşı çıkanlar belli bir müddet bu çabalarında başarılı olacaklar. Müminlerin görevi bunları başarılarını durdurmak değildir; müminlerin görevi tebliğdir ve kendilerini yetiştirmektir. Burada “sin” değil de “sevfe” getirilmiş olması bu geçici dönemin uzun sürebileceğini göstermektedir.

 

Ma’lûm bir kitabı olmayan hiçbir karyeyi biz ilhak etmedik(4)” deniyor. Kafirleri müminler değil; Allah helak edecektir. Müminlerin görevi teblîğ etmek ve sonrasına hazırlıklı olmaktır. Nuh kavmini kendisi helak etmedi; Tufan onları helak etti. İkibin yılları Hak Uygarlığı’nın doğum yıllarıdır. Bugüne kadar gerek Türkiye’de gerekse dünyada kafirlerin galip gelmeleri bugünün beklenmesinden dolayıdır. Günü gelmiştir ve bu asırda, asrın başlarında küfür düzeni yenilecek, hak düzeni galip gelmeye başlayacaktır.

 

Hiçbir ümmet ecelini öne alamaz, erteleyemez de(5)” sözü ile her şeyin Allah’ın kanunlarına göre düzenlendiği ve günü gelince gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Türkiye tarihinde Tanzimat ile Avrupa’nın üstünlüğü kabul edilmiştir. Daha sonra Türk ordusu Avrupa tipi orduya çevrilmiştir. I. Meşrutiyet’te Batı’nın okulları alınmıştır, II.Meşrutiyet’te içtihadın kapısı açılmıştır. I.Cihan Savaşı’ndan sonra Kuvvay-ı Milliye oluşmuştur. 1920’lerde Türkiye din bakımından saflaşmıştır. Müslüman Anadolu’ya sahip olmuştur. 1930’larda Türkiye muasır medeniyetin fevkine çıkmayı hedeflemiştir. Müsbet ilmi kendisine meşale yapmıştır. 1940’larda demokrasi gelmiştir. 1950’lerde Türkiye dinsizliği değil; İslamiyeti benimsemiştir. Türkiye Müslümandır, Müslüman kalacaktır. 1960’larda Müslüman örgütlenmeye başlamıştır. 1970’lerde Müslümanlar iktidara ortak olmuşlardır. 1980’lerde Evren’in siyaseti ile Türk devletinin siyaseti İslam tarafına geçmiştir. 1990’larda Müslümanlar birinci parti olmuş ve iktidara gelmiştir. 2000’li yıllarda anayasal çoğunlu almışlardır. Üçüncü bin yıl uygarlığının başlama zamanı gelmiştir. Bugünkü iktidar ya adil düzeni kabul edecek veya ABD bombaları ile Türkiye Cumhuriyeti yıkılacak. Ama bu arada ABD’de Hıristiyanlar Yahudilere galip gelecekler ve ABD dünya siyasetinden çekilecek, Türkiye’deki Adil düzenciler istiklal savaşlarını yapıp Adil Düzene göre İkinci Cumhuriyeti kuracaklardır.

 

Çünkü batı uygarlığı ile İslam uygarlığını sentezleyebilecek başka bir ülke yok. İleride bir çok defalar Müslüman olmayı isteyecek kimseler şimdi diyorlar ki, “ey kendisine zikir indirilen kişi sen delisin”(6) “doğru isen sen bize melekleri getirmelisin” (7) denmektedir. Böylece, Kur’an’ın bildirdiklerine karşı hep inkar cietine gitmişlerdir. “Biz melekleri hak ile indiririz ve o zaman onlara süre tanınmaz”(8) denmektedir. Kur’an’ın bir çok yerinde meleklerin görevi kılındıkları ve azmış olan toplulukları helak ettikleri bildirilmektedir. Son peygamberin zamanında da meleklerin İslam ordularına destek verdiği anlatılmaktadır. Genel olarak da, biz helak ederiz deniyor. Bu gün bu helaki Allah’ın çıkmasına izin vereceği savaşlarla yapması  daha çok beklenmektedir. İnsanlara o hareketleri yapmak için ilham olunur, insanlar da onu yaparlar. II. Cihan savaşında Hitler mağlup olmuştur ama onun sonucu olarak dünyada sömürgecilik sona ermiş bu arada elliye yakın Müslüman ülkesi bağımsızlık kazanmıştır. Irak savaşında Saddam’ın bertaraf edilmesi ile dikta zulmü sona ermiştir. Ama diğer taraftan ABD’nin tek süper olma gücü de sarsılmıştır. Dünyaya eskisi gibi söz geçiremez olduğu anlaşılmıştır.

 

“Zikri biz indirdik onu muhafaza edecek de biziz” bu söz Mekke’de söylenmektedir. Daha Müslümanların sayısı 100’ler civarındadır. 100 kişi dünyaya ve tarihe meydan okuyor. Kitabın yazılacağı kağıt yok. Mekke’de okuma yazma bilenlerin saıyısı 20 civarındadır. O kitap 1400 sene sonra bozulmadan bize ulaşacak, işte Kur’an’ın bildirdikleri hep böyle gerçek olmuştur. Yukarıda kitap ve Kur’an geçmişti. Burada ise zikr olarak ifade edilmiştir. Bunun anlamı şudur ki, yazısı korunacak, sözleri korunacak, anlamı da korunacak. Gerçekte ondan sonra imparatorluklar kurulmuş ve Kur’an’ın yazısı, kıraatı, ve dili başka hiçbir dile nasip olmayan bir titizlikle tespit edilmiştir. 3.Bin yıla girerken 20. y.y.’da yapılan plan İslamiyet’in ortadan kaldırılması, dünyada din değil de rejimler düzeninin olması istenmiş böyle planlar yapılmıştır. Ama o planların hepsi boşa çıkmış. Bugün yine dinler yine dünyada etkin olmaya başlamıştır. Kur’an’da etkinliğini gittikçe artırmaktadır. Türkiye’de klasik İslamiyet’e karşı olanlar bile Kur’an İslamiyet’inin yanında yer almakta, herkes Kur’an ile meşgul olmaktadır. Bu durum bize, sabahın yakınlaşmış olduğunu müjdelemektedir. Bu ayet bunu teyit etmektedir.  Bundan 50 sene önce bu ayet okunduğu zaman daha şüpheli bir şekilde bakabilirdik. Bugün ise, her yönü ile bu ayetin verdiği haberin doğruluğunu gösteren işaretler vardır.  

 

“Evvelkilerin şielerinde de irsal yaptık, onlar onlarla eğlendiler” (11). Biz mücrimlerin kalplerini böyle yaparız, inanmazlar, bu evvelkilerin sünnetidir” (13). “Eğer onlara göklerin kapısını açsaydık da onlara çıksalardı, gözlerimiz sarhoşlandı, yok büyülendik derlerdi. Allah bu kainatı dengeler düzeni olarak var etmiştir. Sağlık gibi hastalık da olacak. İman gibi küfür de olacak. Küfür ile imanın cidali içinde müminler eğitilecek. Nasıl ki futbol iki takımla oynanacaksa küfür olmadan, iman olmaz kafir olmadan da mümin olmaz.

 

“Sema da burçlar yaptık bakanlara tezyin ettik ve kovulmuş olan şeytanlardan orasını koruduk” sadece bir duyuşu çalan olabilir. Onu da mübin bir şihab kovalar. Bu ayetlerde gök anlatılmakta semayi buruçtan bahs edilmektedir. Semayi buruc yıldızların göğüdür. I. Sema yağmur semasıdır. II. Sema hava semasıdır. III. Sema, ışık semasıdır. IV. Sema ay semasıdır. V. Sema güneş semasıdır. VI. Sema yıldızlar semasıdır. Yıldızlar birer güneştir. Onların etrafında da bizim gibi gezegenler vardır. Bize en yakın yıldızdan ışık 4 yıl içinde gelebilmektedir. Buralardan oralara gidip gelmek, bugünkü teknikle mümkün değildir. Haberleşmek için de biz alo dediğimiz zaman cevabını ancak sekiz sene sonra alabiliriz. Bu en yakı n yıldızla böyledir. Diğer yıldızlarla haberleşebilmek için 100.000’lerce yıl beklemek gerekir ki insanların ömrü buna yetmez. Bununla beraber bir sitisna yapılmıştır. Bir duyuyu çalma tabiri geçmektedir. Biz bu gün dünyanın her tarafına yayın yapmaktayız. 10.000’lerce sene sonra bu yayınlar oralara ulaşabilir. Onlar bir parçasını yakalayabilirler. Bunun gibi biz de onlardan gelen sesleri duyabiliriz. Burada yapılan istisna da “açık bir alev onu takip eder” ifadesi vardır. Bu da uzaya çıkan füzelerin arkalarından çıkan alevi tasvir etmektedir. Bütün bunları anlatırken “recim şeytandan korunmuştur” denmektedir. Yani insanlardan değil de recim şeytandan bahs edilmektedir. İnsan başka bir gezegenden uzak gezegende yaratılmış, şeytan da orada iken şeytan ile beraber bu dünyaya getirilmiş ve bu dünyada veya güneşimizin çevresinde kıyamete kadar yaşamaya mahkum edilmiştir. Dolayısı ile bunlar oraya gitme imkanının bu dünyada bulamayacaklar demektir. Yan,i burada Allah insanların burçlar içinde gidip yaşamaları imkanı olmadığını bildirmektedir. Orasını koruduk. Demek suretiyle oralardaki düzenin insan ve şeytan tarafından bozulamayacağın, fesada uğratılamayacağını ifade etmiş oluyor. Yıldızlardan gelecek hakkında falcılık yapanları hiçbir dayanakları olmadığını ifade etmektedir. Hala falcılık burçlar, modasının devam ettiğini düşünürsek bu ayetin bunlara işaret yaptığını anlamış oluruz. “men isterekes sem’a” demekle falcıların, müneccimlerin bazen bazı şeyleri tutturabileceklerine de işaret etmektedir.

 

“Arzı medettik ve içerisine dağları koyduk ve orada her şeyi ölçülü olarak bitirdik”. (19) Göklerden bahsettikten sonra arza geçmiş ve onun yaşanacak bir şekilde düzenlediğini ifade etmiştir. Kainatın yaratılışı ilk patlamada ortaya konmuş olan kanunlarla oluşarak gelişmiştir. İlk değerleri matematik formüllere koyduğumuz zaman gezegenlerin oluşmasın kadar her şey o kanunlar içinde cereyan etmiştir. Yeryüzünün oluşması ise, o kanunların içinde olmakla beraber özel bir yapıya gerek olmuştur. Nasıl inşaat malzemesi yığsanız bina olmazsa yeryüzünün oluşması da hayatı ortaya çıkarmaz. Hayatın oluşması için yerin oluşumunda özel yerleştirmelere ihtiyaç vardır. Yerin dönmesi ekseni dağları mevcut olan maddelerin miktarı hayat için zorunlu değerler alması gerektiği gibi hayatın olabilmesi için de DNA zincirinin özel ol arak oluşturulması gerekir. Bu da yeni düzenlemeleri zaruri kıün oluşması da hayatı ortaya çıkarmaz. Hayatın oluşması için yerin oluşumunda özel yerleştirmelere ihtiyaç vardır. Yerin dönmesi ekseni dağları mevcut olan maddelerin miktarı hayat için zorunlu değerler alması gerektiği gibi hayatın olabilmesi için de DNA zincirinin özel ol arak oluşturulması gerekir. Bu da yeni düzenlemeleri zaruri kılar. Yani göklerin yaratılışındaki kanunlar yeryüzündeki hayatı oluşturmaz. Burada bu ikinci oluşa işaret etmektedir. Başka yerde iki günde yaratıldığını söylemekle bu iki devri anlatmaktadır. Ve orada sizin için maişetler yaptık, siz rızıklandırmıyorsunuz, her şeyden indimizde hazineler var. Malum bir miktardan başkansını indirmiyoruz. (21) ayetleri ile yeryüzünde mevcut olan dengeleri ortaya koymaktadır. Bunlardan biri besin zinciridir. Canlıları öyle yaratmıştır ki, birbirini yiyerek beslenmekteler. Ama bu beslenmede hep denge korunmaktadır.  Bir canlı türü arttığı zaman onu azaltıcı mekanzimalar var, bir canlı türü azaldığı zamanda onu artırıcı mekanizmalar var. Hastalıklar ortaya çıkıyor. İlaç bulunuyor. Mikroplar da ilaca karşı koyacak maddeleri buluyorlar. Böylece insanlıkla hastalık arasında savaş sürüp gidiyor. Biri galip gelse hayat biter. İkincisi ise, yeryüzünde bulunan maddelerin hayat için en uygun miktarda yeryüzünde var edilmiş olmasıdır. Oksijenle karbondioksit arasındaki dengenin yanında havanın içinde buluna helyumun  miktarı bile değişirse enfes alma zorlaşmaktadır. Her şey gereği kadardır. Bütün bunlar tesadüflerle oluşması mümkün olmayan şeylerdir. “Dölleyici rüzgarlar gönderdik”, ayeti ile bitkilerdeki tozlaşma olayına işaret etmektedir. Canlıların bozulmamaları için dıştan çiftleşme şarttır. Erkek ve dişi organlar bir çiçekte aynı zamanda oluşamazlar. Böylece insanlardaki akraba evliliği yağsı gibi bitkilerde de akraba eşleşmeleri önlenmiştir. Olgunlaşan erkek hücreler rüzgar tarafından alınarak başka bitkilere götürülürler. Böylece dıştan eşleşme sağlanır. Kur’an bu ayette bu biyolojik olayı açıklamaktadır. Bundan sonra “fe” harfi ile semadan suyu inzal ettik. Sizi onunla iska ederiz diyor. Rüzgarın ikinci görevi bulutları taşıyarak yağmurun yağmasına sebep olmalarıdır. Bitkilerdeki ilkahı genel olarak Araplar biliyorlardı ancak yağmurla da ilka olduğunu bilmiyorlardı. Hava soğudukça suyu boşaltmak ister ama boşaltabilmek için ona toz serpmek gerekir. Böyle bir toz olmazsa yağmur yağamaz. Üzerimizden geçen yağmurlu havaya uçakla gümüş klörür taneciklerini serpersek yağmur olup üzerimize yağarlar. İşte bu da havanın tozlarla ilkahıdır. “fe” harfi buna işaret etmektedir. Siz onu depolayacak değilsiniz denilerek suyun denizlerde topraklarda gökte ve bitkilerde depolanmakta olduğunu ifade etmektedir. “Biz diriltiriz ve öldürürüz ve ona varis olacak da biziz” (23) yukarıda anlatılanların  hayat için olduğunu ve kainatın ve yeryüzünün hayat amacıyla yaratıldığını ifade etmektedirler. Kainat yaratılsaydı ama canlı ve insan olmasaydı manasız bir iş yapılmış olurdu. Köşk yapıp için insan koymamak anlamına gelirdi ki, kimse onun varlığından haberdar bile olmazdı. Bu ayetle Allah planlı projeli olarak düzenlenen kainatın manasız olmadığını ifade etmektedir. “biz sizden önce gelmiş olanlarla sizden sonra gelecekleri de bilmekteyiz” yani olmuş olaylar ve olacak olaylar Allah’ın bilgisi içindedir. “onların rabbin haşret edecektir o hakimdir alimdir. Buradaki “onları” kimdir. Biz mücrimlerin kalbini böylece sülük ettik ayetindeki mücrimlere  gitmiş bir zamir olabileceği gibi, şeytanlara da gitmiş olabilir.  “biz insanı mesnün hameden olan salsalden halkettik” (26) mesnun dizilmiş demektir. Hame, himaye eden koruyan şey anlamındadır. “selsal” da zindir demektir. “sin” ile olan “selsal”den farkı bunun hilis vari halkalardan oluşmasıdır. 20. y.y.’da canlıların hücrelerde bulunan kromozomlardan oluştuğu keşfedilmiştir. Kromozomların özelliği bölünerek kendi kendilerini çoğaltabilmeleridir. Buradaki selsal işte o kromozomları ifade etmektedir. Üzerinde dizilmiş DNA’lar vardır. Bunlar iki çifttir. Üçü birleşerek bir asiti yakalarla bu DNA’lar öyle dizilmişlerdir ki, yakaladıkları asitler canlılının yapısını oluşturur. Bu dizideki gruplara gen denmektedir. Genlerin görevleri atalardaki özellikleri kendi türlerine aktarmaktır. Bu genin buradaki ifadesi “hame” olmaktadır. “mesnun” da dizilmiş anlamında olup bu dizi kitaplardaki kelime dizisi gibidir. Nasıl yerli yerine konan  kelimeler bir kitap olmakta ise yerli yerine konan genler de canlı olmaktadır. Ancak 20. yy’ın ilmi tarafından keşfedilmiş olan bu gerçeği Kur’an’ın bu kadar açık bir şekilde ifade etmiş olması Kur’an için yeterli bir mucizedir. “Cani de daha önce semum ateşten halkettik” denmektedir. Nar karşılığı burada “hame” kullanılmıştır. Hame koruyucu manasında olduğu gibi çamur anlamında da gelmektedir. Madde yüze yakın elementten oluşur. Hidrojen, oksijen, demir, bakır, altın bunlardandır. Bunların çekirdeklerinde büyüklüklerine göre pozetif elektrik vardır. Çevrelerinde pozitif elektirk kadar negatif elektrik tanecikleri dolaşır. Bu negatif elektrik tanecikleri çok küçüktür. Böylece elektronların birleşmesi ile moleküller oluşmaktadır. Bu moleküller toprağı oluşturmaktadır. Bizim yaşadığımız insanın hayatı diğer canlıların hayatı böyle bir hayattır. Bunların birleşmesinden oluşan hayattır. Güneş ise, çok sıcak bir yerdir. Orada da yüze yakın yeryüzündeki elementler vardır. Ancak bunların etrafındaki elektronlar sıcağın etkisiyle çevresinden kopmuşlardır. Elektronların yardımı ile moleküller oluşamamaktadır. Ama çekirdekler birbirine yaklaşarak aynen yeryüzünde olduğu gibi  moleküller oluşmaktadır. Bu moleküller de insanlar gibi diğer canlılar gibi varlıkları oluşturabilmektedir. Bunlar cindirler. Elektronsuz moleküller. Biz güneşten gelen ışık enerjisini elektronlara yükleyerek kullanırız. Böylece iş yapar yaşarız. Onlar ise,  hidrojen atomlarının çekirdeklerini birleştirerek helyum yaparlar. Ve ondan çıkan enerjiyi kullanarak yaşarlar. Güneşten bize gelen ışıklarda karbonun oksijenin ve azotun böyle bir devir yaptığını tespit edebiliyoruz. Burada semumun ateşinden denmektedir. Semum kelimesinin tahlili gerekmektedir.  “sam” zehir anlamında ise de “smm” kelimesi samimiyet kelimesiyle akrabadır. İnsanlardaki samimiyet yakınlık anlamındadır. Yeryüzündeki moleküllerde atomlar biribirinden uzaktır. Halbuki güneşteki moleküllerde ise, atomlar birbirine çok yakındır. Yakınlık mesafeleri arasındaki oran 1/100000 kadardır. Dünyada bir molekül içindeki atomlar arasındaki uzaklık 100 000 mikron ise güneşteki atomlar arasındaki bir mikron kadardır. İşte buradaki semum kelimesi buna işaret etmektedir. Cinler olsun, insanlar olsun, zahir alemin varlıklarıdır. Melek ve ruh ise, batın alemin varlıklarıdır. Melekler zahir alemin tedvinine görevli batın alemdendirler. Allah insanları yarattığında insanların varolabilmesi yaşayabilmesi için ona batın alemden ruh verilmiştir. Yalnız ruhun irade sahibi olabilmesi için bir şeytanın ve bir meleğin insana refakat etmesi gerekmektedir. Yani Allah her insan için üç varlık görevlendirmiştir. Biri insanın kendi ruhudur. Bir şeytanıdır biri de meleğidir. Meleklere bu konuyu yani yaratacağı insandaki görevlerini onlara anlatmıştır. Melekler ise, insanlar gibi yeniliklerden hoşlanmamış olmalılar ki, itiraz etmişlerdir. Demek ki meleklerin de itiraz etme güçleri ve yetkileri var. Askerlikte de astların üstlere karşı itiraz etmeleri ve karşı beyanda bulunmaları yetkileri vardır. Konuşma serbesttir. Karara karşı gelme yoktur. İşte melekler de karşı görüşlerini söylemişler ama sonra emre itaat etmişlerdir. Burada “ben bir beşer yaratacağım” demiştir. “Büşr” tüysüz deridir. İnsan yaratılmadan önceki canlıların evrimi türler içinde olmaktaydı. İnsan yaratıldıktan sonra evrim sosyal evrim olmuştur. Sosyal evrimin olabilmesi için insanın tüyleri dökülmüş yerine kendilerinin ürettiği elbise giyinir olmuştur. İşte bu eksikliğinden dolayı insan evrim yapa yapa buraya kadar gelmiştir. Bu özelliğinden dolayı insana beşer denmiştir. “ben onu tesviye ettiğim de ve ona ruhumdan nefh ettiğimde ona secde edin” emrini vermiştir. Burada tesviye ettiğimde sözüne bakarak bazı kimseler insanın maymundan değil de doğrudan çamurdan yaratıldığını sanmışlardır. Oysa başka ayetlerden adem’in değil insanın çamurdan sulaleden sonra nutfeden var edildiğini anlatarak bu tesviyenin mesnun hamenin selsalından olduğunu buradaki “fe” harfi ile de teyid etmektedir. Ruhumdan nefh ettim denmektedir. Burada neden ruhumdan denmektedir. Allah insanın ruhunu kendisine izafe etmiştir. Onun cüzü değil mülkiyeti anlamındadır. Kendisine izafe etmiş olmasının sebebi insanın iradei cüziyeye sahip olması ve yeryüzünde halife olmasında dolayıdır. Bu ifade Tevrat’ta Allah kendi suretinde insan yarattı denerek, böyle tercüme edilerek maddeleştirmişlerdir. Melekler hepsi birden secde ettiler. İblis etmedi “(30)

“secde edenlerden olmak istemedi.” Secde etme emrini Allah meleklere vermiş. İblis melek idiyse bu ifade doğrudur. Ama başka yerde cinden idi diyor. Melekler de cinden ise, meleklerin de meleklerin de Allah’a karşı gelebilmeleri güçlerşi olması gerekir. Halbuki başka yerde meleklerin karşı gelmeyecekleri ifade edilmektedir burada anlaşılan iblis cinlerden idi ama meleklerle beraber görevli idi onların yaptığı işleri yapıyordu. Verilen emir onlara da emir sayılırdı. Mesela bir memlekette çıkan kanunlar o memlekette yaşayan yabancıları da ilzam eder.

“Ey iblis neden secde etmiyorsun” demiş o da işte kromozomlardan yarattığın beşere mi secde edeceğim demiştir. Burada beşer kelimesini kullanarak onun  başlangıçta eksik ve beceriksiz durumunu da belirtmektedir. Yani önce insanın ateşten yani atom moleküllerinden değil de topraktan yani elektronlu moleküllerinden yaratıldığını öne sürerek daha basit bir varlığa ben niye secde edeceğim demiştir. İkinci itirazı da topraktan yaratılanlar içinde de bu varlık eksik kusurludur. Onun emrine neden girecekmişiz diye beyanda bulunmuştur. “Oradan çık, sen kovulmuşsun” buradaki “oradan” sözü nereden çıkmıştır. Buradan manasında da gelir. Ademle beraber yaşadıkları yerden birlikte kovulmaktadırlar.

“din yevmine dek sana lanet vardır.” Denmiştir. Lanet demek dışlanmak demektir.

Herkes ondan kaçacak ondan nefret edecek demektir. “rabbim ba’s olunacakları zamana kadar bana mühlet ver. dedi. “Sen malum vakte dek münzerlerdensin” böylece şeytanın görevini belirlemiş ve dünyadaki düzeni kurmuştur. Burada sorulacak sual nedir. Şeytan secde etseydi ne olacaktı. Şeytanı zorla dı mı. İşte burada verilen cevap şudur. Şeytanı zorlamadı. Şeytan isteseydi secde ederdi ve kovulmazdı. Meleklerin yanında kalmazdı. Cennette olurdu. Peki o zaman dünyadaki düzen nasıl olacaktı. Allah yeni cin yaratır ve ona emrederdi. Ta ki birisi itiraz edesiye kadar bu devam ederdi. Şeytan aslında bütün bunları bilmektedir. Ama görev almayı bile bile kabul etmektedir. Zaten kafirler de böyledir. Bile bile inkar ederler. Görevi bildiği için Allah ona sen bunu yap demeden evvel o kendi görevini tekrar etmiştir. Sen beni iğva ettiğin için ben yeryüzünde onları azdıracağım sadece muhlis kulların kurtulacaktır. Allah da işte benim müstakim yolum budur. Yani senin yolun bunları azdırmaktır senin muhlis kullara etkim yoktur diyor.

 

Kullarıma bir etkin olmayacak sadece azmış olanlardan sana tabi olanlara sözün geçecek. Onların hepsine mevi’d cehennemdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapıdan onlar için maksun bir cüz vardır. Burada yedi cehennem kapısından bahsedilmektedir. Bu kapı dünyada işlenen yedi çeşit kötülüktür. Bu kötülüklerin neler olduğu tasnifi yapılmasın gerekir. Bunun için kuranda geçen kötülükler tasnif edilmelidir. Her kapıya bir grup ayrılmıştır. Yani yedi çeşit kötülük yapan insan grubu vardır. Buna karşılık 8 sekiz cennet kapısı vardır. İyi gruplar da sekiz tanedir. O grupların üzerinde çalışmamız gerekir. “mutakkilere gelince, onlar cennette ve pınarlar içindedirler. Ortaya güven içinde selametle girin” burada iman ve  İslam kelimesinden gelen kelime bir arada kullanılmıştır. Barış ve güven bir arada yürür. Onların başlarında zilli kaldırdık onlar karşılıklı koltukla üzerindedirler. Onlara bir kötülük dokunmaz onlara kötülük de dokunmayacaktır. Ben rahmet eden mağfiret sahibiyim  kullarıma haber onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.

 

Adem’in yaratılışını anlattıktan sonra şimdi İbrahim’in nebeine, haberine değinmektedir.

 

Nuh (AS) M.Ö. 3300 yıllarından önce yaşamıştır. Nuh Uygarlığı M.Ö. 3000 ile 2000 arasında A’d ve Semûd kavimleri arasında gelişmiştir. M.Ö. 2000 yıllarında Mezopotamya’da ikinci uygarlık başlamıştır. Bu Babil Uygarlığı’dır. Geçiş dönemi İbrahîm ve Lût (AS) zamanında olmuştur. Kavmi uyarmakla daha çok Lût (AS) görevli olmuş, İbrahîm (AS) ise yeni 1000 yıllık uygarlığın temelini atmıştır. Burada Lût (AS) ile İbrahîm (AS)in kıssaları bir arada anlatılmıştır. Lût (AS)un yaşadığı kent helak edilmiştir. Bir uygarlığı cezalandırırken daha çok merkez tahrib edilir, onların yıkıntısı üzerine diğerleri yeni uygarlıklar kurarlar. Lût (AS)un uyarılarından sonra helak olan kentin çevresinde yeni uygarlık gelişmiştir. İbrahîm ve Lût (AS) oradan ayrılarak batıya gitmişlerdir. Bazen peygamberlerin uyarıları yeterli olur, sonra başka peygamberler veya topluluk kendi kendine doğru yolu tutabilir. İbraîm (AS)e gelen misafirler selam vermişler ama İbrahîm (AS) onların durumundan hoşlanmamıştır. “Çekinme, biz sana bir oğlan müjdelemeye geldik” dediklerinde O da “Yaşlıyım, nasıl müjde veriyorsunuz” demiş. Onlar da “Gerçeği söylüyoruz, ümidini kesme” deşmişlerdir. İbrahîm de “Dalalette olanlardan başkası Allah’tan ümidini kesme” diye cevap vermiştir.

 

Peş peşe gelen iki “….kâle…” karşılıklı konuşmada konuşanı değiştirir. Ama burada İki “… kale…” arka arkaya zikr edilmiş ve ikisinin de faili İbrahîm (AS) olmuştur veya birincisinin faili konuklardan biridir. Ya da arada başka şeyler söylemişler, o burada zikredilmemiş, sadece ona verilen cevaplar söylenmiştir. Cevapta “fe” harfinin gelmesi böyle bir konuşmanın geçtiğini gösterir. “Ne istiyorsunuz elçiler” demesi de onların elçi olduklarını öğrendiğini gösterir. Bu da daha önce  konuşmanın geçtiğini kanıtlar.

 

“Biz Lût âlinin dışında olan mücrim bir kavme gönderildik. Lût âlini, hepsini kurtaracağız. Karısı ise helak olanlardan olacak” dediler(60)” denmektedir. Lût(AS)a gitmeden önce konukların İbrahîm(AS)e uğramış olmalarının nedeni İbrahîm(AS)in Lût(AS)dan daha önce oraları uyarmak için gönderilmiş peygamber olmasından dolayıdır. Musa nın yanında Harun ne ise Lût da İbrahîm in yanında odur. Olaydan önce haberdar edilmiştir. Bu bugünkü uygulamada bir yere görevli gidenlerin önce valiyi veya kaymakamı ziyaret etmeleri usûlünün şer’iliğini gösterir. Bundan sonra “fe” harfi ile Lût (AS)un haberine geçmektedir. Bu bir tür İbrahîm in muvafakatı alındığı anlamındadır. Lût a gelince “Sizi çıkaramadım” demiştir. Onlarda “Evet!” demişler. “İmtira ettikleri konusunda gelmiş bulunuyoruz” yani yaptıkları kötülüklere rağmen kendilerine bir şey geleceği hususunda kuşkulu oldukları konu ile geldik, dediler. “Sana hak ile geldik ve biz doğru söylüyoruz. Geceleyin ehlinle beraber yola çık. Sen arkalarından git, onlardan kimse iltifat etmesin, emr olunduğunuz gibi gidin, başka yolları takip etmeyin, gerisin geriye dönüp de bakmayın.” Bu talimat ile kente düşecek olan tahrib edici gücün çok şiddetli olacağı ve çevreye de zarar vereceği hatta bakıldığı zaman gözleri kör edeceği bildirilmiştir. Ancak kuytu yollar takip edilerek kötü tesirlerden korunulabilir.

 

Japonya’ya atılan atom bombası patladığında pilotlardan biri gerisin geriye dönerek kente bakmış ve gözleri kör olmuştur. Böylece bu ayette atom bombası gibi şiddetli bir tahrib edici patlayıcının etkileri tasvir edilmiştir. Korunma yollarına da işaret edilmiştir.

 

“Biz ona bu emri kaz ettik, bunların arkası sabaha doğru kesilmiş olacak(66).” Buradaki “…ona…” zamiri kente gidebilir. Gece olmadan önce kentin halkı sevinerek Lût(AS)a geliyorlar ve misafirlerine saldırmak istiyorlar. “Bunlar konuklarımdır, beni utandırmayın, Allah’a ittika edin ve beni üzmeyin, dedi(69).” Onlar, “Biz sizi insanlardan men etmedik mi” demişler ve neden bu misafirleri kabul ettin diye misafirlere saldırmışlardır. Lût(AS)u başkaları ile görüşmekten men etmelerinin sebebi Lût un gelenlere İslam’ı anlatmış olmasından dolayıdır. Onlar gelen misafirlere eşcinsellik ilişkisi ile saldırıda bulunmuşlardır. Lût o kadar bunalmış ki, “İşte kızlarım, mutlaka böyle bir şey yapacaksanız bunlara dokunmayım, demiştir(71).” Allah burada “Ömrüne” diyerek yemin etmekte “Onlar sarhoşluk içinde kör kör dolaşıyorlardı” demektedir. İnsanlar azınca en büyük zulmü ve saçmalığı yapmakta tereddüt etmezler. Allah una işaret etmektedir.

 

“Güneş doğarken bir gürültü onları yakaladı, kentin altını üstüne getir ve biz onların üzerine sicilden taşlar gönderdik(73-74)” denmektedir. Burada sicilden taş, denmekle hazırlanmış taş, ayarlanmış taş, anlamında kullanılmıştır. Bugünkü akıllı bombalar benzeri bir bombadan bahsedilmektedir. Şimdi sorulacak soru bu bombanın nerede imal edildiğidir. Elçiler sadece haber mi vermişlerdi yoksa bombayı onlar mı atmıştı? Henüz bu yerde yeterli incele yapılmadığı için tam olarak bir şey söyleyemiyoruz. Bu iddia edildiği gibi UFO benzeri bir olay olabilir.

 

Gelenler de, uzaydan gelen insanlar olur. Gelenler melek ise, şehri harap eden de yıldırım gibi tabii afetler olabilir. Siccil’den Hicare sözü bunu doğrulamamaktadır.

“Bunda müevessimler için ayetler vardır”(75). Vesm, hayvanların damgalanması sonunda üzerlerinde beliren işarettir. Mütevessim, damgalana kimse demektir. Yani, kotlanan kimse demektir. Yönlendirilmiş bomba, hedefine varabilmesi  için, hedefe daha önce bir yayıcı konur. Böylece, bombanın ona ulaşması için hedef olur. Sese, hedefin yayınladığı sese, veya çıkardığı ısı veya ışığa karşı bomba böyle yönlendirilmektedir. Bunda ayetler vardır deyince bu hususta bilgiler vardır demektir.

Ve “o mukim bir yol üzerindedir” (76) denmektedir. Bu Medine, ana yol üzerindedir. Ve hala yol onun üzerinden geçmektedir. Bu kenti bulmamız için bir ip ucu vermektedir. Bizim bu kent üzerinde araştırma yapmamız istenmektedir. Müminler için bunda bir yet vardır denmektedir. Buradaki ayet kelimesini müfret olarak kullanması buradaki mucizenin Kur’an tarafından bildirilmiş olması bakımındandır. Kendisi ise çok ayetleri ihtiva etmektedir. O bir önceki ayette belirtilmektedir. O bütün insanlar için ayet bu ise müminlere ayettir.

 

“Eyke halkı da zalimlerden idi onlardan da intikam adlık. Onlar ikisi mubin bir imamla beraberdirler” eyke halkının Likya’lılar olduğunu kabul edecek olursak helak olan bu Medine ile Likya arasında  bir bağlantının olması gerekmektedir. Buradaki imam nedir. Ortak uygarlıktır. Veya ortak yönetimdir. Veya ortak kitaptır.

 

“Hicr eshabı da mürselleri tekzip etti. Onlara ayetlerimizi gönderdik. Ondan iraz ettiler. Dağlarda güven içinde evler yontuyorlardı. Onları da sabaha doğru bir seyha yakaladı, yaptıkları onları kurtaramadı” (84) ayetleri ile Hicr ülkesinden bahsedilmektedir. Hicr taş ülkesi demektir. Buraya yakın bahsetmiş olması Eyke ile Lut’un medinesi arasında onlara yakın bir yerde olması gerekir. Bu da göreme gibi Anadolu’da mevcut dağ evleri kastedilmiş olur. Likya’lılar da Anadolu da olduğuna göre bu yorum teyit edilmektedir.

 

 

Gökleri ve yeri ve aralarındakini hak ile yarattık saat gelecektir. Sen insanlar ile iyi geçin. Buradaki saatten maksat kavmin helak olacağı zaman demektir. Müminler sadece tebliğ yaparlar. Onlarla uğraşmazlar. Onlarla çatışmazlar. Onlar zulmetse de sabrederler. Allah kendisi onları helak eder. Bugün de bizim görevimiz tebliği yapıp, iyi geçinmedir. Ondan sonra hak düzenini kabul etmemeleri halinde aynen Lut kavmi gibi helake uğrayacaklarında şüphemiz olmamalıdır. “rabbin alim hellaktır” (86) Burada mucize bir ayet getirilmektedir. “Sana mesaniden yedisini ve büyük Kur’an’ı verdik” denmektedir. Mesani, ikilenmiş anlamındadır. Sena yaka demektir. Çift anlamına gelmektedir. Mesani, ya ismi, mekandır ya da mastardır. Çoğuldur, arapçada çoğul en az üçtür. Bu ya üç tane ikinin çarpımıdır. Veya dört ikinin üç defa çarpımıdır. Yani mastar ise çarpım değlise çarpandır. BU sekiz veya on altı sayıyı gösterir. Besmelede 8 çeşit 16 tane harf var.  Böylece besmelenin tekrar edilen harflerden oluştuğu bildirilmektedir. Ayrıca 16 harfin yarısı kameriye yarısı şemsiyedir. Sekiz çeşit harfin de yarısı şemisiye yarısı kameriyedir.  Kameriyenin yarısı dudaktan yarısı arkadan çıkmaktadır. Bu bakımdan da besmele mesanidir. Ayrıca Kur’an’ın sure başlarında tekrar edildiği için mesanidir. EL mesani, harfi tarifler gelmiştir. Belli bir şey kast edilmiştir. Dolayısı ile buna besmeleden başka bir mana vermek çok zordur. Mesaniden yediyi verdik denmektedir. Fatiha’nın 7 ayet olmasında n buradki mesaniden yedinin Fatiha olduğunda icma vardır. Bu icma hadise dayanmaktadır.

 

Fatiha’nın kelimeleri 28’dir. Yani besmelenin 7 katıdır. Harfleri de 112’dir. Bu harflerin dağılışı şemsiye ve kameriye olması bakımından besmelenin dağılışına uymaktadır. Sadece yakın mahreçliler başkalaşmıştır. Mesela “he” harfi bazı yerde “ke” olmuştur. Fatiha’nın bu yapısını ortaya çıkarmak için çok iyi ses bilgisine ihtiyaç vardır. Oysa o zaman yalnız Arabistan da değil dünyada da ses bilgisi yoktur. Büyük Kur’an’ı buna eklemektedir. Yani, Fatiha iler büyük kuranı birbirinden ayırmaktadır. Fatiha’nın dışında besmeleli sureler 112’dir. Yani besmeledeki harf kadar sure vardır. Besmelesiz sure bir tanedir. Ona da “elhamdu’ daki vasıl hemzesi tekabul etmektedir. Diğer vasıl hemzeleri sayılmıyor. Besmele ile beraber okunursa elhamın hemzesi de sayılmaz. Tek başına okunursa sayılır. Yani tevbe gibi hem suredir, hem değildir.

 

İşte bu mucizeyi burada zikrederek kuranın getirdiği kuralların kıyamete kadar devam edeceğini teyit etmektedir.

 

“Onlara verdiklerimiz kendilerinden  ezvaca göz dikme” (88) onlardan ezvac olarak temtiğ ettiğimiz denmektedir. Buradaki ezvac eşler anlamında olduğu gibi çeşitler anlamına da gelir. Yani değişik gruplar teşkil ederek birbirine yardım edip çevreyi diğer insanları sömürmelerine işaret etmiş olabilir. Bugün oluşmuş buluna  NATO, AB, G8, Güvenlik  Konseyi gibi kuruluşlar ve onların bu sömürü düzenin sürmesine sen göz dikme. Sen D8’leri kurma demektir. Yani müminler onlara sömürü düzenini benimseyerek onların peşinde gitmemelidir. Onları taklit etmemelidirler.  “sen müminlere cenahını hıfdet” yani senin gözün yükseklerde olmasın inanmışların yanında olsun. Siyasiler seçilmeden evvel, halk ile beraberler. Seçildikten sonra ise, o sömürücülerle beraberler.

 

“Ben size açık uyarıcıyım de” “nitekim muktesimlere de inzal etmiş bulunuyoruz, onlar kuranı parça parça ettiler. Biz onlara soracağız.” Muktesimin demek, bir araya gelerek söz verenler yemin edenler demektir. Önce, kuranı destek yaparak ona bağlılıklarını ileri sürerek iktidar olmaya çalışırlar. İktidar olunca da kuranın bazı ayetlerini kabul ederler, bazı ayetleri de bugün uygulanmaz, günü geçmiş veya günü gelmedi diyerek parçalamaya çalışırlar. Yaptıklarından dolayı onlara birlikte soracağız demekte ve rabbin için diyerek yemin etmektedir. Adil Düzeni kabul etmeyenlerin sorguya çekilecekleri yeminle ifade edilmiştir. SAADET partililere soruldu. Şimdi de AKPARTİ’lilere sorulacaktır. Öyle ise, sana ne emr olunmuşsa onunla çatla, bağır çağır, “fesde’ bima Tümer” yani canları sıkılacak diye sözlerinde kapalılık yapma. Müşriklerden i’raz et, onların baskılarına kulak verme. Seninle eğlenecekler, o müstehzilere karşı biz yeteriz. Onlar Allah ile beraber başka ilahlar yapanlardır. İleride bilecekler. Burada ileride bilecekler demekle belli bir zamana kadar mühlet verileceği ifade edilmektedir Söylediklerinden dolayı sıkıntı içinde olduğunu biliyoruz. Öyle ise,  rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol. Namaz rabbi ham ile tesbih emri ile ifade edilmektedir. Ve secde edilerek bunun yerine getirilmesi gerektiği söylenmektedir. Yani namazın beraberce kılınacağı emredilmiştir. Başka yerlerde sabır ve selatla istiane et emrinde de belirtilmiştir. Bizim görevimiz sabretmek, kuran okumaya ve namaz kılmaya sabretmek olmalıdır. Rabbine sana yakin gelinceye kadar ibadet et. Burada “el yakin” kelimesi kullanılmaktadır. El yakin kelimesi marifedir. Yakin, durgunluk demektir. Yani suyun durgunlaşması, herhangi bir sıkıntın şüphen olunca, kendi kendine sükuta erinceye kadar ibadet edeceksin. Bu da kuran okumak namaz kılmak, sadaka vermek, oruç tutmak ve hacca gitmek gibi çeşitli şekillerde olabilir. .

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6342 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
3956 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
1987 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3016 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2444 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2819 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2054 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2067 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2478 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
1959 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2216 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2339 Okunma
13-rad suresi meali
2521 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2204 Okunma
15-hicr suresi meali
2584 Okunma
16-nahl suresi meali
3307 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3222 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3247 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2137 Okunma
20-taha suresi meali
3363 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3177 Okunma
22-hacc suresi meali
2653 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2718 Okunma
24-nur suresi meali
3059 Okunma
25-furkan suresi meali
2534 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
2985 Okunma
27-neml suresi meali
3242 Okunma
28-kasas suresi meali
2655 Okunma
29-ankebut suresi meali
2755 Okunma
30-rum suresi meali
2476 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2555 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2167 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2546 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
2917 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2674 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3741 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3620 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
2922 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3280 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2857 Okunma
41-fussilet suresi meali
2567 Okunma
42-şura suresi meali
2219 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2727 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2748 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2015 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2484 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2411 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2591 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2724 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
2996 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
2912 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2160 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2113 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2734 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3522 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3460 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2671 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2479 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2443 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2088 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2292 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2537 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2203 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2282 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2379 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2446 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
2963 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3073 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2647 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2622 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2495 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3124 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3395 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3477 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2731 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3265 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2415 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
2953 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2666 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
2922 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2682 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2659 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3065 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2498 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2063 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2464 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2751 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2750 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2658 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2359 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3073 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
2911 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2569 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2750 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3016 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3294 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3382 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2710 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1840 Okunma
100-adiyat suresi meali
2398 Okunma
101-karia suresi meali
3219 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3233 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2353 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3254 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4412 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2520 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2737 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4104 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2780 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3280 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
3911 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3097 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2333 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2651 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
37561 Okunma