AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
3345 Okunma
İSRA SURESİ MEALİ

 

17 – İSRA SÛRESİ

 

Rahman Rahim Allah’ın ismine

 

HeSiR (ha, sad) : İç kaledir.

BZR (zel) : Tohum demektir.

MLK (Kaf) : Çıplak, tüysüz deri, düz sıva.

NeĞD (dat) : Boyun altı.  

VeSiLe (vav, sin, lam) : Vesile, ikiz demektir. Vasile (sad) dönüşmüştür. Ulaştıran götüren şey demektir.

VeFeR : Arkaya sarkan sık saçtır.

FeZZ (ze,ze) : Yaban ineği yavrusu, ananın yavrusunu sesle çağırmasıdır.

KeSîFe (kaf, sad) : Ağaçtan kuruyup dökülen yapraktır.

FeTîL (te) : Hurma yaprağının ipliğidir.

DeLüK (kef) : Masaj merhemi, sürüldükçe azalır ve kaybolur.

NaFiLe : Savaş ganimetidir.

HeCD (he,dal) : Çocuk salıncağıdır.

HBV – HiBa (hı) : Çadır bezidir. Ateşi söndürürken havasız bırakmak için üzerine atılan örtü.

RuFaT (te) : Samandır.

 

 

 

1- A’bdinin leylen Haram Mescidinden havlini mubarek ettiğimiz Aksa Mescidine ona ayetlerimizden irae etmek için isra eden kimse sübhandır. Basîr olan Semî’ O’dur.

Kulunun geceleyin Korunmuş Tapınağından çevresini bolarttığımız Uzak Tapınağına ona kanıtlarımızdan göstermek için süzdüren kimse arınmıştır. Görerek işiten O’dur.

 

2-3 Nuh ile beraber haml ettiğimiz kimsenin zürriyeti olarak Musa’ya kitabı ita ettik ve O’nu İsrailin ibinleri için dunumdan başkasını vekil ittihaz etmeyin diye hidayet ca’l ettik. O şekûr bir a’bd idi.

Ve Nuh ile beraber bindirdiğimiz kimsenin soyundan olarak Musa’ya yazıtı verdik ve O’nu İsrailoğulları için kendimden başkasını ardıl edinmeyin diye yol gösteren yaptık. O karşılayan bir kul idi.

 

4- İsrail’in binlerine kitapta “arzda iki merre ifsad edeceksiniz ve kebir bir u’luvle u’luv edeceksiniz” diye kaza ettik.

İsrail oğlanlarına yazıtta “yerde iki kez bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir yücelişle yüceleneceksiniz” diye biçtik.

 

5- İkisinin evveli vai’t ciet edince bizim şedid beisli olan a’bdlerimizi  ba’s edeceğiz de darların hallerinde cevs edeceğiz.

İkisinin öncesi söz gelince bizim sıkı kötülük olan kullarımızı üzerinize göndereceğiz ve yurtların arasına giriverecekler.

 

6- Sümme sizi onların üzerine kerreyi red edeceğiz ve mallar ve ibinler ile size imdad edeceğiz ve sizi nefîr olarak ekser ca’l edeceğiz.

Sonra sizi onların üzerine döngüyü çevireceğiz ve varlıklar ve oğullar ile size yetişeceğiz ve sizi üye olarak çok yapacağız.

 

7- İhsan ederseniz, nefsinize ihsan edersiniz, su’ ederseniz de kendinizedir.  Vecihlerinizi su’ etmesi ve merrenin evvelinde ona duhul ettikleri gibi mescide duhul etmeleri ve tetbîren u’lun olanı tetbir etmeleri için ahiretin va’di ciet ettiğinde de...

İyilik ederseniz, kendinize iyilik edersini, kötülük ederseniz de kendinizedir. Yüzlerinizi karartması, ilk kez ona girdikleri gibi tapınağa girmeleri ve yüceleni dağıtması için son sözü geldiğinde de…    

 

8- Rabbiniz size merhamet edebilir ve a’vdet ederseniz a’vdet ederiz ve cehennemi kafirler için bir hasîr yaptık.  

Yetiştiriciniz size esenlik verebilir ve dönerseniz döneriz ve tandırı kapatanlar için bir kemren yaptık.  

 

9- Bu Kur’an, ekvama hidayet eder ve salihleri a’mel eden kimseler olan müminlere, onlara kebîr ecrin olduğunu tebşîr eder.

Bu Kur’an, en sağlama götürür ve uygunları işleyen kimseler olan inananlara, onlara büyük karşılığın olduğuna sevindirir.  

 

10- Ve ahirete iman etmeyen kimselere, onlara elîm a’zabı i’tad ettik.

Ve öteye inanmayan kimselere, onlara sıkıcı tadışı tayarladık.

 

11- Ve insan hayra dua’ eder (gibi) şerre dua’ eder. Ve insan a’cûldur.  

Ve insan iyiyi çağırır (gibi) kötüyü çağırır. Ve insan çabukçudur.  

 

12- Ve leyl ve neharı iki ayet ca’l ettik de leylin ayetini mahv ettik ve neharın ayetini Rabbinizden fazl ibtiğa etmeniz ve senelerin a’dedini ve hesabı i’lm etmeniz için mübsire olarak ca’l ettik. Ve şeyin küllünü ona tefsîlen tafsîl ettik.

Ve gece ve gündüzü iki kanıt yaptık da gecenin kanıtını sildik ve gündüzün kanıtını Yetiştiricinizden artı aramanız ve yılların sayısını ve işlemi bilmeniz için gösterir yaptık. Ve her şeyi açıkça açıkladık.

 

13- Ve insanın küllüne u’nukunda tairini ilzam ettik. Ve ona kıyamet yevminde bir kitabı ihrac ederiz, ona menşûren mülakiy eder.   

Ve insanın hepsine boynunda kuşunu iliştirdik. Ve ona kalkış gününde bir yazıtı çıkarırız, ona yaygın olarak ulaşır.

 

14- Kitabını kıraat et. El yevm hasib olarak aleyhine nefsin kifayet eder.

Yazıtını oku. Bugün işlemci olarak kendin sana yeter.

 

15- Kim ihtida ederse yalnız nefsine ihtida eder ve kim dall ederse de aleyhine dall eder. Ve hiçbir vazir uhranın vizrini vizr etmez. Ve bir resulü be’s etmeden te’zîb edecek değiliz.

Kim yol bulursa yalnız kendisine yol bulur ve kim şaşarsa da kendisine şaşırır. Ve hiçbir yükçü başkasının yükünü yüklenmez. Ve bir elçiyi göndermeden tattıracak değiliz.  

 

16- Ve biz bir karyeyi helak etmeyi irade edince onun mütreflerine emr ederiz, orada fısk ederler de kavl onların üzerine hakk olur, biz de orasını tedmîren temdîr ederiz.

Ve biz bir kenti yok etmeyi dileyince onun baylarına buyururuz, orada taşkınlık yaparlar da söz onların üzerine gerçek olur, biz de orasının sonunu getirdik.   

 

17- Ve Nuh’un ba’d karnlardan nicelerini ihlak ettik ve Basîr olan Habîr Rabbin a’bdlerine zenbleri ile kifayet eder.

Ve Nuh’tan sonra kuşak yokettik ve gören bilen yetiştiricin kulların yazıklarına yeter.

 

18- Kim acileyi irade ederse, onda, ona irade ettiğimiz kimseye  meşiet ettiğimizi, ta’cilederiz. Sonra ona cehennemi ca’l ederiz. Mezmum ve medhur olarak ona sılyeder.

Kim ivediyi isterse, onda ona istediğimiz kimseye dilediğimizi everiz. Sonra ona tandırı yaparız. İtilmiş ve tıkılmış olarak ona tutulur.

 

19-Kim ahireti irade edip ve o mümin olarak ona sa’yiyle sa’yederse onların sa’yleri meşkur oldu.

Kim öteyi isteyip ve o inanmış olarak, onun için çalışmasıyla çalışırsa onlar çalışmalarına karşılık bulmuş olanlardır.

 

20- Küllüne, onlara da onlara da Rabbinin ataından imdad ederiz. Rabbinin ataı mahzur olmadı.

Hepisine, onlara bunlara da yetiştiricinin verisinden yetişiriz. Yetiştiricisinin verisi sınırlı değildir.

 

21- Nazar et, bazısını bazısına nasıl tafsil ettik. Ahiret de ise, dereceler olarak ekber ve tafdilen ekberdir.

Bak, kimini kimine üstün nasıl kıldık. Öte de ise, basamak olarak daha  büyük ve üstünlük olarak daha büyüktür.

 

22- Allah ile beraber başka bir ilah ca’l etme, yoksa mezmum ve mahzul olarak kuud edersin

Allah ile beraber başka bir tanrı kılma, yoksa itilmiş ve kopuk olarak oturursun.

 

23- Ve Rabbin kendisi dışında ibadet etmemenizi ve valideyne ihsanı kada etti. Onlardan biri  veya ikisi indinde kibrine buluğ ederse onlara uf kavl etme, onlara nehr etme, ve onlara kerim kavli kavl et.

Ve Yetiştiricin kendisi dışındakine kulluk etmemenizi ve anabanaya iyilik etmeyi biçti. Onlardan biri veya ikisi yanında büyüklüğe ererse onlara öf deme, onları kovma ve onlara görkemli söz söyle.

 

24- ve onlara Rahmetten zullün cenahını ihfad et. Ve rabbim sağiren beni terbiye ettikleri gibi onlara rahmet et kavl et.

Ve onlara esenlikten yumuşaklığın kanadını ger. Ve yetiştiricim, beni yetiştirdikleri gibi onlara esenlik ver söyle.

 

25- Rabbiniz nefislerinizde olanı e’lamdir. Salihler olursanız O evvablara ğafurdur.

Yetiştiriciniz kendinizde olanı en iyi bilenedir. Uygunlar olursanız o yönelenleri örtendir.

 

26-Kurbalıya, miskinlere, sebil ibnine  hakkını ita et. Tebziren bezretme.

Yakınlıya, yoksula ve yol oğluna üleşini ver. Saçıp savurma.

 

27- Mübezzirler şeytanın ihvanıdır. Şeytan rabbine kefürdür.

Saçanlar şeytanın kardeşleridir. Şeytan yetiştiricisine kapatandır.

 

28- Reca ettiğin rabbinden bir rahmetin ibtiğası olarak onlardan i’raz edecek olursan, onlara meysur kavli kavlet.

Yetiştiricinden umduğun bir esenliğin araması olarak onlardan kaçınacak olursan, onlara sözü söyle.

 

29- Yedini mağlul olarak unukuna ca’l etme. Onu bastın küllüyle de bast etme.  Yoksa melum ve mehsur olarak kuud edersin.   

Elini boynuna bağlı olarak koyma. Onu tüm açıklığıyla da açma. Yoksa yerilmiş ve üzülmüş olarak oturursun.

 

30- Allah, rızkı meşieti olana basteder ve kadreder. O ibadına basiren habirdir.

Allah besini dileyene genişletir ve ölçülendirir. O kullarına gören, bilendir.

 

31- Evladınızı imlakın haşyetiyle katletmeyin. Onları biz rızıklandırırız ve sizi de. Onları katl kebir bir hit (hata) olmuştur.

Çocuklarınızı yokluk korkusuyla vurmayın. Onları biz besleriz ve sizi de. Onları vurma büyük bir yanlıştır.  

 

32- Zinaya kurb etmeyin. O bir fahişedir  ve sebil olarak sevet oldu.

Oynaşmaya yanaşmayın . O bir sapıklıktır ve yol olarak da kötüdür.

 

33- Allah’ın haram ettiği nefsi hakkın dışında katletmeyin. Kim mazlum olarak katledilirse velisine bir sultan ca’l etmişizdir.  Katl de israf etmesin. O mansurdur.

Allah’ın yasakladığı kimseyi gereksiz yere vurmayın. Kim ezilmiş olarak vurulursa arkasına bir yetki vermişizdir. Vurmada savurmasın. O yardım edilmiştir.

 

34- Eşüddüne buluğ edinceye dek yetimin malına ehsen olması dışında kurb etmeyin. Ahdi ifa edin. Ahd den sual olunacak.

Çetinliğine ulaşıncaya dek öksüzün  varlığına en iyi olması dışında yaklaşmayın. Andlaşmayı yerine getirin. Andlaşma sorulacaktır.

 

35- Siz keyledince ifa edin ve mustakim kıstas ile veznedin. Bu hayırdır ve tevil olarak ehsendir.

Siz ölçtüğünüzde ölçeği doldurun ve doğru tartıyla tartın. Bu iyidir ve

 

36- İlmin olmadığında kafa etme. Sem’, basar, fuad, bunların kullü ondan mes’uldür.

Bilgin olmadığında baş olma. İşitme,  görme, anlama. Bunların hepsi ondan sorumludur.

 

37- Ve arzda merehan meşyetme, sen arzı harkedemezsin ve tul olarak da cibale buluğ edemezsin.

Ve yerde kabararak yürüme, sen yeri delemszin ve uzunluk olarak da dağlara erişemezsin.

 

38- Bunların hepisi rabbinin indinde seyyiesi mekruhtur.

Bunların hepisi yetiştiricinin yanında kötülüğü çirkindir.

 

39-Bu  hikmetten rabbinin sana iha ettiğindendir. Allah ile beraber aher bir ilahı ca’letme. Yoksa medhur, melum olarak cehenneme ilka olunursun.

Bu bilgelikten yetiştiricinin sana bildirdiğindendir. Allah ile beraber diğer bir tanrıyı edinme. Yoıksa tıkılmış ve yerilmiş olarak tandıra okyulursun.

 

40- Rabbiniz ibinleri size isfa ve meleklerden inası ittihaz mı etti. Sizler azim bir kavli kavl ediyorsunuz.

Yetiştiriciniz oğlanları size ayırdı ve meleklerden dişiler mi edindi. Sizler büyük bir söz söylüyorsunuz.

 

41-Bu Kur’an’da tezekür etsinler diye tasrif ettik. Onlara nufurdan başkasını ziyede etmedi.

Bu Kur’an’da anlasınlar diye çevirdik. Onlara irenmekten başkasını artırmadı.  

 

42- Onunla beraber kavlettikleri ilahlar olsaydı, onlar arşlıya sebil ittihaz ederlerdi.

Onunla beraber söyledikleri gibi tanrılar olsaydı, onlar sekiliye yol edinirlerdi.

 

43- O subhandır, kavlettiklerinden kebiren uluv olarak tealdır.

O arınmıştır, söylediklerinden büyük bir yüce olarak üstündür.

 

44- Seb’ semavat ve arz ve içindekiler onu tesbih eder. Hamdiyle tesbih etmeyen bir şey yoktur. Lakin onların tesbihini fikh edemezsiniz.  O ğafur halimdir.

Yedi gök ve yer ve içindekiler onu arındırır. Değerlendirip arındırmayanın dışında bir şey yoktur. Ancak, onların arındırmalarını kavrayamazsınız.

 

45- Sen Kur’an’ı kiraat ettiğinde ahirete iman etmeyen kimselerin beyni ile senin beynine mestur bir hicab ca’lederiz.

Sen Kur’an’ı okuduğunda öteye inanmayan kimselerle senin aranda görünmeyen bir örtü koyduk.

 

 46- Onların kaplerine fıkhetmesinler diye bir ekine, ve üzünlerinde bir vakr ca’lettik. Kur’an’da rabbini vahdi ile zikrettiğinde  nüfuren edbarlarına tavelli ederler.

Ve, onların yüreklerine kavramasınlar diye kapaklar ve kulaklarında ağırlık koyduk. Kur’an’da yetiştiricini tek olarak andığında irenerek arkalarına dönerler.

 

47- Seni istima ettiklerinde niçin istima ettiklerinin e’lamiyiz. Onlar necva yaptıklarında meshur bir racüle ittiba ediyorsunuz kavlediyorlardı.

Seni dinlediklerinde niçin dinlediklerini en iyi bileniz. Onlar gizli buluştuklarında, zalim olanlar, yalnız büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz söylüyorlardı.

 

48- Sana misalleri nasıl darb ettiklerine nazar et. Dall ettiler bir sebili de  istitae edemediler.

Sana örnekleri nasıl verdiklerine bak. Şaştılar, bir yol da bulamadılar.

 

49- Ve “Biz bir i’zam ve rufat olduğumuzda mı cedîd bir halk ile  mab’us olacağız” kavl ettiler.  

Ve “Biz bir kemik ve ufalandığımızda mı yeni bir dirilişle gönderileceğiz” söylediler.

 

50-51- “Hicare veya hadîd veya sadırlarınızda bükr etmiş olandan bir halk olunuz” kavl et. Yakında “Bizi kim i’ade edecek?” kavl edecekler. “Sizi merrenin evvelinde fıtr eden kimse..” kavl et. Yakında re’slerini sana inğad edecekler ve “O ne gün?” kavl edecekler. “Kerîb olabilir” kavl et.  

“Taş veya demir veya başlarınızda büyümüş olan bir yaratık olunuz” söyle. Yakında bizi kim döndürecek?” söyleyecekler. “Sizi ilk kez yaratan kimse..” söyle. Yakında başlarını sana sallayacaklar ve “O ne gün?” söyleyecekler. “Yakın olabilir” söyle.

 

52- O yevm sizi da’vet edip yakında size hamdi ile isticabe edecek ve kelîl dışında lebs etmediğinizi zann edeceksiniz.

O gün sizi çağırıp yakında size değeri ile yanıt vereceksiniz ve az dışında kalmadığınızı sanacaksınız.

 

53- Ve a’bdlerime kavl et, ehsen olanı kavl etsinler. Şeytan onların beynlerini nizağ eder. Şeytan insana mübîn bir a’düv olmuştur.  

Ve kullarına söyle, en iyi olanı söylesinler. Şeytan onları aralarını çarpıştırır. Şeytan insana açık bir düşman olmuştur.

 

54- Rabbiniz sizi daha a’limdir. Meşiet ederse size rahmet eder veya meşiet ederse size a’zab eder. Ve biz seni onların üzerine bir vekîl irsal etmedik.

Yetiştiriciniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size esenlik verir veya dilerse size tattırır. Ve biz seni onların üzerine bir ardıl göndermedik.  

 

55- Rabbiniz semalarda ve arzda olan kimseleri bilir. Nebilerin bazısını bazısına tafdil ettik. Ve Davud’a da Zebur’u verdik.

Yetiştiriciniz göklerde ve yerde olan kimseleri bilir. Ulakların kimini kimine üstün kıldık. Ve Davut’ a da Zebur’u verdik.

 

56- Onun dununda zu’m ettiğiniz kimseleri davet edin.  Sizden ne bir dÁП¿က؀
橢橢㋏㋏П墭墭㥨ˆńńńńńńńŘ㿀㿀㿀㿀Ƅú䇌䇌䇌䇌䇌䇌䇌椘椚椚椚椚椚椚$ɒ~ʅń䇌䇌䇌䇌䇌椾ńń䇌䇌挤挤挤䇌ńń䇌椘挤䇌椘挤$挤捈ńń捈䇌䇀оǃ捈椘毙0捈濓廤Ъ濓捈ŘŘńńńńńא䇌䇌挤䇌䇌䇌䇌䇌椾椾ŘŘŘŘā.

 

59- Ve evvellerin onu tekzîb etmesi dışında bizi, ayetleri irsal etmekten men’ etmedi. Ve Semûd’a nakeyi mübsire olarak ita ettik de ona zulm ettiler. Ve biz tehvîfin dışında ayetleri irsal etmedik.

Ve ilklerin onu yalanlaması dışında bizi, kanıtları göndermekten alıkoymadı. Ve Semûd’a deveyi gösterici olarak verdik de onu ezdiler. Ve biz korkutmanın dışında kanıtları göndermedik.  

 

60- Ve hani biz sana “Rabbin nası ihate etmiştir”, kavl ettik. Ve biz sana irae ettiğimiz rüyayı ve Kur’an’ melû’ne şecereyi nasa bir fitne olması dışında ca’l etmedi. Ve onları tehvîf ederiz de onlara kebîr bir tuğyanın dışında olanı ziyade etmez.

Ve hani biz sana “Yetiştiricin insanları çevirmiştir” kavl ettik. Ve biz sana gösterdiğimiz düşü ve Kur’an’da kızılmış ağacı insanlara bir deneme olması dışında yapmadık. Ve onları korkuturuz da onlara büyük bir taşkınlığın dışında olanı artırmayız.

 

61- Ve hani biz meleklere “Adem’e secde ediniz” kavl etmiştik de İblîs’in dışındakiler secde etmişti. “Tînden halk ettiğine secde mi yapayım?” kavl etti.  

Ve hani biz meleklere “Adem’e kapanın” söylemiştik de İblîs’in dışındakiler kapanmıştı. “Çamurdan yarattığına kapanayım mı?” söyledi.

 

62- “Benim üzerime tekrîm ettiğin olan bu kimseyi re’y ettin mi?” kavl etti. Eğer beni kıyamet yevmine te’hîr edersen kelîlin dışında onun zürriyetini ihtinak edeceğim   

“Benim üzerime görkemli kıldığın bu kimseyi gördün mü?” söyledi. Eğer beni kalkış gününe sonlarsan azın dışında onun soyunu dizginleyeceğim.

 

63- “Zihab et, onlardan kim sana tabi’ olursa cezanız mevfûr bir ceza olarak cehennemdir” kavl etti.

“Git, onlardan kim sana uyarsa karşılığınız gür bir karşılık olarak tandırdır” söyledi.

 

64- “Ve kime istitae’ edersen savtınla onlardan istifzaz et, ve onların üzerine haylınla ve recilinle iclab et ve mallarda ve veledlerde onlara müşareket et ve onlara va’d et. Ve Şeytan onlara ğururun dışını va’d edemez.

“Ve kime güç yetirirsen sesinle onları toparla ve onların üzerine binitlin ve yayanla topla ve varlıkta ve çocuklara onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve Şeytan onlara aldanış dışında söz veremez.

 

65- A’bdlerim(e gelince), onların üzerinde senin bir sultanın yoktur ve vekîl olarak Rabbin kifayet eder.

Kullarım(a gelince), onların üzerinde senin bir yetkin yoktur ve ardıl olarak Yetiştiricin yeter.   

 

66- Rabbiniz, fazlından ibtiğa edesiniz diye bahrda size fulku izca eden kimsedir. O size Rehîm’dir.

Yetiştiriciniz, artısından arayasınız diye denizde size kayıkları toparlayan kimsedir. O sizi Çalıştıran’dır.   

 

67- Ve size bahrda durr mess edince O’nun dışında dua’ ettiğimiz kimseler dall eder. Sizi berre tenci ettiğinde i’raz edersiniz. Ve insan kefûrdur.

Ve size denizde sıkıntı dokununca O’nun dışında çağırdığınız kimseler şaşar. Sizi karaya kurtardığında yüz çevirirsiniz. Ve insan kapatandır.  

 

68- Berrin canibinde size hasf etmeyeceğinden veya üzerinize bir hasibi irsal etmeyeceğinden emin misiniz? Sümme kendinize bir vekîl vecd edemezsiniz.  

Karanın yanında sizi gömmeyeceğinden veya üzerinize çakılı göndermeyeceğine güvencede misiniz? Sonra kendinize bir ardıl bulamayacaksınız.  

 

69- Yoksa sizi uhra tarede i’ade edip üzerinize rîhten bir kasife irsal ederek küfr ettiğinizden dolayı sizi iğrak etmeyeceğinden emin misiniz. Sümme Sizin lehinize bizim aleyhimize bir tebî’ vecd edemezsiniz.

Yoksa sizi ikinci kez döndürüp üzerinize yelden bir kasırga göndererek kapattığınızdan dolayı sizi boğmayacağına güvence ,içinde miniz? Sonra da bize karşı sizden yana bir yandaş da bulamazsınız.

 

70- Ve Adem’in ibinlerine tekrîm edip, ber ve bahrda onları hamlettik, onları tayyibden rızk ettik, halk ettiğimiz kimselerin kesîrine tafdilen tafdil ettik.

Ve Ademin oğullarını görkemli yapıp kara ve denizde onları bindirdik, onları arıdan besledik, yarattığımız kimselerin çoğuna üstün yaptık.    

 

71- O yevm ünasın küllünü imamları ile da’vet ederiz. Kime kitabı yemininden îta olunmuşsa işte onlar kitablarını kıraat ederler, bir fetîl zulm olunmazlar.  

O gün insanların hepsini önderleri ile çağırırız. Kime yazıtı sağından verilmişse işte onlar yazıtlarını okurlar, bir tüy ezilmezler.  

 

72- Ve kim burada a’ma olmuşsa o ahirette de a’madır ve sebili idlal etmiştir.  

Ve kim burada kör olmuşsa o ötede de kördür ve yolu şaşırmıştır.  

 

73- Ve nerdeyse seni, sana vahy ettiğimizden onun ğayrını a’leyhimize iftira etmen için fitne edeceklerdi. Ve öyle olunca seni helîl ittihaz ederler.    

Ve nerdeyse seni, sana bildirdiğimizden ondan başka bize karşı uydurman için deneyeceklerdi. Ve öyle olunca seni yandaş edinirlerdi.  

 

74- Ve seni tesbit etmeseydik nerdeyse onlara kelîl bir şeyi rükn edecektin.

Ve seni sağlamlaştırmasaydık nerdeyse onlara az bir şey ile dayanacaktır.  

 

75- Öyle olunca sana hayatın da’fini ve mematın da’fini izake ederdik de sümme aleyhimize bir nasîr vecd edemezdin.

Öyle olunca sana yaşamın yarısını ve ölümün yarısını tattırırdık da sonra bize karşı bir yardımcı bulamazdın.

 

76- Ve nerdeyse seni oradan ihrac etmeleri için seni arzdan istifzaz edeceklerdi ve öyle olunca senin hilafında kelîlin dışında lebs etmezler.

Ve nerdeyse seni oradan çıkarmaları için seni arzdan toparlayacaklardı ve öyle olunca senin arkanda azın dışında kalmayacaklar.

 

77- Senin kablinde resullerimizden irsal ettiğimiz kimselerin sünneti olarak.. Ve bizim sünnetimizde tehvîl vecd edemezsin.

Senden önce elçilerimizden gönderdiğimiz kimselerin kuralı olarak.. Ve bizim kuralımızda değişme bulamazsın.

 

78- Şemsin dülûkü için leylin ğasakına dek salatı ve fecrin kuranını ikame et. Fecrin kuranı meşhûd olmaktadır.

Güneşin batışını için gecenin çöküşüne dek toplantıyı ve tan okumasını yap. Tan okuması gözetilmektedir.    

 

79- Ve sana nafile olarak onunla leylde teheccüd et. Rabbin seni mahmûd bir makama be’s edebilir.

Ve sana özgü olarak onunla gece uyan. Yetiştiricin seni değerli bir yere gönderebilir.  

 

80- Ve “Rabbim, beni sıdkın müdhaline idhal et ve beni sıdkın muhrecine ihrac et ve bana ledünnünden nasîr bir sultanı ca’l et” kavl et.

Ve “Yetiştiricim, beni doğrunun girişi ile girdir ve beni doğrunun çıkışı ile çıkar ve bana yanından yardımcı bir yetkili ver” söyle.  

 

81- Ve “Hak ciet etti ve batıl zühûk etti” kavl et. Batıl zehûk olmuştur.

Ve “Gerçek geldi ve çürük sindi” söyle. Çürük sinmiş olmaktadır.

 

82- Ve Kur’an’dan şifa ve müminlere rahmet olanı tenzîl ederiz, zalimler ise hasardan başkasını ziyade etmez.  

Ve Kur’an’dan sağlık ve inananlara esenlik olanı indiririz, ezenlere ise yıkımdan başkasını artırmaz.

 

83- Ve biz insana ina’m edince i’raz eder ve canibine ne’y eder ve şer kendisine mess edince yeûs olur.

Ve biz insanı besleyince çekilir ve yan yatar ve kötülük kendisine dokununca umutsuz olur.

 

84- “Küllü kendi şakileti üzerine a’mel eder. Rabbiniz sebîli kimin daha hadiy olduğunu en iyi a’limdir” kavl et.

“Herkes kendi biçimi üzere iş yapar. Yetiştiriciniz yolu kimin daha iyi bulan olduğunu en iyi bilendir” söyle.  

 

85- Ve sana rûhtan sual ederler. “Rûh Rabbimin emrindendir ve ilimden size kelîlin dışında ita olunmadı” kavl et.

Ve sana tinden sorarlar. “Tin Yetiştiricimin buyruğundandır ve bilimden size azın dışında verilmedi” söyle.

 

86- “Ve meşiet edersek sana vahy ettiğimizi ile zihab ederiz, sümme onda a’leyhimize bir vekîl vecd edemezsin.”  

“Ve dilersek sana bildirdiğimiz ile gideririz, sonra onda bize karşı bir ardıl bulamazsın.”  

 

87- Rabbinden bir rahmet (bunun) dışındadır. Onun fazlı senin üzerine kebîr olmaktadır.

Yetiştiricinden bir esenlik (bunun) dışındadır. Onun artısı senin üzerine büyük olmaktadır.

 

88- “Eğer ins ve cin, bu Kur’an’ın misli ile etvet etmek üzere ictima’ etseler ve ba’zısı ba’zısına zehîr olsalar da onun misli ile etvet edemezler” kavl et.  

“Eğer insan ve cin, bu Kur’an’ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka olsalar da onun benzeri ile gelemezler” söyle.  

 

89- Ve biz bu Kur’an’da insanlar için meselin küllünden tasrîf etmişizdir. Kafirlerin dışında insanlardan ekserisi ibâ etti.

Ve biz bu Kur’an’da insanlar için örneklerin hepsinden çevirmişizdir. Kapatmışların dışında insanların çoğu kaçındı.  

 

90- “Ve bize arzdan bir yenbû’ fecr edene dek sana iman etmeyeceğiz” kavl ettiler.

“Ve bize yerden bir pınar kaynatana dek sana inanmayacağız” söylediler.  

 

91- Veya senin nehîl ve i’nebden bir cennetin olup da onun hilalında nehirler tefcîren tefcîr edene dek…

Veya senin hurma ve üzümden bir yemişliğin olup da onun aralarında ırmaklar kaynayıncaya dek…

 

92- Veya sen zuu’m ettiğin gibi üzerimize kisefi semadan iskat edene veya sen Allah ve melekleri ile kebîlen etvet edene dek..

Veya sen üstlendiğin gibi üzerimize yığını gökten düşürene dek veya sen Allah ve melekler ile karşı karşıya gelene dek..  

 

93- Veya zuhruftan bir beytin olana veya sen semada reky edene dek.. Ve kendisini kıraat edeceğimiz bir kitabı tenzîl edene dek senin rükyetine iman etmeyeceğiz de. “Rabbim sübhandır, resûl bir beşerden başkası mıyım?” kavl et.    

Veya süsten bir evin olana veya sen gökte koyulana dek.. Ve kendisini okuyacağımız bir yazıtı indirene dek senin koyulmana inanmayacağız da. “Yetiştiricim arınmıştır, elçi bir kişiden başkası mıyım?” söyle.

 

94- Ve hidayet kendilerine ciet edince nası, “Allah bir beşeri resûl olarak ba’s mi etti” kavl etmeleri dışında iman etmekten men’ etmedi.  

Ve yol kendilerine gelince insanları “Allah bir kişiyi elçi olarak gönderdi mi” söylemeleri dışında inanmaktan alıkoymadı.

 

95- “Eğer arzda melekler mutmainler olarak meşy ediyor olsalardı üzerlerine semadan resûl olarak bir meleki tenzîl ederdik” kavl et.

“Eğer yerde melekler uyumlu olarak yürüyor olsalardı üzerlerine gökten elçi olarak bir meleki indirirdik” söyle.

 

96- “Beynimle beyniniz arasında şehîd olarak Allah kifayet eder, O a’bdlerini besîr olarak habîr olmaktadır” kavl et.   

“Benimle sizin arasında tanık olarak Allah yeter, O kullarını görerek bilmektedir” söyle.  

 

97- Ve Allah kime hidayet ederse o mühtedidir ve kimi idlal ederse O’nun dununda onlara veliler vecd edemezsin. Ve onları kıyamet yevminde vecihleri üzere u’my, bükm ve mumm olarak haşr ederiz. Me’vaları cehennemdir. Her hebvet ettikçe onlara seî’ri ziyade ederiz.    

Ve Allah kime yol gösterirse o yol bulan olur ve kimi şaşırtırsa O’nun dışında onlara arkalar bulamazsın. Ve onları kalkış gününde yüzleri üzere kör, dilsiz ve sağır olarak toplarız. Varış yerleri tandırdır. Her söndükçe onlara ateşi artırırız.  

 

98- Bu ayetlerimizi küfr etmelerinden ve “Biz bir izam ve rufat olduğumuzda mı cedid bir halk ile  mab’us olacağız” kavl etmelerinden dolayı onların cezalarıdır.

Bu kanıtlarımızı kapatmalarından ve “Biz bir kemik ve un ufak olduğumuzda mı yeni bir dirilişle gönderileceğiz” söylemelerinden dolayı onların karşılıklarıdır.  

 

99- Semaları ve arzı halk etmiş kimse olan Allah’ın, onların mislini halk etmeye kadir olduğunu ve onlara içinde reyb olmayan eceli ca’l ettiğini re’y etmiyorlar mı? Kafirler dışında zalimler iba etmedi.  

Gökleri ve yeri yaratmış kimse olan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya güç yetireceğini ve onlara içinde kuşku olmayan süreyi yaptığını görmüyorlar mı? Kapatanlar dışında ezenler kaçınmadı.  

 

100- “Eğer siz Rabbimin rahmetinin hazinelerini mülk etseydiniz infakın haşyetinde imsak ederdiniz” kavl et. Ve insan ketûr oldu.   

“Eğer siz Yetiştiricimin esenliğinin yığınlarını hanı olsaydınız kullanmanın çekincesinden tutardınız” söyle. Ve insan kısıcı oldu.   

 

101- Ve biz Musa’ya tisa’ beyyin ayet ita etmiştik, İsrail ibinlerine sual et “Hani onlara ciet etmiş de Firavun O’na “Musa ben seni meshûr zannediyorum” kavl etmişti.  

Ve biz Musa’ya dokuz açık kanıt vermiştik, İsrail oğullarına sor, “Hani onlara gelmişti de Firavun O’na “Musa ben seni büyülenmiş sanıyorum” söylemişti.  

 

102- “Sen bunları, besîrler olarak, semalar ve arzın Rabbi dışında inzal etmediğini i’lm etmektesin ve ey Firavun ben seni mesbûr zannediyorum” kavl etti.   

“Sen bunları gösterenler olarak gökler ve yerin Yetiştiricisi dışında indirmediğini bilmektesin ve ey Firavun, ben seni yırtınan sanıyorum” söyledi.  

 

103- Onları arzdan istifzaz etmeyi irade etmişti de onu ve maiyetindeki kimseleri cemîa’n iğrak ettik.

Onları yerden toparlamayı istemişti de onu ve beraberindeki kimseleri toptan boğduk.

 

104- Ve O’nun ba’dından İsrail ibinlerine “Arza iskan ediniz de ahiretin va’di ciet edince sizi lefîfe ciet ettireceğiz” kavl ettik.   

Ve O’ndan sonra İsrail oğullarına “Yerde yerleşiniz de son söz geldiğinde sizi birleştireceğiz” söyledik.  

 

105- Ve onu hakk ile inzal ettik, hakkla da nüzûl etti. Ve biz seni mübeşşir ve nezîr olmanın dışında irsal etmedik.

Ve onu gerçek ile indirdik, gerçekle de indi. Ve biz seni sevindirici ve uyarıcı olmanın dışında göndermedik.  

 

106- Ve Kur’an’ı ise sen onu nasa müks üzerine kıraat edesin diye ferk ettik ve tenzîlen tenzîl ettik.

Ve Kur’an’ı ise onu insanlara dura dura okuyasın diye böldük ve bölerek indirdik.  

 

107- “Ona iman ediniz veya iman etmeyiniz” kavl et. Onun kablinden kendilerine i’lim ita edilmiş kimseler, üzerlerine tilavet olununca zakınlarına sücceden harr ederler.

“Ona inanınız veya inanmayınız” söyle. Ondam önce kendilerine bilgi verilmiş kimseler, üzerlerine aktarılınca çenelerine kapanarak çökerler.   

 

108- Ve Rabbimiz sübhandır, Rabbimizin va’di ise fi’l olacaktır.

Ve Yetiştiricimiz arınmıştır, Yetiştiricimizin sözü ise yapılacaktır.   

 

109- Ve beky ederek zakınlarına harr ederler ve onlar huşûu’ ziyade ederler.

Ve ağlayarak çenelerine çökerler ve onlar eğilmeyi artırırlar.

 

110- “Allah’ı da’vet ediniz veya Rahman’ı da’vet ediniz. Ne ile da’vet ederseniz hasen isimler O’nundur. Ve salatında cehr etme, onunla muhafata da etme ve bunun beyninde bir sebîli ibtiğa et” kavl et.

“Allah’ı çağırınız veya Yaşatan’ı çağırınız. Ne ile çağırırsanız iyi adlar O’nundur. Ve toplantında açığa vurma, onunla fısıltılaşma da ve bunun arasında bir yolu ara” söyle.  

 

111- Ve “Hamd, bir veled ittihaz etmemiş, mülkde bir şerîki olmamış ve züllden bir velisi olmamış kimse olan Allah’adır” kavl et ve O’nun tekbîren tekbîr et.

Ve “Değer, bir çocuk edinmemiş, hanlıkta bir ortağı olmamış ve alçaklardan bir arkası olmamış kimse olan Allah’ındır” söyle O’nu büyüterek büyükle.

 

 

AÇIKLAMA : Sübhan, yaptığı işlerde eksiği ve kusuru olmayan kimse demektir. Böyle olan kimsenin vasfıdır. Mastardır, fiil yerine geçmektedir. Sure, Kuran’nın insanlara getirdiği son gelişmiş düzenin nasıl oluşturulduğu anlatılmaktadır. Adem aleyhisselam yaratıldığında vahy de başlamıştı. Çünkü insan vahye göre yaratılmıştı. Vahye dayanmadan yaşama gücü yoktu. Başlanğıçta ona dil öğretildi. İnsanlar çoğaldıkça kabilelere ayrılıyor, ve her kabilenin başında bulunan kimse aileden aldığı eğitimle topluluğu yönetiyordu. Kabilenin yönetimi bir aile yönetimi gibiydi. Kabile başkanı bütün fertleri tanıyor, fertlere ihtiyaçlarına göre bölüşüm yapıyordu, güçlerine göre de iş veriyordu. Mezopotamya’da kentleşme başlayınca yönetilen kimseleri yönetici tanıyamadığı için onların başına ikinci derecede yöneticiler veya görevliler atadı. Böylece kişi yönetiminden kural yönetimine geçildi. Kuralları yöneticiler koyuyordu. Hz. Musa ile kural yöneticiliği yerine şeriat yönetimi ortaya çıktı. Şeriat yönetiminde kuralları koyanlarla kuralları uygulayanlar birbirinden ayrıldı. Böylece yönetimde büyük bir inkılap oldu. Kuranın gelmesiyle kuralları koyma yetkisi halkın kendisine verildi. Halk içtihat yapıyor, sözleşmeler akdediyor, başkanlarını yetkili kılıyor, hakemlere baş vuruyor… Böylece kendi kendilerini yönetiyordu. İnsanlığın bu seviyeye ulaşması bir eğiticilere ihtiyacı vardı. Bu eğiticiler bir soydan geliştirilmiş ve seçilmiş kavme verilmiştir. İlk seçilen Nuh, sonra İbrahim ve İbrahim’in bir oğlu olan İshak ve onun soyu İbraniler ile, diğeri İbrahimin diğer oğlu olan İsmail ve Kureyştir. İbraniler kendileri için uygarlığı geliştirdiler. Hz. İsa bunu insanlığa yaydı. Kuran ise bütün bu gelişmeyi birleştirerek bütün insanlığa en ileri seviyede bir düzeni öğretti. Kuranın bir ön uygulaması olarak Tevrat nazil olmuş ve insanlığı Kuranı anlayacak seviyeye getirmiştir. İşte bu sure Kuranla İbraniler arasındaki ilişkiyi ve Kurandan sonra İbranilerin durumunu anlatmaktadır. Peygamberden bahsederken “resulünü” demeyip “abdini” demiştir. Resulünü demiş olsaydı Kudüs’e risalet görevini yapmak için götürülmüş olurdu.

Oysa peygamber Kudüs’e kendisinden önceki uygarlığı görmesi için götürülmüştür. Geceleyin denmektedir. Bunu rüyada manasında anlayabiliriz. Zira “esra” zaten gece yürümedir. Gece ile teyidi onun rüya olduğuna işaret etmiş olur. Esra if’al babındandır, “Abdehu” demesi gerekirken “biabdihi” diyor. İki defa geçişli yapılıyor. Geceleyin “yürüttük değil de geceleyin yürüttürdük” anlamı çıkar. O zaman da bedenle gittiği anlamı çıkar. Yani onu görevliler alıp götürmüştür. Kuranda iki mescidden bahsedilmektedir. Bu mescitler “insanlar” (nas) için olan mescitlerdir. Yani bütün insanlar için merkez olan mescitlerdir. Başka yerde insanlar için ilk vazedilen ilk beyt mescidi haramdır. Böylece her iki mescidin de insanlar için vazedildiğini belirtmektedir. Allah her şeyi çift yarattığı gibi insanlarda da merkezi çift yaratmış, birini göğse, birini başa koymuştur. Yeryüzünde de iki mescit var, biri Aksa mescidi biri de Haram mescidi. Bu sure bu iki mescit arasında yani iki merkez arasında kurulacak ilişkiye de işaret etmektedir. Götürüp gösterilmiştir. Aralarında irtibatın olması gerektiği ifade edilmektedir. “Eksa” uza, kenar demektir. Bu mescide aksa denmiş olması, esas merkezin Mescidi Haram olmasına işaret etmektir. Mescidi Haram, İbrahim as tarafından tesis edilmiştir ve ilktir. İlk olmanın imtiyazı vardır.

 

“havlini mübarek ettiğimiz” denmektedir. Havli, çevresi demektir. Eksa mescidinin çevresi Kudus’tür, Filistin’dir. Ortadoğu ve Kuzeybatı Afrika’dır. Hatta Ege Adarlı ve Doğu Akdeniz’dir.  Tarihte uygarlıklar burada doğmuş, burada gelişmiştir. Burada gelişmeye devam edecektir. Bu bakımdan bereketli bir yerdir. Ayrıca, Kur’an’da tek adı geçen Fırat nehri buradadır. Bu Anadolu ve İran yaylalarında çıkan sular dizginlenirse bugün çöl olan Arabistan ve bunların çevresindeki yerler dünyanın en verimli ve bereketli topraklar haline gelmiş olacaktır. Bu ayetten sonra Musa’ya İsrailoğullarına hidayet olmak üzere kitap verildiği söylenmektedir. Kur’an ise bütün insanlığa hidayet olmak üzere gelmiştir. Ama başka yerde,  Tevrat ve İncil’in nas için olduğu söylenmektedir. İsrailoğulları bütün insanlığa örnek bir ulus oluşturduğu için dolayısı ile Tevrat’da insanlığa hidayettir. “Nuh ile beraber hamlettiğimiz kimselerin zürriyeti” (17/3) diyor, yani insanlığa uygarlığı getiren bütün peygamberler Nuh’un zürriyetidir. Aynı aile içinde yetiştiler. Birinci inkılabı Nuh, İkinci İnkılabı Musa, üçüncü inkılabı da Kur’an yapmıştır. Bunlara işaret ettikten sonra İsrailoğulları için “kitapta yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve büyük yüceleceksiniz”. Böylece İsrailoğulları’nın uygarlık tarihi içindeki yerini belirlemektedir. Bunun iki defa olacağı da açıkça belirtilmektedir. Bundan sonraki ayetlerde de kolayca anlaşılacağı gibi bu büyümenin birisi Davut ve Süleyman as zamanlarında olmuştur. Kur’an’da Süleyman peygambere kimseye vermediğimiz saltanatı sana verdik denmektedir. “İlkinin vadi geldiğinde size şedid be’si olan kullarımız göndereceğiz ve diyarın arasında dolaşacaklar” denmektedir. “Sonra ,sizi tekrar onların üzerine getireceğiz ve mal ve evlatlar bakımından imdat edeceğiz” denmektedir. Bu da, günümüzdeki üstünlükleridir. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz kötülük ederseniz kendinize kötülük etmiş olursunuz. Günümüz uygarlığı sermayeye dayanan uygarlıktır.  İnsanlar tarım döneminden sanayi dönemine geçmiş ve herkes emeğini satar olmuştur. Yani, kimse kendi ürettiği malı tüketmemektedir. Böylece, bugün, herkes, para ile yaşamaktadır. Para da, bugün, İsrailoğulları’nın elindedir. Dünyanın her tarafında sermayenin büyük kısmı onların elinde bulunmaktadır. Böylece en çok mala sahip bulunmaktadır. Dünyanın her tarafında işçilik hakimdir. Dolayısı ile de, çalıştırdıkları insanların sayısı en çok olmaktadır. Süleyman as zamanında ulaştıkları güce ondan sonra bugüne kadar hiç ulaşmadılar. Dolayısı ile bu ikinci vaat bugünkü durumları ile açıklanmaktadır. Böyle bir duruma geldiklerinde fe harfi ile ifade edilerek son vaat olarak ifade edilmektedir. 2000. yılın başında ekonomi bakımından dünyaya hakim olan sermaye en büyük güce ulaşmış ve artık, genişleme gücünü ve sahasını bitirmiştir. Bunun anlamı bu “fe” harfinin ifadesi ile son vaat gelmiştir. “Va’du uhrahuma” demeyip “va’dul ahire” demesi yani son vaat, artık bir daha bunların böyle bir yere böyle bir duruma gelmeyecekleri ifade edilmiştir. “Vecihlerinizin sevet etmesi için” denerek, sonlarının gelmeyeceği, varlıklarının süreceği ama, eski durumlarından daha aşağı düşecekleri ifade edilmiştir. “Evvelki merede dahil oldukları gibi mescide duhul etmeleri için” denmektedir. İlk duhul edenler Ömer ra Müslümanlar olmuş, ve barışla girmişlerdir. Bu ikinci giriş de yine Müslümanlar tarafından yapılacak ama barışla olacaktır. Böylece, İsrailoğlulları varlıklarını sürdüreceklerdir. Kur’an’ın başka ayetlerine onlardan bahsederken kıyamet gününe kadar denmektedir. O ifade onların kıyamete kadar var olacaklarını ifade etmektedir. Burada da buna işaret etmektedir. Yalnız, üstünlükleri sona erecektir. Rabbiniz merhamet etmiş olabilir. Yani o günlerde olan saltanatları kaybedecekler ama etkinlikleri sürebilir. Avdet ederseniz biz de avdet ederiz deniyor. Yani siz fesattan vazgeçerseniz biz sizi şerefli yere (insanlığa hizmet edecek şerefli yere) getiririz. Tekrar fesada dönerseniz biz de azaba döneriz. “Kafirler için cehennem hazır” Böylece üçüncü bin yılın başlangıcında Yahudiler tarihte yüklenmiş oldukları görevi sona erdirmiş ama insanlık içinde varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdir. Uygarlaştırma görevleri olmasa bile uygarlık içinde hizmetleri olacaktır. Bunu anlattıktan sonra Kur’an’a dönmekte Kur’an’ın Tevrat’tan daha üstün (ekvam) bir hidayete götürmekte odluğunu haber vermekte ve müminleri de müjdelemektedir. Böylece, insanlığın iki merkezi Mekke ve Kudüs, iki kitabı, Tevrat ve Kur’an kıyamete kadar insanlığa yol göstermeye devam edeceklerdir. Müminlere tebşir etmek suretiyle asıl görevlerin mümin ve Kur’an’a ait olduğu belirtilmektedir. Bu iki kaynak, insanlıkla mücadele edecektir. Çünkü insan hayrı ister gibi şerri istemektedir(17/11). Bundan sonra leyl ve nehar’dan bahsetmektedir. Nasıl, gece ile gündür varsa, insanlar arasında da küfür ve iman vardır. Fesad ve selah vardır. Küfrün galip geldiği zamanlar leyl selahın galip geldiği zamanlar nehardır. Leyl’in ayetini neharın ayetiyle mahvettik denmek suretiyle imanın küfre galip geleceğine işaret etmektedir. Neharı mubsire (gösteren) yaptık. İmanı sosyal olayları gösteren yaptık. Rabbınızdan fadlı ibdiğa edesiniz diye böyle yaptık. Fadl, ilerleme, üstünlük demektir. Tevrat ve Kur’an’a dayanılarak insanlık evrimleşmeye devam etmektedir. Yenilik ve ilerilik ancak Kur’an’ın göstereceği yeniliklere uyabilenler içinde gerçekleşebilecektir. Mahvetmek silmek demektir. Gecenin getirdiği kötülükleri eksiklikleri ortadan kaldırmak demektir. Gündüz Güneş ışığı gelmekte, bitkiler üretim yapmaktadır. Geceleri ise ,bu üretim harcanarak bozulmalar olmaktadır. Gündüz geceleri eksilmiş olanları yerine doldurmak yani, bozulmuş olan maddeleri tekrar kullanılır hale sokmak. “Senelerin adedini ve hesabını bilmek için” denmektedir. Zaman gece ile gündüz oluşması ile ölçülmekte. Kelamcılara göre, zaman güneş ve yıldızların hareketinden ibaret sayılmakta, hareket olmadığında zaman söz konusu olmaz denmektedir. Eski filozoflar ise, zamanı hareket dışı tarif etmişlerdir. Günümüzün, astronomi ve fizik bilimleri, izafiyet nazariyesi ile hareket dışı zamanı kabul etmemektedir. Tarihte her devirde matematik, astronomik hesapların yapılması için gelişmiştir. “Her şeyi açık şekilde tafsil ettik.” denmektedir. Tafsil etmek, gruplara ayırmak demektir. Ayırarak anlatmak demektir. Kainat, insanlar tarafından tafsil ederek anlaşılır hale gelir.

 

Kainatla ilgili genel bir kuralı anlattıktan sonra tekrar insana dönmektedir. “Biz her insanın tairini boynuna ilzam ettik” denmektedir. “Tair”, uçan demektir. Uçuşunu, uçanını kendi boynuna doladık. Yani, onu götürecek şeyi kendisine verdik. İnsan kendi iradesi ile iyilik ve kötülük yapmaktadır. Kendi kendine kötülük etme gücünü de iyilik etme gücünü de verdik. Ahirette, kendisine açılmış olarak kitap verilecek ve oku kitabını denilecek. Kendin kendi hesabını görmeye yeterlidir. Yani insan kendi suçunu bir başkasının anlatmasına gerek kalmadan görmüş ve bilmiş olacaktır. Doğru yolu tutan kendi yolunu tutmuş olur. Şaşmış olan da kendine şaşmış olur (15) ve çok önemli hukuk kuralı olan bir ifade burada yer almaktadır. Hiçbir yük taşıyan başkasının yükünü taşımaz. Hukuktaki şahsi sorumluluk ilkesidir. Her insan ayrı ve kamil şahsiyete sahiptir. Dolayısı ile herkes kendi yaptığından sorumludur. Kardeş anne, oğul olsa da ortak olsa da aynı partide bulunsa da başkasının yaptıklarından sorumlu değildir. Hukuk düzeninin kuralı budur.  Ahirette tam hukuk düzeni olacaktır. Dünyada ise topluluklar cezalandırılırken içlerinden iyi insanlar da cezalandırılmış olur. Topluluklar mükafatlandırılırken içlerinden kötü insanlar da mükafatlandırılmış olur. Bundan sonra bu hukuk düzeninde olmayan husus izah edilmekte. “Biz resul ba’setmedikçe ta’zip edecek değiliz.” denmektedir. (15) Topululukların cezalandırılması uyarılara kulak asmamaları halinde olmaktadır. “Biz bir karyeyi helak etmek istediğimizde mütreflerine emrederiz orada fısk yaparlar. Söz tahakkuk eder ve temdir ederiz denmektedir.” Mütref varlıklı olan kimseler demektir. Temdir etmek sonu getirmek demektir. Topululuklar, oluşurlar, gelişirler, yaşlanırlar. Ve yeni bir oluşa gitme  zorundadırlar. Yeni oluşum, onlara uyarıcılar anlatırlar. Uyarıcıların sözlerini dinlerlerse varlıkları yok olmadan yıkılmadan yeni oluşuma geçerler. Dinlemezlerse helak olurlar. Yeni oluş ondan sonra arkalarından başlar. Bu sünnetullahtır. Burada da bu anlatılmaktadır. Bu sistem, uygarlıkların oluşmasından sonra başlamıştır.  Bu sebeple burada “Nuh’tan sonra nice karınları helak ettik.” Denmektedir. “Acili isteyenlere bunu veririz” deniyor. “Ahireti murad edip mümin iken sa’yedenler ise onları sa’leri meşkurdur.” Buradaki ortaya konan kural zulüm düzeninde zalimler dünyada başarıya ulaşırlar. Müminler ise, zulüm düzeninde başarıya ulaşamazlar. Onun için müminler, zulüm düzeninde adil olmaya değil adil düzeni kurmaya çalışmalıdırlar.  Onlara da bunlara da rabbini atası verilmektedir. Yani acele (dünyayı isteyen) helal haram demeden kazanmaya çalışanlara da veririz. Rabbinin atası yalnız müminlere değildir. Bak dünyada nasıl insanları birbirinden üstün yaptık. Ahirette ise daha üstün dereceler vardır. Bu dünyada ahiret için çalışanlar orada da üstün derecelerde olacaklar. Orada da çalışanların dereceleri daha da yükselmiş olacaktır. İnsanlar, çalıştıkça dereceleri artmış olacaktır. Yalnız bu dünyada insanlar arasında her zaman adalet sağlanmamakta ve herkese fırsat eşitliği verilmemektedir. Buradaki adaletsizlik ahirette dengelenecektir. Allah ile beraber başka ilah ittihaz etme medmum ve mahzur oturursun denmektedir. Buradaki bu hitap okuyucuya aittir. Peygambere ait değildir. Bundan sonraki ayet bunu açıkça ifade etmektedir. Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksin anne babaya ihsan edeceksin. Valideyne de ibadet edilmeyeceğinin ifadesidir.

 

Anne babaya itaat edin diye yapılan vaazlar da hatalıdır.  Anne babadan ikisi veya birisi senin yanında yaşlılığa ulaşırlarsa onları azarlama iyi sözler söyle ve onlar için dua et. Burada sen hitabı ile bu emir verilmektedir. Oysa peygamberin annesi babası ölmüştü. O halde bu hitap ona değil bütün müminleredir. Bu bize Kur’an’ı anlamda genel bir kural getiriyor. Her mümin Kur’an’ı okurken muhatabın kendisi olduğunu Kur’an’ın kendisine nazil bulunduğunu bilmesi gerekir. Muhammedin kendisinden farkı o Cebrailden tebelluğ wetti. Biz ise bizden önceki karilerden tebelluğ ettik. Aldığımız yerler farklı fakat muahtap olarak aynıyız.

 

“Zelkurbaya hakkını ver” emri ile ifade edilen kimseler fıkıhta peygamberin yakınları anlaşılmış halbuki bu ayet peygamberle ilgili olmayan kimselere hitap edildikten sonra getirilmiş. Akrabalara ver denmiyor da akraba sahiplerine ver deniyor. Yakınları olana ver. Yani bir yakını olana değil de çok yakını olana ver. Bu pay, emeklilik payıdır. Başka ayetlerde  bu paydan bahsedilirken yetimlerden bahsedilmektedir. Babası olmayan çocuklara maaş bağlandığı gibi yaşlı olup çocukları olmayanlara da maaş bağlanacaktır. Bunu peygaberlerin akrabalarına tahsisi ile ilgili  ne bir ayet ne de bir hadis vardır. Yalnız başkanların çocuklarına bakmakla mükellef olduğu kimselere öldükten sonra maaş verilir. Bu şirketi müfavedenin hükümleridir. Hakkahu de ki (hu) zamiri akrabalara gidemez. Akraba sahiplerine gidebilir. Bu taktirde kendisine bakamayacak kadar yaşlı olan kimse bir yakının yanına verilir. Maaş yaşlı olan kimseye değil ona bakan kimseye bağlanır. Böylece hem yakını olduğu için ona karşı görevini yapmış olur hem de onun sayesinde geliri olduğu için de memnuniyet duyar. Durumu müsait olmayan akrabaları tercih etmiş olmakla sosyal denge de sağlanmış olur. Buradaki zamir Allah’a da gitmiş olabilir. Yani Allah’ın hakkını sen yakılı olana ver manası çıkar ki, bu da insanların kimse kimseye minnet borcu olmamasını sağlar. Bunun yanında yoksuldan bahsetmektedir. Yoksul geçinecek kadar geliri olmayan kimse demektir.  Vasat gelirin yarısından az geliri olan kimseler yoksuldurlar. Bir de yolcular denmektedir. Zengin de olsalar misafir etmek burada emredilmiş olmaktadır. Bu sure  Mekke’de nazil olmuştur.  Bu ayet devlet olmadan önce de mükellefiyet getirmektedir. Yani akraba, yoksul ve yolculara yardım etmek her zaman müminler emredilmiştir.

“Saçıp savurma saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir denmektedir”. Her harcama dengeli yapılacak ve israf edilmeyecektir. İsraf la tebzir arasında fark tebzir, daha çok yiyecek ve giyecek insan ihtiyaçlarındaki fazlalıktır. İsraf ise her konuda aşırı gitmektir. Mesela bir kimsenin oyun oynaması veya futbol seyretmesi tebzir değildir ama israftır.  

 

Beklediğin rabbinin rahmetini arıyarak onlardan ayrılacak olursan onlara meysür söz söyle yani gerginlik yapmayacak onları kızdırmayacak söz söyle. Yakınlarına yoksulara ve misafirlere yardım edemeyeceksen başka daha önemli yerde harcayacağın yer varsa da o zaman onlara tatlı söz söyle özür dile. Elini boynun bağlama büsbütün de açık melüm mehsur oturma. Cimrilik yapma ama he şeyi verip de sonra kendin sıkıntıya düşme dengeli ol. Rızkı Allah bollaştırır veya darlaştırır. O kullarını bilir. Yani başkaları dardadır diye kendini de büsbütün dara düşürme dara düşmüş olmalarını Allah bilmektedir. Sen imkanını uygun bir şekilde değerlendir. Ötesiyle ilgilenme.

 

Yoksulluk korkusu ile çocuklarınızı öldürmeyiniz sizi ve onları biz rızıklandırıyoruz. Onlar öldürmek büyük hatadır. Burada  geçinme korkusu ile çocukları öldürmek haram edilmiştir. Bütün dünya hukuklarında yasaklanmıştır.  İllet olarak geçindirme korkusu söz konusu edilmiştir. İllet sebebi ile yani ben çocuğumu yapmam demek de haram olmuştur. İlletle kıysa budur.  Biz rızıklandırırız sizi be bizi çocuklarını geçindiremeyen kimseleri geçindirmek de devletin görevlerinden görülmektedir.

 

“Zinaya takarrub etmeyin o bir fahişedir”. (33) Bu nehiyle zinaya götüren filer haram edilmiştir.  Zina cezasi zina fiilinje verilyor, ancak zinaya götüren filler haramdır. İnnehu daki zamir zinaya gitmektedir. Kurbete değil. Fahiş olduğu söylenmektedir. Kur’an’da zina fiil fahişe olarak vasıflandırılmıştır. Zinanın dışındakiler arasında da fahişenin olduğuna işaret edilmiştir. Fuhuş, topluluğun temel yapısını bozan fiillerdir. Zina, erkeklerin evlenmelerini azaltan bir fiildir. Erkeklerin evlenmemesi kadınların koca bulamamasına götürür. Bir kadın bir erkekten fazlasını tatmin eder durumda olunca diğer kadınlar da zinaya zorlanmış olur böylece aile müessesesi yıkılır. Bu sebepledir ki zinayı meşru göre topluluklar çökerler. Müşrikler bile zinayı meşru görmezler. İnsan aile içinde yaşayabilecek şekilde yaratılmıştır. Aileyi çökerten fiil fuhuş olarak vasıflandırılmaktadır. Buna benzer bir günah da faizdir. Faiz, sermayeyi tekellerde toplar zenginleşen kimseler çalışamadan yaşamak yolunu tutarlar. Servetleri çok olduğu içinde içki ve zinaya yönelirler. Yoksul halkta açlık sebebiyle kötülükler içine düşerler. Dolayısı ile zina illeti onda da olduğu için o da fahiş fiildir. Hadislerde, “riba, yakını ile zina etmek gibidir” denmiştir.

 

Hak dışında Allah’ın haram ettiği nefsi öldürmeyin mazlum olarak  katl olunan nefis için velisine sultan vardır. Kısas hükümlerini ifade etmektedir. Katilde israf etmesin ifadesiyle  kısasta daha ileri gidilemeyeceği ve kısasın canavarca yapılamayacağı belirtilmiştir. O mansurdur. Denmek suretiyle topluluk bu hakkın yerine getirilmesine yardımcı olacaktır.  Erginliğe erişinceye kadar yetimlerin mallarına ehsen olması dışında yaklaşamayın nehyi ile yetimlerin malları korunmuşutur. Mallar velilerine teslim  edilir. O malları değerlendirip gelir temin etmek hakkları ve yetkileri ama yetimlerin mallarında bir eksilme meydana gelmeden kullanılmalıdır. Mallara yaklaşmayın denilmekle eksiltmeyin denmektedir. Ehsen şekilde istisnasıyla onları işletebilirisiniz. Yetimlere zekattan maaş bağlanır, bu velilerine verilir. İşletmeden gelen gelirlerle de pay verilir. Ahdi yerine getirin ahd mesul bulunmaktadır. Bu da çok önemli bir kuraldır. Kimse kimseye söz vermek zorunda değildir. Ama söz verdikten sonra yerine getirmekle yükümlüdür. Mazeretsiz sözünü yerine getirmekle söz alan zarar uğrarsa bu zarar tazmine edilir.

 

Ölçmeyi tam yapın, doğru tartı ile tartın. Bu iyidir ve te’vil olarak ehsendir. Tevil asla dönmek. Herkese hakkını vermek ve çekişmeyi önlemek anlamında kullanılmıştır. Hile ve tartı yanlışlığı ekonomik düzeni bozar.  İlmin olmadığı yerde başkanlık yapma. Önderlik yapma. Burada kafa kelimesi kullanılmıştır. Kafa başın daha ziyade ön tarafıdır. Yani topluluğun önünde olma anlamındadır. Bu ayet başkanlık için ilmi şart koşmaktadır. Ve tebliğ yapmak için ilme sahip olmak gerekir. Sem’ basar ve fuad hepisi bundan sorumludur. Böylece bilgi üzerinde de bir açıklama getirilmiştir. İşiterek bilmek görerek bilme ve düşünerek bilme.

 

Yeryüzünde merehen meşyetme. Mereh, derlenmiş yığın yapılmış hasat demektir. Büyüklenmek, kendisini bir şeye muhtaç olmaz görmek. Ve kabara kabara yürümek demektir. Allah insanları kedisini diğer insanlardan üstün gören davranışlardan menetmiştir. Bu ifade bütün sınıflaşmaları ortadan kaldırmış bulunmaktadır. İnsanın arzı delemeyeceği dağlara ulaşamayacağı ifade edilerek kendisini üstün görmesini kötü saymıştır. Rabbinin indinde bu mekruhtur denmiştir. Bu hikmetten rabbinin sana vahy ettikleridir denerek, hikmet  mefhumunu açıklamıştır. Yani vahyin dışında da hikmet vardır. Delilin akli ve nakli delil olarak ayrılması hususunda burada delalet vardır. Rabbınız oğlanları size ayırdı da melekleri kadınlar olara mı ittihaz etti. Siz büyük söz söylüyorsunuz.(40) Bu ayette muhatap belirlenmemiştir. Kul kelimesinin takdir edilmesi gerekir. Bu ayetteki ifade de toplulukta kadınların aşağı görülmesi fikri yatmaktadır. Ancak, topululuklarda buna dair psikolojinin izahı daha ilmen yapılmamıştır. Biz bu Kur’an’ı anlarla diye tafsil ettik onların ise nefretini artırmaktadır. Burada onların zamiri ile yukarıdaki siz ifadesinde olan zamir aynıdır. Bu da “efeesfakum” ‘un başında kul sözünün olduğuna delalet eder. Nitekim  söyle diye devam ediyor. Eğer iddia ettiğiniz gibi onun yanında ilahlar varsa arşa yol arasınlar Allah subhandır ve söylediklerinden büyüktür, yücedir. İlahların Allah’la ilişkiyi kurmaları gerekir. İhtiyaçları karşılayacak bilgileri kendilerine tapanlara ulaştırmaları gerekir. Oysa böyle bir şey yapmamaktadırlar. “yedi gök ve yer ve içindeki olanlar Allah’ı tesbih ederler. Hiçbir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Lakin siz onların tesbihlerini anlayamazsınız. Bu ifade ile her atomun bilinçli olduğu anlaşılmaktadır. Eğer tesbih onların hikmeti ile değerlendirilmesi olsaydı siz onları onların tesbihlerini anlayamazsınız denmezdi.   

 

“Sen Kur’an’ı okuduğun zaman seninle inanmayanlar arasına gizli bir perde koyarız”. (45)Yani sözlenenleri anlamazlar. Kur’an, Allah ile mümin arasında televizyon ekranı gibidir. Mümin Kur’an ile Allah’la konuşmaya başlar. İman etmemiş olan kimse ise bir şey anlayamaz veya tersini anlar. Bu sebeplerdir ki, mümin olmayanlar sadece müfessirlerin görüşlerini öğrenmiş olurlar. Kur’an’ın kendisini anlayamazlar. Müfessirlerin görüşleri ise,  o anda o yerde çekilmiş fotoğraf gibidir. Nasıl ki, hiçbir  fotoğraf canlının kendisi olamazsa hiçbir yorum da Kur’an olamaz. Dolayısı ile her mümin Kur’an’ı doğrudan okuyup Arapça kelimeler üzerinde düşünmelidir. Burada Kur’an’la inanmayanlar arasında değil de Kur’an okuyanlarla inanmayanlar arasında engel konmuştur. Genel olarak Ku,r’an’ı inanmış olan kimseler Kur’an’ı okumamaktadırlar. Okusalar birle onların okumaları okuma sayılmaz. Mesela bir kafir bir secde ayeti okusa veya bir papağan secde ayeti okusa secde ayeti gerekmez. Buna işret olarak “onlar okusa” denseydi onların okumaları da Kıraat olacaktı. Bundan sonraki ayet bunu açıklamakta ve “onlar onu anlayamazlar” denmektedir. Böylece Kur’an’ı anlayamazlar anlamı çıkmaktadır.

Kulaklarında ağırlık vardır. Tek başına rabbi zikrettiğin zaman nefret ederek edbarlarına dönerler. İnsanlar Allah’ın yanında daima ikinci ilah aramışlardır. Müminler bile peygamberleri Allah’ın yanında zikretmeyi şiar edinmişlerdir. Kelamcılar sadece Allah’a inanmayı yeterli görmem,işler peygambere inandıktan sonra Allah’a inanmayı yeterli görmüşlerdir. Bu hep görünmeyen Allah’a tam olarak inanamamış olmanın sosyal tezahürüdür. Seni dinledikleri zaman neyi duyduklarını biz çok iyi biliyoruz. Onların kapalı toplantılarını da zalimler büyülü bir adama uyuyorsunuz diyorlar demişlerdir. Topluluklar doğru olup olmadığına bakmaksızın bir şeyin tartışmasız kabul ettikten ona karşı söz söyleyenler şiddetli bir şekilde saldırıya uğrarlar. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler mehdinin geleceğine ait inancın doğru olmadığını kimse düşünmez itiraz ettiğinde de sıkıntıya girerler. Bunun en tipik örneği Humeyni’den sonra müşahede edilmiştir. İnkılap yaparak her türlü hurafeleri atıp ilmin verilerine göre yeninden inançlarını düzenleyeme gittikleri halde 12. imamın hala yaşadığı bir daha dünyaya geleceği hakkında Humeyni bile şüphe duymamıştır. Oysa böyle bir kimsenin ölmediğine ve tekrar geleceğine dair hiçbir delil yoktur. İşte insanlar böyle inançlarına yakırı doğru söyleyenlere büyülenmiş delirmiş olarak görürler. İşte bunların durumlarına bakılması ve ona göre insanların söylediklerini değerlendir.

 

“Taş veya demir olun” Kur’an’da bir ayet ibare ile o konuda söyleyeceğini söylemekle birlikte işari manada ise tamamen başka bir şey anlatır. Burada Ahirete inanmayanlar siz taş veya demir olun deniyor. Ama burada yeni bir şey göstermiş oluyor. Demirin taş olmadığı ifade edilmiş oluyor. Ve “veya” demek suretiyle bunların birisinin varlığı ortaysa çıkıyor. Ya o olacak ya da o denmiş oluyor. Bugünkü Kimyada cisimler ikiye ayrılmış bulunmaktadır basit cisimler birleşik cisimler. Birleşik cisimler basit cisimlerin   belli oranlarda birbirleri ile birlik sağlamak suretiyle elde edilirler. O halde bunlardan biri demir veya Hicare birleşik cisim olmalı. Birleşik cisimler çeşitli olacaklarından Hicare yani taş birleşik cisim olur. Sonundaki “te” harfi de çoğul veya terkib için olur. Demir ise element olur. Kur’an’da böylece element olarak geçen cisim hadid’dir. Demir, dördüncü satırın sekizinci sütununda yer alan 26. elementtir. Bu kelimedeki ha sekizi, dal ise dördü, toplam ise 26’yı göstermektedir. Böylece demirin atomla ilgili özellikleri kelime içermiş olmaktadır. Bu bir taraftan Kur’an’ın mucizesi olduğu gibi Kur’an’da EBCED hesabını da geçerli olduğunu belirtmiş olur.

 

“Sadırlarında büyüttüğünüz bir varlık olun” diyor. “Yakında olanlar kim bizi geri getirecek diyor. Geri getirecek ifadesi ile ahiret hayatının dünya hayatının benzeri olduğu ifade edilmiş oluyor. İlk defa kim yarattı ise o de. Sonra başlarını uzatarak ne zaman derler”. “Söyle belki yakın” onlar çağırılacakla ve hamd ile isticabe edecekler ve az kaldıklarını anlayacaklar. Kullarıma söyle en iyisi olanını söylesinler”. Şeytan aralarını açmaktadır. Şeytan insana düşmandır. Buradaki ehsen en iyisini söyleme en doğrusunu söylemeden farklıdır. Doğru olanın söylemek  bazen zararlı olur. Yalanı da söylemeyeceksin ama zararsız bir şekilde söylemek gerekir.  

 

“Ben seni onlara vekil olarak göndermedim” ifadesi ile tebliğ yapıldıktan sonra onların inanıp inanmamaları hususunda tebliğ edenin herhangi bir görev ve yetkisi kalmaz. Yer ve göklerde kimin olduğunu rabbin daha iyi bilmektedir. Nebilerin bazısını bazısına üstün kıldık ve Davut’a Zebur’u verdik. İfadesinde göklerde ve yerde olanları en iyi bilendir demek suretiyle kimin en iyi veya kötü olduğuna Allah’ın hükmedeceğini ifade ediyor. Vekil değilsin in ifadesini böyle açıklamaktadır. Nebilerin bazısını bazısına üstün kıldık deniyor. Böylece  tebliğ yağan müminlerin farklı yerlerde olduklarını da ifade etmiş oluyor. Davut’a Zebur’u verdik, ifadesindeki Zebur Tevrat’tan sonra Davut peygambere gönderilmiş kitaptır. Züber, filiz demektir. Filiz demirin kaynağı olduğu gibi Zebur da Yönetimin ve ekonominin kaynağı olarak düşünülebilir. Demiri sanayide yaygınlaştıran Davut (as) olmuştur. İddia ettiklerinize dua edin sizden kötülüğü kaldıramazlar, değiştiremezler de (56) Onlar öyle kimselerdir ki, daha yakın olmak için rablerine ulaşsınlar diye dua ederler. Onun rahmetini beklerler ve azabından korkarlar. Çünkü rabbin azabı mahzurdur. Burada işite onlardan kastedilen kimseler,  nebiler olabilir, ulaike işareti uzak olanlara gider. Bu ayetten önce bahsedilen ibadet edilenlere gitmez. Kıyametten önce bütün karyeleri helak edecek veya şiddetli bir şekilde azaplandıracağız. Bu kitapta mestur bulunmaktadır. Topluluklar yaşlandıkça bozulurlar. Onların uyarmak için resuller gelir, dinlerlerse düzelirler, ama genel olarak yaşlıların gençlenmesi mümkün olmadığı gibi yaşlanmış topluluklar azap görmeden düzelmezler. Azap gördükten sonra da düzelmezlerse helak ediliriler. Burada anlatılmak istenen toplulukların yenileşmeleri inkılap yapmaları kesindir. Hiçbir topluluk ilkellikte bırakılmaz.   Üçüncü bin yılın başına gelen insanlık ileri düzeni Adil Düzen’i kabul etmedikçe varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Herkes bugün azap içindedir. Bu azaptan uyananlar Adil Düzen’e Şeriat Düzenine, hak Düzenine ;İslam Düzenine geçecek ve kurtulacaklar. Kıyamet Günü yaklaşınca hiç kimse geçmeyecek ve hepsi helak olacaktır.

 

“Delilleri göndermemize engel olan daha öncekilerin yalanlamış olmalarıdır.” Bir toplulukta uyarıcılar uyarma işini yapamıyorlarsa Allah o topluluğa mühlet vermektedir. Helaklarını ertelemektedir. Olayların oluşmasını hazırlamaktadır. Bu sebepledir ki müminler güçleri yettiği kadar tebliğ ve uyarma işlerini yapmaya çalışacaklar. Ama başaramıyorlarsa bundan sıkılmamalıdırlar.

“Semud’a Nake’yi mubsire olarak verdik onlar ona zulmettiler. Biz ayetleri korkutmak için gödermişizdir.” Burada devenin nasıl mubsire olduğu yani onlara gerçekleri gösterdiği açıklanmamıştır. Zenginleşen topluluklar topluluğa ait malları yağmalamaya başlarlar. O dönemin ana geliri hayvancılıkta Deve olmuştur. Herkes devesi ile geçiniyordu. Topluluğa verilen vergide aynı cinsten oluyordu. Topluluğa ait develer meralarda yayılıyor ve sulardan paylarını alıyorlardı. Halk topluluğa ait malları yağmalama peşine düşmüştü. Peygamber örnek olarak Deveye dokunulmamasını istemiştir. Kestiler ve helake uğradılar.

“Ayetleri irsal ettik” denmekle devenin dışında da bir takım uyarıcılar konmuştur. Ama onlara fayda vermemiştir. Biz sana rabbin insanları ihate etmiştir demiştik. Mekke’de nazil olan bu ayetler müminlerin en zayıf zamanlarına ait olup Mekke müşrikleri 100 civarında olan müminleri yok etmek için her türlü güce sahip bulunuyorlardı. Allah sen korkma biz onları kuşatmışız,  yani onlar sana bir şey yapamazlar. Demişti. O gün müminler inandılar. Ve Dünyaya meydan okudular. Ölümü göze aldılar. Sonra hicret oldu ve zaferler kazanıldı. Allah’ın bu sözü gerçekleşti. Bütün insanları kuşattığı anlaşıldı. Çünkü o gün eski dünyanın hemen hemen her tarafına ulaşılmıştı. 1920 de Türkiye Müslümanları bu ayete inanmış ,12 milyon nüfusları ile dünyaya meydan okumuş ve istiklal savaşını kazanmışlardı. O günden bu güne çok büyük değişmeler olmuş ki, artık Müslümanlar Allah’ın bütün insanları kuşattığını bilemiyor, üzerlerine gelecek bir iki bombaya her şeylerini teslim etmeye hazırlanmaktadırlar. Müminler bu ayeti her gün okumalılar.

“Sana göstermiş olduğumuz rüyayı ansa fitne olsun diye gösterdik, Kur’an’da lanet edilmiş olan şeceri de” buradaki rüya mescidi haramdan mescidi aksaya olan seyahatle ilgilidir. Rüya kelimesi Arapça’da görülen şey veya görüş demektir. Ama Kur’an’d da geçtiği gibi uykuda görülene rüya denmektedir. Böylece Muhammed’in Mescidi Haramdan Mescidi Aksaya gitmesinin rüyada olduğu anlaşılmaktadır. Bunun nasa fitne olmak üzere yaptık demekle bütün insanlığa fitne yapıldığı belirtilmiş olmaktadır. Burada rüyanın gerçeklerle olan ilişkisine de işaret edilmektedir. Rüyada gidip görülebilir, ve gerçekten gidilmiş gibi bilgi alınabilir. Peygambere Kur’an’da melun olan ağaç da gösterilmiş. Yani o seyahatta lanet edilen bir şecerle karşılaşılmış. Kur’an’da lanet edilen soy da gösterilmiş. Lanet edilmek demek tecrit edilmek demektir. Dışlanan kimseler demektir. Yahudiler tarih boyunca bir çok iyilikleri olduğu gibi kötülükleri de bulunmaktadır. Yahudi olmayanlarla evlenmemekte ve başka halkları aşağı görmektedirler. Bundan dolayı da insanlar bunları sevmezler dışlarlar. Yehud’ların lanet olunduklarına dair açık ifade vardır. (5/64) Böylece biz onları korkutuyoruz ama bu onların sadece büyük azgınlıklarını artırıyor. Nası ihate etmiştir, Kur’an’da lanet olunmuşlardır ifadeleri ile Yahudilerin dünya üzerindeki durumlarını anlatmaktadır. Onları korkutuyoruz ifadesi ile onlar, Yahudiler olabildiği gibi Yahudilerden korkanlar da olabilir. Allah tarihin akışına hakimdir. Zaman, zaman kendilerini güçlü gören şeddatlar ortaya çıkar. Ama sonunda hepsi çekilip giderler. Üçüncü bin yılın başında musallat bulunan Buşh orduları biraz sonra yok olup gittiklerinde bu ayette bildirilen “rabbin nası ihate etmiştir” sözü bir kere daha gerçeklemiş olacaktır. Bundan sonra Ademin (as) şeytanla olan hikayesi anlatılmaktadır. Bilhassa şeytanın kendisini üstün görmesinden söz edilmektedir. İsrail oğullarının da kendilerini üstün görmüş olmaları ve buna göre fitne yapmış olmaları onları şeytana benzetmektedir. Şeytanı Allah yaratmış, görev vermiş, görevlerini yapmaktalar. İsrailoğullarını da Allah yaratmış onlar da görevlerini yapmaktadırlar. Ve Şöyle bağlıyor. Kullarıma gelinirse senin onlara bir yetkin olmayacaktır. Rabbin vekil olarak yeter. Müminlerin bütün yapacakları şey Allah’ın emrettiklerini yapmaktan ibadettir. Bu da Kur’an’ı öğrenmek, yaşamak, öğretmek ve ondan sonra da beklemekten ibarettir. Şeytanı da İsrailoğullarının bombalarını da etkisiz hale getirecek olan Allah’ın bu vadidir.

 

“Fadlını aramanız için denizde gemiyi size mezceden rabbinizdir. O size rahimdir.” Bu ayetten sonra denizdeki tehlikelerden bahsetmekte ve tehlike olduğu zaman ona sığınıldığı ve tehlike geçtikten sonra tekrar aynı hale dönüldüğü ifade dilmektedir. Irakta’ki Saddam’ın durumu böyle idi. Saddam yıllarca İslam düşmanlığı yapmış ABD’nin gerçek müttefiki olarak İslam ülkelerine saldırmış bir çok inanmış insanı sürmüş ve öldürmüştür. Zulme devam ederken bombalar yapmaya başlamış, o zaman dualara girişmiştir. Müminler selamette iken dua ederler, afet gelince de kaderi beklerler. Ademoğullarının terkim edildikleri diğer yaratıkların çoğundan tafdil edildikleri ifade edilmektedir. İnsan görünen dünyada en üstün varlıktır. Görünmeyen alemde insan gibi şuurlu Kur’an’ın bildirdiği üç varlık daha vardır. Melek, cin ve ruh. Şeytan, cinlerin ateşten yaratılmış olmaları sebebiyle daha üstün varlık olduklarını ifade etmektedir. Kur’an ise, ekserisi demektedir. Yani en az iki mahluktan daha üstündür. Bu da cinlerden, ruhlardan veya cinlerden ve meleklerden üstün olması gerekir. Genel olarak İslam inanışında kabul edilen ve Kur’an’ın ifadelerine uygun olan türden ziyade iyi insanların üstün olması ve kötü insanlarında hepsinden aşağı olmasıdır.

“O gün her topluluğu imamları ile çağırırız. Dirilme olduğunda insanlar bulundukları kimselerle bir araya gelecekler. Ve hesaplaşacaklar. Dirilme dünyadaki hayatın benzeri bir şekilde olacak. Orada hesaplaşma olacak. Muhasebe sonunda alacaklı olanlar muhasebede sağ tarafı fazla tutanlar sağ kapıdan muhasebede borçlu olanlar sol kapıdan sokulacaklardır. Yolun sağında duran görevliler geçeceklerin muhasebe defterlerini sağ ellerine verecekler. Yolun solunda duran görevliler geçeceklerin   muhasebe defterlerini sol ellerine verecekler. Kitaplarını okuyacaklar ve asla haksızlık yapılamayacak. Kapıya doğru ilerledikçe adı solda okunacak veya sağda okunacak. Sağda olan kurtulacak ve solda olan ise istenmeyen yere gönderilecek.

 

İmamları ile olmasının sebebi muhasebenin imamları ile birlikte görüleceği içindir. Bu dünyada ağma olan ahirette de kör olur ve yolunu şaşırır ayet,indeki körlük mecazidir. Buna delalet eden ayette açık işaret vardır. “Gözler kör olmaz başta olan görüşler kör olur” denmektedir. Ellerinden gelirse sana vahy ettiklerimizden seni caydıracaklar ve bize iftira yapmanı isteyecekler, o zaman  seninle dost olacaklar. İnsanlar bildikleri alıştıkları şeylerin başkası ile karşılaştıkları zaman şiddetle reaksiyon gösterirler. Ve kendilerine çevirmek için çalışırlar. Kur’an ile yakınlığı olmayan her gün Kur’an’ı okumayan kimseler bu baskılara dayanamazlar ve dolayısı ile taviz verirler. Türkiye’deki yönetimlerin küçük baskı görünce hemen vazgeçmiş olmaları ve cari usul içinde zulm ve delalete devam etmeleri buradan ileri gelmektedir. Eğer biz seni tesbit etmeseydik kalil bir şeyde onlara meyledecektin. Yani dayanamayacaktın. Tespit etmeseydik sözü ile sadece Allah’ın sözü ile sebat edilebileceği anlaşılmaktadır. Bugün Allah bize Cebrail göndermediğine göre bu tespit ancak Kur’an ile mümkün olmaktadır. Onlara taraf yönelseydin sana hayatın ve mematın di’fini tattırırdık. Sonra bizim aleyhimize bir yardımcı bulamazdın demektedir. Buradaki di’f zayıf veya kat, kat manasındadır. Yani o kadar sıkardık ki yarı ölü hale gelirdin veya çok dalgalı hayatın olurdu. Kur’an’ın tek merci olduğu açıkça ifade dilmektedir.

 

Nerdeyse seni ülkeden çıkarmak için seni zorlayacaklar. Böyle olunca senden sonra çok az kalırlar(76)” Müminlerin görevi tebliğ yaparak uyarmaktır. Onlar bu uyarmaya mani olmazlarsa yani tebliğ imkanını sağlarlarsa o ülkeyi Allah helak etmiyor. Uymaları muhtemel olduğu için süre tanıyor. Böyle yerde şeriat hayatını yaşamak mümkün olmasa da kalınıp teblîğe devam edilir. Tebliğe müsaade etmedikleri yani basın ve yayın hürriyeti olmayan yerlerde hicret farz oluyor. Tebliğe mani olanlar da kısa zaman sonra helaka uğrar veya iktidarlar değişir.

 

Senden evvel göndermiş olduğumuz kimselerin sünneti olarak böyledir. Allah’ın sünnetinde değişiklik bulamazsın(77).”  Tebliğ hürriyetine saygı göstermeyenlerin helak olacağı sünnet olarak ifade edilmiştir. Bu değişmeyen sünnet burada hal olarak getirilmiştir. Bundan önceki ayette geçenlerin hali olabileceği gibi bundan sonrakilerin de hali olabilir. Ve bundan sonra ayette akşam vaktinde ve fecir vaktinde namazın kılınmasını emr etmektedir. Bu namaz vakitleri bütün vakitleri içine almaktadır. Kuruluş zamanında önce gece namazı farz edilmiş sonra akşam ve sabah vakitlerinde Kur’an okunma ve toplanma emredilmiştir. “Min dulûki’ş şemsi” denmemiş de “Li dulûki’ş şemsi” denmiştir. Zaman namazın sebebi yapılmıştır. Sabah için “fecir Kur’an’ı” denerek namazın Kur’an okuma olduğu belirtilmiştir. Ayrıca “Gece kalk, nafile olarak teheccüd et(76)” denmiştir.

 

Belki de Rabbin seni mahmûd makama ba’s edecek(79)” denmektedir. Buradaki mahmûd makam başkanlık makamıdır. Cemaat akşam ve sabah vakitlerinde Kur’an okuyor başkan olacaklar ise ayrıca gece teheccüt toplantısını yapıyorlar. Teheccüt toplantısı cihat, içtihat toplantısıdır. Böylece ilk tebliğ topluluğu böyle oluşur. Bu topluluğa katılmak ve ayrılmak meşrudur. Ama katılırken de ayrılırken de sadakat içinde olmak gerekir. Sadakat içinde katılmak demek o toplulukta yapılanlarda hep hikmet aramak demek, başkanın  yaptıklarını hak kabul etmek demektir. Eğer daha iyisini bulursa oraya gitmek demektir. Yani bir topluluk beğenilmediği için terk edilmez daha iyisi bulunduğu için terk edilir. Bu sebepledir ki Akpartililer Saadet partililerden daha  iyi olmak zorundadırlar. Ve her müminin bana iyi bir başkan ver diye dua etmesi gerekir.

 

“Hak geldi batıl sindi” söyle. “batıl sinecektir”. Burada da çok açık olarak müminlerin görevinin hakkı getirmek olduğu ve batılı göndermemekle uğraşmaması gerektiğini söyler. Hak gelince batıl siner. Batıl yok olmaz. Hak sahipleri gevşeyince, mikroplar gibi batın da yeniden canlanmaya başlar. “Biz Kur’an’dan müminlere şifa ve rahmet olanı bildirmekteyiz. Zalimlere ise hasarı ziyade eder.” Bu ayetle de  Kur’an’ın ancak müminlere yarayacağını onların şüphelerini gidereceğini ve onların işlerini düzenleyeceğini ifade eder. Zulüm düzeninde adalet olmaz. Evvela insanlar inanmalı, sonra düzen değişmeli sonra Kur’an müminlere yarayışlı hale gelir. Müminlere farz olan Kur’an’ı onlara anlatmak ve kabul edenlerin Kur’an’ı uygulamaya geçmeleri gerekir. “Herkes şakilesine göre amel eder söyle” ayetiyle  herkesin kendi durumuna göre değişik sorunları ve çözümleri vardır. Başkasının çözümleri ile başkasının sorunları çözülemez. İçtihat ve icma bu sebeple zorunludur. “Kimin daha doğru yol bulduğunu rabbiniz bilir” demesiyle kimsenin başkasının içtihadına karışmaya kendi içtihadını başkasının içtihadından üstün tutmaya yetkisi yoktur. “Sana ruhtan soruyorlar, deki ruh rabbimin işidir. Size ilimden az şey verilmiştir”(85). Eski filozoflar, ruh ve Allah’ın mahiyeti üzerinde düşünmüşler, görüşler ortaya koymuşlardır.  19.asırda Avrupa’da ruhun bilinemeyeceği ancak ruhsal olayların bilinebileceği ortay konmuş ve psikoloji ruhu değil de ruhsal olayları konu olarak almıştır. Böylece kuranın ruh hakkındaki ilmen sabit olmuştur. Bir şey bilebilmemiz için onun benzerini bilmiş olmamız gerekir. Ruhumuzdan başka ruhumuza benzeyen bir şeyi bilmediğimize göre ruhu açıklamamız mümkün değildir. Gözü olmayan bir canlının ışık hakkında bilgi edinmesi mümkün değildir. Biz isteseydik sana vahy ettiklerimizi alır götürür ve bize vekil bulamazdın, rabbinizin rahmeti olarak bu vahiy devam etmektedir. Burada “ellezi evheyna ileyke” dendiğine göre vahyedilen kurandır. Allah isteseydi Kur’an’ı da diğer kitaplar gibi tahrif edilmiş olarak bize ulaştırırdı. Onun rahmetidir ki biz şimdi Kur’an’ın hem lafzını hem dilini hiç bozulmadan öğrenmiş bulunuyoruz.

“Söyle ki insan ve cin birleşse Kur;’an’ın benzerini getirmek istese birbirine dayanışa yine getiremezler.” Kur’an’ın bu meydan okuyuşu Mekke döneminde Müslümanların çok zayıf olduğu bir zamanda vuku bulmuştur. O günden bu güne kadar Kur’an’ benzer bir eser üzerinde denemeler olmuş ama hiç kimse cesaret edip benim kitabım da Kur’an gibidir diyememiştir. Marx’ın Kapital’i böyle sosyal evrim yapacak bir kitap olarak ortaya konmuş ancak bir asır bile etkisini sürdürememiştir. Kaldı ki, Kur’an’la mukayese edildiği zaman Kur’an’ nazire olacak hiçbir yönü bulunamaz. Bu bundan sonra gelen ayette daha açık bir şekilde ifade edilmiştir. Kur’an’da her konuda bir benzer vardır. Yani herhangi bir konu herhangi bir sorun çıkmaz ki kıyas yoluyla o sorunun çözümü Kur’an’da bulunmasın. Oysa, Marx’ın kitabında ekonominin dışında ve bazı sosyal izahlardan başka hiçbir konuda bir benzer bulamazsın. Mesela Matematik, Astronomi, Biyoloji ve insanın kişisel davranışları gibi konularla ilgili hükümler yoktur. Oysa Kur’an’da temizlikten tuvalete gitmekten başlayıp en karmaşık sorunlarla iligli her meselede esaslar ortay konmuştur. Bundan sonra mucize olara olmayan şeylerin olmasını istediklerini anlatmaktadır. Peygambere Allah rabbiniz sübhandır ben sizin gibi resul olan bir beşerim diyor. (93) Böylece Kur’an peygamber mucizesi yerine Kitap mucizesine inanmalarını istemektedir. Çünkü Kur’an peygamberden sonra da delil olarak kıyamete kadar mucizesini gösterecektir.

 

“Bundan sonraki ayette kendilerine hidayet geldiğinde kendilerini iman etmekten ala koyan Allah resul olarak beşeri mi gönderdi demeleri olmuştur.” (94) İnsanlar kendilerinden üstün bir varlık görerek ona inanmak istemektedirler. Bulamayınca da kendileri çoğu kez öldükten sonra hayallerinde büyüterek ona tapmaya başlarlar. Bu psikoloji günümüze kadar gelmiştir. Kur’an’ı inceleyip onu muhtevasına göre değerlendireceklerine, peygamberin şahsı ile değerlendirmek istemektedirler. Bulamayınca da reddetmeye çalışıyorlar.  Cumhuriyeti değerlendireceklerine kurucusunu değerlendirmekte ve tanrılaştırmakta ve bulamayınca da peşkeş çekmektedirler.

 

“Yeryüzünde mutmain olarak yürüyenler melekler olsaydı biz de o zaman melekleri elçi olarak gönderirdik.”  Buradaki mutmain sözü insanların tatmin edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu şu demektir. Emreden kimse, yaptırmak isteyen kimse, önce kendisi yapmalı ve o şartlar içinde çalışmalıdır. Peygamber eğer halkın sorunları ile karşılaşmıyorsa onun çözümleri de halkı tatmin etmez. Halk kendilerine benzeyenlerle mutmain olur. Kendi içlerinden olmayan ve kendileri gibi yaşamayan insanlar tatmin ederek etki edemezler. Bu sebepledir ki, Allah başkanlara, resullere halk ile berber beş vakit namazı emretmektedir. Benimle sisin aranızda Allah’ın şahadet etmesi yeterlidir de böylece bir mümin bir mübelliğ sadece kendisine verilen görevi yerine getirmeli kabul ettireceğim diye başka yollar aramamalı. Allah isterse hidayete getirir isterse dalalete götürür. (97).

 

“Küllenince kızgınlığı artırırız deniyor, cehennemin sıcaklığının ateşten ziyade kendi sahsı içinde olacağını ifade ediyor. İnanmayanlara karşı Allah kendilerine benzeyenleri yaratmış olmasına delil olarak göklerin ve yerin yaratılmış olmasını delil olarak getirmektedir. Onlara orada ecel ca’lettik, ölecekler, bunda şüpheleri var mı, acaba niçin ölüyorlar. Ölüm niye taktir edilmiş düşünmüyorlar mı diyor. Bir binayı yaptıktan sonra onu yıkmadan daha gelişmiş bir yapıya götüremez. Eğer bir yenilik yapacaksa binayı yıkıp yeniden kurmak gerekir. Hayat da böyledir. Ölüm olmazsa evrim olmaz, gelişme olmaz, insanlara bir iş düşmez. İnsanların iradelerini kullanabilmeleri için tekamül kanunları işlemelidir. Bu da ancak ölüp yeniden dirilme ile mümkündür. Yeni tür ancak böyle evrimleşebilmektedir. Dünyadan daha üstün bir hayatın oluşabilmesi için yaşadığımız kainatın da ölmesi gerekir. Bugün astronomi evrenin ölüme gitmekte olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.  Onun ölüme gitmesi demek, yeni hayatın başlaması demektir. Bu, ahiret hayatının açık delilidir. O hayat, dünyadan daha üstün evrimleşmiş bir hayattır.

 

“Rabbimin rahmet hazinelerine malik olsaydınız korkunuzdan onu tutardınız”. İnsan tutucudur. Gereksiz olsa da, alıştığı eşyayı kaybetmek istemez. Bu bedenleri işe yaramazsa da ölmek istemezler. Bundan sonra Musa’ya verilen dokuz mucizesinden söz edilmektedir. Böylece Musa (as)’ın gelişi İsrail oğullarının gelecekte alacakları yerlere hazırlık olmak üzere olduğu ifade ediliyor. Musa deliller gösteriyor, Firavun ona sen büyülenmişsin diyor. Yani yapmış olduğu şeyleri yine büyüyle açıklamaya çalışıyor. Musa da ona sen biliyorsun bunlar Allah’ın göstermek üzere indirdiği şeylerdir diyor. Yani Mısır’lılar sihre inandırılmış halkın bilmediği fenlerle Firavun’da ilahi güç olduğunu ispatlamaya çalışmışlardır. Halkın bilmediği şekil yazısı ile tamamen kapalı devre olarak üst sınıfın elinde olan bilgiler ile kandırarak topluluğu yönetmişleridir. Musa’dan sonra İsrail oğullarına yeryüzüne dağılın dedik son vaat gelince sizi toplayacağız böylece surenin başındaki son vaat burada tekrar ediliyor. O vaat müminlerin ikinci defa Kudüs’e girmeleri vadidir. Üçüncü bin yılın başlarında olacaktır. Ve Yahudiler Filistin’de toplanacaklardır. Bu ayet çok açık bir şekilde bunu ifade etmektedir. Varlık gelişme çağında farklılaşır ve dokular oluşur. Geliştikten sonra yeni dokular meydana gelmez. Evrende yeni dokular ortaya çıkmamaktadır. Canlılarda da yeni tür meydan gelmemektedir. İnsan olgunlaştıktan sonra yeni dokular ortaya çıkmamaktadır. İnsanlık da bir canlı gibidir. Kur’an’dan önce kitaplar gelmiş yeni dinler oluşmuş, diller meydana gelmiş, ırklar oluşmuş, ama Kur’an nazil olduktan sonra insanlık doku yapısını tamamladığı için artık bundan sonra yeni dinler yeni diller yeni ırklar ortay çıkmayacak mevcut olan sosyal gruplar kendi yapılarını ve işlevlerini sürdüreceklerdir. Artık bundan sonra Yahudiler bir daha dağılmayacaklar ve yeniden toplanmayacaklar. Kudüs’te tüccar bir kavim olarak varlıklarını sürdüreceklerdir. Siyasi üstünlükleri olmayacaktır.

“Onu hak ile inzal ettik ve hak ile nüzul etti” Buradaki “o” Kurana gitmektedir. Bu surede Kuran kelimesi birkaç yerde geçmiştir. Surenin konusu Kuran olmaktadır. Buna işaret etmek için “enzelnel kurane “ denmemişte “enzelnahu” denmiştir. Tevratla başlayan tebliğ Kuranla tamamlanmıştır. “Onu hak ile indirdik, seni, mübeşşir ve nezir dışında inzar etmedik” denerek tebliğin sadece tebliğ safhasında kalacağı ifade edilmiştir. Muhammed yalnız Arapların başkanı olmuştur. Bütün insanlığa ise müjdeleyici ve uyarıcıdır. (105) “İnsanlara dura, dura okuyasın diye Kuranı parçalara ayırdık ve onu parça, parça indirdik”. Buradaki parçalar ayetlerdir. “Peygamber bir ayet okuduktan sonra o ayet kadar dururdu” rivayeti vardır. Bu durma zamanlarında tercümeleri yapılmalıdır. Kuranın parça, parça inmesindeki hikmet olaylar zamanında daha iyi anlaşılması için indirlmiş olmasındandır. “Söyle ister inanın, ister inanmayın, ondan önce ilim verilen kimseler kendilerine okunduğunda secdelere kapanırlar, Rabbimizin vaadi yerine gelmiş oldu derler. Hakkın zuhur etmesinden dolayı sevinir ve gözleri yaşarır, onların huşularını arttırır.” (109) Kendisinden önce ilim verilen kimseler Yahudiler ve Hristiyanlardır. Tevrat ve İncili okuduktan sonra, Tevrat ve İncili yorumlarıyla bildikten sonra Kuran daha iyi anlaşılmakta, ve bu kitapların ilahi söz oldukları daha açık bir şekilde kanıtlanmaktadır. İlim ilerledikçe gerek tarih, gerekse diğer ilimler bu kitaplarda söylenilenlerin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Bu sayede Allah’a bilhassa ahirete olan imanımız artmakta ve ölüm artık bizim için sorun olmamaktadır. “Allah’a yahut Rahmana dua edin, nasıl dua ederseniz edin, hasen isimler onundur” Rahman kelimesini Allah kelimesi ile beraber zikretmiştir. Allah zatının ismidir. Arapça dil kurallarına göre türetilmiş bir kelime değildir. “Hu” o demektir. Allah kainat var olmadan önce olduğu için sadece o vardı ve dolayısıyla “o” onun ismidir. “le hu” daki lam, mülkiyeti, melekutu ifade eder, her şey onundur demektir. Başındaki lam, harfi tarif gibidir. Onun herkesçe maruf olduğuna işarettir. Bu ifadelerle Allah kelimesinin izahı mücerrettir. Yani gördüklerimize benzetilemez. Böylece zatının ismi olmuştur. Rahman ise Rahim kelimesinden yapılmış sıfattır. Rahim döl yatağı demektir. Bir annenin doğurganlığı Allah’ın yaratıcılığına ve bir annenin çocuğuna karşı duyduğu duyguları Allah’ın bütün varlıkları esenliğe almasına benzetilerek Rahman sıfatı ile de Allah adlandırılmıştır. Allah zatını ifade ediyorsa Rahman da bütün sıfatlarını ifade ediyor. İlk insanlar da yaptıkları kadın heykelleriyle Allah’ı adlandırmışlardır. Kibele dedikleri bu kadın heykelcikleri bütün eski uygarlıklarda bulunmaktadır. Rahman sıfatı ile bütün sıfatlar ifade edildiği için Allah’tan başka böyle bir kimse var olmadığı için insanlara ad olarak verilemez. Namazda sesini yükseltme, büsbütün de susturma ikisi arasında bir yol tut.” Burada münferit olarak namaz kılınırken Kuranın nasıl okunacağı ifade edilmektedir. Sesine çok yükseltirsen başkalarını rahatsız eder, onlar kendi okuyuşlarını duyamazlar, çok sessiz okursan o zaman da sen kendi okuduğunu duyama ve anlayamazsın. Ses, fısıltı şeklinde olmamalı, açık da olmamalıdır. Çok kimse bir arada okurken dışarıda hafifçe bir uğultu gelmelidir. Yani okuyan kendisi okuyorsa yanındakini duyamamalı ama kendisi sukut etmişse yanındakini duymalıdır. İkisi arasındaki yol böyle tanımlanabilir.

Sure Allah’ın sıfatlarını sayarak ona hamd etmesi emriyle bitmektedir. Veled edinmemiş, mülkte şeriki olmayan, zulden dolayı bir velisi bulunmayan kimse olarak vasıflandırılmıştır. “Zul” kelimesi kullanmasının gayesi muhtaç olduğu bir velisi olmaması demektir. Ama kendisine muhtaç veliler vardır. Allah müminlerin velisidir. “Ve onu sık, sık tekbir et.” Bu ayet namazdaki kıraatten sonra geldiği için namazda hamd etmek ve tekbir etmek farz olmaktadır. Başka yerlerde de “hamdi ile tesbih et” ayetleri vardır. “Sübhane rabbiyel ala” ve “sübhane rabbiyel azim” den sonra “ve lekel hamd” denmelidir. Böylece bu emir yerine gelmiş olur. Bununla beraber fatihayı farz görenler bu ayetin emrine istinat etmiş olurlar ve yeterli olur. Ara, ara tekbir et anlamında “tekbiren onu tekbir et” ifadesi ile de her rükün değiştirmede Allahu ekber” demek de bu ayetle farz olmuş oluyor. Mekkede nazil olan bu sure namazın kılınış şekillerini de anlatmış olmaktadır.

 

 

 

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6491 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
4115 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
2075 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3099 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2550 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2927 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2136 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2160 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2575 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2037 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2291 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2438 Okunma
13-rad suresi meali
2654 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2317 Okunma
15-hicr suresi meali
2688 Okunma
16-nahl suresi meali
3445 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3345 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3337 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2214 Okunma
20-taha suresi meali
3508 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3304 Okunma
22-hacc suresi meali
2776 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2836 Okunma
24-nur suresi meali
3184 Okunma
25-furkan suresi meali
2638 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
3118 Okunma
27-neml suresi meali
3354 Okunma
28-kasas suresi meali
2773 Okunma
29-ankebut suresi meali
2888 Okunma
30-rum suresi meali
2598 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2682 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2275 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2662 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
3059 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2796 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3912 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3747 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
3060 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3396 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2935 Okunma
41-fussilet suresi meali
2691 Okunma
42-şura suresi meali
2314 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2826 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2853 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2115 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2598 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2495 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2708 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2834 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
3156 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
3025 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2242 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2246 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2963 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3636 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3579 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2775 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2578 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2564 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2175 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2372 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2620 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2286 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2383 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2467 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2518 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
3063 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3180 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2752 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2708 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2595 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3234 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3490 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3578 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2797 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3380 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2512 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
3084 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2783 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
3038 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2778 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2734 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3178 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2600 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2151 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2570 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2866 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2871 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2780 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2441 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3173 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
3021 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2641 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2867 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3121 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3426 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3460 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2809 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1921 Okunma
100-adiyat suresi meali
2473 Okunma
101-karia suresi meali
3314 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3335 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2486 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3358 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4515 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2605 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2854 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4303 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2869 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3368 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
4028 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3176 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2414 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2752 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
38932 Okunma

© 2024 - Akevler