107 - MAUN SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
E : “E” soru edatıdır. “Hel” de soru edatıdır. Lam düşmüş “he” “e”ye dönüşmüş. “E”den sonra gelen cümle, istenmeyen veya olmayan ifadeler için soru, olumsuz olursa olumlu, olumlu olursa olumsuz anlamını ima eder. “E raeyte” “görmedin mi”, sorusu “sen onu gördün” anlamında kullanılmıştır.
Re’y :”Raye”, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
Ellezi : “Za”, erkeklere işaret, “ta” dişilere işaret harfidir. Türkçe’de işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.
Kizb : Kizb, kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da kizb denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapça’da yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.
Din : Dane, inek yavrusuna denir. Yavrunun anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. Deyn kelimesi din kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen, hidrojene elektron borçlanır, borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülünü oluştururlar. Din de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. Dinar kelimesi de dinden gelir. Burada din düzen demektir. Düzeni tekzib etmek, düzeni kabul etmemek demektir. Düzen insanları kurallı hareket etmeye zorlayan bir oluştur. İnsanlar düzen içinde yani kurallar içinde hürdür. Bu sure düzenin temel dayanaklarını ifade etmektedir. Ve düzeni kimin kabul etmediğini açıklamaktadır.
Fe : “Sen dini dini tekzib edeni gördün mü, ona dikkat et”, diyor.
Zalik : “Fe zalike” işaret ismidir. “İşte bu” demektir. Yetimleri gözetmeyen yoksulların doyurulmasına çalışmayan kimse işte budur! Dinin tekzib edilmesi bu özelliği beraberinde getirmektedir. Dini kabul etmeyen kimse, güce inanmakta ve yenebildiği her şeyi istismar etmektedir.
De’a : De’, kovmak demektir. Başka bir kıraatta şeddesiz okunmakta, ona göre manası "ilgilenmemek" demektir.
Yetim : Tek başına bulunan ağaç ve cevher demektir. Babası ölmüş çocuğa yetim denir.
Hadz : “Hadz” oturaklı yer demek. Eteklerinde bulunan taşların o tarafa yuvarlanıp akmasından dolayı meyletmek, sürüklenmek ve yönelmek anlamlarına gelir. Bir kimsenin bir şeye kendisini vermesi o işi dert edinmesi “hadze” fili ile ifade edilir.
Ala : Ala, gayenin intihası içindir. Fiilin isme etkisi vardır.
Team : Yiyecek demektir.
Miskin : “Sikkin” bıçak demektir. “Sekene” kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. “Miskin” bu anlamda yoksul demektir. Burada önceki ayet insanların doyurulmasından bahsetmektedir. Yeryüzü bütün insanların ortak malıdır. Herkesin yaşamaya hakkı vardır. İnsanlar üretimi bölüşmek zorundadırlar. Peygamber “komşusu açken kendisi tok yatıp uyuyorsa bizden değildir” der. Yeryüzü bütün insanlara ait olunca orada çalışıp üretenlerin çalışmayanlara kira verme görevi vardır. Hadisin ifade ettiği mana bunu göstermektedir. Ayrıca herkes borçlu doğar ve borçlu büyür. Çünkü onu anne ve babası büyütmüştür. O da borcunu çocuklarına öder. Kendi çocuğuna ödemekle yükümlü olduğu gibi babası ile annesi olmayanların da aynı haktan yararlanmaları gerekir. Yakınlık ve miras hukuku buna dayanır. Bu ayette ise insanların çalışıp iş bulmalarının bir hak olduğunu vurgulamaktadır. Varlıklı kişiler, komşularını doyurmakla yükümlü oldukları gibi herkese iş bulmak için çalışmakla da yükümlüler. Bunun içindir ki, burada “miskinleri doyurmazlar” denmiyor, “miskinlerin doyması için gayret sarfetmezler” deniyor. Yani kendileri çalışacak, kazanacak ve doyacaklardır. Bizim görevimiz herkesin çalışıp yaşayabileceği bir düzeni kurmaktır. Mü’min, “benim varlığım var, çalışmama gerek yok. Emekli oldum, maaşım var oturabilirim... diyemez. Servetini, varlığını atıl tutamaz. Mutlaka hareket ettirmek zorundadır. Ya kazançlı bir işe koyacak ya da karzı hasen müessesesine ikraz verecektir. Bu iki ayetin manasını herkese aş ve iş olarak açıklayabiliriz.
Fe veylün : “Fe” açıklama fe’sidir. Birinci “fe”yi de açıklama fe’si olarak kabul edebiliriz. Dini yalanlayan herkese aş ve iş sağlayan sisteme karşı çıkan kimse demektir. Bu kimselerin yalnız kafirlerden çıkmayacağı; ben müminim, müslümanım diyenlerin arasından da böyle kimselerin çıkacağını ifade etmek için bundan sonraki ayetler irad edilmiştir.
Veyl : “Beyn” kelimesinden dönüşen bir kelimedir. “Beyn” yarık ve uçurum anlamlarına gelir. Veyl de uçurum manasına gelir. Türkçe’ye “vay” olarak geçmiştir.
Musalli : Burada “musallin” denmektedir. Her çeşit bedeni ibadetleri yapan anlamına gelir. Mecaza gidildiğinde gerçek manası terk edilir. Hem hakiki hem mecaz mana bir arada bulunmaz. Kıyasta ise önce hakiki manası verilir, sonra diğer manalar ona eklenir. Burada da namaz, yine bildiğimiz namazdır. Ancak nekre olması sebebiyle diğer bedeni ibadetler de kıyas yolu ile eklenir.
An : “An” fiilin başlangıcını gösterir. Filin isme etkisi vardır. Burada gerektiği gibi yaşamayan kimselerin namazlarını da ifsat ettiklerini göstermek için an kullanılmıştır.
Sehv :Hatadan uzaklaşmak demektir. Hatadan farkı ihmal ve umursamazlık sebebiyle hata yapmaktır.
Ellezine hum yuraun : İnsanların çoğu günün modası ne ise onu yapmaya çalışırlar. Eğer toplulukta din prim yapıyorsa ona göre dindar olurlar. Sakal bırakırlar, sarık sararlar, umreye giderler, sık sık Allah’tan bahsederler, iftar yaparlar... İşte burada bu tür namaz kılanların aş ve iş bulmada yardımcı olma gayretleri yoktur, denmektedir.
Men’ : Menua’, çıkılması zor, ulaşılması zor yer demektir. Men’ etmek, alakoymak demektir. Kendisi yapmaz, başkasının yapmasını da istemez. Çünkü başkası yaparsa kendisinin mertebesi düşer.
Maun : “Ayn“ göz demektir. “Avn“ gözetmek, yardım etmek demektir. “Maun”, yardım aracı demektir. Komşulukta birbirlerinden alıp verdiklere maun denir. Sistemde değeri çok az olan küçük parçaların varlığı ihmal edilirse bütün sistem durma noktasına gelir. Bu durumda da baştan önemsenmeyen küçük parçalar çok değerli olur. Fırsat kollayıcılar da bu durumda vurgunlar vururlar. Bunun için spekülatörler krizlerin doğmasını engelleyen yardımlaşmaları veya düzenin herkese aş ve iş bulmasını istemezler. Böylece bu sure düzenin bozucularını, “dini tekzip eden” olarak tanımlamış ve dini tasdik edenlerin görevlerini açık bir şekilde ifade etmiştir.
Dini tekzib eden kimseyi re’y ettin mi? İşte bu, yetimi da’ etmekte ve miskinin teamı üzerine hadz etmemektedir. Salatlarından sehv eden kimseler olan musallilere veyl var. O kimseler riya yaparlar ve maunu men’ ederler.
Düzeni yalanlayanı gördün mü? İşte o kimse, öksüzü dışlar ve yoksulun doymasına çaba göstermez. Kıldıklarından ayrı düşen kılanlara, vay. O kimseler gösteriş yaparlar ve iş birliğini önlerler.
AÇIKLAMA :Bir topluluk uzun bir uğraştan sonra oluşmaktadır. Yeni düzenle topluluğun oluşması çok zor olmaktadır. Göçebe hayatı yaşayan insanlar yerleşik hayata intibak edemedikleri için Nuh Tufanı olmuş, insanlar çok az sayıda kaldıktan sonra yeni düzeni kurmuşlardır. Arabistan’da henüz yerleşik düzen kurulamamıştı. Kur’an onları yerleşik yaşama geçirdi. Yerleşik düzende, insanlar kısmen ortak üretime geçerler. Bu nedenle ortak üretimin yapılması için düzene ihtiyaç vardır. Bu düzen üretim ve tüketim düzenidir. Son surelerde bu düzenin genel kuralları anlatılmakta ve hedefleri belirtilmektedir. Bu herkese aş ve iş ilkesi ile özetleniyor. Bugün sanayi dönemine geçilmektedir. Sanayi düzeni demek, kimsenin kendi ürettiğini tüketmemesi demektir. Üretimin kolektif yapıldığı ve bölüşümün de kollektif olması gereken bir düzendir. On bin yıllık tarım dönemi hukuku, artık sanayi dönemi sorunlarını çözemiyor. Yani sanayi dönemine geçilecek ve yeni düzen kurulacaktır. Bu yeni düzene tufanlı mı yoksa tufansız mı geçileceği insanlığın çabasına bağlıdır. Biz sosyal tufan olacak diyoruz. Onaltı sosyal tufanın oluş şeklini gösteriyoruz. Bu sosyal tufandan ancak sosyal gemiye binenler kurtulacaktır. Bu gemi Kur’an’ın tarif ettiği Adil Düzen’dir. Yani herkese aş ve herkese iş düzenidir.