89 - FECR SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Fecr : Yarık demektir. Gökteki karanlığı yaran aydınlığa da fecr demektir. Pencere kelimesi burada gelmektedir.
Leyl : Durgun suyda dibe çöken mile “leyl“, akıp denize giden parçacıklara da “nehir“ denir. Kuşların çamurda avlananlarına “leyl“, suda avlanana da “nehar“ denir. “Nehir“ “ırmak“, “nehar“ da “gündüz“ demektir. Leyl gece anlamında, “nehar“ ile birlikte kullanılmasına rağmen “leyle“ ile “nehar“ birlikte kullanılmamıştır. “leyl“ cins isim ise “te“ tefrid için kullnılmıştır. Bir gece kastedilmiş olur. “Leyl“ müfred için ise o zaman “te“ çoğul için kulanılır ve buradaki anlamı kadir geceleri olur. O zaman bir gece değil birçok geceleri içermiş olur. İnzalin manası da lafzi inzal yerine, mana inzaline dönüşür.
Aşere : “On” demektir. Küçük kalabalıklara “aşiret”, büyük kalabalıklara da “elf” denmiştir. Aşereye 10, elfe de 1.000 denmiştir.
Şefea : “Şefeve” dudak demektir. “Şefehe” olarak da geçmektedir. “He” “ayn”a dönüştüğünde iki dudaktan biri anlamınada “çiftlerden biri” veya “her ikisi” demektir. Çift anlamına gelir.
Vitr : İlk dönemlerde hayvanları avlamak için tuzak kuruyorlardı. Tuzak için iki kazık çakılır, iki kazık arasına gergin ve esnek bir ağaç sıkıştırılır, uçlarına halkalı bir ip sıkıştırılırdı. Bu ipin bir ucu uzun yay görevi gören çakılı bir sırığa bağlanırdı. Hayvan iki kazık arasında bulunan ağaca basınca ipin iki ucu çözülür ve sırık yukarı kaldırarak hayvanı ayağından yakalardı. Bunun iki kazığına “şuf’”, ortadaki sırığa ise “virt” denirdi. “Veter” kiriş, yay demektir. Aynı zamanda tek anlamına da gelir.
Sery : Akan deredir.
İza : “İza”, “za” kelimesinin değişik kullanılmasından oluşmuştur. Gelecekte olacakların vaktini bildirir. “İn” gelirse olup olmaması belli olmayan olaya işaret etmiş olur. “İza“ gelirse olacağını da haber vermiş olur. “İz” geçmiş için kullanılır. Fiillerin mazi veya muzari olması bunlarda (iza ve iz) zamanı ifade etmez. İza, ...ince, ...ınca, ...dığında ekleri ile tercüme edilir.
Zalik : “Fe zalike” işaret ismidir. “İşte bu” demektir. Yetimleri gözetmeyen yoksulların doyurulmasına çalışmayan kimse işte budur! Dinin tekzib edilmesi bu özelliği beraberinde getirmektedir. Dini kabul etmeyen kimse, güce inanmakta ve yenebildiği her şeyi istismar etmektedir.
Kasem : Kasem sad ile gövdesi kopmuş ağacın yerinde duran köküdür. Mastar olarak parçalanmak anlamına gelir. Sinli kısım, parça anlamına gelir. Bir şeyin fikren parçasına cüz, fiilen parçasına ise kısım denir. Sinle kısmet, bölme demektir. İksam ve mukaseme bölüşme anlamlarına gelir. ba harfi getirilince yemin anlamına gelir. Yani Allah ile veya Allah’ın hükmüne göre bölüşme olur. Buradaki la nefy lası değil, tekid lamının uzatılmasıdır. Yemini teşdid etmek için gelmiştir. kasem yemin demektir.
Hicare : Hicare “taş“ demektir.
Re’y :Raye, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
Keyfe : Key “için” demektir. “Kev”nin “nun”u düşmüş ve soruya dönüşmüştür. Sonuna “mim” eklenerek “keyme” şeklinde de kullanılmıştır. “Mim” “fa”ya dönüşerek “keyfe” olmuştur. “Ma” “ne” anlamındadır. “Keyfe” ise “nasıl” anlamındadır. “Ma” olması gereği yani gelecekle ilgili gerekleri “keyfe” ise oluş için gerekleri sormaktadır. Burada “Allah ne yaptı” demiyor da “nasıl yaptı” diyor. Yapış tarzını anlatmaktadır. Hayatta zulüm yapanlar veya şeriat dışına çıkanlar beklenmedik sonuçlarla karşılaşırlar. Bu sonuçlar insanları uyarmalıdır.
Fi’l :
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
Avd : Kalabalık hayvan sürülerinin sulamalarında varış yoluyla dönüş yolu biribirinden farklı olmuş, bunlardan geriye dönüş olan yolun adı “avd” olmuştur. “Avdet” dönüş demektir. Ad Kavmi, toplantı yerlerinde veya sulama yerlerinde bu usulu uygulayan kavm olabileceği gibi kötü adetleri terk ettikten sonra eski alışkanlıklara dönen bir kavm olduklarında başkaları tarafından bu adla anılmış olabilirler. Tevrat’ta Ad ve Semud’un hikayeleri başka adlarla anlatılmış olabilir. Ad kelimesi “udvan”dan ismi fail olabilir, “hass” kelimesi gibi. O zaman da saldırgan kavim olur. Kur’an’daki anlatılışı iyice yorumladıktan sonra tarih ve arkeoloji bilgileri ile bu topluluk tanınmış olur ve bu kavramlar açığa kavuşmuş olur.
İrem : Dikili taş, anıt demektir. Bu taşlar ilk kabilelerin toplanma yerini gösteren alamettir.
Amd : Direk demektir.
Elleti : “Ellezi”nin müennesidir.
Ellezi : Za, erkeklere işaret, ta dişilere işaret harfidir. Türkçe’de işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.
Halk : Halk, deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. ”Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da kaza denir. İlk yarattığı canlıda kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde vardı. Bu kaderdir. Şimdi gerçekleşenler ise kazadır. İlk defa zaman ve mekan içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kainatın oluşması ile ilgili bütün özelikler vardı. O kaderdi.
Misl : Çamurdan yapılan ve bir şeye benzetilen nesne, heykeldir. Dengi, benzeri anlamına da gelir. Eş manası da taşır. “Adl”, ağırlıkla birbirine eşit olan demektir. “Şebih” görünşte birbirine benzeri olandır. “Misl” ise fonksiyonda, işte ve yarayışta birbirine benzer olandır.
Belde : Etrafı çevrili meskun düz yerdir. Karyeden daha geniştir. “Belde” merkeze, “beled” ise çevreye, mücavir alana denmektedir.
Semud : Suyu biriktirmek için açılmış olan çukurdur.
Cevb : “Cevbe”, ormanlık içinde yol veren açıklıktır. Geçiş yeri denir. Soruya cevap vermek insan zihnindeki soruların önünü açmak demektir. Karışıklıktan kurtarmaktır. Cevbetmek kanal veya tünelleri açmaktır.
Sahr : Kayalık sahadır.
Vadi : İki dağ arasındaki yamaçlardır.
Firavn : “Ferea”, ağaç dalıdır. Kişinin annebaba ve onların annebabalarına usul, çocukların ve onların çocuklarına da furu’ denir. Firavn soy anlamında hanedan demektir.
Veted : Kazık demektir.
Tağy : Köpüktür. Kazan kaynadığı zaman köpüğün taşmasına “tuğyan” denir. Kabarıp şeriatın veya düzenin dışına çıkmaya mastar olmuştur.
Kesr : Kesr(sin ile) kırık demektir. (Peltek se ile) çok demektir. Tefau’l babı çok kimselerin birbirleriyle yarışmalarında kullanılır. Türkçe’deki “leşme” karşılığıdır. Ancak Türkçe’de iki karşılaşma ile çoklu karşılaşma aynı kiple ifade edilir. Oysa Arapça’da iki için mufaale babı, çok kimse için tefau’l babı getirilir. İnsanlar devamlı olarak birbirlerine karşı çok olma, serveti çok olma, bilgisi çok olma, taraftarı çok olma gibi çokluklar peşine koşmaktadırlar.
Fesad : “Visad” yıkılmış uzanmış ağaç parçası, yastık anlamında kullanılmaya başlanmış ve bu yılmış anlamından “ve”nin “fe”ye dönüşmesiyle bozulmuş anlamı kazanmıştır.
Sabbe : Suyun yukarıdan aşağıya doğru döküldüğü yer, çağlayan demektir.
Savt : Çomaktır.
Uzbe : Su yosunudur. Sudaki tek hücreli organizmalardır. “Azb”, hoş tat azab kötü tat, acı demektir.
Resad : “Rusde”, yaban hayvanın düşmesi için açılmış ve üstü kapatılmış tuzak çukurudur. Karşı tarafa görünmeden yapılan gözetlemeye “resad” denir.
İnne : İnne, kane’den dönüşmüştür. Kaf düşmüş enne olmuştur. Arapça’da vurgu ile ifadelere mana kazandırma yoktur. Bunun yerine diğer dillerdeki vurguyu karşılamak için ek harfler getirilmiştir. Karşı tarafa sadece bilgi vermek için bir cümle söyleniyorsa düz cümle yapılır. Karşı tarafın yanlış bilgisini düzeltmek için bir cümle söyleniyorsa o zaman o cümlenin başına “inne” getirilir.
Emma : Atıf harflerindendir. Em ile ma'nın birleşmesinden meydana gelmiştir. İse anlamına gelir. Ve ile tekrar edilir ve gruplanmaları anlatır. Şartlı gruplanma ise fe harfi ile cevaplandırılır. Şartlı değilse ev ile ve de emma tekrar edilmeden söylenir.
İnsan : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır. İnsan cins isimdir.
Ma : “Ma” ve “men”, “beyn” kelimesinden oluşmuştur. Ben, sen ve o kelimeleri buradan gelir. “Men” Arapça’da “kimse” anlamını almıştır. “Nun” düşmüş “ma” şekline dönüşmüştür. Nesne anlamına gelir. İkisi de “ellezi” gibi Türkçedeki “...en, ...an” takısının anlamını taşır. Men, insan, melek, ruh, cin ve Allah için yani akıl sahipleri için kullanılır. Ma ise eşya için kullanılır. Ellezi, fiilin ve fail veya mefulun belli olduğu hallerde kullanılır. Ma ve men fiilin belli olduğu ama fail ve mefulun belli olmadığı hallerde kullanılır. Tekil ve çoğul için kullanılır. Erkek ve dişi ayrımı yoktur. Burada yaratılanlar belirsiz, yaratma ise bellidir. Yani Allah kainatı bir tek sistem ve usul içinde yaratmıştır. Her oluş birbirine benzemektedir. Kur’an’ı da aynı sistem içinde indirmiştir.
Belev : Sürterek keskinleştirmek için kullanılan taş, bilevi taşı. İnsanları olgunlaştırmak için sıkıntılara uğratmaya “bela” denir.
Kürüm : Üzüm salkımıdır. “Kerume” fiil olarak bol yağmur yağdı, yani iyi üzüm oldu manasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra iyi ve güzel oldu anlamı kazanmıştır. “İkram” etti de iyilik etti demektir. “İhsan” da iyilik ama daha çok manevi, ikram ise daha çok maddi iyiliktir.
Ni’met : "Neam" geviş getiren çift parmaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra ni’met bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Daha sonra da bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder.
Kavl : Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçe’deki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.
Ked : “Kad”, “kane” veya “kade”den dönüşmüş bir kelimedir. “Kane” “olmak”, “kade” “yaklaşmak” manasınadır. “Kad” ise fiili mazide hem tekid hem de fiilin devam etmekte olduğunu göstermek için kullanılır. Fiili mazi de ise “bazen” anlamına gelir. “Le” tekid harfidir. “Kad cae” “Şimdi geldi”, “Lekad cae” “Muhakkak geldi ve şimdi burada” demektir.
Rızk : Sarımtrak parmak üzümdür.
Hevn : Düzlük demektir. “Kevn” tepe demektir. “Beyn” çukur demektir. “Huve” o demektir. Gaybi gösterir. İhane ilgisizlik, uzaklaştırma anlamlarına gelir.
Kella : “Kella”nın aslı “kane la” dır. "Öyle olmadı" "Öyle değil" anlamına gelir.
Yetim : Tek başına bulunan ağaç ve cevher demektir. Babası ölmüş çocuğa yetim denir.
Hadd :
Team : Yiyecek demektir.
Miskin : “Sikkin” bıçak demektir. “Sekene” kesilen hayvanın hareketsiz kalması demektir. “Miskin” bu anlamda yoksul demektir. Burada önceki ayet insanların doyurulmasından bahsetmektedir. Yeryüzü bütün insanların ortak malıdır. Herkesin yaşamaya hakkı vardır. İnsanlar üretimi bölüşmek zorundadırlar. Peygamber “komşusu açken kendisi tok yatıp uyuyorsa bizden değildir” der. Yeryüzü bütün insanlara ait olunca orada çalışıp üretenlerin çalışmayanlara kira verme görevi vardır. Hadisin ifade ettiği mana bunu göstermektedir. Ayrıca herkes borçlu doğar ve borçlu büyür. Çünkü onu anne ve babası büyütmüştür. O da borcunu çocuklarına öder. Kendi çocuğuna ödemekle yükümlü olduğu gibi babası ile annesi olmayanların da aynı haktan yararlanmaları gerekir. Yakınlık ve miras hukuku buna dayanır. Bu ayette ise insanların çalışıp iş bulmalarının bir hak olduğunu vurgulamaktadır. Varlıklı kişiler, komşularını doyurmakla yükümlü oldukları gibi herkese iş bulmak için çalışmakla da yükümlüler. Bunun içindir ki, burada “miskinleri doyurmazlar” denmiyor, “miskinlerin doyması için gayret sarfetmezler” deniyor. Yani kendileri çalışacak, kazanacak ve doyacaklardır. Bizim görevimiz herkesin çalışıp yaşayabileceği bir düzeni kurmaktır. Mü’min, “benim varlığım var, çalışmama gerek yok. Emekli oldum, maaşım var oturabilirim... diyemez. Servetini, varlığını atıl tutamaz. Mutlaka hareket ettirmek zorundadır. Ya kazançlı bir işe koyacak ya da karzı hasen müessesesine ikraz verecektir. Bu iki ayetin manasını herkese aş ve iş olarak açıklayabiliriz.
Ekle : Ekel pas demektir. Bir şeyi yiyip bitirmeye ekl, yiyip doymaya da team denir.
Veres : “İrs”, ateş söndükten sonra kalan kül ve kömür atıklarına denir. Ölülerin bıraktıkları mallara miras denir. Bunlara sahip olmaya da varis denir.
Lemem : Arkadan sarkan saç demetir. Tutam tutam, parça parça anlamına gelir. Kesik saça benzeten küçük kötülüklere lemem denir.
Habbe : Dane demektir. Habbe fiil olarak buğdayın başak bağlaması; insanın içinde de başka şeye veya kimseye neşeli meylin doğmasına mahabbet denir.
Mal : Eğik ağaç anlamındadır. Yönelmek anlamında "meyl etmek" yani insanın o tarafa içini meyletmesi şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. "Mal" da insanların değer verdiği şeylerdir. Bu değer işe yaraması yanında az olması sebebiyle de doğmuş olabilir. Mal piyasada değeri olan eşyadır.
Cemm : Gür saçtır. Bolluk anlamındadır.
Dekke : Engebesiz yerdir. Tedkik etmek düzeltmek, tesviye etmek demektir. Bir şey eridiği zaman yüzü düzlenir ve donduğunda dümdüz hale gelir. Kıyamet gününde yer zelzele ve zelzeleden çıkan mağmalarla kaplanacak, donduğu zaman da dümdüz ova olacaktır.
Ard : Yer demektir. Yer küre anlamına geldiği gibi herhangi bir arazi parçasına da arz denir.
Ciet :Suyun toplandığı çukur demektir. Gelmek anlamındadır. “Etve” kanaldan gelen sudur. Bir yönden gelmesi kastedilirse “eta” kullanılır, yönü belirsizse “cae” ile anlatılır. “Cae” fiili mazi (geçmiş zaman) ise de “iza” dan sonra geldiği için fiili muzari (gelecek) anlamı alır.
Melik : Milk, çamur manasından gelmiş olmalıdır. Türkçedeki bilek kelimesi ile bir yakınlığı olmalıdır. Sonraları kişinin sahip olduğu arazi ve üzerindeki yapılara mülk denmiştir. Devletler aşamasında ülkenin sahibi olarak hükümdarlar melik olarak anılmışlardır. Mülk de krallık anlamındadır. Türkçe’ye kıral, melik, hakan olarak tercüme edilebilir. Öz Türkçesi “han”dır.
Saffe : “Soffa”, odalar arası oturma yeridir. Oturmak için konulmuş taşlara “safa” denir. Sonra sıra anlamı kazanmıştır. ama bu sıra insan sıralaması anlamındadır.
Cehennem : Cehm, cahm ile akraba bir kelimedir Cehennem toprağı pişirmek, seramik fırını demektir. « Cahim » etin, meyvenin, mısırın kızartıldığı ateş demektir. Cehennem, yemeklerin pişirildiği fırın demektir. Cahim ise kızartıldığı fırının adıdır. Cehennem ve cehim dünyada terbiye olmamış insanların ahirette terbiye edilerek cennete girebilmeleri için yükseltildikleri yerdir.
Zikr : Yay görevi gören ağaç dal parçasıdır. Sonraları çelik denmiştir. Yumuşak demire ünsa denir. Bellek tekrar eskiyi hatırlama olduğundan yayın tekrar eski yerine gelmesine benzetilerek zakire denmiştir.
Leyte :
Kadem : “Kudüm” ön demektir. Öne götürdüğü için ayak anlamı da kazanmıştır.
Hayy : Kış uykusundan uyanmış yılan, mevt de kış uykusundaki yılan demektir.
Ehad : “Hadid” demir demektir. “Hudud” ise sınır demektir. Baştaki “e” olumsuzluğu ifade eder, “ehad” kelimesi sınırsız demektir. Arapça’da doğrudan doğruya sayı olarak ehad gelmez. Mesela “Ahmedu ehadun” denmez. “Ahmedü vahidun” denir. Bu da sadece kuralsız olarak Allah için kullanılmıştır. Ebu Hanife “Allah birdir, ama sayılardan bir değildir” demiştir. Bu kelime buna işaret etmektedir. Kainatta sonsuz diye bir şey yoktur. Zaman ve mekan da sonsuz değildir. Sonsuz yani sınırsız yalnız Allah’tır. Olumsuzdan sonra gelen ehad, olumsuzlukta genele uygulamak içindir.
Vesk : Bağ ipidir.
Ya, eyyuha : “Ya” hitabın tevcihi içindir. “Eyyü” hitabın tahsisi içindir. “Ha” uyarı içindir. Bu surede sizin yolunuz sizin benim yolum benim olsun” yahut “sizin hakkınız sizin, benim hakkım benim olsun” ifadesi var. Bu yalnız kafirlere söylenebilir. Mü’minlere ise birleşeceekler ve tek olan müstakim yol üzerinden gidecekler. Onun için tahsis ifade eden harfi nida kullanılmıştır. Gerçi herkes kendi içtihadına göre amel etmek suretiyle kendi yolundan gidiyor gibi görünürse de içtihatta hedef aynıdır. İbadet edilen birdir. Diğer taraftan içtihat yapan kimse diğer mü’minlerle istişare yapmak zorundadır ve icmalara uymakla mükelleftir. Bu sebeple müstakim yoldan çıkılmış olmaz. Belki sağdan veya soldan yürünmüş olur ki, bu da doğaldır.
Nefs : Dibağlamada kullanılan palamut, meşenin bir meyvesidir. Boyacılıkta da kullanıldığında eşyayı güzelleştirir, çürümekten ve paslanmaktan korur. Bu şekilde boyanmış veya dibağlanmış eşya veya deriye nefis yani kıymetli ve değerli bir eşya denir. Nefs, ruhun bir boyası, görüntüsü anlamında kişiliği ifade eder. Kimse anlamındadır. Ruh bedenle ilişkisini nefs ile kurar. Beden de ruh ile ilişkisini hayatla kurar. Kainatta herşey çift yaratılmıştır. Çiftlerin birbirleri ile ilişki kurma özellikleri vardır. Ruhla beden arasındaki ilişkiyi de nefs kurar.
Tem’en : Teme’, yokuştan aşağı doğru akıp düzlüğe gelince durgunlaşan sudur. İnsanın karışıklık içinde kararsız iken karara varıp sukün bulmasına itminan denir.
Rec’a : Rac’, ırmakta akan suyun ters istikamette aktığı yerdir. Sonraları geri dönme anlamı kazanmıştır.
Radiy : Süt, anne çocuğunu emdirirken yalnız görevi olduğu için emdirmez, aynı zamanda isteyerek ve zevk alarak emdirir. Bir işi yaparken ilerideki çıkarları ve sonuçları düşünerek işi yaparsın ama onu yapmak istemezsin. Örneğin bir hakim kanunlara uyarak suçluya ceza verir ama “keşke bu suçu işlemeseydi de bu cezayı vermeseydim” der. Bazı işi de, görevi olarak yapar ve hem de yaptığından memnun olur. Birincisine irade ikincisine rıza denir. Burada “a'yn” “ya”ya dönüşmüştür.
Dahl : Kuytu yer demektir. Sonraları iç anlamına kullanılmış. Daha sonra da “girme” anlamında kullanılmıştır. Burada “nas” topluluk olarak değerlendirilmiş ve kurallı erkek çoğul kullanılmıştır. Fiillerde kurallı erkek çoğullarda ümmet olma şartı yoktur.
Abd : Ana kapının önündeki bekçidir. “Abd”in “amel”den farkı, “amil” olan belli bir sureyi başkasına tahsis edendir. Geri kalan zamanlarını ise başkalarına kullandırabilir. Abd ise bütün vaktini birisinin emrine veren kimse demektir. Kişi kendisini satma hakkına sahip olmadığı için abdlik (kölelik) sözleşmesi batıldır. Burada sözleşmeye göre başka insanlara, kafirlere hizmet verilmeyecek anlamında değildir. Bütünü ile yücelterek birine hizmet vermek ibadettir.
Fecr, aşr leyl, şef’, vetr, ve sirayet ettikçe leyl için... Bunda hicrliye bir kasem yok mu? Beldeler içinde misli halkolunmamış imadlı İrem’e, Ad’a ve vadide sahrı cevb etmiş kimseler olan Semud’a ve evtadlı Firavn’a rabbın nasıl fi’l etti re’yetmedin mi? Beldeler içinde tuğyan etmiş kimseler orada fesadı iksar ettiler de rabbin onlara azabın savtını sabbetti. Rabbın mirsaddadır. İnsan ise rabbı onu ibtila eder de ikram eder ve tenim ederse rabbim bana ikram etti, kavleder. Yine onu ibtila eder de rızkını aleyhine kadr ederse rabbim bana ihanet etti, kavleder. Oysa siz yetime ikram etmiyorsunuz ve miskinlerin teamına hıdad etmiyorsunuz ve türası lemmen eklediyorsunu ve malı cemmen hubbediyorsunuz. Kelle, arz dek dek ettiğinde ve melek saf saf iken rabbin ciet ettiğinde ve olyevm cehennem ciet ettiğinde, olyevm insan tezekkür edecek ve zikrası ona nereden? Hayatım için takdim etseydim, kavleder. Olyevm kimse azabını tazib etmez. Kimse vesakını isak edemez. Ey mutmeinn nefis, rabbına merdiyyeten radiye olarak rucu et. Abidlerimin içine dahil ol ve cennetime duhul et.
Tan, on gece, çift ve tek ve süzüldüğünde gece için... Burada usu olana bir ant yok mu? Kentler arasında eşi varedilmemiş direkli İrem’e, Ad’a ve koyakta kayalıkları açmış kimseler olan Semud’a ve dikintili Firavn’a yetiştiricin ne yaptığını görmedin mi? Kentler arasında taşkınlık yapan kimseler orada bozgunu arttırdılar da Yetiştiricin onların üzerine tadın çomağını döktü. Yetiştircin gözetlemededir. İnsan ise, Yetiştiricisi dener de ona iyilik eder ve bolluk verirse “Yetiştiricim bana iyilik etti” söyler. Yine onu dener de geçimini ölçülendirirse “Yetiştiricim beni dışladı” söyler. Oysa siz öksüze iyilik etmiyorsunuz ve yoksulun doymasına çaba göstermiyorsunuz ve kalanı düşüncesizce yiyorsunuz ve varlığı çok seviyorsunuz. Öyle değil, yer tir tir titrediğinde ve Melek ard arda iken Yetiştiricin geldiğinde ve o gün tandır getirildiğinde, o gün insan anımsayacak ve anımsaması ona nerden? Ah, yaşamım için çalışsaydım, söyler. O gün kimse tadını tattıramaz. Kimse bağını bağlayamaz. Ey uyarlanmış kişi, Yetiştiricine isteyerek ve isenerek dön. İşçilerimin içine katıl ve bahçeme gir.
AÇIKLAMA : Kainat başlangıçta yoktu. Zaman yoktu, mekan yoktu, madde yoktu, enerji yoktu. Bir tek nokta vardı. O nokta patladı, genişledi ve bu kainatı oluşturdu. Fecr bunu ifade eder. Işık halinde olan kainatın bazı parçacıkları birleşti maddeyi oluşturdu. Bu madde atomların gruplanması ile cisim haline geldi. Bu gruplanmalardaki moleküllere işaret ederek leyali aşr diyor. Oluşmada 2, 4, 8, 16 çiftli grupla 3, 7, 15, 31... tekli gruplar esas alınmıştır. atomların etrafındaki elektronlar , gökteki gezegenler, insanın yaşı tekli gruba göre düzenlenmiştir. İnsanın organları ise çiftli gruba göre düzenlenmiştir. Maddenin birbirine karışması suretiyle yeni tür maddeler oluşmuştur. Böylece kainatın fiziki yapısı burada özetlenmektedir. Ondan sonra insanın tarihine işaret ederek insandaki gelişmeyi anlatmaktadır. Sonra insanın yapısını anlatarak nasıl kendi kendisini ihmal ettiğini, gününü düşünerek geleceğe hazırlık yapmadığını bildirmektedir. Sonunda “Ey itminan olan nefis” yani bütün bu delillerle artık ikna olmuş, geçmişinin ve geleceğinin ne olduğunu anlamış kişi artık memnun olarak rabbına dön ve onu da memnun et ve bu dönüşü topluluğun içine katıl şeklinde cemaate katılma şeklinde ifade etmektedir. Bu cemaatleşme şeklinde ise daha önceki ayetlerde ise “herkese aş, herkese iş” ilkesi ile ifade etmiştir. Bundan sonraki surede “herkese aş, herkese iş” ilkesinin kentleşme şeklinde örgütlenme ile olacağını bu kentte olacağını işaret ederek o kentte yine yetimi ve yoksulu doyurmadan bahsetmektedir. Hz. Peygamber bu sureler ile oluşturduğu cemaati ile Medine’ye hicret etmiş ve orada burda bahsedilen topluluğu oluşturmuştur. Bu topluluk çağımıza kadar gelmiş ve bugün ömrünü tamamlamıştır. Bu günkü müminlere farz olan böyle bir kenti kurmaktır.