(67) MÜLK SURESİ
Rahman, Rahim Allah’ın ismine
Berk : “Birke” yerde kazılan havuza benzeyen yerdir. Burada çevreden gelen sular toplanıp birikir ve çevre onunla sulanır. Bollaşmak çoğalmak anlamlarında bereket fiili kullanılmıştır.
Fevt : İki parmak arasındaki açıklık demektir.
Hasi : Buruşmuş, kırışmış elbise demektir. Yorgun anlamına da gelir.
Ziynet : Süslemek için kullanılan çöplere, tüylere benzeyen vasıtalardır.
Atiid : Kıymetli şeylerin saklanması için kullanılan kutudur. “Atade” bir şeyi kutuya koyup saklamak demektir. “Aded” kelimesi de buradan dönüşmüştür.
Şeheka : Bir yerde yükselmiş dağ veya yapı demektir. Rüzgar ona çarpınca yukarıya doğru yükselir ve bir ses çıkarır, bu sese “şehik” denir. Uğultu anlamındadır.
Zeffir : Tulum demektir. İçi hava ile doldurulur ve sıkıştırılarak ses çıkar.
Tefur : “Fevr” fokurdayan su demektir.
Meyz : İmtiyaz: “Zaad” azık demektir. Yüklerin üstüne eklendiği için ziyade fiili arttırmak anlamına gelir. “Meziide” ziyade edilmiş, artırılmış anlamındadır. Sonundaki “dal” “ya”ya dönüşmüş “meziyet” olmuştur. Ayrıcalık anlamına gelir. Sonra “ya” ile “za” yerlerini değiştirmiş, mastar olarak “meyz” ayırmak, seçmek anlamı kazanmıştır.
Ğayz : “Ğait” çukur demektir. İnsanların dışarıya çıktıkları yerin adıdır.İnsan dışkısına “ğaita” denmektedir. Kalın bağırsakların adıdır. Kapatılıp gizlenen pislik anlamında insanın içinde duyduğu kötü hisler, öfke demektir.
Hazen : Depo demektir.
Suhk : Eskimiş, yıpranmış elbise demektir.
Nekb (kaf) : Eli omuza bağlayan yer. Çevre demektir. Bu yeryüzünün yuvarlak olduğunu da anlatmaktadır.
Hesf (hı) : Derin sulu çukurdur.
Mevr : “Mürre” ip yapılan ağaç ve onun kabuğudur. “Ra” “vav”a dönüşmüş “mevr” olmuştur ve burularak titreşim hareketini ifade eder.
Hasb (sad) : Çakıl demektir.
Nekire : Kusmuk demektir. İshal için de kullanılır.
Kabza : Elle tutulan sap demektir.
Ğerre : Geniş çuval demektir.
Lecce : Büyük deniz, okyanus demektir.
A’tev (te) : “U’tuv” 69. Surede yapılmış
Kebab (kaf) : Kızartılmış et demektir. “Kevkeb” yıldız demektir. “Kebab”ta et alttan üste doğru çevrilir. “Kebbe” mastarı eti ateşin üzerinde çevirmek demektir. Yüz üstü düşme de veya düşe kalka yürümeye “kebbe” mastarı kullanılır.
Zere’ (zal, hemze) : “Zerre”(zal) toz demektir. Zere’ ise küçük tohum demektir. Mastar olarak saçmak, dağıtmak anlamlarına gelir.
Sey’e(hemze): “Sivad” kara demektir. “Sevet” dal’ın hemzeye dönüşmesi ile morarmak, kararmak, bozulmak anlamlarını kazanmıştır.
Latif(tı):
-Yedinde mülk olan kimse tebarük etti. O her şeye kadirdir(1).
-O hanginizin amelen ahsen olduğuna sizi belv etsin diye mevti ve hayatı halk eden kimsedir. O azizdir, ğafurdur(2).
-O seba’ semavatı tıbaken halk eden kimsedir. Rahmanın halkında bir tefavut re’y edemezsin. Basarı rec’ et, bir futur re’y edebiliyor musun(3)?
-Sonra basarı kerreteyn rec’ et. Basar sana hasir olarak hasien inkilab edecektir(4).
-Dünya semasını mesabih ile tezyin etmişizdir. Onu şeyatine rucum ca’l ettik ve onlara sei’rin azabını i’tida ettik(5).
-Rablerine küfretmiş kimseler için cehennem azabı vardır. Mesir bi’sedir(6).
-Oraya ilka olunduklarında o tefur iken onu şehiken sem’ ederler(7).
-Nerdeyse ğayzden temeyyüz edecek. Oraya her bir fevc ilka olunuşunda onlara hezenesi size nezier etvet etmedi mi diye sual eder((8).
-Bela, bize bir nezir ciet etti de biz onu tekzib ettik ve Allah bir şeyi tenzil etmiş değil. Siz kebir bir dalaletin dışında değilsiniz kavlettik diye kavlettiler(9).
-Sem’ veya a’kl eder olsaydık sei’rin ashabında olmazdık(10).
-Zenblerini i’tiraf ettiler. Sei’rin ashabına suhk..(11)
-Rablerinden ğayb ile haşiyet eden kimseler için ise onlar için mağfiret ve kebire vardır(12).
-Kavlinizi israr edin veya onu cehr edin. O sudurun zatını alimdir(13).
-Halk eden kimse ilm etmez mi? O latiftir, habirdir(14).
-O sizin için arzı zelulen ca’l eden kimsedir. Menakibinde meşiy edin ve rızkından ekl edin. Nuşur onadır(15).
-Semada olan kimsenin arza sizi husuf etmeyeceğine emin misiniz? O dem o mevr eder(16).
-Semada olan kimsenin üzerinize bir hasibi irsal etmeyeceğine emin misiniz? Nezirimin nasıl olduğunu yakında ilmedeceksiniz(17)?
-Onlardan önceki kimseler tekzib etti. Nekirim nasıl oldu(18)?
-Fevklerinde saffat olan tayra re’y etmediler mi? Ve kabz ediyorlar. Onları rahmandan başkası imsak etmiyor. O her şeyi basirdir(19).
-Yoksa bu kimse rahmanın dunundan size nüsret edecek cündünüz olan kimse midir? Kafirler sadece ğurur içindedirler(20).
-Yoksa bu kimse, o rızkını imsak etse sizi rızıklandıracak kimse midir? Bel, u’tuv ve nufur içinde lecc ettiler(21).
-Vechi üzerine mükibben meşy eden kimse mi, yoksa müstakim sırat üzerine seviyyen meşy eden kimse mi ehdadır(22).
-O sizi inşa eden ve size sem’i, ebsarı ve efdeyi ca’l eden kimsedir. Ne kalil şükrediyorsunuz, kavlet(23).
-O sizi arzda zer’ eden kimsedir ve ona haşr olacaksınız diye kavlet(24).
-Sadık iseniz bu va’d ne gün diye kavlediyorlar(25).
-İlm yalnız Allah’ın i’ndindedir ve ben yalnız mübin bir nezirim diye kavlet(26).
-Onu zülfeten re’y edince küfr etmiş olan kimselerin vucuhu sevet eder ve bu sizin iddia’ ettiklerinizdir diye kavlolundu(27).
-Allah beni ve maiyetimde olanı helak ederse veya bize rahmet ederse elim azabdan kafirleri kimin icar edeceğini re’y ettiniz mi diye kavlet(28).
-Rahman odur, onunla iman ettik, ona tevekkül ettik ve mübin bir dalalet içinde kimmiş, yakında i’lmedersiniz, diye kavlet(29).
-Maınız ğavren isbah etse me’in bir ma’ ile kim size etvet edecek diye kavlet(30).
-Elinde ülke olan kimse bolardı. O her şeye gücü yetendir(1).
-O hanginizin daha iyi iş yapacağını denemesi için ölümü ve diriliği yaratan kimsedir. O saygındır, örtendir(2).
-O yedi göğü bitişik olarak yaratan kimsedir. Yaşatıcının yaratmasında çatlama göremezsin. Bakışını çevir, bir bozukluk görebiliyor musun(3)?
-Sonra bakışını iki kez çevir. Bakışın sana bitkin olarak yorgun dönecektir(4).
-Yakın göğü çıralarla süslemişizdir. Onları şeytanlar için kovucular yaptık ve onlara sıcağın tadını ayarladık(5).
-Yetiştiricilerini kapatan kimselere ocak tattırması vardır. Dönüş yeri kötüdür(6)
-Oraya ulaştırıldıklarında o öfkesinden patlayarak fokurdamakta iken uğultuya kulak verirler. Oraya yeni bir bölük varınca koruyucuları onlara size uyarıcı gelmedi mi diye sorarlar(7-8).
-Evet bize uyarıcı geldi ancak yalanladık ve Allah bir şeyi indirmemiştir siz sadece büyük bir şaşkınlık içindesiniz dedik(9).
-Dinleyip düşünseydik sıcakta olanların içinde olmazdık(10).
-Yazıklarını boyunlarını aldılar sıcakta olanlar çökecek(11).
-Yetiştiricilerini görmeden sayan kimseler ise onlar için örtme ve büyük karşılık vardır(12).
-Sözünüzü gizleyin veya onu yükseltin o başların kendisini bilmektedir(13).
Yaratan bilmez mi? O kavrayandır, algılayandır(14).
-Yeri sizin için inik yapan kimse O dur. Çevresinde dolaşın ve onun yemişlerini yiyin. Diriliş onadır(15).
-Gökte olan kimsenin sizi yere gömmeyeceğine güvenceniz var mı? O dem o burkulur(16).
-Gökte olan kimsenin üzerinize çakılları salmayacağınıza güvenceniz var mı? Uyarımın nasılmış, yakında bileceksiniz(17).
-Onlardan önce olan kimseler yalanlamıştı. Paylamam nasıl oldu(18)?
-Üzerlerindeki sıralanmış kuşları görmüyorlar mı? Ve yumuyorlar. Onları yaşatandan başkası durdurtmuyor. O her şeyi görendir(19).
-Yoksa bu kimse yaşatanın dışında size yardım edecek bir ordu olan kimsemidir? Kapatanlar sadece aldanıştadırlar (20).
-Yoksa bu kimse, o yemişini kesse size yedirecek kimse midir? Doğrusu, kargaşa ve iğrentiye dalmışlardır (21).
-Yüzü üstüne sürünerek dolaşan kimse mi yoksa ayakta düz yolda dolaşan kimse mi doğruluktadır(22)?
-O sizi kuran ve size işitmeyi, görmeyi ve düşünmeyi veren kimsedir. Ne az karşılıyorsunuz, söyle(23).
-O sizi yere serpiştiren kimsedir ve onda toplanacaksınız, söyle(24).
-Doğru iseniz bu söyledikleriniz ne gün, diye söylüyorlar(25).
-Bilim sadece Allah’ın yanındadır ve ben yalnız açık bir uyarıcıyım diye söyle(26).
-Onu yaklaşmış gördüklerinde kapatmış olan kimselerin yüzleri kararır ve işte savında bulunduğunuz bu, diye söylendi(27).
-Allah beni ve beraberimde olan kimseleri yok ederse veya bize iyilik yaparsa acıklı tattırmadan kapatanları kimin uzaklaştıracağını gördünüz mü, diye söyle(28).
-Yaşatan odur, onunla inandık, ova dayandık ve açık bir taşkınlık içinde kimmiş, yakında bileceksiniz, diye söyle(29).
-Suyunuz çekiliverse kaynayan suyu size kim getirecek, diye söyle(30).
AÇIKLAMA : Kur’an, büyük Kur’an ve Fatiha olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Fatiha Kur’an’ın bir fihristi olmaktadır. Büyük Kur’an’da önce 64 sure olarak bir grup, sonra 32 sure olarak ikinci grup, sonra da 16 sure olarak da üçe ayrılmaktadır. Grupların hem sure uzunlukları hem de sayıları azalarak tertiplenmiştir. İlk grupta İslamiyet bütün hükümleri ve esasları ile anlatılmaktadır. İkinci grupta insanlara bilhassa inanmayanlara deliller getirilerek Allah’a ve Kur’an’a inanmalarını istemekte ve ahiret hakkında bigi verip uyarmaktadır. Allah’ın varlığı ve kitabın Allah sözü olduğu üzerindeki ilmi deliller kainatın ve insanlığın yaratılışı üzerindedir. Bu surede göklerin katlar şeklinde değil, tabakalar şeklinde yaratıldığa işaret edilmekte, ayrıca yakın dünyanın yıldızlarla donatıldığı anlatılmaktadır. Buradaki yakın kelimesinden Newton’un çekim kanununun geçerli olduğu Samanyolu Göğü kastedilmektedir. Böylece günümüz ilmi tarafından ortaya konmuş olan iki büyük mucizeye işaret edilmektedir. Şeytanların gökten değil de, yıldızlardan kovulduğunu tasrih ederek şeytanın insana musallat olduğu savında uyarlılık göstermektedir. Yoksa kovulma, yerin atmosferinde olsaydı o zaman göğe çıkan insanlar şeytansız kalacaklardı.
Bu surede başlayan bu davet-uyarı uslubu 32 surede devam etmektedir. Bu davet sureleri bittikten sonra son 16 surede mü’minlerin kendilerine dönmeleri ve kafirleri kendi hallerinde bırakmaları istenmektedir. Bundan önce gelen 10 Medeni Sure ile 64 surenin özeti verilmektedir.