88 - ĞAŞİYE SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Etve : Su kanalı demektir. Suyun akıp gelmesine ”eta“ mastar olmuştur. Bir yönden gelişi ifade eder. ”Ciet“ ise yönsüz gelisi ifade eder.
Hadis : Kirlenmiş veya kapanmış şeyi parlattıktan sonra ortaya çıkandır. Taze meyve anlamına da gelir. Hudus pası kaldırma anlamına gelirken vakıa ise suyun toplandığı çukur dermektir. Suyun dolmasına vuku’ denir. Hudus ortaya çıktıktan sonra sürekli olarak genişleyen ve yayılan olaylara denir. Vuku’ ise ortaya çıkıp kısa zamanda sona eren olaylara denir.
Ğaşiy : Çuldur. Mastar olarak örtmek anlamına gelir.
Vech : Yüz demektir.
Yevm : “Yemm” durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı olmuştur. Sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur'an'da “Eyyamen ma'dudat”da olduğu gibi 24 saat için kullanılmaktadır. Veya "tilke eyyamin nudaviluha"da olduğu gibi çağlar için kullanılmaktadır.
Huşu’ : « Haşia », toprak üzerinde olgunlaşmış sonbahardaki kuru ottur. Bu otlar çürür ve toprak daha iyi ot bitirecek hale gelir. Bu verimli toprağın adı « huşu’» dur. Böylece insanın belli bilgiler aldıktan sonra o bilgilerin etkisi altında rabbina dönmesi için, içinde oluţan duyguya huşu’ denir. Kur’an’da namaz içinde kunut ve huşu’ farz kılınmıştır. Kunut okunanları dinlemek, yani Allah’ın emirlerini telakki etmek, huşu’ ise ondan sonra sukunet hali alarak kendi içini dinleyerek rabıta kurmaktır.
Amel : Amele iş yapmaya alıştırılmış deve veya öküz demektir. Abd kelimesi ile de akrabalığı vardır. Amel etmek başkasına iş yapmak demektir.
Nasb : İşaret için dikilmiş taştır.
Sıliy : Sıliye, çölde Arapların güneşte et pişirdikleri taşın adıdır. Sonra pişirmek mastarına dönüşmüştür. “Ateşte pişecektir” denmektedir. Terbiye olacaktır, anlamındadır. Salat kelimesi de buradan gelmektedir. Cehennem dünyada terbiye olmayan insanları ahirette terbiye etmek için vardır. Zaten cehennem de fırın demektir.
Nar : Ateş demektir. Nur da bu kökten türemiştir.
Hamiye : Sık çamur demektir. Kalıp için kullanılan çamurdur. Sonra koruma anlamı almıştır. Himaye etmek buradan gelmektedir. Yapılan kalıpların kalıcı olması için ateşte pişirilmiş ve bugünkü seramik doğmuştur. Hamiye pişiren anlamındadır.
Sakiy : Kaba konmuş sudur. Türkçe’deki su kelimesi buradan gelmiştir. Ma akar veya göldeki su, saky etmek su vermek demektir.
Ayn : Ayn göz, “evya” göze demektir. Önce pınarların akan gözüne, sonra da insanların gözüne ayn denmiştir. Topluluklarda kelimelerin birbirine aktarılması olduğu gibi, benzetmelerin aktarılması da vardır. Türkler ve Araplar gözü hem pınar için hem de görme aleti için kullanmışlardır.
İna : Yemek çanağıdır.
Leyse : Bu kelime “late”den dönüşmüştür. “La” “beyn”den dönüşmüştür. Olmadı veya değildir anlamındadır. Fiildir ama muzarisi yoktur.
Team : Yiyecek demektir.
Dar’ : Hayvan memesidir.
Semen : Yağdır.
Ğaniy : Ğanem, koyun sürüsü demektir. Ğanimet kelimesi buradan gelir. Sonra “m” harfi “y” harfine dönüşmüş ve zenginlik anlamı kazanmıştır. Kurtarmak, savmak anlamında if’al babı kullanılır. Kelime olarak “zengin etti” manasınadır. Ama kullanışta “savdı, kurtardı” anlamlarına gelir.
Cu’ : “Cey” suyun eteklerinden akarak toplandığı yerin adıdır. Boşluk demektir. Hemze “ayn”a dönüşmüş ve boş olan insan karnına ad olmuştur.
Ni’met : "Neam" geviş getiren çift parmaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra ni’met bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Daha sonra da bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder.
Sa’y :
Radiy : Süt, anne çocuğunu emdirirken yalnız görevi olduğu için emdirmez, aynı zamanda isteyerek ve zevk alarak emdirir. Bir işi yaparken ilerideki çıkarları ve sonuçları düşünerek işi yaparsın ama onu yapmak istemezsin. Örneğin bir hakim kanunlara uyarak suçluya ceza verir ama “keşke bu suçu işlemeseydi de bu cezayı vermeseydim” der. Bazı işi de, görevi olarak yapar ve hem de yaptığından memnun olur. Birincisine irade ikincisine rıza denir. Burada “a'yn” “ya”ya dönüşmüştür.
Cinn : Cennet, dışarıdan iç tarafı görülmeyen meyveliklerin adıdır. Cenin kelimesi buradan gelmektedir. Görülmeyen varlıklara “cin” denmektedir. İnse karşı kullanılmaktadır.
Ali :
Sem’ :
Lağv : Reğev, köpüktür. Re Le’ye dönüşmüş Leğev olmuştur ve köpük misali boş söz ve oluş anlamı kazanmıştır.
Cery : Suyun akıntısına kapılıp yüzen parçadır. Buradan akis fiili oluşmuştur. Bizzat suyun akışına da cereyan denmiştir.
Surur : Serer üstüne oturulan kanepe türü divandır. Üstüne oturup serinlemekten sevinç, altına bir şey gizlemekten sır anlamları kazanmıştır.
Ref’ : Raf’, üzerine bir şeylerin konduğu yer, raftır. Mastar olarak da kaldırmak, yükseltmek demektir.
Kub : Kap, kupa, bardak, küp anlamlarına gelir.
Vad’ : Vedia’ heybe demektir. İçine azık konan veya eşya taşınan kaptır. Bir şeyi vad’ etmek onu yerine yerleştirmek demektir.
Numruk : Yastıktır.
Saffe : “Soffa”, odalar arası oturma yeridir. Oturmak için konulmuş taşlara “safa” denir. Sonra sıra anlamı kazanmıştır. ama bu sıra insan sıralaması anlamındadır.
Zerb : Zerab üstüne oturulan minderdir. Halı veya kilim anlamlarına da gelir.
Bess : Rüzgarın esmesi sonucu etrafa dağılan toz anlamından gelmiş olmalıdır. Besse, yaymak, türetmek anlamlarına gelmektedir.
Nazar : Raye, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
İbil : Deve sürüsü demektir.
Keyfe : Key “için” demektir. “Kev”nin “nun”u düşmüş ve soruya dönüşmüştür. Sonuna “mim” eklenerek “keyme” şeklinde de kullanılmıştır. “Mim” “fa”ya dönüşerek “keyfe” olmuştur. “Ma” “ne” anlamındadır. “Keyfe” ise “nasıl” anlamındadır. “Ma” olması gereği yani gelecekle ilgili gerekleri “keyfe” ise oluş için gerekleri sormaktadır. Burada “Allah ne yaptı” demiyor da “nasıl yaptı” diyor. Yapış tarzını anlatmaktadır. Hayatta zulüm yapanlar veya şeriat dışına çıkanlar beklenmedik sonuçlarla karşılaşırlar. Bu sonuçlar insanları uyarmalıdır.
Halk : Halk, deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. ”Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da kaza denir. İlk yarattığı canlıda kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde vardı. Bu kaderdir. Şimdi gerçekleşenler ise kazadır. İlk defa zaman ve mekan içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kainatın oluşması ile ilgili bütün özelikler vardı. O kaderdi.
Sema : “Sem” hayvanın sırtı, “ard” da hayvanın karnıdır. Sırtın üst kısmına sema, alt tarafına da ard denir. Ard toprak parçası ve yer küre, sema da gök küre demektir. Her tabakanın üst üste olmasından dolayı her birinin adı da semadır.
Cibal : Cibal, dağ demektir. Sıra dağlara rasiye, sivri dağa da alem denmektedir.
Nasb : Dikili taş demektir. Çardak devri toplulukları toplantı yerlerine taş dikerler ve bu taşa da nasb derlerdi. İşaret için dikilen taşa denir.
Ard : Yer demektir. Yer küre anlamına geldiği gibi herhangi bir arazi parçasına da arz denir.
Saht : Mistah, hurma kurutulan yerdir. Sath kelimesi bir yeri bir şey için kullanmak amacıyla düzeltilerek meydana gelen sahadır.
Zikr : Yay görevi gören ağaç dal parçasıdır. Sonraları çelik denmiştir. Yumuşak demire ünsa denir. Bellek tekrar eskiyi hatırlama olduğundan yayın tekrar eski yerine gelmesine benzetilerek zakire denmiştir.
Saytır : Et satırıdır.
Veliy : Veli arka demektir. Bel kelimesi ile akrabadır. Tevella, sırtını çevirmek, gerisin griye dönmektir. Tevliye arka çıkmaktır.
Küfür : Hufre, çukur demektir. Ğafere, çukurun dışarı atılmış toprağı demektir. Kefere ise tohumu örten toprağın adıdır. Kafir, çiftçi demektir. Sonraları bu kelime gerçekleri ve hakikatleri kapatan, gizleyen anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Tohumun sonradan yeşermesi gibi hakikatin de bir gün yeşereceğini de bu kelime içermektedir. Kafirun kurallı erkek çoğuldur, muhatap örgütlenmiş bir topluluktur. Böylece İslam düzeninde onların kendi cemaatlerini kurabilecekleri ve diledikleri gibi yaşabilecekleri ifade edilmektedir. Burada kafirler arasında bir fark gözetilmediğinden bunların Ehl-i Kitap olma şartı yoktur. Tarihte de Mecusiler Ehl-i Kitap olmadıkları halde İslam ülkelerinde yaşadılar ve yaşıyorlar. Burada küfredenler belli ama küfür belirsizdir.
Uzbe : Su yosunudur. Sudaki tek hücreli organizmalardır. “Azb”, hoş tat azab kötü tat, acı demektir.
Allah : Allah kelimesi “el-ilah”tan dönüşmüştür. Özel isimdir. Kurallara göre türememiştir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçe’deki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.
Kebir : Yaşlı adamdır. Büyük anlamında kullanılmaktadır.
Evb : Ev yuva demektir. Eveve’deki son vav, ba harfine dönüţerek evb olmuţtur. Yuvaya dönüţ demektir.
Sery : Akan deredir.
Hesab : Hisbe okun nişangah kısmına denir. Mesafeye göre arpacığın yukarıya veya aşağıya tutulması gerekmektedir. Bunu başaran kimse hedefine ulaşır. Mekanikte hesap ilk olarak top atışlarında uygulanmıştır. Hesap etmek kesin olarak sonuçları elde etmek anlamına geldiği gibi zannetmek anlamına da gelir. Zan da kanaat anlamına gelir. Kur’an bu iki kelimeyi her iki şekilde de kullanmaktadır. Böylece ilmi sonuçların yaklaşık ve olası olduğuna işaret etmektedir. Burada "zannediyor" anlamında kullanılmıştır.
Ğaşiyenin hadisi sana etvet etmedi mi? Kimi vecihler olyevm haşiadır, amiledir, nasibedir. Hamiye nara sıliy eder. Aniye aynden saky olunur. Dari’dan olanın dışında onlara bir taam yok. Ne isman eder ne de cu’dan iğna eder. Kimi vecihler de olyevm naimedir. Sa’ylerine razıdırlar. Aliye cennettedirler. Orada lağiyeyi sem’ etmez. Orada cari ayn vardır. Orada merfu serirler ve mevdu’ kevbler ve mesfuf numruklar ve mebsus zerbiler vardır. İbile nazar etmiyorlar mı, nasıl halkedilmiş, semaya nasıl ref’ olunmuş, cibala nasıl nasb olunmuş, arza nasıl sath olunmuş... Tezkir et, sen sadece müzekkirsin. Onlara musaytır değilsin. Sadece kim tevelli eder ve küfr ederse Allah onlara ekber azabı ile ta’zib eder. Onların iyabı bizedir, sonra onların hesabı da bizedir.
Kuşatmanın öyküsü sana gelmedi mi? Yüzler var o gün solgundur, yorgundur, bitkindir. Pişirici ateşte tavlanıyorlar. Durgun kaynaktan sulanırlar. Onların ağızdan başka bir yiyeceği yoktur. Ne semirtir, ne de açlığı giderir. Yüzler var o gün dolgundur. Çabalarında mutludurlar. Yüce bahçeliktedirler. Orada bozucu söz duymazlar. Orada kaynaklar akardır. Orada yüksek koltuklar, yerleştirilmiş bardaklar, dizilmiş yastıklar ve serilmiş halılar vardır. Develere, nasıl yaratılmış; göğe, nasıl yükseltilmiş; dağlara, nasıl dikilmiş; yere, nasıl düzenlenmiş bakmıyorlar mı? Anlat, sen yalnızca anlatansın. Onlara zorba değilsin. Ancak kim arkasını döner ve kapatırsa Allah ona en büyük tadı tattıracaktır. Dönüşleri bizedir. Sonra işlemleri üzerimizedir.
AÇIKLAMA : Bu surede önce ahiret hayatı anlatılmaktadır. Ahiret hayatının bu dünyaya benzediğini insanların orada bu dünyada olduğu gibi ihtiyaçları olacağını anlatmaktadır. Cennete ve cehenneme giden taraflar benzer ihtiyaçları olduğunu ve farklı şekilde kaliteli ve kalitesiz mallarla karşılanacağını ifade etmektedir. Sonra canlının yaratılması ve o canlının yaşayabilmesi için kainattan bahsetmektedir. Mümine “sen anlat, sen onlara zorla yaptırmakla yetkili değilsin. Onlara ceza verecek, hesaba çekecek Allah’tır” diyerek temel görevini ortaya koymaktadır. Bundan sonraki surede de kendi topluluğu içindeki görevi hatırlatılmaktadır. Yani bu surede bir müminin mümin olmayanlara karşı görevini anlatmaktadır. Bu görev tebliğ görevidir. Zorlama yapmadan tebliğ görevidir. Bundan sonraki surede müminlerin kendi aralarındaki görevleri anlatılmaktadır. O da yetime ikram ve yoksulun doyması için çaba göstermektir. Yani iç düzenlerini kurmaktır.