AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
3051 Okunma
nur suresi meali

 

24 – NUR SURESİ

 

KaV’ (kaf, ayın) : Etrafı tepelerle çevrili ova, çukur yer. Dip

ZME, ZMY : Kararmış, morarmış dudak, ZME, susuzluk

HaVT (Hı, tı) : Adım demektir.

ELY : Vely, sırt arka demektir. Ely, son, kuyruk demektir. Bir şeye son vermeye ila, bir iyilikten vazgeçmeye itila denmektedir. Ala ise bir nimetin sonuçları demektir.

HaBiS (hı,p.se) : Kir, pas demektir.

EYMe (hemze) : Eveme duman, eyeme kafası karışık, sonraları evlenme durumunda olup evli olmayan kadın veya erkektir.   

ŞeKVa (kef) : Tulumdur, mişkak ise mumu sönmemesi için rüzgardan koruyan koruyucu demektir. Sonraları koruyucu camdan yapılmaya başlanmıştır. Fanus veya abajur demektir.

SNY (sin) : Sena, ayın sudaki görüntüsü, parıltısı demektir.

VDQ (dal, kaf) : Sis

ZCY (ze) : ZCC cam demektir. ZCY cam kırıntıları, parçacıkları demektir. İzca etmek, parçacıkları toplamak, öteberiyi bir araya getirmek.

RKM (re, kaf) : Yığın, Üst üste binmiş yığın

ZKN (ze, kaf) : Çene demektir. Aynın kafa dönüşmesi ile başı öne eğmek demektir.

HaYB (ha) : “eHYıB” çevresine yağmur yağdığı halde kendisine yağmur yağmayan toprak demektir. Çocukları arasında bölüştürmede haksızlık yapmak anlamı kazanmıştır.

A’FFe (ayn) : U’ffe, yarı sağılmış meme, isti’faf etmek u’ffeyi istemek yani vücudun bazı kısımlarını başkalarına karşı saklamak, hayvanın memesinde yavruya ayrılmış süt gibi eşine ayırması demektir.

LeVZ (zal) : Tepenin görünmeyen yanıdır.

 

 

Rahman Rahim Allah’ın ismine

 

1- Bir suredir, onu inzal ettik, onu farz kıldık ve tezekkür edersiniz diye onda beyyin ayetler inzal ettik.

Bir kanıttır, onu indirdik, onu kesinleştirdik ve anlarsınız diye onda açık kanıtlar indirdik.

 

2- Zani ve zaniye; onlardan her birine mie celde celd ediniz. Allah’a ve ahiret yevmine iman ediyorsanız Allah’ın dininde onların re’feti sizi ahz etmesin. Müminlerden bir taife de a’zablarına şehadet etsin.

Oynaşık erkeğe ve oynaşık kadına; onlardan her birine yüzer kamçı ile kamçılayınız. Allah’a ve öte güne inanıyorsanız Allah’ın düzeninde onların korunması sizi tutmasın. İnanlardan bir birlik de tadışlarına tanıklık etsin.

 

3- Zani, bir zaniye veya müşrike dışında olanla nikah yapmaz. Ve zaniye, onunla bir zani veya müşrik dışında olan nikah yapmaz. Bu müminler üzerine tahrim edildi.

Oynaşan erkek, oynaşan bir kadın veya ortakçı kadın dışında olanla evlenmez. Ve oynaşan kadın, onunla bir oynaşan erkek veya ortakçı erkek dışında olanla evlenmez. Bu inananlar üzerine kesinleştirildi.

 

4- Ve muhsinlere remy eden kimseler sümme erbea’ şehid etvet edemezlerse, onlara semaniye celde celd ediniz ve onların şehadetini ebeden kabul etmeyiniz. İşte onlar fasıklardır.    

Ve korunmuş olan kadınlara yalan atan kimseler sonra dört kanıt getiremezlerse onları seksen kamçı ile kamçılayınız ve onların tanıklığını süresiz onaylamayınız. İşte onlar taşkınlardır.  

 

5- Bundan ba’d tevbe eden ve islah eden kimseler böyle değildir. Allah ğafurdur, rahimdir.

Bundan sonra dönen ve gideren kimseler böyle değildir. Allah örtendir, çalıştırandır.

 

6- Kendi nefisleri dışında lehlerine şehitleri olmaksızın kendi zevcelerine remy eden kimselere her birine kendisinin sadıklardan olduğuna erbea’ Allah’ın şehadeti ile şehadet vardır.  

Kendileri dışında tanıkları olmaksızın eşlerine yalan atan kimselere, onlardan her birine doğrulardan olduğuna Allah’ın tanıklığı ile dört tanıklık etmeleri vardır.  

 

7- Ve hamise, kaziblerden ise Allah’ın la’neti onun üzerine olur.

Ve beşincide, yalancılardan ise Allah’ın ilenci onun üzerine olur.  

 

8-9- Kaziblerden olduğuna Allah’ın erbea’ şehadeti ile ve hamis olarak sadıklardan ise kendisine Allah’ın ğadabı olmasına şehadet etmesi ondan a’zabı der’ eder.  

Onun yalancılardan olduğuna Allah’ın dört tanıklığı ile ve beşinci olarak doğrulardan ise kendisine Allah’ın kızgınlığının olmasına tanıklık etmesi ondan tadışı engeller.

 

10- Allah’ın fazlı ve rahmeti sizin üzerinizde olmasaydı, Allah da hekim bir tevvab olmasaydı!

Allah’ın artısı ve esenliği sizin üzerinizde olmasaydı, Allah da kesen bir döndüren olmasaydı!  

 

11- İfk ile ciet etmiş olan kimseler sizden bir u’sbedir. Onu size şer hesab etmeyiniz. Bel, o size hayırdır. Onlardan her imree isimden iktisab ettiği vardır. Ve onlardan kibrine tevelli eden kimseye, ona a’zim bir a’zab vardır.  

Uydurma ile gelmiş olan kimseler sizden bir takımdır. Onu size kötü sanmayınız. Değil, o size iyiliktir. Onlardan her kişiye yazıktan kazandığı vardır. Ve onlardan büyüğüne dayanan kimseye, ona kocaman bir tadış vardır.    

 

12- Mümin erkekler ve mümin kadınlar onu sem’ ettiklerin nefislerine hayır zannetmeli ve “Bu mübin bir ifktir” kavletmeliydiler.

İnanmış erkekler ve inanmış kadınlar onu işittiklerinde kendilerine iyilik sanmalı ve Bu açık bir uydurmadır söylemeliydiler.

 

13- Onun a’leyhine erbea’ şehadet ciet ettirilseydi ya.. Şahidler etvet etseydi işte Allah’ın i’ndinde onlar kaziblerdir.

Ona karşı dört tanık getirilseydi ya.. Tanıklar getirilseydi, işte Allah’ın yanında onlar yalancılardır.

 

14- Ya Allah’ın fazlı ve rahmeti dünya ve ahirette üzerinize olmasaydı, içinde ifade ettiklerinizde size azim azap messederdi.

Allah’ın artısı ve esenliği beride ve ötede üzerinize olmasaydı, içinde daldığınızda size büyük tadış dokunurdu.

 

15- Hani onu lisanlarınızla telakki etmiş ve femlerinizle ilminizin olmadığını kavlediyordunuz ve onu heyyin hesap ediyordunuz. Oysa o Allah’ın indinde azimdi.

Hani onu dillerinizle dolamış ve ağızlarınızla bilginizin olmadığını söylüyordunuz ve onu kolay sanıyordunuz. Oysa o Allah’ın yanında büyüktü.

 

16- Onu sem ettiğinizde bunu tekellüm etmemiz olmaz. Sen sübhansın. Bu büyük bir buhtandır.

Onu işittiğinizde bunu konuşmamız olmaz. Sen arınmışsın. Bu büyük bir kara çalmadır.

 

17- Müminlerden iseniz Allah onun misline ebeden avdet etmemenizi vazediyor.

İnananlar iseniz Allah onun benzerine hiç dönmemenizi öğütlüyor.

 

18- Allah ayetleri size tebyin ediyor. Allah hakim alimdir.

Allah kanıtları size açıklıyor. Allah kesici bilendir.

 

19-İman etmiş kimseler içinde fahişenin şai olmasını ihbab eden kimselere onlara dünya ve ahirette elim bir azap vardır. Allah ilm eder siz ilm edemezsiniz.

İnanmış kimseler içinde sapıkların yayılmasını seven kimseler beride ve ötede acı tadış vardır. Allah bilir siz bilmezsiniz.

 

20- Ya, Allah’ın fazlı ve rahmeti üzerinize olmasaydı, Allah rauf ve rahim olmasaydı.

Ya, Allah’ın artısı ve esenliği üzerinize olmasaydı. Allah üstlenen çalıştıran olmasaydı.

 

21- Ya, iman etmiş olan kimseler şeytanın hatlarına ittiba etmeyin. Kim şeytanın hatlarına ittiba ederse o fehşa ve münkeri emreder. Allah’ın size fazlı ve rahmeti olmasaydı sizden hiç kimseyi ebeden zeky etmezdi. Lakin Allah meşieti olanı tezkiye eder. Allah semidir Alimdir.

Ey inanmış olan kimseler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa o sapıklığı  ve bilinmezliği buyurur. Allah’ın artısı ve esenliği size olmasaydı sizden hiç birini hiç arındırmazdı. Ancak, Allah dilediğini arındırır. Allah işitendir, bilendir.

 

22- Sizden fazl ve sea’tliler Allah’ın sebilinde kurbalılar, miskinler ve muhacirlere ita etmekten iytila etmesinler. Affetsinler, safh etsinler. Allah’ın sizi mağfiret etmesini ihbab etmez misiniz? Allah ğafurdur, rahimdir.

Sizden artılı ve genişliler Allah’ın yolunda yakınlılar, yoksul ve göç edenlere vermeye son vermesinler. Geçiştirsinler ve göz yumsunlar. Allah’ın sizi örtmesini sevmez misiniz? Allah Örtendir, Çalıştırandır.  

 

23- Mümin, ğafil muhsen kadınlara remy eden kimseler, dünya ve ahirette la’netlenmişlerdir ve onlara a’zim bir a’zab vardır.

İnanmış, dalgın korunmuş kadınlara yalan atanlar kimseler, yakın yaşam ve öte yaşamda ilençlenmişlerdir ve onlara koca bir tadış vardır.   

 

24- O yevm lisanları, eydleri ve ricilleri a’mel etmiş olduklarının a’leyhlerine şehadet eder.  

O gün dilleri, elleri ve ayakları işlemiş olduklarına karşı tanıklık eder.  

 

25- Yevmeizin Allah dinlerini hakkı ile tevfi eder ve Allah’ın mübin bir hakk olduğunu i’lmeder.

Ol gün Allah düzenlerini gerçek ile yerine getirir ve Allah’ın açık bir gerçek olduğunu bilirler.

 

26- Habis olanlar habis kimseler içindir, habis kimseler de habis olanlar içindir. Tayyib olanlar tayyib kimseler içindir, tayyib kimseler de tayyib olanlar içindir. İşte onlar kavlettiklerinden müberradırlar. Onlara mağfiret ve kerim bir rızık vardır.

Kirli olanlar kirli kimselerindir, kirli kimseler de kirli olanlar içindir. Arı olanlar arı kimseler içindir, arı kimseler de arı olanlar içindir. İşte onlar söylediklerinden aklanmışlardır. Onlara örtünme ve görkemli bir besin vardır.  

 

27- Ya iman etmiş olan kimseler, isti’nas ve ehli üzerine teslim etmeden beytlerinizin ğayrı beytlere duhul etmeyiniz. Bu sizin için daha hayırdır, tezekkür edersiniz.

Ey inanmış olan kimseler, tanıtmadan ve eli ile barışık olmadan evlerinizden başka evlere girmeyiniz. Bu sizin için daha iyidir, düşünürsünüz.   

 

28- Orada birini vecd edememişseniz size izan olunmadan duhul etmeyiniz. Ve size “Rucu’ ediniz” kavl edilince rucu’ ediniz, o size ezkadır. Allah a’mel ettiklerinizi a’limdir.

Orada birini bulamamışsanız size olur verilmeden girmeyiniz. Ve size Dönünüz! söylenince dönünüz, o size daha arıkdır. Allah işlediklerinizi bilir.   

 

29- İçinde size meta’ bulunan meskünün ğayri beytlere duhul etmenizde size bir cunah yoktur. Ve Allah ibda ettiğinizi de ketm ettiğinizi de i’lm eder.  

İçinde size yarar bulunan boş evlere girmenizde size bir yazık yoktur. Ve Allah açığa vurduğunuzu da gizlediğinizi de bilir.

 

30- Müminlere kavlet, basarlarını ğadd etsinler ve ferclerini hıfz etsinler. Bu onlara ezkadır. Allah, san’ ettiklerini habirdir.  

İnananlara söyle, bakışlarını indirsinler ve gizlerini korusunlar. Bu onlara daha arıktır. Allah, ürettiklerini bilir.

 

31- Ve mümin kadınlara kavlet, basarlarından ğadd etsinler, ferclerini hıfz etsinler, ziynetlerini onlardan zuhur etmiş olanların dışında ibda etmesinler, humurlarını ceyblerinin üzerine darb etsinler, zinetlerini ba’lleri, ebleri, bai’llerinin ebleri, ibinleri, bai’llerinin ibinleri, ehleri, ehlerinin ibinleri, uhtlerinin ibinleri, nisaları, eymanlarının mülk ettikleri, recüllerden irbelinin ğayrı tabiler, nisanın a’vratına zuhur etmemiş olan tıfıllar dışında olanlara ibda etmesinler. Zinetlerinden ihfa ettikleri bilinsin diye ricillerini darb etmesinler. Ya müminler iflah olasınız diye cemia’n Allah’a tevbe ediniz.

Ve inanmış kadınlara söyle, bakışlarını indirsinler, gizlerini korusunlar, güzelliklerini onlardan gözükenleri dışında açmasınlar, örtülerini yanlarına koysunlar, güzelliklerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, bacılarının oğulları, kadınları, ellerinin altında olanlar, erkeklerden erkekliği olmayan uyruklar, kadınların kadınlıklarına erişmemiş küçükler dışında olanlara açmasınlar. Güzelliklerinden sakladıkları bilinsin diye ayaklarını vurmasınlar. Ey inananlar, başarasınız diye birlikte Allaha dönünüz.  

    

32- Ve sizden eymleri ve a’bdlerinizden ve emalarınızdan salihleri nikah ediniz. Eğer fakir iseler Allah onları fazlından iğna eder. Ve Allah Vasi’dir, A’limdir.

Ve sizden eşsizlerin ve kullarınızdan ve kullukçularınızdan uygun olanları evlendiriniz. Eğer yoksul iseler Allah onları artısından varlıklı yapar. Ve Allah Geniştir, Bilendir.

 

33- Ve Allah fazlından onları iğna edene dek nikahı vecd edemeyen kimseler isti’faf etsinler. Ve yeminlerinizin mülk ettiklerinden kitabı ibtiğa eden kimselere onlarda bir hayır i’lm ederseniz onlara mükatebe yapınız. Allah’ın size ita ettiği maldan onlara ita ediniz. Dünya hayatının a’rzını ibtiğa etmeniz için tehassunu irade ederlerse fityelerinizi biğaya ikrah etmeyiniz. Kim onlara ikrah yaparsa Allah onların ihrahlanmasından ba’d Ğafurdur, Rahimdir.

Ve Allah artısından onları varlıklı edene dek evliliği bulamayan kimseler korunsunlar. Ve ellerinizin issi olduklarından yazıtı almak isteyen kimselere onlarda bir iyilik bilirseniz onlarla yazışınız. Allah’ın size verdiği varlıktan onlara veriniz. Yakın yaşamın sunularını almak istemeniz için korunmayı diliyorlarsa genç kızlarınızı taşkınlığa zorlamayınız. Kim onlara zorlama yaparsa Allah onların zorlanmasında sonra Örtendir, Çalıştırandır.   

 

34- Ve biz size mübeyyin ayetleri, sizden kabl halvet etmiş olan kimselerden bir meseli ve müttekiler için bir mevi’zeyi inzal ettik.

Ve biz size açıklanmış kanıtları, sizden önce geçmiş olan kimselerden bir örneği ve korunanlar için bir öğütü indirdik.  

 

35- Allah semaların ve arzın nurudur. O’nun nurunun meseli, içinde misbah olan mişkat gibidir. Misbah zücace içindedir. Zücace, sanki dürriy bir kevkebdir, ne şarklı ne de ğarblı olan zeytinli mübarek bir şecerden ikad olunmaktadır. Zeyti, nar ona messetmese de idae ediverir. Nur üzerinde bir nurdur. Allah nurunu meşiet edene hidayet eder. Allah meselleri nasa darb etmektedir. Allah şeyin küllisini a’limdir.  

Allah göklerin ve yerin ışığıdır. Onun ışığının örneği, içinde aydınlık olan dışlık gibidir. Aydınlık cam içindedir. Cam, sanki incimsi bir yıldız gibidir, ne doğulu ne de batılı olan yağlı bol bir ağaçtan yakılmaktadır. Işık üzerinde bir ışıktır. Yağı, ateş ona dokunmasa da aydınlatır. Işık üzerinde bir ışıktır. Allah dileyeni ışığına götürür. Allah örnekleri insanlara sunmaktadır. Allah şeyin hepsini bilir.  

 

36-37- (Bu) İçinde Allah’ın isminin ref’ ve zikr olunmasına izin verdiği beytlerin içindedir; O’na orada recüller ğuduv ve asalda tesbih eder. Onları Allah’ın zikrinden, salatı ikameden ve zekatı itadan ne ticaret ne de bey’ ilha eder. İçinde kalblerin ve basarların takallüb ettiği bir yevme havf ederler.  

(Bu) İçinde Allah’ın adının yükselme ve anılmasına olur verdiği evlerin içindedir; Onu orada adamlar erken ve geçte arıtır. Onları Allah’ı anıştan, toplantıyı yapmaktan ve vergiyi vermekten ne alışveriş ve de alış oyalar. İçinde yüreklerin ve görüşlerin çevrildiği bir günden korkarlar.  

 

38-Bu, Amel etmiş olduklarının ehseni ile Allah’ın onları tecziye etmesi ve fazlından onları zeyd etmesi içindir. Allah meşieti olana hesabın ğayrı ile rızk eder.

Bu yaptıklarının en iyisi ile Allah’ın onları karşılaması ve artısından onları artırması içindir. Allah dileyene sayısız besler.

 

39- Küfretmiş olan kimselerin amelleri  damanın ma hesab ettiği ka’glı serab gibidir. Oraya ciet ettiğinde bir şey vecd edemez. İndinde Allah’ı vecd eder. O onun hesabını tevfiy eder. Allah hesabı seri olandır.

Kapatmış olan  kimseler yaptıkları susayanın su saydığı düzlükte pusarık gibidir. Oraya geldiğinde bir şey bulamaz. Yanında Allah’ı bulur. O onun işlemini yapar. Allah işlemi çabuk olandır.

 

40- Lucci bir bahırda zulümat gibidir. Mevcin fevkinde bir mevc, onun fevkinde bir sehab onu ğaşy eder. Bazısı bazısının fevkinde  zulümattır. Yedini ihrac ettiğinde onu reye keyd edemez. Allah kime nurdan ca’l etmezse onun nuru yoktur.

Derin  bir denizde karanlıklar gibidir. Dalga üstünde bir dalga, onun üstünde bir bulut onu kaplar. Üst üste karanlıklardır. Elini çıkardığında onu göremez olur. Allah kimse ışık vermezse onun ışığı yoktur.

 

41- Allah’ı, kendisini semavatta olan ve  arzda olan kimseler ve  saffat olan tayrın tesbih etmekte olduğunu re’y etmedin mi? Küllü selatını ve tesbihini ilmetmiştir. Allah fi’l ettiklerini alimdir.

Allah’ı, kendisini, gökte ve yerde olan kimselerin ve sıra sıra olan kuşların arındırmakta olduğunu görmedin mi. Tümü duasını  ve arıtmasını bilmiştir. Allah yaptıklarını bilendir.

 

42-Semaların ve arzın mülkü Allah’ındır. Ve masir Allah’adır.

Göklerin ve yerin hanlığı Allah’ındır. Ve varış onadır.

 

43- Allah’ın sehab olarak izca ettiğini, sonra beynini telif ettiğini, sonra onu rukam olarak ca’l edip hilalinden vedkin huruc etmekte olduğunu re’y ettiğini re’y etmedin mi? Semadan içinde berdden bulunan cibaldan tenzil edip, onu meşiet ettiğine isabet ettirir. Meşiet ettiğinden sarf eder. Berkinin senası ebsarı zihab ediverir.

Allah’ın bulut olarak toparladığını, sonra arasını birleştirdiğini, sonra küme yapıp içinden sağanağın çıktığını görmekte olduğunu görmedin mi. Gökten, içinde olan dağdan soğukluktan indirip onu dilediğine dokundurur ve dilediğinden savar. Şimşeğinin parıltısı görüşü giderir.

 

44- Allah leyli ve nehari teklib eder. Bunda ebsarlılara i’bret vardır.

Allah geceyi ve gündüzü çevirir. Bunda görüşlüler için örnek vardır.

 

45- Allah dabbenin küllünü ma’dan halketti. Onlardan batnı üzere meşy eden vardır, iki ricl üzere meşy eden vardır, erbea ricl üzere meşy eden vardır. Allah meşiet ettiğini halkeder. Allah şeyin küllüne kadirdir.

Allah dirinin tümünü sudan yarattı. Onlardan karnı üzere yürüyen vardır. İki ayak üzerinde yürüyen vardır. Dört ayak üzerinde yürüyen vardır. Allah dilediğini yaratır. Allah her şeye gücü yetendir.

 

46- Mübeyin ayetler inzal ettik. Allah meşieti olanı mustakim sirata hidayet eder.

Açıklayan ayetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

 

47- Allah’a ve rasulüne iman ettik ve itaat diye kavlederler. Bundan ba’d onlardan bir firka tevelli eder. Onlar mümin değiller.

Allaha ve elçiye inandık  ve uyduk diye söylerler. Sonra bunun ardından bir bölük döner. Onlar inanan değiller.

 

48- Beynlerinde hükmetmesi için Allah ve rasulüne davet edildiklerinde onlardan bir fırka iğraz ederler.

Aralarında biçmesi için Allah ve elçisine çağırıldıklarında onlardan bir bölük yüz çevirirler.

 

49- Eğer hak onların lehine olursa ona müzinler olarak etvet ederler.

Eğer onlardan yana olursa ona uysal olarak gelirler.

 

50- Kalblerinde bir maraz mı var yoksa irtiyab mı ettiler yoksa Allah ve resulünün hayf etmesinden mi havf ediyorlar? Bel, işte onlar zalimlerdir.

Yüreklerinde bir sayruluk mu var yoksa kuşkulandılar mı yoksa Allah ve elçisinin yanlı olmasından mı korkuyorlar? Değil, işte onlar ezenlerdir.   

 

51- Beyinlerinde hükmetmesi için Allah ve resulüne da’vet edildiklerinde müminlerin kavli ancak “sem’ ettik ve itaa’t ettik” kavl etmeleridir. Ve onlar müflih olmuşlardır.

Aralarında kesmesi için Allah ve elçisine çağrıldıklarında inanların sözü işittik ve dinledik söylemeleridir. Ve onlar başarmışlardır.   

 

52- Ve kim Allah ve resulüne itaa’t eder, Allah’a haşiyet ve O’na ittika ederse, işte onlar faizlerdir.  

Ve kim Allah ve elçisini dinler, Allahtan çekinir ve Onda korunurda, işte onlar gölgelenenlerdir.   

 

53- Eğer onlara emredersen onlar huruc edeceklerine yeminlerinin cehdi ile Allah’a iksam ederler. “İksam etmeyiniz” kavlet. Ma’ruf bir taa’t var. Allah a’mel ettiklerinizi habirdir.

Eğer onlara buyurursan onlar çıkacaklarına antlarının çabası ile Allaha ant ederler. Ant içmeyiniz söyle. Belirlenen bir dinleme var. Allah işlediklerinizi bilir.  

 

54- “Allah’a itaa’t ediniz, resule de itaa’t vediniz” kavlet. Eğer tevelli ederseniz ona tahmil edilen ancak onadır, size haml olunan da sizedir. Ona itaa’t ederseniz ihtida edersiniz. Resulün üzerine mübin belağdan başkası yoktur.

Allah’ı dinleyiniz, elçiyi de dinleyiniz söyle. Eğer dönerseniz ona yüklenen ancak onadır, size yüklenen de sizedir. Onu dinlerseniz yolu bulursunuz. Elçinin üzerine açık ulaştırmadan başkası yoktur.

 

55- Allah sizden iman etmiş ve salihleri a’mel etmiş olan kimselere kendilerinin kablinde olan kimseleri istihlaf ettiği gibi arzda istihlaf edeceğini va’d etti. Onlara irtida ettiği dinlerini onlara temkin edecek ve onları havflerinden ba’d emne tebdil edecek. Bana i’badet ediniz ve bana hiçbir şeyi işrak etmeyiniz. Ve kim bundan ba’d küfr ederse işte onlar fasiklerdir.

Allah sizden inanmış ve uygunları işlemiş olan kimselere kendilerinden önce olan kimseleri ardıl yaptığı gibi yerde ardıl yapacağını söz verdi. Onlara istediği düzenlerini onlara oluşturacak ve onları korkularından sonra güvene değiştirecek. Bana kulluk yapınız ve bana hiçbir şeyi ortak yapmayınız. Ve kim bundan sonra kapatırsa işte onlar kaçaklardır.   

 

56- İrham olunursunuz diye salatı ikame ediniz, zekatı ita ediniz ve resule itaa’t ediniz.

Esenliğe erdirilirsiniz diye toplantıyı yapınız, vergiyi veriniz ve elçiyi dinleyiniz.  

 

57- Küfretmiş olan kimselerin arzda mu’ciz olacaklarını hesab etme. Ve nar me’valarıdır. Mesir bi’se oldu.

Kapatmış olan kimselerin yerde geçen olacaklarını sanma. Ve ateş barınaklarıdır. Dönüş kötü oldu.  

 

58- Ya iman etmiş olan kimseler, yeminlerinizde mülk edindiğiniz kimseler ve sizden hulme buluğ etmeyen kimseler selas merrede isti’zan etsinler. Fecir salatının kabli, zahirede siyabınızı vad’ ettiğiniz hini ve i’şa salatından ba’di size selas a’vrattır. Bunların ba’dinde ne sizin ne de onların üzerine cunah vardır. Sizlere, ba’zınız ba’zınıza tevvaf olursunuz. İşte böyle Allah ayetleri size tebyin eder. Allah A’lim’dir, Hekim’dir.  

Ey inanmış olan kimseler, elinizin altında olan kimseler ve sizden düşe ulaşmayan kimseler üç kez olur alsınlar. Erken toplantının öncesi, öğlende giysinizi bıraktığınız süre ve geç toplantıdan sonrası size üç açılmadır. Bunlardan sonra ne sizin ne de onların üzerine yasak vardır. Üzerinize birbirinize girip çıkma vardır. İşte böyle Allah kanıtları size açıklar. Allah Bilendir, Kesendir.     

 

59- Ve sizden tıfıllar hulüme buluğ edince kabillerinde olanların isti’zan ettikleri gibi isti’zan etsinler. İşte böyle, Allah size ayetlerini tebyin eder. Ve Allah A’lim’dir, Hekim’dir.   

Ve sizden çağalar düşe ulaşınca kendilerinde önce olanların olur aldıkları gibi olur alsınlar. İşte böyle, Allah size kanıtlarını açıklar. Ve Allah Bilendir, Kesendir.

 

60- Ve nisadan nikahı rica etmeyen kai’dlere, zineti ile müteberricin ğayrı olarak sevblerini ved’ etmelerinde üzerlerine bir cünah yoktur. Ve onların isti’faf etmeleri onlara hayırdır. Ve Allah Semi’ dir, A’lim’dir.  

Ve kadınlardan evlenme beklentisi olmayan oturanlara, güzellikleri göstermeksizin giysilerini bırakmalarında üzerlerine bir yasak yoktur. Ve onların saklamaları onlara iyidir. Ve Allah İşitendir, Bilendir.

 

61- Ne a’maya harac vardır, ne a’rece harec vardır, ne meride harec vardır ne de nefislerinize beytlerinizde, ebilerinizin beytlerinde, ümmülerinizin beytlerinde, ehilerinizin beytlerinde, ühtilerinizin beytlerinde, a’mmlerinizin beytlerinde, a’mmelerinizin beytlerinde, hallerinizin beytlerinde, halalarınızın beytlerinde, miftahlarını mülkettiklerinizde veya sadıklarınızın olanlarında  ekletmenizde bir harec vardır. Cemia’n veya şettalar olarak ekl etmenizde size bir cunah yoktur. Beytlere duhul ettiğinizde nefislerinize tahiyye olarak  Allah’ın i’ndinden tayyib, mübarek olarak teslim yapınız. İşte böyle, a’kl edebilirsiniz diye Allah size ayetlerini tebyin ediyor,.

Ne köre güçlük vardır, ne aksaka güçlük vardır, ne sayruya güçlük vardır, ne de kendilerinize evlerinizde, babalarınızın evlerinde, annelerinizin evlerinde, kardeşlerinizin evlerinde, bacılarınızın evlerinde, baba erkek kardeşlerinizin evlerinde, baba bacılarınızın evlerinde, anne kardeşlerinizin evlerinde, anne bacılarınızın evlerinde, açarları elinizde olan veya sevenlerinizde yemenizde bir güçlük vardır. Birlikte veya ayrı ayrı yemenizde size bir yazık yoktur. Evlere girdiğinizde birbirinizi sağlık, Allah’ın yanından arı bir bolluk olarak barışlayınız. İşte böyle, uslayabilesiniz diye Allah size kanıtlarını açıklıyor.

 

62- Ancak müminler, Allah ve resulüne iman etmiş kimselerdir. Onunla beraber cami’ bir emir üzere iken ondan isti’zan edene dek zehab etmezler. Senden isti’zan eden kimseler, işte onlar Allah ve resulüne iman etmiş kimselerdir. Senden şe’nlerinin ba’zısı için isti’zan ettiklerinde onlardan meşiet ettiğin kimse için izin ver ve onlara Allah’ın istiğfarını iste. Allah Ğafur’dur, Rahim’dir.

Ancak inananlar, Allah ve elçisine inanmış kimselerdir. Onunla beraber toplumun bir buyruğu üzere iken ondan olur isteyene dek gitmezler. Senden olur isteyenler, işte onlar Allah ve elçisine inanmış kimselerdir. Senden kimi yapacakları için olur istediklerinde onlardan dilediğin kimseye olur ver ve onlara Allah’ın örtmeyi iste. Allah Örtendir, Çalıştırandır.   

 

63- Resulün du’asını beyninizde ba’zınızın ba’zınıza du’ası gibi ca’l etmeyiniz. Sizden livaz olarak tesellül eden kimseleri Allah i’lm etmektedir. Emrine muhalif olan kimseler bir fitnenin kendilerine isabet etmesinden veya elim bir a’zabın isabet etmesinden hazer etsinler.

Elçinin çağrısını aranızda birbirinizin çağrısı gibi yapmayınız. Sizden yandan sıvışan kimseleri Allah bilmektedir. Emrine aykırı olan kimseler bir denemenin kendilerine dokunmasını veya acıklı bir tadışın dokunmasını önlesinler.  

 

64- Ela, semalar ve arzda olanlar Allah’ındır. Üzerinizde olanı i’lm etmektedir. Ve o yevm ona irca’ olunurlar, a’mel ettiklerini onlara tenbi’ eder. Ve Allah şeyin küllünü a’limdir.

Gökler ve yerde olanlar Allah’ındır, ha. Üzerinizde olanı bilir. Ve o gün ona döndürülürler, işlediklerini onlara iletir. Ve Allah herşeyi Bilendir.  

 

 

AÇIKLAMA : “Suredir” denerek adını zikretmeden mübtedasını hazf ederek “Bu bir suredir” demektedir. Sure kale demektir. Zina cezasının insanlığın temel dayanağı olan aile kurumunu koruyan bir düzenleme olduğu için bu kelime ile başlamıştır. Hazf etmesi “Bu surenin hükümleri suredir” hükmünü ifade etmesi içindir.

 

Onu inzal ettik” yani hükümleri inzal ettik ve onu farz ettik, denmektedir. Farz kelimesi bir birinden ayırmak, değişik eylemlere değişik hükümler yüklemek anlamında olup zina yapanla zina iftirası yapanların her birine ayrı ayrı ceza verilmesi cezaların önleyici özellikleri anlatılmış olmaktadır.

 

İçinde açık ayetler de inzal ettik” diyerek başka ayetlerin de anlatıldığını bildirmektedir. Elektrikten bahseden “nur” ayeti bu surede olduğu gibi başkandan izin isteme ile ilgili hükümler de bu surede yer almaktadır.

 

Zina eden kadın ve zina eden erkek” tabiri kullanılmaktadır. Ceza faile değil, fiile verilir. “Ellezi zena” veya “men zena” denmiş olması gerekirken fail siğasını kullanmaktadır. Benzer bir sığayı da “sarik”de kullanmaktadır. Burada verilen ceza kamu hukukunu ilgilendiren bir suçla ilgilidir. Gerek hırsızlıkta gerekse zinada suç gizlilikten oluşmaktadır. Gizli işlenmiş bir fiil kamu düzenini bozar. Onun için şahısların davalarına bakılmaksızın suçu işleyen cezalandırılır ve bu suçların affı yoktur.

 

Muhsenatı remy edenler ise ismi faille değil, ismi mevsulle getirilmiştir. Hükümlerde fark vardır.

 

Her birine yüz celde vurun” deniyor. Cild deri demektir, celde deriden yapılan kamcı demektir. Demek ki, dövme kamçı ile yapılacaktır.   

 

Allah’ın dininde acıma duymayınız, a’zablarına bir taife şahit olsun” denmektedir. Zina yapanın teşhiri istenmektedir. Esasen bütün cezaların caydırıcı olabilmesi için açık uygulanması gerekir.  

 

Atıf harfi yapmaksızın “zina eden erkekle ancak zina eden kadın veya müşrike evlenebilir(3)” denmektedir. Aynı ifade kadın için de söylenmektedir. “Müminlere bu haramdır” denmektedir. Cümle “vav” harfi ile ceza ayetine eklenmediği için bu bir ceza değildir. Burada ceza ile haram arasındaki fark da belirlenmiş olmaktadır. Yani cezayı yönetim uygulamaktadır ama zina yapanlar evlenirse evlilikleri geçerli olmaktadır. Sadece evlendikleri için günah işlemektedirler. Nikahları sahihtir. Bu Kur’an’daki bütün hükümler için geçerlidir. Kazai hükümler mahkemelerce denetlenir, dini hükümler ise Allah’a ait olup hesaplarını ahirette verirler. Bunun başka bir uygulaması zina yapanlar birbirleri ile evlenirlerse zina cezası kalkar.

 

“Muhsenatı remyeden kimseler dört şahit getiremezlerse onlara da seksen celde vurunuz.” Ayetinde fail sıla ile getirilmiş olup kamu hukukuna tam olarak eklenmemiştir. “Ramune” denmemiştir. Bunun için bu cezanın uygulanabilmesi için mağdur olanların dava açmaları gerekir. Oysa hırsızlıkta ve zinada mağdur olmayanlar da dava açabilirler.   Burada dört şahit getiremezler ifadesi ile zina cezasının dört şahitle ispat olunabileceği bildirilmiş oluyor. Şahit kelimesinin yalnız erkekler olması ile ilgili bir kayıt yoktur. Dolayısı ile erkekler gibi kadınların da cezalarda şehadeti geçerlidir. Fıkıhçılar buna muhalefet ediyorlar. Diğer taraftan muamelatta iki şahidin şehadeti yeterli görülmüştür. Ancak, adam öldürme gibi suçlarda şahitler hakkında bir sayı Kuran’da verilmemiştir. Fıkıhçılar, muamelata kıyas etmişler ve iki şahidin şehadeti ile diğer suçların sübutunu yeterli görmüşlerdir. Biz ise muamelata değil, ukubata kıyasla dört şahidin şehadetini ceza hukukunda genelleştiriyoruz. Sadece iki şahitle sabit olan bir cinayette hata diyeti istenebilir. Zinada her birine yüzer celde vurunuz dendiği halde iftira edenler için onlara seksen sopa vurunuz deniyor. O halde iftira dedikodusunu yapanların toplamına seksen sopa vuruluyor. Bu suretle iftira edenlere maddi cezadan çok manevi ceza verilmiş olacaktır. Onun için bu ayette, “sizi re’fet tutmasın” denmektedir. Bununla beraber vav ile onların şehadetini ebeden kabul etmeyin denmektedir. Yani şahadeti kabul etmeme cezası da eklenmektedir. Şehadeti kabul etmemenin de bir ceza olduğu belirtmektedir. Burada ebeden kelimesi kullanılmış, genel olarak hükmün bir kaldırıcı sebep olmaksızın ömrünün sonuna kadar devam edeceğini belirtir.

 

Ve “Fasık olan onlardır” ayeti ile şehadeti kabul olmayan kimselerin fasık olduğu belirtilmektedir. Kur’an’da fasık olmayı gerektiren suçları işleyenlerin de şehadeti kabul olunmaz. “Bundan sonra tevbe edip ıslah edenler hariç” denmektedir. “Allah ğafurdur rahimdir”. İfade edilmesi ile suçlarda şahadetle mahrumiyet suçlarında af müessesesi getirilmiş oluyor. Burada tevbe ve ıslah kelimeleri geçmektedir. Tevbe etmek benzer bir suçu bir daha işlememek anlamındadır. Hüküm verilmeden önce işlenmiş suçlar tevbeyi bozmaz. “Min ba’di zalike” denmektedir. İslah kelimesi ise, bunların yaptıkları iftiradan müfteri olduklarını açıklayarak mağdur olanların mağduriyetlerini gidermiş olmaları gerekir. Tevbe ve islah kelimeleri vav harfi ile atfedildiğinden cezasını çektikten sonra yalan söylediğini itiraf ederse ve arada ikinci bir iftira eylemi geçmemişse bunların şehadetleri kabul edilebilir.

 

Tevbenin kabul edilmesinde islahın da yani mağduriyetin de giderilmesi gerekir. Kocaların eşlerine iftirada bulunmaları halinde dört şahit bulamazlarsa kendilerinin dört defa doğru olduklarına yemin etmeleri istenmektedir. Burada yeminden bahsetmiyor. Dört defa kendi aleyhlerine her birinin şehadet etmesi istenmektedir. Yalanı ise beşinci defa da lanet okuması gerekmektedir. Burada bir de lanet müessesesi ortaya çıkmaktadır. Lanet etmek dışlamak demektir. Diğer insanların onunla ilişkisini kesmesi, sonunda kendi bucaklarından sürmeleri anlamına gelir. Başkanın sürme yetkisi olmakla beraber başkanca sürülmüş olan kimse suçlu değildir. Burada Allah’ın laneti üzerine olsun denmektedir. Allah’ı yeryüzünde topluluk temsil ettiği için ben yalancı isem bu insanlar benim yalancılığıma kanaat getiriyorlarsa beni terk etsinler benimle ilişki kurmasınlar demektir. Böylece kamu oyu denen bir müesseseyi kendi arkasına almayı sağlarsa o topluluk içerisinde kalır, demektir. Burada bucak halkının oylama ile mesela %70’inin istemediği kimseyi bucaklarından tehcir etme hakları olduğu hükmünü çıkarabiliriz. Bilhassa aşiretlerde bu önemlidir.

 

Kocaya iftira cezasının uygulanmaması için kendi lehine dört defa kendisinin yemin etmesi, beşincisinde de lanet okuması şartı getirilmiştir. Kadının zina cezasından kurtulması için de benzer yemini kadını yapması gerekir. Bu ayetler kadının da ceza hukukunda ve zinada şehadetinin geçerli olduğunu ortaya koyar. Zinanın tesbiti için dört şahit gerektiği gibi reddi için de dört şahidin şehadeti koşulmuştur. Böylece kadının da erkek gibi şehadetinin geçerliliğine işaret edilmiştir. Burada belirtilmeyen husus boşanmanın vuku bulacağıdır. Ancak yukarıda “... müminlere haramdır” ayetine göre de boşanmanın gerçekleşmesi gerekir. Yine belirsizlik devam etmektedir. Koca mihrini vererek mi boşayacaktır yoksa mihirsiz mi boşanma olacaktır? Bu açık değildir. Diğer taraftan koca cezadan kurtulduğu zaman kadın aleyhine şahitlik yapan ama dört şahit olamayan şahitlere de ceza uygulanacak mı? Kocanın yemini kocayı kurtardığı gibi onları da evleviyetle kurtarması gerekir. Böyle olunca da eğer şahitlerin sayısı iki ise koca mihir vermeden boşar. Şahitlerin sayısı ikiyi bulmuyorsa o zaman mihir vererek boşar.   

 

“İfki yapanlar sizden bir u’sbedir(11)” ifadesi ifkin, yani siyasi ve cinayi tuzakların bir tek kişi tarafından veya halk tarafından değil, organize olan bir şebeke tarafından yönetilmiş olduğuna işaret etmektedir. Bu nevi haberler bir merkezde tezgahlanıp ona karşı alınacak tedbirlerde karşı merkezin oluşturulması gerekir. Onun için bu surede uzunca ele alınmaktadır.

 

Bu tür organize odakları zina ve iftira suçlarından daha tahrip edicidir. Bununla beraber “Onu size şer olarak hesab etmeyin11” ayeti de bu nevi odakların topluluk içinde bulunması, topluluğu bu tür şayialara karşı uyanık tutar. Bu yönüyle de hayırdır. Ama bunu yapanlar için günahtır.  

 

Onun büyüğünü yapanlara a’zim a’zab vardır(11)” ifadesi ile iftira suçlarının kademe kademe olduğunu gösterir.

 

Müminler işittiklerinde “bu açık iftiradır” demeliler”(12)” denmektedir. Bu da mahkumiyetten önce herkesin masum olduğu hukuken kimsenin suçlu sayılamayacağı, müminler ahlaken de suçlu sayamazlar. Bunu çok açık ifade ederek “dört şahit getiremezlerse onlar yalancıdır” denmektedir.

 

Hukukta suçun işlenmesi değil, suçun ispatlanması halinde ceza verilir. Burada “Allah’ın i’ndinde onlar yalancıdır” deniyor. Bir kimse görse ama şahitleri dolduramazsa bu kimse bunu açıklarsa Allah’ın i’ndinde yalancı olur. Buradaki Allah, topluluk i’ndinde yalancı olmak anlamına gelir. Çünkü hukukta Allah’ın halifesi topluluktur. Yani topluluk o kimseyi yalancı kabul edecek ve ona göre cezalandıracaktır. Allah’ın i’ndinde de bunu açığa vuran kimse açığa vurduğu için günahkardır. Dünyada cezalandırılmasa da ahirette Allah onu ta’zib eder. Çünkü bu nevi suçların cezalandırılmadan topluluğa açıklanması o topluluğu o suça karşı bir teşviktir. Bu neden isbat edersen söylemek doğru olur. Ama isbat edemeyeceksen onu gizlemek gerekir. Bu tür iftiralar veya gerçek bile olsa açıklayıp yaymak devlet yönetiminde çok büyük tehlike teşkil etmektedir. Halkın görevlilere karşı güveni kaybolur, itaat mekanizması sarsılır ve topluluk yıkılır.

 

Bu nevi dedikoduların dünya ve ahirette büyük a’zabı gerektirdiği ifade edildikten sonra Allah’ın rahmet ve fazlı ile bu a’zabın savuşturulduğu belirtilmektedir. Bu Allah’ın fazlı ve a’zabı da hukukta ortaya konan suçu mahkemece karara bağlamadan kimsenin suçlu sayılamayacağı ilkesinin açık ifadesidir.

 

Ağızları ile kolayca söyledikleri bu iftiraların Allah’ın i’ndinde büyük olduğu söylenmektedir. Böylece müminler için kötü zannın büyük günah olduğu vurgulanmaktadır. Böyle bir söz duyulduğunda “bu hususta bir şey söyleyemeyiz, büyük bir buhtandır” demeniz gerekir.

 

“Allah size bir daha ebediyen mümin iseniz buna benzer bir şey yapmamanızı va’d ediyor ve açıklıyor(16-17)” deniyor. Bu ayetler sadece ifk olayı ile yorumlamak basit bir olayı büyütmek şeklinde ortaya çıkarır. Ama bu topluluk içerisinde isbat edilemeyen fillerin isnadı ile toplulukların bugün ne hale geldikleri günlük olarak yaşayıp görüyoruz.

 

Batılılar kuralları ezberlemişler ama uygulamaya geldiğinde işlerine gelince savunma aracı olarak kullanıp ama yaşama geçirmezler. Bütün bu anlatılanlar “vav” harfi kullanılmaksızın “İman etmiş olanların içerisinde fahişeyi teşiy’ edenler dünya ahirette elim a’zaba uğrarlar, Allah biliyor, siz bilmiyorsunuz(19)” denmektedir. Fuhşu değil de fahişeyi teşyi’ edenler diyor. Fahişe insan için söylenebildiği gibi fuhşu yapan ve teşvik eden anlamında da kullanılabilir.

 

Böylece isbat edilmeyen suçların isnadı yalnız iftiraya uğrayanın zararına değil, topluluğun da zararınadır. Bunun için “Allah bilir, siz bilmezsiniz” diyor. Yine bu konuyu “Allah’ın fazl ve rahmeti(20)”ne işaret ederek bitirmektedir.

 

Fehşanın ve münkerin şeytan adımları(21)” olduğuna işaret edilmektedir ve uzak durulması istenmektedir.

 

Bu açıklamalardan sonra araya girerek varlıklıların iftira edenler de olsa akraba ve yoksullara ve muhacirlere yardım edilmesi ve iyilik edilmesi istenmektedir. Bu da ceza hukukunun ikinci ana prensibini ortaya koymaktadır. “Her suçun belirlenmiş bir cezası vardır, suçluya ancak o uygulanır, onun dışında başka bir ceza verilemez, sicil bozukluğu diye bir ceza İslam Hukuku’nda yoktur. Çünkü ceza kişiye değil, fiile verilir.  

 

Allah onlara o gün hak dinlerini tevfiye eder(25)” ifadesinde dinden kasdın “borçlarını ifa eder, cezalarını veya ödüllülerini verir” olduğu anlatılmaktadır. Bu da dinin muhasebe anlamında geldiği açıkça görülmektedir. Bu açıklamalardan sonra yine ve harfi getirmeden mutlak olarak genel kural koymaktadır. “Habisat habisinindir, habisinin habisatındır, tayyıbat tayyibinindir, tayyibun da tayyibatındır” (26) demektedir. Böylece kötü düzenlerin kötü topluluklar, iyi düzenin de iyi topluluklar için olduğu  açıklanmaktadır. Yani iyiler iyi düzende başarılı olurla kötüler kötü düzende başarılı olurlar. İyiler kötü düzende veya kötüler iyi düzende başarılı olamazlar. Bu matematikte de böyledir. Artı ile artının çarpımı artı, eksi ile eksinin çarpımı da artıdır. Ama artı ile eksinin veya eksi ile artının çarpımı eksidir.Bazı cahil müminler kötü düzende başarılı olacaklarını sanıp tabii kanunlara karşı çıkma girişimindedirler. Sonuçları da 28 Şubat olmaktadır.

 

Bundan sonra bugünkü batılıların konut dokunulmazlığı kuralı kesin ve açık olarak ifade edilmektedir. (26). Konut sahibinin izni olmadıkça suçlu olsa da içeri girilemez. Bu kuralı kıyasla genişletiyoruz ve devlet güçleri ilin izni olmadıkça ile giremez, il güçleri de bucakların izni olmadıkça bucağa giremezler. Bucak güçleri de ocaklara giremezler. Şeria’t düzeninde böyle bir giriş kesin olarak yasaklanmıştır. Mutlak konut dokunulmazlığı ilkesi vardır. Buna kıyasla kişi dokunulmazlığı da böyledir. Mahkeme kararı da olsa kişinin üstü aranamaz.

 

Başka bir kural konmakta o da bir mülkü boş tutma hakkının olmadığı ifade edilmektedir. Meskun olmayan bir eve orada bir işiniz varsa oraya  girmenizde bir sakınca yoktur denerek herhangi bir boş yer mülk kişinin değil topluluğundur. Sadece ilk işgal eden ondan öncelikle yararlanma hakkına sahiptir. Oraya emek verilmişse emek verenin boşalttırma hakkı vardır. Böylece ne kapitalistlerin mutlak mülkiyeti ne de sosyalistlerin mutlak şuyui’yyeti İslam düzeninde yoktur. Bu “malikin mülkü sensin” ayetinde açıkça ifade edilmiştir. “Müminlere söyle basarlarını ğaddetsinler” “gözlerini sakındırsınlar” ayetinde “min ebsarihim” denmektedir. Yani görüşlerinin bir kısmını onun için bütün görüşler değil sadece haram olan görüşler ifade edilmektedir. Oysa “min furucihim” denmeyip “furucihim” denmektedir. Orada mutlak bir hıfz vardır. Ve bunu ey müminler böyle yapın denmeyip “müminlere söyle” ifadesiyle bu konuda bucak başkanlarına uyarma yetkisi verilmiş bulunmaktadır. Kadınlar için de aynı emir vardır. İlave olarak “açık olan zinetlerinden başkasını göstermesinler” nehyi konmuştur. Burada açık olandan kastın en olduğu belirli değildir. Topluluklarda örf olarak açık olan zinetler anlaşılabilir. Nitekim yiyecekler içinde “biz İsrailoğullarına kendilerine haram ettiklerini haram ettik” denmekle örfün etkili olduğu ifade dilmiştir. Ona kıyasla bucak halkı ne tür elbise giyiyorsa ondan açık elbise giyilmemelidir. Bununla beraber arkasında “humurlarını ceyblerine darb etsinler” demek suretiyle açılmaya da sınır koymuştur. Humur başa sarılan örtüdür. Burada başlarını örtsün denmiyor da baş örtülerini yanlarına sarkıtsınlar denmektedir. Yalnız baş örtüsü diye kullanılmamaktadır. Sadece sargı anlamındadır. Ama özel olarak başörtüsü için kullanılır. Böylece ya baş örtülecek ve göğüsler ve omuzlar kapanacak. Veya sadece göğüsler ve omuzlar kapanacak, baş örtüsü ise gerekmez anlamı çıkarılabilir. Bize göre zahir olan uzuvlar abdest uzuvları olup abdest uzuvlarından teyemmümde de meshedilen uzuvlar yani yüz ve eller açık uzuvlar olup, kapatılması haramdır. Baş meshedilmekte ve ayaklar da meshedilmektedir. Ayaklar açık da olabilir kapalı da olabilir. Başa gelinirse mesh esas alınacağı için ve meshte Ebu Hanife’ye göre istia’b gerekmediği için Hanefi mezhebine göre başın bir kısmını örtmek farzdır. Malikilerde ise bütün başın meshi gerekmektedir. Onlar için baş örtme farz olmaması gerekir. Bize göre Hanefi ictihadı ahsendir.

 

Örtünme ile ilgili hükümlerde derecelenme vardır. Eşleri dışında herkese karşı örtünmesi gereken örtünme ile baba ve kardeş gibi evlenmeleri haram olan kimselere karşı örtünme farklıdır. Yabancılara karşı örtünme de bundan farklıdır. Yakınlara karşı örtünmede eklenen hükümler arasında “...nisaihinne...” yani kadınlarına tabiri geçmektedir. Oysa diğer bütün mahremler erkek olarak saymıştır. Kadınların kadınlara karşı da örtünmeleri gerektiği anlamını çıkarmak zordur. Burada nisadan kasdın henüz baliğ olmayan erkek çocuklar olduğu söylenebilir. Buna “sağ elin mülkünü” eklemektedir. Yani kadının kendi erkek kölelerini de kapsam alanına almaktadır. Bunun anlamı erkek kölelerin kadınların mahremi olmasıdır. Mahremiyet birlikte yaşama zorunluluğu olanlar arasında da konmuş bir müessesesdir. Köle sahibine akraba olmaktadır. Kadın birisine malik olunca onunla evlenebilir. Ama evlenmezse artık onun akrabası olur ve bir daha onunla evlenemez. Bunun gibi erkek de bir kadına malik olursa onu cariye yapabilir. Ama yapmazsa onunla bir daha evlenemez ve onunla akraba olur. Bu yakınlık azattan sonra da devam eder.  

 

Ricalden irbe sahibi olmayan tabiler(31)” ifadesini kullanmaktadır. Bunlar kimlerdir? Bunlar kısırlaştırılmış erkekler müessesesi konuyor ve bunlara “tabi” kelimesini kullanıyor ve kölelerin yanında zikrediyor. Kur’an’da recim cezası yoktur. Onun yerine fahişe olan kadınların evlerinde hapsedilmesinden sonra da köleleştirilip mali güçleri yerinde olmayan erkeklerle evlendirilmesinden bahsediyor. Kıyasla fuhuş yapan erkeklerin de köleleşmesi gerekir. Ancak bunların hapsedilmeleri yerine kol kesilmeye kıyasla kısırlaştırabiliriz. Bunlar da yakınlar gibi olur.

 

veya” diyerek “kadınların a’vratına zahir olmayan çocuklar” denmektedir. Burada bunları ayrıca zikrettiğinden dolayı yukarıda “nisaihinne”de verdiğimiz örneği doğrulamıyor. Fıkıhçılar a’vreti, ğaliz a’vret ile hafif a’vret olarak ikiye ayırmışlardır. Ğaliz a’vret erkek ve kadınlar için aynıdır ve bu ayetin delaletiyle bu a’vretler erkeklerin erkeklere de, kadınların kadınlara da haram olduğunu belirmektedir. Hafif a’vret ise daha çok kadınlar için söz konusu olup bunları kadınların yabancı erkeklere göstermemeleri gerektiği sabit olmuş oluyor. Bu anlamda “nisaihinne” sözündeki izafet açıklanamıyor. “Nisaihinne”deki “kadınların kadınları” ne demektir? Özel hizmet yapan kimseler anlamı verilebilir. Ancak bunların erkek yakınları ile aynı hükme konması yine müşkülü gidermiyor. Burada akla gelen yabancı kadınların da erkekler gibi mahrem olmamalarıdır. Bu yorumu getirsek bile yine müşkül giderilmez. Çünkü akrabaları sayarken erkek akrabaları saymış fakat kadın akrabaları saymamıştır. O zaman, erkek akrabalara görünecek ama kadın akrabalara görünmeyecek gibi bir hüküm çıkar ki, bu da istihsanen doğru değildir.    

 

Burada bizim bilmediğimiz örtünme ile ilgili ve mahremiyetle ilgili bir müessesesin var olduğu görünmektedir. Uygarlığın ilerlemesi halinde o müessese şartların zorlaması ile kendiliğinden ortaya çıkacak ve Kur’an’ın diğer ayetleri ile bu müşkül çözülecektir.

 

Zinetlerinden sakladıklarını bilsinler diye ayaklarını vurmasınlar(31)” ifadesi ile kırıta kırıta gezmesinler anlatılmak istenmektedir.

 

Sizden eyama olanları ve kölelerinizden salih olanları ve imalarınızı nikahlayın(32)” emri önemli konuları içermektedir. Burada emredilen nikahlanın değil, evlendirindir. Başka yerde “güçleri olmayanlar kendilerini korusun” denmekle kişilere evlenin diye emr etmiyor. O halde topluluğun evlenmemiş olan hür kimseleri kadın olsun erkek olsun evlendirmeleri gerekir. Bu emir yalnız erkeklere değil, kadınlara da şamildir. Evlenmemiş kadınların evlenebilmeleri için çoklu evlenme müessesesi zorunludur. Mümin ve müminelerin bu müesseseye karşı çıkmaları bu emre karşı çıkmaları demektir. Kölelerinizden ise evlenmeye salih olanları evlendirin denmektedir. Bütün kölelerin evlendirilmesi emri verilmemiştir. Bazı kölelerin evlendirilmemesi meşru oluyor. “İmaiküm” sözünü bunlara eklemektedir. Ama onlar için salih kelimesini kullanmıyor: Fakat “i’badiküm” sözünü eklemiş olduğundan onların da salihlerden olmaları gerektiği anlaşılmaktadır ve erkek kurallı çoğulun kadınları da kapsadığı anlaşılmaktadır.

 

Fakir iseler Allah onları zengin eder(32)” ifadesi ile fakirliğin evlenmeye mani teşkil etmeyeceği belirtilmektedir. Bununla beraber evleneceklerin mihir vermeleri ve geçindirmeleri gerektiğine topluluğun bunlara iş bulup zengin etmeleri hükmü konmuştur. “Allah onları iğna eder”den kasıt topluluğun onları zengin edeceği hükmü ortaya konuyor ve nikahlayın emri içine bu da girmiş oluyor.  

 

Nikahı bulamayanlar Allah onları fazlın zengin edinceye kadar korunsunlar(33)” ayeti ile topluluğa verilen emirden, onlara zengin olmadan evlenin anlamı çıkmaz. Burada çoğul sığası kullanılmıştır ve evlenebilmek için asgari geçim müessesesinin oluşturulması ve buna göre evlenebilirliğin belirlenmesi gerekir. Bununla beraber nikaha gücünüz yetmezse demiyor da, nikahı bulamazsanız yani imkanlarınız olmadığı için o imkan ile evlenecek kadını bulamazsanız anlamına gelir. Çoğul siğasına tekil nikah kelimesi kullanılmış, böylece topluluğun evlendirme emrini yerine getirmesi için topluluğun da bu güce sahip olması gerekir. Nüfusun dengelenmesi kapalı topluluklarda evlenmelerin geciktirilmesi ile sağlanabilir. Bu ayette buna işaret edilebilir.    

 

Köleleriniz, sizinle sözleşme yapmak isterlerse eğer onlarda bir hayır görürseniz sözleşme yapınız(33)”. Bu ayet zekatın bölüştürülmesindeki rikab payının bölüştürme şeklini anlatmaktadır. Kölelerin kendilerini kendi kazançları ile azad ettirme müessesesi getirilmiş bulunmaktadır. Bir köle mahkemeye baş vurur ve ben kazanarak bedelimi ödeyebilirim der ve mahkemede bunun, bunu yapabileceğine karar verirse köle çalışmaya başlar ve taksitlerini öder. Sahibi buna mani olamaz. Sahibi izin verirse mahkeme kararına gerek yoktur ve sahibi bu kararından geri dönemez. Zekattan bu nevi sözleşmeli kölelere pay verilir. En az borcu kalanlardan ödenmeye başlanır ve o yıl ne kadarına yeterse o yıl o kadar köle hür olur.

 

Kız kölelerinizi tahassunu isterlerse onları biğaya zorlamayın(33)” nehyi evlenmek isteyen kadın köleleri evlenmekten alı koymayın, evlenmelerine izin verin anlamına gelir. Evlenmelerine izin verilmeyen kadın kölelerin dolayısı ile biğaya yani zinaya zorlanmış olacağını ifade etmektedir. Bununla beraber tahassun korunma anlamına gelirse “bunları satmayın” anlamı çıkar. Mefhumu muhalefetle isterlerse satabilirsiniz anlamı çıkar ki, bu icmaya aykırıdır. Bununla beraber Hanefilere göre mefhumu muhalefet olmadığı için bu mana da verilebilir.

 

Kim onları buna zorlarsa Allah ğafurdur rahimdir” demek suretiyle burada evlendirilmeyen köle kadınların zina yapmaları halinde cezalandırılamayacağı anlamı çıkar. Batı hukukunda zina, evli olanların başkaları ile ilişkide bulunması şeklinde anlaşılmaktadır. Köleler için buna yakın bir tanım getirilmiş oluyor. İslamiyet ise zinayı evlilik dışı ilişkiler olarak tanımlamaktadır.

 

Semalar ve arzın nuru Allah’tır(35).” Burada Allah nur olarak tavsif edilmektedir. Nur, aydınlatan anlamındadır. “Gökler ve yerin aydınlığı Allah’tır” anlamı vahdet-i vücudun ifadesi şeklinde görülmektedir. Ancak Allah’ın bütün sıfatları mecazdır. Aydınlık, aydınlatan anlamında kullanılmıştır. Sonra Allah’ın nur olmadığını ifade eden ayet devamla “O’nun nurunun meseli” demektedir. Bir şey kendi kendisine izafe edilemez. O halde yukarıdaki nurdan kasıt gökler ve yere aydınlığını Allah’ın vermiş olasıdır. “İçinde misbah olan mişkat gibidir

Misbah, sabah kelimesinden türemiştir. Sabah güneş ışığını atmosferin elektrik tabakasına girmesi ile oluşan aydınlıktır. Kehribara rum misbahı denmektedir. Kehribarın Yunanca adı elektrosdur. Elektrik Yunanistan’da kehribarın veya camın kumaşa sürtünmesi ile oluşan kıvılcıma elektrik denmiştir. Bugün Araplar elektriğe kehribai demektedirler.

 

“Allah’ın nuru içinde misbah bulunan mişkat gibidir” sözü içinde elektrik bulunan bir fanus gibidir, şeklinde tercüme edilir. Misbah cam içindedir, sözü ile elektriğin ancak cam içine alınarak aydınlatabileceğini ifade etmektedir. Hiçbir aydınlatıcıda bu şart yoktur. “Cam sanki parlak bir yıldızdır”, benzetmesi ile elektrik dışındaki aydınlatıcılarda bulunmayan bir özellik verilmiş oluyor. Çünkü öbür aydınlatıcılarda alt tarafında yağdanlık olduğundan yıldıza benzetilemez.  

 

Ne şarkta ne ğarbta bulunan mubarek bir yağla yakılmaktadır”. Elektrikten başka yağsız aydınlatıcı yoktur ve elektrikte her yerde bulunur ama depo edilemez. Dolayısı ile ne şarkta ne de ğarbta bulunan bir yakıtla beslenmektedir. Yağı tutuşturulmasına gerek kalmadan yanar. Yine elektrik dışında tutuşturulmadan yanan bir aydınlatıcı yoktur. Böylece elektrik lambasının özellikleri sayılmış, Allah’ın nuru buna benzer denmiştir. Yukarıda “ne şarkta ne de ğarbta bulunan bir yağla” denmiş burada da o yağın tutuşturulmasına gerek duyulmayan ve mevcut bir yakıt olduğunu belirtmektedir.

 

Nur üzerime nurdur” denmiş ama neyin nur üzerinde nur olduğuna değinilmemiştir. Allah nur üzerinde nurdur anlamı çıkabileceği gibi elektrik nur üzerinde nurdur anlamı da çıkabilir. Elektrik olduğunu düşünürsek elektriğin ışığı doğuran bir ışık olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bugün ışığın elektro manyetik dalga olduğu kesinlikle ortaya konmuştur. Allah olarak düşündüğümüzde de kainatın ilk yaratılışı ışık şeklindedir, ışığın sonra soğumadan dolayı kimisinin maddeleşmesi ile bugünkü dünya oluşmuştur. Burada kainatın ilk yaratılış kaynağına da işaret edilmiştir.

 

Allah nuruna dilediğini götürür”. Böylece nur Kur’an olmaktadır. Kur’an, Allah’ın kelamıdır. Mahluk mudur değil midir, diye tarihte ciddi tartışmalar ve çatışmalar olmuştur. Kur’an Allah’ın kendisimidir başkası mıdır, sıfatları kendisi midir, değil midir diye tartışmalar olmuştur. Ehli sünnet sıfatlar ne aynıdır ne de ğayrıdır, diye çelişkiyi çözüm yapmışlardır. İşte müteşabih budur. Bizim beynimiz Allah’ın zatını idrak edemediği için O’nu görünenler ile açıklıyoruz, ama O hiçbir zaman görünenlere benzemez. Buna işaret etmek için “Allah nasa misalleri darb etmektedir.” Teşbihte hata olmaz, deyimi açıklamalarımızın esasını ortaya koymaktadır. Burada açıkça anlaşılan mana elektrik lambasının Kur’an tarafından çok açık bir şekilde tasvir etmesidir. İnsanların bunlardan açıkça şüpheleneceğini bildiği için ayeti “Allah her şeyi bilir” ile bitirmektedir.  

 

Bu elektrik Allah’ın yükselmesini izin verdiği evlerdedir(36)”. Elektriğin keşf edildiği zamanla betonarmenin bulunacağı ve kat kat evlerin yapılacağı anılmaktadır. Elektrik ve betonarmenin bulunduğu tarihlerde ateizmin en popüler olduğu dönemdir. O zamanların insanlarına bundan sonraki ifadeler  müjdeler vermektedir. O müjdeler devam etmemektedir çünkü müjde tamamlanmamıştır.

 

“İçlerinde Allah’ın ismi anılacak, sabah akşam O’na tesbih edilecektir. Orada öyle recüller bulunacaktır ki, ne ticaret onları Allah’ı zikr etmekten, namazı ikame etmekten ve zekatı ita etmekten alı koymaz. Kalb ve basarların takallüb edeceği bir yevmden havf ederler. Allah a’mel ettiklerinin ahseni ile karşılayacak ve onlara fazlından ziyede edecek. Allah dilediğini hesapsız rızık ile rızıklandırır(37) müjdesini vererek İslam’ın yeniden uygarlık çağında ilk sahabeler devrinde olduğu gibi inanmış insanlarla oluşacağını haber vermektedir.

 

Bu ayetin ilk yorumlandığı zamanlarda (Said-i Nursi) insanlık tam küfür ve zulümat içindeydi. O zamanlar dindar olmayanlar, dinden tamamen ümidini kesmiş, o neslin gitmesi ile İslam’ın da sona ereceği sanılmıştır. Dindarlar da ufukta herhangi bir ışık görmüyorlardı. Yarım asır sonra bu ayetin müjdesinin gerçek olduğuna müminler inanmaya başladı, dinsizlere de korku düştü.

 

Bu ayetlerdeki mucizeler bunlarla sınırlı değildir. Elektrik ve yüksek bineler çağında bunlardan yararlanacak yalnız müminler olmayacaktır, kafirler de müminler gibi bunlardan yararlanacaktır. Ancak bunların yararlanmalarını Kur’an seraba benzetmektedir ve onların kısa zamanda hesaba çekileceklerini belirtmektedir.

 

Ayrıca onların hallerini “Onlar derin deniz içindedirler, üstlerinde dalga var, dalganın üstünde de bulut var. Üst üste binmiş karanlıklar, elini çıkarsa göremez olur, Allah’ın kendisine nur vermediği kimsenin bir nuru yoktur(40).” Diyerek kafir olanların maddi yaralanmalarının onlara yararı olmayacağını belirtmektedir.

 

Gökler ve yerde olan kimseler O’nu tesbih etmektedirler, kuşlar da saf saf olarak.. Bunu görmüyor musun(41)” ayeti ile insanlara, “gökte olan kimselerin yaptıkları tesbihi görmedin mi” diyerek göreceklerine değinmektedir. Kuşların da tesbih ettiğini belirtmektedir. “Herkes salatını ve tesbihini bilmektedir” diyerek herşeyin ferdi veya içtimai görevlerini ifa ettiğine işaret etmektedir.

 

“Sehabı izca eder sözü ile toprakta bitkilerde akarsularda, deniz ve göllerde bulunan ışık ile koparır, yani buharlaştırır anlamındadır. Buharlaşmayı tarif etmektedir. “onların arasında telif eder, su zerreleri oluşur ve bu da bulut olur. Sonra onu rukam olarak görürsün de aralarından vedk huruc eder” ifadesi ile su damlacıklarının oluşması ifade dilmektedir.

 

Semadan içinde soğuk bulunan cibalden tenzil eder” diyerek dağların yağmur yağmasındaki görevi ve yağmurun havanın soğumasından oluştuğunu bugünkü bilimlerin izahına tam uygun olarak açıklamaktadır.

 

Şimşek çakar ve gözler kamaşır” yağmurun yanında diğer elektrik olaylarında bulutlar içine cereyan ettiğini ifade etmektedir. “Allah leyl ve neharı taklibe der”. Sözü ile gece ve gündüzün geldiğini ifade etmektedir. Burada basiret  sahipleri için ibret vardır sözü ile hareketin hayat için gerekli olduğuna işaret edilmektedir.

 

Allah bütün dabbeyi sudan halketti.” Sözü ile hayatın suya dayandığı ifade edilmektedir. Bugün susuz hayatın olmayacağı ispatlanmıştır.  Yeryüzü de yeteri kadar su ile dolmuştur. Bu da şunu ifade eder ki yeryüzü yaratılırken ,içinde yaşayan canlılar hesaba katılarak yaratılmıştır. “Onlardan kimi karın üzerinde yürür” diyor. Ve sürüklenmeyi de yürüme ile ifade etmiştir. Gerçekten yine kasların gerilmesi ve gevşemesi ile yürüme teknolojisi ile ilerlenir. Çok ayaklılarda aynı teknolojiyi kullanırlar. Kimi ayak üzere yürür deniyor. Bu başka teknolojidir. Kimi de dört ayak üzerinde yürür deniyor. Bu da farklı bir teknolojidir. Burada yüzmeden ve uçmadan bahsedilmemiştir. Çünkü onlarda kanat ve yüzgeçler ayak yerini almaktadır.

 

Biz açıklayıcı ayetler indirdik” ifadesi ile Kur’an’daki ilimlere ait açıklamaların öğretici olmaktan ziyade mucize olması esas alınmıştır. Yani biz bu kainatı var ettik bu kainatın ne olduğunu biliyoruz. Bildiğimizi bu ayetlerle açıklıyoruz. Bunları Allah’tan başka kimse ilmi buluşlardan önce bilemez. Bununla Kur’an’ın Allah sözü olduğu ispatlanmış oluyor. İlimlerin Kur’an’dan sonra gelişmiş olmasının hikmeti de budur. Yine ilimlerin Kur’an ehlinden ziyade Tevrat ve İncil ehlinin elinden gelişmiş olması da bu sebepledir.

 

Allah ve resule iman ettik, dedikten sonra onlardan bir fırka itaa’t etmedi ve onlar mümin değildir(47)”. Bu ayette Allah ve resule itaa’t ayrı “bi”ler ile zikr etmiştir. Allah’a imanla resule imanın farklı olduğuna işaret edilmiştir. “İman ve itaa’t ettik” sözleri ile iman ve itaa’tin ayrılmaz olduğu ifade edilmiştir. Bir şeye iman etmek onunla kendini güvene almak, anlamındadır. İtaa’t edilmezse güvene de alınmamış olunur. Bu da askerlikteki yönetim tekliğini ifade eder.

 

Aralarında hükmetmesi için Allah ve resulüne davet olunduklarında” ifadesi ile Allah ve resulü tabirinin yargıyı ifade ettiği çok açık olarak sabit olmaktadır. Bu nedenledir ki “li yahküma” dememiş “li yahküme” demiş. Yani Allah ve resulünün ikisine değil; ikisinin ortak olarak oluşturduğu bir müesseseye yani mahkemeye işaret etmektedir.   

 

Allah ve resulünün onların aleyhine bir taraf mı tutacaklarından korkuyorlar?(50)” denmektedir. Yargının tarafsız olması gerektiği ve bunun için başka ayetlerin delaletiyle hakemlerden oluşturulacağı anlatılmaktadır. Hakemlerden oluşacak tarafsız ve bağımsız yargıya karşı müminlerin “İşittik ve itaa’t ettik, demeleri gerekir. Müflih olan onlardır(51)” demesi ile müminler yargıya kayıtsız şartsız teslim olurlar. Aleyhlerine de olsa idama mahkum da edilseler kendi istekleri ile itaa’t ederler. Bunlarda infaz asılmakla yapılır. Firar edenler artık mümin değiller. Yakalanarak değil, vurularak öldürülürler.

 

Allah ve resule itaa’t eden Allah’tan haşiyet eden ve O’na ittika eden kimseler, işte bunlar kazanmışlardır(52).” Ayeti ile mahkeme kararlarına itaa’t edilecek ve topluluğun bozulmasından çekinilecek ve korunulacaktır. Burada ittika kelimesi geçmektedir. İttika korunmak demektir ve Kur’an’da içtihada dayalı yani karar verme yetkisi kişilere ait olan yerlerde kullanılır. Yargıda taraflar, hakemler, şahitler ve kararı uygulayan başkan hep kendi içtihatları ile karar verirler ve hükümlerini içtihatlarına dayandırırlar. Dolayısıyla ittika etmeleri gerekir. İttika etmezler, taraf tutarlarsa o toplulukta adalet kalmaz, onların yaşamı ve gelişmeleri imkansız hale gelir.

 

Onlar yeminlerinin cehdi ile iksam ediyorlar, emredersen çıkacaklar(52)”. Yemin gerek geçmiş gerekse gelecekte olacak olayın teyidi için yapılır. İksam ise gelecekte yapacaklarına verilmiş sözün teyidi için yapılır. Nezirde nezr eden kimse zorluk içinde olursa nezr ettiğini yapmaz ve bundan sorumlu değildir. Ama yeminde zorluk içinde de olsa onu yerine getirmekle yükümlüdür. Yetiremezse kefaretini verir. Bu ayette “yemin etmeyin, ma’ruf itaa’t vardır” denmektedir. İtaa’t, nezir mahiyetinde olup zorluk içinde kalındığında itaa’t edilmeyebilir. Yalnız burada yaptıkları yemin “Sizinle savaşa çıkacağız” sözleridir. Buna yemin edilmemesi çıkarken zorluk varsa izin alınarak geri kalınabileceği, ancak savaşa katıldıktan sonra artık kasem hükümlerine tabi olunur ve savaş bitene kadar savaşta kalma zorunluluğu vardır. Zorla savaşa götürülmez ama savaştan kaçan öldürülür.

 

Allah’a itaa’t ediniz, resule itaa’t ediniz(54)” ifadesinde Allah’a itaa’t ayrı, resule itaa’t ayrı anılmıştır. Allah’a itaa’t mevzuata, kanunlara uymaktır, resule itaa’t ise amire itaa’t etmektir, başkana itaa’t etmektir.

 

İtaa’t etmezseniz size tahmil edilen size, ona tahmil edilen onadır(54).” Başkanların zorlamaya yetkilerinin olmadığı ifade edilmektedir. Kişiler amirlere karşı değil; Allah’a karşı sorumludurlar. Bu görevi yapma işi de yargıya verilmiştir. “Ona itaa’t ederseniz ihtida edersiniz” yani doğru yolu bulursunuz denmektedir. Burada zamir tekil olarak gelmiştir ve resule itaa’t anlamındadır. İhtida edersiniz, sözü de isteyerek gidersiniz anlamındadır. Dolayısı ile yöneticilerin zorlama yetkileri yoktur. “Dinde zorlama yoktur” ayetindeki “din” düzen anlamındadır ve hukuk düzeninde zorlama yoktur ve hakem kararlarına herkes kendi isteği ile uyar. Bu nedenledir ki, İslam düzeninde tutuklama, yakalama, hapsetme kurumları yoktur. Hakemlerin kararlarına itaa’t etmeyenler İslam düzeninden çıkmış olacaklarından onları hukuk düzeni korumaz. Yani öldürülebilirler. Bu konuda açıklık getirtmek ve teyid etmek için resule düşen görevin sadece açık belağ olduğu vurgulanmıştır. Bu inceliği tarih boyunca anlamayanlar bu ayetlerin nesh olunduğunu söylerle. Oysa hu ayetler Medine ayetleridir ve tam itaa’tin arkasından söylenmiştir.      

 

Sizden iman edip salih amel işleyenler yer yüzüne hakim olacaklar ve hoşlarına gidecek düzene kavuşacaklar. Korkuları güvene dönüşecek. Bana i’badet ediniz, hiçbir şeyi bana ortak koşmayınız(55)” ayeti ile müminlerin sıkıntıdan sonra zafere ulaşacaklarını bildirmiş ve bu müjdeler tarihte hep tahakkuk etmiştir. Bu kadar adil ve açık ifadelerden sonra hala müminlerden korkanlar ve onun başaramayacağını sananlar kafir olup fasık olurlar.

 

Salatı ikame ediniz, zekatı ita ediniz ve resule (yöneticilere) itaa’t ediniz, o zaman rahmet olunursunuz(56)” denmektedir. Böylece iman etmenin rükünleri sayılmaktadır. Toplantıları yapmayan, ortak bütçeyi oluşturmayan ve aralarından seçtikleri başkana itaa’t etmeyen mümin değiller ve onlar için başarı beklemek beyhudedir.  

 

Küfr etmiş olanlar yeryüzünde başarıya ulaşacaklarını sanmasınlar, mevaları ateştir, de (57).” Ateş ahirette, cehennem ateşi anlamına geldiği gibi dünyada da savaş gibi sıkıntılı, krizli dönemler de nar ile ifade edilmiştir. Kur’an’da savaşın ateşi tabiri vardır. Bu tabir kullanılırken ateşli silahlar yoktu.

 

Bu sure zina suç ve cezasını anlatarak başlamış, yağmur ve elektrik ile ilgili ayetlere geçilmiş, ondan sonra da yargı ve düzenle ilgili hükümler getirilmiştir. Bundan sonra tekrar zina ve aile kurumu ile ilgili hükümlere dönülmüştür. Bununla yönetimin hakim değil; hadim düzen olduğu vurgulanmıştır. Hakim düzende aile en alt tabanda yer alır ve yönetim oca, bucak, il, devlet ve insanlık olarak yukarıya doğru yapılanıp hakim olur. İslam düzeninde ise aile, dolayısı ile kadın ve çocuklar tepede yer alır ocak, bucak, il, devlet ve insanlık onlara hizmet eder. Kur’an, bunu ağaca benzetir. İslam düzeninde kökler toprakta   gövde onun üstünde tutunmuş ona dallar yerleştirilmiş ve dalların üzerinde çiçekler ve çiçeklerin üzerinde yetişen meyveler var. Yapraklar meyveleri çiçekler kadınları meyveler çocukları ifade eder. Gövde ve kökler ise devleti ifade eder. Kuvvet düzenini ise, çiçekleri toprağa batmış gövdesi sürüklenen zakkum ağacına benzetilmiştir. İslamın baskıcı olmayan devlet düzenini aile müessesesini anlatan surenin ortasında yerleştirmiş olmanın hikmeti budur.  

Bir evde yaşayan insanlar aileyi oluşturur ve aile hukuku söz konusudur. Aile fertlerine çocuklar, anne babalar yakınları, hizmetçiler ve köleler dahildir. Ev içerisinde eşlerin  özel odaları vardır. Odalara girip çıkmada aile fertleri için özel olarak düzenlenmiştir. Üç defa kapı çalınarak izin istenmesi kuralı konmuştur. Ses verilmezse geri dönülecektir. Bu hüküm köleler ve çocuklar için uyku vakitlerinde getirilmiştir. Sabah namazından evvel, öğle vakti ve akşam namazından sonra olarak belirlenmiştir. Aslında yatsı namazından  sonra anlamında kullanılmıştır. Yalnız akşamla yatsı cem edilen namazlar olduğu için onların ortak adı “gişa”dır. Gişa vaktinin sonu yatsı vaktinin de sonudur, akşam vaktinin başı yatsı vaktinin de başıdır. Aslında namaz akşam vakti ile başlar aradaki namaz yemek ve sohbetle yatsı vaktinde biter. İnsanlar bütün hayatlarını namaz vakitlerine göre ayarlarlar. Nasıl ki namazda kıbleye dönmek namazın şartlarından ise iki namaz arasındaki vakit de namazın şartlarındandır.

 

“Üç vakit avrettir” sözü ile akşam la sabahı birbirinden ayırmıştır. Bunun hikmeti akşam uyumadan önce izin istenerek girilebilir. Sabah kalkıldıktan sonra izin istenerek girilebilir. Ancak diğer zamanlarda normal şartlarda uyku vakti izin istenerek de girilemez.

 

Bunların dışında gündüz vakitlerinde hizmetçiler ve çocuklar izin almadan bunların odalarına girebilir. Bu vakitlerde erkek ve kadınlar elbiselerini aile içinde normal olarak giyinmelidirler. Erkek ve kadın ayırımının olmadığına işaret  erkek çoğulu ile “elbiselerinizi çıkardığınız vakit” tabiri kullanılmaktadır. “Çocuklar baliğ olunca kendilerinden önce izin alanlar gibi onlar da izin alsınlar” tabiri ile çocukların görenek eğitimi ile eğitilmeleri gerektiğine işaret edilmektedir. Aile içinde herkes davranışlarını öyle ayarlamalıdır ki, çocukların onları örnek olarak aldıklarını bilmelidir. Çocuklara ben yapıyorum ama sen yapma, baban sigara içiyor ama sen içme gibi eğitim sistemi tamamen yanlıştır. Çocuk büyüklerinin yaptığını yaparak eğitilebilir. Neyi yapacağını neyi, yapmayacağını ayıracak zeka seviyesine ulaşmamıştır. İyi örnek olan anne ve babalar çocuklarının salih amellerinden de pay alırlar. Kötü örnek olan aile fertleri çocuklarının günahlarından da sorumlu olurlar. Bundan sonra örtünme ile ilgili ikinci ayırım daha yapılmaktadır. Bu da kadınların erkeklerden farklı olarak evin dışına çıktıkları zaman giyinmeleri gereken kıyafettir. Bilhassa tanınmamış kimseler arasına karıştıkları zaman hür veya köle mi oldukları  mümin olup olmadıkları, evli veya bekar olduklarını gösteren elbiseler giymelidirler. Çünkü bunların hukukları ayrıdır. Köle kadınlar erkekler gibi açık giyinebilirler. Bunları beğenen erkekler sahiplerine gidip pazarlık yapıp onlardan satın alabilirler. Oysa mümin kadınlara bakmak onların güzelliklerini beğenip sonra gidip kocalarından isteme gibi hakları yoktur. Dolayısı ile bunlar cinsellikten dolayı rahatsız edilemezler. Evli olmayan müminler ise kendilerine eş arama haklarına sahip oldukları için onar göre kıyafet giyebilirler. O taktirde onları beğenen erkeklerin onlara talip olma hakları doğar. Rahatsız edilmelerinden şikayet edemezler. Mümin kadınlar da mümin olmayan kadınlar arasında da önemli evlilik anlayışı vardır. Evlenmiş veya evlenecek mümin kadınlar başlarını örtüyorlarsa kocaları varken başka erkeklerle evlenme pazarlıklarına girişmemeyi taahhüt ediyorlar demektir. Bu kadınlarla evlenen erkeklerin kadınlar üzerinde istiğfaf etmelerini isteme hakları  yani başka erkeklerle cinsel pazarlıklara girişmemelerini isteme hakları vardır. Böyle bir şeye girişirlerse erkelerin karşı tarafa kusurlu olarak  boşama hakları vardır. Eğer başı açıksa baştan kadın senden boşanmadan önce de ben başka bir erkek arayabilirim. Başka bir erkek bulursam senden boşanıp onunla evlenebilirim. Tabii ki mihrimi tastamam alırlar. Başı örtme emri buna dayanmaktadır. Kur’an’ın koymuş olduğu bütün hükümler sosyal yapıyı düzenler. Zamanla şeriat manasını kaybeder. Anlamsız hareketlerden oluşmaya başlar. Düzen ile şeriat arasında çatışma ortay çıkar. İnkilaba ihtiyaç hasıl olur. Bugünkü Türkiye’nin durumu budur. Batıda kadın başı örtsün açsın başı açık mantığı içinde yaşar. Doğuda ise başı açık veya örtülü olsun doğu mantığı içinde yaşar. Dolayısı ile şekli inkılap yapanlar bütün bu manalardan habersiz oldukları gibi tutucular da habersizdirler. Müminler ocak ve bucak sitelerini kurup orada Kur’an eğitimini almaları ve ona göre kendilerini düzenlemeleri gerekir. Başı örten kadın ve kızlarımız eğer Allah için örtüyorlarsa başı örtmenin manasını Allah’ın kitabından bilmeleri gerekir. Başı örtme yasaklanmışsa başını açmaları ama o manayı verecek başka bir kıyafeti ortaya koymaları gerekir. Nikahı beklemeyen emekli kadınların başı açmalarına izin verilmiştir. Ama istiğfaf etmeleri yani başlarını örtmeleri kendileri için daha iyidir deniyor. Böylece yaşlı kadınlar içinde baş örtmelerinin daha iyi olduğunu söylüyor. Bundan sonra hangi erkeklerin yanında başlarını açabileceklerini anlatıyor. Bunlar onların yakınları ve onların iffetli olduklarını bilen dostlarıdır. Buna herkesin birbirini tanıdığı çalışma veya öğrenme ortamında başlarını açmalarında bir mahsur olmadığı açığa çıkmıştır. Bu gruba “ev sadikum” tabiri ile işaret etmektedir. Birlikte veya ayrı ayrı yemede bir günah olmadığı da ifade edilmiştir. Kadın ve erkekler aynı sofra veya tabakta oturup yiyebilirler. “Evlere girdiğinizde selam veriniz” (24/61) denmektedir. Boş eve girilse de selam verilmesi emredilmiştir. İçinde birisi olabilir. Aile ilgili bu hükümlerden sonra tekrar toplulukla ilgili toplantı hükümleri getirilmiştir. Başkanın toplantıyı yönetirken sahip olduğu yetkiler anlatılmıştır. Ayrılmak isteyen izin istemelidir. “Sen istediğine izin ver”. İfadesi ile izin konusunda istişare etmesi gerekmez. Yani usulle ilgili kararlar istişaresiz verilir. İstişare ileride yapılacak ve acelesi olmayan konularda yapılır. Gerek toplantıyı yönetme gerekse bir işi yönetme esnasında başkanlar kendi inisiyatifi ile kararlar alırlar. Cemaat ona itaat eder. Yönetim bittikten sonra mağdur olanlar varsa mahkemeye giderek mağduriyetlerini giderirler. Yönetim esnasında ise hiçbir kayda tabi olmadan yöneticiye itaat edilir.

 

Resulün aranızdaki davetini birbirinize olan daveti gibi yapmayın diyerek yönetimde teklik sistemini getirmiş ve herkesin yöneticiye kayıtsız şartsız itaat etmesi emredilmiş oluyor. Bu hüküm yönetimin dışında geçerli değildir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6339 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
3945 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
1984 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3011 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2441 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2814 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2051 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2063 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2473 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
1956 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2213 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2333 Okunma
13-rad suresi meali
2516 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2200 Okunma
15-hicr suresi meali
2578 Okunma
16-nahl suresi meali
3303 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3214 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3242 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2133 Okunma
20-taha suresi meali
3358 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3171 Okunma
22-hacc suresi meali
2647 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2712 Okunma
24-nur suresi meali
3051 Okunma
25-furkan suresi meali
2530 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
2981 Okunma
27-neml suresi meali
3234 Okunma
28-kasas suresi meali
2650 Okunma
29-ankebut suresi meali
2748 Okunma
30-rum suresi meali
2473 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2551 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2162 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2543 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
2898 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2670 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3727 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3611 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
2909 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3275 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2854 Okunma
41-fussilet suresi meali
2561 Okunma
42-şura suresi meali
2214 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2724 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2743 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2010 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2480 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2408 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2585 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2718 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
2991 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
2909 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2157 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2105 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2726 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3516 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3453 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2668 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2476 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2435 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2085 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2287 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2533 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2200 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2278 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2376 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2442 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
2957 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3063 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2642 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2618 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2487 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3120 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3390 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3470 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2727 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3261 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2410 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
2947 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2662 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
2913 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2677 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2656 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3048 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2493 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2058 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2458 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2745 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2747 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2653 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2356 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3068 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
2903 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2563 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2743 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3012 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3289 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3371 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2703 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1834 Okunma
100-adiyat suresi meali
2394 Okunma
101-karia suresi meali
3214 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3227 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2347 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3250 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4408 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2516 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2733 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4088 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2776 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3273 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
3907 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3094 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2327 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2646 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
37490 Okunma