114-NAS SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Kavl : Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçedeki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.
Avz :Uvvez, hayvanın yetişemeyeceği yerdeki otluk yerin ve hayvanların girip korundukları dikenliğin adıdır. Sonra sığınağa istiare edilmiştir. Sığınmak manasında mastar olmuştur. Eğer belli bir olay esnasında sığınma söz konusu ise “sığınıyorum”, genel bir sığınma ise “sığınırım” şeklinde tercüme edilmelidir.
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
Nas : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır.
Melik : Milk, çamur manasından gelmiş olmalıdır. Türkçedeki bilek kelimesi ile bir yakınlığı olmalıdır. Sonraları kişinin sahip olduğu arazi ve üzerindeki yapılara mülk denmiştir. Devletler aşamasında ülkenin sahibi olarak hükümdarlar melik olarak anılmışlardır. Mülk de krallık anlamındadır. Türkçeye kıral, melik, hakan olarak tercüme edilebilir. Öz Türkçesi “han”dır.
İlah : İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçedeki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.
Şerr : Şerareden gelen bir kelimedir. Ateşten sıçrayan alev parçası anlamındadır. Sonraları hayrın karşılığı olarak şerr kelimesi kötülük anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Beklenmedik zararlar şerdir. Kötülük olarak tercüme dilecektir.
Vesvas : Fıs fıs etmek anlamındadır. Arapçada seslerin taklidi ile oluşmuş kelimelerin tekrarı ile fiil yapılmaktadır. Bunların üçlü kökü yoktur. Bunlara müşahhas ilk kök aramak gerekmez. Türkçede mastar fısıldamak, vızıldamak şeklinde ifade edilir. Vesvas fısıldayan olarak çevirilecektir.
Hennas : Hunus, hayvanın yuvası, yatağı anlamındadır. Hanese mastarı, kişilere sık sık gidip bir şey söyledikten sonra geri çekilmek, bir şeyi savunmadan tekrarlayarak başkasına kabul ettirmeye çalışmak demektir. Hennas mubalağalı ismi faildir. Türçeye “sinsi kişi” veya “dedikoducu” olarak çevrilebilir.
Sadr : Okun ön yarısına denir. Sonraları “baş” kelimesi olarak kullanılmıştır. Kur’an’daki “sadırda bulunan kalp” o zamanki biyoloji bilgisinin eksikliği nedeniyle göğüs anlamında kullanılmıştır. Sadr, boynun üst kısmı anlamına gelen “baş” demektir. Re’s ise başın saçlı olan kısmıdır. Biz “baş” olarak tercüme edeceğiz.
Cinn : Cennet, dışarıdan iç tarafı görülmeyen meyveliklerin adıdır. Cenin kelimesi buradan gelmektedir. Görülmeyen varlıklara “cin” denmektedir. İnse karşı kullanılmaktadır.
Ellezi : Za, erkeklere işaret, ta dişilere işaret harfidir. Türkçede işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.
Bi, Min, Fi : Bi, harfi cerdir. Harfi cerler isimlerin hallerini gösterirler. “Beyn” kelimesinden gelişmişlerdir. Beyn ara demektir. “Ba”, başlangıcı, “le” de sonu bildirir. Aşağıdaki şekilleri almışlardır. “Min”, başlangıcı, “ila” sonucu bildirir. Fiilin isme, ismin fiile etkisi yoktur. “Bi” başlangıcı, “li” sonucu belirtir. İsimlerin fiile etkisi vardır. “An” başlangıcı, “ala” sonucu bildirir. Fiilin isme etkisi vardır. “Fi” zarf içindir, başlangıç ile son arasındaki herhangi bir yeri bildirir. “Hatta” içindeki bir parçayı bildirir. Hattanın dışındakiler, haberlerin başına getirilebilir. Hatta getirilmez, bunun yerine diğer bir harfi cer olan “ke” getirilir.
Ve : “Ve” atıf harfidir. Bu da yine “beyn” kelimesinden doğmuştur. “Ve”de birlikte veya peş peşe olma şartı yoktur. “Fe”de peş peşe olma şartı vardır.
Hennas vesvasın şerrinden nasın rabbına, nasın melikine, nasın ilahına avz ediyorum, kavlet. O, nasın suduru içine vesvese verir. Cin ve nasdandır.
Herkesin yetiştiricisine, herkesin hanına, herkesin tanrısına sinsi fısfıscının kötülüğünden sığınırım, söyle. O, herkesin başları içine fısıldar. İnsanlardan ve cinlerdendir.
Açıklama :
Kur’an, Fatiha ile başlamaktadır. Bu Kur’an’ın fihristidir. Sonra 64 uzun sure gelmektedir. Bu surelerde İslamiyet anlatılmaktadır. Sonra 32 sure ile İslam’a davet teyid edilmektedir. Ahiret anlatılmaktadır. Ondan sonra gelen 16 sure ise Mü’minlerin kendilerine dönerek kendi sorunlarını çözmek kuralları belirtilmektedir. Son 6 sure kişiyi, topluluklardan ayrı olarak kendisi ile Rabbi arasına yöneltmektedir. Son iki sure “sen, sana yüklenen tebliğ görevini yerine getirdikten sonra başkalarının ne yaptığına bakmaksızın Rabbine dön” anlamında bu sure son sure olarak yerleştirilmiştir.