56 – VAKIA SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Hafide (ha, dat) : Durgun akan su demektir.
Recce : Zayıf çeper demektir. Sallanma anlamı kazanmıştır.
Besse (sin) : Lapa, pelte demektir.
Heba (he) : Güneşli odada havada görülen toz zerreleri veya rüzgarın kaldırdığı toz toprak demektir.
Nebs (p.se) : Kuyudan veya ırmaktan alınan sulu toprak emektir.
Vedın (dat) : Hurma yaprağından örülmüş, dokunmuş kumaş veya örtü demektir.
Nezif (ze) : Çekilerek suyu bitirilmiş kuyu demektir.
Hur veya Hivar (ha) : “Havl”den dönüşmüştür. “Havl” de “hale”den dönüşmüştür. “Hale” az bulutlu günde ayın veya güneşin etrafında oluşan aydınlık demektir.
Kinane (kaf) : Okların konduğu kap demektir.
Sidr (sin, dal) : Kiraz ağacı demektir.
Hedud (hı,dat,dal) : Budanmış ağaç demektir. Minder anlamına da gelmektedir.
Talh (tı,ha) : Muz demektir.
Nedud (dat, dal) : Salkım demektir.
Sekb (sin, kaf) : Oluktan akan su demektir.
A’rab (ayn) : “Arafe” üstü düz dağ demektir. Orada toplantı yapıp birbirleri ile tanıştıkları için “ma’ruf” kelimesi türemiştir. “Arab” bilinen “Acam” ise bilinmeyen demektir.
Semum (sin) : Arı iğnesi demektir. İğne deliği ve zehir anlamları kazanmıştır.
Terafe (te) : “Serf” ipek böceği gibi yaprakları yiyip bitiren ve ağacı kurutan böcek demektir. “Terafe” de sin’nin ta”ya dönüşmesinden oluşmuştur. “İsraf”, bir şeyi bol kullanmak suretiyle yapılan harcamadır, “itlaf” ise bir şeyi bozarak zararlı harcamak demektir.
Hins (ha, p.se) : “Hars” tarla demektir. “Re” ne”ye dönüşerek toprağın sürüldüğü zaman bozulması gibi “hins” verilen sözü, yapılan yemini bozma demektir.
Zekkum (ze, kaf) : Bir ağaç demektir.
Heyme (he) : Bataklık demektir.
Hars (ha, p.se) : “Hars”a bak.
Hatem (ha, tı) : Çöp haline gelmiş kuru ot demektir.
Müzn (ze) : Buğu demektir.
Ecce (elif) : Tuzlu su demektir.
Hulkum (ha) : “Halk” boğaz, “hulkum” ise sesin çıktığı yer demektir.
Dehn (he) : Yağ, kaygan madde demektir.
1- Vakıa’ vuku’ olunca,
2- Onun vak’asının kazibi yoktur.
3- Hafizedir, rafia’dir.
4- Arz reccen rec olup
5- Ve cibal bessen bess olunca
6- Münebbesen heba olur.
7- Ve siz selase zevc olursunuz.
8- Meymenenin ashabı, ne meymenenin ashabı!
9- Ve meş’emenin ashabı,ne meş’emenin ashabı!
10- Ve sabikunlar sabikunlar
11- İşte onlar mukarrebundurlar.
12- Nei’m cennetlerdedirler.
13- Evvelinden sülle,
14- Ahirinden kalildirler.
15- Mevdun serirler üzeredirler.
16- Onların üzerinde mütekabilen müttekidirler.
17- Onların üzerinde muhelled veledler tevaf eder.
18- Mei’nden kevbler, barikler ve ke’sler ile
19- Ondan ne tesdi’ olunur ne de nezf olunurlar.
20- Tehayyur ettikleri fakiheler ile,
21- İştiha ettikleri tayrin lehmi ile
22-23- Meknun lü’lü’ misali gibi i’n huriler de..
24- Amel etmiş olduklarına ceza olarak..
25- Orada ne leğvi ne de te’simi sem’ ederler.
26- Sadece selam selam kavli vardır.
27- Yemin ashabı, ne yemin ashabı!
28- Mahdud sidirde,
29- Ve mendud talhta,
30- Memdud zillde,
31- Meskub bir mada,
32-33- Ne maktu’ ne de memnu’ kesir fakihede,
34- Ve merfu’ furuştadırlar.
35- Onları inşaen inşa ettik.
36-38- Onları yemin ashabı için ebkar, u’ruben etrab ca’l ettik.
39- Evvelinden sülledirler
40- Ve ahirinden de sülledirler.
41- Şimal ashabı ne şimal ashabı!
42-44- Semumda, hamimde, ne barid ne de kerim olan yahmumdan zilldedirler.
45- Bundan kabl onlar mütrefdirler.
46- Azim hins üzerinde israr ediyorlardı.
47- Biz mevt olup da turab ve i’zam olduğumuzda mı, biz mi ba’s olunacağız? Kavlediyorlardı.
48- Hem de evvelki abamız da..
49-50- Hem evvelkiler hem de ahirdekiler de ma’lum yevmin mikatına mecmu’ olacaklar, kavlet.
51- Sonra siz, ey mükezzibler olan dalattekiler!
52- Zakkumdan bir şecereden ekledeceksiniz.
53- Ondan batınlarını mil’ edecekler.
54- Üzerine hamimden şurb edecekler.
55- Himin şurbunu şurb edecekler.
56- Din yevminin nüzülleri bu.
57- Tasdik etmeseniz de biz sizi halk ettik.
58- İmna ettiklerinize re’y ettiniz mi?
59- Onu siz mi halkketiniz yoksa haliki biz miyiz?
60-61- Aranızda mevti biz takdir ettik ve emsalinizi tebdil etmeye ve ilmetmediklerinizde sizi inşa etmeye bizi sebkat edecek yok.
62- Ula neşeti ilm ettiniz. Tezekkür etmelisiniz.
63- Hars ettiklerinize re’y ettiniz mi?
64- Onu siz mi zer’ ediyorsunuz yoksa zari’ olan biz miyiz?
65- Meşiet etseydik onu hutame olarak ca’l ederdik. Tefakkuha zil edersiniz.
66- Biz muğrem olmuşuz.
67- Bel, biz mahrum olmuşuz.
68- Şürb etmekte olduğunuz maya re’y ettiniz mi?
69- Onu müzünden siz mi inzal ettiniz yoksa münzil olan biz miyiz?
70- Meşiet etseydik onu ücac ca’l ederdik. Şükr etmelisiniz.
71- İra ettiğiniz nara re’y ettiniz mi?
72- Onun şecerini siz mi inşa ettiniz yoksa münşi olan biz miyiz?
73- Onu tezkire olara ve mukviler için meta’ biz ca’l ettik.
74- Azim rabbinin ismi ile tesbih et.
75- Necimlerin mevki’lerine kasem ediyorum.
76- Ve o ilmetseniz azim bir kasemdir.
77- O kerim bir Kur’an’dır.
78- Meknun bir kitabtadır.
79- Ona mutahhar olanların dışındakiler mess etmez.
80- Alemlerin rabbinden bir tenzildir.
81- Siz bu hadisle mi müdhinsiniz?
82- Ve onu tekzib etmenizi kendinize rızık mı ca’l ediyorsunuz?
83-85- Siz nazar etmekte ike hulkuma buluğ edince.. Oysa biz ona sizden daha ekrabiz. Lakin siz basar edemiyorsunuz.
86-87- Siz medinin ğayri iseniz ve sadıksanız onu irca ediniz.
88-89- Mukarrebinden olanlara ise revh, reyhan ve nei’m cennet vardır.
90-91- Yemin ashabından ise sana yemin ashabından selam vardır.
92-93- Dalalette olan mükezziblerden ise hamimden nüzul vardır.
94- Cahim tasliye vardır.
95- Yakin hak olan budur.
96- Öyle ise azim rabbinin ismi ile tasbih et.
1- Olacak olunca,
2- Onun oluşunu yalanlayacak olmaz.
3- Yatırır, diker.
4- Yer depreşip
5- Ve dağ gevşeyince
6- Dağılmış toz olur.
7- Ve siz üç kol olusunuz.
8- Sağlılar, ne sağlılar!
9- Ve uğursuzlar, ne uğursuzlar!
10- Ve öncüler, öncüler,
11- İşte onlar yakınlardır.
12- Besleyici bahçelerdedirler.
13- İlklerden kalabalık,
14- Sonrakilerden azdırlar.
15- Yumuşak döşekler üzeredirler.
16- Üzerlerine karşılıklı olarak yaslanmışlardır.
17- Onların üzerinden kalıcı gençler dolaşırlar.
18- Saydam küpler, güğümler ve taslar ile
19- Ondan ne tiksinirler ne de bulanırlar.
20- Beğendikleri yemişler ile
21- İçlerinin çektiği kuş eti ile
22-23- Korunmuş inciler benzeri gibi gözde ağırlayanlar da..
24- İşlediklerine karşılık olarak...
25- Orada ne anlamsızı ne de kötüyü duyarlar.
26- Yalnız barış barış sözü vardır.
27- Sağlılar, ne sağlılar!
28- Budanmış kirazlıkta,
29- Ve salkımlı muzlukta,
30- Uzamış gölgelikte,
31- Oluklu suda,
32-33- Kesintisiz ve engelsiz pek çok yemişlikler,
34- Ve yükseltilmiş döşeklerdedirler.
35- Onları kuruverdik.
36-38- Onları sağcılar için taze, kaplı ve doğal yaptık.
39- İlklerden çokturlar,
40- Sonrakilerden de çokturlar.
41- Kuzeyliler, ne kuzeyliler!
42- 44- Kirli ve sıcakta, ne soğuk ne de serin olan buğunun gölgesindedirler.
45- Bundan önce onlar savurgan idiler.
46- Büyük bozgunculuk üzerinde direniyorlardı.
47- Biz ölüp de toprak ve kemik olunca mı, biz mi diriltileceğiz? Söylüyorlardı.
48- Hem de ilk atalarımız da..
49-50- Hem ilkler hem de sonrakiler de bilinen günün sözleşmesinde toplanacaklar, söyle.
51- Sonra siz, ey yalancılar olan şaşkınlar!
52- Ağudan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
53- Ondan karınlarını dolduracaklar.
54- Üzerlerine sıcak içecekler.
55- Bataklığın içeceğinden içecekler.
56- İşlem gününün konakları bu.
57- Doğrulamasanız da, biz sizi yarattık.
58- Akıttıklarınıza baktınız mı?
59- Onu siz mi yarattınız yoksa yaratıcısı biz miyiz?
60-61- aranızda ölümü biz biçtik ve sizi benzerinize değiştirmeye ve bilmediklerinizde sizi oluşturmada biz geri bırakacak yok.
62- İlk oluşumu bilmektesiniz. Düşünmelisiniz.
63- Ektiklerinize baktınız mı?
64- Onu siz mi bitiriyorsunuz yoksa bitiren biz miyiz?
65- Dileseydik onu çöp yapardık da yemeye üşüşürdünüz.
66- Biz ezilmişiz.
67- Yok, biz yok olmuşuz.
68- İçtiğiniz suya baktınız mı?
69- Onu buğudan siz mi getirdiniz yoksa getiren biz miyiz?
70- Dileseydik onu tuzlu yapardık. Karşılık vermelisiniz.
71- Kapattığınız ateşe baktınız mı?
72- Onun ağacını siz mi yaptınız yoksa yapan biz miyiz?
73- Onu anış ve erk üretenlere araç olarak yaptık.
74- Büyük yetiştiricinin adını arındır.
75- Yıldızların oluşlarına ant ediyorum.
76- Ve o bilseniz büyük bir anttır.
77- O görkemli bir Kur’an’dır.
78- Saklı bir yazıttadır.
79- Ona temizlenmiş olanların dışındakiler dokunamaz.
80- Bütün toplulukların yetiştiricisinden bir göndermedir.
81- Siz bu sözü mü kaydırıyorsunuz?
82- Ve onu yalanlamayı kendinize geçimlik mi yapıyorsunuz?
83-85- Siz bakarken boğaza ulaşınca.. Oysa biz ona sizden daha yakınız. Ancak siz göremiyorsunuz.
86-87- Siz sorumsuz iseniz ve doğruysanız onu döndürünüz.
88-89- Yakın olanlara ise esintili, kokulu ve besleyici bahçe vardır.
90-91- Sağlılardan ise sana sağlılardan barış vardır.
92-93- Şaşkın olan yalancılardan ise sıcak konak vardır.
94- Tandıra tutulma vardır.
95- Kanıtlı gerçek budur.
96- Öyle ise büyük yetiştiricinin adı ile arındır.
AÇIKLAMA : Bu sure 64 surelik bölümün son 10 sureden bir önceki suredir. Bu son sureler İslamiyet’e ait hükümlerin bir özetini vermektedir. Bu sure 31 veya 32’lik sureler grubunun son suresidir. Bu surede en önemli husus müminleri iki gruba ayırmasıdır. Bakara Suresi’nde ve Fatiha’da mümin olmayanları iki gruba ayırmış, birine münafık diğerine kafir demiştir.
Bu surede ise müminleri iki gruba ayırıyor. Birinciler “sadıklar”, bunlar “evvelun” ve “mukarrebun” olanlardır. Bunlar İslam düzenini kuranlardır. Diğerleri de “sağ halkı”dır. Bunlar da İslam düzenini kabul edenlerdir. Sağ halkı İslamiyet’i kabul etmekte ve onun dünya ve ahiret nimetinden yararlanmak istemektedir. “Sabikunlar” ise İslam düzenini kendileri kurdukları için ve kuruluş çilesini kendileri çektikleri için İslamiyet’in dünyevi nimetlerini beklememektedirler. Bu sebeple onların ahiretteki yerleri diğerlerinden daha üstün bulunmamaktadırlar. Onların bulundukları cennet ile ashab-ı yeminin bulunduğu cennet farklı tasvir edilmiştir. Bu surede bu ayrımdan sonra bir takım ayetlere yani tabiattaki ilahi düzene işaret ederek Kur’an’ın Allah sözü olduğu bildirilmektedir. Özellikle içten yanmalı motorlara işaret eden ayet çok açık bir şekilde buna işaret etmektedir.
Bu surede “yükseltilmiş yataklar” anlamında “furuşun merfu’a” denmektedir. “Furuş”un döşekler olduğu, “furuşu tetai’nuha min istebrak” ayeti ile açıkça belirtilmiştir. Bundan sonra gelen “ebkar, urub ve etrab” sıfatlarına bakarak bu furuşa mecazi mana vermişler ve bunların “huriler” olduğu şeklinde yorumlamışlardır. Oysa böyle bir yorum “merfua’ ve etraben” sıfatlarına da uymamaktadır. Biz bu ayeti tercüme ederken mecazi anlamı yerine hakiki anlamı vermeyi tercih ettik. Çünkü mecazi manayı vermek için gerekli bir karine-i mani’a yoktur. Merfu’ döşekler ile bugün yaygın bulunan karyolalar kastedilmektedir. Ancak “onları biz inşa ettik” demesi ile bu karyolaların süni olmayıp doğal oldukları iafede edilmektedir. Öyle bir bitki ki, veya hayvan, kendiliğinden karyola olmaktadır.
“Ebkar”dan kasıt, taze, eskimemiş veya eskilerden imal edilmemiş; “u’rub” ise, “i’rab” kelimesinden mülhem olarak yumuşak tüylü halılar gibi kaplı ve “etrab” ise tabii yani süni olmayan döşek şeklinde yorumluyoruz.