41 – FUSSİLET SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
KVT (ekvat) (kaf,vav,te) : Tavuk yemi demektir.
NHS (nun,ha,sin) : uğursuz (önceden geçmiş olmalı)....
STR (sin,te,ra) : Örtü,
RDY (ra,dal,ya) : Balyoz (daha önce geçmiş)
HeZZe (he,ze) : Ateşte fokurdayan tenceredir veya rüzgarda sallanan ağaçtır.
NZĞ (nun,ze,ğayın) : “Nez’ ”den dönüşmüştür. Nez’ gerilmiş yay demektir, “nezğ” ise yayı germek için parmakla tutmak demektir.
Neded (dal,dal) : Öbek öbek develer demektir.
Se’m (sin, hemze) : Körleşmiş bıçaktır.
1- Ha Mim.
2- Rahim olan rahmandan bir tenzildir.
3-4- Ayetleri beşir ve nezir olarak i’lmeden bir kavime Arapça Kuran olarak tafsil edilmiş bir kitabtır. Ekserisi i’raz etti, sem’ etmezler.
5- Da’vet ettiğine “kalblerimiz ekinnedir, üzünlerimizde de vekr vardır. Seninle bizim beynimizde bir hicab vardır. A’mel et, biz a’miliz, diye kavlettiler.
6-7- Ben ancak misliniz bir beşerim, bana ilahınız yalnız vahid olan ilahtır diye vahy olunuyor. O’na istikamet ediniz ve O’na istiğfar ediniz diye kavlet. Ahirete kafir olarak zekatı ita etmeyen kimseler olan müşriklere veyl.
8- İman etmiş ve salihatı amel etmiş olan kimselere, onlara memnunun ğayri bir ecr vardır.
9- Siz mi arzı iki yevmde halk eden kimseyi tekfir ediyorsunuz ve O’na neddler ca’lediyorsunuz, diye kavlet. Bu alemlerin rabbindendir.
10- Orada fevkinde rasiyeler ca’letti ve orada mübarek oldu ve orada saillere seva olmak üzere kuutları erbea’ yevmde takdir etti.
11- Sonra sema duhan iken ona istiva etti de ona ve arza tav’en veya kerhen etvet ediniz, kavletti. Tai’in olarak etvet ediyoruz, kavlettiler.
12- Onları seb’ sema olmak üzere iki yevmde keda etti ve semanın küllisine kendi emrini iiha etti ve dünya semasını misbahlar ile ve hifzen tezyin etti. Alim olan a’zizin takdiri budur.
13- İ’raz ederlerse, sizi Ad ve Semud’un sai’kesi misli bir sai’ke ile inzar ediyorum, diye kavlet.
14- Hani onlara resüller eydleri ve halfleri beyninden Allah’tan başkasına i’badet etmeyesiniz diye ciet etmişti. Rabbimiz meşiet etseydi melekler inzal ederdi, dolayısıyla size irsal olunmuşa kafiriz, diye kavlettiler.
15- Ad’a gelince, arzda hakkın ğayri ile istikbar ettiler ve kuvvet olarak bizden daha şiddetli olan kim var, diye kavlettiler. Onları halketmiş kimse olan Allah’ın kendilerinden kuvvet olarak daha şiddetli olduğunu rü’yet etmediler mi? Onlar ayetlerimizi cahdediyorlardı.
16- Dünya hayatında hizyin a’zabını izake ettireli diye onların üzerine nehis yevmlerde serser bir rihi irsal ettik. Ahiret a’zabı ehzadır, onlara nüsret olunmaz da.
17- Semud’da gelince, onlara hidayet ettik de hudanın üzerine e’mayı istihbab ettiler. Kesbetiklerinden dolayı hunun a’zabının sai’kesi onları ahzetti.
18- İttika ederlerken iman etmiş olan kimseleri tenci ettik.
19- O yevm Allah’ın a’dunları nara haşrolunur. Onlar iza’e olunurlar.
20- Oraya ciet ettiklerinde a’mel etmiş oldukları ile onların a’leyhine sem’leri, basarları ve cildleri şehadet etti.
21- Cildlerine “niçin aleyhimize şehadet ettiniz” diye kavletmiş olacaklar. “Şeyin küllünü intak etmiş olan Allah bizi intak etti”, diye kavlettiler. O sizi merrenin evvelinde halketti ve O’na rucu’ olunursunuz.
22- Siz; sem’inizin, basarlarınızın ve cildlerinizin aleyhinize şehadet etmesini istitare edemediniz ve lakin Allah’ın amel ettiklerinizden kesirini i’lmetmeyeceğini zannettiniz.
23- Rabbinize zannettiğiniz bu zannınız sizi irda etti de hasirlerden isbat ettiniz.
24- Eğer sabrederlerse nar onlara mesvadır. Eğer isti’tab ederlerse onlar mu’tedler olamazlar.
25- Onlara karinleri takyid ettik. Eydlerinin beynelerinde olanı ve halflerinde olanı onlara tezyin ettiler.Cin ve insten kendilerinin kablerinde halvet etmiş olan ümmetlere olan kavl onlara da hakk oldu. Onlar hasir oldular.
26- Küfretmiş olan kimseler bu Kur’an’a sem’etmeyin içinde leğvedin, galip gelebilirsiniz.
27- Küfretmiş olan kimselere şiddetli a’zabı izake edeceğiz. Onları amel ettiklerinin en sevetiyle tecziye edeceğiz.
28- Allah’ın a’duvlerinin cezası budur, nardır. Ayetlerimizi cehdedetmelerine ceza olarak onlara orada huldun darı vardır.
29- Küfretmiş olan kimseler insten ve cinden “bizi idlal edenleri bize irae et de en esfelde olsunlar diye onları kademlerimizin tahtında ca’ledelim”.
30- Rabbimiz Allah’tır kavledip sonra istikamet edenlere, onlara havfetmeyin, hüznetmeyin, size vadolunmuş olan cennetle ibşar edin diye melekler tenezzül ederler.
31-32 Dünya hayatında ve ahirette sizin velileriniziz. Rahim olan ğafurdan nüzül olarak orada size nefislerinizin iştah ettikleri vardır. Ve size orada tede’i ettiğiniz vardır.
33- Allah’a davet etmiş, salih olarak amel etmiş ve ben müslümanlardanım diye kavletmiş kimseden kavlen daha hasen kim vardır
34- Ne hasene ne seyyie istiva eder. En hasen olan ile def’et de seninle onun beyninde a’davet bulunan kimse ke enne hamim bir veli olur.
35- Sabreden kimseler dışında onu telakki edemez. Azim bir hazzı olanlar dışında ona telakki edemez.
36- Eğer şeytandan bir nezğ’ sana inza ederse Allah’a istia’ze et. O semi’dir alimdir.
37- Leyl, nehar, şems ve kamer O’nun ayetlerindendir. Ne şemse ne de kamere secde
edin, O’na ibadet ediyorsanız onları halkeden Allah’a secde ediniz.
38- Eğer istikbar ederlerse rabbinin indinde olan kimseler O’nu leyl ve neharda tesbih ederler ve onlar semetmezler.
39- Arzı haşi olarak re’yettiğince ona maı inzal ettiğimizde onun ihtizaz edip ve rabvet etmesi O’nun ayetlerindendir. Onu ihya eden kimse mevtayı muhyidir. O şeyin küllüne kadirdir.
40- Ayetlerimizde ilhad eden kimseler bize hafiy olmazlar. Kıyamet yevminde nara ilka olunan kimse mi yoksa emin olarak etvet eden kimse mi hayirdir? Meşiet ettiğinizi amel ediniz, O amel ettiklerinizi basirdir.
41-42- Zikri küfretmiş olan kimseler, kendilerine ciet ettiğinde (küfrettiler). Oysa o aziz bir kitaptır. Batıl ona ne yedeyin ne de halfin beyninden etvet eder. Hamid olan hakimden tenzildir.
43- Sana senin kablinden resullere kavl olunandan başkası kavlolunmadı. Rabbin mağfiretli ve elim i’kablidir.
44- Lev Kur’an’ı a’cemi ca’letseydik ayetleri tafsil edilmeli değil miydi diye kavledeceklerdi. A’cemi mi; oysa A’rabi? O iman etmiş olan kimselere hidayet ve şifadır, kavlet. İman etmemiş olan kimselerin üzünlerinde vakr vardır ve o onlara ‘amdir. Onlar baid mekandan tenadi ederler.
45- Musa’ya kitap ita ettik de onda ihtilaf olundu. Rabbinden bir kelime sebkat etmeseydi beynlerinde kaza olunurdu. Onlar ondan murib bir şektedirler.
46- Kim salih olarak amel ederse nefsinedir. Kim de isae ederse aleyhinedir. Rabbin a’bdlerine zallam değildir.
47- Saatin ilmi ona reddolunur. İlmi dışında ekmamından semereler huruc etmez ve unsa hamletmez ve vad’etmez. Şurekam nerede diye onlara nida eder. “Sana bizden bir şehit izan olmadığını ederiz”.
48- Min kabl davet etmiş oldukları onlardan dalletti de onlara bir mahis olmadığını zannettiler.
49- 50 -İnsan hayrı duadan sem’etmez. Ona şer messederse kanut bir yeus olur. Biz ona bir darranın messinden min ba’d bizden bir rahmeti ona izake edersek “bu bendendir; saatin kaim olacağını zannetmiyorum, eğer rabbime rucu edecek olursam indinde de benim için husna vardır” diye kavleder. Küfretmiş olanlara amellerini tenebbi edeceğiz ve onlara ğaliz bir a’zaptan izake edeceğiz.
51- İnsana in’am ettiğimizde i’raz eder ve canibine ne’yeder. Ona bir şer messedince a’riz bir dualı olur.
52- O Allah’ın indinden ise, sonra da siz onu küfretmiş iseniz baid bir şikak içinde olan kimseden daha delalette olan kim vardır, re’yiniz ne, kavlet.
53- Onlara hakk tebeyyün edinceye dek biz onlara ayetlerimizi ufuklarda ve nefislerde irae edeceğiz . Rabbine, onun her şeye şehid olması kifayet etmez mi?
54- Onlar rablerine likadan mirye içindedir ha. O şeyin küllünü muhittir ha.
1- Ha Mim.
2- Çalıştırıcı olan yaşatıcıdan bir indirmedir.
3-4- Kanıtları sevindirme ve uyarı olarak bilen bir ulusa Arapça Kur’an olarak ayrıntılandırılmış bir yazıttır. Çoğu karşı durdu, dinlemezler.
5- Çağırdığına “yüreklerimiz kapalıdır, kulaklarımızda da ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda bir duvar vardır. Yap, biz de yapıcıyız, diye söylediler.
6-7- Ben ancak benzeriniz bir kişiyim, bana tanrınız yalnız bir olan tanrıdır diye bildiriliyor. O’na doğru yöneliniz ve O’ndan örtmesini isteyiniz, diye söyle. Öteye kapatan olarak vergiyi vermeyen kimseler olan ortakçılara vay.
8- İnanmış ve uygun işleri yapmış olan kimselere, onlara kakılmasız bir karşılık vardır.
9- Siz mi yeri iki günde yaratan kimseyi kapatıyorsunuz ve O’na denkler kılıyorsunuz, diye söyle. Bu toplulukların yetiştiricisindendir.
10- Orada üstünde sıra dağlar kıldı ve orada bollaştırdı ve orada isteyenlere denkleştirmek üzere yiyecekleri dört günde ölçülendirdi.
11- Sonra gök tütün iken ona yöneldi de ona ve yere çekerek veya iterek geliniz, söyledi. Çekilerek geliyoruz, söylediler.
12- Onları yedi gök olmak üzere iki günde yaptı ve göğün hepsine kendi buyruğunu bildirdi ve yakın göğü çıralarla ve korunmuş olarak süsledi. Bilgin olan güçlünün ölçülendirmesi budur.
13- Karşı çıkarlarsa, sizi Ad ve Semud’un yıldırımı benzeri bir yıldırım ile uyarıyorum, diye söyle.
14- Hani onlara elçiler geçmişleri ve gelecekleri arasında Allah’tan başkasına kulluk yapmayasınız diye gelmişti. Yetiştiricimiz dileseydi melekler indirirdi. Dolayısıyla size gönderileni kapatanız, diye söylediler.
15- Ad’a gelince, yerde gerçeksiz büyüklendiler ve güç olarak bizden daha sıkı olan kim var, diye söylediler. Onları yaratmış kimse olan Allah’ın kendilerinden güç olarak daha sıkı olduğunu görmediler mi? Onlar kanıtlarımızı bastırıyorlardı.
16- Yakın yaşamda alçaklığın tadışını tattıralım diye onların üzerine uğursuz günlerde sarsıcı bir yeli gönderdik. Ötenin tadışı daha alçaktır, onlara yardım edilmez da.
17- Semud’a gelince, onlara yol gösterdik de kılavuzun üzerine körü sevdiler. Kazandıklarından dolayı dümdüz edenin tadışının yıldırımı onları yakalayıverdi.
18- Korunurlarken inanmış olan kimseleri kurtardık.
19- O gün Allah’ın düşmanları ateşe toplanır. Onlar sürüklenirler.
20- Oraya geldiklerinde işlemiş oldukları ile onlara karşı kulakları, gözleri ve derileri tanıklık yaptı.
21- Derilerine “niçin karşı tanıklık yaptınız” diye söylemiş olacaklar. “Her şeyi konuşturmuş olan Allah bizi de konuşturdu” diye söylediler. O sizi kezlerin ilkinde yarattı ve O’na döndürülürsünüz.
22- Siz; kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin size karşı tanıklık yapmasını engelleyemediniz ve ancak Allah’ın işlediklerinizden çoğunu bilmeyeceğini sandınız.
23- Yetiştiricinize sandığınız bu sanınız sizi düşürdü de yıkılanlardan oldunuz.
24- Eğer dayanırlarsa ateş onlara yurttur. Eğer beklemek isterlerse bekletilmezler.
25- Onlara yandaşlar ürettik. Yaptıklarını ve yapacaklarını süslendirdiler. Cin ve insandan kendilerinden önce geçmiş olan topluluklara olan söz onlara da gerçekleşti. Onlar yıkıldılar.
26- Kapatmış olan kimseler bu Kur’an’a kulak vermeyin, içinde gürültüye getirin, yenebilirsiniz.
27- Kapatmış olan kimselere sıkı tadışı tattıracağız. Onları işlediklerinin en kötüsüyle karşılayacağız.
28- Allah düşmanlarının karşılığı budur, ateştir. Kanıtlarımızı bastırmalarına karşılık olarak orada kalıcılığın yurdu vardır.
29- Kapatmış olan kimseler, insandan ve cinden “bizi şaşırtan kimseleri bize göster de en aşağıda olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım”.
30- “Yetiştiricimiz Allah’tır” söyleyip sonra doğrulananlara, onlardan, “korkmayın, üzülmeyin, size söz verilmiş olan bahçeyle sevindirin” diye melekler inerler.
31-32- Yakın yaşamda ve ötede sizin arkalarınızız. Çalıştıran örtenden iniş olarak orada size içlerinizin çektikleri vardır. Ve size orada beklentileriniz vardır.
33- Allah’a çağırmış, uygun iş yapmış ve ben barışçılardanım diye söylemiş kimseden söylevde daha iyi kim vardır?
34- Ne iyilik ne kötülük denk olur. En iyi olan ile gider de seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse sıcak bir arka gibi olur.
35- Dayanan kimseler dışında onu ulaşamaz. Kocaman bir payı olanlar dışında ona ulaşamaz.
36- Eğer şeytandan bir çarpış çarparsa Allah’a sığın. O işitendir, bilendir.
37- Gece, gündür, güneş ve ay O’nun kanıtlarındandır. Ne güneşe ne de aya kapanın, Allah’a kulluk yapıyorsanız onları yaratana kapanınız.
38- Eğer büyüklenirlerse yetiştiricinin yanında olan kimseler O’nu gece ve gündüzde arındırırlar ve onlar bıkmazlar.
39- Yeri dalgın olarak görünce ona suyu indirdiğimizde onu titretip ve yetiştirmesi O’nun kanıtlarındandır. Onu dirilten kimse ölüyü diriltendir. O her şeye güç yetirir.
40- Kanıtlarımızı deşen kimseler bizden gizlenemezler. Kalkış gününde ateşe atılan kimse mi yoksa güvenlikte gelen kimse mi daha iyidir. Dilediğinizi işleyiniz, O işlediklerinizi görendir.
41-42- Anışı kapatmış olan kimseler, kendilerine geldiğinde (kapattılar). Oysa o güçlü bir yazıttır. Çürüklük ona ne önünden ne de arkasından gelir. Değerli olan kesiciden indirilmiştir.
43- Sana senden önce elçilere söylenenden başkası söylenmedi. Yetiştiricin örtücü ve acı kovalayıcıdır.
44- Eğer Kur’an’ı başka dilden yapsaydık kanıtları ayrıntılandırılmalı değil miydi, diye söyleyeceklerdi. Başka dilden mi; oysa Arap? O inanmış olan kimselere yol ve sağlıktır, söyle. İnanmamış olan kimselerin kulaklarında ağırlık vardır ve o onlara kördür. Onlar uzak yerden çağrışırlar.
45- Musa’ya yazıt verdik de onda ayrılık oldu. Yetiştiricinden bir sözcük geçmeseydi aralarında yerine getirilirdi. Onlar ondan karışık bir kuşku içindedirler.
46- Kim uygun iş yaparsa kendisi içindir. Kim de kötülük yaparsa kendisinedir. Yetiştiricin kullarına ezici değildir.
47- Günün bilimi ona döndürülür. Bilgisi dışında tomurcuklardan yemişler çıkmaz ve kadın yüklenmez ve bırakmaz. “Ortaklarım nerede” diye onlara seslenir. “Sana bizden bir tanık olmadığını duyururuz”.
48- Önceden çağırmış oldukları onlardan şaştı da onlara bir koruma olmadığını anladılar.
49-50- İnsan iyiyi çağırmaktan üşenmez. Ona kötülük dokunursa umutsuz bir karamsar olur. Biz ona bir yitikliği dokundurduktan sonra bizden bir esenliği ona tattırırsak “bu bendendir; günün geleceğini sanmıyorum, eğer yetiştiricime dönecek olursam yanında da benim için iyilik vardır” diye söyler. Kapatmış olanlara işlediklerini bildireceğiz ve koyu bir tadıştan tattıracağız.
51- İnsanı beslediğimizde çekilir ve yan yatar. Ona bir kötülük dokununca sürekli bir yakarıcı olur.
52- O Allah’ın yanından ise, sonra da siz onu kapatmış iseniz uzak bir ayrılık içinde olan kimseden daha şaşkınlıkta olan kim vardır, görüşünüz ne, söyle.
53- Onlara gerçek açıklanınca dek biz onlara kanıtlarımız dışarıda ve içlerinde göstereceğiz. Yetiştiricine, onun her şeye tanık olması yetmez mi?
54- Onlar yetiştiricilerine ulaşmaktan kaygı içindedir ha! O her şeyi kuşatandır ha!
AÇIKLAMA : Bu surede Kitab’ın rahman ve rahim tarafından tenzil olunduğu, ayetlerinin tafsil olunduğu beyan edilmektedir. Bu tafsilatın ne olduğu belirtilmemiştir. Kitabın içinde ve kitab tarafından tafsil olunduğu anlamı da çıktığı gibi kitabın dışında peygamber tarafından veya fukaha tarafından tafsil olunduğu da anlaşılır. Zahiri mana budur. Arabi Kur’an olduğunu ifade demektedir. “Bilen bir kavim için” denmektedir. Burada kavim nekredir. Arapların kastedildiği söylenemez. Bilen herhangi bir kavim için söylenmektedir. Arapça’yı bilen diğer kavimlerden her birini içine alabilir. Böylece Kur’an’ın başka dillerde de tafsil olunacağı bildirilmiş bulunmaktadır. Sonradan bu yönde gelişmeler olmuş ve bundan sonra da olacaktır.
“Ben sizin gibi bir beşerim, de.” İfadesi ile peygamberler ile sahirler arasındaki farka işaret etmektedir. Sihir yapanlar, kendiler,inde diğer insanlarda bulunmayan bir takım özelliklerin var olduğuna halkı inandırmaya çalışırlar. Sure Mekkidir. Ancak burada zekattan da bahsedilmektedir.
“Arzı iki yevmde halk etmiştir” sözü ile yeryüzünün iki dönem geçirdiğini ifade etmektedir. Biri denizlerin, karalar5ın ve atmosferin oluşmasından önceki devirdir. Diğeri ise ondan sonraki gelen devirdir.
“Ekvatını dört devirde takdir ettiğini” belirtmektedir. “Kut” besin demektir. Canlılar birbirlerini yiyerek yaşarlar ve canlılık dört aşama geçirmiştir. Tek hücrelilerin yaratılması, çok hücrelilerin yaratılması, omurgalıların var edilmesi ve memelilerin var edilmesi, bunlar jeolojide 1., 2., 3. ve 4. zaman olarak adlandırılmaktadır.
“Saillere seva olsun” ifadesi ile canlılardaki gıda dengesine işaret etmektedir. Başka yerde arzı, gökler yaratıldıktan sonra düzenlediği halde burada dağlar ve dört zamanda yiyecekten(kut) bahsettikten sonra semaya istiva ettiğini söylemektedir. Böylece ilk bakışta önce yerin sonra göğün yaratıldığı anlaşılmaktadır. Oysa birincisini takdir ile ifade ettiğini yani, planladığı söylemektedir. Bu ifade ile göklerin yer için yaratıldığını ifade etmektedir. Yani yerin varlığı için göğe ihtiyaç var ve yerin gayesi de insan olduğundan kainatın gayesi insandır. Burada sema tekil olarak kullanılmıştır, yani cins isimdir. Arz da cins isimdir. Böylece sadece içinde yaşadığımız yer değil, bütün yerler kastedilmektedir.
“O duhan idi” diyor ki, kainat patlamadan önce sıvı halinde idi, sonra gaz haline geldi, ondan sonra da gazlar kümeleşerek galaksileri oluşturdu. Bunlar günümüz astronomi bilgilerinin aynısıdır. Fa-i takibiyye ile gökleri ve yerleri yedi semavat olarak düzenlediğini ifade etmektedir. Bu da yedi semavat içinde yerin atmosferinin de dahil olduğuna işaret vardır. Yakın semanın yıldızlarla donatıldığını söylemektedir. Böylece bizden çok uzak olduğu halde yıldızların semasına “yakın sema” denmektedir. Buradaki yakınlık bize yakınlık bize değil, birbirlerine yakınlık demektir. Gerçekten yıldızlar birbirini çektiği halde galaksiler birbirini çekmezler. Birbirini çekenler yakın sema, çekmeyenler de uzak semadır. 20. yüzyılda kainatın genişlemesi sebebiyle galaksilerin birbirinden uzaklaştığı, oysa yıldızlar birbirini çektiği için onlarda ve atomlarda uzaklaşmanın olmadığı tesbit edilmiştir.
Ad kavmi, “bizden daha kuvvetli kim vardır?”, Allah da “Onlardan daha kuvvetli onları yaratandır” diye yanıt vermiştir. Oysa başka yerlerde “kendilerinden daha şedid kavimleri helak ettik” diyor. Burada ise bu ifadeyi kullanmamakla Ad’dan önce bu derece güçlü bir kavim olmadığına işaret etmektedir ki, tarihe tamamen uymaktadır.
Helakın nahisat eyyamında gönderildiğini ifade etmektedir. Eyyam nekiredir. Her yılın nahis (uğursuz) günü anlaşılabilir. Yılın tehlikeli ve fırtınalı günleri kastedilmiş olabilir. Ahirette sem’, basar ve cildlerin şehadet edeceği bildirildikten sonra a’zab görenler cildlerine “neden aleyhimize şehadet ettiniz” diyerek hitabı cildlere tahsis etmişlerdir. İşitmeye veya görmeye hitab etmemişlerdir. Çünkü fonksiyona değil organadır.
“İsti’tab etseler i’tab olunmazlar(24)” ifadesi ile i’tabın ceza vermeden azarlama anlamı çıkmaktadır. İnsanlar cezamızı ver de bir an önce kurtulalım diyecekler ama asrımızın hapishaneleri gibi sürekli çektirme yolu izlenmektedir.
Cehennemden bahsederken “huldun darı” denmektedir. Yani mevcut olan darda halid kalacaklar değil de, halid olan bir darda kalacaklardır. Çünkü orada yok olma yoktur. Cennette de cehennemde de yok oluş, kainattaki ölüme doğru gitme, enropi büyümesi yoktur. Fizik ve kimya kanunları buna göre düzenlenmiş olacaktır. Bu ifade cehennemliklerin hep cehennemde kalacaklarını ifade etmez. Ahirette cennette olanların iştiha ettjklerinin hepsinin verileceği, ayrıca istediklerinin de verileceği ifade edilmiştir. Biri hissi arzular, diğeri de fikri arzulardır. Yani bütün ihtiyaçları karşılanacaktır. İhtiyaç duyulmayan şeyler ise bulunmayacaktır.
“Hasene istiva etmez, seyyie de” denmektedir. Yani iyilikler de, kötülükler de derecelidir. Kötülüğün iyilikle karşılanması halinde yakın dostlukların doğacağı belirtilmektedir. Bunun da zorluğuna işaret edilmektedir.
“Rabbinin yanında olanlar üşenmezler” tabiri ile meleklerde üşenmenin olmadığı belirtilmektedir. Üşenme irade sahibi olan varlıklara verilmiştir. “Zikri küfretmiş olan kimseler kendilerine ciet edince..” denmektedir. Cümlede ismin haberi belli olmamaktadır. Arapça’da Türkçe’den daha çok hazf vardır. Mesela “Ahmedü Hasen” desek Ahmed Hasan’dır anlamı çıkar. Türkçe’deki “dır” orada hazf olunmaktadır. Bu cümlede de “lemma caehum” haberdir ama Türkçe’de “dır” ile ifade edilememektir. Bu nedenle “küfrettiler” kelimesi takdir edilmektedir.
“Kur’an’ı başka bir dilde yapsaydık ayetleri tafsil olunmalıydı diyeceklerdi”. Burada bir dilin ancak başka bir dille tafsil edileceğine işaret edilmiştir. Yani diller arasındaki karşılaştırma, benzerliklerini ve ayrılıklarını ortaya çıkarma ancak tafsilata götürür. İlk medeniyet olan Sümer dilinin de böyle değişik karşılaştırmalar ile oluşan bir dil olduğu tesbit edilmiştir.
“A’cemi ve A’rebi mi?” Burada Acem ve Arab dillerinin toplamı bir şeyden sual olunmaktadır. Ayrı iki dilin karması yerine bir dil esas alınmış, öbür dillerle o dil tafsil edilmiştir. “Bi lisani kavmike” ifadesi ile de bu husus açıklanmıştır. Her Arapça bilen alim Kur’an’ı kendi kavminin lisanı ile açıklama ile mükelleftir.
“Sa’atin i’lmi ona reddolunur” ifadesi ile ömürlerin müsemma ecelleri var ise de kaza ecelleri meçhuldür. Yani hiçbir canlının şu yerde şu günde ömrünün sona ereceği önceden hesaplanamaz. Bu topluluklar için de böyledir. İhtimaliyat hesabında ortalama değerler hesap edilebildiği halde bireyin davranışı ise hesap dışıdır. Allah için ise sonsuz sayıdaki denkleri hesabı ile neyin nerede, ne zaman olacağı bilinebileceği için ona meçhul değildir. O alimul ğaybdir.
“Onlara enfuslarında ve afaklarında ayetlerimizi tebyim edeceğiz, onun hak olduğunu anlayacaklar” demektedir. Böylece Kur’an’ın zamanla ayetlerini te’yid eden ilmi buluşların olacağına işaret etmektedir ki, tarih, hasseten asrımız buna açık bir şekilde şahittir.
Bu surede diğer Ha Mim’li surelerde olduğu gibi Kur’an’ın insanlık içindeki yerini açıklamakta ve Arapça oluşunun hikmetini bildirmektedir.