23 – MÜ’MİNUN SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
FiRDeVS (dal, sin) : Özel mülkiyetli bahçedir.
MüDĞa (dat) : Çiğnenmiş ettir. Medğ etmek, koparmak, bölünmek demektir.
HeYHaT (he, he) : Aslı “EYYüAT”tır.
VeCiL : Ağacı sulamak için çevresine toprakla yapılan havuzcuk anlamına gelen “ecel”den türemiştir. Sulamalar nöbetle yapıldığı için sulama gününe ecel dendiği gibi sulama gününü bekleyen kişinin yaşadığı korkuya ve endişeye de “vecil” denmiştir.
CER : Ce’r yüksek kamışlık demektir. Rüzgar esince ses çıkar. Sıkıntıda olan kimselerin ses çıkarmaları buna benzetilmiştir. Çığlık demektir.
NKS: NeKS (kef, sad) : “Neks(sin)” bir ucu körelmiş iki uçlu kazık, kök sökmek için kullanılan iki uçlu kazığa da “neks(sad)” denmektedir. Bir uç körelince diğer uç çevrilmekte buna da “neks(p.se)” denmektedir. Gerisin geriye dönmek anlamına gelir.
SMR: SüMRe (sin) : Alaca karanlıktır. :Toplantı
LFH: Lefh yanık demektir.
KLH: Kavruk demektir.
1- Müminler iflah oldular.
İnanlar başardılar.
2- Onlar, salatlarından haşi’ler olan kimselerdir.
Onlar, toplantılarında kendilerini dinleyen kimselerdir.
3- Ve onlar lağivden mu’riz olan kimselerdir.
Ve onlar boş şeye karşı olan kimselerdir.
4- Ve onlar zekat için fai’ller olan kimselerdir.
Ve onlar vergi için çalışan kimselerdir.
5- Ve onlar ferclerine hafizler olan kimselerdir.
Ve onlar gizlerini bekleyen kimselerdir.
6- Zevcelerinin üzerine olan veya eymanlarının mülk ettiği bunun dışındadır. Onlar melumlerin ğayrıdır.
Eşleri veya sağ ellerinde tuttukları bunun dışındadır.
7- Kim bunun veraını ibtiğa ederse işte onlar a’ddırlar.
Kim bunun ötesine çabalarsa işte onlar aşmışlardır.
8- Ve onlar emanetlerine ve a’hidlerine ria’yet eden kimselerdir.
Ve onlar güvenlerine ve sözlerine uyan kimselerdir.
9- Ve onlar salatlarına muhafız olan kimselerdir.
Ve onlar toplantılarında birbirlerini koruyan kimselerdir.
10- İşte onlar varislerdir.
İşte onlar ardıllardır.
11- (Onlar) Firdevse virseden kimselerdir. Onlar orada haliddirler.
(Onlar) Bahçeye ardıl olan kimselerdir. Onlar orada kalıcıdırlar.
12- Ve insanı tının sülalesinden halk ettik.
Ve insanı çamurun ağından yarattık.
13- Sümme onu mekin bir kararda nütfe olarak ca’l ettik.
Sonra onu yuvalanacak bir yerde damla olarak yaptı.
14- Sümme nütfeyi bir a’laka halk ettik, a’lakayı da müdğa halk ettik, müdğayı da a’zmler halk ettik de a’zımlere lehmi kisve ettik. Sümme onu aher bir halk olarak inşa ettik. Haliklerin ahseni olan Allah tebarük etti.
Sonra damlayı bir sülük olarak yarattık. Sülüğü da çiğnemler olarak yarattık, çiğnemleri de kemikler olarak yarattık da kemiklere eti giydirdik. Sonra onu diğer bir yaratılış olarak kurduk. Yaratanların en iyisi olan Allah bolardı.
15- Sümme siz, bundan ba’d mevt olacaksınız.
Sonra siz bundan sonra ölü olacaksınız.
16- Sümme siz kıyamet yevminde ba’s olunacaksınız.
Sonra siz, kalkış gününde gönderileceksiniz.
17- Ve fevkinizde seb’e teriki halk ettik ve biz halkden ğafiller değiliz.
Ve üstünüzde yedi yol yarattık ve biz yaratılıştan dalgınlar değiliz.
18- Ve semadan maı bir kader ile inzal ettik de onu arzda iskan ettik. Biz onun zehabına kadiriz.
Ve gökten suyu bir ölçü ile indirdik de onu yere yerleştirdik. Biz onu gidermeye güç yetiririz.
19- Biz size onu nehil ve i’neblerden cennetler inşa ettik, size orada kesir fakiheler var ve onlardan ekl edersiniz.
Biz size onu hurma ve üzümlerden yemişlikler kurduk, size orada çokça yemişler var ve onlardan yersiniz.
20- Dühn ve ekledenler için sıbğı inbat eden ve Seyna Turu’ndan huruc eden şeceri de..
Yağ ve yiyenler için yeşilliği bitiren ve Seyna Dağı’ndan çıkan ağacı da..
21- Ve size ena’mda bir i’bret vardır. Sizi batınlarındakinden saky ederiz ve size onlarda kesir menfaa’tlar vardır ve onları ekledersiniz.
Ve size davarlarda bir örnek vardır. Sizi karınlarındakinden sularız ve size onlarda çokça yararlar vardır ve onları yersini.
22- Onların üzerinde ve fulkün üzerinde haml olunursunuz.
Onların üzerinde ve geminin üzerinde taşınırsınız.
23- Ve Nuh’u kavmine irsal ettik de “Ya kavmim, Allah’a i’badet ediniz, size O’nun ğayrında bir ilah yoktur. İttika etmeyecek misiniz?” kavletti.
Ve Nuh’u ulusuna gönderdik de “Ey ulusum, Allah’a kulluk ediniz, size O’nun dışında bir tanrı yoktur. Korunmayacak mısınız?” söyledi.
24- Kavminden küfr etmiş kimseler olan mele’ler, “Bu sizin misliniz bir beşerin dışında değildir, sizin üzerinize tefeddül olmayı irade ediyor ve eğer Allah meşiet etseydi melekleri inzal ederdi, bunu evvel ebilerimizden sem’ etmedik” kavletti.
Ulusundan kapatmış kimseler olan ileri gelenler, “Bu sizin benzeriniz bir kişinin dışında değildir, sizin üzerinize üstün olmayı istiyor ve eğer Allah dileseydi melekleri indirirdi. bunu önceki atalarımızdan işitmedik” söyledi.
25- O kendisinde cinnet olan bir reculden başkası değildir. Hine dek onu tarabbus ediniz.
O, cinli bir adamdan başkası değildir. Bir süreye dek onu gözetleyiniz.
26- Rabbim beni tekzib etmelerine bana karşı nüsret et.
Yetiştiricim, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.
27- A’yınlarımız ve vahyimizde “fulkü sun’et” diye ona iyha ettik. Emrimiz ciet edip tennur feveran edince isna zevcelerin küllünden ve onlardan aleyhlerine kavl sebket etmiş olanların dışında olan ehlinden içine sülük et. Zulmetmiş olan kimseler için bana hitab etme. Onlar muğreklerdir.
Gözümüz ve bildirdiğimizde “gemiyi yap” diye ona bildirdik. Buyruğumuz gelip kazan kaynayınca ikili çiftlerin hepsinden ve onlardan üzerlerine söz geçmiş olanların dışında çağa çoluğundan içine koy. Ezmiş olan kimseler için benimle konuşma. Onlar boğulacaklardır.
28- Sen ve seninle beraber olan kimseler fülke istiva edince “Hamd, bizi zalim kavimden tenci eden kimse olan Allah’ındır” kavlet.
Sen ve seninle beraber olan kimseler gemiye yerleşince “Değer, bizi ezen ulustan kurtaran kimse olan Allah’ındır” söyle.
29- Ve “Rabbim, bana mubarek bir münzeli inzal et ve sen münzillerin en hayırlısısın” kavlet.
Ve “Yetiştiricimiz, bana bolarmış bir durağa yanaştır ve sen yanaştıranların en iyisisin” söyle.
30- Bunda ayetler vardır. Biz mubtilleriz.
Bunda kanıtlar vardır. Biz sınananlardanız.
31- Sonra onların badında aher bir karın inşa ettik.
Sonra onların ardından başka bir soyu kurduk.
32- İçlerine “Allah’a i’badet ediniz ve size O’nun ğayrında bir ilah yoktur, ittika etmeyecek misiniz? diye kendilerinden bir rasulü irsal ettik.
İçlerine “Allah’a kulluk yapınız ve size O’nun dışında bir tanrı yoktur, korunmayacak mısınız?” diye kendilerinden bir elçiyi gönderdik.
33- Ve kavminden küfretmiş ve ahirete likaı tekzib etmiş ve kendilerini dünya hayatında itraf ettiğimiz kimseler olan mele’ “Bu sizin misliniz bir beşerden başkası değil, sizin eklettiğinizden eklediyor ve şürb ettiğinizden şürb ediyor” kavletti.
Ve ulusundan kapatmış ve öteye ulaşmayı yalanlamış ve kendilerini yakın yaşamda savurgan yaptığımız kimseler olan ileri gelenler, “Bu sizin benzeriniz bir kişiden başkası değil, sizin yediğinizden yiyor, içtiklerinizden içiyor” söyledi.
34- “Ve eğer siz misliniz bir beşere itaa’t ederseniz siz hasir oluverirsiniz”.
Ve eğer siz benzeriniz bi kişiye uyarsanız siz yıkılanlardan olursunuz”.
35- “Size; siz mevt edip turab ve bir i’zam kevn ettiğinizde sizin muhrec olacağınızı mı va’d ediyor?”
“Size; siz ölüp toprak ve kemik olduğunuzda sizin çıkarılanlar olacağınıza mı söz veriyor?”
36- Heyhat! Size va’d olunana heyhat?
Nerede! Size söz verilen nerede?
37- “O, dünya hayatımızdan başkası değildir, mevt ederiz, ihya oluruz ve biz mebu’s olacak değiliz”.
“O, yakın yaşamımızdan başkası değildir, ölürüz, diriliriz ve biz gönderilecek değiliz”.
38- “O, ancak bir racüldür, Allah’a bir kizbi iftira ediyor ve biz ona mümin olacak değiliz”.
“O, ancak bir adamdır, Allah’a bir yalanı atıyor ve biz ona inanacak değiliz.”
39- “Rabbim, beni tekzib etmelerinden dolayı bana nüsret et” diye kavlet.
“Yetiştiricim, beni yalanlamalarından dolayı bana yardım et” diye söyle.
40- “Kelilde nadim sebh olacaklar” kavletti.
“Az sonra ökünecekler” söyledi.
41- Sayha onları hakla ahz etti de onları ğüsa ca’l ettik. Zalim kavme bu’d!
Gürültü onları gerçekle yakalayıverdi de onları çöp yaptı. Ezen ulusa uzaklık!
42- Sümme, onlardan ba’d aher karınlar inşa ettik.
Sonra, onların arkasından başka kuşaklar kurduk.
43- Ümmetten hiçbiri eceli ne sebket eder ne de istihar eder.
Topluluktan hiçbiri süresi ne geçer ne de geri kalır.
44- Sümme, resulleri tetra irsal ettik. Külle ma bir ümmete resul olarak ciet ettiğinde, onu tekzib ettiler de biz ba’zısını ba’zısına itba’ ettik ve onları hadiselere ca’l ettik, iman etmeyen kavime bu’d!
Sonra elçileri bir bir gönderdik. Her bir topluluğa elçileri geldiğinde onları yalanladılar da biz onları birbirine uydurduk ve onları olaylar yaptık, inanmayan ulusa uzaklık!
45-46- Sonra Musa ve ehisi Harun’u ayetlerimiz ve mübin bir sultanla Firavun ve meleine irsal ettik de istikbar ettiler ve a’li bir kavim oldular.
Sonra Musa ve kardeşi Harun’u kanıtlarımız ve açık bir araçla Firavun ve ileri gelenlerine gönderdik de böbürlendiler ve yücelenen bir ulus oldular.
47- “İkisinin kavmi biz a’bid iken mislimiz iki beşe iman mi edelim” kavlettiler.
“İkisinin ulusu bize kul iken benzerimiz iki kişiye inanalım mı?” söylediler.
48- İkisini tekzib ettiler de mühleklerden oldular.
İkisini yalanladılar da yok olanlardan oldular.
49- Ve biz Musa’ya kitabı ihtida edebilirler diye ita ettik.
Ve biz Musa’ya yazıtı yol bulabilirler diye verdik.
50- Ve Meryem’in ibnini ve ümmüsünü bir ayet ca’l ettik ve ikisini kararlı ve mei’nli bir rabvete iva ettik.
Ve Meryem’in oğlunu ve anasını bir kanıt yaptık ve ikisini kalınacak ve gözeli bir tepeye yerleştirdik.
51- “Ya resuller, tayyiblerden eklediniz ve salihi a’mel ediniz, ben a’mel ettiğinizi a’limdir.”
“Ey elçiler, arıklardan yiyiniz ve uygunu işleyiniz, ben işlediklerinizi bilenim.”
52- Bu ümmetiniz vahid bir ümmettir. Ben de sizin rabbinizim bana ittika ediniz.
Bu bir topluluk olmak üzere sizin toplumunuzdur. Yetiştiriciniz de benim bende korununuz.
53- Emirlerini beynlerinde zeburlar olarak tekettu’ ettiler. Hizbin küllüsü kendi ledeylerindeki ile ferah etmektedir.
İşlerini aralarında belgeler olarak bölüştürdüler. Her birlik kendi yandaki ile sevinir.
54- Onları hine dek ğamreleri içinde vezr et.
Onları süreye dek çukurlukları içinde bırak.
55-56- Kendilerine mal ve ibinlerden imdad ettiklerimizi hayratta kendileri için müsaraa’ ettiğimizi mi hesab ediyorlar? Bel, şuu’r etmiyorlar.
Kendilerine varlık ve oğullardan verdiğimizi iyilikte onlara koştuğumuzu mu sanıyorlar? Değil, bilinçlenmiyorlar.
57-61 Onlar Rablerinin haşyetinden müşfikler olan kimseler, Rablerinin ayetlerine iman eden kimseler, Rablerine şirk koşmayan kimseler, kendilerinin ita ettiklerini, kalpleri rablerine rucu’ edeceklerine vecile iken ita eden kimseler, işte onlar hayırlarda müsaraa’ ediyorlar ve onlara sabikdirler.
Onlar Yetiştiricilerine saygıdan çekinen kimseler, Yetiştiricilerinin kanıtlarına inanan kimseler, Yetiştiricilerine ortak yapmayan kimseler, kendilerinin verdiklerini yürekleri yetiştiricilerine düşünceli iken veren kimseler, işte onlar iyiliklerine yarışıyorlar ve onlar onda öne geçmiştirler.
62- Vusunun dışında hiçbir nefse teklif etmeyiz. Ledeyimizde hakla nutk eden kitap vardır. Onlara zulmedilmez.
Gücünün dışında hiçbir kişiye yükümlülük vermeyiz. Yanımızda halka konuşan bir yazıt vardır. Onlar ezilmezler
63- 64-Bel bundan kapleri ğamrededir. Onlara bunun dununda amaller vardır. Onlar Mütreflerini azapla ahzedeceğimize dek ona amildirler, ona sürede ce’rederler
Öyle değil yürekleri çukurdadır. Onlara bunun dışında işler vardır. Onlar baylarını tadışla yakalayacağımıza dek ona işçisidirler, o gün çığlık atarlar.
65- El yem c’retmeyin siz bizden nusret olunmayacaksınız.
Bu gün çığlık atmayın siz bizden yardım olunmayacaksınız.
66- Ayetlerim üzerinize tilavet edilmişti de siz a’kableriniz üzerinde nüks ediyordunuz.
Kanıtlarım size aktarılmıştı da siz ökçeleriniz üzerinde geri dönüyordunuz.
67- Onlara müstekbirler iken samirden hicret ediyordunuz.
Onlara büyüklenerek toplantıdan göçüyordunuz.
68- Kavli tadabbür etmediler mi, yoksa onlara evvel ebilerine etvet etmemiş olan ciet mi etti.
Söze ön almıyorlar mı, yoksa onlara önceki atalarına gelmeyenler mi geldi.
69- Yoksa rasullerini örf etmiyorlar da onlar ona münkirler mi.
Yoksa elçilerini tanımıyorlar da onlar onu bilemiyorlar mı.
70- Yoksa onda cinnet mi var kavlediyorlar. Bel onlara hakla ciet etti, onların ekserisi hakkı karihtir.
Yoksa onda Cinlik mi var diyorlar. Değil onlara gerçek ile geldi, onların çoğu gerçeği isteksizdirler.
71-Eğer hak onların hevalarına ittiba etseydi. Semavat, arz ve içlerindeki kimseler fesad ederdi. Bel onlara zikirleriyle etvet ettik de onlar kendi zikirlerinden mu’rizdirler.
Eğer gerçek onların sanılarına uysaydı. Gök, yer ve içlerindeki kimseler bozulurdu. Değil onlara anışlarıyla geldik de onlar kendi anışlarından çevriktirler.
72- Yoksa onlardan harç mı sual ediyorsun. Rabbinin haracı hayrdır. O raziklerin hayrıdır.
Yoksa onlardan algı mı istiyorsun. Yetiştiricinin algısı daha iyidir. O besleyenlerin en iyisidir.
73- Sen onları sıratı mustakime davet ediyorsun
Sen onları doğru yola çağırıyorsun
74- Ahirete iman etmeyen kimseler sırattan nakibundurlar.
Öteye inanmayan kimseler yoldan yandırlar.
75- Ve biz onlara rahmet edip bir zararı onlardan keşfetseydik onlar a’mh ederek tuğyanlarında lecc ederlerdi.
Ve biz onlara esenlik verip bir sıkıntıyı onlardan açsaydık onlar saplanarak taşkınlıklarına dalarlardı.
76- Ve onları a’zabla ahz etmiştik de Rablerine istikane etmediler, tederru’ da etmezler.
Ve onları tadışla yakalamıştık da Yetiştiricilerinin olmalarını istemediler, yakarmazlar da.
77- Onların üzerine şedid a’zablı bir babı feth edince onlar onun içinde müblis oluverirler.
Onların üzerine sıkı tadışlı bir kapı açınca onlar onun içinde umutsuz oluverirler.
78- Ve O, size sem’i, basarları ve fuadları inşa eden kimsedir. Ne kalil şükür ediyorsunuz.
Ve O, size işitmeyi, görüşleri ve topanları kuran kimsedir. Ne az karşılıyorsunuz.
79- O arzda sizi zer eden kimsedir. O’na haşr olunursunuz.
O yerde sizi serpiştiren kimsedir. O’na toplanırsınız.
80- İhya eden ve imate eden kimse O’dur. Leylin ve neharın ihtilafı O’nundur. Akletmiyor musunuz?
Dirilten ve öldüren kimse O’dur. Gecenin ve gündüzün ayrımı O’nundur. Usa vurmuyor musunuz?
81- Bel, onlar evvelkilerin kavillerinin mislini kavlettiler.
Değil, onlar öncekilerin sözlerinin benzerini söylediler.
82- “Mevt edip, turab ve i’zam olduğumuzda biz ba’s mı olunacağız” kavlettiler?”
“Ölüp toprak ve kemik olduğumuzda biz gönderilecek miyiz” dediler?
83- Bu bize ve bizden kabl ebilerimize va’d olunmuştu, bu evvelkilerin satırlarından başkası değildir.
Bu bize ve bizden önceki atalarımıza söz verilmişti, bu öncekilerin dizelerinden başkası değildir.
84- “İ’lm ediyorsanız arz kimin ve onun içindekiler kimindir?” kavlet.
“Biliyorsanız yer kimin ve onun içindekiler kimindir?” söyle.
85- “Allah’ındır” kavledecekler. “Tezekkür etmiyor musunuz?” kavlet.
“Allah’ındır” söyleyecekler. “Anlamıyor musunuz?” söyle.
86- “Seba’ semanın Rabbi ve a’zim a’rşın Rabbi kimdir?” kavlet.
“Yedi göğün Yetiştiricisi ve Ulu sekinin Yetiştiricisi kimdir” söyle.
87- Yakında “Allah’dır” kavledecekler. “İttika etmeyecek misiniz?” kavlet.
Yakında “Allah’dır” söyleyecekler. “Korunmayacak mısınız?” söyle.
88- “İ’lm ediyorsanız her şeyin melekutu yedinde olan ve civar olup kendisine civar olunmayan kimdir?” kavlet.
“Biliyorsanız her şeyin hanlığı elinde olan ve komşu olup kendisine komşu olunmayan kimsedir?” söyle.
89- Yakında “Allah’dır” kavl edecekler. “Nereye ishar olunuyorsunuz?” kavlet.
Yakında “Allah’dır” söyleyecekler. “Nereye büyüleniyorsunuz?” söyle.
90- Bel; onlara, onlar kazib iken hakk ile etvet ettik.
Değil, onlara, onlar yalancı iken gerçek geldik.
91- Allah bir veledi ittihaz edinmedi, O’nunla beraber bir ilah da olmadı. İzen, her ilah halk ettiğini zehb ederdi ve ba’zıları ba’zısına u’luv ederdi. Allah vasf ettiklerinden sübhandır.
Allah bir çocuk edinmedi, O’nunla beraber bir tanrı da olmadı. Öyle olsaydı, her tanrı yarattığına giderdi ve birbirlerine üstlenirlerdi. Allah nitelendirdiklerinden arınmıştır.
92- Ğaybın ve şehadetin a’limidir. İşrak ettiklerinden tea’ladır.
Görünmeyenin ve tanıklığın bilenidir. Ortak ettiklerinden üstündür.
93-94- “Rabbim, onlara va’d olunanı bana irae edeceksen Rabbim, beni zalim kavmin içine ca’l etme” kavlet.
“Yetiştiricim, onlara söz verileni bana göstereceksen Yetiştiricim, beni ezen ulusun içinde yapma” söyle.
95- Ve onlara va’d ettiğimizi sana irae etmeye kadiriz.
Ve onlara söz verdiğimizi sana göstermeye güç yetiririz.
96- Seyyieyi ehsen olan ile def’ et. Vasf ettiklerini e’lemiz.
Kötülüğü iyi olan ile sav. Nitelendirdiklerini en iyi bileniz.
97- Ve “Rabbim, şeytanların hemezelerinden sana ia’ze ederim” kavlet.
Ve “Yetiştiricim, şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım” söyle.
98- “Ve Rabbim, onların hazır olmalarından sana ia’ze ederim.”
“Ve Yetiştiricim, onların bulunmalarından sana sığınırım.”
99-100- Hetta, onlardan birine mevt ciet ettiğinde “Rabbim, beni irca’ et, terk ettiklerinde salihi amel edeyim” kavletti. Kella, o kelimenin kaili odur. Veralarından ba’s olunacakları yevme dek bir berzah vardır.
Onlardan birine ölüm geldiğinde “Yetiştiricim, beni çevirin, bıraktıklarımda uygun işler yapayım” söyledi. Yok, o sözcüğün söyleyeni odur. Arkalarında gönderilecekleri güne dek bir geçiş vardır.
101- Sura nefh edildiğinde o yevm onların beynlerinde ensab yoktur. Tesaul etmezler.
Boruya üflendiğinde o gün onları aralarında soy kurdular. Soruşmazlar.
102- Kimin mavazini sekal olursa onlar müflihlerdir.
Kimin tartısı ağır olursa onlar başarmıştır.
103- Kimin mevazini tehaffuf ederse cehennemde halidler olarak nefislerini hasrederler.
Kimin tartısı yeynik olursa tandırda süresiz olarak kendilerini ezerler.
104- Vücuhlarını nar lefh eder. Orada kalihlerdir.
Yüzlerini ateş yakar. Orada kavrulurlar.
105- “Size ayetlerim tilavet olunuyor, siz de onları tekzip ediyor değil miydiniz?”
“Size kanıtlarım aktarılıyor, siz de onları yalanlıyor değil miydiniz?”
106- “Rabbimiz şikvetimiz bize ğalep etti ve biz dal bir kavim olduk,” kavlettiler.
“Yetiştiricimiz, ayaklanışımız bizi yendi ve biz şaşkın bir ulus olduk,” söylediler.
107- “Rabbimiz, bizi oradan ihrac et de a’vdet edersek zalimlerden olalım.”
“Yetiştiricimiz, bizi oradan çıkar da dönersek ezenlerden olalım.”
108- “Orada hase’ edin, benimle de tekellüm etmeyin” kavletti.
“Orada sinin, benimle de konuşmayınız” söyledi.
109- “A’bdlerimden bir ferik vardı. “Rabbimiz, iman ettik, bize ğufr et, rahmet et ve sen rahimlerin hayırlısısın” kavlederdi.
“Kullarımdan bir bölük idi. “Yetiştiricimiz, inandık, bizi ört, esenlik ver ve sen esenlik verenlerin iyisisin” söylerlerdi.
110- Zikrimi insa edene dek onları sihriy ittihaz ettiniz. Siz onlara dahk ediyordunuz.
Anışımı unutturmalarına dek onları eğlence yaptınız. Siz onlara gülüyordunuz.
111- “El yevm, ben onları sabr etmelerinden dolayı cezalandırdım, faiz olanlar onlardır.”
“Bugün, ben onları dayanmalarından dolayı karşılıklarını verdim, gölgelenen onlardır.”
112- “Arzda sinin a’dedinden kem lebs ettiniz?” kavletti.
“Yerde kaldığınız yılların sayısı kaçtır?” söyledi.
113- “Bir yevm veya yevmin ba’zısı lebs ettik, a’dd edenlere sual et” kavlettiler.
“Bir gün veya günün birazı kaldık, sayanlara sor” söylediler.
114- “Siz i’lm etmiş olsaydınız kelilin dışında lebs etmediniz” kavletti.
“Siz bilmiş olsaydınız azın dışında kalmadınız” söyledi.
115- “Sizi a’besen halk ettiğimizi ve bize irca’ olunmayacağınızı mı hesab ettiniz?”
“Sizi oyuncak olarak yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
116- Hakk olan Melik Allah tea’ladır, kendisinden başka ilah yoktur, kerim a’rşın Rabbidir.
Gerçek olan Han Allah üstündür, kendisinden başka tanrı yoktur, görkemli sekinin Yetiştiricisidir.
117- Ve onun ona burhanı yokken kim Allah ile beraber aher bir ilaha dua’ ederse ancak onun hesabı Rabbinin i’ndindedir. Kafirler iflah olmaz.
Ve onun ona belgesi yokken kim Allah ile beraber diğer bir tanrıya yakarırsa ancak onun işlemi Yetiştiricisinin yanındadır. Kaptanlar başaramaz.
118- Ve “Rabbim, ğufr et, rahmet et ve sen rahimlerin hayrısın” kavletti.
Ve “Yetiştiricim, ört, esenlik ver ve sen esenlik verenlerin iyisisin” söyledi.
AÇIKLAMA :
Müminun suresi müminleri tanımlamakla başlar. “Onlar selatlarında haşi’dirler”, Onlar toplantılarında saygılıdırlar. Toplantılar mümin toplulukların temelidir. Peygamber, “namaz dinin direğidir” demektedir. Fıkıhçılar ve kelamcılar, bir yerde ezan okunuyor ve cemaatle namaz kılınıyorsa orasını islam diyarı kabul ederler. Tanınmayan bir kişi namaz kılıyorsa onu müslüman sayarlar. Namaza “onlar leğvden iraz ederler” diyor. Müminler bütün vakitlerini yararlı işlerde kullanırlar. Vakitlerini boşa veya zararlı işlere harcamazlar. Namaz, bunu düzenleyen bir müessesedir. “Onlar zekat için çalışırlar.” Müminler, yaşamak için çalışır ve daha çok kazanmak için de çalışırlar. Ancak, bu daha çok çalışma mal mülk edinmek için değil, daha fazla zekat vermek içindir. “Onlar leğvden iraz ederler”in anlamı, “onlar işe yarayan işleri yapmakla uğraşırlar” şeklinde üçüncü vasıfla açıklanmıştır. Vakit ve mallarını doğru ve iyi kullanmayı müminler için esas vasıf kabul ettikten sonra, kendi hayatları yanında nesil yetiştirme ile ilgili özelliklerine geçmekte, “onlar ferçlerini muhafaza ederler” diyor. Bu da, sosyal ve ekonomik hayatın temel muharriki, dinamiğini ortaya koymaktadır. Allah insanlara, şiddetli, cinsi arzu vermiştir. Evlilik dışı ilişkileri de haram kılmıştır. Böylece onları aile kurmaya ve çocuklar yetiştirmeye zorlamıştır. “Eşlerine ve mülk ettiklerine” diyerek cinsi ilişkilerin tanzimini ortay koymuştur. Yukarıda bahsedilen müminler daha çok dayanışma ortaklığı kurmuş olan ve askerlik hizmetini gören erkeklerin oluşturduğu topluluklardır. “Bunlar kadınlara kavvamdırlar” yani onların korucusu ve hizmetçileridir. Erkeklerin bu görevleri yapabilmeleri için teşkilatlanmaları gerekmektedir. Evlilik dışı ilişkilerde bulunmamaları gerekmektedir. Bu ayet buna işaret etmektedir. Bunun dışında cinsi arzularını tatmine uğraşan erkeklerin hadlerini aştığını “teaddi” ettiklerini ifade etmektedir. İnsanların topluluğu aileye dayanmaktadır ve aile müessesesi de zinanın haramlığı ile ayakta durmaktadır. Aile müessesesinin dışında eoknomik müesseselere ihtiyaç vardır bu da sözleşmeler eve borçlanmalara dayanmaktadır. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler” denmektedir. Sözde durulur ve emanetler yerine getirilirse ekonomik yapı oluşur. Sosyal yapı yanında ekonomik yapı da ifade edilmiş bulunuyor. Yukarıda “onlar namazlarında saygılıdırlar” denmişti. Oradaki “selat” müfreti. Burada ise “onlar selavatlarında birbirini muhafaza ederler” denmektedir. Böylece selatı iki defa tekrar etmekle, birinde müfret diğerinde cem kullanmakla müminlerin iki türlü toplantı yapacaklarını ifade etmektedir. Biri dayanışma ortaklıklarının kendi aralarında yapacakları toplantılar, diğeri de bütün halkın ortak olarak yaptıkları toplantılardır. İslam uygarlığında mescitler ve tekkeler bu iki türlü toplantının ayrı ayrı yapıldığı yerlerdir. Müminlerin bu vasıfları sayılırken “ellezine”ler tekrar edilmiştir. Bu da topluluk içinde iş bölümünün olacağına işarettir. Bir kısım müminler daha çok namazlara devam edip ilimlerini geliştirecekler, bir kısım müminler ise daha çok çalışıp daha çok zekat verecekler. Bir kısım erkekler daha çok çocuk yetiştirmekle uğraşacaklar diğerleri ise daha çok savaş ve üretim işleri ile uğraşacaklardır. “İşte varis olanlar bunlardır” deniyor. “Onlar firdevse varis olacaklar ve orada halid kalacaklar” Firdevs, özel mülk olan yemişlikler, bahçeliklerdir. Bu dünyadaki çalışmaların ahirette ulaştıracağı cennetleri haber vermekle birlikte bu şekilde teşkilatlanan bir topluluğun dünyada da özel mülkiyetli bahçeli bir düzene ulaşacaklarını refah ve mesut olacaklarını bildirmektedir. Eğer buna devam ederlerse bu halleri de devamlı olur. Var oldukça böyle bir refah içinde yaşarlar. (1-11. ayetler)
Müminleri tanımladıktan sonra insanı anlatmaktadır. İnsanın yaratılışını ve tekrar dirilişini hulasa etmektedir. “İnsanı tindan olan sülaleden halketik”. Tin, topraktaki maddelerdir. Bugün bu maddeler yüz civarındadır. Biyolojideki bilgilerimizle biliyoruz ki, insanın bedeni bu elementlerin özel bir şekilde sıralanıp dizilmeleri ve birleşmeleri ile oluşmuştur. İnsanın bedeninde toprakta olmayan herhangi bir madde yoktur. Bu husus Avrupada ancak 19. y.y.’ın sonunda anlaşılmıştır. “Selle” dizi ve örgü demektir. Toprakta mevcut olan maddeler hücrelerin içerisinde kendilerine özgü bir dizilişle dizilirler ve hareketli hale gelirler. Buna “sülale” denmektedir. Batılılar buna protoplazma diyorlar. Toprak, canlıda önce sülaleye dönüşmektedir. Yani aminoasitler içinde kendi dizilerini bulmaktadır. “Sonra onu mekin kararda bir nutfe yaptık”. Nutfe duvarlara serpilen suyun veya yağmurun aşağıya doğru sızıp akan damla demektir. Erkek hücre yumurta bununla ifade edilmektedir. İlk yaratılan insan nutfe idi. Kendisinde hem x hem de y kromozomu vardı. Sonra bölündü yx kromozomu olan erkek hücre xx olanlar dişi hücre oldu. Bu mekin bir kararda sağlam bir yerde bekletildi. Nutfe sözü “nutf” un müfredidir. “Temr” dendiğinde tabak içinde konulmuş hurma anlaşılır. Temre dendiğinde o hurmalardan bir tane anlaşılır. Allah, insanı “nutf” değil “nütfe”’den nvaretmiştir. Yani bir tek erkek hücreden var etmiştir. Bugünkü biyoloji ilmi bunu teyit etmektedir. “Sonra nuytfeyi alaka yaptık” diyor. “Alak” birbirine yapışık varlık demektir. Hücreler demektir. O hücrelerden biri “alaka”dır. Erkek hücre ile dişi hücrenin döllenmesi, birleşmesi sonucunda ortaya çıkan döllenmiş yumurtaya alaka denmektedir. Bu da tek hücredir. Nutfe’nin alaka’ya dönüşmesi kesintili olduğu için “sümme” kullanmıştır. “Alaka” ise bölünmeye başlar ve birden fazla hücreler topluluğu olur. Buna “mudğa” denmektedir. “Mudğa”daki hücrelerin özellikleri bir arada kalırlarsa işbölümüne girişirler ve tek varlığı oluştururlar. Bir arada kalmaz da ayrılırlarsa herbirini yeni ayrı bir varlık oluşturmaya elverişlidir. Yumurta ikizleri, böyle doğar. Bundan sonra belli bir müddet yan yana kalan hücreler işbölümüne girişirler kimi kemik kimi et olur. Bu hücreler ayrılsalar artık kendi başlarına bir varlık getiremezler. Kur’an bu üç hali aralarında “f” harfi kullanarak ifade etmektedir. “F” harfinin kullanılması başlamış bir olaydır. Kendi süresi içinde kendiliğinden devam etmesinden dolayıdır. “Sonra onu başka bir hilkatte inşa ettik” diyor. Bu inşa da çocuk doğduktan sonra meydana gelen değişiklikleri ve oluşları ifade etmektedir. “Haliklerin ehseni olan Allah mübarek oldu” diyerek insanın mükemmel bir varlık olarak yaratılmış olduğunu ifade ediyor. “Siz bundan sonra öleceksiniz” yani en olgun yaştan, en mükemmel durumdan “sonra öleceksiniz ve sonra siz kıyamet gününde ba’sedileceksiniz” Yukarıdaki bölümde müminleri anlattı, bu bölümde de insanları anlattı. İnsanları parçası bulunduğu canlıları anlattı. Bundan sonra çevreyi anlatmaya başladı. “Sizin üzerinizde yedi yol yaptık, biz bunlardan gafil değiliz” denmektedir. Güneş sisteminde on gezegen vardır. Bunlardan ikisi dünyadan güneşe daha yakındır. Yedisi ise dünyadan güneşe daha uzaktır. Bu uzak gezegenler güneşe göre düşündüğünüz zaman bizim üzerimizde yedi yol çizerler. Bu yollar gelişi güzel değil, avrupalıların bod dizisi dedikleri bir düzen içinde yer alırlar. Bu dizi bize güneş sisteminin gelişi güzel değil de bir amaçla yaratıldığını ifade eder. Bu gezegenlerin görevi yerin kendi etrafında ve güneş etrafında periyodik bir şekilde dolanmasını sağlamak, gece ile gündüzün ve yaz ile kışın düzenli olmasını sürdürmektir. Dizinin özellikleri her aralık üç ve üçün ikili katları olmasıdır. Güneşle yer arasındaki dizide her bir yörünge arası üçer birimdir. Güneşin kendi birimini esas aldığımız zaman yer onuncu birimde yer alır. Ondan sonraki gezegenler arası 6, 12, 24, 48, 96 ve 192’dir. Ayrıca üçün yüzüncü katında da bir yörünge mevcuttur. Burada birim yerin güneş uzaklığı on alınarak hesaplanmıştır. Bu dizi gösteriyor ki güneş sistemi yer için var edilmiştir. Kur’an bunlara işaret ettikten sonra gece ve gündüzün yaz ve kış9ın oluşmasından sonra yeryüzünde meydana gelen yağmurlardan bahsetmektedir. Biz istersek onu götürebiliriz denmektedir. Yağmurla bahçelerden, hurmalardan, üzümlerden ve yağlardan bahsetmektedir. Ve bunların hayvanlara besin olduğu, onların karnında besin olan sütün insanlara besin olduğu bahsedilmektedir. Onlara ve fülke binersiniz ayeti ile insanın nutfeden yaratılışının nasıl bir hazırlık ve oluşun sonunda olduğunu işaret edilmektedir.
Müminleri, insanı ve çevresini anlattıktan sonra insanın uygarlaşmaya başladığı Nuh as anlatmakla Kur’an’ın neyi yapmak istediğine doru insanları müminleri, insanları götürmektedir.
İnsan Adem as ve eşi ile birlikte ortay çıkmıştır. Diğer canlıdan farkı diğer canlı çevresini değiştiremediği halde çevresinde bir yenilik yapamadığı halde insan beynindeki düşünceleri ile projeler üretmekte çevreye etki etmekte değiştirerek evrimini sağlamaktadır. Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve tarımcılık dönemlerinde bu evrimleri gerçekleştirmiştir. Ancak bu evrimler henüz yazılı hale gelip nesilden nesile intikal ettirilememiştir. Mezopotamya’da bulunan ilk yazı ile buluşlar nesilden nesile değişmeden intikal ettirilebilmiştir. İnsanlar kır hayatından kent hayatına geçmişlerdir. Daha önce kişi yönetimi varken artık hukuk yönetimi, şeriat yönetimi başlamıştır. Bu yeni düzene intibak edemeyen topluluklar Nuh tufanın ile yok edilmiş yerine şeriata dayalı yeni uygarlık gelişmiştir. Tufan, bütün yeryüzünü kapsamamıştır. Bütün insanlar ölmemiştir. Ancak o gün mevcut olan uygarlık tamamen ortadan kalkmıştır. Ve Nuh peygamberin üç oğlu tarafından geliştirilen yeni uygarlıklar bütün dünyaya yayılmış ve bugünkü insanlık uygarlık bakımından onların çocukları olmuştur. Kur’an’da ve Tevrat’ta geminin yapılmasını emretmekte ve ehlileştirilmiş hayvanlardan her birinden birer çift alması emredilmektedir. Bu da Nuh tufanının çobanlık döneminden olduğunu ifade etmektedir ki tarih de buna şehadet ediyor.
“Tennür feveran edince” tabirini kullanmaktadır. Tennür nar yani ateşten yapılmış bir kelimedir, kazan demektir. Feveran etmesi kaynaması demektir. Kapalı bir kapta su ısıtılırsa su buharlaşır ve dışarıya fışkırır, suyun içinde bulunan tekneyi ileriye doğru iter. Bugün bu teknoloji ile füzeler fırlatılmakta, uçaklar uçurulmakta, pervanesiz gemiler yapılmaktadır. Basit bir teknoloji ile bu gerçekleştirilmektedir. Kur’an buna işaret eder Nuh peygambere bunun öğretildiğini bildirmektedir. İleride kalıntıları bulunursa bunun izlerine rastlanacaktır ve bu da mucize olacaktır.
“Bunda ayetler vardır” denmektedir. Kur’an ve Tevrat Nuh(AS)’dan gemiden ve kavimlerinden bahsetmiş ama asırlarca münkirler bunların esatir olduğunu iddia etmişlerdir. Arkeolojik araştırmalar geliştikten sonra 19.asırda daha çok 20. yy’da Mezopotamya, Mısır ve Ortadoğu uygarlıkları üzerinde bilgiler artmış Tevrat’ın ve Kur’an’ın bildirdikleri gün gün kanıtlanır olmuştur. Bu husus Tevrat’ın ve >Kur’an’ın ilahi kaynaklı olduğuna açık deliler getirmiştir. Buna işaret ederek “ve in kunna lemubtelin” “imtihan olunanlardanız de” diyerek tarihi olayların ilahi takdiri ile cereyan ettiğini insanların bu takdirden ders almaları gerektiğini Nuh peygambere öğretmekte ve dolayısı ile bize ders vermektedir. “Sonra onun arkasından başka bir karn inşa ettik” deniyor. Nuh peygamberin neslinden başka bir nesil geldiğine işaret ediyor. Nuh peygamber Sümerler’dendi. Ondan sonra Akadlar (Ad) kavmi gelmiştir. Sümerler Türk ırkından Akatlar ise Sami ırkındandır. Sonra yine Sümem diyerek başka karınlar inşa ettik denmektedir. Mezopotamya’ya değişik kavimler gelmiş ve Mezopotamya uygarlıkların gelişmesinde rol almışlardır. Hiçbir ümmet ecelini geçemez geri de kalmaz. Demekte ve sosyal olayların tabii kanunlara tabi olduğunu bildirmektedir. Peygamberler gelirler halkı uyarırlar, halk peygamberleri dinlemez Allah onları helak eder. Ve Peygamberlere yeni uygarlıklar kurdurur. Zamanla uygarlık yaşlanır, bozulur, çöker. Yeni peygamber gelerek periyot devam eder. Mezopotamya uyarlığı peygamberlerin yönetimde yazılı olarak gelişmiş ama bu yazı halk tarafından değerlendirilmemiştir. Çünkü yazının öğrenilmesi zordu. “Sonra Musa ve kardeşi Harun’u irsal ettik diyor. Ve bu Musa ve Harun’un yanında Meryem oğlu ve annesini ayet yaptık” diyor. Musa peygamberin gelmesi ile Şeriat uygarlığı başlamıştır, kitap uygarlığı başlamıştır.Nuh ve ondan sonra gelen peygamberler şeriatı halka öğretiyorlar ve halk yöneticilerden öğrendiği şeriata göre amel ediyordu. Oysa Musa’nın kavminde şeriatı halk Tevrat’tan öğreniyordu. Harf yazısı bulunduğu için Tevrat’ın okunması yaygınlaşmıştı. Yöneticiler şeriatı öğretmiyor, şera’tı uyguluyorlardı. Halk ise şeriatı bilir hale geldiği için onları denetliyordu. “Meryem’in oğlunu ve annesini bir ayet yaptık” denmektedir. Ayet bir sınırı belirlemek için konan işarettir. Kabilelerin bayrakları birer ayet olduğu gibi yol bulmak için çölde dikilen taşlar da birer ayettir. Tarlalar arasına konan taşlar da birer ayettir. Meryem’in oğlu ve annesini bir ayet yaptığını bildirmektedir. Bu nedir. İkisinin ayet olması İsa as doğumudur. Yani İsa as doğumunu ayet yaptık diyor. Tarihin başlangıcını yaptık diyor. Bu ifade de iki önemli mucize vardır. Biri bugün bütün insanlar artık miladi takvimi kullanıyorlar. Müslümanlar ve Çinliler kendi takvimlerinden çok miladi takvimi kullanıyorlar. Tüm tarihlemeler miladi takvime göre yapılıyor. Bu gelecekten bir haberdir. Burada işaret edilen ikinci mucize ise tarihi olayların biner yıllık periyotları olduğu Kur’an’da başka bildirilmiştir. Ayrıca bu periyot diğer dinlerde de vardır. Acaba bu periyodun başlangıcı hangi tarihtir. Tarihi olaylar tetkik edildiğinde büyük değişmelerin İsa’nın doğum tarihinden beş yüz veya bin yılların gerisinde veya ilerisinde olduğu görülür. Periyot ortalama bu tarihler içinde seyreder. Böylece İsa’nın doğumunun mucize olması bu tarihin aynı zamanda tarihi periyotların başlangıç noktası olmasından dolayıdır. Kur’an’ın bunu ifade etmesi Kur’an için bir mucizedir.
Nuh ve İbrani uygarlığından bahsettikten sonra “Ey rasuller ameli salihi işleyin ve tayyibattan ekledin(51)” emrini veriyor. “işte bu ümmetiniz tek ümmettir. Ve ben Rabbinizim, bana ittika ediniz(52)” diyor. Tarihi gelişmeler ve peygamberler, insanları olgunluk çağına eriştirmek içindir. Kur’an’la insanlık ergin yaşa ulaştı. Artık vahye ihtiyaç olmadan kendi kendilerine Kur’an’a dayanarak yeni uygarlıklar geliştirebileceklerdir. Bu sebeple peygamberlik sona ermiş ve yeni kitap vahy olunmamaktadır.
Burada hitab edilen rasuller İsa(AS)den sonra gelmiş olan rasuller olabilir. “Onlar işlerini kitaplar olarak bölüştürdüler(53)” ifadesi ile İncil’in değişik nüshalarına işaret edilmektedir.
“Her hizib kendi yanında olandan ferahlamaktadır(53)” Her mezhep kendi inançlarından hoşlanmaktadır.
“Bu tarihten sonra onları kendi ğamrelerinde bırak, onlara mal ve evlat verişimizi hayır zannediyorlar, farkında değiller(54)” Hıristiyanların bugün dünyanın en kalabalık topluluğu olması bu ayetin beyanına uygundur. Onlar aleyhinde fazla bir beyanda bulunmamaktadır. Bize emredilen onları kendi hallerine bırakmaktır. Ondan sonra müminlerden bahsetmekte, “Onlar Rablerinin haşyetinden müşfikdirler(57).” “Onlar Rablerinin ayetlerine iman ederler(58).” “Onlar Rablerine işrak etmezler(59).” “Onlar kalbleri vecile iken ita ettiklerini ita ederler, onlar Rablerine raci’dirler, hayratta musaraa’ ederler ve oralarda sabikdirler(60-61).”
Böylece surenin başında sosyal olarak tanımlanan müminler burada kişi olarak imanları ile tanımlanmaktadırlar. Musaraa’tla müsabaka birlikte zikredilmiştir. Musarra’, zaman içinde yarışmadır, müsabaka ise mekan veya işte yarışmadır. Yani birinde zamanın önceliği vardır, diğerinde ise vasıf vardır.
Bu ayetlerde Hıristiyan topluluklar ile müslüman topluluklar karşılaştırılmaktadır. Müminlerin içtenlikle iyilik yapmakta olduklarını, görüş ve iddialarında samimi olduklarını, onların ise daha çok göstermelik bir faaliyette olduklarını belirtmektedir. Gerçek demokrasi ve gerçek laiklik gibi esaslar yerine SSCB’de olduğu gibi göstermelik laiklik ve demokrasi onları özellikleri olmaktadır.
“Kimseye vusu’ndan fazlasını teklif etmeyiz, yanımızda hak ile nutk eden kitap vardır, onlara zulm olunmaz(62)” İfadesi ile onların da içlerinde samimi dindarların bulunduğu, onların amellerinin boşa gitmeyeceği anlaşılmaktadır.
“Onların kalbleri ğamre içindedir, onların bundan başka amelleri vardır, onlar onu yapmaktalar(63).” Hıristiyanların Tevrat ve İncil’in gösterdiği yollardan başka bu kitapla ilgisi olmayan işler de yapmaktadırlar. Sosyalizm ve kapitalizm bunlardan sayılabilir. Bu işlere devam edeceklerini ama “Bir gün mütriflerini a’zab ile yakalayacağız, o zaman bağırıp çağırmaya başlayacaklar. Bugün bağırıp çağırmayın, size yardım olunmayacak. Ayetlerin size okunuyordu, hiç kulak vermiyordunuz, kendinizi büyük görüyordunuz ve eğlenceler içinde kaçıp gidiyordunuz(64-67).” Denmektedir. Böylece bugünkü Hıristiyanlığın ulaştığı seviye belirtildikten sonra bir gün bu işleri yapamayacak hale geleceklerini haber veriyor. Yani sosyalizm ve kapitalizmin sömürüsü sona erecek.
“Hak onların hevasına tabi olsaydı semalar ve arz ve içinde olanlar bozulurdu, fesada uğrardı(71).” Hıristiyanların bugünkü Batı ekonomisi, o anda karı azamileştiren bir ekonomi sistemidir. Bu da çevre kirliliğini doğurmaktadır. Çevre kirliliği de yeryüzünü fesada uğratmaktadır. Bu ayette göklerinde fesada uğratılacağına işaret edilmektedir. Bu da insanların gökyüzünü etkileyecek kadar gelişeceğini göstermektedir.
Batı herşeyini paraya dayandırmıştır. Müminler ise karşılıksız iyilik yapma alışkanlığına sahiptir. “Sen onlardan harac mı istiyorsun, Rabbinin haracı iyidir, O razıkların hayırlısıdır(72).” Bu suretle Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki farkı belirtmektedir.
“Onlara sorulduğunda “Allah!” diye cevap vereceklerdir”(85) denmektedir. İlimler geliştikçe kainatın düzen içinde olduğu ve bu düzende her varlığın yaşayabilmesi için gerekli ihtiyaçların sağlandığı tesbit edilmektedir. Düzenin genel akışı dışında bir şeyin yapılamayacağı hususu ortaya çıkmaktadır. Çok tanrı inancı artık ilmen batıl olmuştur. Bugün tartışılan konu tek düzen olan kainatın kendi varlığı dışında bir var edicisinin olup olmadığıdır. Kainatın 10 milyar yıl önce yaratıldığı ilmen kesinleşince artık kendi dışında onu var eden bir varlığın varlığı üzerinde bir kuşku da kalmamıştır.
“O komşu olur ona komşu olunmaz”(88) Civar olmak karşılıklı oluştur. Biri birine komşu olursa öbürü de ona komşu olur. Yas Allah kendisi herkese yakındır, herkese yakındır. Ama ona kimse komşu değildir ifadesiyle Allah’ın bizim mantığımız içinde düşünülemeyeceği, çünkü mantığında mahluk olduğu ifade edilmektedir. Allah’ın yaptıkları kavranır ama kendisi kavranamaz. Allah’ın evladı olmadığını başka bir evladı bulunmadığını ifade eden ayette “öyle olsaydı her biri kendi yarattığına giderdi” (91) denmektedir.
Projede ve yönetimde birliğin sağlanabilmesi için son söz birine verilmektedir. Kainatımızın haliki birden fazla olsaydı bu ahenk ve uyumluluk olmazdı. Çünkü, kainat zorunluluklar sonucu değil irade sonucu oluşmuştur. İki bağımsız ayrı iradenin birbirine uygun seçimler yapması düşünülemez. “Kötülüğü en iyisi ile defet” (96)emri ile kötülüğün iyilikle defedilebileceği ve bunun da en iyisi ile kullanılması gerektiği ifade edilmektedir. “billeti hiye ehsen”(96) ifadesini seyyie’ye takdim etmiştir. Başka bir şeyle defetme anlamı çıkar. “Şeytanın hemezatından sana sığınırım ve onların hazır olmasından da sana sığınırım”(97) denmektedir. Böylece cinden ve insanlardan oluşan şeytanların meclislere gelmemelerini sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu da toplantılarda sabah vakti gibi özel saatleri seçmek, toplantılarda ibadetler yapmak, zikir yapmak, sabırla oturup beklemek gibi tedbirlerdir. Şeytan taifesi bu tür toplantılara devam edemez. Sabır gösteremez. Böylece onların hazır bulunmaları önlenmiş olur. Ölümle dirilme gününe kadar bir berzah olduğunu bir geçiş bulunduğunu ifade etmektedir. Böylece insanlar ölüp ayrı ayrı kıyamete gelmemekte hep birden bir arada ahirette toplanıp hesaplaşmaktadırlar. Bu berzah zamanı değişik insanlar için uzamış veya kısalmış olur. Bugünkü fizikte hızla orantılı olarak zamanın kısaldığı veya uzadığı bilinmektedir. İnsan ruhunu saklandığı mekanın hızlandırılıp veya yavaşlatılmasıyla onun için zaman uzamış veya kısalmış olur. Tartının ağırlığından ve hafifliğinden bahsedilmektedir. Böylece inanarak yapılmış olan salih ameller ile işlenen günahlar ölçülendirilip muhasebe yapılacak ve ağır gelenler kurtulmuş olacaktır. Burada verilen müjdelerin büyüğü her iyi iş on misi değerlendirlecek buna karşılık kötülük yalnız tek olarak hesaplanacaktır. İnsanın inanıp güzel işler yapması kurtulmak için yetmektedir.
“Ateş yüzlerini yakar ve kavurur” (104) ifadesi ile sıcaklığın ve deriye etkilerinin ifadesi yer alır. Cehennem ateş olarak ifade edilmektedir. Bizim bugünkü biyolojik yapımız elli derecenin üstündeki bir sıcaklığa dayanamamaktadır. Dolayısı ile ya cehenneme gidenlerin bedenleri cinlerde olduğu gibi molekül yapısından atom yapısına dönüşecek ve böylece ateşe dayanıklı hale gelecekler veyahut da ateş mecazidir. Bizim bugünkü ateş değil başka ateştir.
Cehennemden kurtulup tekrar dünyaya dönmek isteyecekler fakat onlara izin verilmeyecek denmektedir. İnsanlar cehennemde sevaplarından fazla suçlarının cezasını çektikten sonra Arafa gelecekler ve orada dünya hayatına benzer bir hayat ile cennete hazırlanacaklardır.
Dünya hayatı ölümlü hayattır. Ahiret hayatı ise ölümsüzdür. Cennet hayatı ile cehennem hayatı ikisi de ölümsüz olmakla birlikte birbirinden farklıdır. Ceza çekerken artık affedilmeyecek cezaları bittikten sonra çıkacaklardır. Bu müessese dünya hayatında da islam şeriatında böyledir. Ceza çekilmeye başlandıktan sonra af yoktur. İman etmiş olan kimseleri maskara almakta o kadar ileriye gittiniz ki, onlarla eğlenirken onlar benim zikrimi unutturdular. Onlara güldünüz (110) denmektedir. Burada hakkı kendileri söylemedikleri ve başkaları söyledikleri için başkalarını kendilerinin üstüne çıkarmamaları için hakka düşman olmaktadırlar ve batılı savunmaktadırlar. Ahirette dünyada kaç sene kaldınız diye sorulduğunda bir gün bile kalmadık diyecekler ve dünya hayatını çok kısa görecekler. Çünkü ahiret hayatı yanında çok kısadır. Bu ifade ahiret hayatının da bir ömrü olduğunu ifade etmektedir. Bu dünyaya geldik evrimleşerek ahirete gideceğiz. Çok uzun yaşadıktan sonra orada da evrimleşerek daha ileri bir hayata gideceğiz. Can sıkıntısını getiren bir durgunluk hayatı yok. Ahirette de ameli salih vardır, insanlarında derecesi vardır. Ama insanlar günah işlemeyecek ve cezalandırılmayacaktır. Böylece müminleri tarif eden bu sure Mekke suresi olarak Hac suresi ile Nur suresi arasına girmiştir. Onlar Medenidir.