36 – YASİN SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Zakn (zal, kaf) : Çenedir.
Kamh (kaf, ha) : Ense ile kafa arasındaki çukurdur. Suya doymuş ve su içmek istemediği için başını diken at demektir.
Sedd (sin, dal) : Set, engel, baraj dermektir.
Hamd (ha, dal) : Odun külü demektir.
U’rcun (ayn) : Taneleri üzerinde kurumuş hurma salkımıdır.
Serh (sad, hı) : “Sarh (sad,ha)” kente hakim yüksek tepe demektir. “Sarh (hı)” bu tepeden kent halkını uyarmak için yapılan çağrı demektir. Ezan ve minare benzeridir.
Nesl (sin) : Uçarak varma anlamında tüy, kanar demektir.
Rekd (kaf, dal) : Lahit demektir.
Mesh (sin, hı) : At kuyruğu bitkisidir. Bu bitki çiçeksiz bitki olmakla beraber yaprakları çiçeklere benzer şekilde değişmiştir. Bir canlının başka bir şekle dönüşmesine “mesh” dendiği gibi yaprakları büzülmüş, donmuş anlamında yerinde çakılı kalma anlamlarına da gelir.
Neks (kef, sin) : Bir ucu körelmiş iki uçlu kazıktır.
1- Ya Sin.
Ya Sin.
2- Hekim Kur’an için..
Kesen Kur’an için..
3-4- Sen mürsellerdensin, müstakim sırat üzeresin.
Sen gönderilenlerdensin, düzgün yol üzere.
5- Rahim olan a’zizin tenzilidir.
Çalıştıran güçlünün indirmesidir.
6- Bir kavmi, ebileri inzar olunduğu ile inzar etmen içindir. Kendileri ğafildir.
Bir ulusu, atalarının uyarıldığı ile uyarman içindir. Onlar bilmemektedirler.
7- Kavl, onların ekserisine hakk etti. Onlar iman etmezler.
Söz, onların çoğuna gerçekleşti. Onlar inanamazlar.
8- Biz, onların u’nuklarında ğılleri ca’lettik. Onlar zakınlara dektir. Onlar mukmahtırlar.
Biz, onların boyunlarında bağlar taktık. Onlar çenelere dektir. Onlar dik başlı olmuşlardır.
9- Eydlerinin beyninden bir sedd, halflerinden bir sedd ca’lettik. Biz onları iğşa ettik de onlar ibsar etmiyorlar.
Önlerine bir engel, arkalarına bir koyduk. Biz onları örtüledik de onlar görmüyorlar.
10- Onlara inzar etsen de inzar etmesen de sevadır, onlar iman etmezler.
Onları uyarsan da uyarmasan da eşittir, onlar inanmazlar.
11- Ancak zikre ittiba’ eden ve rahmana ğayble haşiyet eden kimse inzar olunur. Onu mağfiret ve kerim bir ecir ile tebşir et.
Ancak anışa uyan ve yaşatanı görmeden saygılayan kimse uyarılır. Onu örtülmüş ve görkemli bir karşılık ile sevindir.
12- Biz mevtayı ihya ederiz ve takdim ettiklerini ve eserlerini ketb ediyoruz. Her şeyi mübin bir imam içine ihsa etmişizdir.
Ölüyü biz diriltiriz ve yaptıkları ile bıraktıklarını yazarız. Her şeyi açık bir önder içine yerleştirmişizdir.
13- Karye ashabını bir mesel olarak onlara darb et. Hani ona mürseller ciet etmişti.
Başkentlileri bir örnek olarak onlara anlat: Hani, ona elçiler gelmişti.
14- Hani, onlara isneyni irsal etmiştik de ikisini tekzib etmişlerdi, biz de salis ile ta’ziz etmiştik. “Biz sizlere mürselleriz” kavletmişlerdi.
Hani, onlara ikisini göndermiştik de ikisini yalanlamışlardı, biz de üçüncü ile güçlendirmiştik. “Biz size gönderilenleriz” söylediler.
15- “Siz, mislimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Rahman hiçbir şey inzal etmedi. Sizler kaziblerden başkası değilsiniz” kavlettiler.
“Siz, benzerimiz bir kişiden başkası değilsiniz. Çalıştıran hiçbir şey indirmedi. Sizler yalancılardan başkası değilsiniz”, söylediler.
16- “Rabbimiz i’lmediyor, biz size mürselleriz”, kavlettiler.
“Yetiştiricimiz biliyor, biz size gönderilenleriz”, söylediler.
17- “Bize, mübin belağın dışında bir şey gerekmez.
“Bize, açık ulaştırmanın dışında bir şey gerekmez”.
18- “Biz sizinle tetayyur ettik, eğer nihayet vermezseniz sizi recm edeceğiz ve bizden elim bir a’zabı size messedeceğiz.
“Biz sizinle uçurulduk, eğer son vermezseniz sizi taşlayacağız ve bizden acıklı bir tadışı size dokunduracağız”.
19- “Tezkir olunduysanız, tairiniz sizin beraberinizdedir. Bel, siz müsrif bir kavimsiniz”, kavlettiler.
“Anlatıldınız mı, uçuşunuz sizin beraberinizdedir. Değil, siz savurgan bir ulussunuz”, söylediler.
20- Medinenin eksasından bir recul sa’y ederek ciet etti. “Ey kavmim, mürsellere ittiba’ ediniz” kavletti.
Kentin varışından bir adam koşturarak geldi. “Ey ulusum, gönderilenlere uyunuz”, söyledi.
21- “Kendileri mühtedler iken sizden hiçbir ecri sual etmeyen kimselere ittiba’ ediniz.”
“Kendileri doğru yolda iken sizden hiçbir karşılık istemeyen kimselere uyunuz”.
22- “Bana ne oluyor da beni fıtredene i’badet etmeyeyim. Ona rucu’ olunacağız.”
“Bana ne oluyor da beni yaratana kulluk yapmayayım. Ona döndürüleceğiz.”
23- “Onun dunundan ilahları ittihaz mı edineceksiniz? Rahman bir dararı irade ederse onların şefaa’ti benden iğna etmez, beni inkaz da etmez.”
“Ondan başka tanrılar edineyim mi? Çalıştıran bir sıkıntıyı dilerse onların aracılığı benden gidermez, beni kurtarmaz da.”
24- “Ben o zaman mübin bir dalalda olurum.”
“Ben o zaman açık bir şaşkınlıkta olurum.”
25- “Ben rabbimize iman ettim, beni sem’ediniz.”
“Ben Yetiştiricimize inandım, beni işitiniz”.
26-27- “Cennete duhul et”, kavledildi. “Ah kavmim! Rabbimin beni ğufrettiğini ve beni mükreminlerden ca’lettiğini i’lmetselerdi” kavletti.
“Bahçeye gir”, söylendi. “Ah, ulusum! Yetiştiricimin beni örttüğünü ve beni görkemlilerden yaptığını bilselerdi,” söyledi.
28- Ba’dinde kavmine semadan bir cündü inzal etmedik, münzillerden de değildik.
Sonradan ulusuna bir orduyu indirmedik, indirmişlerden de değildik.
29- Sadece vahid bir sayhaya olup onlar hamid oldular.
Yalnız bir gürültü olup onlar kül oldular.
30- “A’bdlerime hasret olsun! Kendisiyle istihza etmedikleri herhangi bir resul etvet etmiş değildir.
“Kullarıma özlem olsun! Kendisiyle eğlenmedikleri herhangi bir elçi gelmiş değildir.”
31-32- Onların kablinde karnlardan nicesini ihlak ettiğimizi re’yetmediler mi? Küllü ledeyimizde cemia’n muhdar olacak iseler de onlar onlara rucu’ edemiyorlar.
Onlardan önce kuşaklardan nicesini yok ettiğimizi görmediler mi? Hepsi yanımızda toptan bulunacak iseler de onlar onlara dönemezler.
33- Meyte arz onlara bir ayettir. Onu ihya ettik ve ondan habbeyi ihrac ettik de ondan eklediyorlar.
Ölü yer onlara bir kanıttır. Onu dirilttik ve ondan taneyi çıkardık da ondan yiyorlar.
34-35- Eydleri ona a’mel etmemiş ilken semerinden ekletsinler diye orada nehil ve e’nabdan cennetler ca’lettik. Ve orada a’ylardan tefcir ettik. Şükretmeyecekler mi?
Elleri ona çalışmamış iken yemişinden yesinler diye orada hurma ve üzümden yemişlikler yaptık. Ve orada gözelerden kaynattık. Karşılamayacaklar mı?
36- Arzın inbat ettiğini, kendi nefisleri ve i’lmediklerinin küllisini zevcler halketmiş olan kimse sübhandır.
Yerin bitirdiği, kendileri ve bilmediklerinin hepsini eşler yaratmış olan kimse arınmıştır.
37- Leyl onlara bir ayettir. Ondan neharı selh ederiz de onlar müzlim oluverirler.
Gece onlara bir kanıttır. Ondan gündüzü soyarız da karanlığa giriverirler.
38- Şems, kendi müstararrı için cereyan eder. Bu, a’lim olan a’zizin takdiridir.
Güneş, kendi dengesi için akar. Bu, bilen güçlünün ölçümlendirmesidir.
39- Ve kameri, kadim a’rcenler gibi a’vdete dek onu menziller takdir ettik.
Ve ayı, eski salkım gibi dönene dek onu konaklar yaptık.
40- Şemsin kameri idrak etmesi kendisine inbağ etmez. Leyl de nehara sabik olmaz. Küllü bir felekte sebhederler.
Güneşin ayı kovalaması kendisine gerekmez. Gece de gündüzü geçmez. Hepsi bir yörüngede yüzerler.
41- Meşhun fülkde zürriyetlerini hamletmemiz onlara bir ayettir.
Dolu gemiye töremelerini yüklememiz onlara bir kanıttır.
42- Onlara mislinden rekbeder olacaklarını da halkettik.
Onlara benzerinden binmekte olacaklarını da yarattık.
43- Meşiet etseydik onları ğark ederdik de onların sarihi olmazdı, onlar inkaz da olunmazlardı.
Dileseydik onları boğardık da onların sesleri çıkmazdı, onlar kurtarılmazlar da.
44- Ancak bizden bir hine dek rahmet ve meta’ vardır.
Ancak bizden bir süreye dek esenlik ve yarar vardır.
45- Onlara “irham olursunuz diye eydlerinizdekine ve halfinize ittika ediniz,” kavledilince..
Onlara “esenliğe erdirilirsiniz diye önünüzdekine ve arkanızdakine korununuz” söylenince..
46- Rablerinin ayetlerinden onlara mu’riz olmadıkları herhangi bir ayet etvet etmedi.
Yetiştiricilerinin kanıtlarından onlara karşı olmadıkları herhangi bir kanıt gelmedi.
47- Onlara “Allah’ın rızk ettiklerinden infak ediniz” kavledilince küfretmiş olan kimseler iman etmiş olan kimselere “Allah’ın it’amını meşit etmediği kimseye biz mi it’am edeceğiz. Siz anca mübin bir dalaldasınız” kavletti.
Onlar “Allah’ın sizi beslediklerinden kullanınız” söylenince kapatmış olan kimseler, inanmış olan kimselere “Allah’ın yedirmediği kimseyi biz mi yedireceğiz. Siz ancak açık bir şaşkınlıktasınız” söyledi.
48- “Sadikler iseniz bu va’d ne zaman?” kavlederler.
“Doğrular iseniz bu söz ne zaman?” söylerler.
49- Onlar ihtisam ederlerken onları ahzeden vahid bir sayhanın dışında nazar etmezler.
Onlar çekişirken onları yakalayan bir gürültünün dışında gözlemezler.
50- Ne bir tavsiyeyi istitae’ ederler ne de ehillerine rucu’ edebilirler.
Ne bir öğüt verebilirler ne de yakınlarına dönebilirler.
51- Surda nefh olundu da onlar cedeslerden rablerine nesl oluverirler. .
Boruya üflendi de onlar çukurlardan Yetiştiricilerine koşuverirler.
52- “Vay bize, merkedimizden bizi kim ba’setti? Bu rahmanın va’d ettiğidir ve mürseller sıdk etti.
“Ah bize, gömütümüzden bizi kim gönderdi?” Bu yaşatanın söz verdiğidir ve gönderilenler doğru söylemiştir.
53- O vahid bir sayhadan başkası değil, onlar cemi’an leyimizde muhdar oluverirler.
O bir tek gürültüden başkası değil, onlar birlikte yanımızda bulunuverirler.
54- El yevm hiçbir nefse bir şey zulmedilmez ve amel etmiş olduklarınızın dışında da icza olunmazsınız.
Bu gün hiçbir kişi bir şeyle ezilmez ve yaptıklarınızın başkasıyla da karşılanmazsınız.
El yevm cennetin sahibleri şuğulde fakihlerdir.
Bugün yemişliklerin elleri doludurlar, yemişleniyorlar.
Onlar ve zevceleri zillerde eraikler üzerinde müttekidirler.
Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerinde yaslanmışlardır.
Onlara orada fakihe vardır ve iddi’a ettikleri vardır.
Onlara orada yemişler vardır ve diledikleri vardır.
58- Rahim rabden kavil olarak selam vardır.
Çalıştıran Yetiştiriciden söz olarak “barış” vardır.
59- Ey mücrimler, el yevm imtiyaz ediniz.
Ey suçlular, bugün ayıklanınız.
60- Ey Adem ibinleri, şeytana i’badet yapmayasınız diye sizinle a’hid yapmadım mı? O size mübin bir a’düvdür.
Ey Adem oğulları, şeytana kulluk yapmayasınız diye sizinle antlaşma yapmadım mı? O size açık bir düşmandır.
61- Bana i’badet ediniz, bu müstakim bir sırattır.
Bana kulluk yapınız, bu düz bir yoldur.
62- Sizden kesir cibil idlal etmiştir. A’kletmiyor musunuz?
Sizden çok topluluk şaşırmıştır. Usa vurmuyor musunuz?
63- Size va’d olunan cehennem budur.
Söylenen tandır budur.
64- Küfretmiş olmanızdan dolayı el yevm ona sıliy olunuz.
Kapatmış olmanızdan dolayı bugün ona tutulunuz.
65- El yevm, femlerine hatmediyoruz ve bize yedleri teklim eder ve kesbetmiş olduklarına ricilleri şehadet eder.
Bugün, ağızlarını damgalıyoruz ve bize elleri konuşur ve kazanmış olduklarına ayakları tanıklık eder.
66- Meşiet etseydik u’yunlarına tams ederdik de sırata istibak ederlerdi. Nereden basar edeceklerdi?
Dileseydik, gözlerini kör ederdik de yolda kalırlardı. Nereden göreceklerdi?
67- Meşiet etseydik, mekanlarına mesh ederdik de ne medyeder ne de rucu’ edebilirlerdi.
Dileseydik, yerlerinde dondururduk da ileri gidebilir ne de gerileyebilirlerdi.
68- Kimi tem’ir edersek onu halkde tenkis ederiz. A’kletmiyorlar mı?
Kimi yaşatırsak onu yaratılışta geri çeviririz. Usa vurmuyor musunuz?
69- Biz ona şi’iri te’lim etmedik, ona inbiğa da etmez. O, ancak bir zikir ve mübin bir Kur’an’dır.
Biz ona ırı öğretmedik, ona gerekmez de. O, ancak bir anış ve açık bir Kur’an’dır.
70- Hay olan kimseyi inzar etmek ve kafirlere kavli hakketmek içindir.
Diri olan kimseyi uyarmak ve kafirlere sözü gerçekleştirmek içindir.
71- Eydlerimizin a’mel ettiğinden onlara ni’metler olarak halkettiğimizi re’y etmiyorlar mı? Onlar ona malikler.
Ellerimizin yaptığından onlara davarlar olarak yarattığımızı görmüyorlar mı? Onlar onlarındır.
72- Onları onlara tezlil ettik de onlardan rekibleri var ve onlardan eklediyorlar.
Onları onlardan alçalttık da onlardan binekleri var ve onlardan yerler.
73- Ve onlarda onlara menfa’atlar ve meşrebler vardır. Şükretmeyecekler mi?
Ve onlardan onlara yararlar ve içecekler vardır. Karşılamayacaklar mı?
74- Nasr olunurlar diye Allah’ın dunundan ilahlar ittihaz edindiler.
Yardım edilirler diye Allah’tan başka tanrılar edindiler.
75- Onlar, onların nasrını istita’e edemezler ve onlar onlara muhdar cunddur.
Onlar, onların yardımını alamazlar ve onlar onlara bulundurulmuş ordudur.
76- Kavilleri seni hüzünlendirmesi, biz israr ettiklerini de i’lan ettiklerini de i’lmediyoruz.
Sözleri seni üzülmesin, biz gizlediklerini de açıkladıklarını da biliyoruz.
77- İnsan re’y etmedi mi, biz onu nütfeden halkettik de o mübin bir hasim oluverdiler.
İnsan görmedi mi, biz onu damladan yarattık da o açık bir çekişe oluverir.
78- Ve halkini nesy ederek bize mesel olarak darbeder. “O remim iken i’zamı kim ihya edecek?” diye kavletti.
Ve yaratılışını unutarak bize örnek getirir. “O un ufak iken kemiği kim diriltecek?” diye söyledi.
79- “Merrenin evvelinde onu inşa eden kimse onu ihya edecektir” diye kavlet. Ve O, halkin küllüsünün a’limidir.”
İlk kez onu yapan kimse onu diriltecektir” diye söyle. Ve O, yaratmanın hepsini bilendir.”
80- O, ehder şecerden narı size ca’leden kimsedir. Siz ondan ika ediverirsiniz.
O, yeşil ağaçtan ateşi size yapan kimsedir. Siz ondan yakıveririsiniz.
81- Semavatı ve arzı halk eden kimse, onların mislini halke kadir değil midir? Bela, a’lim hellak O’dur.
Gökleri ve yeri yaratan kimse, onların benzerlerini yaratmaya güç yetiremez mi? Değil, bilgin yaratıcı O’dur.
82- Bir şeyi irade edince emri ancak ona “kün” kavlidir kevn oluverir.
Bir şeyi dileyince buyruğu ancak “ol” sözüdür oluverir.
83- Şeyin küllüsünün melekütü yekinde olan kimse sübhandır ve O’na irca olunacaksınız.
Her şeyin hanlığı elinde olan kimse arınmıştır ve O’na döndürüleceksiniz.
AÇIKLAMA : “Kavmen ma”daki ”ma” nafiye de olabilir, mevsule de olabilir. O takdirde ayet ya “babaları uyarılmamış kavmi uyarman için” yahut da “babaları uyarılmış ile kavmi uyar” anlamında kullanılmış olur. Her iki halde de kavim gafildir. Bu ayet ister ehl-i kitap olsun, ister ehl-i, kitap olmasın gaflette olan kavmi uyarmak için Kur’an’ın indiğini ifade ediyor. Önemli olan husus kavmi uyarmadır. Yani insanları uyarmak için değil, kavmi, uyarmak içindir. Ve bir kavmi uyarmak içindir. “Her kavme bir had var” ayeti ile de, teyid edilmiş olduğu gibi Kur’an bütün insanlığa indirilmiştir. Ancak Kur’an’ı her kavim kendisi anlayacak ve kendi yorumları ile uygulayacaktır. Muhammed(AS) de yalnız o zamanki Arapları uyarmakla görevli olup insanlara Kur’an’ı sadece Cebrail gibi ulaştırmıştır. Ondan sonra gelen halifeler bu hususa riayet edememiş olmalarından dolayı aralarında savaşlar çıkmıştır. Bu ayet beşeri icmanın yanında kavmi icmaların olduğuna da delalet etmektedir.
İnzarla görevli olunmakla beraber onların bir kısmı inzardan etkilenmeyecek. “Ancak zikre tabi’ olan ve ğayble rahmandan haşyet edenler uyarılabilecek.” Bu ayetlerde küfrün, kıyamete kadar süreceği, yeryüzünün bütünü ile İslam düzenine girmeyeceğini ifade etmektedir.
“Ölüyü yalnız biz ihya ederiz.” İfadesi ile kafirlerin ölü olduğu ve ölüleri insanların diriltemeyeceğini belirtmiş oluyor.
“Onların eserlerini ve yaptıklarını yazıyoruz” ifadesindeki yazma bugün keşfedilmiş bulunan dört boyutlu uzayda çok kolay açıklanabilir. Bütün hareketlerimiz ve beynimizdeki elektriki dalgalar üç boyutlu uzayda filime alınıyor ve dört boyutlu şerit oluşuyor. Biz yaşarken hiçbir şey yok olmuyor, sadece bizim gözümüzden uzaklaşmış oluyor.
“Biz her şeyi açık bir imamda toplamışızdır” ayeti ile olmuş ve olacak ve olması mümkün olan her şeyi daha önce yaratılmış olduğu ve takdir edilmiş olduğu ifade edilmektedir. Bu da beş boyutlu uzayı gösterir. Kainatımız üç boyutludur, zaman içinde çizdiğimiz mekan dört boyutludur ve Kur’an’da “kürsi” olarak nitelendirilmektedir. İradeli hareketlerin gerçekleşmesi için bütün imkanları içine alan bir uzayın olması gerek, o da beş boyutlu uzaydır ve Kur’an’daki adı “a’rş”tır. Bu ayette her ikisine de işaret edilmiştir.
Bir kariyeye gönderilen resullerden bahsetmektedir. “Üçüncü ile destekledik” diyor. Halkı “siz bizim gibi beşersiniz” diye onları reddediyor. Onlar da “bizim resul olduğumuzu rabbimiz biliyor” diyerek başka deliler sunmuyorlar. Çünkü söyledikleri aklen ve i’lmen bilinecek şeydir. Söyleyen kim olursa olsun doğru olanı kabul etmek gerekir. “Bizim görevimiz de açık tebliğdir” diyorlar. “Ondan sonrası bizi ilgilendirmez”. Bu suretle bizim görevimizin de ne olduğu burada belirtiliyor. Mübin belağ olması gerekir, yani, ispatlanmış ve açıklanmış bir şekilde bildirilmesi gerekiyor. Kabul ettirmek bizim görevimiz değildir, zorlamak da değildir.
Kötülüklerin elçilerden geldiğini öne sürerek tehdit etmişlerdir. Onlar da “kötülükler sizin kendinizdedir, düşünürseniz anlarsınız, siz müsrif kavimsiniz” demişlerdir.
“Kentin uzağından koşarak biri gelir ve onlara, “sizden ücret istemeyen ve hidayette olan kimselere uyun” der”. Ve onlara bir Allah’a i’badet edilmesi konusunda nasihatlerde bulunur. Buraya gelen elçilere döner “ben sizin ve benim rabbime iman ettim” der. Burada halktan birinin uyarıcıları destekleyeceğini Allah’ın içlerinden böyle birini çıkaracağını ifade ediyor. Mısır’da da Firavun’a karşı böyle biri çıkmıştı. Bu kimseyi öldürüyorlar ve Kur’an’da “ona cennete gir” dendi” diyor. O da cennete giriyor ve orada “kavmim nasıl mağfiret olunduğumu ve bana ikram olunduğumu bilselerdi” der. Bu ayet kıyametten önce de cennete girileceğini bildiriyor ve halen cennetin mevcut olduğunu söylüyor. Şehitler sorgusuz sualsiz cennete gidiyor, peygamberler ise kıyameti bekliyor. Çünkü peygamberler ümmeti ile hesaplaşacaklardır. Başka bir ayette de şehitlerin in’am olunduklarından bahsedilmektedir. Burada şehit edilen savaş şehidi değildir, cihad şehididir. Savaş şehidi öldürmek için ölmeyi göze alna kimsedir, cihad şehidi ise öldürmeden ölümü göze alan kimsedir. Asıl sorgusuz ve sualsiz cennete giden cihad şehididir. Çünkü zor olan budur. İslamiyet’te hicret edip cephe kurmadan savaşmak meşru değildir. Ama savaşsız cihad etmek müminlere meşru kılınmıştır.
Bundan sonra o topluluğun başına gelenleri “biz onlara göklerden ordular göndermedik, gönderecek de değildik. Bir ses onlara yetti” diyor. Böylece elçileri dinlemeyenler ve zecri olarak öldürenler kısa zamanda helak olurlar. Firavun Musa’yı dinlediği için 20 yıl daha hükümdarlı süresi uzamıştır.
“Nice karınları helak ettik, huzurumuzda toplanacaklar” demek suretiyle kıyamete kadar devam edecek uyarma ve uyarılma sünnetini bir örnekle anlatmış oluyor. Bundan sonra açık tebliğin olabilmesi için delillerin getirilmesi gerektiğinden bir takım Allah’ın kudretini ifade eden ayetler sıralanmaktadır.
Ölü toprağın diriltilmesi ve oradan bitkilerin bitirilmesi insanların oradan beslenmesi anlatılarak Allah’ın varlığı ve insana yaptığı iyiliklere işaret edilmektedir.
“Ve ma a’milut”daki “ma” nafiye de olabilir, ism-i mevsul de olabilir. Nafiye olunca “kendilerinin üretmediği gıdaları yiyorlar” anlamına gelir ki, halen bütün çalışmalara rağmen biyolojik olmayan bir gıda üretimi mümkün olmamıştır. İleride de bütünü ile olabilmesi mümkün değildir. Belki bazı gıdalar imal edilebilir. “Ma” mevsule ise o zaman “bizim yetiştirdiğimiz meyveler ile kendilerinin ürettiği gıdaları yerler” anlamına gelir ki, ikincisi de doğrudur. Çünkü insan emeğiyle de üretim yapmaktadır.
Bundan sonra yerden biten her şeyin kendilerinin ve bilmediklerinin çift çift yani eşler olarak yaratıldığını bildiriyor. Bütün canlıların erkek ve dişilerin birleşmesinden oluştuğunu ifade ediyor. Bitkilerin, mikropların, kromozomların, virüslerin, bakterilerin çift çift olduğunu söylemiş oluyor ki, bugünkü biyoloji bunu onaylıyor. Burada hayvanlardan bahsetmeyip hayvanları da insanlarla eşlemiş olması, insanın da hayvan olduğuna işaret etmiştir.
“Onlara leyl bir ayettir, ondan neharı soyarız. Onlar o zaman karanlıklara girerler” ayetindeki “leyl” madde anlamındadır. “Nehardan soyulması” demek artık ışığı verememesi demektir. Çok büyük kitleli cisimlere yaklaşan yıldız artık ışık veremez olur ve o cisme katılır ve o cisim de ışık yayamaz. “Onlar karanlıkta kalır” işareti ile ve “neharı soyarız” ifadesi ile bizim göremediğimiz ve gündüz ışığı olmayan ışıkları neşredebilir.
“Güneş kendisinin istikrarı için hareket etmektedir” denmek suretiyle genel çekim ve dönmeden doğan merkez kaç kuvvetlerinin dengesini güneş örneği üzerinde ifade etmektedir. Güneş galaksinin merkezi etrafında kendi istikrarı için dönmektedir.
“Aya kuru salkım oluncaya kadar konaklar takdir ettik” ayetinde “kadderna lehu” demeyip “kaddernahu” demesiyle ay konaklar değil, ayda konakları ifade etmiş olmaktadır. Bu da insanların ay üzerinde başka yerlere gidebilmek için konaklar yapacağına işaret etmektedir. “Eski salkım” benzetmesi de buradaki konakların kubbeli olacağına işaret etmektedir. Ve bu kubbe sayesinde öldürücü ışınlardan korunabileceğini bugünkü ilimle biliyoruz.
“Güneş, kamerin peşinden koşmaz” ifadesi ile güneşin çok büyük olduğu ve güneşin hareketine etki etmediğini bildirmektedir. Güneşteki lav hareketleri ayın etkisini ihmal ettirir.
“Leyl neharı sebket etmez” denmektedir. Aksi söylenmemektedir. Dolayısı ile buradaki leyl ve nehar gece ve gündüz değildir. Leyl ve neharın diğer anlamı olan madde ve enerjidir. Maddenin hızı ışığın hızını geçemez, kanunun fiziğin temel kanunudur. En büyük hız ışık hızıdır.
“Hepsi bir felekte sebh ediyor” deniyor. Buradaki “hepsi” ay ve güneş ile yer kastedilmektedir. Eğer ikisi kastedilseydi “kilen” denmiş olurdu. Bu da ayın, yerin ve güneşin aynı yörüngede birlikte hareket ettiğini gösterir. Ayrıca her biri kendi felekinde hareket ediyor anlamı verilir ki, o zaman da yer ve ayın da güneş gibi kendi dengesi için hareket ettiği gösterir.
“Zürriyetlerini meşhun fülkde hamletmemiz onlara bir ayettir”. “Fülk” ma’rifedir. Nuh’un gemisi olması gerekir. “Zürriyetlerini” sözü ile de ilk insandaki kromozomların taşıdığı genler, ondan sonra gelecek bütün zürriyeti de içine almaktadır. Bizim ve çocuklarımızın simaları bile o genlere kodlanmıştır. Böylece biz ve zürriyetlerimiz o geminin içine binmiş oluyoruz. Bu şekilde manalandırdığımız zaman geminin dışında insanın kalmadığı anlaşılmaktadır. Aslında başka ayetlerden bunun böyle olmadığı bilinmektedir. Buradaki “hum” zamiri istiğrakı içermez. Dolayısı ile bu hitap bütün insanlara değil, bir kısım insanları içine alır. “Küm” zamiri gelseydi, bütün insanlara delalet ederdi. Geminin dolu olması, geminin planlı şekilde ihtiyaca göre inşa edildiğini gösterir. Tevrat’ta geminin ölçüleri verilmektedir.
Binmekte oldukları gemiye benzer bir şey yarattığını da burada bildirmektedir. Eskiden bunun deve olacağı söylenmişse de deve ile gemi arasında bir benzerlik yoktur. Deve olsaydı “misli” kelimesini kullanmazdı. Bugün gökte uçan uçaklar keşfedilmiştir. Uçakların hareketleri ile gemilerin hareketleri bir çok bakımdan aynı kanunlara tabidir.
“Sura üfürülecek, bulundukları yerlerden birden gelecekler.” Deniyor. İnsanlar bu dünyada üç boyutlu uzay içinde ilerleyerek zamanı yaşamaktadırlar. Öldükleri an, bu ilerleyişlerini durdurmuş olacaklardır. Surun üfürülmesi ile dördüncü boyutta hepsi birden harekete geçmiş olacaklardır.
“Onlar ve eşleri gölgeler altında meyve yemekle meşguldürler” ayeti ile oradaki hayatın buradaki hayatla aynı olduğunu insanların orda beslenerek gelişeceğini ve zamanlarını değerlendireceklerini ifade etmektedir.
“Onlar için meyveler ve her istedikleri vardır” ayeti ile o hayatın bu hayattan daha üstün olduğunu ifade etmiş oluyor.
“Onların ağızlarını hatmederiz, bize elleri konuşur ve ayakları da şehadet eder” demektedir. Buradan sorumluluğun ahirette de fikirlerden değil, fiillerden olacağını bildirmektedir. Daha önceki bir ayette açıkladığımız gibi bütün hareketler üç boyutlu uzayda filme alınmaktadır. Bugünkü hayatımızı o gün seyretme imkanına sahip olacağız. İnsanlara yaptıklarını anlatarak değil, göstererek kanıtlanacaktır.
“İsteseydik gözlerini kör ederdik de yolda kalırlardı. Nasıl göreceklerdi?” ayeti ile insandaki her türlü ihtiyaçların kendilerine verilen imkanlarla karşılandığını ifade ederek Allah’ın varlığına açık delil getirmektedir.
“İsteseydik yerlerinizde dondurur, ne ileri gidebilirlerdi ne geri dönebilirlerdi” ayeti ile de insanın hareket kabiliyetini ve tüm yaptıklarını kendine verilen özel imkanlarla sağladıklarına işaret edilmektedir.
“Kimi yaşatırsak yaratılışta gerisin geriye çeviririz” ayeti ile bu dünyada yaşlıların çocuklaştıklarına işaret ederek yaşlanmanın yıpranma olmadığını, genlerle kodlanmış bir oluş olduğunu anlatmaktadır. İnsanın gelişmesinde nasıl gaye varsa yaşlanmasında da bir gaye olmalıdır. Bu da yerini genç nesle bırakması içindir. Genç nesil daha evrimleşmiş bir nesildir. Bu dünyanın da yaşlanmakta olduğu bilinmektedir. O halde bunun da bir gayesi olmalıdır. O da yeni kainatın var olması içindir. O da ahiret hayatıdır ve daha ileri bir hayattır.
“Ona bir şi’ir öğretmedik, bu zikir ve açık Kur’an’dır” demek suretiyle Kur’an’ın şiirden farklı olduğunu söylemektedir. Bu far da Kur’an’da zikrin bulunmasıdır. Yani sistemli bilgi ve proje mevcuttur. Onun için zikr kelimesini önce kullanmıştır. Kur’an olması bakımından şiire benzerliği vardır ama zikir olması bakımında şiire benzerliği yoktur. Şiir, eğer zikir olursa o şiir olmayıp nazım olur.
“Dirileri uyarman içindir, kafirlere ise söz gerçekleşmiştir” ayeti ile kafirlerin hükmen ölü olduklarını belirtmektedir veya müminlerin diri olduklarını söylemektedir.
Ena’mın yedleri ile işlendiğini söylemektedir. Burada ne “ce’alna” ne de “helekna” demeyip “amel” fiili ile ifade etmiş olması ena’mın sonradan ehlileştirilmiş olmasına işaret vardır. Yani Allah önce ehlileştirilen hayvanları yarattı sonra insanları yarattı ve o hayvanları ehlileştirilmesine imkan verdi. Bu da tarihi oluşlara tamamen uymaktadır. İnsanları meyvecil bir hayvan yarattığı halde aynı zamanda et ve sütle de beslenebilir varlık yapmış olması insanın yalnız maymun torunu olmadığını da ifade etmiş oluyor.
“Biz insanı bir nütfeden halk ettik, o yaratılışını unutarak bize misal getiriyor ve bize hasım oluyor” diyor. Böylece insanın ne olduğu hatırlatılıyor. Tekrar dirilmeye en açık delil ilk defa yaratılış olması gösterilmektedir. İlk yapmanın zor olduğu bilinmektedir. İlk defa yaratıldığımıza göre ikincisinin yaratılmasındaki şüphelenmemiz yersizdir. Bu ayetin devamında ateşin yeşil ağaçtan oluştuğu beyan edilmektedir. Hayatın klorofil denen yeşil maddenin güneşten gelen ışığı kullanarak atomların özel şekilde dizilmesi ile gerçekleştiği bugün kesin olarak bilinmektedir. İlk yaratılışa böylece bu ayetle açıklama getirilmiş bulunulmaktadır.
“Gökleri ve yeri yaratanın onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi” diyor. Kainatın büyüklüğü atomlara verilen özellikler, güneş ve yerin durumu, moleküllerin oluşması, o moleküllerin hayatı gerçekleştirecek özellikler taşıması çok daha önemli işlerdir. Ondan sonrası sadece parçaları yapılmış makinenin montajı anlamındadır.
Böylece bu sure Kur’an’ın Allah sözü olduğuna, Allah’ın varlığı ve her şeye kadir olduğuna, her şeyi bildiğine işaret ettikten sonra öldükten sonra dirilmenin delillerini sıralamaktadır. Allah kendi var ettiği kainatı ve insanları anlatarak bu kitabın kendi sözleri olduğunu bize göstermektedir. Ondan sonra ahiret hakkında da bilgi vererek ahiretin de ilmi olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor.