22 – HACC SURESİ
ZHL (zal, he) : SHL (sehl) ova demektir. Seele, sual etmek sormak demektir. “Sin”in “zel’e dönüşmesi ile sorulara cevap bulamayıp usanç getirmek, soruların içinde doğulmak demektir. “Zehele a’nhu” başka şeyle meşgul iken onunla ilgilenememek.
U’Tfe (ayn, tı) : Kolun gövdeye bitiştiği yer, çiğin demektir.
HaRF (ha) : Bıçağın ağzıdır.
SuHaRe (sad, he) : Eritilmiş yağ vb. şeylerdir.
KiM’ (kaf, ayn) : Huni, mikme’ ise çevgendir.
ĞeMaM : Yere inmiş bulut, sistir.
BeHM (he) : Sütten kesilmiş hayvan.
GaMeK (ayın, kaf): Ovanın en derin uzak yeri
TFS (te, se) : Artık demektir.
ATK (ayın,te,kaf) : Uçma aşamasına gelmiş kuştur.
NeSK (sin, kef) : Çayırdır.
HaBT (hı,te) : Yol üzerinde dinlenmek için düz ve oturaklı yer, eğlek, karayollarındaki cep.
BüDNe (dal) : Kütük, gövde, insan bedeni demektir.
VeCB : Teke tulumudur.
KeNe’ (ayın) : Doymuş başı dik hayvan demektir.
HeDeM (he, dal) : Körelmiş kuyudur.
STV: (sin, tı, vav) :satve, salya, yar,
ZüBaB: (zel, be, be): Zübab sinek demektir.
SLB: sin, lam, be): selb, yaprağı dökülmüş ağaç.
NKZ: Nun, kaf, zel: Kurtarma
1- Ey nas, Rabbinize ittika ediniz. Saa’tin zelzelesi a’zim bir şeydir.
Ey insanlar yetiştiricinizde korunun. Günün sarsıntısı ulu bir nendir.
2- O yevm, onu, murdia’nın küllünü irda’ ettiğinden zehl eder ve her hamillinin küllüsü hamlini ved’ eder re’y edersin. Nası, onlar sekirli değilken ve lakin Allah’ın a’zabı şedid olduğundan sekirli re’y edersin.
O gün, onu, emzirenin hepsini emzirdiğinden usanır ve her yüklünün yükünü bıraktığını görürsün.İnsanları, onlar esrik değilken ve Allah’ın tadışı sıkı olduğundan esrikli görürsün.
3- Nasdan Allah’ta ilmin ğarisiyle mücadele eden ve merid şeytanın küllüne ittiba eden kimseler vardır.
İnsanlardan Allah’ta bilgisizce çekişen ve kurutan şeytanın hepsine uyan kimseler vardır.
4- Ona, kendisine kim tevelli ederse onu idlal edeceği ve sagir bir azaba hidayet edeceği ketb edilmiştir.
Ona, kendisine kim arkalarsa onu şaşırtacak ve sıcak bir tadışa götüreceği yazılmıştır.
5- En nas, ba’stan reyb içinde iseniz, sizi tebyin etmemiz için, biz sizi turabdan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra muhallaka ve ğaryi muhallaka mudğadan halkettik. Meşiet ettiğimizi müsemma bir ecele rahimlerde takrir ettik. Sümme sizi tıfıl olarak ihrac ederiz, sümme eşüddünüze buluğ etmeniz için sizden teveffi eden kimseler olur ve sizden ilimden sonra bir şey ilmetmemesi için omrün erzeline redd olunan kimseler vardır. Arzı hami d olarak re’y edersin üzerine maı inzal edince ihtizaz eder ve rabvet eder ve behic zevcin küllünden inbat eder.
Ey insanlar, gönderilmekten kuşkuda iseniz, size açıklamamız için, bizi sizi topraktan sonra damladan ve sonra sülükten sonra yoğrulmuş ve yoğrulmamış çiğnemden yarattık. Dildiğimizi adlandırılmış bir süreye dek döllüklerde yerleştirdik. Sonra sizi bebe olarak çıkarırız. Sonra olgunluğunuza ermeniz için sizden ölen kimseler olur ve sizden bildikten sonra bir şey bilmemesi için yaşamın döndürülen kimseler vardır. Yeri beşik olarak görürsün, üzerine suyu indirince titreşir ve gelişir ve diri eşlerin hepsinden bitirir.,
6-7- Bu, Allah’ın hak olmasından, O’nun mevtayı ihya etmesinden, O’nun şeyin küllüne kadir olmasından, içinde reyb olmaksızın saa’tin etvet edeceğinden ve Allah’ın kabirlerdeki kimseleri ba’s edeceğinden dolayıdır.
Bu, Allah’ın gerçek olmasından, O’nun ölüyü diriltmesinden, O’nun herşeye güç yetirmesinden, içinde kuşku olmaksızın günün geleceğinden ve Allah’ın gömütlerdeki kimseleri göndereceğinden dolayıdır.
8-9- Ve nastan, Allah’ın sebilinden idlal etmek için i’tfinin sanisi olarak i’lmin ğayrı ile, huda olmadan ve münir bir kitab olmadan Allah’da mücadele eden kimseler vardır. Ona dünyada bir hizy vardır, kıyamet yevminde de ona harikin a’zabını izake ederiz.
Ve insanlardan, Allah’ın yolundan şaşırtmak için çinini silkerek bilgisizce, yol olmadan ve açık bir yazıt olmadan Allah konusunda çekişen kimseler vardır. Ona yakında bir alçaklık vardır, kalkış gününde de ona kızgını tattırırız.
10- Bu, senin iki yedeyinin takdim etmesinden ve Allah’ın a’bdleri için zellam olmamasından dolayıdır.
Bu, senin iki elinin öne sürmesinden ve Allah’ın kulları için ezen olmamasından dolayıdır.
11- Nastan Allah’a bir harf üzerine i’badet eden kimseler de vardır. Eğer ona bir hayır isabet ederse onunla itminan olur ve eğer ona bir fitne isabet ederse vechi üzerine inkilab eder, dünya ve ahireti hasar eder. Mübin olan hüsran budur.
İnsanlardan Allah’a bir sırt üzerinde kulluk eden kimseler de vardır. Eğer ona bir iyilik dokunursa onunla doyar ve eğer ona bir deneme dokunursa yüzü üzeri çevrilir, yakın ve ötesi yıkılır. Açık olan yıkım budur.
12- Kendisine ne darar, ne de nef’ eden Allah’ın dunundan olanı da’vet eder. İşte ba’id olan dalal budur.
Kendisine ne darlık, ne de yarar veren Allah’ın dışında olana çağırır. İşte uzak olan şaşkınlık budur.
13- Dararı kendisine nefi’nden daha kerib olan kimseye dua’ eder. Mevla bi’sedir, a’şir de bi’sedir.
Darlığı kendisine yararından daha yakın olan kimseye çağırır. Dayanak kötüdür, küme de kötüdür.
14- Allah, iman etmiş ve salihleri a’mel etmiş olan kimseleri tahtinden nehirlerin cereyan ettiği cennetlere idhal eder. Allah irade ettiğini fi’l eder.
Allah, inanmış ve uygunları işlemiş olan kimseleri, altından ırmakların aktığı yemişliklere sokar. Allah dilediğini yapar.
15- Kim, Allah ona dünya ve ahirette nasr etmeyeceğini zannederse semaya bir sebebi medd etsin, sümme kat’ etsin de keydi ğayz ettiğini izhab eder mi, nazar etsin.
Kim, Allah ona yakın ve ötede yardım etmeyeceğini sanıyorsa göğe bir yolu uzatsın, sonra kessin de tuzağı kinini giderir mi, baksın.
16- Ve böylece ona beyyin ayetleri inzal ettik ve Allah irade ettiği kimseye hidayet eder.
Ve böylece ona açık kanıtları indirdik ve Allah dilediği kimseye yol gösterir.
17- İman etmiş olan kimseler, Yahudiler, Sabiiler, Nasraniler ve Mecusi olan kimselere ve işrak etmiş olan kimselere gelince, Allah kıyamet yevminde onların beynlerini fasl edecek. Allah şeyin küllüne şehittir.
İnanmış olan kimseler, Yahudiler, Sabiiler, Nasraniler ve Mecusi olan kimselere ve ortak koşmuş olan kimselere gelince, Allah kalkış gününde onların aralarını ayıracak. Allah her nene tanıktır.
18- Allah’ı; semalardaki kimseler ve arzdaki kimselerin, şems, kamer, necimler, cebeller, şecerler, dabbeler ve nasdan kesirin O’na secde ettiğini re’y etmedin mi? Ve a’zabın üzerine hakk ettiği kesirdir. Ve Allah kime ihanet ederse ona bir mükrim yoktur. Allah meşiet ettiğini fi’l eder.
Allah’a; göklerde olan kimseler ve yerde olan kimselerin, güneş, ay, gezegenler, dağlar, ağaçlar, debelenenler ve insanlardan çoğunun O’na kapandığını görmedin mi? Çoğuna da tadış gerçek oldu. Ve Allah kimi alçaltırsa ona bir görkemleyen yoktur. Allah dilediğini yapar.
19- Bunlar Rablerinde ihtisam eden iki hasımdır. Küfür etmiş olan kimseler için nardan bir siyab kat’ olunmuştur. Re’slerinin fevkinden hamim sebb olunur.
Bunlar Yetiştiricilerinde duruşan iki yandır. Kapatmış olan kimseler için ateşten bir giysi biçilmiştir. Başlarının üstünden sıcak dökülür.
20- Onunla batınlarında olanlar ve ciltler ishar olunur.
Onunla karınlarında olanlar ve deriler yağlanır.
21- Ve onlara mikma’lar vardır.
Ve onlara çevgenler vardır.
22- Oradan ğemden ihrac olunmayı her irade ettiklerinde onun içine i’ade olunurlar ve “herik a’zabı zevk edin”.
Oradan sisten çıkarılmayı her dilediklerinde onun içine itilirler ve “yarık tadışı tadın.”
23- Allah, iman etmiş ve salihleri a’mel etmiş olan kimseleri tahtından nehirlerin cereyan ettiği cennetlere idhal eder. Orada zehebden ve lü’lü’den süverler tahliye olunurlar, orada libasları da harirdir.
Allah, inanmış ve uygunları işlemiş olan kimseleri altından ırmakların aktığı yemişliklere sokar. Orada altından ve inciden bileklikler süslenirler, orada giysileri de ipektir.
24- Kavilden tayyibe hidayet ediniz ve hamidin sıratına hidayet ediniz.
Sözden arıya gidiniz ve değerin yoluna gidiniz.
25- Küfr etmiş, Allah’ın sebilinden ve kendisini nas için içinde a’kif ve badi seva ca’l ettiğimiz haram mescidden sedd etmiş olan kimselere (gelince).. Ve kim orada zulümle ilhadı irade ederse ona elim bir a’zabı izake ederiz.
Kapatmış, Allah’ın yolundan ve kendisini insanlar için kentli ve kırlıyı eşit yaptığımız Korunmuş Tapınak’tan sapmış olan kimselere (gelince).. Ve kim orada ezme ile deşmeyi dilerse ona acıklı bir tadışı tattırırız.
26- Bana bir şey işrak etme, beytimi taif, kaim, sucud ruku yapanlara tathir et diye İbrahime beytin mekanını tebvi etmiştik.
Bana bir şey ortak etme, evimi dolaşanlara, duranlara, kapanan eğilenlere arındır diye İbrahim’e evin yerini düzenledik.
27-28- Nasın içine haccı tezin et. Menfaatlerine şahit olsunlar ve rızıklandırdığımız ena’mın behimesinden ma’lum eyyamda Allah’ın ismini zikretsinler diye sana ricalen veya damirin küllü üzerinde a’mik feccden etvet etsinler. Ondan ekledin fakir baise itam edin
İnsanlar içine kurultayı duyur. Yararlarına tanık olsunlar ve beslediklerimiz davarların olgunundan bilinen günlerde Allah’ın adını ansınlar diye sana yaya ve bineğin tümünün üzerinde derin geçitlerden sana gelsinler. Ondan yiyin, yoksul sıkıntılıya yedirin.
29- Sonra tefeslerini ikda etsinler, nezirlerini ifa etsinler ve a’tik beyti tavaf etsinler.
Sonra arıklarını kessinler, adaklarını yerine getirsinler ve ısısız evi dolaşsınlar.
30-31- Böyle kim Allah’ın haramlarını tazim ederse o rabbinin indinde kendisi için hayırlıdır. İtla olunanın dışında olan enam size helal edildi. Vesınlerden olan ricsi ictinab ediniz ve zurun kavlinden ona müşrikinin ğayrı olarak Allah’ın hanifleri olarak ictinab ediniz. Kim Allah’a işrak ederse semadan herr eden ve tayrın onu tahaffut etmesi veya onu rihin sehik bir mekana heva etmesi gibidir.
İşte böyle, kim Allah’ın yasaklarını ulularsa o yetiştiricisinin yanında kendisi için daha iyidir. Üzerinize aktarılanın dışında olan davarlar size uyarlandı. Yontulardan olan kiri yanlayınız çekiştiren sözü ona ortak koşanların dışında Allah’ın görevlileri ?? olarak yanlayınız. Kim Allah’a ortak koşarsa gökten çöken ve kuşun onu ivmelemiş ve onu yelin çöplük bir yere savurması gibidir.
32- İşte böyle, kim Allah’ın şei’releri tazim ederse o kalplerin takvasındandır.
İşte böyle, kim Allah’ın imlerini ulularsa o yüreklerin korunmasındandır.
33- Müsemma bir ecele dek onun içinde size menfaa’tlar vardır, sümme onun mahilli a’tik beyttir.
Adlandırılmış bir süreye dek onun içinde size yararlar vardır, sonra onun karışacağı yer ıssız evdir.
34- Ümmetin küllüne ena’mın behimesinden kendilerine rızk ettiği üzerine Allah’ın ismini zikretsinler diye mensek ca’l ettik. İlahınız vahid bir ilahtır, O’na islam olunuz. Muhbitleri tebşir et.
Toplulukların hepsine davarların olgunlarından kendilerini besledikleri üzerine Allah’ın adını ansınlar diye kesim yerleri yaptık. Tanrınız tek bir tanrıdır, O’nunla barışınız, eğleşenleri sevindir.
35- Onlar Allah zikredilince kalpleri vecl etmiş olan kimselerdir, kendilerine isabet etmiş olana sabredenlerdir ve selatı ikame edenlerdir. Ve rızıklandırdığımızdan infak ederler.
Onlar Allah anılınca yürekleri titrek olan kimselerdir, kendilerine dokunana dayananlardır ve toplantıyı yapanlardır. Ve beslediğimizden kullanırlar.
36- Büdneleri de, onları size Allah’ın şei’relerinden ca’l ettik. Onlarda size hayır vardır. Sevaff olarak onların üzerinde Allah’ın ismini zikredin. Cenbleri vücub edince onlardan ekledin ve kani’ ve mu’teri de ita’m edin. İşte böyle şükredersiniz diye onları size tashir ettik.
Büyükbaşları da, onları size Allah’ın göstergelerinden yaptık. Onlarda size iyilik vardır. Sıralanarak onların Allah’ın adını anınız. Yanları tulum olunca onlardan yiyin ve yetinen ve çıplağı da doyurun. İşte böyle, karşılarsınız diye onları size düzenledik.
37- Onların lahmleri ve demleri Allah’a neyl etmez. Ve lakin O’na sizin takvanız neyl eder. Böylece size hediye ettiğine Allah’ı tekbir edesiniz diye size onları teshir etti ve muhsinleri tebşir et.
Onları etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Ve ancak O’na sizin korunmanız ulaşır. Böylece size yolladığına Allah’ı büyükleyesiniz diye size onları düzenledi ve iyileri sevindir.
38- Allah iman etmiş olan kimselerden mudafaa’ eder. Allah kefur olan hainlerin küllünü ihbab etmez.
Allah inanmış olan kimselerden savar. Allah kapatan satıcıların hiçbiri sevmez.
39- Mukatele edilen kimselere kendilerine zulüm edildiğinden dolayı izin verildi. Ve Allah onların nasrına kadirdir.
Vurulan kimselere, kendileri ezildiğinden dolayı olur verildi. Ve Allah onlara yardıma güç yetirendir.
40- Onlar, “Rabbimiz Allah’tır” kavletmelerinin dışında hakkın ğayrı ile darlarından ihrac olunan kimselerdir. Eğer Allah’ın nasın ba’zısını ba’zısı ile defi’ olmasaydı sevme’ler, bia’ler, salatlar ve içlerinde kesiren Allah’ın isminin zikr olunduğu mescitler tehdim edilirdi. Allah, kendisine nasr edene nasr eder. Allah A’ziz olan Kavi’dir.
Onlar, “Yetiştiricimiz Allah’tır” söylemelerinin dışında gerçeğin dışı ile yurtlarından çıkarılan kimselerdir. Eğer Allah’ın insanları birbirleri ile savması olmasaydı okullar, odalar, tapınaklar ve içlerinde çokça Allah’ın adının anıldığı kışlalar köreltilirdi. Allah, kendisine yardım edene yardım eder. Allah Yüce olan Güçlü’dür.
41- Kendilerini arzda temkin edersek onlar selatı ikame eden, zekatı ita eden, ma’rufu emreden ve münkeri nehy eden kimseler olurlar.
Kendilerini yerde yerleştirirsek onlar toplantıyı yapan, vergiyi veren, bilineni buyuran ve belirsizliği yasaklayan kimseler olurlar.
42-43-44 Seni tekzip ederlerse, onların kablinde Nuh kavmi, Ad, Semud, İbrahim kavmi, Lut kavmi ve Medyen ashabı da tekzip etmişti. Musa da tekzip edilmişti. Kafirlere imla ettim sonra onları ahzettim. Nekirim nasıl oldu?
Seni yalanlarlarsa, onların öncesinde Nuh ulusu, Ad, Semud, İbrahim ulusu, Lut ulusu ve Medyen eli de yalanlamıştı. Musa da yalanlanmıştı. Kapatanlara süre verdim. Sonra onları yakaladım. Tanımayışım nasıl oldu?
45- Karyelerin nicesini onlar zalim iken helak ettik. Onlar a’rşlarına, mua’ttel bire ve meşid kasra haviyedir.
Köylerin nicelerini onlar ezici iken yıktık. Onlar çatıları, kör kuyuları ve sıkışmış köşkler üzerine çökmüştür.
46- Arzda seyretmiyorlar mı da, a’kl ettikleri kalpleri veya sem’ ettikleri üzünleri olsun. Oysa ebsar a’my etmez, lakin sadırda bulunan kalpler a’my eder.
Yerde dolaşmıyorlar mı da, düşündükleri yürekleri ve işittikleri kulakları olsun. Oysa gözler kör olmaz, yalnız başlarda olan yürekler kör olur.
47- Ve senden a’zabı isti’cal ediyorlar ve Allah va’dinden ihlaf etmez. Ve Rabbinin i’ndinde bir yevm a’dd ettiklerinizden elf sene gibidir.
Ve senden tadışı çabuklaştırmanı istiyorlar ve Allah sözünden caymaz. Ve Yetiştiricinin yanında bir gün saydıklarınızdan bin yıl gibidir.
48- Ve karyelerden nicesi vardır onlar zalimken imla ettim sümme onu ahz ettim. Masir banadır.
Ve köylerden nicesi vardır onlar ezenken süre verdim sonra onu yakaladım. Varış banadır.
49- “Ya nas, ben size yalnız mübin bir nezirim” kavlet.
“Ey insanlar, ben yalnız açık bir uyarıcıyım” söyle.
50- İman etmiş ve salihleri amel etmiş olan kimseler, onlar için mağfiret ve kerim bir rızık vardır.
İnanmış ve uygunları işlemiş olan kimseler, onlar için örtme ve görkemli bir besin vardır.
51- Ve ayetlerimizde mu’cizler olarak sa’y eden kimseler, işte onlar cehim eshabıdır.
Ve kanıtlarımızı geçersizleştirmeye çabalayan kimseler, işte onlar ocak elidir.
52- Senin kablinde, temenni ettiğinde şeytanın ümniyyesine ilka etmediği ne bir resul ne de bir nebi irsal ettik. Allah, şeytanın ilka ettiğini nesh eder. Sümme Allah ayetlerini ihkam etmiştir. Allah Hekim olan A’lim’dir.
Senden önce, kurduğunda şeytanın kuruntusuna koymadığı ne bir elçi ne de bir ulak gönderdik. Allah, şeytanın koyduğunu kaldırır. Sonra Allah kanıtlarını kesinleştirir. Allah Kesin Bilen’dir.
53- (Bu) Şeytanın ilka ettiğini, kalblerinde maraz olan kimselere ve kalbleri kasiye olanlara fitne ca’l etsin diyedir. Ve zalimler bei’d şikak içindedir.
(Bu) Şeytanın koyduğunu, yüreklerinde sayruluk olan kimselere ve yürekleri katılaşmış olanlara sınama yapsın diyedir. Ve ezenler uzak bir ayrılık içindedir.
54- Ve i’lim ita olunan kimseler, Rabbinden onun hakk olduğunu i’lm etsinler, ona iman etsinler, kalbleri ona ihbat olunması içindir. Ve Allah iman etmiş olan kimseleri, müstakim bir sırata hadidir.
Ve bilim verilen kimseler, Yetiştiricisinden onun gerçek olduğunu bilsinler, ona inansınlar, yürekleri ona eğilmesi içindir. Ve Allah inanmış olan kimseleri, düz bir yola götürendir.
55-Küfretmiş olan kimseler saat Bağteten onlara etvet edene veya gakim yevmin azabı onlara etvet edene dek ondan mirye içinde olmaktan zeval bulmazlar.
Kapatmış olan kimseler birdenbire süre onlara gelmesine veya kısır günün tadışı onlara gelmesine dek ondan kaygı içinde olmaktan kurtulamazlar.
56- Mülk Yevmeizin Allah’ındır. Beynlerinde hükmedecektir. İman etmiş ve salihleri amel etmiş kimseler naim cennetlerdedir.
Hanlık o gün Allah’ındır. Aralarında kesecektir. İnanmış ve uygunları yapmış kimseler besili bahçelerdedir.
57- Küfretmiş ve ayetlerimizi tekzip etmiş kimseler işte onlara mühin azap vardır.
Kapatmış ve kanıtlarımızı yalanlamış kimseler işte onlara önemsizleştiren tadış vardır.
58- Ve Allah’ın sebilinde hicret etmiş sümme katl olunmuş veya mevt etmiş olan kimseleri Allah hasen bir rızkı rızık edecektir. Raziklerin hayırlısı Allah’dır.
Allah’ın yolunda göç etmiş sonra vurulmuş veya ölmüş olan kimseleri Allah iyi bir besinle besleyecektir. Besleyicilerin en iyisi Allah’tır.
59- Onları razı olacakları bir müdhele idhal edecektir. Ve Allah Halim bir A’lidir.
Onları onayacağı bir girilene girdirecektir. Ve Allah Yumuşak bir Bilen’dir.
60- Böyle, ve kim kendisine i’kab olunduğunun misli ile i’kab eder sümme üzerine beğy olunursa Allah ona nüsret edecektir. Allah Ğafur olan A’fuv’dur.
Böyle, ve kim kendisine saldırıldığının benzeri ile saldırırsa sonra üzerine azılırsa Allah ona yardım edecektir. Allah Örten Geçiştiren’dir.
61- Bu, Allah’ın leyli neharda ilac etmesi, neharı leylde ilac etmesi ve Allah’ın Basir olan Semi’ olmasındandır.
Bu, Allah’ın geceyi gündüze sokması, gündüzü geceye sokması ve Allah’ın Gören İşitici olmasındandır.
62- Bu, Allah’ın hakk olması ve O’nun dununda da’vet ettiklerinin batıl olması ve Allah’ın Kebir olan A’liy olmasındandır.
Bu, Allah’ın gerçek olması ve O’nun dışında çağırdıklarının geçersiz olması ve Allah’ın Büyük olan Yüce olmasındadır.
63- Allah’ın semadan mai inzal ettiğini ve arzı muhderren isbah ettiğini rey etmedin mi. Allah latiftir habirdir.
Allah’ın gökten suyu indirdiğini ver yeri yemyeşil yaptığını görmedin mi. Allah saydamdır bilendir.
64- Semalar da olanlar ve arzda olanlar onundur. Hamid olan ğaniy Allah’tır.
Göklerde olanlar ve yerde olanlar onundur. Değerli olan bay Allah’tır.
65- Allah’ın arzda olanları ve emriyle bahrde cereyan eden fülkü size teshir ettiğini rey etmedin mi. Semayı izni olmaksızın arzın üzerine vaki olmasın diye imsak etmektedir. Allah nasa rahim olan rauftur.
Allah’ın yerde olanları ve buyruğuyla denizde yürüyen gemiyi size düzenlediğini görmedin mi. Göğü oluru olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye tutmaktadır. Allah insanlara yaşatan üstlenendir.
66- O sizi ihya eden kimsedir. Sümme sizi imate edecektir. Sümme sizi ihya edecektir. İnsan kefurdur.
O sizi dirilten kimsedir. Sonra sizi öldürecektir. Sonra da sizi diriltecektir. İnsan kapatıcıdır.
67- Ümmetin küllüne bir mensek ca’l ettik. Onlar ona nasiktirler. Emrde seninle munaza etmezler. Rabbine davet et. Sen mustakim bir hidayet üzeresin.
Topluluğun hepsine uğraşlık verdik. Onlar ona uğraşırlar. İşte seninle çekişmesinler. Yetiştiricine çağır. Sen doru bir gidiştesin.
68- Seninle mücadele ederlerse amel ettiklerinizi Allah daha alimdir kavlet.
Seninle çabalaşırlarsa yaptıklarınızı Allah daha iyi bilir söyle.
69- Allah ihtilaf ettiklerinizde kıyamet yevminde beyninizde hükmedecektir.
Allah ayrıldıklarınızda kalkış gününde aranızı kesecektir.
70- Sema ve arzda olanı Allah’ın ilmettiğini ilmetmedin mi. Bu bir kitaptadır. Bu Allah’a yesirdir.
Gök ve yerde olanları Allah’ın bildiğini bilmedin mi. Bu bir yatıtadır. Bu Allah’a kolaydır.
71- Allah’ın dununda onu sultan olarak inzal etmediği ve onların onda bir ilimleri olmadıklarına ibadet ediyorlar. Zalimlere bir nasir yoktur.
Allah’ın dışında onu yetkili olarak indirmediği ve onlarda bir bilgilerinin olmadıklarına kulluk ediyorlar. Ezicilere bir yardımcı yoktur.
72- Onlara beyyin olan ayetlerimiz tilavet olunduğunda küfretmiş olan kimselerin vücuhlarında münkeri örf edersin. Kendilerine ayetlerimiz tilavet olunan kimselere satvet etmeye yeltenirler. Bundan şerrini size tenbi edeyim mi kavlet. Nardır. Onu Allah küfretmiş olan kimselere vad etmiştir. Mesir bis oldu.
Ve onlara açık olan kanıtlarımız aktarıldığında kapatmış olan kimselerin yüzlerinde belirsizliği seçersin. Kendilerine kanıtlarımız aktarılan kimselere saldırmaya yeltenirler. Bundan daha kötüsünü size bildireyim mi de. Ateştir. Onu Allah kapatmış olan kimselere sözlemiştir. Varış kötü oldu.
73- Ya nas size bir mesel darb edildi. Onu istima ediniz. Allah’ın dununda davet etmiş olduğunuz kimseler onun için ictima etseler de bir zubabı halk edemezler. Zübab onlardan bir şey sülb etse ondan bir şey istinkaz edemezler. Talip ve matlup da’f etti.
Ey insanlar size bir örnek sunuldu. Onu dinleyiniz. Allah’ın dışında çağırdığınız kimseler onun için birleşseler de bir sineği yaratamazlar. Sinek olanlardan bir şey çentse ondan bir şey kurtaramazlar. İsteyen ve istenende yetersiz oldu.
74- Allah’ı kadrinin hakkıyla kadr edemediler. Allah aziz kavidir.
Allah’ı ölçünün gerçeğiyle ölçemediler. Allah güçlü kuvvetlidir.
75- Allah meleklerden rasuller istifa eder ve nastan da. Allah semidir basirdir.
Allah meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Allah işitendir, bakandır.
76- Onların eydlerinin beyninde olanı ve halflerinde olanı i’lmeder. Emirler Allah’a rucu eder.
Onların önlerinin arasında olanı ve artlarında olanı bilir. İşler Allah’a döndürülür.
77- Ya iman etmiş olan kimseler, rüku’ ediniz, secde yapınız, Rabbinize i’badet ediniz ve hayrı fi’l ediniz, felah bulursunuz.
Ey inanmış olan kimseler, eğiliniz, kapanınız, Yetiştiricinize kulluk ediniz ve iyiliği yapınız, kurtulursunuz.
78- Ve cihadının hakkı ile Allah’da mücahede ediniz. O, sizi ebiniz İbrahim’in milleti olarak ictiba etmiştir ve dinde sizin üzerinize bir hareci ca’l etmedi. O, sizi min kabl ve bunda, resul üzerinize bir şehid olsun ve siz de nasa şehidler olasınız diye müslümanlar olarak tesmiye etmiştir. Namazı ikame diniz, zekatı ita ediniz ve Allah’a i’tisam ediniz. Mevlanız O’dur. Ni’me mevla! Ni’me nasir!
Ve çabanın gerçeği ile Allah’ta çabalayınız. O, sizi atanız İbrahim’in topluluğu olarak ayırmıştır ve düzende sizin üzerinize bir güçlüğü yapmadı. O, sizi önceden ve bunda, elçi üzerinize bir tanık olsun ve siz de insanlara tanıklar olasınız diye barışçılar olarak adlandırmıştır. Toplantıyı yapınız, vergiyi veriniz ve Allah’a tutununuz. Arkanız O’dur. Ne arka! Ne yardımcı!
AÇIKLAMA : Hacc Suresi “Ey insanlar...” diye başlamaktadır. Kur’an’ın emr ettiği namaz, oruç, cihad hatta zekat yalnız müminlerin mükellef oldukları ibadetlerdir. Hacc da bir ibadet olduğa halde bütün insanlara teklif edilmiştir. Bu sure bu nedenle “Ey müminler” değil de “Ey nas...” diye başlamaktadır.
“Rabbinize ittika edin” emri ile bütün insanlar bir topluluk içinde barışa girerek kendilerini korumalarını istemektedir. Bundan sonra “saa’tin zelzelesi”nden bahsetmektedir. Saa’tin zelzelesi “zamanın sarsılması” demektir. Ayrıca saa’t, genişlik, bolluk demektir. Sarsılması demek, dünyada kıtlık ve darlığın olması anlamına da gelir.
“İnsanları sarhoş görürsün ama sarhoş değiller” denerek sarhoş olmadan sarhoş gibi hareket ettiklerine ve buna da Allah’ın a’zabının sebep olduğuna işaret edilmektedir.
“İnsanlardan ilimsiz mücadele edenler vardır ve bunlar şeytana tabi olmaktadırlar(2)” denerek ilimsiz bir şeyi iddia etmenin, bilmeden bir şeyi savunmanın şeytana tabi olmak olduğunu açıklamaktadır. “Ve sei’rin a’zabına götürür(4)” denmektedir.
Bundan sonra Mekke’de nazil olan Müminun Suresi’nde insanın yaratılışı anlatılmaktadır. Orada “insanı yarattık” denmektedir. Çünkü o surede müminlere hitap edilmektedir. Medine’de nazil olan bu surede ise “Ey nas...” denerek “Biz sizi nutfeden yarattık(5)” denmektedir. Böylece nastan maksat bütün insan topluluğudur. O surede de, bu surede de “mudğa”dan bahsedilmektedir. Ancak bu surede mudğayı ikiye ayırıp “muhalleke olan ve “muhalleke olmayan mudğa” denmektedir. Muhallaka, yaratılmış, yoğrulmuş anlamındadır. Anlamı başkalaşmış, başkalaşmamış dokular demektir. Buna işaret edilmek üzere “sizi ortaya çıkarmak için” denmektedir.
“Sonra sizi tıfl olarak çıkarır, sonra da eşüddünüze baliğ olursunuz. Kiminiz daha önce ölür, kiminiz de ömrün erzeline ulaşır. Bildikten sonra bir şey olusunuz(5).” İfadeleri ile insanın doğması, gelişmesi, olgunluğu ve yaşlanması anlatılmaktadır. Arkasından bitkilerin bitmesi anlatılmaktadır. Böylece bütün canlıların bir ömür içinde yaşadıkları anlatılmaktadır.
“Bu böyledir, çünkü Allah ölüyü diriltecektir(6)” denmektedir. İnsan ömrü anlatıldıktan sonra bu ömrün delaletiyle ölünün diriltilmesi istidlal edilmektedir. Ölüm yeni bir hayatın daha ileri bir hayatın oluşması içindir. Ölüm canlıyı yok etmek için değildir. Bu kainatın da ölmesi yani kıyamet yeni bir kainatın daya ileri bir kainatın var edilmesine delalet eder. Bundan sonra buna işaret ederek “Saa’t gelecektir, şüphe yoktur, Allah kabirde olanları diriltecektir(7).”
“Nastan ilimsiz, hüdasız ve münir kitapsız Allah’da mücadele edenler vardır(8)” denerek daha önceki ifade genişletilmektedir. Burada hidayet ve münir kitab ilave edilmektedir. Esas olan ilimle hareket etmektir. Hidayet, yani yol gösteren ve kitap, ilmin aracıdır.
“Allah’ın yolundan saptırmak için omuzunu silkerek mücadele etmektedirler(9)” ayeti ile düşünerek, bilerek değil de, hareketlerle, davranışlarla, şamatalarla, bağırıp çağırmalarla Allah’ın yolundan saptırmak isterler. Oysa, ilimde herkes görüşünü ortaya koyar, insalar bundan yararlanırlar ve sonunda herkes kendi içtihadı ile amel eder. Kimsenin kimseye baskı yapmaya hakkı yoktur. O dinde zorlama olur. Böyle yapanların dünyada hizy olacakları ve ahirette de yakıcı azaba uğratılacakları bildirilmiştir.
“Bu senin yaptıklarının karşılığıdır, Allah kullarına zalim değildir(10)” deneceği söylenmektedir. Bu da hiç kimseye işlemiş olduğu günahtan fazla bir ceza ile cezalandırılmayacağı bildirilmektedir.
“İnsanlardan Allah’a sırt üzerinde ibadet edenler vardır. İyilik olursa mutmain olur, kötülük olursa ümitsizliğe düşer, dünya ve ahireti yıkılır. Oysa asıl yıkılış bu durumdur(11)” ayeti ile insanların teslim olarak kendilerine düşen görevleri yerine getirmeliler, sonra olacak olayları hoşlukla karşılamalılar. Çünkü olaylardan kendileri sorumlu değiller. Kendileri yaptıklarında sorumludurlar.
“Kendisine ne zararı olan ne de yararı olana dua eder, bu uzak bir şaşırmadır(12)”. İnsanlar tarihten bugüne kadar büyüye, fala, kehanete, şansa ve üstün kişilere hatta bunların ölülerine, heykellerine, mezar ve resimlerine ibadet eder olmuşlardır. Oysa bu objelerin ne bir zararı ne de bir yararı vardır.
Atıf harfini kullanmadan yukarıdaki “ma” karşılığı “men” kullanarak zararı menfaatinden fazla olan kimselere dua ederler. Böylece yaşayan diktatörler ve benzeri kimselerin yararlarından çok zararlı oldukları ve kötü bir topluluk oluşturduklarını anlatmaktadır. Bütün bunlar için ilimsizce mücadele ederler.
Oysa “Allah amel etmiş ve salih ameller yapmış kimseleri altından ırmaklar akan cennetlere ithal edecektir(14)” diyerek ilimle hareket edenlerin ve ilmin verileri sonucu Allah’a dua edenlerin dualarının kabul olacağına işaret etmektedir. Bunu açıklayarak “Kim kendisine Allah’ın yardım etmeyeceğini sanıyorsa göğe kadar yolunu uzatsın sonra da koparsın yani dünyadan koparsın baksın bakalım, keydi onun ğayzını giderecek mi(15)?”
Müsbet ilmin verilerine dayanmadan ona karşı olarak bir takım idelerle sorunlarını çözmek isteyenler başarıya ulaşamayacaklardır. İnsanlar ancak ilim adamlarını ve onların oluşturdukları kitapları okuyarak ilim elde ederler ve o ilimle sorunlarını çözerler.
İman etmiş kimseler, Yahudi olan kimseler, Sabiiler, Nasraniler ve Müşrik olan kimselerin beyinlerini kıyamet yevminde Allah fasl edecektir(17), ayetinde sabiiler, Yahudiler ile Nasraniler arasında sayılmıştır. Böylece Sabiilerin ehli kitap olduklarına işaret edilmiştir. Burada üç tane “ellezine” geçmektedir. Birincisi Müminler, ikincisi ehli kitap, üçüncüsü de müşrikler içindir. Müminler sahih hak din üzerindeler, ehli kitap olanlar fasit ehli kitap üzere olanlardır. Müşrikler ise batıl din üzeredirler. Müminler, bugünkü ilimlerle hak dini bulanlardır, ehli kitap olanlar ise atalarının hak dini bulmalarından dolayı onları izlediklerinden hak dinde olan kimselerdir. Bu yoruma göre Mecusiler de ehli kitaptır.
“Semalarda olan kimseler, arzda olan kimseler, güneş, ay, yıldız, dağlar ve ağaçlar ile hayvanlar Allah’a secde ediyor, nasın da çoğu secde ediyor(18)” denmektedir. Böylece irade sahibi olan varlık olarak insan gösterilmektedir. Bunların bir kısmı Allah’a secde etmiyor.
“Ğamdan kurtulmak için oradan her çıkmayı istediklerinde iade edilirler(22)” denerek cehennemden devamlı olarak çıkmak için uğraşacaklarını fakat bu uğraşıları ile çıkamayacaklarını, olsa olsa günü gelince kendileri tam ümitlerini kesmişken Allah’ın onları çıkaracağına delalet etmektedir.
Cennette gümüşten bilezikler ve inciler ile süslenecekleri ve giysilerin de ipekten olduğu bildirilmektedir. Cennet hayatında da insanların dünyadaki zevklere benzer zevkleri olduğu anlaşılmaktadır. Allah insanlara zinetlenme zevkini vermiştir. Bu yolla insanın ihtiyaçlarını sınırsız yapmıştır. Böylece insan gücü yetinceye kadar çalışmaktadır. Altın ve gümüşün, zinetin sosyal yararı budur. Bu nedenle zinet haram değildir. Ahirette de ameli salih vardır, orada da insanlar çalışacaktır, yorulmayacaklar, sıkıntı duymayacaklar ama çalışmaktan zevk alacaklardır. Ahiretteki çalışma üretim yapma anlamında olmayıp ilmi ve zihni faaliyetleri geliştirme şeklinde olması gerekir.
“Sözün iyisine gidin ve değerli yola gidin(24)” ayeti ile fiil ve kavil olarak iyilik içinde olmamız emredilmiş olabileceği gibi ahirette de iyi sözlerin söyleneceği ve iyi işlerin yapılacağı anlaşılabilir.
“Haram mescidi bütün insanlara orada kalmış olanlara veya oraya gelmiş olanlara bir yaptık. Kim orada karışıklık çıkarmak isterse biz de onu acıklı azab ile cezalandıracağız(25)” denmektedir. Böylece Mekke bütün insanlara açık, herkesin eşit şartlarla gelip gittiği bir yer olarak tanımlanmaktadır. Müminlerin görevi haremin bu statüsünü korumalarıdır. Bunu açıklamak üzere Kabe’nin inşası anlatılmakta, İbrahim (AS)ye “Bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaksın, evimi tevaf edenlere, kıyam edenlere ve secdeli ruku’ yapanlara temizleyeceksin(26)” denmektedir. Taifin olanlar bütün insanlar, kaim olanlar ehli kitap, secde ruku’unu yapanlar ise müminlerdir. Bundan önce ayette de buna benzer üçlü bir tasnif yapılmıştır. Devamla “Bütün insanları hacca çağır, sana yaya veya her çeşit binek üzerinde gelsinler. Bütün a’mik yerlerden gelsinler(27). Yani insanlar, ne yerlerine göre ne de sosyal yapılarına göre ayrılacaklar.
Bura gelişlerinin sebepleri başında menfaatleri gelmektedir. Birbirleri ile tanışacaklar ve alışveriş yapacaklar.
“Malum günlerde enamın behimesinden kendilerini rızıklandırdıklarımız üzerine Allah’ın ismini zikretsinler(28)” denmektedir. Böylece buraya herkes gelecek ama Allah’tan başkasına ibadet yapılmayacak.
“Ondan, kestiklerinizden fakir olan baisleri itam ediniz(28)” denmektedir. Fakir olan bais, marifedir. Dolayısıyla hacca gelmiş olan muhtaçlar olabilir veya istiğrak için olursa bütün insanların fakirleri anlaşılır. “Minha” ile bunun hepsi değil de bir kısmı fakirlere verilecek. Uygulamada müslümanlar 1/3’nü zengin de olsa dost ve ahbaplarına, 1/3’nü kendilerine ayırmakta, 1/3’nü de fakirlere dağıtmaktadır. Hacda kesilen hayvanlar dünyanın her yerinde gelecek, kesilip etleri karıştırılacak ve bir kısmını memleketlerine götürür oradaki eş ve dostları ile fakirlere dağıtacaklardır. Böylece dünyada mevcut olan bütün madenler ve vitaminler bütün insalara yayılmış olacaktır. el-bais ve el-fakiri istiğrak olarak anlarsak bu anlamlar çıkar.
“Sonra saç ve tırnaklarını kessinler, nezirlerini ifa etsinler ve atik beyti tavaf etsinler(26)” denmektedir. Sümme kelimesini kullanmakla önce kesim yapılacak ve etler bölüştürülecek, sonra da ihramdan çıkılacak demektir. Saç ve tırnakları kesmeyi emretmekle kesmenin helal olduğu, temizlik için de farz olduğu hükmü çıkarılır. Yani saçları ve tırnakları ve diğer bu tür uzantıları kesmek hilkati tağyir değildir. Olsaydı emredilmezdi.
“Evsanın rics olanından ictinab ediniz” Allah insanlara zararlı olan hayvanların etlerini haram ettiği gibi sosyal zararları olan putlaştırılmış hayvanların da etleri haram kılınmıştır. Allah’tan başkası için kesilen hayvanlar haram edilmiştir. Bunlar yalnız haram değil aynı zamanda pistir. Çünkü her haram pisitir. İçmek için şişeye doldurulan alkol pistir. Temizlik veya yakıt olmak üzere piyasaya çıkarılan alkol temizdir. Biri besmele ile kesilmiş ete diğeri de başkası adına kesilmiş ete benzemektedir.
“Kavlın zurundan da ictinab ediniz” denerek kötü sözlerle putlaştırılmış olanları birbirine benzetmiştir.
“Müşrik olmaksızın Allah’a hanif olarak” Hanif asla dönmektir. Eğilmiş bir çalının serbest bırakınca düzelip doğrulması anlamındadır. İnsanlar başlangıçta Allah’a tapmışlardır. Zamanla şirk ortaya çıkmıştır. Bu şirk daha çok kentleşmeden sonra yaygınlaşmıştır. Mekke’ye gelerek ilk inanışa yönelme istenmektedir. Ketleşmeden önce sınıflaşma yoktur dolayısıyla şirkde yaygın değildir. Kentleşmeden sonra sınıflar meydana gelmiş gruplar oluşmuş ve herkes kendi tanrısına tapmaya başlayarak birbirine karşı savunmaya geçmişlerdir. İşte Hacca gelenler bu anlayışı bırakırlar. Göçebe dönemindeki renksiz ve dikişsiz elbiseler giyerek eşitlenirler. İşte hunefae kelimesi bunu ifade etmektedir. İhram kıyafetine delil olmaktadır.
“Kim Allah’ın şeairini tazim ederse o kalplerin takvasıdır” denmektedir. Allah’ın şeairi Allah’a inandıklarını izhar ederek insanların imanda yalnız olmadıklarını ortaya koymadır. Cemaatle namaz kılmak, Cuma ve bayramlar ve hac menasiki Allah’a inanan insanların inandıklarını izhardır. Giydikleri elbiseleri ile ve birlikte kestikleri kurbanlarla getirdikleri tekbirlerle bu imanlarını izhar etmektedirler.
“Kesilen hayvanlarda sizler için menfaatler vardır” denmektedir. Sonra atik beyte ulaştırılacaktır. Burada sonra kelimesi kullanılarak hacda kurban edilecek hayvanların daha önce belirlenmesi özel besiye tabi tutulması ve ondan yararlanması, sonra hac mevsiminde hep birlikte toplanarak mekkeye sevkedilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
“Eceli müsemma” tabiri ile hayvanların sevk tarihinin önceden belirlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Nekire gelmiş olması bu tarihin değişik olabileceğini ifade etmektedir.
Böylece daha önce ifade ettiğimiz hayvanlar önceden kendi ülkelerinden gelecektir hükmü kanıtlanmaktadır. Buna kıysa edilerek zemzem suyu ile taşmada aynı işlem yapılacaktır. Sular buradan toplanarak götürülecek, pınarlardan toplanarak götürülecektir. Orada zemzem kuyusuna boşaltılacak, sular karıştıktan sonra doldurulacak ve ülkeye getirilecek ve hac edenleri ziyaret edenlere ikram edilecektir. Böylece yeryüzünde sularda bulunan minerallerden bütün insanlar yararlanmış olacak ve ayrıcva mikropların yayılması ile aşı sağlanmış olacaktır. Taşlar da toplanacak, taşlama alanına atılacak ve sonra toplanıp getirilecek ve betonlay
ıp hac olan kimsenin giriş kapısına yerleştirilecektir. Hac yapanı ziyarete gelenler üstünden geçince radyo aktif yayımından yararlanacaklardır.
Hacda haceri esvede el sürülmesinin hikmeti budur. Böylece herkes oraya mikroplarını aşılar ve elsürenler alarak ülkelerine götürürler. Tüm insanlık aşılanmış olur. Tokalaşmanın hikmeti de budur. Elazığda ve bazı yörelerde avuç içinin öpülmesinin yorumu bu şekilde de yapılabilir.
“Büdnü’de Allah’ın şeairinden yaptık, onların üzerinde saf saf olmuşken Allah’ın ismini zikredin. Yanlarına düştüklerinde ondan kani ve müğteri itam edin” (36).Daha önceki ayette “enamdan behime üzerine Allah’ın simini zikerdin” denmişti. O ifade hac için geçerliydi. Burada vav harfi ile atfederek “büdnü”ü de Allah’ın şeairinden olduğu ifade edilmiştir. Büdn beden kelimesinden olarak büyükbaş hayvanların için kullanılmıştır. Buradaki kurbanın hacca ait olduğuna dair bir kayıt yoktur. Oysa daha önceki ayette hacda menfaatlerine şahit olsunlar ve Allah’ın ismini ansınlar denilmekteydi. O halde bu ayetin normal kurban ile ilgili olarak yorumlayabiliriz.
“Büdn” semirtilmiş, besiye alınmış hayvandır. Kurban edilecek hayvanların besiye alınmaları gerektiğine işarert edilmilştir. Büğdn kelime olarak tekil ise büyük baş hayvanın birkaç kişi tarafından ortak olarak kurban eidleceğine işaret edilmiş olur. Bu sayı Üç, yedi ve on olabilir. Burada kurban edilecek hayvanın sayısından çok et miktarın ın esas alınacağı belirlenmiş bulunmaktadır. Kıyas yoluyla eti koyun etinin üstünde olan deve kuşlarının da kurban olarak kesilebileceğine hükmedilebilir. Kurban edilecek hayvanları enam olması illetine bağlanabilir. Veya illeti genişleterek kesimi gereken hayvanlar ki kuşlar da bunun içine girer. Ancak budn olması şart. Çünkü onu kıyasla belirliyoruz.
Kurbanların birlikte kesileceği ve sıralanarak Allah’ın ismi anılacağı ifade edilmiştir. Burada hayvanların kesilmesi sadece ekonomik sebeplerle değildir. Allah’ın şeairi olması bakımından da kurban olmaktadır. “Ondan kani ve mu’tere de itam edin” denmektedir.
“Kani” ve “muter” olarak zikr edilen gruplar yoksullardır. Buradaki çığlaktan maksat doğrudan doğruya talep edenler. Kani ise talep etmeyendir. Yine “minha”’dan dolayı bir kısmıdır. Dörde ayırıp yarısını aileye ve yakın ve dostlarına ve diğer yarısını da ikiye ayırıp yarısı isteyenlere diğer yarısı da tespit edilenlere dağıtılır.
Şükredesiniz diye böylece onları size musahhar kılmıştır. Demekle kurban kesmenin bizim lehimize olduğunu, şükretmemiz gerektiğini ifade etmektedir. Kurban, hayvan besiciliğini desteklemekte normal zamanlarda zararla satılan hayvanlar kurban fiyatlarıyla sübvanse edilmektedir. Böylece hayvancılık desteklenmektedir. Ayrıca birlikte hayvan kesme merasimi insanlara savaşı öğretmektedir.
“Allah’a ne etleri ne kanları ulaşır sadece sizden ona takva ulaşır” bu ifade ile kurbanının farz olmasındaki hikmetin ekonomik olmadığı anlaşılmaktadır. Size hidayet ettiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmeniz için onları size musahhar kıldı. Herkes kurbanın başına geçecek, birlikte tekbir getirecek ve sonra keseceklerdir.
“Allah iman etmiş olan kimselerden savunur, Allah bütün kefur hainleri sevmez” ifadesi ile de kurbanın savaş eğitimi olduğuna işaret vardır.
“Nitekim devamla savaşanlara karşı zulme uğradıklarında dolayı savaşma izni denerek kurbanla savaş arasında bir ilişkiye işaret edilmiştir.
Allah rabbımızdır demleri dışında hiçbir suçları olmayan kimseler haksız yere diyarlarından çıkarılmışlardır. Allah’ın nası birbirleri ile defi olmasaydı, sevami’, mesacid, biye’ ve selavatlar yıkılırdı. Böylece müminlerin savaşmaları gerektiğini, savaştaki maksadın güvenliğin tesisi olduğunu, dini olmadığını ifade etmektedir. Sevami’, biye, selevat ve mescit kelimeleri değişik dinlerin mabetleridir. Ancak bu mabetler özel hizmetleri gören mabetlerdir. Müslümanların da bunlara benzer toplantı yerleri vardır. “Sem’a” “sin”in sada dönüşmesi ile “semia”dan türetilmiştir. “Semg” işitmek demektir. Yani fikirlerin ilmin mübadele edildiği yer demektir. Okul demektir. Ancak bu okul hocaların talebeleri eğitmeleri şeklinde değil de cemaatlerin birbirlerini eğitmeleri şeklindedir.
“Biye’” bey’den gelmektedir. Alışverişlin yapıldığı merkezlerdir. Pazar yerleri, halkın mallarını değiştirdiği yerdir.
“Mabetler” başlangıçta mübadele merkezleri olarak oluşmuştur.
“Selat”, namazdır. İbadet etmek üzere toplanılan yerdir. Ahlaki eğitim alınan yerdir
“Mescit” ise secde edilen yerdir. Yani askeri eğitimin yapıldığı siyası merkezlerdir, kışladır.
Burada ilmi, dini, mesleki ve siyasi dayanışma merkezlerinden bahsedilmektedir.
Ahbar, ruhban, rebban ve kıssis ise bu ilmi, dini, mesleki, siyasi dayanışma ortaklıklarıdır.
Allah, kendisine yardım edene yardım eder. Böylece müminler cihada çağırılmakta, onlara Allah’ın yardımcıları gibi yüksek sıfat verilmektedir. Onları tasvir ederken “arzda yerleştirdiğimiz yerlerde selatı ikame ederler, zekatı ita ederler, marufu emreder, münkeri nehy ederler” denmektedir. Böylece müminleri görevleri sayılmaktadır.
Nuh, Ad ve Semud kavmi demek suretiyle bunların bir kavim olduğuna işaret dilmektedir. Gerçekten Sümerler ve Akatlar birbirine karışmış tek kavm olup binlerce sene Mezopotamya uygarlığını sürdürmüşlerdir. İbrahim peygamber Mezopotamya’da yetişmiştir. O da onların kavminden sayılması gerekirken İbrahim kavmi denmiştir ve ayırmıştır. Çünkü İbrahim Azeri idi. Onların kavminden sayılabilirdi. Bununla beraber İbrahim’in sonra gelecek İbrani ve Arap kavimlerinin atası olması hasebiyle ayrı kavm olarak zikredilmiş olabilir.
“Lut kavmi” denmektedir. Oysa Lut İbrahim’in akrabasıdır. Kavimleri ayrı ayrı zikredilmiş çünkü Lut Babillilere gönderilmiştir. İbrahim Babillilere tebliğ yapmamıştır. Böylece Babilliler Sümer ve Akatlardan sayılmamaktadır.
“Medyen eshabına” diyor. Burada yerin adı zikrediliyor. Bir kavim olarak değil halk olarak ifade ediliyor. Medyen, Babillilerden sonra gelen Med’ler halkı olmalıdır.
“Musa tekzip edildi” denerek Mısırlılardan bahsedilmektedir. Böylece İsa’dan önce gelmiş olan eski çağ kavimleri tarihin doğruladığı sıralamayla sayılmış bulunulmaktadır. Oysa Kur’an indiği dönemde bu bilgiler kesindi.
“Gözler kör olmaz, başlarda bulunan kalpler kör olur” denmek suretiyle görmenin beyinde olduğunu açıklamıştır. Bugünkü biyolojik buluşlara işaret etmektedir.
“Rabbinin indinde bir yevm sizin saydığınız bin yıl gibidir” . İnsanı müsemma ömrü yüz yıldır. Medeniyetlerin müsemma ömrü bin yıl yani insan ömrünün on katıdır. İnsan medeniyetleri doğar gelişir yaşlanır ve ölür Bunların vasat ömrü biner yıldır. Tarihte iki uygarlık silsilesi gelmiştir. Doğu uygarlığı Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık ve İslam uygarlıklarıdır. Batı uygarlıkları Mısır, Grek, Bizans ve Avrupa uygarlıklarıdır. Batı uygarlıkları beş yüz yıl arkasından takip etmektedir. Doğu uygarlıkları zirvede iken Batı uygarlıkları doğmaya başlar bugün olduğu gibi Batı uygarlıkları zirvede iken Doru uygarlıkları doğmaya başlar. Bu biner yıllık ömrün başlangıcı İsa’nın doğumu ile başlanmıştır. Onun için İsa’nın doğrumu mucize olmuştur. Kur’an buna “Meryem Oğlu İsa ile annesini bir ayet taptık” demek suretiyle bir işaret yapmıştır. Bu bin yıllık periyottan İncil’de bahsedildiği gibi doğru dinlerinde de bahsedilmektedir.
“Söyle Ey nas ben size sadece açık bir uyarıcıyım diyor.” Böylece müminler insanların güvenliğini sağlamakla yükümlüdürler. Ama onlara tahakküm etmeye hakları yoktur.
“İman edip salih amel işleyen kimselere ise mağfiret ve kerim rızık vardır”. Böylece iman etmek kişilerin kendilerine bırakılmıştır. Zorlama yoktur.
“Senden önce hiçbir nebi veya resul irsal etmedik ki, temenni ettiğinde şeytan ümniyesine ilka eder”. Resul ve nebi de bir insandır. İnsanın taşıdığı arzuları ve istekleri onlar da taşır. Peygamberlik gelip de tebliğe başlayınca daha çok başarılı olma arzusuna düşerler. O zaman şeytan onlara bir takım hareketleri ilka eder. Peygamberler ümitsizlik ve sıkıntıya düşerler. Başaramamış olmanın sıkıntısını duyarlar. Allah şeytanın ilka ettiğini siler sonra da ayetlerini ihkam eder. Yani peygamberler yeniden kendi görevlerini yapaya başlarlar. Başarısızlığın sebebini Allah iki sebebe bağlamaktadır. Biri kalplerinde hastalık olan ve katılaşmış kimselerin imtihan edilmesi içindir. Çıkarları için veya hevesleri için katılanlar yarıda bırakıp ayrılıp giderler. Böylece gerçekten inanmış olanlar sıkıntılara katlanır ve sınavı kazanırlar. İkinci sebep ise, gelen hakkın Allah’tan olduğuna nebi veya resulün kendisinden olmadığına kanaat getirsinler ve Allah’a hiçbir ortak koşmadan inansınlar diyedir. Başaran hep başarmış olsa başarı kendisinden zannedilir. Ama, başarısız duruma düşmesi onun kendiliğinden bu işli yapmadığına delil olur.
“Allah böylece mustakim sırata götürmektedir (54) Küfretmiş olanlar ise daima şüphe içinde kalacaklardır. (55) Allah’ı n yolunda hicret eden ve ölen veya öldürülen kimselere Allah hasen rızıkla rızıklandıracaktır. Razı olacakları yere sokacaktır”. Ayetinde Allah için hicreti şehitlik mertebesinde saymıştır. Katlol olunmasalar bile şehitlerle beraber rızıklandırılacaklardır. “Takip olunduğunun misli ile muakebe eder de yenilir duruma düşerse Allah ona yardım edecektir.” Denerek müminlerin savunma savaşını vermeleri burada da yardım göreceklerini açıkça ifade etmektedir. Türklerin istiklal savaşı bunun açık örneğidir. Müminlerle kafirler arasındaki savaş ve savaşın bazen onlar bazen da müminler tarafından kazanmasını Allah leyli nehara ve neharın leyle ilac etmesine benzetmektedir. Kainatta denge vardır. Bu denge dorum ve ölüm dengesidir. Karşılıklı üstün gelme dengesidir. Tarihte kuvvet medeniyetleri ile hak medeniyetleri böyle peş peşe gelmişler ve medeniyetlerin gelişmesine ve ilerlemesine sebep olmuşlardır. (61)
“Semadan mayı indirir ve arzı yemyeşil yapar görmüyor musun” ayeti ile suyun yeşermeye sebep olduğunu ifade etmektedir. Su yeşermenin vaktini belirlemektedir. Topluluklarda da gökten gelen vahiy veya müminlere ilham edilen Kur’an’ın manaları su gibidir, topluluğu yeşertir. Nasıl kainatta her şey onun düzeni ve kanunları içinde cereyan ediyorsa sosyal kanunlar ve düzen de onun kanunları içinde cereyan ediyor. Bunu açıklamak için denizde emriyle yürüyen gemiyi musahhar kıldık. Semayı arza düşmeye karşı korumaktadır. İzni olmadıkça yere inemez. Sosyal olaylarda da Allah’ın izni olmadıkça hiçbir hadise cereyan etmez. Her şey onun izni ile olmaktadır. Ve hayırdır.”( 65)
O sizi ihya eden sonra imate edecek olan ve sonra da ihya edecek olan kimsedir. Böylece insanların ölümü ve ahirette dirilmeleri genel hayat ve memat kanunlarına tabidir. Bitkiler kuruyup yeşerdikleri gibi insanlar da ölüp dirileceklerdir. İnsan kefurdur. Sözü genel söylenmiştir. Kefur olmak kapatmak demektir. Kendisine yapılan nimetleri inkar etmek anlamındadır. İnsanlar kendilerine verilen nimetleri unutmakta ve en küçük sıkıntıları sorun yapmaktadırlar. Bu insan psikolojisinin anlatılmasıdır. Böylece insan bu kötü huylarına hakim olmak suretiyle derece iktisap edecektir. Kefur yapmasaydı insan nasıl derece alacaktı.
“Her ümmete bir mensek yaptık onlar ona nüsuk ediyorlar. İşlerde seninle münazaa etmesinler. Rabbına davet et.” İnsanların yarışabilmeleri ve imtihan edilebilmeleri için gruplara ayrılmaları gerekmektedir. Herkes kendi grubuna katılacak ve hayırda yarışacaktır. Kur’an’da “sevami’”, “biye’” “selevat” ve “mescit” olmak üzere sayılan dört toplanma yeri ve “ahbar”, “ruhban”, “kissis” ve “rabban” olmak üzere sayılan dört meslek sahipleri yanında “şir’a”, “minhac”, “viche” ve “mensek” olmak üzere dört tane de sosyal grup çeşidini saymıştır. Bunların başına da “li kulli ümmetin” getirilmiştir. Bunlar “ilmi”, “dini”, “mesleki” ve “siyasi” dayanışma ortaklıklarıdır. İlk olarak Medine’de siyasi dayanışma kurulmuş sonra müctehitler tarafından ilmi dayanışma mezhepleri oluşturulmuş, daha sonra tekkeler dini dayanışma ortaklıkları olarak gelişmişlerdir. Sonunda ahi teşkilatı gibi mesleki kuruluşlar oluşmuştur. Bugün bunlarla ilgili kuruluşlar yeryüzünde faaliyettedir. Fıkhı henüz oluşturulmamıştır.
“Seninle münazaa etmezler/ etmesinler” ifadesi ile başkanın bu gruplara ayrı ayrı başkanlık edeceği ve tarafsız olacağı hakemlik yapacağı onlarla herhangi bir dayanışma ile ilgili bir tartışma yapmayacakları ifade edilmektedir. Sadece rabbına davet et diyerek onlara hükmetme yerine onları uyarma görevi verilmiş olmaktadır. Seninle mücadele ederlerse yaptıklarınızı Allah bilir. Kıyamet gününde ihtilaf etmekte olduğunuza o hükmeder deyip sene mücadele etme anlamı vardır. Cemaat imama kendi istekleri ile uyar. İmam onları uymaya zorlamaz.
“Allah semada ve arz olanların hepsini bilmektedir. Bunları bilmiyor musun. Bunların hepsi bir kitapta var.” Bu kitap üç boyutlu uzayımızın dört boyutlu uzayda bırakmış olduğu izdir. Biz hareketler yaparken her gün değişirken eskiden yaptıklarımız yok olmamakta onlar arkamızda tıpkı bir sinema şeridinin görüntüden evvelki filimler gibi saklanmaktadır.
“Onlara ayetlerimiz okunduğunda küfretmiş olan kimselerin yüzlerindeki münkeri görürsün. Hoşlanmazlar.” Çünkü onlar gerçekleri aramayıp görmemezlikten gelenlerdir veya bildiklerini gizleyenlerdir.
“Ey nas siz bir mesel darb olunuyor. Hepsi bir araya gelseler. Allahtan başka dua ettiğiniz kimseler bir sineği bile var edemezler. Sinek onlardan bir şey kapsa ondan kurtulamazlar” denmektedir. Canlılar DNA’larla uzun zincirler halinde kotlanmışlardır. Bu kotlanma moleküller seviyesindedir. Bir molekül ancak moleküler seviyesindeki bir maşa ile tutulabilmektedir. Halbuki insan eli bu kadar küçük bir maşayı tutmaya müsait değildir. Müsait olsa bile çok uzun ve geniş bir programa ihtiyacı vardır. Burada bir canlının yaratılamayacağını ifade etmektedir. Sibek söylemekle sinek seviyesindeki bir canlıdan bahsedilmiş olmaktadır. Bugünkü bilgimiz dahilinde bir canlıyı var etnmenin mümkün olmadığını biliyoruz. Oysa o zaman için sineği var etme göğe çıkmaktan daha kolay görülür. Zor olan şeylerin yapılamayacağı gelişi güzel söylenseydi. Göğe çıkamazsınız denirdi. Oysa insanarın göğe çıkacağına ait ifadeler vardır. Çıkılamayacğına dair bir ifade yoktur. Bu da Kur’an’ın ilahi söz olduğunu açık delildir.
“Talip de zayıftır, meatlup da , yani duaz eden de zayıftır dua edilende.” Çünkü her iki tarafın yapıları aynıdır. Hepsi mahluktur. Halik değildir.
“Allah’ı kadrinin hakkıyla takdir edemediler”. Burada Allah’ın gerçek değeri ile değerlendiremedikleri anlamı çıktığı gibi Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan topluluğu da insanların değerlendiremedikleri ve böylece hep ferdiyetçiliğe kaçtıkları bildirilmiş olmaktadır.
“Allah meleklerden ve insanlardan resuller seçer denmektedir.” Demek ki resul olmayan melekler de vardır.
“Ruku edin, secde edin ve rabbınıza ibadet edin.” İfadeleri vav harfleri ile birbirine bağlanmıştır. Ruku başka, secde başka ve ibadette başka şeylerdir. Bundan sonra da hayrı filedin denmektedir. Hayrın fili de başka bir şeydir. Ruku yetkililere itaat, secde şeriata uymak, ibadet görevleri yapmak, hayrı işlemek de ekonomik faaliyettir. Hayr kazanç demektir. Kullanılan malın dışında sermaye yapılan servete hayr denmektedir. (Bir not: in terektum hayran.. Kıyam mülkiyetine tabi olan malalrda ...)
“Allah’ta cihadın hakkıyla cihad edin” Bu emir iman etmiş olanlaradır. Sure nas ile başlamışsa da, iman edenlerle bitirmektedir.
“O sizi seçmiştir. Dinde sizin için harec yapmamıştır. Ebiniz İbrahim’in milleti olarak.” Buradaki ebiniz tabiri dindeki ebiniz anlamınsdadır. Başka yerde onlar sizin dinde kardeşleriniz denmektedir. Dinde kardeşlik olduğu gibi dinde ebilik de olur. Başka yerlerde sen bütün insanlara resulsun dendiğine göre buradaki “eb” sadece İbrahim’in nesepleri olarak ifade edilmiş olamaz.
“O sizden evvelkilere ve size müslim adını koymuştur.” Tevratta da anlatıldığı gibi İbrahim’in iki oğlu vardır. İshak ve İsmail. İshak, İsrail ve Oğullarının babasıdır. İsmail ise Muhammed’in atasıdır. Tevratta İbrahim peygambere ben seni büyük millet yapacağım İshak’tan seninj asıl milletin olacak. Ama İsmail’ili de büyük millet yapacağım denmektedir. İnsanlık iki gruba yarılmıştır. Doğuda mistisizm hakimdir. Batıda ise, müspet düşünce hakimdir. Bunu İbrahim peygamber öğretmiştir.
“Resul size şehit olacak siz de bütün insanlara şehit olacaksınız.” Böylece bütün müminlere görevleri belirtilmiş olmaktadır. Kur’an’ı okuyacaklar anlatacaklar ve bütün insanlara şahit olacaklardır. Bunun yapmaları için salatı ikame etmeleri, zekatı ita etmeleri ve Allah’a yani onun kitabına tutunmaları gerekmektedir. O mevlanızdır yani velinizdir. Ne iyi mevla ne iyi yardımcıdır sözü ile vaadini teyit etmektedir. Böylece hac suresinin anlamı bu son ayette ifade edilmiştir. Bütün insanlar Mekke’ye gelecekler. Mekke’ye gelebilmeleri için bütün dünyadan Mekke’ye giden Hac yolları açılacaktır. Bu yollar ve Mekke insanlığın olacak. Hiçbir yerde hiç kimseden iz<in almaksızın buralarda gezmek ve yerleşmek yaşamak serbest olacak.
Genel teşkilatlanmada bu yollara Hac yolları diyoruz. Hac yolları sadece hac yolları olmayıp geniş bir şerittir. Ayrıca Kıta merkezlerinde iskan sahaları vardır. Burası bir devletin değil bütün insanlığa açık sahadır. Denizler de bunlara eklidir. İnsanlığın yönetim merkezi Mekke’dir.