33 – AHZAB SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Serba-Yesrib(p.se): İşkembedir.
A’vr (ayn) : Ölçmek için kullanılan boş kaptır.
Hülam (he) : Tutkaldır.
A’vk (ayn, kaf) : Arazi kıvrımıdır.
Salk (sin, kaf) : Dilde çıkan sivilcedir.
Badi (dal) : Çöl demektir.
Nahb (ha) : Ödül demektir.
Siyse (sad, sad) : Kuşların arka pençesi, mahmuz denmekti.
Serh (sin, ha) : Eğersiz attır.
Hudu’(hı,dat,ayn): Heyda’ Savaş meydanı demektir. Savaşta olduğu gibi değişik seslerin çıkarılması hudu’ denir. Bu tür sesler korkutmak veya teşvik etmek için çıkarılır. Kışkırtmak anlamına da gelir.
Rics (sin) : Kir demektir.
Neces (sin) : Pislik demektir.
Vetr (tı) : “Betır” yarık demektir. Mastar olarak yarmak, kesmek anlamlarına gelir. “Vetren” “kesin olarak” demektir.
Betır (tı) : “Betır” yarık demektir. Mastar olarak yarmak, kesmek anlamlarına gelir.
Celib : Satılmak üzere pazara getirilen maldır.
Ğera : Tutkaldır.
İbye : Süt vermeyen memedir.
1- Ey nebi, Allah’a ittika et ve kafirlere ve münafıklara ita’at etme. Allah hakim a’limdir.
Ey ulak, Allah’ta korun ve kapatanlara ve ikiyüzlülere uyma. Allah biçen bilendir.
2- Rabbinden sana vahy olunana ittiba’ et. Allah a’mel etmiş olduklarınızdan habirdir.
Yetiştiricinden sana bildirilene uy. Allah işlemiş olduklarınızı bilendir.
3- Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah kifayet eder.
Allah’a dayan. Dayanak olarak Allah yeter.
4- Allah hiçbir reculün cevfinde iki kalbi ca’l etmedi ve onlardan zihar ettiğiniz zevcelerinizi size ümmüler ca’l etmedi ve da’yelerinizi size ibinler ca’l etmedi. Bunlar femlerinizile kavl ettiklerinizdir. Allah hakkı kavlediyor ve O, sebile hidayet ediyor.
Allah hiçbir adamın karnında iki yüreği yaratmadı ve onlardan arkalaştığınız eşlerinizi size anneler yapmadı ve oğulluklarınızı size oğullar yapmadı. Bunlar ağızlarınızla söylediklerinizidir. Allah gerçeği söylüyor ve O, yola koyuyor.
5- Onları ebileri ile da’vet ediniz, o, Allah’ın i’ndinde daha kısttır. Eğer onların eblerini i’lmetmiyorsanız, dinde ehlerinizdir ve mevlalarınızdır. Size cunah ihta ettiklerinizde değil; kalblerinizin ta’ammüd ettiğindedir. Allah rahim ğafurdur.
Onları babaları ile çağırınız, o, Allah’ın yanında daha doğrudur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, düzende kardeşlerinizdir ve dayanıştıklarınızdır. Size sakınca, yanıldıklarınızda değil; yüreklerinizin tasarladığındadır. Allah çalıştıran örtendir.
6- Nebi, müminlere nefislerinden daha velidir ve zevceleri onların ümmüleridir. Velilerinize ma’ruf olarak fi’l ettiklerinizin dışında, rahimlilerin ba’zısı ba’zısına mümin ve muhacirlerden Allah’ın kitabında evladır. Bu, kitabda mesturdur.
Ulak, inananlara kendilerinden daha dayanaktır ve eşleri onların anneleridir. Dayanaklarınıza belirlenen olarak yaptıklarınızın dışında, yakınlılar birbirlerine, inanan ve göçenlerden Allah’ın yazıtında daha dayanaktır. Bu, yazıtta geçirilmiştir.
7-8- Ve hani biz nebilerden misaklarını ahzetmiştik, senden de ve Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem’in İbni İsa’dan da. Ve onlardan ğaliz bir misakı ahzettik. Ve kafirlere elim bir a’zabı i’dad etti.
Ve biz ulaklardan bağlılıklarını almıştık, senden de ve Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem’in oğlu İsa’dan da. Ve sadıkları sıdklerinden sual etmek için onlardan katı bir bağlılığı aldık. Ve kapatanlara acıklı bir tadışı tayarladı.
9- Ey iman etmiş olan kimseler, Allah’ın üzerinizdeki ni’metini zikrediniz. Hani size cündler ciet etmişti de, biz üzerlerine rihi ve re’y etmediğiniz cündleri irsal etmiştik. Allah a’mel ettiklerinizi basirdir.
Ey inanmış olan kimseler, Allah’ın üzerinizdeki iyiliğini anınız. Hani, size ordular gelmişti de, biz üzerlerine yeli ve görmediğiniz orduları göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görendir.
10- Hani, size fevkinizden ve sizin en sefilinden ciet etmişlerdi. Hani, basarlar zayğetmişti ve kalbler hancerelere buluğ etmişti, siz de Allah’a zanlar zannediyordunuz.
Hani, size üstünüzden ve sizin en altından gelmişlerdi. Hani, bakışlar kaymıştı ve yürekler gırtlağa erişmişti, siz de Allah’a sanlar sanıyordunuz.
11- Burada müminler ibtila olundular ve şedid bir zilzal ile zilzal olundular.
Burada inanmışlar sınandılar ve çetin bir sarsılış ile sarsıldılar.
12- Hani, münafikler ve kalblerinde maraz bulunan kimseler “Allah ve resulü ğururdan başkasını va’d etmedi” diye kavletmişlerdi.
Hani, iki yüzlüler ve yüreklerinde sayru bulunan kimseler “Allah ve elçisi aldatmadan başkasını söz vermedi” diye söylemişlerdi.
13- Hani, onlardan bir taife “Ey Yesrib ehli, size mukam yoktur, rucu’ ediniz” diye kavletti. Onlardan bir ferik nebiden isti’zan ediyordu. A’vret değillerken “Beytlerimiz a’vrettir” diye kavlettiler. Firarın dışında irade etmediler.
Hani, onlardan bir birlik “Ey Dağlılar, size durak yoktur, dönünüz” diye söyledi. Onlardan bir bölük, ulaktan olu istiyordu. Açık değillerken “Evlerimiz açıktır” diye söylediler. Kaçmadan başkasını istemiyorlardı.
14- Eğer üzerlerine kuturlarından duhul edilseydi sümme fitne sual olunsaydı, onlara etvet ederlerdi. Orada yesirden başka telebbüs edemezlerdi.
Eğer üzerlerine çevrelerinden girilseydi, sonra deneme istenseydi, onlara gelirlerdi. Orada az dışında kalamazlardı.
15- Min kabl Allah’la mua’hede yapmışlardı; dübürlerini tevelli etmeyeceklerdi. Allah’ın a’hdi mesuldür.
Önceden Allah’la antlaşma yapmışlardı; arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah’ın antlaşması sorulacaktır.
16- “Mevt veya katlden firar etseniz firar size nef’ etmeyecek. Kalil dışında temti’ edilmezsiniz de” diye kavlet.
“Ölüm veya vurulmaktan kaçsanız, kaçış size yaramayacak. Azın dışında yaşatılmazsınız da” diye söyle.
17- “Size bir suu irade etse ya da bir rahmeti irade etse, Allah’tan sizi i’smet edecek kimse kimdir” diye kavlet. Onlar, kendilerine Allah’ın dunundan ne bir veli ne de bir nasir vecd ederler.
“Size bir kötülüğü istese ya da bir esenliği istese Allah’tan sizi koruyacak kimse kimdir” diye söyle. Onlar, kendilerine Allah’tan başka ne bir arka ne de bir yardımcı bulurlar.
18-19- Allah sizden müa’vvikleri ve ehilerine “Bize helüm ediniz” diye kailleri i’lmetmektedir. Üzerinize eşihhe olarak kalil dışında be’se etvet etmezler. Havf ciet edince onları, mevtten iğşa olunan kimse gibi a’yinleri devrederek sana nazar ederlerken re’y edersin. Havf zihab edince size hayra eşihhe olarak hadid lisanlarla salk ederler. İşte onlar iman etmediler de Allah a’mellerini ihbat etti. Bu Allah’a yesir olmuştur.
Allah sizden kıvıranları ve kardeşlerine “Bize katılınız” diye söyleyenleri bilmektedir. Size tutucu olarak az dışında kötülüğe gelmezler. Korku gelince onları ölümle kuşatılmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakarlarken görürsün. Korku gidince size iyiliği tutucu olarak keskin dillerle iğnelerler. İşte onlar inanmadılar da Allah işlerini çürüttü. Bu Allah’a kolay olmuştur.
20- Hiziblerin zihab etmediklerini hesablıyorlar. Hizibler etvet ederse, a’rabda badi olup nebe’lerinizden sual etmeyi vüddederler. İçinizde olsalardı kelil dışında mukatele etmezdi.
Birliklerin gitmediklerini sanıyorlar. Birlikler gelirse, Arablar içinde olup durumunuzu soruşturmak isterler. İçinizde olsalardı azın dışında vuruşmazlardı.
21- Size, Allah’ın resulünde, Allah’ı ve ahiret yevmini rica eden ve Allah’ı kesiren zikreden kimse için hasen bir üsve vardır.
Size, Allah’ın elçisinde, Allah’ı ve öte günü bekleyen ve Allah’ı çokça anan kimse için iyi bir örnek vardır.
22- Müminler hizibler re’y ettiklerinde “Bu Allah ve resulünün bize va’d ettiğidir” diye kavlettiler. Ve Allah ve resulü sıdk etti. Bu onlara iman ve teslimden başkasını ziyade etmedi.
İnananlar birlikleri gördüklerinde “Bu Allah ve elçisinin bize söz verdiğidir” diye söylediler. Allah ve elçisi doğru çıktı. Bu onlara inanç ve barışmaktan başkasını artırmadı.
23- Müminlerden, Allah’a mua’hede ettiklerine sıdk etmiş recüller vardır. Onlardan nahbına kada eden kimseler vardır ve intizar eden kimseler vardır ve tebdil etmediler.
İnanlardan, Allah’la sözleştiklerine durmuş adamlar vardır. Onlardan kendini adağını yerine getiren kimseler vardır ve bekleyen kimseler vardır ve değiştirmediler.
24- Bu Allah’ın sadıklara sıdklarını ceza etmek ve meşieti olursa münafıkları ta’zib etmek veya onlara tevbe etmek içindir. Allah ğafur rahimdir.
Bu Allah’ın doğruların doğruluklarını karşılamak ve dilemesi olursa iki yüzlüleri tattırmak veya onlara dönmek içindir. Allah örtendir, çalıştırandır.
25- Allah, küfretmiş olan kimseleri ğayzlerinden dolayı reddetti. Hayra nail olamadılar. Ve Allah müminlere kitali kifayet etti. Allah, a’ziz kavidir.
Allah, kapatmış olan kimseleri öfkelerinden dolayı geri çevirdi. İyiliğe eremediler. Ve Allah inananlara vuruşmayı savdı. Allah güçlü sağlamdır.
26- Kitab ehlinden, zaher olan kimseleri seyasilerinden inzal etti ve kalblerinde ru’bu kazf etti. Bir fırkayı katlediyordunuz, bir fırkayı da esir ediyordunuz.
Yazıtlılardan, onlara arka veren kimseleri surlarından indirdik ve yüreklerine korsu saldı. Bir bölüğü vuruyordunuz, bir bölüğü de tutukluyordunuz.
27- Size; onların arzlarını, darlarını, mallarını ve tav etmediğiniz arzı iras ettik. Ve Allah şeyin küllüne kadirdir.
Size; yerlerini, yurtlarını, varlarını ve basmadığınız yeri bıraktık. Ve Allah her şeye güç yetirendir.
28- “Ey nebi, zevcelerine “dünya hayatını ve zinetini irade ediyorsanız tea’l ediniz sizi temti’ edeyim ve cemil serah ile tesrih edeyim” diye kavlet.
“Ey ulak, eşlerine “yakın yaşamı ve süsünü istiyorsanız geliniz sizi yararlandırayım ve güzel ayrılışla ayırayım” diye söyle.
29- Eğer Allah ve resulünü ve ahiret darını irade ediyorsanız Allah, sizden muhsinlere a’zim bir ecri i’dad etmiştir.
Eğer Allah ve elçisini ve öte yurdu istiyorsanız Allah, sizden iyilere ulu bir karşılığı tayarlamıştır.
30- “Ey nebinin nisası, sizden kim bir mübeyyin bir fahişe ile etvet ederse ona a’zab iki di’f olarak ida’f olunur. Bu Allah’a yesirdir”.
“Ey ulağın kadınları, sizden kim bir açık bir bozgunculuk ile gelirse ona tadış iki kat olarak katlanır. Bu Allah’a kolaydır”.
31- Sizden kim Allah ve resulü için kunut eder ve salihi amel ederse ona ecrini iki merre ita ederiz ve ona kerim rızkı i’dad ederiz.
Sizden kim Allah ve elçisine kulak verir ve uygun olanı işlerse ona karşılığını iki kez veririz ve ona görkemli besini kullandırırız.
32- “Ey nebinin nisası, nisadan ehad gibi değilsiniz, ittika ediyorsanız kaville hudu’ etmeyin, kalbinde maraz olan kimse tama’ eder. Ve ma’ruf olan bir kavli kavlediniz”.
“Ey ulağın hanımları, hanımlardan biri gibi değilsiniz, korunuyorsanız sözle kışkırtmayın, yüreğinde ağrı kimse ister. Ve bilinen sözü söyleyiniz”.
33- Beytlerinizde kerar ediniz, ula cahiliyedeki teberrücle teberrüc etmeyiniz, salatı ikame ediniz, zekatı ita ediniz ve Allah ve resulüne itaa’t ediniz. Ey beyt ehli, yalnız Allah sizden ricsi izhab ettirmek ve sizi tethir etmeği irade ediyor.
Evlerinizden durunuz, ilk gençlikteki açılma ile açılmayınız, toplantıyı yapınız, vergiyi veriniz ve Allah ve elçisine uyunuz. Ey ev eli, yalnız Allah sizden kiri gidermek ve sizi arıtmayı diliyor.
34- Beytlerinizde Allah’ın ayetleri ve hikmetten tilavet olunanı zikrediniz. Allah habir latiftir.
Evlerinizde Allah’ın kanıtları ve bilgelikten aktarılanları anınız. Allah bilen saydamdır.
35- Müslim, mümin, kanit, sadık, sabırlı, haşi’, mütasaddik, saim, ferclerine hafiz ve Allah’ı kesir olarak zikreden erkek ve kadınlar; Allah onlara mağfiret ve a’zim ecri i’dad etti.
Barışçı, inanmış, kulak, doğru, dayanan, eğilen, veren, kendilerini tutan, gizlerini koruyan ve Allah’ı çokça anan erkek ve kadınlar; Allah onlara örtme ve ulu karşılı tayarladı.
36- Allah ve resulü bir emri kaza edince, ne bir mümin, ne de bir müminenin kendi emirlerinde hiyereleri vardır. Kim Allah ve resulüne i’syan ederse mübin bir dalal ile dalletmiştir.
Allah ve elçisi bir işi biçtiğinde, ne bir inanmış erkek ne de inanmış bir kadının işlerinde seçenekleri vardır. Kim Allah ve elçisine kalkışırsa açık bir şaşkınlık ile şaşırmış olur.
37- Hani, Allah’ın kendisine in’am ettiği ve senin de ina’m ettiğin kimseye “zevceni kendine imsak et, Allah’a ittika et” diye kavletmiştin. Allah’ın ibda edeceğini nefsinde ihfa ediyor ve nastan haşiyet ediyordun. Allah haşyet etmeye daha haktır. Zeyd ondan vetaren kaza ettiğinde onu sana tezvic ettik. (Bu) da’yelerin zevclerinde vetaren onlardan kaza edince müminler üzerinde bir harac olmasın diyedir. Allah’ın emri fi’l olunmuştur.
Hani, Allah’ın kendisine iyilik yaptığı ve senin de iyilik yaptığın kimseye “eşini kendine tut, Allah’ta korun” diye söylemiştin. Allah’ın açığa çıkaracağını, kendinde gizliyor ve herkesten çekiniyordun. Allah’tan çekinmek daha gerçektir. Zeyd ondan kesin olarak biçtiğinden onu sana eşledik. (Bu) oğullukların eşlerinde kesin olarak onlardan biçince inanlar üzerinde bir zorluk olmasın diyedir. Allah’ın işi olunmuştur.
38- Allah’ın kendisine farz ettiği şeyde nebiye bir harac yoktur. (Bu) Min kabl halvet etmiş olan kimseler için de Allah’ın sünneti olarak böyledir. Allah’ın emri makdur kaderdir.
Allah’ın kendisine kesinleştirdiğinde ulağa bir zorluk yoktur. (Bu) Önceden geçmiş kimseler için de Allah’ın kuralı olarak böyledir.
39- Onlar, Allah’ın risalelerini tebliğ eden ve ona haşiyet eden ve Allah’ın dışında hiçbir ehade haşiyet etmeyen kimselerdir. Hasiyb olarak Allah kifayet eder.
Onlar, Allah’ın gönderilerini eriştiren ve ondan çekinen ve Allah’ın dışında hiçbirinden çekinmeyen kimselerdir. İşlemci olarak Allah yeter.
40- Muhammed, recüllerinizden hiçbir ehedin ebisi değildir ve lakin, Allah’ın resulü ve nebilerin hatemidir. Allah şeyin küllünü a’limdir.
Muhammed, adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir ve ancak, Allah’ın elçisi ve ulakların sonuncusudur.
41- Ey iman etmiş olan kimseler, Allah’ı kesir zikirle zikrediniz
Ey inanmış olan kimseler, Allah’ı çokça anışla anınız.
42- Ve O’nu bürede ve esilde tesbih ediniz.
Ve O’nu erkence ve geçkince arındırınız.
43- Sizi, zulümlerden nura ihrac etmek için, size salat eden kimse O ve melekleridir. Müminlere rahim bulunmaktadır.
Sizi, ezilmelerden aydınlığa çıkarmak için, sizi tutan kimse O ve melekleridir. İnanları çalıştıran bulunmaktadır.
44- Ona lika ettikleri yevm tahiyyeleri “selamdır” ve onlara kerim bir ecri i’dad etti.
Ona kavuştukları gün sağlık dilemeleri “barıştır” ve onlara görkemli bir karşılığı kullandırdı.
45-46- Ey nebi, biz seni şahid, mübeşşir, nezir ve izniyle, Allah’a dai’ ve münir bir sirac olarak irsal ettik.
Ey ulak, biz seni tanık, sevindirici, uyarıcı ve oluruyla, Allah’a çağıran ve aydınlatan bir çıra olarak gönderdik.
47- Müminleri, onlara Allah’tan kebir bir fazl olduğuna tebşir et.
İnananları, onlara Allah’tan büyük bir artı olduğuna sevindir.
48- Kafirlere ve münafıklara itaa’t etme ve onların ezasına ved’ et ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah kafidir.
Kapatanlara ve iki yüzlülere uyma ve onların incitmelerine aldırma ve Allah’a yaslan. Yaslanılan olarak Allah yeter.
49- Ey iman etmiş olan kimseler, mümin kadınlarla nikahlanır da sümme, onlara mesden min kabl tatlik ederseniz onların size i’tidad edecekleri bir i’ddet yoktur. Onları temti’ ediniz ve cemil bir serah ile tesrih ediniz.
Ey inanmış olan kimseler, inanan kadınlarla evlenir de sonra, onlara dokunmadan önce boşarsanız, onlara sizin için bekleyecek bir süreleri yoktur. Onları geçindiriniz ve güzel bir bırakışla bırakınız.
50- Ey nebi, biz; ücretlerini ita ettiğin zevcelerini Allah’ın sana ifa ettiklerinden yeminin mülkü olanları, seninle hicret etmiş olan a’mmin bintlerini, a’mmatın bintlerini, halın bintlerini ve halanın bintlerini, mümine imreeyi, nebi nikahlamasını irade etmiş ise o da nebiye nefsini hibe etmişse müminlerin dununda sana halis olmak üzere, onları sana ihlal ettik. Onların zevclerinde ve yeminlerinin mülk ettiğinde onlara neyi farz ettiğimizi ilmetmekteyiz. Bu sana harac olmaması içindir. Allah rahim ğafurdur.
Ey ulak, biz; karşılıklarını verdiğin eşlerini Allah’ın sana verdiklerinde sağ elinin olanları, seninle göçmüş olan baba kardeşinin, baba bacının, ana kardeşinin, ana bacının kızları ile inanmış kadını, ulak evlenmeyi istemişse o da ulağa kendini bağışlamışsa inanların dışında sana özel olmak üzere, onları sana uygun gördük. Onların eşlerinde ve sağ ellerinin hanlığında onlara neyi kesinleştirdiğimizi bilmekteyiz. Bu sana zorluk olmaması içindir. Allah çalıştıran örtendir.
51- Onlardan meşiet ettiğin kimseyi irca edersin ve meşiet ettiğin kimseyi de iva edersin. Ve a’zl ettiğinden kim bağy ederse, senin üzerine cünah yoktur. A’yınlarının karar kılması, mahzun olmamaları ve kendilerine ita ettiklerin ile küllünün razı olması için en deni olanıdır. Allah kalblerinizde olanı i’lmetmektedir. Allah halim a’limdir.
Onlardan istediğinin gönlünü al, istediğini kendine ala korsun. Ve ayırdığından kim azgınlık yaparsa, senin üzerine sakınca yoktur. Gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve kendilerine verdiklerin ile hepsinin gönlü olması için en alt olanıdır. Allah yüreklerinizde olanı bilmektedir. Allah yumuşak bilendir.
52- Min ba’d ne nisa, ne de onları yeminin mülkü dışında hüsünleri seni i’cab etse de zevcelerden tebdil etmen sana helal değildir. Allah şeyin küllüne rekibdir.
Bundan sonra ne kadınlar, ne de onları sağın hanlığında olanların dışında güzellikleri seni şaşırtsa da eşlerden değişiklik yapman sana uyar değildir. Allah her şeye denetçidir.
53- Ey iman etmiş olan kimseler, size inasına nazirlerin ğayrı tea’ma izin vermedikçe nebinin beytlerine duhul etmeyiniz. Ve lakin, da’vet edilince duhul ediniz. Tea’m ettiğinizde hadise müstenisler olmaksızın intişar ediniz. Bu nebiye ezit veriyordu da sizden istihya ediyordu. Allah ise hakta istihya etmez. Onlardan bir meta’ı sual ettiğinizde hicabın verasından sual ediniz. Bu kalbleriniz ve kalbleri için en tahurdur. Sizin; ne Allah’ın resulüne ezit vermeniz, ne de ebeden kendisinden min ba’d zevcelerini nikahlamanız olur. Bu Allah’ın i’ndinde a’zim bulunmaktadır.
Ey inanmış olan kimseler, size kaplarına bakan olmanız dışında yemeğe olur vermedikçe ulağın evlerine girmeyiniz. Ve ancak, çağrılınca giriniz. Yediğinizde söze dalmaksızın dağılınız. Bu ulağa üzüyordu da sizden çekiniyordu. Allah ise gerçekten çekinmez. Onlardan bir araç istediğinizde örtünün arkasından isteyiniz. Bu yürekleriniz ve yürekleri için en arıktır. Sizin; ne Allah’ın elçisini üzmeniz, ne de süresiz olarak kendisinden sonra eşleri ile evlenmeniz olabilir. Bu Allah’ın yanında büyük bulunmaktadır.
54- Bir şeyi ibda etseniz veya onu ihfa etseniz de, Allah şeyin küllüne a’limdir.
Bir şeyi açığa vursanız veya onu gizleseniz de, Allah her şeyi bilendir.
55- Onlara; ne ebleri, ne ibinleri, ne ehleri, ne ehlerinin ibinleri, ne uhtlerinin ibinleri, ne nisaları, ne de yeminlerinin mülklerindekinde bir cunah vardır. Allah’a ittika ediniz. Allah şeyin küllüne şehiddir.
Onlara; ne babaları, ne oğulları, ne kardeşleri, ne kardeşlerinin oğulları, ne bacılarının oğulları, ne kadınları, ne de sağlarının hanlığındakilerde bir sakınca vardır. Allah’ta korununuz. Allah her şeye tanıktır.
56- Allah ve melekleri nebiye tesliye ediyorlar. Ey iman etmiş olan kimseler, onu tesliy ediniz ve teslimen teslim olunuz.
Allah ve melekleri ulağa tutuyorlar. Ey inanmış olan kimseler, onu tutunuz ve barıştırınız.
57- Allah ve resulüne eziyet eden kimselere, Allah onlara dünyada ve ahirette la’net etti ve onlara mühin bir a’zabı i’dad etti.
Allah ve elçisini üzen kimseleri, Allah onları yakın ve ötede kakmıştır ve onlara alçaltıcı bir tadışı tayarladı.
58- Kesbetmiş olduklarının ğayrı ile mümin ve müminelere eziyet eden kimseler de, bühtan ve mübin bir ismi ihtimal etmiştir.
Kazanmış olduklarının dışında inanmış erkek ve kadınları üzen kimseler de, kara çalmak ve açıklanmış bir yazığı üstlenmiştir.
59- Ey nebi, zevcelerine, bintlerine ve müminlerin nisaına, üzerlerine cilbablarını idna etsinler, diye kavlet. Bu i’raf olunup iza edilmemelerine en denidir. Allah rahim ğafurdur.
Ey ulak, eşlerine, kızlarına ve inanların kadınlarına, üzerlerine üstlüklerini alsınlar, diye söyle. Bu tanınıp üzmemelerine en azıdır. Allah rahim ğafurdur.
60- Münafıklar, kalblerinde maraz olan kimseler ve medinedeki mürcifler intiha etmezlerse onları sana iğra ederiz sümme kelil dışında orada sana mücavir olmazlar.
İki yüzlüler, yüreklerinde sayruluk olan kimseler ve kentteki sarsıcılar son vermezlerse seni onlara tutuştururuz sonra azı dışında orada sana komşu olmazlar.
61- Melu’nlar olarak, nerede iskaf olunurlarsa ehz olunurlar ve teklilen katl olunurlar.
Kakılmışlar olarak, nerede yakalanırlarsa tutulurlar ve vurulurlar.
62- Min kabl halvet etmiş kimseler içinde Allah’ın sünnetidir. Allah’ın sünnetinde bir tebdili vecd edemezsin.
Önceden geçmiş kimseler içinde Allah’ın kuralıdır. Allah’ın kuralında bir değişikliği bulamazsın.
63- Nas sana saa’tta sual ediyor. Onun i’lmi yalnız Allah’ın i’ndindedir, kavlet. Sana idra etmedi, le’lle saa’t karib olmaktadır.
Herkes sana süreyi soruyor. Onun bilgisi yalnız Allah’ın yanındadır, söyle. Sana ulaşmadı, belki süre yaklaşmış olabilir.
64-65- Allah kafirlere la’net etti ve onlara ebeden orada halid olmak üzere sei’ri i’dad etti. Ne bir veliyi ne de bir nasiri vecd edebilirler.
Allah kapatanları kaktı ve onlara süresiz orada kalıcı olmak üzere sıcağı tayarladı. Ne bir arkayı, ne de yardımcıyı bulabilirler.
66- O yevm vecihleri narda taklib olunur. “Allah’a itaa’t etseydik ve resule itaa’t etseydik” kavlederler.
O gün yüzleri ateşte çevrilir. “Allah’ı dinleseydik ve elçiyi dinleseydik” derler.
67- Ve “Rabbimiz, biz seyyidlerimize ve kebirlerimize itaa’t ettik de sebili bize idlal ettiler”, kavlettiler.
Ve “Yetiştiricimiz, biz yöneticilerimizi ve büyüklerimizi dinledik de yolu bize şaşırttılar” diye söylediler.
68- “Rabbimiz, onlara a’zabdan iki di’fi ita et ve onlara kebir bir la’net ile la’net et”.
“Yetiştiricimiz, onlara tadıştan iki katını ver ve onları büyük bir kakış ile kak.
69- Ey iman etmiş olan kimseler, Musa’ya iza etmiş olan kimseler gibi olmayınız, Allah O’nu kavletmiş olduklarından tebri etti. Ve Allah’ın i’ndinde vecih oldu.
Ey inanmış olan kimseler, Musa’yı incitmiş olan kimseler gibi olmayınız, Allah O’nu söylemiş olduklarından akladı. Ve Allah’ın yanında yüzü oldu.
70- Ey iman etmiş olan kimseler, Allah’a ittika ediniz ve sedid kavli kavlediniz ki, size a’mellerinizi islah etsin ve sizin zenblerinizi ğufr etsin. Kim Allah ve resulüne itaa’t ederse a’zim fevzi fevzetmiştir.
Ey inanmış olan kimseler, Allah’ta korununuz ve engelli sözü söyleyiniz ki, size işlerinizi uygun yapsın ve sizin yazıklarınızı örtsün. Kim Allah ve elçisini dinlerse ulu bir gölgeyi gölgelemiştir.
71- Biz, emaneti semalar, arz ve cebellere a’rz ettik de onu haml etmekten iba ettiler ve ondan işfak ettiler ve insan onu haml etti. O cehul zelüm bulunmaktadır.
Biz, güvenliği gökler, yer ve dağlara sunduk da onu taşımaktan kaçındılar ve ondan çekindiler ve insan onu taşıdı. O ilkel ezilendir.
72- Bu, Allah münafık ve münafikeleri ve müşrik ve müşrikeleri ta’zib etsin ve Allah mümin ve müminelere tevbe etsin diyedir. Allah rahim ğafurdur.
Bu, Allah iki yüzlü ve ortakçı erkek ve kadınlara tattırsın ve Allah inanmış erkek ve kadınlara dönsün diyedir. Allah çalıştıran örtendir.
AÇIKLAMA : “Ey nebi” ve “Ey resul” diye başlayan ayet vardır. Nebi ile resul ayrımı siyasi güçle ilmi güç, yasama ile yürütme güçleri şeklinde bir ayrım olarak düşünülebilir. Peygamber “Alimler, nebilerin mirasçısıdır” diyor. Nebi, müçtehit olarak ilmi dayanışma ortaklığının sorumlusu, resul ise bucak başkanlarını ifade etmektedir. Başkanlar icralarında müçtehitlerin içtihatlarına uymak zorundadırlar. Başkan müçtehidini kendisi seçer. Müçtehidin nasıl içtihat yapacağını bu surenin ilk ayetleri belirlemektedir. “Kafir ve münafıklara itaat etme” yani onların hoşuna gidecek fetvalar verme. “Rabbinden sava vahy olunana uy”. Burada “ma yuha” denmektedir. Bu müçtehidin Kur’an’dan anladıklarıdır; Kur’an’ın kendisi değildir. Çünkü “ma” nekiredir.
“Allah bir cevfin içine iki kalbi koymadı” demektedir. Böylece göksünde bir kalbin olduğunu belirtiyor. Başka ayette ise “ikinizin ikiden çok kalblerinde” tabiri ile insanda birden fazla kalp olduğunu ifade etmektedir. İkinci kalp için de, “sadır”daki yani baştaki kalpten bahsetmektedir. Böylece beynin de bir kalp olduğunu ifade etmektedir.
“Babalarını bilmediğiniz kimseler dinde sizin kardeşlerinizdir ve dayanışma ortaklarınızdır” ifadesi ile dinde akrabalığın geçerli olduğunu, yani mecazi anlamda kullanılabileceğini belirtmektedir. “Ebiniz İbrahim”deki “eb” bu anlamdadır.
“Hatanızda günah yok, kalblerinizin taa’mmüdünde günah var” denmektedir. Böylece dini bakımdan hatalar bağışlanacaktır.
“Müminler için nebiler, nefislerden evladır” denmektedir. Dayanışma ortaklıkları birbirine veli olan kimselerden oluşur. Ama bütün topluluk başkanın başkanlığında birbirinin dayanışma ortaklarıdır. Allah’ın kitabında yakınlar birbirine daha yakın velidir. Bunlara tabii veliler diyoruz. Gerek miras, gerekse kısasta bu veliler akdi velilerden öncedir. Mümin ve muhacirleri “ve” ile bağlamıştır. Buradaki müminlerin içinde muhacirler yoktur. Buradaki müminler dayanışma ortaklıklarıdır. Birbirini güven altına alan demektir. “Ey iman edenler” tabiri ile de “Ey dayanışma ortaklıkları” kastedilmektedir. Bu tabir Mekki surelerde yoktur.
Mümin ve muhacirler ifadelerinden sonra istisna ile “velilerinize ma’ruf olanı yapmanız müstesna” deniyor. Bu istisnadan da müminlerden kastın dayanışma ortaklıkları olduğu anlaşılmaktadır.
“Nebilerden misaklarını aldık; senden de. Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa’dan da” ifadesinde nebileri ayrı, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa resullerini ayrı anmıştır. Bunlar yeni uygarlıklar kuran resullerdir. Ulül azm resullerdir. Bunun için “Bunlardan ğaliz misak aldık” deniyor. Ulül azm resulleri bir “min” harfinde toplamıştır. Çünkü bunlar aynı uygarlığı oluşturmuşlardır. O da “tarım dönemi uygarlığı” dır. Baştaki nebilerden kasıt Adem’den Nuh’a kadar ve diğer ülkelerdeki nebilerdir. “Ve bunların arasında ve senden” ifadesi kullanılmıştır.
Böylece uygarlıklar üçe ayrılmış oluyor: İlkel dönem, tarım (yerleşik) dönemi ve ondan sonra gelmekte olan sanayi dönemi. Tarım dönemi nebilerinden daha önce zikretmiş olması bir balıma sanayi dönemi uygarlığının ilkel uygarlığa daha yakın olacağı ifadesi vardır. Sanayi dönemi ile ilkel dönem içtihatlı dönemdir. Furu’u içeren kitapları yoktur. Oysa tarım döneminde Tevrat ve diğer kitaplarla insanlar yazılı olarak kurallara bağlanmış ve böyle eğitilmişlerdir. Bu geçiş dönemi insanların daha az özgür oldukları bir dönemdir. Bundan sonraki uygarlıklarda insanlar ilkel uygarlıklar gibi özgür olacaklardır.
“Onların üzerine rüzgarı ve görmediğiniz orduları gönderdik” deniyor. Böylece gerek insanın, gerekse topluluğun hayatında tesadüf diye zannettiğiniz bir takım olaylar insanlara yardımcı olmakta veya helak edici olmaktadır. Bu hususta gerek insanın kendi hayatında veya topluluklarda meydana gelmiş olayların tesbitleri yapılarak istatistiki değerlendirmeleri yapılmalıdır. Ve bu ifadenin ilmiliği ortaya konabilir.
“Münafıklar ve kalplerinde maraz olanlar” tabirleri ile müslümanların arasında münafıkların dışında münafıklara benzer bir grubun olduğunu belirtmektedir. Bu grupların kimler olduğu da sosyal araştırmalarla ortaya konması gerekir. Münafiklar tamamen inanmamış oldukları halde sadece kandırmak için mümin görünen kimselerdir. Müslüman görünmekte çıkarları olan kimselerdir. Kalplerinde maraz olan kimseler ise müslüman ama henüz mümin olmamış kimselerdir. Bunlar münafik değillerdir. Çünkü müslüman olmayanlarla ortak bir işleri yoktur. Oysa münafiklar iki taraflı çalışanlardır.
“Ey ehli Yesrib, burada kalacak yeriniz yok, dönün” ifadesinde Ehl-i Yesrib’den maksat Medine halkı olduğu zahiren anlaşılıyor ise de Medine’nin Yesrib ismi ile adlandırılmış olması uygun görülmüyor. “Serb” kelimesi işkembe anlamındadır, dağlık, engebeli, çıkıntılı yer demektir. Medine’nin böyle bir yer olması nedeniyle bu ismi almış olabilir. Medine’ye “Yesrib” adını verenler münafik ve kalplerinde maraz olan kimselerdir. Onların gözünde Medine Yesrib’dir.
“Allah’ın a’hdi mesuldür”. Kimse söz vermeye yükümlü değildir. Ama söz verdikten sonra söz yerine gelmelidir. Bu söz insanlara karşı olduğu gibi Allah’a karşı verilen sözler de sorumluluk gerektirir. Nezirlerin ifası farzdır.
“Firar sizi ölümden veya öldürülmekten kurtarmaz.” İfadesi ile kaderin varlığını bildirmektedir.
“Ehzabın gitmeyeceklerini sanmışlardı” ifadesindeki hizibler, Hendek Savaşı’nda Medine’yi sar4an Mekke askerleriydi. Ordu güçlü iken veya bir grup iktidarda iken insanlar onların hiç yenilmeyeceklerini, iktidardan hiç gitmeyeceklerini sanırlar. Oysa, tarihte nice güçlü ordular yenilmiş, iktidarlar da hep gitmişlerdir.
“Ehzab gelirse onlar a’rabın içinde dolaşıp sizin hakkınızda bilgi edinmeyi arzu ederler.” Böylece elde edecekleri kanaate göre sizi tarafta veya karşı tarafta yer almayı düşünürler. İnsanların büyük kısmı galip tarafında yer alır. Onun için Kur’an, halkla değil de, başları ile mücadele etmeyi önerir.
“Allah’ın resulünde sizin için hasen üsve vardır.” Deniyor. Kur’an, büyük bir sosyal ve ahlaki projedir. Peygamberin uygulamaları da bu büyük projenin bir örneğidir. Biz örneğe bakarak projedeki işaretlerin ne manalar taşıdığını anlarız. Yani projenim dilini örneğinden öğreniriz. Kur’an’ı da sünnet uygulaması ile yaparız. Burada “üsve” nekire gelmiştir. Yani sünnet Kur’an’ın bir uygulamasıdır. Kur’an ise kıyamete kadar sonsuz sayıda değişik uygulamalar ile yaşayacaktır. Bizim için sünnetin kendisi değil de, sünnetin Kur’an’ı anlamamız için öğrettiği dil önemlidir.
“Allah ile ahitleşen kimselerin bir kısmı nahbini yerine getirdi, bir kısmı da beklemektedir.” Yani kimi görevini yaptı kimi de sırasını beklemektedir.
Hendek Savaşı’nda Yahudiler, münafık olarak bir taraftan müminlerle beraber olmuş, antlaşmalar yapmış, diğer taraftan da Medine’yi saran düşmanlara yardım yapmışlardır. Medine içten bölünme noktasına gelmiştir. Bu arada müşriklerin zafer kazandıklarını sanarak kalelerinden dışarı çıkıp Medine içinde müşriklerin zaferine katılmayı istemişler ve müminlere saldırmışlar ama müminler onların kimini öldürmüş, kimini de esir almıştır. Müminlerin bu zaferi Allah’ın onlara saldığı korku ile olmuştur. Yoksa Yahudiler cesaretle savaşa devam etselerdi müşriklerin de gayretleri ile müminler yenilirlerdi. Yahudiler kalelerinden çıkmayıp sabretselerdi bu defa da onların nifakları kanıtlanamayacaktı.
“Onların darlarına ve mallarına sizi varis kıldı” diyor ve “Ayak basmadığınız yeri de” ekliyor. Bu yer sonra feth edilecek Hayber olabileceği gibi ileride Arapların hiç ayak basmadığı yerler de kastedilmiş olabilir. Hangisi olursa olsun Kur’an için bir mucizedir.
Bir başkan topluluğun yaşadığı asgari hayat şartları içinde yaşamalıdır. Böylece topluluktan isteyebileceği şeyi kendi nefsinde ölçmelidir. Aile içinde de yaşama o seviyede olmalıdır. Oysa başkanlar kamu mülkünü tasarruf etmeye yetkili olduklarından bu düzeyde yaşamlarını sürdürmeleri zordur. Bunun için Allah Nebiye “Zevcelerine söyle, istiyorsanız size mehirlerinizi vereyi serbest bırakayım, de.” Diyor. Aslında ayrılmak isteği kadından gelirse mihrin verilmesi gerekmez. Bu durumda “ben nasıl yaşıyorsam siz de öyle yaşayın, isterseniz gidiniz” demi olması fıkha uygundur. Ancak yeni durum nedeniyle Nebinin hanımları ağır bir yük altına girmiş oluyorlar. Bu yük şereflidir ama zordur. Onun için “ayrılanlara mehirlerini ver”, diyor.
“Sizden isbatlanmış bir fuhuş ile gelirse cezası iki kat olur” diyor. Böylece İslam’daki ceza sisteminde yetkililerin veya önemli olan kimselerin cezalandırmada ağırlaştırma kuralı getirilmiştir. Oysa tea’mül onlara daha hafif ceza verme yönündedir.
Bundan sonra gelen ayette “sizden kim kunut ederse ona iki misli ücret veririz” denmektedir. Bu da sorumlu olan kimselerin diğerlerinden daha fazla ücret alabileceklerini ifade etmektedir. Bu ayet kamu görevlerini ifa eden kimselere aynı işi yapsalar da farklı ücret verilebileceğini belirtmektedir.
“Nebi eşlerinin diğer mümin hanımlardan farklı görevleri var, onlardan biri değilsiniz” denmektedir. Ve gelişi güzel dolaşmamaları emredilmektedir.
İnsan olarak Allah’ın i’ndinde erkek ve kadınların aynı kişiliğe sahip olduğunu ifade etmek üzere “müslüm erkekler, müslüm kadınlar, mümin erkekler mümin kadınlar..” özelliklerini bir arada saymaktadır. Arapça’da erkeklik ve dişilik alametleri vardır. Dizilik alameti yalnız kadınlar için geçerlidir. “Alime” dediğimiz zaman yalnız kadın alim anlaşılır. Dişilik alameti olmayan kelime ise bazen yalnız erkek için bazen de hem erkek hem de kadın için kullanılır. “Alimler kalsın, alimeler gitsin” denirse buradaki alimlerden kasıt yalnız erkek alimlerdir. Ama “Alim, cahilden üstündür” denirse burada kadın veya erkek alim anlaşılır. Kur’an’da geçen dişi alameti olmayan kelimeler de eğer karine varsa yalnız erkek anlaşılır; karine yoksa yani erkek mi veya erkek – kadın birlikte mi kastedilmiş bilinmiyorsa o zaman erkek ve kadın birlikte anlaşılmalıdır. Bu ayet, bize bu kuralı öğretmektedir.
“Allah ve resulü kaza ettiğinde...” deniyor. Kur’an’da “Allah’a itaa’t ediniz ve resule itaa’t ediniz” tabirleri vardır ve “Allah ve resule itaa’t ediniz” tabiri vardır. Allah’a itaa’t şeriate itaa’ttir yani kitaba itaa’ttir, meclislere, şuralara itaa’ttir, meclis ve şuraların aldıkları kararlara itaa’ttir. Resule itaa’t, başkana ve yetkililere itaa’ttir.
“Allah ve resulü” tabiri geçtiği zaman bu da yargıya, hakemlerin kararlarına itaa’ttir. Bir müminin veya müminenin yargı kararlarına karşı gelme hakkın yoktur, verilen karar yerine getirilecektir, ifadesi ile yargı üstünlüğü ve kesinliği anlatılmaktadır.
Zeyd’in kıssasındaki “vetaren” kelimesinde kesinlik anlamı vardır. Bir kadın boşandıktan sonra iddetini doldurmadan başkası ile evlenemez, hükmünü içermektedir.
“Müminlere harac olmasın diye onu sana tezvic ettik” denmektedir. Bu bize toplulukta gereksiz olan ayıpların ve yasakların yetkililerce yapılması suretiyle giderilmesi gerektiğini bize öğretmektedir.
Bundan sonraki ayetler bu konuyu açıkça belirtmektedir. “Allah’ın farz ettiğinde Nebiye bir harec yok. Bu daha öncekilerde geçen Allah’ın sünnetidir. Takdir edilmiş Allah’ın kaderidir. Allah’ın risalelerini tebliğ eden kimse Allah’tan korkarlar, başka bir kimseden korkmazlar,” diyor.
“Muhammed sizden bir ricalin babası değildir.” Sözü ile kendisinin baliğ olan bir erkek çocuğunun olmayacağı bildirilmiştir. Bu ayetten sonra erkek oğlu olmuş ama yaşamamıştır. Kızlarından gelen torunları ise hala yaşamaktadır.
“Allah’ın resulüdür ve son nebidir” ifadesi ile nübüvvetin yani vahyin sona erdiğini ama risaletin yani tebliğin sürmekte olduğunu ifade etmektedir.
“Tasliye” etmek, tutmak anlamındadır. Yani bir mücadelede bir tarafı tutmak demektir. “Allah ve melekler mümin olanları tutmaktadır” yani onların cephesindedir.
“Kafirler ve münafıklara itaa’t etme, onların ezalarına ved’ et, Allah’a tevekkül et.” İfadesindeki “eza” kafir ve münafıkların çıkardıkları söylentilerle müminlerin bilhassa başkanların bu tür söylentilere kulak vermemeleri, yüzlerinde söylemedikleri şeyler hakkında hiç ilgilenmemeleri gerektiğini ifade etmektedir.
“Temas etmeden önce boşanmış olan kadınlar i’ddet beklemek zorunda değildir” ifadesi ile nişanlanma döneminin ayrı bir hukukunun olduğunu belirtmektedir.
Nikahta mihir zorunludur. Mihirsiz yapılan akitler geçerlidir, mihr-i misl gerekir. Nebi için bu şart kaldırılmış, mihirli ve mihirsiz nikahlar geçerli sayılmıştır.
“İstediğini alıkoy, istediğinin de gönlünü al” ifadesi ile ayırmak istediği kimseyi pazarlıkla hazineden karşılık vererek razı ettikten sonra ayırması gerektiğini ifade ediyor. Ayrılan kimsenin başkası ile evlenebileceğini de ifade etmiş olmaktadır. Böylece ölümünden sonra evlenmek isteyenler hayatta iken mihirlerini alarak ayrılma hakkına sahiptirler. “Gözleri aydın olsun, üzülmesinler ve verdiklerinden hepsi razı olsun” ifadelerindeki mana budur.
“Bundan sonra sana yeni bir kadınla evlenmek veya eskilerinden birinin yerine almak helal değildir.” Demek suretiyle belli dönemden sonra artık evlenmesine izin verilmemiştir. Bu, devletin güçlendiği dönem olduğundan artık sıhri akrabalıklara gerek kalmadığını belirtmektedir.
“Nebinin evlerine izni olmadan girmeyiniz” sözü ile her hanımın ayrı evi olması gerektiğine işaret edilmektedir.
Mutfağa girmeksizin yemek için davet edilebildiğini ifade etmekte ve yemekten sonra da “dağılın” denmektedir. Bunu açıklarken Allah’ın gerçeği söylerken istihya etmeyeceğini söylemektedir. Bu başkanla olan ilişkilerde protokol kurallarının cari olduğunu göstermektedir.
“Yemek isterken perdenin arkasından isteyin” sözünün haremlik selamlıkla bir ilgisi yoktur. Bu perde mutfağa girmeyi yasaklayan kuralın istisnaen uygulanması içindir. Bir de bu ayetler nebilerin zevceleri içindir. Ölmeden evvel mihri de alarak ayrılma haklarına sahip olmaları ve hayatta iken ayrılanların başkaları ile evlenebilecekleri hükümlerini koyduktan sonra kendisinden sonra eşlerinin siyasi nedenlerden dolayı evlenemeyeceği hükmü getirilmiştir.
Kadınlar yakınları ile görüşmek ve onlarla seyahat etmek haklarına sahip olup kocalarından izin alma mecburiyeti yoktur. Bu yakınlar sayıldıktan sonra “kadınları ve sağ elin mülkleri” ifadesi kullanmaktadır. Bu da kölelikte akrabalığın doğmuş olduğu ve bir kadın kölesi ile mahrem olup onunla evlenemeyeceğini belirtmektedir. Kıyasla erkeğin de baştan cariye olarak belirlemediği bir köle kadın, mahremi olur ve onunla bir daha evlenemez.
Burada “kadınları ile” sözü ile ne kastedildiğini anlamak için teemmül gerekmektedir. Sayılanların hepsi erkek olduğu halde buradaki “nisa” kadın olarak geçmiş görünüyor. Nisa sadece kadınları ifade etmez. Kadınların hizmet etmekle yükümlü oldukları çocukları, hastaları, yaşlıları da kapsar. Bunlar erkek olup yakını olmayabilirler.
“Allah ve melekler Nebiye tasliye ediyorlar, siz de ediniz” ifadesinde tesliye taraf tutmak anlamındadır.
“Teslim ediniz” ifadesinde de onlarla barış içinde olunuz anlamı çıkıp peygamberden sonraki alimlere de benzer müamelede bulunulması gerektiğine işaret edilmektedir.
“Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını üstlerine alsınlar” ayetinde Nebinin eşleri ve mümin erkeklerin eşlerine dışarı çıktıklarında üstlüklerini almalarını emr etmektedir. Bu emir Nebilerin kızlarını da kapsasa da müminlerin kızlarını kapsamamaktadır. Bu sözden sonra bu kıyafetin tanınmaları ve eziyet edilmemeleri için olduğunu ifade etmektedir. O halde yukarıdaki giyinme evli olduklarını ifade eden bir kıyafettir. Evli olmayan kadınlara erkeklerin evlenme teklifinde bulunma hakları vardır. Evli olanlara ise giyinmişlerse ve başları örtülü ise böyle teklife hakları yoktur; ta’ciz sayılır. Başı açık olanlara ise evlilik teklifi yapılabilir. Yani “kocandan ayrıl evlenelim” teklifinde bulunulabilir. Bu günah da değildir. İşte eziyet edilmeme anlamı budur.
“Münafıklarla beraber kalplerinde hastalık olanlar” diye bahsedilmiş ve bunlara “Medine’de ircaf edenleri sana iğra edeceğiz ve az bir zamandan başka sana komşu kalamayacaklar” deniyor. Böyle fitnelik yapanlar sonunda öyle bir suç işlerler ki, hukuken tecziye edilirler. Suç işler, firar edeler. Firarın hükmü yakalandıkları yerde öldürülmek olup tutuklanıp hapse atmak yoktur.
“Nerede yakalanırlarsa orada tutulurla ve öldürülürler” diyor. Mahkemelerce verilen kararlara taraflar kendi istekleri ile uyarlar. Karadan önce yakalama ve tutuklama yoktur. Firar edenler için hukuki korunma kalkar. Yani onları kim öldürürse öldürsün aleyhlerine dava ikame dilemez. Onun için burada meçhul sigalar kullanılmıştır.
“Biz emaneti gökler, yer ve dağlara sunduk onlar onu yüklenmekten kaçındılar ve çekindiler ve insan onu yüklendi.” Denmektedir. Böylece insanın nasıl Allah’ın halifesi olduğunu açıklamaktadır. Cüzi irade insana verilmiştir ve iradeleri ile Allah adına hareket edebilirler. Bu ayet göklerde de insanın olduğunu ifade etmektedir. Yeryüzündeki insanlar göklere hükmetmiyor. Yeryüzünün emaneti ise Adem’in oğlu insana verilmiştir. Yüklendiği yükün büyüklüğünü ve sorumluluğunu bilememiş ve zelum olmuştur. Buradaki zelum sıfat-ı müşebbehe olup ism-i fail ve ism-i meful anlamlarında da olabilir. Yani, emaneti kullanırken yerinde kullanmasa hem zalim, hem de mazlum olur. Zulm ettiği için zalim, zulmün cezasını çekeceği için de mazlum olur. Bu emanetin cüz-i irade ile ilişkili olduğu bundan sonraki ayette gelen “münafık ve müşrikleri ta’zib etmek müminlerin de tevbelerini kabul etmek içindir” ayeti delalet eder.