85 - BÜRUC SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Burc : Gökyüzünde kümeleşen yıldızlara verilen addır. Güneşin bulunduğu semaya “ve s-semai ve tarik” işaret edilmiştir. Burada ise burçların bulunduğu semaya işaret edilmiştir ki, bu da samanyoludur.
Va’d : “Va’id” yağmur bulutu demektir. Yağmur yağmadan önce bulutlar kararmakta, yağmur yağacağını haber vermektedir. “Va’d” etmek yapacağı bir iyiliği bildirmek, söz vermektedir. Yapacağı bir kötülüğü bildirmeye ise “va’id” denir.
Katl : Kıtl, çatışmada ilk karşılaştırılan kişilerden birine verilen addır. Sonra savaşmak ve adam öldürmek anlamında mastar olmuştur.
Hadde : Yanak demektir. Sonraları siper, hendek anlamında kullanılmıştır. Siper olarak “uhdud” kullanılmıştır. Uhdud yanaklar anlamına gelse de sonraları nusret olmuş ve hendek ve siper anlamında kullanılmıştır. Yanakların dizilmiş olmasından gelmiş olması muhtemeldir.
Ka’de : Temel demektir. Çardakların üzerinde kurulduğu yerdir. Sonra da oturma anlamı kazanmıştır. Culus, ayakta iken oturmaktır; ka’ade ise yerde iken oturmaktır. Cels üstüne oturulan yüksekçe yerin adıdır.
Nekem : Lokma, ağza alınan bir parça yemektir. Sonra ağızla yakalayıp parçalamaya intikam denmiştir. Ni’metin karşılığı, nikmet olarak da kullanılır. Nimet yemek ise nikmet ise çiğnemektir. Ni’mek nikmete göredir.
Azze : Yağmur suyu ile doymuş topraktır. Ta’ziz etmek güçlendirmek veya yüceltmek anlamına gelir.
Fitne : Madeni curuftan temizlemek için eritmek demektir. Mihnet ise madenin parlaklığını ortaya çıkarmak için tavlamak veya pasını silmektir. İmtihan kişinin kendini göstermesi, fitne ise kişinin dayanaklılığını artırmasıdır.
Hark : Yanık demektir. Harik ismi fail ve ismi meful olarak kullanılabilir.
Fevz : Gölgeliktir. Gölgeye girmek anlamında “kurtulmak”, mezara girmek anlamında ölmek demektir.
Batş : Elin avuç içine bir şey almak için aldığı şekle cuma, bir sopayı tutmak için anldığı şekle kabz, bir kumaşı tutmak için aldığı şekle de batş denir. Kişiyi yakasından tutmaktır.
Bidayet : Badiye çöl demektir. Çölün bize taraf kenarına bed’ denir ki başlangıç demektir.
Vedud : Vadi, bir ırmağın veya derenin içinde bulunduğu sahadır. Vedd, bu yakalardan biridir. Dayanışma ve meyl etme anlamlarına gelir. Birbirine yaklaşma anlamına da gelir.
Arş : Toplantı yerinde yöneticinin durduğu yüksek yerdir. Kürsü oradaki oturulacak tahtadan yapılmış yerdir. Kürsü dört boyutlu uzay, arş beş boyutlu uzaydır.
Mecid : Doymuş hayvandır. Eksiksiz anlamına gelir. Üç boyutlu uzayda hareket olabilmesi için dört boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Hareketin iradeli olabilmesi için beş boyutlu uzaya ihtiyaç vardır. Beş boyutlu uzayın içinde hayatın sürebilmesi için daha üstün bir uzaya ihtyaç yoktur. Çünkü beş boyutlu uzay doymuş bir uzaydır. Kur’an’da Allah, Kur’an ve arş için bu sıfatları kullanılmaktadır. Bunlar doymuş tam ve eksiksizdir. Bunun dışında herşey eksiktir.
Cünd : Savaşcı demektir. İlk topluluklar meyvecilikle geçinmişler, güçlü erkekler koruma nöbetlerini tutmuşlardır. Bunlara cünd denirdi. Sonra ordu anlamı kazanmıştır.
Vera : Arka demektir.
Hayt : Çeper, çit demektir. Sonra içine almak anlamı kazanmıştır.
Levh : Üzerine çizgi çizilen ve yazı yazılan kürek kemiği, tabler demektir.
Hafız :
Buruçlu sema, mevu’d yevm, şahid ve meşhud için... Uhdudun, vekudlu narın ashabı katlolundu. Onlar üzerine ku’ud etmişlerdi. Onlar müminlere fi’l ettiklerini şuhud ediyorlardı. Semavat ve arzın mülkü kendisinin olan hamid, aziz Allah’a iman etmelerinden başka (birşeyden dolayı) nikmet etmiyorlardı. Oysa Allah şeyin küllüne şehiddir. Mümin ve müminelere fitne edip de sonra tevbe etmeyen kimseler ise, cehennem azabı onlarındır ve harikin azabı da onlarındır. İman etmiş ve salihatı amel etmiş kimselere gelince, tahtından enharın cerayan ettiği cennetler onlarındır. Bu fevz kebirdir. Rabbinin batşı şediddir. O ibda eder ve iade eder. O vedud ğafurdur. Mecid arşlıdır. İrade ettiğine fe’aldir. Cünudun, Firavn ve Semud’un hadisi sana etvet etmedi mi? Doğrusu küfretmiş kimseler tekzibdedirler. Allah onların veralarından muhittir. Doğrusu o mecid Kur’an’dır. Mahfuz levhtadır.
Kümeli gök, belirlenmiş gün, tanıtan ve tanıtılan için... Çukurun, yakıtlı ateşin birliği vuruldu. Onlar üzerlerine oturmuşlardı. Onlar, inananlara yaptıklarını izliyorlardı. Göklerin ve yerin hanlığı kendisinin olan değerli, onurlu Allah’a inanmalarından başka onlardan öc almıyorlardı. Oysa Allah her nesneye tanıktır. İnanmış erkek ve kadınları çekiştirip sonra bırakmayan kimseler ise, tandırın tadı onlarındır, kızgının tadı da onlarındır. İnanmış ve uygun işleri yapan kimselere gelince, altından ırmakların aktığı bahçeler onlarındır. Bu gölgelik büyüktür. Yetiştiricinin yakalayışı serttir. O baştan yapar ve yeniler. O kaynaştıran örtbasedendir. Eksiksiz sekilidir. Dilediğini yapandır. Ordunun, Firavn ve Semud’un övgüsü sana ulaşmadı mı? Doğrusu kapatmış kimseler yalanlamadadırlar. Oysa Allah arkalarından kuşatmıştır. Doğrusu o eksiksiz okumadır. Korunmuş yazıtlar içindedir.
AÇIKLAMA : Bu surede bundan sonraki sure gibi semaya yemin edilerek başlanmaktadır. Bundan sonraki sema gezegenleri bu sema ise yıldız kümelerinin içinde bulunduğu samanyolunu konu almıştır. Va’d edilen gün ise bu samanyolunun dağılması, ahiretin başlaması günüdür. Gerek sema, gerek yevm marifedir. Bunlara yemin edildikten sonra şahid ve meşhuda yemin edilmektedir. Şahidden maksat her asırda veya toplulukta Kur’an’ın yeni bir mucizesini ortaya çıkaran kimsedir. Meşhud da mucizedir. Bundan sonra yine iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki çatışmayı ve sonunda müminlerin kazanacağını belirleyen anlatış gelmektedir. Son iki ayette o “mecid Kur’an’dır” deniyor. Buradaki o zamiri ancak meşhudu Kur’an kabul etmek suretiyle işaretlendirebiliriz. Yoksa bu surenin içinde Kur’an’ı ifade eden başka bir kelime yoktur. Bundan sonraki surede de “o fasl bir kavldır” diyerek bu suredeki usul sürdürülmektedir. Ondan sonraki surede de “bu ilk sayfalarda İbrahim ve Musa’nın sayfalarında vardır” demek suretiyle bu üç surenin sonlarında Kur’an’a işaret vardır.