30 – RUM SURESİ
Rum : Suyun toplandığı çukur yer, Anadolu’nun adıdır.
Bid’ (dat, ayn) : Sürüden ayrılan koyunlar. Üçten fazla, ondan az..
Vedk (dal,kaf) : Sicim gibi yağmurdur.
1- Elif Lam Mim.
Elif Lam Mim.
2-3-4-5- Ruma, arzın ednasında ğalebe olundu ve onlar mağlubiyetlerinden ba’d bid’ sene içinde ğalib geleceklerdir. Min kabl ve min ba’d emir Allah’ındır. Ol yevm, müminler de Allah’ın nasrı ile ferahlarlar. Meşiet ettiği kimseye nasr eder ve O a’zizdir, rahimdir.
Rum, yerin yakınında yenildi ve onlar yenilmelerinden sonra birkaç yıl içinde yeneceklerdir. Önceden de, sonradan da buyruk Allah’ındır. O gün, inananlar da Allah’ın yardımı ile sevinirler. Dilediği kimseye yardım eder ve O, çalıştıran güçlüdür.
6- Bu Allah’ın va’di olarak böyledir. Allah va’dinden hulf etmez ve lakin nasın ekserisi i’lmetmez.
Bu Allah’ın sözü olarak böyledir. Allah sözünden dönmez ve ancak insanları çoğu bunu bilmez.
7- Dünya hayatından zahiri i’lmediyorlar ve ahiretten ise ğafildirler.
Yakın yaşamdan görüneni biliyorlar ve öteye ise kapalıdırlar.
8- Nefislerinde tefekkür etmiyorlar mı? Allah, semaları, arzı ve ikisinin beyninde olanları, hakla ve eceli müsemmanın dışında halk etmedi. Nasdan ekseri rablerine likaa kafirdirler.
Kendilerinde oylamıyorlar mı: Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri gerçekle ve belirlenen sürenin dışında yaratmadı. İnsanlardan çoğu yetiştiricilerine kavuşmayı kapatanlardır.
9- Arzda seyretmiyorlar mı da kendilerinden kabl olan kimselerin a’klibeti nasıl olduğuna nazar etsinler. Onlar, bunlardan kuvvet olarak daha şediddi, arzı isare ettiler, onu i’mar edenlerden daha kesir i’mar ettiler ve onlara resuller beyyineler ile ciet etmişti. Allah onlara zulm etmek için var değildir ve lakin onlar kendilerine zulmediyorlar.
Yerde yürümüyorlar mı, kendilerinden önce olan kimselerin sonları nasıl olduğuna baksınlar. Onlar, bunlardan güç olarak daha çetin idiler, yeri daha çok sürdüler, onu gönenleyenlerden daha çok gönenlediler ve onlara elçiler açıklamalar ile gelmişti. Allah onları ezmek için var değildir ve ancak onlar kendilerini eziyorlar.
10- Sümme, sev’etleri isae eden kimseleri a’kibetleri Allah’ın ayetlerini tekzib etmeleri oldu ve onlarla istihza ediyorlardı.
Sonra, kötülükleri yapanların sonları Allah’ın kanıtlarını yalanlamaları oldu ve onlarla eğleniyorlardı.
11- Allah halkı ibda eder, sümme onu ia’de eder, sümme O’na rucu’ olunursunuz.
Allah yaratılışı başlatır, sonra onu geri çevirir, sonra O’na döndürülürsünüz.
12- Ve o yevm saa’t ikame ettiğinde mücrimler iblas eder.
Ve o gün süre dolar, suçlular ümitsiz olur.
13- Onlara, şeriklerinden şefi’ler olmadı ve onlar şeriklerine kafirler oldular.
Onlara, ortaklarından aracılar olmadı ve ortaklarını kapatanlar oldular.
14- Ve o yevm saa’t kıyam eder, ol yevm teferruk ederler.
Ve o gün süre dolar, ol gün bölünürler.
15- İman etmiş ve salihleri a’mel etmiş kimselere gelince, onlar bir ravzada ihbar olunurlar.
İnanmış ve uygun olanları işlemiş olan kimselere gelince, onlar bir çimenlikte buyur edilirler.
16- Küfretmiş ve ayetlerimizi ve ahirete likaı tekzib etmiş olan kimselere gelince, işte onlar a’zabda muhdardırlar.
Kapatmış ve kanıtlarımızı ve ötenin buluşmasını yalanlamış olan kimselere gelince, işte onlar tadışta bulundurulurlar.
17- İmsa ettiğiniz hin ve isbah ettiğiniz hin Allah’ın sübhanı vardır.
Yatarken ve kalkarken Allah’ı arındırma vardır.
18- Semalar ve arzda, a’şiyyen ve izhar olunduğunuz hinde hamd O’nundur.
Gökler ve yerde, akşamleyin ve öğleye erdiğinizde değer O’nundur.
19- Hayyi meyyitten ihrac eder, meyti de haydan ihrac eder ve mevtinden ba’d arzı ihya eder. İşte böyle ihrac olunacaksınız.
Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır ve ölümünden sonra yeri diriltir. İşte böyle çıkarılacaksınız.
20- Sizin turabdan halk olmanız O’nun ayetlerindendir, sümme siz bir beşer olunca intişar edersiniz.
Sizin topraktan yaratılmanız O’nun kanıtlarındandır, sonra siz bir kişi yayılırsınız.
21- Kendileri ile sükun bulmanız için size nefsinizden zevceler halk etmesi ve beyninizde meveddet ve rahmeti ca’l etmesi O’nun ayetlerindendir. Bunda tefekkür eden bir kavim için ayetler vardır.
Kendileri ile durulmanız için kendinizden eşler yaratması ve aranızda bağlılık ve esenliği yapması O’nun kanıtlarındandır. Bunda oylayan bir ulus için kanıtlar vardır.
22- Semalar ve arzın halkı, lisanlarınızın ve levnlerinizin ihtilafı O’nun ayetlerindendir. Bunda a’lemler için ayetler vardır.
Gökler ve yerin yaratılması, dillerinizin ve boyalarınızın ayrı olması O’nun kanıtlarındır. Bunda topluluklar için kanıtlar vardır.
23- Leylde ve neharda nevminiz ve onun fazlından ibtiğalarınız O’nun ayetlerindendir. Bunda sem’ eden bir kavim için ayetler vardır.
Gece ve gündüzde uyumanız ve O’nun artısından aramalarınız O’^nun kanıtlarındandır. Bunda işiten bir ulus için kanıtlar vardır.
24- Berki havfen ve tama’n size irae etmesi ve semadan maı tenzil edip onunla mevtinden ba’d arzı ihya etmesi O’nun ayetlerindendir. Bunda a’kleden bir kavim için ayetler vardır.
Yıldırımı, korku ve umut olarak size göstermesi ve gökten suyu indirip onunla ölümünden sonra yeri diriltmesi O’nun kanıtlarındandır. Bunda düşünen bir ulus için kanıtlar vardır.
25- Sema ve arzın emri ile kıyam etmesi O’nun ayetlerindendir. Sümme, sizi arzdan bir da’vet ile davet edince, siz huruc edivereceksiniz.
Gök ve yerin O’nun buyruğu ile durması O’nun kanıtlarındandır. Sonra sizi yerden bir çağrı ile çağırınca, siz çıkıvereceksiniz.
26- Ve arz ve semalarda olan kimseler O’nundur. Küllü O’na kanittirler.
Ve yer ve göklerde olan kimseler O’nundur. Hepsi O’nu dinlerler.
27- Halkı ibda eden kimse O’dur, sümme onu iade eder ve bu O’na ehvendir. Semalar ve arzda e’la mesel O’nundur ve hakim a’ziz O’dur.
Yaratılışı başlatan kimse O’dur, sonra onu yeniler ve bu O’na daha kolaydır. Gökler ve yerde yüce örnek O’nundur. Kesen güçlü O’dur.
28- Size nefsinizden bir meseli darb etti: Sizi rızıklandırdıklarımızda, Sizlerin onda seva olduğunuz, nefislerinize hife yaptığınız gibi onlara da hifet ettiğiniz yeminlerinizin mülk ettiğinden şerikler var mı? İşte böyle a’kleden bir kavim için ayetleri tafsil ederiz.
Size kendinizden bir örnek verdi: Sizi beslediklerimizde, sizlerin onda eşit olduğu, kendinize korktuğunuz gibi onlara da korktuğunuz ellerinizde bulundurduklarınızdan ortaklar var mı?
29- Bel, zulmetmiş olan kimseler i’lmin ğayrı ile hevalarına ittiba’ ederler. Allah’ın idlal ettiği kimseye kim hidayet eder? Onlara nasırlar da yoktur.
Değil, ezmiş olan kimseler bilgisizce isteklerine uyarlar. Allah’ın şaşırttığı kimseye kim yol gösterir? Onlar yardımcılar da yoktur.
30- 31- 32- Vechini Nası üzerine fıtr ettiği Allah’ın fıtratına onun münibleri olarak hanifen dine ikame et. Allah’ın hilkatına tebdil yoktur. Bu kayyim dindir. Ve lakin nasın ekseri i’lmetmiyor. O’na ittika ediniz, salatı ikame diniz ve dinlerini tefrik edip ve şi’eler olmuş kimselerden olan müşriklerden de olmayınız. Hizbin hepsi ledeyindekiler ile ferihtirler.
Yüzünü İnsanları oluşturduğu Allah’ın oluşturmasına onun yerine sırayla görevli olarak düzene çevir. Allah’ın yaratmasında değişiklik yoktur. Gerçek diri budur. Ve ancak insanların çoğu bilmiyor. O’nda korununuz, toplantıyı yapınız ve düzenlerini dağıtıp bölünmüş kimselerden olan ortakçılardan da olmayınız. Düzenlerini ayrı yapan kimselerdendirler ve kümeler oldular.
33-34- Ve nasa bir durr messedince O’na münib olarak rablerini da’vet ederler. sümme onlara kendinden bir rahmeti izake ettirince onlardan bir fırka kendilerine ita ettiklerimize küfretsinler diye rablerine işrak ediverirler. Temettu’ ediniz, sevfe i’lmedeceksiniz.
Ve insanlara bir kötülük dokununca sırayla yetiştiricilerini çağırırlar ve sonra onlara kendisinden bir esenliği tattırınca onlardan bir bölük kendilerine verdiklerimize kapatsınlar diye yetiştiricilerine ortak ederler. Geçinin, ileride öğreneceksiniz.
35- Yoksa, onların üzerlerine bir sultanı inzal ettik de işrak etmiş oldukları şeyi o mu tekellüm ediyor.
Yoksa, onların üzerine bir yetki indirdik de ortakçı koştukları şeyi o mu söylüyor?
36- Ve nasa bir rahmeti izake ettiğimizde onunla ferahlarlar. Eğer onlara eydlerinden takdim ettiklerinden dolayı bir seyyie isabet ederse onlar kunut ediverirler.
Ve insanlara bir esenliği tattırdığımızda onunla açılırlar. Eğer elleri ile öne sürdüklerinden dolayı onlara bir kötülük, dokunursa onlar kaygılanırlar.
37- Allah’ın meşiet ettiği kimseye rızkı bast ve kadr ettiğini re’y etmiyorlar mı? Bunda iman eden bir kavim için ayetler vardır.
Allah’ın dilediği kimseye besini yaydığını ve ölçülendirdiğini görmüyorlar mı? Bunda inanan bir ulus için kanıtlar vardır.
38- Hakkını kurbalıya, miskinlere ve sebilin ibnine ita et. Bu Allah’ın vechini irade eden kimseler için daha hayırdır. Ve işte müflihler onlardır.
O’na düşeni yakınlılara, yoksullara ve yolun oğluna ver. Bu Allah’ın yüzünü dileyen kimseler için daha iyidir. Ve işte başaranlar onlardır.
39- Ve nasın mallarında rabvetsindiye ribadan ita ettikleriniz Allah’ın i’ndinde rabvetmez ve Allah’ın vechini irade edenler olarak zekattan ita ettiklerinize gelince; işte müdi’fler onlardır.
Ve insanların varlarında çoğalması için çoğalandan verdikleriniz Allah’ın yanında çoğalmaz ve Allah’ın yüzünü dileyenler olarak vergiden verdiklerinize gelince; işte katlayanlar onlardır.
40- Sizi halk eden, sümme size rızk eden, sümme sizi imate den, sümme sizi ihya eden kimse Allah’tır. Şeriklerinizden bunlardan bir şeyi size fi’l eden kimse var mıdır? O, sübhandır ve işrak ettiğiniz şeylerden tea’ldır.
Sizi yaratan, sonra sizi besleyen, sonra sizi öldüren, sonra sizi dirilten kimse Allah’tır. Ortaklarınızdan bunlardan bir şeyi size yapan kimse var mıdır? O, arınmıştır ve ortak ettiğinizden uludur.
41- Nasın yedlerinin kesbettiğinden dolayı berr ve bahırda, rucu’ ederler diye a’mel etmiş olduklarının ba’zısını onlara izake etmek için fesad zuhur etti.
İnsanların ellerinin yaptıklarından dolayı kara ve denizde, dönerler diye işlemiş olduklarının kimini onlara tattırmak için bozgunluk ortaya çıktı.
42- “Arzda seyredip min kabl olan kimselerin a’kibeti nasıl olduğuna nazar ediniz” diye kavlet. Onların ekserisi müşrikler idi.
“Yerde gezip önce gelen kimselerin sonu nasıl olduğuna bakınız” diye söyle. Onların çoğu ortakçılar idi.
43- Allah’tan kendisine meredd olmadığı bir yevm etvet etmeden kabl vechini kayyim dine ikame et. Ol yevm teseddu’ ederler.
Allah’tan çevrilmeyecek bir gün gelmeden önce yüzünü diri düzene tut. O gün çatlarlar.
44- Kim küfrederse küfrü a’leyhinedir. Kim bir salihi a’mel ederse nefislerine mehd ederler.
Kim kapatırsa kapatması kendi üzerinedir. Kim bir uygunu işlerse kendilerine döşerler.
45- (Bu), fazlından iman etmiş ve salihleri a’mel etmiş olan kimselerin cezalandırılması için olur. O, kafirleri ihbab etmez.
(Bu), artısından inanmış ve uygunları işlemiş olan kimselerin karşılanması için olur. O, kapatanları sevmez.
46- Rihleri mübeşşirler olarak ve sizi rahmetinden izake etsin ve fülk emri ile cereyan etsin ve fazlından ibtiğa edesiniz ve şükredersiniz diye irsal etmesi ayetlerindendir.
Yelleri sevindiriciler olarak ve size esenliğinden tattırsın ve gemi buyruğu ile aksın ve artısından arayasınız ve karşılarsınız diye göndermesi kanıtlarındandır.
47- Ve senden kabl resulleri kavimlerine irsal etmiştik, onlara beyyineler ciet ettiler de, icram eden kimselerden intikam aldık. Ve müminlere nasr üzerimize hakk oldu.
Ve senden önce elçileri uluslarına göndermiştik, onlara açıklamalar getirdiler de, suçlu olan kimselerden öç aldık. Ve inananlara yardım üzerimize gerçek oldu.
48- Allah, rihleri irsal eden kimsedir, sehabı isar eder, nasıl meşiet ederse semada onu öyle bast eder, onu kesifler ca’l eder, vedki helillerden huruc eder re’y edersin. A’bdlerinden meşiet ettiği kimseye onu isabet edince onlar istibşar ediverirler.
Allah, yelleri gönderen kimsedir, bulutu itekler, nasıl dilerse gökte onu öyle yayar, onu yığınlar yapar, yağmuru aralardan çıkar görürsün. Kullarından dilediğin kimseye onu dokundurunca onlar seviniverirler.
49- Kendilerine tenzil olunmadan kabl, min kablihi müblislerdi.
İndirilmeden önce, onun öncesinde ümitsizlerdi.
50- Allah’ın rahmetinin eserlerine nazar et, arzı mevtinden ba’d nasıl ihya ediyor. Mevtayı da bu ihya edecektir ve O, şeyin küllüne kadirdir.
Allah’ın esenliğinin izlerine bak, yeri ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Ölüyü de bu diriltecektir ve O, her şeye güç yetirir.
51- Ve eğer bir rihi irsal edip onu müsferr re’y etseler onun ba’dinden küfretmeyi zillederler.
Ve eğer bir yeli gönderip onu sararmış görseler ondan sonra kapatmaya koyulurlar.
52- Sen mevtaya isma’ ettiremezsin ve müdbirler olarak tevelli edince de summa dua’yı isma’ edemezsin.
Sen ölüye işittiremezsin ve arkalarını çevirince sağırlara çağrıyı işittiremezsin.
53- Ve a’maları dallerinden hidayet edecek sen değilsin. Ayetlerimize iman etmiş kimseler dışında isma’ edemezsin. Onlar müslimlerdir.
Ve körleri şaşkınlıklarından yola getirecek sen değilsin. Kanıtlarımıza inanmış kimseler dışında işittiremezsin. Onlar barışçılardır.
54- Allah, sizi da’fdan halk eden sümme da’fın ba’dından kuvveten ca’l eden sümme kuvvetin ba’dından da’fen ve şeybeten ca’leden kimsedir. Meşiet ettiği şeyi halk eder ve a’lim, kadir O’dur.
Allah, sizi cılız yaratan sonra cılızlıktan sonra güç olarak yapan sonra güçten sonra cılız ve kocamış olarak yapan kimsedir. Dilediği şeyi yaratır ve bilgin güç yetiren O’dur.
55- Ve o yevm saa’t ikame eder, mücrimler bir saa’tin ğayrine lebs etmediklerine iksam ederler. İşte böyle ifk edilir oldular.
Ve o gün süre gelir, suçlular az bir süre dışında kalmadıklarına and içerler. İşte böyle yanıltılır oldular.
56- Ve i’lim ve iman ita edilen kimseler “Allah’ın kitabında ba’sin yevmine dek lebsetmiştiniz” kavletti. Ba’sin yevmi budur ve lakin siz i’lmedemediniz.
Ve bilgi ve inanç verilmiş olan kimseler “Allah’ın yazıtında çıkarılma gününe dek kalmıştınız” diye söyledi. Çıkma günü budur ve ancak siz bilediniz.
57- Ol yevm, zulmetmiş olan kimselere ma’zeretleri nef’ etmez ve onlar isti’tab da olunmazlar.
O gün, ezmiş olan kimselere savunmaları yarar vermez ve onlar eşikte de bırakılmazlar.
58- Ve biz bu Kur’an’da nasa meselin küllünden darb ettik. Onlara bir ayetle ciet etsen küfretmiş olan kimseler “siz mubtillerden başkası değilsiniz” diye kavledecekler.
Ve biz bu Kur’an’da insanlara örneğin hepsinden sunduk. Onlara bir kanıtla gelsen kapatmış olan kimseler “Siz çürütücülerden başkası değilsiniz” diye söyleyeceklerdir.
59-60- Böylece Allah, i’lmetmeyen kimselerin kalblerini tab’ eder. Sabret, Allah’ın va’di haktır, ikan etmeyen kimseler seni istihfaf edemezler.
Böylece Allah, bilmeyen kimselerin yüreklerini damgalar. Dayan, Allah’ın sözü gerçektir, kanmayan kimseler seni oynatamaz.
AÇIKLAMA : Rum suresi Mekke’de nazil olmuştur. O zaman Romalılar Perslere karşı yenilmiş ve İstanbul yakınlarına kadar gelmişlerdi. Mekke müşrikleri buna sevinmişler ve sevinçlerini sahabelerin bildirmişlerdir. Bunun üzerine Rum sure inmeye başlamıştır. Romalılar çok yakın bir yerde yenilmişlerdir. “Birkaç sene içinde yenildikten sonra galip gelecekler, bu öncesi de sonrası da Allah’ın işidir” deniyor. Yani Romalıları da mağlup eden Allah’tır. Galip getirecek de Allah’tır, O’nun kaderi dışında bir şey olmaz. Bu mağlubiyet ve galibiyet Kur’an’ın bir mucizesi olmak için yapılmıştır.
Bu olay olduğunda kumar henüz haram edilmişti.
“O gün müminler de ferahlayacaklardır” denmektedir. Sahabe ile müşrikler arasında bahse girilmiş ve üç sene içinde Romalılar galip gelmezse sahabe yüz deveyi verecek, galip gelirse alacaktır. Bu haber peygambere getirilmiş, peygamber de, müddetin dokuz seneye, develerin de 300 çıkarılmasını önermiş, karşı taraf da bunu kabul etmiştir. Sonra Bedir Savaşı’ndan önce Romalılar galip gelmiş ve Doğu Anadolu’ya kadar Persleri sürmüşlerdir. Bu haberin geldiği gün müslümanlar da Bedir Savaşı’nı kazanmışlardı. Böylece haber bütünü ile doğrulanmıştır.
“Bu Allah’ın va’didir. Allah va’dinden hulf etmez” demek suretiyle Kur’an’da verilmiş olan bütün vai’dlerin yerine geleceğini te’yit etmektedir. “Kafirlerin hoşuna gitmese de biz dinimizi bütün dinlere galip getireceğiz” ayeti, tarihte gerçekleşmiştir. Başka bir ayette de “Bunlar Allah’ın günleridir, devrederiz” deniyor. Bugünkü ateistlerin galibiyeti de Perslerin galibiyeti gibidir. Romalıların ve Müslümanların bir zamanda galip gelmeleri gibi Hıristiyanlar ile Müslümanların aynı zamanda tekrar galip gelecekleri va’dini içermektedir. Bu va’dinden de Allah hulf etmeyeceklerdir.
“Allah gökleri ve yeri, aralarında bulunanları hak ile ve müsemma bir ecel ile yarattı” denmektedir. Kainat da bir insan gibi doğmuştur, gelişmiştir, yaşlanmaktadır ve ölecektir. Bu hususta fizik ve astronomide kainatın yaşı ve ömrü hakkında yeterli belirtiler vardır. Kainatın genişlemesi ile yaşı, entropinin büyümesi ile de ömrü hesaplanabiliyor. Müsemma ecel, belirlenmiş normal eceldir. İnsanın müsemma eceli 100 yıldır, ama daha önce de ölebildiği gibi fazla da yaşayabilmektedir.
“Onlar, onlardan kuvvetçe daha şiddetliydiler. Arzda eserler bıraktılar ve bunların imar ettiklerinden daha çok imar ettiler” denmektedir. Bu ayetin muhatabı çökmekte olan topluluklardır. Demek ki, gelişmekte olan topluluklardan ziyade çökmüş olan topluluklarda küfür ve fesad yaygınlaşır. Başka bir ifade ile bunlar yaygınlaştığı için topluluk çöker. Kur’an, bu nevi çökmekte olan topluklara veya çökmüş olan topluluklara gerçekleri göstermek için geçmişlerine bakmalarını emretmektedir. Çöküş sebeplerine bakarak kendilerini düzeltmelerini hatırlatmaktadır.
“Yatarken ve kalkarken de Allah tesbih edilir”. Bu yatsı ve sabah namazlarını bildirmektedir. “A’şiy ve izhar ettiğimiz zamanda hamd Allah’ındır” denmektedir. Bu da akşam ve öğle namazına işaret etmektedir. “Yer ve gökte hamd onundur” demekte ve akşam ile sabah namazını vav ile a’tf etmektedir. Böylece bu ifade ile de beşinci namaza işaret edilmektedir. Mekke’de nazil olan bu sure, namazların Mekke’de farz olduğuna ilişkin haberlerin doğrulunu tekid etmektedir.
“Ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır” deniyor. Bu hayvanların ve insanların ölümüne işaret etmektedir. “Arzı da ölümünden sonra ihya eder” ayetiyle bitkilerin de diri olduğuna değinmektedir. Bugün biyolojide bulunmuş olan DNA’ların delaleti ile canlılık bakımından hayvanlarla bitkiler arasında fark olmadığı ortaya çıkmıştır. “Siz de böyle çıkarılacaksınız” ifadesi ile insanların ahirette de bu dünya hayatına benzer yaratılışta canlandırılacağı ifade edilmiştir.
“Sizi topraktan yaratıp sonra intişar eden bir beşer olmanız O’nun ayetlerindendir” ayetindeki “beşer” müteşebbis olma, yeni şeyler arama, yenilikler yapma anlamına gelir. İnsanlar, karı koca olarak bir çift yaratılmış, sonra kendilerine besin aramak için çevreye yayılmışlar, toplayıcılıkta avcılığa geçmişler, bütün dünyaya okyanusun adalarına kadar her tarafa bir müteşebbis olarak yayılmışlardır. Burada “sümme” ve “iza” denmektedir. Hem sümme hem de iza geldiğinde sümme, rütmebeten terahiyi ifade eder. Yani siz, insan olarak yaratıldıktan sonradır ki, bütün dünyaya yayıldınız. Gerçekten yeryüzünün her ikliminde yaşayan insandan başka bir canlı yoktur. Bu yayılma gücünü de kendi çıplaklığına borçludur. Kendi ürettiği elbiseleri ile her iklimde yaşayabilecek durumdadır. Hatta gemileri ile denizlere dalabilmekte, uzaya açılabilmektedir.
“Siz intişar eden bir beşer oldunuz” ifadesi ile intişarın durmayacağını, devamlı olarak kıyamete kadar yeni diyarlara gidileceğini anlatmaktadır. “Arzda yayılırsınız” dememekte; mutlak olarak “yayılırsınız” demek suretiyle göklerde de yayılacağımıza değinmektedir. “Sümme”den sonra izanın gelmesi, bunun sürekliliğine işaret etmektedir.
“Eşler arası sükun meveddet ve rahmetin bulunması da O’nun ayetlerindendir” denmektedir. Sadece böyle bir meveddet olmasa insanlar ve canlılar için çoğalma devam edemez. Bu da gösteriyor ki, kainatta her şey tam ve yeteri kadar düzenlenmiştir. Oysa tesadüflerin eseri olsaydı kimi fazla kimi az olurdu.
“Dillerin ve renklerin ihtilafı da O’nun ayetlerindendir”. Bir sistemde en önemli husus gruplanma ve her gruba mensup olan varlıkların kendilerini ve yerlerini bulmalarıdır. Bunu da dil ve renklerle sağlamaktadırlar. Bu sayede gerek canlılarda ve gerekse insanda düzenlemeler olmaktadır. İnsan gerek dilini, gerekse elbisesini kendisi oluşturabilmekte, böylece kendi iradesi ile değişik topluluklar kurabilmektedir. Hayvanlarda ise böyle bir imkan yoktur.
“Geceleyin ve gündüzleyin uyumanız ve fazlından ibtiğa etmeniz de O’nun ayetlerindendir” ifadesinde gündüz uymanın ve gece de çalışmanın meşruluğuna değinmektedir. Gelişen sanayi döneminde gece vardiyeleri zorunlu olmaktadır. Kur’an buna da izin vermiştir.
“Berki size gösterir ve size gelecek olan yağmuru haber verir” denmektedir. Bu ayette de insanların oluştan evvel uyarıldıklarını bildirmektedir. Hastalıktan evvel üşüme, uykudan evvel uyuma hep gelecekleri önceden haber verme sinyalleridir. Rüya da bunlardan biridir.
“Biz bir rih irsal etsek onu müsferr olarak görseler küfrediverirler” ayetindeki “hu” zamiri müfred ve müzekkerdir. Sararmış olarak görülen buna uygun bir kelime bundan önceki ayetlerde geçmemektedir. Mana olarak “arzı nasıl ihya eder” ifadesindeki ihyanın delalet ettiği hayat bulan bitkiler olabilir, yani “dirilmiş olan şeyi sararmış görseler inkar ederler” manasındadır. Yahut “nankörlük ederler” manasındadır. Yani verince şükretmez ama alınca nankörlük ederler.
“Sen ölüye duyuramazsın” ayeti ile mezardakilerin duymayacağı Peygamber de olsa onlara seslenmenin faydasız olacağı ifade edilmiştir. Bunun gibi küfretmiş olan kimselerin de ölü olduğu ve sağır olduğunu bu ayet ifade etmektedir. Ancak “iza vellev müdbirin” istisnası ile de dinlemek isterlerse duyabileceklerini de bildirmektedir. Yine “Köre şaşkınlıklarından kurtarmak için yol gösteremezsin” denerek şaşıranları köre benzetmiştir. “Sen ancak Allah’ın ayetleri güven sağlayan ve barışık olan kimselere yol gösterebilirsin” diyor.
“Sizi zayıflıktan yarattı, sonra kuvvetli yaptı sonra yaşlı ve zayıf yapar” denmektedir. Tabiatta her şey doğar, gelişir, yaşlanır ve çöker. Buradaki “helekeküm” tabiri ile insanların tek tek bu oluş safhalarını geçirdikleri gibi toplulukların da aynı şekilde doğup, gelişip ve çöktükleri, hatta tüm insanlığın da aynı kanunlara tabi olduğu anlatılmaktadır. Canlılar alemi insan var edilinceye kadar yeni türler üretmişti, insandan sonra ise türler inkiraz etmektedir.
Kıyamet gününde mücrimlerin bir saatten fazla kalmadıklarına yemin etmeleri, öldükten sonra insanlar için kısmen de olsa zamanın durduğunu ifade eder. Bugünkü ilimler hızlanan varlıkların zamanları kısalttığını tesbit etmiştir.
“Zulmetmiş olanlar eşikte bırakılmazlar, isti’tab olunmazlar” ifadesi ile azarlanmanın cezayı hafif atlattığına işaret etmektedir.
“Biz bu Kur’an’da meselin hepsini anlattık” denmektedir. Kur’an, insanlığı ilgilendiren bütün konulara örnekler vermiştir. Kıyas yolu ile bütün hükümler ve olaylar Kur’an ile açıklanabilir. “Mesel” kelimesi bunu açıklamaktadır.
“Sabret Allah’ın va’di haktır” ayeti ile müminlere saldırmayı değil, sabretmeyi emretmektedir. Müminler tebliğ edecekler, sonra oturup bekleyeceklerdir. Tebliğden sonra Allah’ın emirlerini dinlemeyenlerin cezası müminler değil, Allah kendisi verecektir. Bütün peygamberlerin hikayeleri böyle anlatılır. Bizim de bugün yapacağımız tebliğden sonra beklemektir.
“İkan etmeyenler seni istihfaf edemezler” ayeti ile söylenenlere kulak vermeyen ve tebliği hafife alanlar bunu başaramazlar. Çünkü sonunda söylenenlerin ağırlıkları onların üzerine çöker ve ciddiye almak zorunda kalırlar. Günümüzde herhangi bir söz söylendiği zaman söz ne kadar doğru olursa olsun söyleyen güçlü değilse hiç kaale almaz ve kulak vermezler. Ancak zamanla o sözler karşılarına dikilince dinlemek ve önem vermek zorunda kalırlar.