110 - NASR SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
İza : “İza”, “za” kelimesinin değişik kullanılmasından oluşmuştur. Gelecekte olacakların vaktini bildirir. “İn” gelirse olup olmaması belli olmayan olaya işaret etmiş olur. İza gelirse olacağını da haber vermiş olur. “İz” geçmiş için kullanılır. Fiillerin mazi veya muzari olması bunlarda (iza ve iz) zamanı ifade etmez. İza, ...ince, ...ınca, ...dığında ekleri ile tercüme edilir.
Ciet :Suyun toplandığı çukur demektir. Gelmek anlamındadır. “Etve” kanaldan gelen sudur. Bir yönden gelmesi kastedilirse “eta” kullanılır, yönü belirsizse “cae” ile anlatılır. “Cae” fiili mazi (geçmiş zaman) ise de “iza” dan sonra geldiği için fiili muzari (gelecek) anlamı alır. Bu surenin Mekki veya Medeni olduğu kesin değilse de Medeni olsa bile Mekke’nin fethinden önce geldiği anlaşılmaktadır.
Nasr :Bereketli yağmurla sulanmış toprak demektir. Lazım olarak fiil, bir yerin yağmurla sulanarak yeşermesidir. Sonra muteaddi olarak bir yeri sulayarak yeşertmek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Yeşermiş bir yer susuz kaldığında kurumaya başlar. Su ile desteklemek onu yeşil tutmak demektir. Bir kimseye bir şeyden korunması için destek vermek nusret kelimesi ile anlatılır. “Avn” bir işte yardımdır, nasr ise korunmada yardımdır.
Allah : Allah kelimesi “el-ilah”tan dönüşmüştür. Özel isimdir. Kurallara göre türememiştir. Harfi tarifle gelen kelimelere “ya” harfi geldiği zaman “eyyuha” harflerini alır. Oysa “Ya Allah” denir. Yani buradaki” el” harfi tarif değildir. Allah’ın kainatı var ettikten sonraki özel ismidir.
Ve : “Ve” atıf harfidir. Bu da yine “beyn” kelimesinden doğmuştur. “Ve”de birlikte veya peş peşe olma şartı yoktur. “Fe”de peş peşe olma şartı vardır. Burada fethi nasra bağlamaktadır. Feth ve nasr birbiriyle ilişkili ama birbirinden ayrı manaları vardır. Nasrın Fethe sebep olması dolayısıyla burada “fe” harfi ile değil de “ve” harfi ile kullanılması fethten sonra da nusretin devam etmesi anlamına gelir. Bir ülkeyi almak kolay olabilir. Ama o ülkeyi elde tutmak için de Allah’ın yardımına ihtiyaç vardır. İktidar olmak yetmez iktidarda kalmak gerekir.
Feth : Feth, kapının açılması demektir. Başlangıçta kapıyı açmak için kapının üzerine konan ve kapıyı çekmek için kullanılan parçadır. Feth etmek kalelerin kapılarını açma anlamında bir şehre girme manasında kullanılmaktadır. Burada feth, harfi tarifli gelmiştir. Mekke’nin fethi kastedilmiştir. Bununla beraber cümle “Allah’ın nusreti ve fethi her geldiğinde” şeklinde bir manaya gelmek üzere lam cins için olabilir.
Ve : “Ve” “reayte” kelimesini “cae” kelimesine atf etmektedir. Fethin olması ile görme bir arada gerçekleştiğinde tesbih ve istiğfar edilmesi emredilmiştir.
Re’y :Raye, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
Nas : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır.
Dahl : Kuytu yer demektir. Sonraları iç anlamına kullanılmış. Daha sonra da “girme” anlamında kullanılmıştır. Burada “nas” topluluk olarak değerlendirilmiş ve kurallı erkek çoğul kullanılmıştır. Fiillerde kurallı erkek çoğullarda ümmet olma şartı yoktur.
Fi : Zarf harfi ceridir. Olayın içinde cereyan ettiği yer ve zamandır. Yerin ve zamanın tamamını kaplaması gerekmez. Burada dinin içine girme şeklinde ifade edilmiştir. Din bir düzendir, çevredir. İnsan o çevrede yaşar. Her tarafta bulunmaz. Kur’an’ın bütün hükümleri herkese ait değildir. Müteşabih ayetler, kimler bir şeyi anlamıyorsa o kişilere müteşabihtir. Dolayısıyla o kişileri bağlamaz.
Din : Dane, inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. Deyn kelimesi din kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. Din de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. Dinar kelimesi de dinden gelir. Burada din düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatini kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.
Fevc : Deve sürüsü su başına getirildiklerinde birden su içemediklerinden gruplara ayırılır. Her grup bir fevcdir. Sıra dağlarda her yüksekliğin arasındaki bölüme de fevc denir.
Fe : İza’nın cevabıdır. Bundan önceki olaylar cereyan ettiğinde o olayların cereyan etmesi sebebiyle yapılacak veya olacak işler için söylenen cümlenin başına gelir. Surenin İza ile başlamış olması bu olayların olacağını da haber verir. İslamiyet başlangıçta çok yavaş gelişmiştir. İlk 13 senede ancak 100 civarında kişi müslüman olmuştur. Hicretten sonra Medine’de muhacir ve ensar kabilelernden bir kısmı müslüman olmuştu. İslamiyetin bu kadar yavaş gelişmesi Hz. Peygamber dahil mü’minlerin canlarını sıkıyordu. Hatta zaman zaman bu iş olmayacak gibi tereddütler oluyordu, ümitsizlikler oluyordu . İşte bu sure o zamanlarda tereddütleri gidermek için inen suredir. Bu tereddüdünüz günahtır. Ama zafer gelince önce tesbih edin, teredütlerinizden dolayı istiğfar edin, O, tevbelerinizi kabul edecektir, şeklinde bir cevap cümlesi gelmiştir.
Sebh : Sebhe, omuzlara atılan, esen rüzgarda kanatlar gibi açılan elbise demektir. Sonraları uçmak ve yüzmek anlamlarında kullanılmıştır. Tesbih etmek yüzdürmek veya uçurmak demektir. Arapça’da mecaz olarak yüceltmek anlamına gelir. Tef’il babından teksir için kullanılır. Türkçe’de tarikatların kullandığı zikir Kur’an’da tesbih olarak geçmektedir. Zikir anlamak, anmak ve düşünmek demektir.
Bi : Bi, harfi cerdir. Alettir. Hamdi vasıta ederek Allah’ı yücelt anlamına gelir. Yani bu yüceltme dahi lafızları tekrar etme ile değil, anlamları ile de yüceltmek demektir.
Hamd :Cümle kapısı demektir. Çardak veya çadır hayatı yaşarken beylerin çadırları gösterişli yapılır, kapısına bekçiler konurdu. Sonraları sarayların cümle kapısı, ana kapısının adı “hamd” olmuştur. Orda bekleyen bekçilere de “abd”, direklere de “amd” denmiştir. Bir arzusu olup bir şey talep etmek isteyen, bu kapıya varır hacetinin giderilmesi için arzuda bulunurdu. Kapının güzelliği, içinde olanların değerini temsil etmesi sebebi ile hamd kelimesi meth etmek, şükr etmek, sena etmek anlamlarını taşıyan bir kelime olmuştur. Medh, kendisinde iyilik bulunan, sena başkalarına iyilik yapan, şükür kendisine iyilik yapanı anlatmaktır. Hamd bunların hepsini içine alan bir kelimedir.
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir. Burada rab kelimesini kullanmış olmasının nedeni işlerin yavaş ve sıkıntılı olmasının yani hak yolunda başarının geç gelmesinin nedeni Allah’ın rabvet sıfatının tecellisinden dolayıdır.
Ve : Ve, istiğfar etmeyi tesbihe bağlamaktadır. Tesbihte Alllah’ın eksiksiz olduğu ifade edilmektedir. İstiğfarda ise eksikliklerin bizde olduğu belirtilmektedir. Bu kelimeler onun için birbirine bağlanmıştır. Hayatta cereyan eden her şey Allah’ın izni ile olmaktadır. Bizim başımıza gelen bir şeyde suçu veya hatayı başkasına değil kendimizde aramalıyız. “Rabbini hamdinle tesbih et ve istiğfar et” ifadesi ile bütün hayatımızın istikametini ve çalışmamızı tespit ediyor. Zorluklar ve sıkıntılar daha üstün bir mertebeye erişmek için ve yanlışlarımızı düzeltmek için verilmektedir. Bunun için hamd etmeliyiz. Vize verildi, imtihana alındık demektir. Başarı şansımız var. Alınmasaydık şansımız da olmazdı.
Ğafere : Hefere kelimesi ile akrabadır. Çukur açmaya hafr etmek, açılan çukurun toprağını yerine koymaya ise ğafr etmek demektir. Hufre çukur, ğufre çukurdan alınan topraktır. Ğubar kelimesiyle de akrabadır. Mağfiret etmek demek, suçu, günahı, hatayı kapatmak, cezasını vermemek, görmemezlikten gelmek demektir. Afv ise suçu tamamen silmek, işlememiş hale getirmek demektir. Burada istif’al babı kullanılmıştır. İstif’al babı, Türkçe’deki “isteme” kelimesinin başa gelmesi gibi bir mana taşır. Allah’tan işlenen kusurların, günahların kapatılmasını, örtülmesini talep etmek anlamı taşır. Afv yerine mağfiretin gelmesi “hepten sil” yerine daha mütevazi bir talepte bulunmak anlamı taşır.
İnne : İnne, kane’den dönüşmüştür. Kaf düşmüş enne olmuştur. Hu zamiri Allah’a racidir.
Kevn : Kevn, tepe demektir. Beynin karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “hevn” denir. “Kane” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir.
Tevvab : Tevvab demek, kendisine dönüldüğü zaman o da size döner, demektir. Bu kelimenin aslı “evb”dir. Evvab ile tevvab aynı anlamdadır. Evb kelimesi de yuva kelimesinde dönüşmüştür. Evy yuva demektir. Türkçe’deki ev kelimesi ile yakınlığı vardır. Hayvanların akşam üstü yuvalarına dönüşünden insanların olması gerekene dönmesine tevbe denmiştir. Allah insanlarla adeta kendisi bir insanmış gibi hitap eder. İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinde olduğu gibi bir tutum içinde olduğunu gösterir. Allah insana benzemez, dolayısıyla bütün bu ifadele mecazidir.
Allah’ın nusreti ve fethi ciet edip ve nası Allah’ın dinine efvacen duhul ettiğini re’y edince Rabbini hamd ile tesbih et ve ona istiğfar et. O tevvabdır.
Allah’ın kolu gelip alma olunca ve herkesin Allah’ın düzenine bölük bölük girdiğini görünce Yetiştiricini ederi ile arıt ve O’ndan kapatmasını iste. O düzeltendir.
Açıklama : İnsan sosyal evrim yapmakta olan bir varlıktır. Sosyal evrimde eski yapının yıkılıp yerine yenisinin getirilmesi gerekmektedir. Bunun için önce evrimi yapacak bir aşiret oluşur. Bu aşiret Mekke’de 7 senede oluşmuştur. Sonra aşiret geliştirdiği projeyi çevreye sunar. Çevre bunu tartışır. Karşı gelir. Aşiretin gücünü yolar. Bu inkılabı yapıp yapamayacağını dener. Bu safha Mekke’de 6 senede oluşmuştur. Kendilerini topluluğa tanıttıktan sonra sitelerini kurarlar. Ve bu sitede iç ve dış mücadele başlar. Bu mücadele sayesinde iki taraf da yeni oluşumu sindire sindire öğrenir. Başlangıçta insanlar inansalar da sosyal baskı olduğu için evrime katılmazlar. Bir gün sosyal baskı tersine döner. O zaman da kitleler halinde evrime uyulmuş olur. Bunun hikmeti eğer baştan kalabalık kitle halinde katılsalar evrim yapanlar hazırlıklı olmadıkları için başaramazlar. Ya evrim yarım kalır veya bozulur. Bu sure bu hususları baştan bildirerek bu yolda yürüyenlere ders ve güven vermektedir.