AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
2672 Okunma
rad suresi meali

 

 

13 – RA’D SÛRESİ

 

ĞiYD (dad) : Ğiyd, bir tohum çimlenirken çürüyen kısım.

ZeBeD (ze, dal) : Köpüktür.

CuFA’ (hemze) : Curuftur.

 

 

Rahman Rahîm Allah’ın ismine

 

1- Kitabın bu ayetleri Elif Lam Mim Ra’dır. Ve rabbinden sana inzal olunmuş olan haktır. Ve lakin nasın ekserisi iman etmiyor.

Yazıtın bu kanıtları Elif Lam Mim Ra’dır. Ve yetiştiricinden sana indirilmiş olan gerçektir. Ancak insanların çoğu inanmıyor.

 

2-Rey ettiğiniz a’medlerin ğayrı ile semaları ref eden kimse Allah’tır. Sümme arşa istiva etti. Ve şemsi ve kameri teshir etti. Her biri müsemma bir ecele cereyan ediyor. Emri tedbir ediyor. Rabbinizin likaına ikan edersiniz diye ayetleri tafsil ediyor.

Görebildiğiniz direklerin başkasıyla gökleri yükselten kimse Allah’tır. Sonra sekiye doğruldu. Ve güneşi ve ayı kullandırdı. Her biri adlanmış bir süreye akar.  İşi döndürüyor. Yetiştiricinizin kavuşmasına kanarsınız diye kanıtlarını açıklıyor.

 

3-Ve arzı medetmiş ve orada rasiyeleri ve nehirleri ca’letmiş olan kimse O dur.  Orada her semereden ikişer zevc ca’letti. Leyl neharı iğşa ediyor. Bunda tefekür eden kavme ayetler vardır.

Ve yeri uzatmış ve orada sıra dağları ve ırmakları koymuş olan kimse O dur. Orada hey yemişten ikişer çift yaptı. Gece gündüzü kaplıyor. Bunda oylayan bir ulusa kanıtlar vardır.

 

4-Arzda mütecavir kıtalar vardır. Vahid ma ile iska olunan gindebden cennetler, zer, sınvan ve ğayrı sınvan nahil vardır. Ve ükülde bazısının bazısına tafdil ediyoruz. Bunda akldeden kavme ayetler vardır.

Yerde yanaşık bölümler vardır. Tek bir su ile sulanan üzümden yemişlikler, tarla, salkımlı salkımsız hurmalıklar vardır. Ve yemede kimini kimine üstün kılıyoruz. Bunda usa vuran bir ulus için kanıtlar vardır.

 

5- A’ceb ediyorsan onların kavli a’cebdir: Biz turab olunca mı, biz cedîd bir halk içinde mi olacağız? İşte bunlar Rablerine küfretmiş kimselerdir ve işte onların a’naklarında ağlal vardır ve işte onlar nar ashabıdır, orada haliddirler.

Şaşıyorsan, onların sözü şaşılacaktır. Biz toprak olunca mı, biz yeni bir yaratılış içinde mi olacağız? İşte bunlar Yetiştiricilerine kapatmış kimselerdir. Ve işte onların boyunlarında takma vardır. Ve işte onlar, ateşliler orada kalıcıdırlar.

 

6- Ve hasenenin kablinde seyyieyi seni isti’cal ediyorlar; oysa kendilerinden önce mesüleler halvet etmiştir. Ve Rabbin nâsa zulümleri üzerine mağfiretlidir ve Rabbin i’kabı şedîd olandır.

Ve iyiliğin öncesinde kötülüğü sana çabuk olmasını istiyorlar; oysa kendilerinden önce örnekler geçmiştir. Ve Yetiştiricin insanlara ezilmeleri üzerine örtüşlüdür.  

 

7- Ve küfr etmiş olan kimseler “Ona Rabbinden bir ayet inzal olunmalıydı” kavl ediyorlar. Sen yalnız bir münzirsin. Her kavme bir hâdi vardır.

Ve kapatmış olan kimseler “Ona Yetiştiricisinden bir kanıt indirilmeliydi” söylüyorlar. Sen yalnız bir uyarıcısın. Her ulusu yola götüren vardır.

 

8- Allah her ünsanın haml ettiğini ve rahimlerin ğayz ve izdiyad etmekte olduklarını i’lm ediyor ve her şey i’ndinde miktarıncadır.

Allah her dişinin yüklendiğini ve döl yatakların  erittiğini ve artırdığını biliyor ve her şey onun yanında ölçü iledir.

 

9- Şehadetin ve ğaybın ilmeder olanıdır. Kebirdir ve mütealdir.

Görülenin ve görülmeyenin bilendir. Büyüktür ve aşkındır.

 

10- Sizden kavli israr eden kimse ile onu cehreden kimse leylde müstehfi olan kimseyle neharda sarib olan sevadır.

Sizden sözü gizleyen kimse ile onu açıklayan kimse ve gece gizlenen kimseyle  gündüz pusaran eşittir.

 

11- Onun yedeyin beyninden ve halfinden muakkibleri vardır. Onu Allah’ın emrinden hıfzediyorlar. Allah bir kavimde olanı nefislerinde olanları teğyir etmelerine dek tağyir etmez.  Allah bir kavme bir süu irade edince ona mered yoktur. Onların onun dununda onları valilerden biri yoktur.  

Onun onunda ve arkasında izleyenleri vardır. Onu Allah’ın buyruğuna korurlar.
Allah bir kavimde olanı kişilerinde olanları değiştirmelerine dek değiştirmez. Ve Allah bir ulusa bir kötülüğü dileyince onu çevirecek yoktur. Onların onun dışında arkalarından biri de yoktur.

 

12- O berki size havf ve tama olarak  ira eden ve sikal sehabı inşa eden kimsedir.

O şimşeği size korku ve umut olarak gösteren ve ağır bulutları yapan kimsedir.

 

13- Ra’d hamdiyle ve melekler de hidetinden tesbih ediyor. Saikaları irsal eder ve onlar Allah’ta  mücadele ederken meşieti olana onu isabet ettiriyor ve mihali şedid olandır.

Gök gürültüsü  onun değeri ile ve melekler de korkularından arındırıyorlar. Yıldırımları gönderir ve onlar Allah ta çekişirlerken dileyene onu çarptırıyor ve değişmesi sıkı olandır.

 

14- Hakkın daveti onadır. Onun dununa dua ettikleri kimseler keflerini, ma femine buluğ etsin diye bastedip baliğ olamayan gibinin dışında onlara bir şeyi isticabe demezler. Kafirlerin duası dalal olmanın dışında değildir.

Gerçeğin çağrısı onadır. Onun dışında çağırdıkları kimseler avuçlarını su ağzına ulaşsın diye uzatıp ona ulaşamayan gibisinin dışında onlara bir şeyi karşılayamazlar. Kapatanların çağrısı şaşkınlık içinde olmanın dışında değildir.

 

15- Semalar ve arzda olan kimseler kerhen ve tav’an Allah’a secde ediyorlar. Zilleri de ğuduv ve asal de

Gökler ve yerde olan kimseler isteyerek ve istemeyerek, gölgeleri erkenden ve geçte Allah’a kapanıyorlar.

 

16- Semalar ve arzın rabbi kimdir kavlet. “Allah’tır” kavlet.  Kendilerine ne nef’e ne de zarara malik olan onun dununda velileri ittihaz mı ediyorsunuz kavlet. A’ma ve basir isiva eder mi kavlet. Yoksa zulümler ve nur mu istiva ediyor. Yoksa onlar Allah’a onun halkettiği gibi halketmiş olan şerikler mi ca’lediyor da onların üzerine halk teşabüh etti. Her şeyin haliki Allah’tır kavlet.  Ve o vahidir kahhardır” kavlet.

Gökler ve yerin yetiştiricisi kimdir söyle. Allah’tır söyle. Kendilerine ne yarar ne de sıkıntı hanlığında olan onun dışında arka mı ediniyorsunuz söyle. Kör ve gören bir olur mu söyle. Yoksa karanlıklar ve aydınlık mu eşit oluyor. Yoksa onlar Allah’a onun yaratması gibi yaratmış olan ortaklar mı ediniyorlar da  onların üzerine yaratılış kuşkulu geldi. Her şeyin yaratıcısı Allah’tır söyle. Ve o tektir kıyıcıdır.

 

17- Semadan maı inzal edip vadiler kaderi ile seyl etti de seyl rabiy zebedi ihtimal etti; ve hilye veya meta’ ibtiğâ etmek üzere narda i’kad olunanlarda da misli zebed vardır. İşte böyle, Allah hak ve batılı darb ediyor, zebed ise cüfâen zihab eder, nasa nef’ edeni ise arzda meks eder. Allah meselleri böyle darb ediyor.  

Gökten suyu indirip koyaklar ölçüsü ile sel oldu da sel çoğalmış köpüğü yüklendi ve biniş veya geçimliği edinmek üzere ateşte tutuşturulanlarda da örnek köpük vardır. İşte böyle Allah gerçek ve çürüğü örnekliyor, köpük ise atık olarak gider, insanlara yararlı olanı ise yerde kalır. Allah örnekleri böyle sunuyor.     

 

18- Rablerine isticabe eden kimselere hüsna vardır. Ona isticabe etmeyen kimseler ise, arzda olanların cemisi onların olsa, bir misli de beraberinde bulunsa onu iftida ederlerdi. İşte onlara hesabın suu vardır. Me’vaları cehennemdir. Mihad bi’sedir.

Yetiştiricilerine yanıtlayan kimselere iyilik vardır. Ona yanıt vermeyenler ise, yerde olanların hepsi onların olsa, bir benzeri de beraberinde bulunsa onu karşılık olarak verirlerdi. İşte onlara işlemin kötüsü vardır. Yuvaları tandırdır. Beşikleri kötüdür.

 

19- Rabbinden sana inzal olunmuş olanın hak olduğunu ilmeden kimse a’ma olan kimse gibi midir. Yalnız lublular tezekkür ederler.

Yetiştiricinden sana indirilmiş olanın gerçek olduğunu bilen kimse kör olan kimse gibi midir. Yalnız topanlılar anarlar.

 

20- Onlar, Allah’ın a’hdini ifa eden ve mîsakı nakz etmeyen kimselerdir.

Onlar, Allah’ın antlaşmasını yerine getiren ve bağı çözmeyen kimselerdir.  

 

21- Ve onlar Allah’ın îsal etmesini emrettiğini isal eden, Rablerine haşyet eden ve hesabın suunu havf eden kimselerdir.

Ve onlar Allah’ın bitiştirilmesini buyurduğunu bitiştiren, Yetiştiricilerinden çekinen ve işlemin kötüsünden korkan kimselerdir.  

 

22- Onlar Rablerinin vechini ibtiğa ederek sabretmiş, salatı ikame etmiş, kendilerine rızk ettiklerimizden sırren ve a’laniyeten infak etmiş ve seyyieyi hasneyle der’eden kimselerdir. İşte darın ukbası onlarındır.

Onlar, Yetiştiricilerinin yüzünü arayarak dayanmış, toplantıyı yapmış, kendilerini beslediklerimizden kapalı ve açık kullanmış ve kötülüğü iyilikle engelleyen kimselerdir. İşte yurdun sonu onlarındır.

 

23- A’dn cennetleri, oraya duhûl edecekler ve onların ebleri, zevceleri zürriyetlerinden salah etmiş kimselerindir de… Üzerlerine melekler her babdan duhûl ederler.    

 

Sürekli yemişlik, oraya girecekler ve onların babaları, eşleri, töremelerinden uygun olan kimselerindir de … Üzerlerine melekler her kapıdan girerler.

 

24- Sabretmiş olduğunuzdan dolayı size selam, darın ukbası ni’medir.

Dayanmış olduğunuzdan dolayı barış size, yurdun sonu iyidir.

 

25- Misakının ba’dından Allah’ın ahdini nakz eden Allah’ın isal edilmesini emrettiğini kat’eden ve arzda ifsad eden kimseler ise, işte lanet onlaradır ve darın suu da onlarındır.

Bağlanmasının ardından Allah’ın antlaşmasını çözen, Allah’ın bitiştirmesini buyurduğunu kesenler ve yerde bozgunluk yapan kimseler ise, işte ilenç onlaradır ve yurdun kötüsü de onlaradır.

 

26- Allah meşieti olana rızkeder ve kadr eder. Dünya hayatıyla ferah ettiler. Oysa dünya hayatı ahirette bir meta’dan başkası değildir.

Allah dileyeni besler ev ölçülendirir.  Yakın yaşamla sevindiler. Oysa yakın yaşam öte yaşamın bir geçimliğinden başkası değildir.

 

27- Küfretmiş olan kimseler ona rabbinden bir ayet inzal olunmalıydı diyarlar. Allah meşieti olanı idlal eder, inabe edeni de kendisine hidayet eder.

Kapatmış olan kimseler ona  yetiştiricisinden bir kanıt indirilmeliydi diyorlar. Allah dileyeni şaşırtır, yöneleni de kendisine götürür.

 

28- Onlar iman etmiş ve kalpleri Allah’ın zikri ile itminan etmiş kimselerdir. Kalbler Allah’ın zikriyle itminan eder.

Onlar inanmış ve yürekleri Allah’ı anma ile doyan kimselerdir. Yürekler Allah’ın anışıyla doyar.  

 

29- İman etmiş ve salihleri amel etmiş kimseler, tuba onlarındır ve meab husnusü da.

İnanmış ve uygunları işlemiş kimseler,  arılık onlarındır ve  barınak iyisi de onlarındır.

 

30- Sana iha ettiğimizi onlara tilavet edesin diye, Böylece seni bir ümmetin içine irsal ettik. Ondan önce ümmetler halvet etmişti. oysa onlar rahmana küfrediyorlar. O rabbimdir kendisinden başka ilah yoktur de, ona tevekkül ettim ve metab onadır.

 

Sana bildirdiğimizi onlara aktarasın diye, Böylece seni bit topluluğun içine gönderdik. Ondan önce topluluklar geçmişti. Oysa onlar yetiştiriciye kapatıyorlar. O yetiştiricimdir. Kendisinden başka tanrı yoktur de, ona dayandım ve dönüşlük onadır.

 

 

31- Kur’an, onunla cibal tesyiir edilseydi veya arz onunla takti’ olunsaydı veya onunla mevta teklim edilseydi, bel emr cemian Allah’ındır. Allah meşiet etseydi nasa cemian hidayet etmesine, iman etmiş olan kimseler ye’s etmezler miydi. Küfretmiş olan kimselere sun ettiklerinden dolayı kendilerine bir kari’a (59-4) isabet etmesi veya Allah’ın va’di etvet edinceye dek darlarından kariben hulul etmesi zeval etmez. Allah miada ihlaf etmez.

Kur’an onunla dağlar

 

Kur’an, onunla cibal tesyir edilecek veya arz olunla takti’ edilecek veya mevta onunla teklim edilecek olsaydı, Allah meşiet edip cemi’an nası hidayet etmesine iman  etmiş olan kimseler ye’s etmezler miydi. Emr cem’an Allah’ındır. Ve küfretmiş olan kimselere sun’etmiş olduklarından dolayı yine karia isabet eder veya Allah’ın va’di etvet edinceye dek onlar dardan kariben hulul ederlerdi. Allah va’dinden ihlaf etmez.

 

Kur’an, onunla dağlar yürütülseydi veya yer onunla kesilecek veya ölü onunla konuşturulacak olsaydı, Allah dileyip topluca insanları yola götürmesine inanmış olan kimseler ümitsizliğe kapılmazlar mıydı. Buyruk birlikte Allah’ındır.  Ve kapatmış olan kimselere yapmış olduklarından yine vuruş çarpardı  veya Allah’ın sözü gelinceye dek onlar yurttan yakından çözülürlerdi. Allah sözünden dönmez.

 

32- Senden önce rasullerle istihza olundu. Küfretmiş olan kimselere imla ettim, sonra onları ehzettim, ikabım nasıl oldu.

Senden önce elçilerle alay edildi. Kapatmış olan kimselere süre tanıdım. Sonra onları yakaladım kovalamam nasıl oldu.

 

33-Kesb etmiş olduklarından dolayı her nefse kaim olan kimse mi ve Allah’a şüreka ca’lettiler. Onları tesmiye ediniz kavlet, yoksa arzda ilmetmediğini ona tenbi ediyorsunuz, yoksa kavlden zahir olanı mı. Bel Küfretmiş olan kimselere mekrleri tezyin olunmuş ve onlar sebilden sedd olunmuşlardır. Allah kimi idlal ederse ona bir hadi yoktur.

Kazanmış olduklarından dolayı her kişiye duran kimse mi ve Allah’a ortak kıldılar. Onları adlandırınız söyle, yoksa yerde bilmediklerini mi ona anlatıyorsunuz, sözden açık olanı mı. Değil, kapatmış olan kimselere tuzakları süslenmiş ve onlar yoldan saptırılmışlardır. Allah kimi şaşırtırsa ona bir yola götürecek yoktur.

 

 

34- Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiretin azabı ise daha şakiktir. Onların Allah’tan bir vakileri de yoktur.

Onlara yakın yaşamda bir tadış vardır. Ötenin tadışı ise daha yıpratıcıdır. Onların Allah’tan bir korutanları da yoktur.

 

 

35- Muttakilere va’dolunmuş cennetin meseli, tahtından nehirler cereyan edendir. ukulu daimdir, zılli da, işte bu ittika etmiş kimselerin  ukbasıdır. Kafirlerin ukbası ise nardır.

 

Korunanlara, verilen yemişliğin benzeri, altından pınarlar akandır.  Yiyecekleri süreklidir, gölgesi de. İşte bu korunmuş olan kimselerin sonudur. Kapatanların sonu ateştir.  

 

36- Kendilerine kitabı ita etmiş olduğumuz kimseler, sana inzal etmiş olduğumuza ferah ederler. Ahzaptan bazısını inkar eden var. Ben sadece Allah’a ibadet etme ve ona işrak etmemeye emr olundum. Ona dua ediyorum ve meab onadır.

 

Kendilerine yazıt vermiş olduğumuz kimseler, sana indirmiş olduğumuza sevinirler. Kuruluşlardan kimsini tanımayanlar var. Ben yalnız Allah’a kulluk etme ve ona ortak etmemeye buyuruldum. Ona çağırıyorum ve barınak onadır.

 

37- Böylece onu Arabi bir hüküm olarak inzal ettik. İlimden sana ciet edenin ba’dından onların hevasına ittiba edersen sana Allah’a karşı ne bir veli ne de bir vak vardır.

Böylece onu sana Arap’ça bir kesim olarak indirdik. Bilgiden sana gelenin ardından onların eğilimlerine uyarsan sana Allah’a karşı ne bir arka ne de bir koruyan vardır.

 

38- Senden önce resuller irsal etmiştik. Kendilerine zevceler ve zürrriyeler ca’letmiştik. Bir resulün Allah’ın izni olmadan bir ayetle etvet etmesi olmaz. Her ecelin bir kitabı vardır.

 

Senden önce elçiler göndermiştik. Kendilerine eşler ve töremeler vermiştik. Bir elçinin Allah’ın oluru olmadan bir kanıtla gelmesi olmaz. Her sürenin bir yazısı vardır.

 

39- Allah meşiet eder olduğunu mahveder ve isbat eder.  Kitabın ümmü kendisindedir.

Allah dilediğini siler ve bırakır.  Yazıtın anası yanındadır.

 

40- Onlara va’d ettiklerimizin bazısını sana irae edeceğiz veya seni tevfiye edeceğiz. Senin üzerine sadece belağ vardır. Hesap ise üzerimizedir.

 

Onlara söz verdiklerimizin kimini sana göstereceğiz veya seni öldüreceğiz. Senin üzerine yalnız duyurma vardır. İşlem bizim üzerimizedir.

 

41- Bizim arza etrafından noksan ederek etvet ettiğimizi rey etmediler mi. Allah hükmeder, hükmüne muakkib yoktur. Hesabı seri olan O’dur.

 

Bizim yere çevresinden eksilterek  geldiğimizi görmediler mi. Allah keser, kesimine kovalayan yoktur. İşlemi hızlı olan O’dur.

 

42- Kendilerinden önce olan kimseler de mekr ettiler. Mekr cemian Allah’ındır. Her nefsin kesb etmekte olduğunu ilmediyor. Kafirler darın ukbasının kimin olduğunu bilecektir.

Kendilerinden önce olan kimseler de tuzak kurdular. Tuzak topluca Allah’ındır. Her kişinin kazanmakta olduğunu biliyor. Kapatanlar yurdun  sonunun kimin olduğunu bilecektir.

 

43- Küfretmiş olan kimseler sen mürsel değilsin diyorlar. Sizin ve benim beynimde şehid olarak Allah  ve kitabın ilmi kendisinde olan kimse kifayet etmiştir.

Kapatmış olan kimseler sen gönderilmiş değilsin diyorlar. Sizin ve benim aramda tanık olarak Allah ve yazıtın bilgisi kendisinde olan kimse yeter.

 

Bundan önceki sureler ve bundan sonraki sureler E L ile girdikleri halde bu sure ELR ile gelmiştir. Bu sureler dört*üç=12 gruptandır ilk altı surede ELR var, dördüncü surede ELMR var. Yani 12 sure dört üç gruba ayrılmıştır. İlk 6 suresi ELRlıdır. Ortasında ELMR gelmektedir. Surenin başındaki harfler aynı zamanda surelerin gruplanması için getirilmektedir. Baştaki sureler iki sure ELMlidir. Boğaz harfi, orta harfi ve dudak harfleriyle gelmekte ve bazı yerde biri terk edilmektedir. Bu surede “bunlar ayetlerdir” deniyor. Bundan sonraki surede ise “bunlar kitaptır” deniyor. Orada kitap nekire olarak getirilmiş, burada ise “kitabın ayetleri” denerek marife yapılmıştır. “Sana inzal olan rabbinden haktır, ama nasın ekserisi iman etmiyor” deniyor ve Kainatın yaratılışına dönüyor. Allah gördüğünüz direği olmaksızın semavatı ref etmiştir” Görüne direk olmaksızın demiyerek görünmeyen direğin olduğuna işaret etmektedir. Semavat ref olmuştur, kaldırılmıştır” Semavat müennes çoğul olarak getirilmiştir. Gökyüzü, yıldızlar, gezegenler, ay ve atmosfer bu semavatın üstündedir. Kainat bundan 10 milyar yıl önce patlamış ve genişlemeye devam etmektedir. Dolayısıyla merkezden yükseltilmiştir. Bunun dışında maddelerin çekim kuvveti var, birbirine düşmemesi için birbirlerinin etrafında dönmekteler. Böylece merkezkaç kuvvet oluşmaktadır. Bu da birbirine göre yükseltilmiş bulunduklarını gösterir. Yani burada ,ifade edilen mana merkezkaç kuvveti olarak düşünülebilir. “Sonra arşa istiva etmiştir” deniyor. Arş, beş boyutlu uzaydır. Daha doğru olarak gerçek boyutları ve sanal boyutları ile 10 boyutlu uzaydır. Yaşadığımız kainat 3 boyutludur. Bu kainatta hareketin olabilmesi için dördüncü boyuta ihtiyaç vardır. O kürsidir. İradeli hareket için 5 boyutlu uzay gerekir. Bunun adı da arştır. Burada “sonra” kelimesi kullanılmaktadır. Sonra kelimesi ile “Ref” olayı ile istiva olayı arasında bir düzenleme farkı vardır. Ref olayı kainatın varlığı için kuralların konmasıdır. Sonra kainat o kurallarla zaman içinde yaşamaktadır. Kuralın konması ayrı bir olaydır. Kuralın işlemesi ayrı bir olaydır. Onun için sümme” denmiştir. “Şems ve kameri teshir etmiştir” Yani güneş ve ayın hareketlerini kurallara bağlamıştır. Hepsi müsemma ecele kadar cereyan etmektedir” denmektedir. Burada ikisi değil de hepsi denmiştir. Yani gökler de dahil her şey belli bir ömre kadar hareket halindedir. İnsanların ve canlıların ömürleri olduğu herkesçe bilinmektedir. Bugünkü araştırmalar canlı türlerinin de ömürleri olduğu ortaya çıkmıştır. Canlılar aleminin de böyle ölüme doğru giden ömrü olduğu tespit edilmiştir. 20. YY.da atomun parçalanması ile maddelerin de birer ömrü olduğu tespit edilmiştir. Buna dayanılarak atom saatleri yapılmaktadır. Güneş sistem,inin de ömrü olduğu yana hidrojenin miktarı ile tespit erdilmektedir. Galaksinin ömrü vardır çünkü sürtünme ile yıldızlar birbirine yaklaşmaktadırlar Kainatın da ömrü vardır. Bunu da entropinin büyümesi ile biliyoruz. Böylece bu ayette söylenen “her şeyin ömrü var” sözü ilmen sabit olmuştur. Ömrün zamandan başka bir şey olmadığı bilinmektedir. Zamanın da hareketten ibaret olduğu 20. YYdaki izafet nazariyesi ile ortaya çıkmıştır. Her şey müsemma ecele kadar akar, yürür” ibaresi büyük bir ilmi hakikati kanun olarak ifade etmektedir. “Emri tedbir eder” sözü ile kurallarında onu iradesi ve kudreti ile sürüp gitmekte olduğu anlaşılır. İki türlü mıknatıs vardır. Yumuşak mıknatısda etrafını saran bobinden elektrik geçerse mıknatıs olur. Geçmezse mıknatıslığı biter. Sabit mıknatısta ise bir defa bobinin içinden geçirirseniz sonra kendi kendine mıknatıslığı devam eder. Allah kainatı yarattı sonra arşa istiva etti dendiğinde artık karışmıyor, sabit mıknatıs gibi kendi varlığını mı sürdürüyor, yoksa yumuşak mıknatıs gibi kainat varlığını Allahın kudretini ile koruyor ve kurallar içinde olaylar cereyan ediyor. “yüdebbirul emr” sözü bunun ikinci şık şeklinde olduğunu göstermektedir. İstiva kelimesinin bir izahı olduğu için araya bir “V” harfi konmamıştır. Yine V harfi koymadan “ayetleri tafsil etmektedir” denmektedir. Bu ayetlerin kurallar içinde tafsil edildiğini ifade eder. Yani insan beyninin kainatı anlaması da kurallara tabidir. Bütün bunları Allah insanlar iç,in var etti insanlar rablerine yakın getirsinler diye oluşturdu. İnsansız kainat manasız abes bir şey olurdu. Ev yapıyorsunuz, mefruşatı döşüyorsunuz ama içinde kimse yok, Kimse görmüyor bile onu… Bunun gibi abes olurdu. Kainatı öyle yaratmıştır ki insan beyni onu anlasın. İnsanı da öyle yaratmıştır ki kainatı anlayabilsin ve kainatta iş yapabilsin. Bu karşılıklı uyum kainatın kendisini insanlara anlatabilecek şekilde yaratılması ve insanın da kainatı kullanabilecek şekilde donatılması Allahın varlığına ve birliğine en kesin delildir. (2)

Bundan sonra ikinci yaratılışa gelmektedir. O da yerin yaratılmasıdır. Kainatın yaratılmasındaki kanunlar yerin oluşması için yeterli değildir. Yer onun kanunları içinde var olmuştur ama özel düzenlemeler yapılmıştır. Bir evi yaparken malzeme kullanırsınız. O malzemelerin özelliklerini değiştirmeksiniz. Ancak özel ölçüler içinde alarak ve ona istediğiniz şekli vererek evi yapmış olursunuz.. Allah kainat içinden malzeme alarak yeri oluşturdu. Özel miktarlar ve ölçüler içinde öyle bir dünya oluştu ki orada canlılar yaşayabiliyor. Oysa güneşin etrafında daha dokuz gezegen vardır. Bunların büyüklükleri değişiktir. Ama burada dünyanın özelliği olmadığı için canlı yoktur. Olabilmesi şartları da yoktur. İleride insanlar şartları değiştirebilirse hayat olabilir. İşte bu da yerin oluşması ile yeni bir yaratılış ortaya çıkmaktadır. Kuran buna başka yerde “iki yevm” ile işaret etmektedir. Canlının yaşayabileceği bir yerin hazır olması orada canlının var olması demek değildir. Nasıl kağıt ve mürekkebin varlığı kitab oluşması için yeterli değilse aynı şekilde canlı için şartların oluşması yereli değildir. Kitabın oluşması için o kalemi bir elin ele alması sonra kağıdın üzerinde harfleri döküp yazması gerekir. Sonra o kitabın kopyaları çekilebilir. kopya çeken makinelşr yapılabilir. Ama kendi kendine kitap yazan makine yapılamaz. İşte yerin şartları müsait olunca Allah almış eline kalemi, bütün canlıların özelliklerini ,ihtiva eden kitap yazmış. Bu kitap öyle bir kitap olmuş ki fotokopi makinasına gerek kalmadan kendisini kopyalayabilmekytedir. Farklı nüshalar oluşabilmektedir. İşte bu olayda ikinci büyük oluş olarak ortaya çıkmaktadır. “Biz orada her meyveyi ikişer çift olara yaptık” diyor. Canlının ana özelliğinin çiftleşmeyi ve meyvenin de çiftleşmek için olduğunu ifade etmektedir. “Leyl neharı gaşy eder” Madde enerjiyi absorbe eder. Denmektedir. Allah kainatı yaratırken mekanı genişleyecek şekilde yaratmıştır. Hala genişlemektedir. Ancak bu genişlemenin hızını sabit tutmuştur. Işık hızı süratindedir. Madde için en büyük hızdır. Sonra bunun içine maddenin tanelerini koymuştur. Bu tanelerin sayısını da sabit yapmıştır.  Yani Allah arşa istiva ettikten sonra tanelerin sayısı değişmemektedir. Tanelerin hızları var. Bu hızları taneler birbirlerine aktarabilirler. Tanelerin hız toplamsı da değişmemektedir. Bir yerde artarsa diğer yerde eksilir. Tanelerin hızlarının karelerinin toplamı da değişmemektedir. Bu tanelerin hızlarının karelerinin toplamına enerji diyoruz. İşte enerji maddenin yüklendiği bir varlıktır. Maddenin dışında enerji yoktur. Işık hızına çıktığı zaman parçacıklar varlıklarını  devam ettirirler ama başka parçacıkları etkileyemezler. Eğer ışık bir parçacığa çarparsa hızın bir kısmını parçaığa aktarır kendisi ya hızını küçültür veya frekansını düşürür. İşte kurandaki bu ayet madde parçacıklarının dışında enerji yok. Ama birbirine aktarabilmektedir. Parçacıklar arası da boşluk var. Yani aktarmada boşluktan geçebiliyor ama orada duramıyor. Leylin neharı gaşy etmesi bu sözle ifade edilmiştir. Bu parçacıkların ister madde parçacıkları olsun, ister hız olsun çiftlerdir ve hayat bunların hareketleri ile var olmaktadır. Gerek atomun yapısı gerekse canlılık zincirlerinin oluşması hep bu enerji madde ilişkisi ile mümkün olmaktadır. Onun için burada zikr edilmiştir. “Tefekkür eden kavm için bunda ayetler vardır” diyerek ikinci oluşu da anlatmış olmaktadır. “Arzda mütecavir kıt’alar vardır” denmektedir. Mütecavirat kelimesi ile sistemlenmiş, parsellenmiş imar haritaları yapılmış parçalardan bahsetmektedir. >Gelişigüzel değil de uyumlu parçacıklardan bahsedilmektedir. Nekire getirilmiştir. Değişik yerlerin parselasyonları farklı olacaktır. Bu mütecavir kıtalar özel mülkiyeti de içine almakla beraber kamu mülkünü ifade eder. Komşu olmak demek sadece bitişik olmak demek değildir. Car aynı zamanda akmak manasında olan cereyan kelimesi ile de akrabadır. Dolayısıyla birbirine bağlı gerek haberlerin, gerek maddelerin, insanların, hayvanların ulaşmasını sağlayan yerler birbirlerine uzak olsalar da komşudurlar. Bu manada anladığınız zaman kıt’an mütecavirat demek alt yapısı yapılmış parseller, alt yapı demektir. Onun için V harfi ile atfetmiştir. “Üzümden cennetler” denmektedir. Cennet kapalı yer, dışarıda görünmeyen yer demektir. O halde bu daha çok ağaçların üzerindeki asma üzümü ifade ediyor. Çam gibi meyvesi olmayan ağaçlara iklimin dengesi için ihtiyaç vardır. Ama insanların da yaralanmaları için bunların meyve vermesi gerekir. Bu ağaçlara üzüm asması verilirse bütün ormanlar üzüm cenneti olurlar. Karadenizin ormanlarında böyle üzüm asmalarının sardığı orman ağaçları vardır. Bu sebepledir ki kuran sadece üzüm bahçeleri demiş mesela hurma bahçeleri dememiştir. Ekinlikler denmektedir. Ekinlikler her yıl ekilip mahsul alına sahalardır. Salkımlı ve salkımsız hurmalıklar denmektedir. Burada da örnek olarak hurma verilmekle beraber meyve ağaçlarından söz edilmektedir. Bu ağaçların ormanlardan farkı ormanlarda ağaçlar ayıklanmadan büyürler ve tabii bir birlik oluştururlar, halbuki hurmalıklar arazilerinde tek başlarına bulunurlar. Salkımlı ve salkımsız ifadeleri ile bütün meyvelerin kast edildiği anlaşılmaktadır. Mesela armut elma salkımsızdır. Hurmaların içerisinde böyle salkımsız armut gibi bir çeşidin olup olmadığı araştırılmalıdır. Olsa bile ender rastlanılan bir durum olacağı için burada diğer bütün ağaçlara işaret etsin diye zikredilmiştir. Bunlar tek sudan sulanır deniyor. Bu ifade ile suyun karışım değil birleşim olduğu ve tek türünün bulunduğunu ifade etmiştir. O da bugünkü kimya ilminin kesin olarak ortaya koyduğu gerçeklerdendir.

Bazısının yemişini bazısından eklde üstün yaptık” Meyvelerin hemen hepsi hayvanların yiyeceğidir. Ağaçlarla hayvanlar arsında uyum vardır. Mesela zeytini yiyen bir kuş zeytinin et kısmını sindirmektedir ama çekirdeğini ise midesi sindirmemekte ve bozmamaktadır. Midesindeki asitlerle çekirdeğin çevresindeki koruyucu ona göre yapılmıştır. Kuş uçup ta başka bir yere konunca orada pislemekte ve gübrelenmiş bir dikim yapılmaktadır. Böylece kuşla zeytin arasında milyonlarca yıl evvel yapılmış sözleşme vardır. Zeytinin işine yaramamakla beraber zeytin kuşa besin üretmekte, kuş da buna karşılık zeytine hizmet vermektedir. Yiyecekte farklılık öyle ayarlanmıştır ki hayvanlar farklı hizmetler yapmaktadır. İnsanda böylece bazı meyveleri daha çok üretme ihtiyacındadır. Bu meyvelerin türü de genel dengeye uygun olarak ayarlanmıştır. “Bunda akl eden kavm için ayetler vardır” Kainatın yaratılması yerin yaratılması canlının yaratılması ve en sonunda yeryüzünü imar eden insanın yaratılması hep Allah’ın takdiri ile olup, kendiliğinden tesadüf olarak hiçbir şey olamamaktadır. Bu dört anlatılışı üç tane kelime ile bölmüştür. Birincisinde “ikan, ikincisinde tefekkür, üçüncüsünde ise akl etmeyi getirmiştir. (4)

 

 

“Senin acaibine gidiyorsa, onların sözleri daha da acayiptir” deniyor. Neyin acebe gitme ve acep ne demektir. Acep, beklenmeyen bir durumla insanın karşılaşmasıdır. Beklenmeyen şey istenen şey ise, oluş hoşuna gidiyor demektir. Yani beklediğimden daha iyisini buldum denmektir. Eğer istenmeyen bir beklenmeyen ortaya çıkarsa, bu da insanı şaşkına çevirir, çünkü ne yapacağını bilmez. Burada kainatın yaratılışındaki düzen beklenenden daha ileri ortaya çıktığı için insan her zaman ucbe içindedir. Müspet ilimler ilerledikçe kainatta beklenmeyen ahenk ve oluşlar ortaya çıkmakta ve insanları hayran bırakmaktadır. Bundan sonra fa harfi getirilerek onların sözleri acayiptir denmektedir. Bu “sen ücbe yapma” anlamında değildir. Asıl onların sözleri beklenmeyen sözdür anlamındadır. Kainat yaratıldığına göre milyarlarca yıldan beri yaşadığına göre elbette onda bir eksiklik çatlaklık olamamalıdır. Bunda beklenmeyen ne var. Asıl beklenmeyen bu kadar muazzam kainatın yaratılıp milyarlarca yıl kendi gelişmesini tamamlayıp çökmesinden sonra bir daha başka bir oluşumun olmaması, bu kadar büyük işler bir hiç için yapılmış olması acayip değil  midir. Bir adam saray yapsa çok harcamalar yapsa sonrada onu yıkıp yok etse acayibimize gitmez mi. Ancak şunu düşünebiliriz, her halde daha iyi saray yapsa diyebiliriz. “toprak olduktan sonra yeni bir dirilişle mi dirileceğiz diyorlar, sanki toprak değillermiş de toprak olunca dirilemeyeceklerini söylüyorlar. Oysa insan toprak idi. Beden oldu, tekrar toprak olmaktadır. Tekrar beden olmaması için bir neden yoktur. “onlar rablerine küfretmiş olan kimselerdir.” Onların bu sözleri inançsızlığın sonucu değildir. Küfrün sonucudur. Onun için yukarıda onların sözleri denmekte düşünceleri veya inançları denmemektedir. İnsan beyninde bir çok düşünceler  ve şüpheler gelip geçer. Bunlardan ancak gerekenler söze dönüşür. Bilinmeyen bir yerde yararlı olan söz tercih edilir. Tekrar dirilip dirilmeyeceğini bilmesek bile  tekrar dirilmeyi kabul ederek ona göre hareket etmemiz daha faydalıdır. Dolayısı  ile bilmedikleri bir konuda zararlı olan sözü söylemeleri acayiptir. Asgari susmaları gerekir. Ama asıl bunların bu sözü söylemelerindeki amaç, kendi küfürlerini savunmalarından ibarettir.

 

“onların boyunlarında tasmalar vardır” yani harekette serbest değiller, kendi iradeleri ile hareket etmezler. Şeytan eline aldığı yularları ile onları böyle söyletmektedir. Onlar ateş halkıdır. Orada hep kalacaklar.(5)

 

“onlar haseneden önce seyyieyi acele istiyorlar” daha önce benzerleri geçti. Zulmetlerine rağmen Allah insanlara mağfiret edendir. Kovalaması ise şiddetlidir. Burada bir taraftan Allah’ın zalimleri de mağfiret ettiğini ifade etmekte:  arkasından da cezasının da çok şiddetli olduğunu belirtmektedir. Yani Allah kötülük yapmakta olan topluluğu hatta bütün insanları serbest bırakıp işledikleri kötülükleri cezalandırmaz, onların düzelmelerine fırsat verir ama düzelme ümidi kesilince o zaman da aniden topluluk şiddetli  bir şekilde cezalandırılır.

 

Bu olay o kadar bu kurallar içinde cereyan eder ki o azap gelmeden evvel azabın gelmeyeceğini zannederler. Bugünkü dünyanın ve Türkiye’nin durumu buna açık misaldir. Alametler, ikabın şiddetli bir şekilde gelmekte olduğunu haber vermektedir. 07.07.2003

 

Küfretmiş olan kimseler, ona rabbinden bir ayet inmeliydi diyorlar. Yukarıda küfretmiş olan kimseler tabiri geçmiş burada iade edilmiştir. Onlar derler denmemiştir. Yukarısı isim cümlesi burada ise fiil cümlesi gelmiştir. İsim cümlesinin fiil cümlesine bağlanması belağatta noksanlıktır. Bununla beraber yukarıda söyleyen kimselerle bunu söyleyen kimselerin aynı olmadığı belirtilmektedir. Yani peygamberden delil isteyenlerin hepsi ahireti inkar etmiyor.

 

“Sen sadece münzirsin her kavmin/kavme  bir hadisi vardır.” İnzar edenlerin görevi insanları uyarmaktan ibarettir. Değişmezseniz sosyal tufan gelmektedir. Şunlar şunlar olmaktadır, olacaktır demekten ibarettir. Bunu söylemek her mümininin görevidir. Ama toplulukları sevk ve idare eden başkanlar vardır. O başkanlar her topluluk için bir tanedir. Her kavmin bir hadisi var demek iki hadi yok demektir. Topluluk için burada kavim kelimesini kullanmaktadır. İnsanlığın tek başkanı olmayacak. Orduları sevk ve idare eden başkan kavmin başkanıdır. Her kavmin bir lisanı vardır. Yani bir devletin bir dili vardır. Ve bütün insanlar aynı dili kullanmazlar, tek devlet de olmaz. Kavmin içinde şa’bler, şa’bler içinde kabileler, kabileler içinde aşiretler vardır. Bunların da ayrı dilleri olabilir. Ama bir kavim  birlikte savaşmak zorunda olduğu için kavmin tümü kendi kavmin dillerini öğrenmelidir. Bu başka dilin öğrenilmesine veya konuşulmasına mani değildir. Tarihte bir hanedanı bir ulusu, bir dini, bir ideolojiyi hakim kılıp onunla tek devlet oluşturma heveslileri çok çıkmıştır. Ama hiçbir zaman böyle bir devlet oluşamamıştır. Yakın tarihte Sovyet Sosyalizmi bunu hedeflemişti. Tarih olup gitti. Şimdi de Amerikan kapitalizmi böyle bir hedefin peşindedir. Yakında onun istekleri de tarih olacaktır. (7)

 

“Dişinin ne hamledeceğini Allah bilmektedir. Erkek ve dişi oluşması döllenme zamanında olur. Kur’an buna işaret ederek erkeğin veya dişinin haml olunmasını Allah biliyor demektedir. Bu hamli sonra değiştirmek mümkün değildir. “rahimlerinin ne eksilttiğini ve artırdığını da Allah biliyor” Yavru oluşurken bazı geçici dokular oluşmakta, o dokular sonra sindirilmektedir. Bir de babadan gelmiş olan meninin büyük kısmı sindirilerek vücuda alınmaktadır. Biyolojinin bu günkü bu verilerinin eksiksiz olarak ifade etmektedir. “Her şey ilminde miktar iledir”. Gerek canlıda gerek cansız oluşlarda olsun miktarlarda olsun denge vardır. Biraz fazla veya biraz eksik dengeyi bozar. Düzeni yok eder, hayatı ortadan kaldırır. Hücreler çoğalır. Belli büyüklük oluşunca durur. Böylece canlı varlığını korur. Bazı hücrelerde hastalık oluşur. Ve bu durmayı bilmez. Çoğalmaya devam eder. Bunlar da kanser hücrelerini oluşturur. En tehlikeli hastalık kanserdir. Çünkü vücut kendi hücreleri ile savaş yapamamaktadır. Bu sebepledir ki, iç isyanları bastırmak cephe savaşlarından zordur.(8)

 

“ğaybı ve şahadeti bilmektedir, kebirdir, mütealdir”. Kur’an’da batin ve zahirde, ğayb ve şahadetten bahs edilmektedir. Kainatın geçmiş var, geleceği var, biz ancak hali görebiliriz. Geçmiş ve gelecek gayptir. Hal şahadettir. Geçmiş ve geleceğe dört boyutlu uzayda düşünüyoruz. Batın ve zahiri ise,  matematikteki sanal, imaj inal, hayali olarak adlandırılan sayılara tekabül eden uzayı, alemi ifade eder. Kur’an o mekana sanal değil de iç anlamında batın demektedir.

 

“Sizden sözü gizleyen de açıklayan da birdir”. Yani Allah onun söylediklerini ve düşündüklerini de bilmektedir. Yüksek sesle söylese de gizli söylese de bilir. Geceleyin saklananı, gündüzleri kaybolanı, serap olanı bilmektedir. Serap olduğundan başka türlü görünmek anlamında da olabilir o taktirde başka türlü görünmek anlamındadır.

 

Onu yani sözü açıklayan veya gizleyen, kaybolan kimseyi takip edenler vardır. Cem’i müennes salimle getirilmiştir. Yani bir ekip insanın hizmetine görevlendirilmiş. Geleceklerini ve geçmişlerini tespit etmekte (yani geçmişte yaptıklarını tespit gelecekte yapacakları planlamaktadırlar.) Onu korurlar, yani insan kendi başına kendi varlığını sürdüremez. Onu sürdürebilmek için ona yardımcılar gerekmektedir. Mesela refleksler böyle oluşur. “min emrillah” denmektedir. Türkçe’deki “den” kelimesi “an ile min”i ifade eder. Oysa “an” Arapça’da uzaklaştırma anlamına gelir. “min” ise başlatma veya cins için gelir. Yani Allah’tan aldığı emirlerle onu muhafaza ederler. Kendiliklerinden bir şey eklemezler onlara verilen görevi yerine getirirler. Burada birkaç meleğin insana eşlik ettiği anlaşılmaktadır. Rivayetlerde sevapları yazan günahları yazan ölüm meleği şeklinde izahlar vardır. Kur’an bu yönüyle tetkik edildiğinde bu meleklerin sayıları ve görevleri ortaya çıkabilir. Bunu söyledikten sonra “kavimler kendilerinde olanları değiştirmedikçe kendilerinde olanı değiştirmez” ifadesini getirmektedir. Yani, topluluklar olsun kişiler olsun iradeleri ile hareket ederler. Muakkipler ki bunlar içinde şeytan da olabilir. Sadece ona istediklerini yapabilmesi için yardımcı olurlar. Yoksa onları zorla bir tarafa götürmezler. Yukarıdaki “lehu” kelimesi müfret zamir olarak getirilmiştir. Kavim kelimesi yukarıda geçmiştir. Kavimlerin muakkibatı var anlamını verebiliriz. Yani topluluklar böyle her istediğini yapma şeklinde değil,  ilahi takdirin oluşması istikametinde takipçiler vardır. Genel takdirin içinde kalınmak suretiyle irade kullanılmaktadır. Eğer Allah “Adil Düzen”in gelmesini takdir etmişse bunu kimse değiştiremeyecektir. Tarihi gelişme ve Kur’an’ın bildirdikleri bize iyiye doğru bir evrimin olacağını haber veriyor. Takdiri ilahi böyledir. Öyle ise bunu değiştirecek kimse yoktur. Bunu ifade etmek için Allah bir kavme kötülük irade ettiğinde onu geri çevirecek yoktur. Takdiri bozmak isteyen toplulukları Allah helak edecektir. Onların onun dışında bir valisi de yoktur. Korku ve ümit içinde size berki, şimşeği gösteren O dur. Orada yüklü bulutlar ortaya çıkar. Bu ayetin yukarıdaki ayetlerle ilgisi tabiat olaylarında Allah olacakları insanların bilebilmeleri için  öncüller yaratmıştır. Hastalanacak kimseyi üşüme tutar. Yağmadan önce bulutlar çıkar. Bunun gibi sosyal olaylardan önce de haber verici olayları ortaya koyar. Olaylar büyük afetin geleceğini önceden haber verirler. Yağmur yağacağını anlayan insanlar nasıl ki ona karşı tedbirler alırlarsa toplulukların da böyle tedbir almaları gerekir. Balkan savaşı mağlubiyeti I. Cihan Savaşının geleceğini haber vermiştir. 1933’lerdekşi  ekonomik krizler II. Cihan savaşını haber vermiştir. Meclisin Resepsiyon Krizi daha bir büyük olayın geleceğini haber vermiştir. İrak’taki askerlerin kaçırılması Türkiye’ye bir şeyler anlatmalıdır. Amerikalıların Trabzon limanını da kullanmak üzere istemiş olmaları İran ile savaşmak istediklerini ve Türkiye’yi bunun için kullanmak istediklerini haber vermiştir. Bu ayetlerden yararlanmak isteyenler yararlanırlar. İşte bu ayetin burada getirilmiş olmasının hikmeti budur. Gök gürültüsü hamd ile onu tesbih eder. Melekler de onun hifetinden dolayı tesbih ederler. Gök gürültüsü bilinçli bir varlık olmadığına göre hamd ile onu tesbih etmesi mecazidir. Tabiat olaylarında madde belli kanunlara tabi olarak hareket eder. Bu hareket kendisine verilen bir özelliğin bilinçsizce bir tekerrürü müdür. Yoksa onu bilinçli bir varlık ona göre hareket ettirmekte midir. Bilinçli bir varlığın yani meleğin o maddeyi hareket ettirmediği burada meleklerle ra’di birlikte zikretmesinden anlıyoruz. Ve harfi ile atfedilmiştir. Atıf olunan atfedenden ayrıdır. Bununla beraber atomların bilinçli olup olmadığı da sorulabilir. Bu ayet atomların bilinçli olduğunu ifade ediyor. İradesi yoktur ama varlığından haberdardır. Melekler için ise, “hife” kelimesini kullanmaktadır. Yani korku demektir. Korku bilincin ötesinde duyguları da içine alır. Dolayısı ile onda karar mekanizması oluşur.

 

Melekler hesabi olmayan yani zorunlu olarak hareket etme durumunda olmayan hareketlerde yerin göre tercihlerini kullanarak yönlendirme yaparlar. İnsanlar için de iki durum vardır. Biri tabii ve sosyal kanunlara zorunlu olarak uyma diğeri de kendi tercihlerini kullanma. “saikayı irsal eder, onunla dilediği kimselere çarpar, onlar Allah hakkında mücadele etmekte iken böyle olur. Değiştirme de O şedittir. Bu ayetle toplulukların günleri gelince Allah tarafından helake uğratılacağını ifade etmektedir. Saika kelimesini kullanmış olması, olayın birden beklenmedik bir şekilde vuku bulması birden derken bulutlar, gürültüler, şimşekler oluşur. Ama ne zaman nerede çarpacağı hesaplanamaz.

 

“Hakkın daveti onundur.” Yani hakka o davet eder. Yahut ona dua olunur. Onlardan başkasına dua eden kimselerin dualarına dua ettikleri kimseler cevap veremezler. Onların istediklerini yapamazlar. Tarihte Allah’tan başkasına dua ettikleri halde kabul edilmiş dualar olabilir. Ancak bunlar gerçekte o puta değil o putta gördükleri Allah’a dua etmişlerdir. Bunun aksi onlara tebliğ edilmediği için Allah o duaları kendisine yapılmış saymış ve kabul etmiştir. Asıl olan niyettir. Mustafa kemalin heykeline dua edenler heykele mi dua ediyorlar, Mustafa kemal’in ruhuna mı dua ediyorlar, Mustafa kemali yaratana mı dua ediyorlar. Yatırlara yapılan dualar da bu türdendir. Böyle duaları Allah göle avuçlarını uzatıp suyu ağızlarına götüren kimselere benzetmektedir. Bunların bazısı ağzına götürmekte bazısı ise götürememektedir. İşte o götürenler Allah’a dua niyetiyle başkalarına dua edenlerdir.

Kafirlerin istediği ise delalettir. Kafirler kendilerine iyi şeyler istediklerini zannettikleri halde kötü şeyler isterler. Allah da onlara o kötülüğü putlara yaptıkları dua aracılığı ile verir.

 

 

“göklerde ve yerde olan kimseler isteyerek istemeyerek Allah’a secde etmektedirler. Gölgeleri de sabah ve akşam secde etmektedir.” İnsanların hangi gölgeleri nerelerde secde ediyor. Buradaki gölge zahiri gölge olmayıp yaptıkları amellerin sonuçları anlamındadır. Kişiler davranıyor. Dışarıda izleri kalıyor. Onlar gölge oluyor. Burada sabah ve akşamdan kasıt, Türkçe’deki gece ve gündüz tabirine benzerdir yani her zaman anlamındadır. Yani insanlar ne yaparlarsa yapsınlar Allah’ın takdirine hizmet etmiş olurlar. Bir şeyi eğer Allah öyle yapmak istiyorsa onu Allah öyle yaptırır. Niyetine göre o mükafat veya mücazat alır.ç yoksa kaderi değiştiremez.

 

Bunu anlatmayı sürdürmek için göklerin ve yerin rabbi kimdir  diye sor ve sonra doğrusunu cevap olarak ver Allah’tır  de,  Allah’ın dununda kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen Allah’ın dununda veliler mi ittihaz ediyorsunuz de.

Yukarıda anlattığımız kaderin teyididir bu. Yahni başkalarını değil kendilerine ne fayda ve zarar veremez.

 

 

Körle gören bir olur mu de. Yoksa karanlıkla ışık bir midir. Böylece bir taraftan insanı kör ve görür olabildiğini diğer taraftan da karanlık ve aydınlığın olabildiğini. Görebilmek için hem kör olmamak ve hem de aydınlığın olması gerektiğini bildirmektedir. Öyle ise insanların yalnız kendilerinin i,yi olması yeterli değil. Çevrelerini de iyileştirmeleri gerekir. Ya bu ya bulunduğu çevrenin halkını değiştir4mek veya hicret etmek ile olur. Yoksa Allah’ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da onlar şüpheye mi düşüyorlar. Halbuki Allah’tan başka yaratan yoktur. Orhan Çakmak’ın Hüseyin Kayahan’a, onun da  Harun Özdemir ve ve onunda bize naklettiği bir temsili kaydedelim. “Genetikçiler, insanı yaratacak buluşlara ulaşmışlar ve Allah’a “bak biz de insanı yaratıyoruz” demişler. O da gelin gösterin bakalım demiş Nasıl yapacaksınız demiş . Toprağı alırız … demişler. O da durun bir dakika bakalım demiş, herkes kendi toprağını kullansın” demiş . Böylece yaratmayı anlatmış. … Herkes bugün biliyor ki, insan yeni bir şey yaratamaz. Ancak yarattıklarından yararlanır. Yaptıkları şey yaratma değil yararlanmadır. İnsanı bile var etseler. Yine onun malzemelerini ve kanunlarını kullanacaklar. Kendilerini de o var etmiş olduğundan yine Allah var etmiş olacaktır. Öyle ise söyle onlara her şeyin haliki Allah’tır, Kahhar olan vahid O dur.

 

Kahr, ovalarda yükselmiş dağ demektir. Burada da kainatta hakim olan tek yüce varlık Allah’tır ondan başka halik yoktur deniyor.

 

 

Bundan sonra vadileri sulayan sulardan bahsetmektedir. Sel’in besleyici köpüğü taşıdığını ifade etmektedir. Sıvı içinde çöken bir çok maddeler çalkanıp da hava zerreciklerinin yapışması ile sudan hafif hale gelirler ve suyun içinde yüzmeye başilarlar. Bu sayede sudan ağır olan bir çok maddenin bulanık halinde su ile taşınması sağlanır. Bu yolla taşınan  besleyici maddeler, göllere denizlere ulaşır ve oradaki canlı alemin gıdası olur. Hava kabarcıklarının katılar üzerinde böyle tutunma özelliği olmasaydı, suyun bu dolaşımında canlıları besleyen maddeler taşınmayacak ve hayat olmayacaktı. Allah kainatı öyle yaratmıştır ki o kainatın içinde mevcut olan her şeyin özellikleri o düzeni sürdürecek olsun. Hatta bu gün insanların yapmış oldukları bilgisayar gibi aletlerin oluşmasında maddenin böyle küçük ama son derece gerekli özelliklerle sağlanmaktadır. Ve her elemente değil bazı elementlere bu özellikler verilmiştir. O elementlerin miktarını da gereği kadar var etmiştir. Aynı köpük misali madenlerin eritilmiş kısımlarında görülür. Orada da filizdeki madenden ayrılan oksijen curufa yapışır ve curufu üste çıkarır. Onlar atılırsa dipte istene n maden kalır. Burada nasa menfaat veren ifadesi kullanılmıştır. Filizlerden maden üretip kullanma metodu insanlara mahsustur. Diğer hayvanların kullanmadığı metotları insanlar için ortaya koymuştur. Kainatı insanın yararlanacağı şekilde var etmiştir. İşte Allah böylece misaller getirmektedir deniyor. Burada iyi insanlarla kötü insanların ayrılabileceği sosyal kanunların olduğunu bildirmektedir. Hak yolunda cihat edenlerin sıkıntı çekmeleri curufun ayıklanmasını sağlamak içindir. Gerçekten inanmış olan kimseler sıkıntılara dayanırlar ve yollarına devam ederler.  İnanmış görünenlere ise, hava kabarcıkları benzeri kabarcıklar yapışır onları alır götürür. Adil Düzen’i benimseyip bırakanlar curuf olup gitmişlerdir. Gerçek Adil Düzen’ciler ise yerlerindedir. Henüz tam ayıklama olmamıştır. İkinci izabeye ihtiyaç vardır.

 

“Rablerine isticabe eden kimselere hüsna vardır” 14. ayette “hakkın daveti onun içindir” ifadesi vardır. Bu davete icabet edenler için iyilik vardır. Bu davete icabet etmeyen kimseler için ise, yeryüzünde olanlar onlar için olsa bir misli daha eklense kurtulmak içi n onları feda ederlerdi. Onlar için kötü hesap vardır ve varacakları yer cehennemdir ve  o kötü bir varıştır ifadelerinde davete icabet etmenin şart olduğunu, icabet etmeyen kimselerin dünyada ve ahirette hesaplarını vereceklerini ifade ediyor. Bir topluluk yaşlanınca bozulur. Uyarıcılar gelir onları hakka davet ederler. Uyanlar için iyilik vardır. Uymayanlar için de helak vardır. Bu Allah’ın değişmez sünnetidir. Günümüzde de durum böyledir. Resmi olsun veya olmasın bütün sosyal müesseseler bozulmuş işlemler yalan, hile, sahtekarlık ve aldatma üzerine kurulmuştur. Kur’an’a inanmış olan kimselerin görevi bu topululuğu uyarmaktır. Ondan sonra da Kur’an’ın haber verdiği günü beklemektir. “Rabbinden sana inzal olunanın hak olduğunu bilen kimse kör olan kimse gibi midir. Ancak elbab sahipleri tezekkür ederler.” Lüb, akıl demektir. Kök manası beyindeki girinti ve çıkıntılara dayanır. İnsanların düşünce merkezlerinin buralarda olduğu bu gün biyoloji tarafından bilinmektedir. Onları Kur’an şöyle anlatıyor; Allah’ın  ahdini yerine getirirler, sözleşmeleri bozmazlar, onlar Allah’ın bitiştirmeyi emrettiklerini bitiştirirler. Rablerinden haşyet ederler ve hesabın suundan korkarlar. Onlar rabbinin teveccühünü kazanmak için sabrederler. Namazı kılarlar ve rızıklandırdıklarımızdan açık veya kapalı olarak harcarlar. “Seyyieyi hasene ile giderirler. İşte yurdun sonu onlarındır demekte, böylece icabet eden kimselerin en yapmaları gerektiğini anlatmaktadır.  İnsanlık böyle evrim günlerinde iki cephe olur, kimi tutucu olarak bozuk düzeni savunur, kimi de hakkın yeni düzenini getirmek için çalışır. İki yüz senedir Türkiye’nin bozulduğu gerilediği kabul edilmiş ama çare olarak Avrupalılaşma sanılmıştır. Bugün can çekişirken hala Avrupa hayali kurulmaktadır. Oysa Avrupa çökmeye başlamıştır. Kendisini çökmekten kurtaramayan bir uygarlık nasıl olacak da çökmüş bir uygarlığı kurtaracaktır. Kur’an’a dayanmadan yapılan 200  yıllık çaba başarısızlıkla bitmiştir.  Şimdi Kur’an’a dayanan bir uygarlık gelecektir ve karşı gelenler helak olacaktır. Bu sözler Kur’an’ın sözleridir. 14 asır evvel Mekke’de bugünden çok daha zayıf ve ilkel durumda iken bu sözleri söylemiş, ama daha bir asır geçmeden bütün dünya İslam uygarlığının gücünü kabul etmiştir. Son yurt onlarındır sözünü adn cennetleri ile bedellendirmektedir. Adn cennetleri demek her mevsim yemiş veren bahçe demektir. İlk insan böyle bir bahçede yaratılmıştır. Ahiretin bahçeleri de böyle olabilir. “Onlar oraya gireceklerdir. Bir de onlarla beraber salih olan babaları zevceleri ve zürriyetleri de girecektir. Burada salih kelimesi kullanılmıştır. Cennete salih demektir Yani cennete layık olanlar demektir dünyadaki ibadetler, cennet hayatına intibak etmek için bir eğitimdir. Yukarıda sayılan daveti kabul edenlere Allah daveti kabul edip etmemekte onların tabi olduğu kimseler ile mükellef kılmaktadır. İşte böyle olan kimselerin babaları, eşleri ve çocukları denmektedir. Annelerden bahsetmemektedir. Bu teban anneler de babalarda içine girmiş olur. Mirasta da böyledir. Şimdi bu aba, ezcvac … hayatta iken olanlar mı yoksa çok önce veya çok sonra olanlar mı kastedilmektedir. Eğer kafir olmamış ama hak için cihat yapmamış olan dolayısı il eiman etmemiş olan kimseler de teban cennete gireceklerdir. Ama küfredip kötülük yapmış olan kimseler ise cennete salih değillerdir. Her kapıdan onların üzerine melekler girerler selam verirler. Bu selametin sabrın sonu gerçekleştiğini söylerler, görün ne kadar güzel bir yurt söylerler. Her kapıdan sözü ile değişik kapıların olduğuna işaret edilmektedir. Her kapıda meleklerin girdiği söylenmektedir. Kapı tehlikelerden bir yeri korumak için çevrilmiş olan mekanın giriş yeridir. Cennette de kapılar olduğuna göre dışarısı tehlikeli yer demektir. Ama kapıdan kötüler giremiyor demektir. Bu dışarısı başka ayetlerle de teyit edildiğine göre cehennem ve araftır.

 

İsticabe eden ve etmeyen grupları 18. ayette ayırmıştır. İsticabe eden ve etmeyenleri sonraki ayette uzun uzun anlatmıştır. Bir ayette de isticabe etmeyenleri   tekrar tanıtmıştır. Ve lanet onların üzerinedir. Yurdun kötüsü de onlarındır. Diye iki grubu karşılaştırmıştır.

 

“Rızkı Allah istediği kimse için bollaştırır ve takdir eder, ölçülendirir.” Yani yine ihtiyacı kadar verir ama zenginlik vermez.  Bu ayet bize bütün insanların yaşama hakları olduğunu ve herkesin gelen hasıladan payı olduğunu ifade ediyor. Bu insanların yeryüzündeki araziler üzerindeki kira paylarının karşılığıdır. Bu anlamda sosyalizm İslamiyete yakındır. Çalışanların ise daha çok kazanabilmeleri ve zengin olabilmeleri ise meşrudur. Zenginlik serbest olmasaydı insanlar çalışmazdı. Bu yönüyle de Kapitalizm İslamiyet’e yakındır.

 

“Dünya hayatı ile ferahlandılar, oysa dünya hayatı ahiret içinde bir metadır”. Burada “lilahireti” demeyip “fil ahireti” demiş olması yani dünyayı da ahiret içinde saymış olması dünyanın ahirete giden yolun bir parçası olduğunu ifade etmek içindir. Ondan ayrı değil onun başlangıcıdır. Annenin rahmi ileride büyüyecek olan çocuk için ne ise bu dünya da ahiret için öyledir. Ölümden sonra dirilme çocuğun doğmasına benzer. Çocuk anne karnında oluşur, dünyada gelişir, insanlarda bu dünyada var olurlar. Ahirette ise gelişerek yaşarlar. Yani orada da evrim vardır. (26)

 

“Küfretmiş olanlar rabbinden ona bir ayet gönderilmeliydi diyorlar.” Hep kurandan başka şahsın mucize göstermesini , keramet göstermesini isterler. Oysa Allah için Kur’an’dan sonra Kur’an’dan başka mucize yoktur.

 

“Deki Allah istediğini şaşırtır ve kendisi için nöbet tutan kimseleri ise hidayete götürür”. Böylece iman etmenin kamu işlerinde nöbetle iş yapmanın emr olunduğu bunu yapmayanların Allah’tan hidayeti beklememeleri gerektiği ifade edilmektedir.

 

“O nöbet tutan kimseler iman etmiş olanlardır. Ve onların kalpleri Allah’ın zikri ile tatmin olmuştur. Allah’ın zikri ile kalpler tatmin olur. Buradaki zikir, anlama anlamında olup, tesbih manasında değildir. Yani belli iyi sözleri tekrar ede ede, insanı içe kapatarak dış sıkıntıları unutturma işi tesbihtir. Zikr ise, Kur’an’ı  manalarını anlayarak ayetlerini görmektir. “İman etmiş ve salih ameli işlemiş olanlara müjdeler olsun, ve meabın husnü onlarındır” diyerek imanın yetersiz olduğunu, imanla beraber ameli salih işlemek gerektiğini ifade etmektedir.(29)

 

“Biz böylece bir ümmet içinde seni göndermiş bulunuyoruz. Daha önce de ümmetler gelmişti. Sana vahy ettiğimizi okuman için gönderdik. Oysa onlar rahmana küfretmiş bulunuyor. Rabbim o dur, kendisinden başka ilah yoktur. Ona tevekkül ettim ve dönüşüm onadır” de. Böylece müminin görevi onları yola getirmek değil onarlı uyarmaktan ibarettir. Onların cezalarını müminler değil Allah verecektir. Kur’an kendisiyle dağlar yürütülebilir veya onunla yer kesilseydi, yahut onunla mevta kelam etseydi  böyle değil bütün iş Allah’ın emrindedir. O zaman iman etmiş olan kimseler bütün insanları Allah’ın hidayete götürmesine meyus olmazlar mıydı. Yani, müminler Allah’ın rızasını elde etmek için Allah’a iman ederek onun dediklerini yapmak suretiyle mertebe almaktadırlar. Bunu en üstün tarafı insanın kendi emeği olarak başarıya ulaşmasıdır. Oysa, Kur’an eğer yukarıda sayıldığı gibi güce sahip olsaydı o zaman herkes Kur’an’a inanmak zorunda kalır ve kafirlerle müminlerin arası tefrik olmazdı Yani mümin olan kimselere iman edip de amel etme şansı verilmemiş olurdu. Bu da onları üzerdi. Kafirlerin yaptıklarına bir karia isabet edecek, yahut darlarının yakınında Allah’ın vaadi gelene dek bekleyecekler, Allah vadinden hulf etmez. Yani kafirler için başarı şansı  yoktur.(31)

 

 

 

 

“Senden önce resullerle istihza olunmuştu, ben onlara mühlet verdim, sonra onları yakaladım, bakın sonları nasıl oldu.” Her nefsin yaptıklarına kaim olan kimse mi …  öbürleri gibimidir anlamında ve Allah’a şerik okşuyorlar.“  Burada soru sorulmuş, bu kimse midir denmiş, ondan sonra da onlar şerik koşuyorlar şeklinde bir cevap vermiş. Yani şirk ettikleri kimse gibimidir. Söyle onlar tesmiye ettiler. Arzda bilmediklerini mi ona öğretiyorlar. Yoksa sözün zahirini mi ona bildiriyorlar. Burada sözün zahiri tabiri kullanılmıştır. İnsanlar zahiri görürler. Batını olan şeyleri ise ancak düşünceleri ile kavrarlar. İfadeler zahiridir. Ama manaları batinidir. Batini şeyleri anlatmak için zahiri kelimeleri kullanmak gerekir. Anlarken ise, batini manasına varmak gerekir. Zahiri manalara takılıp Allah’a o şekilde tasvire kalkışmak yanlıştır. Kanunların maddeleri de böyledir. Lafzına bakıp hakkı zulme çevirecek bir yorum yapılmamalıdır. Kafir olan kimselere mekrleri güzel gösterildi ve onlar yoldan saptılar. Allah’ın idlal ettiği için bir hadi yoktur”. Yani adaletin tesisi için vazedilmiş olan kanunları sözlerin zahirine takılarak zulme alet etmek sadece yanış anlamalarından ileri gelmemektedir. Bu yolla onlar kendilerine göre hem şeriata uymuş hem de istedikleri hedefe ulaşmış oluyorlar. Bunların dalalette olduğunu, müminlerin bunları yola getiremeyeceklerini sanıyorlar. Onları işçin dünyada azap vardır ahiretteki azap daha şiddetlidir. Ahirette onları koruyacak yoktur. Böylece burada anlatılan iki grubun farklı davranışları sonucu yalnız ahiret için değil dünya ve ahiret ,için olduğu açıkça ifade edilmiş olmaktadır.

 

“Muttakilere vad olunan cennetin meseli, tahtında nehirlerin cereyan ettiğidir. Gölgesi ve yemişi daimdir. İttika eden kimselerin sonu budur, kafirlerin sonu ise ateştir”.

Muttakilere vadoluna cennetin meseli deniyor. Ama kendisi demiyor. Gerçi altında nehirler akmakta, yemişleri sürekli olmakta, gölgeleri de devamlı bulunmaktadır. Ama bunların hiçbirisi bizim bu gün yaşadığımız ırmaklar, yemişler ve gölgeler değildir. Sadece benzeridir. Bununla beraber bu dünyadan daha ileri bir düzendir. Bu gün kainat büyümekte düzeni  bozulmaktadır. Her şeyin ömrü var her şey son bulacaktır. Ahirette ise, dengeli bir durum ortaya çıkacak. Ölüm olmayacak ve bozulma da olmayacak.  Yani, bu gün yaşadığımız  kainatta mevcut olan parametrelerde değişiklik olacak. O dünyanın fiziği de varsayımlarla kurulabilir. Oradaki enerji kullanımı  geri dönüşümlü olabilir. Bütün bunlar üzerinde bundan sonraki fizik çalışmaları aydınlık getirecektir.

“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler sana indirmiş olduklarımızla ferahlarlar. Ahzaptan kimi inkar etmektedir.” Ferahlanmaları onların elindeki bulunan Tevrat ve İncil’i Kur’an’ın tasdik etmesi eksik olan kısımları tamamlamasıdır. Kur’an’da söylenenlerin bir kısmını inkar eden gruplar vardır. Mesela İsa’nın Allah’ın oğlu olmadığı fikri onların işine gelmemektedir. Onlarla iyi geçineceğim diye herhangi bir taviz verme ve ben Allah’tan başkasına ibadet etmemeye ve ona şirk koşmamaya emr olundum de. Sizi ona davet ediyorum. Ve ben onda karar kılıyorum.

 

İnanmayan insanlarla birlikte yaşamak için amelde, bazı tavizlerin verilmesini Kur’an kabul etmektedir. Buna izin vermektedir. Ama inanç ve görüşlerde en küçük tavize izin vermemektedir. Ama onları da baskı altına almamaktadır.(36)

 

“Ona Arabi hüküm inzal ettik” deniyor. Sana değil de ona diyor. Halbuki daha önceki ifade de söyle deniyor. Daha sonraki ifadede de sen onların isteklerine uyarsan.. diyerek muhatap ile konuşmaktadır. Bunun açık anlamı, daha önce emr olunan kimse ile daha sonra hitap edilen kimse, peygamberden sonra gelen bir kişidir veya başkandır. Arabi hüküm indirilen kimse ise Muhammed’dir. Diğer müminler nasılsa hüküm ona inmiştir. Biz okuruz dinleriz, yeter bize bir iş düşmez şeklinde düşünmesinler diye sana inzal ettik demeyip ona inzal ettik denmiştir. Arabi hüküm denmektedir. Bu da Kur’an’ın tercümeleri ile içtihadın yapılamayacağı, Kur’an’dan başka kelimeler üzerinde yorum yaparak İslamiyet’in anlatılamayacağını ifade etmektedir. Bununla beraber başka yerde Kur’an kavminin lisanı ile açıklama görevini resule vermektedir. O halde Kur’an Arapça metindir. Ama, onun  Türk dili ile yorumu ile çıkarılacak hükümler de o hükmü çıkaranları bağlamış olacaktır. Kur’an Arapça’dır, ama biz Kur’an’ı Arapça değil Türkçe anlarız yorumu o şekilde yaparız. Şu anda yaptığımız da budur. Sana değil de ona demiş olması buna cevaz verdiğinin işaretidir. Yoksa Kur’an Arapça olduğu gibi yorumunu da Arapça yapmamız gerekirdi.

 

“Sana ilimden Kur’an’ın hak olduğu ve ortaya çıktıktan ve Kur’an’ı ilime dayanarak anladıktan sonra onların hevasına tabi olursan, seni Allah’a karşı kimse koruyamaz, senin Allah’tan başka velin olmaz. Burada Kur’an’dan anlaşılan mananın ilimden bir cüz olduğunu ifade etmektedir. Dolayısı ile Kur’an’ın müspet ilimlerle yorumlanması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. Adil Düzen çalışmaları bunu yapmaktadır. Buna uymayanların Allah’a karşı koruyacak ne velileri ne de koruyucuları vardır ifadesi 28 Şubat’ın oluş nedenini açıkladığı gibi AK Partinin akibetini de bildirmekedir. Biz bu ayetleri böyle anlıyoruz. Birkaç yıl sonra veya ay sonra biz mi yoksa bize inanmayanlar mı yanlış olacak görülecektir.

 

 

Senden önce de resuller gönderdik, onlara da eş ve çocuklar verdik. Bir resul Allah’ın izni olmadıkça herhangi bir ayet getiremez. Her ecel için bir yazı vardır.  Burada anlatılmak istenen Kur’an’ın buy manalarını yorumlayıp ortaya koyan kimselerin alelade diğer insanlar gibi insan olduklarını onlarda ilmin dışında herhangi bir üstünlük aramamak gerektiğini ifade etmektedir. O ilim ki isteyen herkes ona ulaşabilir.

 

Her ecelin bir yazısı vardır ifadesi ile, bugün söylenenlere uymayan durumlar görülüyorsa buy siz yanıltmasın günü gelince olacaktır. Her şey gününü beler.

Allah dilediğini mahveder ve tespit eder. Kitabın anası ise yanındadır. Burada mahv ve sabit tutulan eceldir. Bu ecel bizim için belirsizdir. Allah bize şu zaman olacaktır diye bildirmiş sonrada onu hayır o gün değil bu gün olacak şekline çevirmiş olabilir. Yani olaylar görünen eceli değiştirebilir. Ama kitabın esası Allah’ın indindedir. O değişmez. Ama onu da biz bilemeyiz. Biz kainatın içindeyiz. Kainatın içini görebiliyoruz. Kainatın içinde cereyan eden olaylar izafidir. Yani bulunduğumuz yere ve konuma bağlıdır. Silindire yukarıdan bakarsan dairedir yandan bakarsan dikdörtgendir. Allah kainatın dışında olduğu için onun tarafından görünen ile bizim tarafımızdan görünen farklıdır. 20. yüzyılın fizikteki izafiyet nazariyesi bu izafiliği ilmen ispatlamıştır.

 

Onlara vaat ettiğimizin bir kısmın sana göstereceğiz veya öldüreceğiz. Senin görevin sadece tebliğdir. Hesap sormak ise bize aittir. Ayetiyle mümin açıkça uyarılmaktadır. Sen Kur’an’dan anladığını anlat olaylara ve oluşlara karışma, senin Kur’an’dan anladığının  hepsini sen göreceksin demek değildir. Bir kısmını görebilirsin ama bir kısmı sen öldükten sonra cereyan etmiş olur.

 

“Bizim arzı etraftan naks etmekte olduğumuzu rey etmediler mi, arza varırız ve onu çevresinden tenkis ederiz.” Bu ifadedeki arz, yaşadığımız yer olarak düşünebiliriz. Bunun anlamını fiziki olarak veya sosyal olarak yorumlayabiliriz. Sosyal olarak yorumladığımızda güçlü gelişmiş ülkenin günü gelince nasıl parçalanıp küçüldüğünü ifade eder. 19. yüzyılın imparatorlukları böyle çökmüştür. 20. yüzyılın İngiltere’si ve Sovyetleri böyle yıkılmıştır. ABD’nin akibeti de eli kulağındadır. Yer içinde fizik olarak yer altı hareketleri ile dağlar oluşur. Ve atmosferin etkisi ile dağlar zamanla eksilerek, taşınarak ovalara ve denizlere taşınır. Sonra hafifleyen dağ yükü yeninden patlamaya sebep  olur. Böylece yeryüzü de kendi ömrünü tamamlamaya çalışır. Burada “arza geliriz” ifadesi ile devamlı değil de zaman zaman bunu yaptığını ifade eder. Arz kelimesi ile madde kastediliyorsa maddenin parçalanıp enerjiye dönüşmesi ile kainatın varlığı son bulmuş olacaktır. Buna fizikte entropinin büyümesi denmektedir. Başlangıçta madde yoktu, enerji vardı. Ancak çok sıkışık bir yerde olduğu için büyük bir potansiyele sahipti. Patlama oldu kainat genişlemeye başladı. Sonunda yine madde enerjiye dönecek ama çok geniş alan içinde yayılacağı için sıcaklığı düşmüş olacaktır. Yani kıyamet kainatta ısın düşmesi ile açıklanabilir.

 

“Allah hükmeder ve o hükmü kovalayacak kimse yok. Hesabı süratle görür.” Yani eceli geldiğinde onu durduracak bir güç bulunmaz. Kendilerinden önce gelenler de mekr yaptılar oysa bütün mekr Allah’ındır. Osmanlı imparatorluğunu yıkıp yerine ateist bir Türkiye’yi oluşturmayı hedefleyenler 19. y.y.’ın başından beri 200 yıldır çaba göstermektedirler. Batı tipi ordular kurdular. Batı tipi yönetim getirdiler.  Batı tipi üniversiteler açtılar. Batı tipi ateist demokrasi getirdiler. Türkiye’yi yıktılar. Servi dayattılar. Cumhuriyette alenen din düşmanlığı yaptılar. Demokrasi ile halkı ahlaksızlığa götürmek istediler. Bütün bunlar 10 yılda bir yapılan müdahaleler 28 Şubatlar hep onların mekri olmuştur. Oysa bütün bunlar Türkiye’yi daha çok İslamiyet’e yaklaştırmış ve daha çok güçlendirmiştir. Allah her nefsin yaptığını bilmektedir. Ve bütün bunlar bilgisi dahilinde gerçekleşmektedir.

 

Ayet, küffar çok yakında ülkenin sonu kimin olacaktır öğrenecekler bakalım onlar mı Türkiye’yi ateist ülke haline mi getirecekler yoksa onların eliyle mi Kur’an Türkiye’yi Adil Düzen’e kavuşmuş bir cennet haline getirecek.

 

Küfredenler, “sen mürsel değilsin diyorlar. Yani sen peygamber değilsin, kurana kendi kafana göre manalar vermektesin. Söylediklerinin dini veya ilmi değeri yoktur diyorlar. Deki, sizin il ebenim aramda şahit olarak Allah yeter bir de kitabın ilmi kendilerinde bulunanlar yeter. Buradaki kitap kurandır. Kuran ilimlerine vakıf olanlar Arabiyat’ı bilenleri Usul-u fıkhı bilenler bizim anlattığımız mananın kurallara uygun olarak ortaya çıktığını görürler. Ve inkar etmeden tasdik ederler. Kuran ilimleriyle ilgilenmeyenler kuranı günün ihtiyaçlarına göre anlayıp ona uymayı hesaba katmayanlar sen elçi değilsin deyip sözlerine değer vermezler. Oysa kuran nazil olduktan sonra kimse mürsel değildir. Kimsenin kuran resmen yorumlama yetkisi yoktur. Herkes kuranı kendi anlayışına göre yorumlar. Ancak kuran ve kuran ilimleri o kadar güçlüdür ki, bu kişisel anlayışlar, dışarıdan bir etkiye ihtiyaç kalmaksızın birbirine yakın olur. İcmalar oluşur. Nitekim 1400 senelik yorumlarda bu husus çok açık bir şekilde görülmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6507 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
4130 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
2083 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3113 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2558 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2935 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2144 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2168 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2583 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2045 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2298 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2447 Okunma
13-rad suresi meali
2672 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2327 Okunma
15-hicr suresi meali
2701 Okunma
16-nahl suresi meali
3461 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3357 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3346 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2222 Okunma
20-taha suresi meali
3521 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3313 Okunma
22-hacc suresi meali
2786 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2844 Okunma
24-nur suresi meali
3197 Okunma
25-furkan suresi meali
2653 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
3128 Okunma
27-neml suresi meali
3366 Okunma
28-kasas suresi meali
2783 Okunma
29-ankebut suresi meali
2900 Okunma
30-rum suresi meali
2609 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2691 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2288 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2673 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
3084 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2805 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3923 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3758 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
3072 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3409 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2943 Okunma
41-fussilet suresi meali
2703 Okunma
42-şura suresi meali
2325 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2838 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2863 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2128 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2605 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2503 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2720 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2843 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
3165 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
3034 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2251 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2256 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2975 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3651 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3589 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2783 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2589 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2574 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2183 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2380 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2629 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2296 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2391 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2476 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2528 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
3072 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3188 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2767 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2716 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2606 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3245 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3500 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3587 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2804 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3393 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2522 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
3097 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2793 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
3046 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2788 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2742 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3191 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2608 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2160 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2581 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2882 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2884 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2791 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2453 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3183 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
3031 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2650 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2880 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3128 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3435 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3467 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2824 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1930 Okunma
100-adiyat suresi meali
2481 Okunma
101-karia suresi meali
3325 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3346 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2500 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3369 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4526 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2613 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2866 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4327 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2880 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3380 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
4046 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3185 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2423 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2767 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
39075 Okunma

© 2024 - Akevler