96 - A’LAK SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Kıraet : “Karye”, kaynar veya kuyu suyunun bulunduğu, halkın çevresinde gelip iskan ettiği yerdir. Halen köy veya belde anlamında kullanılmaktadır. “Kerae", insan beyninde birikmiş olan ifadelerin pınarın kaynaması gibi ağızdan çıkmasına yani okumaya denir. “Tilavet”, kitaptan başkasına okumak olduğu halde “kıraat”, ezberden kendi kendine okumak demektir.
İsm : “Veşm” veya “vesm” damga demektir. Hayvanların veya bir yerin kime ait olduğunu belirtmek için kendilerine vurulan işarettir. “İsm” ise söz olarak bir varlığın damgası yani adıdır.
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
Ellezi : Za, erkeklere işaret, ta dişilere işaret harfidir. Türkçe’de işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.
Halk : Halk, deri veya bez parçası demektir. Mastar olarak elbise biçmek veya çamurdan bir şey yapmak demektir. ”Rabvet”te tedrici oluşum vardır. “Hilkat”te ise birden oluş vardır. Allah hem haliktir hem de rabdır. Kaderde her şeyi planlamış ve ona göre zaman içinde gelişmeye bırakmıştır. Buna da kaza denir. İlk yarattığı canlıda kıyamete kadar gelecek bütün canlıların bütün özellikleri ilk canlının geninde vardı. Bu kaderdir. Şimdi gerçekleşenler ise kazadır. İlk defa zaman ve mekan içinde öyle atomları yarattı ki, o atomlarda da kainatın oluşması ile ilgili bütün özelikler vardı. O kaderdi.
A’lak : Sülük demektir. Mastar olarak yapışmak anlamındadır. Cins isim olarak hücreler topluluğu, “alake” ise tek hücre demektir.
Kürüm : Üzüm salkımıdır. “Kerume” fiil olarak bol yağmur yağdı, yani iyi üzüm oldu manasında kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra iyi ve güzel oldu anlamı kazanmıştır. “İkram” etti de iyilik etti demektir. “İhsan” da iyilik ama daha çok manevi, ikram ise daha çok maddi iyiliktir.
İlm : Dağın sivri noktası demektir. İnsanlar o tepeye bakarak bulundukları yerleri belirlerler. Sonraları yeryüzü beyler arasında bölüşülünce, her bey hakim olduğu çevrenin tepesine o çevrenin kendisine ait olduğunu belirleyen işaret koymuştur. Buna alem denir. Bugünkü bayrak o dönemin geleneği olarak devam etmektedir. Arefe, üstü düzlük dağ veya yayla demektir. İnsanlar ilk zamanlarda burada yıllık veya daha kıza zamana ait toplantılar yaparlardı ve birbirleri ile tanışırlardı. Arafat’taki arefe kelimesi buradan gelmektedir. Hala orada toplanılmaktadır. İlim, varlıkları sınırlamak suretiyle tanımlamak ve aralarındaki ilişkileri riyazi bir şekilde belirlemektir. Marifet ise, varlıkları diğerlerinden ayıracak özellikleri ile belirlemektir.
Kalem : Koparılmış daldır. Sonraları çizgi çizen araç, daha sonra ise yazı yazan alet anlamı kazanmıştır. Ağaç aşısında kullanılan dala da kalem denmektedir. Dal kesmek veya tırnak kesmek için “taklim” kelimesi kullanılır. Budamak anlamına gelir.
İnsan : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır. İnsan cins isimdir.
Kella : “Kella”nın aslı “kane la” dır. "Öyle olmadı" "Öyle değil" anlamına gelir.
Tağy : Köpüktür. Kazan kaynadığı zaman köpüğün taşmasına “tuğyan” denir. Kabarıp şeriatın veya düzenin dışına çıkmaya mastar olmuştur.
Re’y :Raye, uzaktan görülebilen işaret demektir. “Basar” göz demektir. “Nazar” korkuluk demektir. Nazar bakmak, re’y ise görmek anlamındadır. Re’y derinlemesine görmek, nazar genişlemesine görmek, basar uzağı görmek, şuhud ise içinde bulunmak, her yönüyle görmek demektir.
Ğaniy : Ğanem, koyun sürüsü demektir. Ğanimet kelimesi buradan gelir. Sonra “m” harfi “y” harfine dönüşmüş ve zenginlik anlamı kazanmıştır. Kurtarmak, savmak anlamında if’al babı kullanılır. Kelime olarak “zengin etti” manasınadır. Ama kullanışta “savdı, kurtardı” anlamlarına gelir.
Rec’a : Rac’, ırmakta akan suyun ters istikamette aktığı yerdir. Sonraları geri dönme anlamı kazanmıştır.
Nehy : Nihayet, son demektir. Bir akıntının son bulduğu yere, yani yamacın bitip düzlüğün başladığı yere nihaye denir. Nehy etmek, ileride olacak kötü sonuçları baştan haber vererek yapmamasını istemektir.
Abd : Ana kapının önündeki bekçidir. “Abd”in “amel”den farkı, “amil” olan belli bir sureyi başkasına tahsis edendir. Geri kalan zamanlarını ise başkalarına kullandırabilir. Abd ise bütün vaktini birisinin emrine veren kimse demektir. Kişi kendisini satma hakkına sahip olmadığı için abdlik (kölelik) sözleşmesi batıldır. Burada sözleşmeye göre başka insanlara, kafirlere hizmet verilmeyecek anlamında değildir. Bütünü ile yücelterek birine hizmet vermek ibadettir.
Sıliy : Sıliye, çölde Arapların güneşte et pişirdikleri taşın adıdır. Sonra pişirmek mastarına dönüşmüştür. “Ateşte pişecektir” denmektedir. Terbiye olacaktır, anlamındadır. Salat kelimesi de buradan gelmektedir. Cehennem dünyada terbiye olmayan insanları ahirette terbiye etmek için vardır. Zaten cehennem de fırın demektir.
Hedy : “Hediye”, insanların görüşmeden evvel görüşmek isteklerini belirtmek için gönderdikleri değerli eşyadır. Hacca gitmeden evvel Mekke’ye gönderilen kurbanlık hayvanlara da “hedy” denir. Hediye götürüp haber getiren kimseye “hadi” denmiştir. Sonraları “hidayet” yol göstermek veya yola götürmek anlamında mastar olmuştur.
Emir : “Merve“ yumşak taş demektir. “Emerve“ yumuşattı, demektir. Sonra “vav“ düşmüş sülasiye dönüşmüş, sözünü geçirme anlamında “buyurmak“ manası kazanmıstır. Emirde cebir yoktur. Kişi emredene karşı değil, şeriata karşı sorumludur. Amir hatırlatıcıdır, münzirdir.
Vika : Katı kaptır. Via’ ise yumuşak kaptır. Dağlarda yağmurdan ve vahşi ayvanlardan korunmak için taştan örülen sığınak, kulube demektir. Vikaye etmek bir şeyi korumak için koruyucu kaba koymaktır. İttika kendi kendini korunacak yere koymak, sokmak anlamına gelir. Takva, vikaye mastarının mastar ismidir. Daha çok meçhul fiile mastar olur.
Kizb : Kizb, kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da kizb denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapça’da yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.
Veliy : Veli arka demektir. Bel kelimesi ile akrabadır. Tevella, sırtını çevirmek, gerisin griye dönmektir. Tevliye arka çıkmaktır.
Allah : Allah kelimesi “el-ilah”tan dönüşmüştür. Özel isimdir. Kurallara göre türememiştir. İlah kelimesi Tanrı anlamındadır. İnsanlar, “var edici”yi her zaman bilmişlerdir. Onu en kıymetli veya güçlü gördükleri bir varlık ile ifade etmeye çalışmışlardır. Bu sebepledir ki, birçok dinlerde Tanrı güneş kelimesi ile ifade edilmiştir. Türkçe’deki Tanrı da ışık kelimesinden gelmektedir. Kur’an’da da “Allah göklerin ve yerin nurudur” denmektedir. Bu kelimenin çıkışı “aydınlık” anlamına gelen bir sözden gelmiş olmalıdır. Türkçeye Tanrı diye tercüme edilecektir.
Sef’ :
Nasy : Nasiye, alnın üstündeki saçtır. Beyin anlamında da kullanımaktadır. Nasiyenin altındaki şey demektir. Burada birincisi saçı, ikincisi düşünceyi ifade etmektedir.
Hata : Hatve, çizgi ve adım anlamına gelir. Hetee, çizginin sağa sola sapması demektir. Konuşulurken harfte değişiklik yapılarak manada da değişiklik sağlanır. Hat düz, hatve ise zikzaklı çizgi demektir. Hata etmek yanlış yapmak demektir. Yanlış da yana kaymaktan gelir.
Dea’v : Dua, gel gel anlamına kalkan eller demektir. Dua davet etmek çağırmak demektir. Aynı zamanda Allah’tan bir istekte bulunmaktır.
Nida : Nedve halkın toplandığı yerdir. Toplanmadan önce toplantıya yüksek sesle çağırmaya “nida” denmiiş. Daha sonra çağırma fiilinin mastarı olmuştur.
Zübün : Resmi elbise giymiş silahlı korumadır.
Tav’ : Koparılmaya elverişli hale gelmiş hurma tanesi veya olgunlaşmış daldaki meyve demektir. Hayvanı yedmek yani yulara gelmektir. İtaat etmek, dinlemek, uymak demektir.
Secde : Sacid, meyvesinin bolluğundan dolayı dalları veya gövdesi yere eğilmiş ağaçtır. Alnı yere koymaya secde denir.
Kurba : Suyun içine konduğu kap veya tulum demektir. Daima yanında taşındığı için yakın anlamında kullanılmıştır. Zamanda yakınlık veya nesebte yakınlık anlamına gelir. İktirab yaklaşmak demektir. Kendi kendine yaklaşmak anlamına da gelir.
Halkeden rabbının ismiyle kıraat et. İnsanı alaktan halk etti. Kırrat et. Kalem ile ta’lim eden rabbin ekremdir. İnsana ilmetmediğini ta’lim etti. Kella, insan kendisini istiğna etmiş re’yetmesiyle tuğyan ediyor. Oysa ruca’ rabbinedir. Tasliye ettiğinde bir abdi nehy eden kimseyi rü’yet ettin mi? Huda üzerinde ise veya takvayı emrediyorsa.. re’y ettin mi? Tekzib etmiş ve tevelli etmişse re’y ettin mi? Allah’ın rü’yet ettiğini ilm etmiyor mu? Kella, intiha etmezse nasiye ile hati, kazib bir nasiyeyi saf’ edeceğiz. Nadiyesini da’vet etsin. Zebanileri davet edeceğiz. Kella, itaat etme ve secde et ve iktirab et.
Yaratan kimse olan yetiştiricinin adına, oku! İnsanı gözelerden yarattı. Oku! Yazgı ile öğreten kimse olan yetiştiricin en görkemlidir. İnsana bilmediğini bildirdi. Oysa, insan kendisini eksiksiz görmesiyle taşkınlık yapıyor. Dönüş yetiştiricinedir. Kılarken kulu alıkoyan kimseyi gördün mü? Ya yolda ise veya korunmayı buyuruyorsa.. gördün mü? Ya yalanlamış ve arkasını çevirmişse.. gördün mü? Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu? Oysa bırakmazsa yanılan, yalanlayan bir tutamı tutamla sürükleyeceğiz. Çetesini çağırsın, Biz de korumaları çağıracağız. Öyle değil, onu dinleme, yere kapan ve yakınlaş.
AÇIKLAMA : Allah kainatı atomlardan var etti. Atomlara verdiği özelliklerle cansız alem oluştu. Canlı aleme geçme ise bu atomların özel dizilişi ile programlandı ve çoğalarak değişerek ortalığı kapladı. Canlıda evrim meydana geldi. Bu evrim canlının özel yaratılışı ile gerçekleşti. Canlılardaki evrim türler arasında olmuştur. Bunların arasındaki insanın var olması ile evrim bitti. Onun yerine sosyal evrim başladı. Sosyal evrim topluluğun hafızası ile gerçekleşmiştir. Bu hafıza da yazıdır. Bu surede ilk defa yarattı demekle cansız alemi yarattı demektedir. Sonra insanı gözelerden yarattı demekle canlıyı yarattı, sonra “Oku!” demekle insanın sosyal evrimine işaret etti. Bunları harfi atıfsız kullandı. Yani kainatın yaratılış sebebinin insan olduğu belirtildi. Diğer bütün canlıların bilgileri doğuştandır. Oysa insan doğuştan cahildir. Sonra çalışarak öğrenmektedir. İnsanlar ilk yaratılışta geriydiler. Bugünkü medeniyete kalemleri ile ulaştılar. Böylece insanı ve insanın temel görevinin öğrenmek olduğunu bildirdikten sonra evrimin gereği insanlar arasındaki gruplaşmayı ve çekişmeyi anlatmaktadır. Tutucular ile ilericiler arasındaki karşılaşmaya değinmektedir. Tutucuların kötü yerlere götürüleceğine işaret etmektedir. Yalnız bu surede nereye götürüleceği hususunda açıklık yoktur. Bu tutucular ile ilericiler arasındaki savaş, ilericilerin zaferi ile biteceğine işaret etmektedir. Son olarak da insana tutucuları dinlememeleri emr edilmektedir. Bunu için “secde et” diyor. Secde tam teslimiyeti ifade eder. Ruku’ ise belli kurallar içerisinde teslimiyeti ifade eder. Allah’tan başkasına secde etmek küfür, ruku etmek ise haramdır. Bu sureden sonra Kadir Suresi gelmektedir. Kadir Suresi ile ilericiler ile tutucuların birbirlerinden tamamen ayrıldıklarını, ondan sonra gelen Beyyine Suresi açıklamaktadır. Böylece bu üç sure bütünlük içindedir.