59 – HAŞR SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Kazf (zal) : “Kezzaf” sapan; “kızaf” atmak için alınan avucu dolduracak büyüklükteki taş demektir.
Ra’b (ayn) : “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir.
Harab (hı) : “Herib” üzerini toprak kaplamamış, parçalanmış kayalıkları içeren dağ demektir. Sonra bozulmuş şehirlere “harabe” denmiştir.
Cela’ : Cilalamak sözünden dönüşmüştür. Toz almak anlamında olan cilalamak, kentten çıkarmaya kentin tozunu alma, pisliğini temizleme anlamında kullanılmıştır.
İ’kab (ayn) :
Leyn : “Line” değişik renkte hurmalıkları olan ağaçlıklardır.
Levn : Her çeşit renk demektir.
Terk (te, kaf) :
Asl (sad) : Kök demektir.
Hizy (hı, ze) : Dikenli çalı demektir.
Fey : Güneşin en kısa gölgesi demektir.
Heyl (hı) : At demektir.
Sultan (sad, tı) : Salata, doğranmış sebze demektir. Halkına zorla söz geçiren hükümdar demektir.
Düvel (dal) : Bir sene önceki kurumuş ot demektir.
Bevve : Dağdaki arı kovuğudur.
Hecer (he) : Yular, bağlamak demektir.
Havce (ha) : Diken demektir.
Hasse (hı, sad) : “Husse” özel çardak, hücre demektir.
Riyf : Sulak, suya yakın, bol verimli, bitkili yer demektir. “Re’fet” kişilerin rahat ve bolluk içinde yaşaması için çaba sarfetmesi anlamına gelir. “Rahmet” annenin çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım, “rauf” da babanın çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım demektir.
Rehb (he) : Cübbe demektir.
Cidar : Duvar demektir.
Ğida : Sabah yemeği, kahvaltı demektir.
Hemen : Emene”den dönüşmüştür. Güven veren, güvene alan demektir.
1- Semavattaki şeyler ve arzdaki şeyler Allah için tesbih etmiştir. O azizidir hakimdir.
2- O, kitap ehlinden küfr etmiş kimseleri haşrin evvelinde diyarlarından ihrac eden kimsedir. Huruc edeceklerini zannetmediniz ve onlar da husunlarını Allah’a mani’ olduğunu zannettiler. Oysa Allah hesab etmedikleri haysiyetten onlara etvet etti ve kalblerinde ru’bu kazf etti. Kendi yedleriyle ve müminlerin elleriyle beytlerini ihrab ediyorlar. Ey basiretliler, i’tibar ediniz.
3- Eğer Allah onlara celaı ketb etmeseydi onlara dünyada te’zib ederdi ve onlara ahirette de narın azabı vardır.
4- Bu onların Allah’a ve resulune şikak etmelerindendir. Kim Allah’a şikak ederse Allah da i’kabı şedid olandır.
5- Liyneden kat’ ettiğiniz veya usulu üzerine kaimen terk ettikleriniz Allah’ın izniyle olmuştur ve fasıkların ihza etmeleri içindir.
6- Onlardan Allah’ın resulüne ifa ettiklerini sizin ne heylden ne de rikabdan iycaf ettiniz. Lakin Allah meşiyet ettiği kimselere resullerini teslit eder ve Allah şeyin küllüne kadirdir.
7- Allah’ın kura ehlinden resulüne ifa ettikleri, sizden eğniya beyninde dule olmasın diye Allah’ın, resulun ve kurbalılar, yetimler, miskinler ve sebil ibninindir. Resulun size ita ettiklerini ehz edin, nehy ettiklerinden de intiha edin. Allah’a ittika edin. Allah ikabı şedid olandır.
8- Diyarlarından ve emvallarından ihrac olunmuş kimseler olan muhacir fakirlerindir. Allah’tan fazlını ve rıdvanını ibtiğa ediyorlar ve Allah ve resulüne nüsret ediyorlar. İşte onlar sadıklardır.
9- Kendilerine min kabl darı ve imanı tebevvü etmiş kimseler, kendilerine mühaceret etmiş kimseleri ihbab ederler. İta olunanlardan sadırlarında bir hace vecd etmezler. Kendilerinde bir hesase olsa da nefislerine isar ederler. Kim nefsinin şuhhunu ika ederse işte onlar müflihlerdir.
10- Onlardan sonra ciet eden kimseler “rabbimiz, bize ve imanla bize sebkat eden kimseler olan ihvanımıza ğufret ve iman etmiş kimselere kalplerimizde ğilli ca’letme, rabbimiz. Sen raufsun, rahimsin, diye kavlederler.
11- Münafık olan kimseler, kitap ehlinden küfr etmiş kimseler olan ihvanlarına “ihrac olunursanız sizinle beraber huruc ederiz, sizin aleyhinize ebeden hiçbirine ita’at etmeyiz ve kartl olunursanız size nüsret ederiz” kavlettiklerini rü’yet etmedin mi? Ve Allah ise onların kazib olduklarına şehadet eder.
12- İhrac olunurlarsa onlarla beraber huruc etmezler. Mukatele ederlerse nüsret etmezler. Onlara nüsret etseler de dübürlerine tevelli ederler. Sonra da nüsret olunmazlar.
13- Siz onların sadırlarında rehbeten Allah’tan şedidsiniz. Bu onların fıkh etmeyen bir kavim olmalarındandır.
14- Muhassene kura içinde veya cudurun verasından başka sizinle, cemi’an mukatele edemezler. Be’sleri beynlerinde şediddir. Onları cemi’ hesab edersin, oysa onların kalbleri şettadır. Bu onların akletmeyen bir kavim olmalarındandır.
15- Keriben onların kabillerinden olan kimselerin meseli gibidir. Emirlerinin vebalini zevk ettiler. Ve onlara elim bir azab da vardır.
16- Şeytanın meseli gibidir. Hani insana “küfr et” demişti. Küfr edince de “ ben senden beriyim. Ben alemlerin rabbi Allah’tan havf ederim” diye kavletmişti.
17- ikisinin de akibeti nar oldu. Orada haliddirler. Ve zalimlerin cezasıdır.
18- Ey iman etmiş kimseler, Allah’a ittika ediniz ve nefis ğadine takdim ettiğine nazar etsin. Allah’a ittika ediniz. Allah amel ettiklerinizi habirdir.
19- Allah’ı nesyetmiş, o da nefislerini kendilerine nesy ettirmiş kimseler gibi olmayınız. İşte onlar fasıklardır.
20- Narın ashabı cennetin ashabına istiva etmez. Cennetin ashabı faizlerdir.
21- Bu Kur’an’ı bir cebele inzal etseydik onu Allah’ın haşyetinden mutadaddi’en haşi’ olarak re’y ederdin. Bu meselleri nasa tefekkür edebilsinler diye darbediyoruz.
22- O, kendisinden başka ilah olmayan kimse olan Allah’tır. Ğaybin ve şehadetin alimidir. O rahman rahimdir.
23- O, kendisinden başka ilah olmayan kimse olan Allah’tır. O meliktir, kuddustur, selamdır, mümindir, müheymindir, azizdir, cebbardir, mütekebbirdir. Allah işrak ettiklerinden sübhandır.
24- O, halik, bari, musavvir olan Allah’tır. Hüsna isimler O‘nundur. O’nu semavat ve arzda olanlar tesbih eder. O azizdir, hakimdir.
1- Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah’ı arıtmıştır. O güçlüdür, sözü geçendir.
2- O, yazıtlılardan kapatmış kimseleri toplanmanın öncesinde yurtlarından çıkaran kimsedir. Çıkacaklarını sanmadınız ve onlar da koruganlarının Allah’a engel olduğunu sandılar. Oysa Allah beklemedikleri yerden onlara geldi ve gönüllerine korku saldı. Kendi elleriyle ve inanların elleriyle evlerini yıkıyorlar. Ey görüşlüler, karşılaştırınız.
3- Eğer Allah onlara sürgünü yazmasaydı onlara burada tattırırdı ve onlara ötede de ateşin tattırılması vardır.
4- Bu onların Allah ve elçisinden kopmalarındandır. Kim Allah’tan koparsa Allah da kovalaması sıkıdır.
5- Yemişlikten kestiğiniz veya kökleri üzerinde ayakta bıraktığınız Allah’ın oluru ile olmuştur ve taşkınların didiklenmesi içindir.
6- Onlardan Allah’ın elçisine ılgarladığına, siz ne atlıları ne de binekleri koşturdunuz. Oysa Allah dilediği kimselere elçilerini salar ve Allah her şeye gücü yetendir.
7- Allah’ın yerlilerden elçisine ılgarladıkları, sizden varlıklılar arasında döngü olmasın diye Allah’ın, elçinin ve yakınlıların, öksüzlerin, düşkünlerin ve yolda olanlarındır. Elçinin size verdiklerini alın, sakındırdıklarından da sakının. Allah’ta korunun. Allah kovalaması sıkı olandır.
8- Yurtlarından ve varlarından çıkarılmış kimseler olan göçmen yoksullarındır. Allah’tan artısını ve gönlünü arıyorlar ve Allah ve elçisine yardım ediyorlar. İşte onlar doğrulardır.
9- Onlara önceden yurdu ve güveni tayarlamış kimseler, kendilerine göçmüş kimseleri severler. Verilenlerden başlarında bir dikeni bulmazlar. Kendilerinde bir özelliği olsa da içlerine bastırırlar. Kim kendisini sıkılıktan korursa, işte onlar kurtulmuşlardır.
10- Onlardan sonra gelen kimseler “yetiştiricimiz, bizi ve güvende bizi geçen kimseler onlar kardeşlerimiz için ört ve inanmış kimselere karşı gönüllerimizde takıntı koyma, yetiştiricimiz. Sen üstlenensin, bakansın”, diye söylerler.
11- İki yüzlü olan kimseler, yazıtlılardan kapatmış kimseler olan kardeşlerine “çıkarılırsanız sizinle beraber biz de çıkarız, size karşı kesinlikle kimseyi dinlemeyiz ve vuruşursanız size yardım ederiz” söylediklerini görmedin mi? Ve Allah ise onların yalancı olduklarına tanıklık etmektedir.
12- Çıkarılırlarsa onlarla beraber çıkmazlar. Vuruşurlarsa yardım etmezler. Onlara yardım etseler de arkalarını dönerler. Sonra da yardım görmezler.
13- Siz onların başlarında Allah’tan daha korkunçsunuz. Bu onların kavramayan bir ulus olmalarındandır.
14- Onlar çevrili kent içinde ve duvarların arkasından başka sizinle, topluca vuruşamazlar. Kötülükleri aralarında katıdır. Onları birlikte sanırsın, oysa onların gönülleri dağınıktır. Bu onların usa vurmayan bir ulus olmalarındandır.
15- Kendilerinden önce gelip yakında işlerinin acısını tatmış olanların benzeri gibidir. Ve onlara sıkıcı bir tatma vardır.
16- Şeytanın benzeri gibidir. Hani insana “kapat” demişti, kapatınca da “ben senden uzağım, ben herkesin yetiştiricisi Allah’tan korkuyorum” diye söylemişti.
17- İkisinin de sonu ateş oldu. Orada kalıcıdırlar ve bu kıyıcılara karşılıktır.
18- Ey inanmış kimseler, Allah’ta korununuz, kişi yarın ne sunduğuna baksın. Allah’ta korununuz. Allah işlediklerinizi bilir.
19- Allah’ı unutmuş, O da kendilerini kendilerine unutturmuş kimseler gibi olmayınız. İşte onlar taşkınlardır.
20- Ateştekilerle bahçedekiler bir değildir. Kurtulmuş olanlar bahçedekilerdir.
21- Bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik onu Allah’a saygısından dolayı gevşeyip eğilmiş olarak görürdün. Bu benzetmeleri herkese düşünsün diye örnek veriyoruz.
22- O kendisinden başka Tanrı olmayan Allah’tır. Görünmeyeni ve görüneni bilendir. O yaşatandır, çalıştırandır.
23- O kendisinden başka Tanrı olmayan Allah’tır. O handır, başkandır, barıştır, güvendir, güven verendir, güçlüdür, çetindir, büyüklenendir. Allah ortak ettiklerinden arınmıştır.
24- O yaratan, var eden, biçimlendiren Allah’tır. Güzel adlar O’nundur. O’nu göklerde ve yerde olanlar arındırır. O güçlüdür, yönetendir.
AÇIKLAMA : Bundan sonraki sure müminlerle mümin olmayanlar arasındaki barış dayalı ilişkileri düzenlemiştir. Bu surede mümin olmayanların savaşa girmeden soğuk savaşla ilgili hükümleri düzenlemiştir. Ondan sonra müminlerin yapmayacakları şeyleri söylememelerini emrederek müminlerin kendi aralarındaki ilişkileri beş surede düzenlemiştir.
A’mer - İ’mran : “U’mare” katlı bina demektir.
Asl (sad) : Kök demektir.
ASM : Kulp, bağ demektir.
BDY: Bede, Yubdiu: Vaha demektir.
Bevve : Dağdaki arı kovuğudur.
Bey’ (ayn) : “Bi’a” Pazar yeyi; “bey’” el ele tutmak demektir.
BRY: Beraet : İyileşmiş yara (yara-bere)
Bühtan (he) : Kılıç yarası demektir. Suçlama, kara çalma anlamı da kazanmıştır.
Cela’ : Cilalamak sözünden dönüşmüştür. Toz almak anlamında olan cilalamak, kentten çıkarmaya kentin tozunu alma, pisliğini temizleme anlamında kullanılmıştır.
Cibril : “Cebire” kırıkları tutturmak için kullanılan tahtalar. Hareket hale getirmek için yapılan zorlama. “Cibril” kelimesi yaraları saran veya görevini zorla yaptıran anlamında Kuran’ı getiren meleğe verilen addır.
Cidar : Duvar demektir.
Cihad : “Ce’d” buruşuk deri demektir. Zorlanan kimsenin yüzünde meydana gelen buruşma sebebiyle “cehd” yapan, zorlayan anlamı kazanmıştır.
Cisim (sin) : “Beden” kısa zırh veya gömlek demektir. “Cisim” ise vücudun kol ve bacak dışında zırhın veya gömleğin kapladığı kısımdır. “Beden” ölüler için de kullanılır, “cisim” ise daha çok diriler için kullanılır. Beden kol ve bacaklardan ziyade etli kısımların adıdır. Cisim ise insanın bütününü kapsar.
Cisim (sin) : “Beden” kısa zırh veya gömlek demektir. “Cisim” ise vücudun kol ve bacak dışında zırhın veya gömleğin kapladığı kısımdır. “Beden” ölüler için de kullanılır, “cisim” ise daha çok diriler için kullanılır. Beden kol ve bacaklardan ziyade etli kısımların adıdır. Cisim ise insanın bütününü kapsar.
Darar (dat) : “Darir” zor, bulanık gören kişi demektir.
Dayk (dat) : Dar geçit, boğaz demektir.
Dell : Delv kova demektir. Dell fiil olarak kovayı suya salmak demektir. Delalet vav’ın lam’a dönüşmesi ile bir şeye ulaşılmakta kullanılan araçtır.
Düvel (dal) : Bir sene önceki kurumuş ot demektir.
ESV: Usvet : Merhem, ilaç doktor, savıcı
Fahşa (ha) : “Üns” oku atan yayın insan tarafı; “vahş” ise yayın av tarafı demektir. Baştaki “ve” harfinin “fe”ye dönüşmesi ile “fahş” topluluk içinde yapılan vahşet demektir.
Farz (dat) : Ayırmada ayrılacak yerin belirtildiği yer, kertik, çentik demektir.
Fem :Ağız demektir.
Ferc : Yarık demektir.
Ferv : “Ferre”ye bak. İftira etmek olmayan bir şeyi zihinde oluşturmak demektir.
Fey : Güneşin en kısa gölgesi demektir.
Fısk (sin) : Ceviz ve benzeri yemişlerin dış kabuğunun çatlağına denir. Dağılmak anlamına da gelir.
Fidde (dat) : Gümüş demektir. Mastar olarak yayılmak anlamındadır.
Ğaliz (zı) : Sert topraktır.
Ğeben : Eteklik kumaştan kısaltmak amacıyla alınan parçaya denir. Bir alışverişte değerinden az karşılık vermek anlamına gelmektedir.
Ğeben : Eteklik kumaştan kısaltmak amacıyla alınan parçaya denir. Bir alışverişte değerinden az karşılık vermek anlamına gelmektedir.
Ğida : Sabah yemeği, kahvaltı demektir.
Harab (hı) : “Herib” üzerini toprak kaplamamış, parçalanmış kayalıkları içeren dağ demektir. Sonra bozulmuş şehirlere “harabe” denmiştir.
Hasen (ha, sad) : Kale duvarı demektir.
Hasse (hı, sad) : “Husse” özel çardak, hücre demektir.
Haşeb (hı) : “Hatab” odun demektir. “Haşeb” ise kereste demektir.
Havce (ha) : Diken demektir.
Hayz (ha, dat) : Hayz, meyvesi vişne gibi kırmızı olan ağacın adı olup kanın pıhtılaşmaya başladığı zaman aldığı hale de hayz denir. Mastar olarak aybaşı olmak anlamına gelmektedir.
Hecer (he) : Yular, bağlamak demektir.
Hemen : Emene”den dönüşmüştür. Güven veren, güvene alan demektir.
Hevd (he) : “Hidayet”in değişik söylenişidir. “Hidayet” de “hediye”den gelir. Hediye önden gönderilen armağandır.
Hevn (hı) : “Hivan(hı)” bol donatılmış sofra demektir. “Hane(hı)” fazla yemek yemek demektir. “Hiyanet(hı)” fazla yemeğin insana dokunması demektir.
Heyl (hı) : At demektir.
Heys (se) : “Hars” (se) ekin demektir. “Re” “ye”ye dönüşerek ekin yeri anlamı kazanmıştır. Bir işin yapılması için ayrılan yer; havuz temizlenirken son suların toplandığı çukurcuk anlamında da kullanılmaktadır. Türkçe’deki “nereye” ve “nereden” karşılığı kullanılan bir kelime olup “yerden yere” diye de tercüme edilebilir.
Hızr (ha, zal) : Savaşta kullanılan savunma aleti, zırh gibi.
Hilm (ha) : Meme başı, yumuşak deri demektir.
Himar (ha) : Eşşek demektir.
Hizy (hı, ze) : Dikenli çalı demektir.
İ’kab (ayn) :
İtfa :TFV Tafve(tı ile) kaynayan tencerede taşan köpük demektir. Ateşi su dökerek söndürmek için itfa fiili kullanılır.
Kazf (zal) : “Kezzaf” sapan; “kızaf” atmak için alınan avucu dolduracak büyüklükteki taş demektir.
Kunut (kaf) : “Kart”, “karet” sıvının katılaşması, donması, kurumuş kan, hareketsiz hale gelen kan manalarındadır. Sonra “re” “ne”ye dönüşerek “kunut” sessizce durup, dinlemeye geçme demektir.
Lahik (ha) : Meyve devşirdikten sonra olgunlaşan meyveler demektir.
Levn : Her çeşit renk demektir.
Levye : Ucu kıvrık demir veya ağaç demektir. Kül karıştırılan alet demektir. Kıvırmak anlamındadır.
Leyn : “Line” değişik renkte hurmalıkları olan ağaçlıklardır.
LKH : Doğurmuş, süt veren deve demektir. Sonra k (kaf) l (lam’a ) dönüşerek nikahlamak evlenmek anlamında mastar olmuştur.
Lut : “Liyat” sıva harcı demektir. Mastar olarak yapıştırmak, sıvamak anlamlarına gelir.
Makt :Mikat (tı) ile sicim demektir. Bir şeyi sımsıkı bağlamak anlamında fiil olmuştur. (Te ile) mekt yıkmak manasında iken kızdırmak veya kızmak anlamlarına gelmiştir. Kızgınlık demektir.
Meryem : “Meryem” “mer’e”ye “m” harfinin eklenmesi ile oluşan bir kelime olup kişilik anlamında olan “mer’”ın teşdididir.
Nash (sad, ha) : Dikiş demektir. “Nasihat” bir işin oluşması için gerekli yolu göstermek veya yardım etmektir.
Necva : “Necat” selin ulaşamadığı yüksek yer demektir.
Nefh (hı) : Körük demektir.
Ra’b (ayn) : “Ru’b” taşmakta olan havuz veya taşan su demektir.
Rad’ : Rady’de yapıldık Tekrar yap.
Rasese :Yapıştırıcı şey zamk demektir.
RCV: Reca : Kuyunun kenar duvarı. “Reca” etmek bir şeyin çevresinde dolaşmak ümit etmek.
Rehb (he) : Cübbe demektir.
Reyb : “Ravb” kesik süt, “reyb” ise kesilip kesilmediği belli olmayan süt demektir.
Riyf : Sulak, suya yakın, bol verimli, bitkili yer demektir. “Re’fet” kişilerin rahat ve bolluk içinde yaşaması için çaba sarfetmesi anlamına gelir. “Rahmet” annenin çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım, “rauf” da babanın çocuklarına duyduğu karşılıksız yardım demektir.
Sefih (sad, ha) : İnce ve yassı taş demektir.
Sened (sin) : “Sindiyan” palamut, pelit, meşe ağacı demektir. Ağacı direk olarak kullanılır. Mastar olarak dayanmak demektir.
Seyha (sin, ha) : “Seyih” yerde akan su, dere. Buradan dolaşmak anlamına gelir. “Seyr” bir maksat için dolaşmaktır, “seyha” ise tanışmak ve tanıtmak için dolaşmaktır.
Sığa (sad) : “Sıgv” kepçe demektir. Kepçe ile eğerek dökme işi yapıldığından bir yere akmak ona doğru yönelmek, kaba göre şekil almak manalarına gelir .
SKF: Sakf : Çekiç demektir.
Sultan (sad, tı) : Salata, doğranmış sebze demektir. Halkına zorla söz geçiren hükümdar demektir.
Şehah (ha) : Rutubetli kav, çakıldığı zaman ateş almayan kav demektir.
Tab’ (tı) : Ağaç, taş gibi şeylerin üzerini çentmek için kullanılan taş parçası , alet demektir.
Te’al : “A’leve” kökünden fiilin ismi olmuş ve “gel !” anlamındadır. Vadinin yüksek tarafının adı olan “u’luv” “yücel !” anlamında “burada bulun !” anlamındadır.
Temam (te) : Çiçeklenmiş bitki demektir.
Terk (te, kaf) :
Tevrat : “Tur” dağın adıdır, “tavır” kişilerin davranışı, genetik yapısı, “töre” toplulukların tavrı, yani örfleri, töreleri; “tevrat” topluluğun davranışlarını belirleyen, düzeni getiren kitap demektir.
Va’z (zı) : “Vea’de” (dal) yağmur yüklü bulut anlamına gelir. Gelecek yağmuru haber vermesinden “va’d” etmek, bir şeyi yapacağına söz vermek anlamında kullanılmıştır. (ze) ile üstü kapalı anlatmak, dolaylı anlatmak, işaretle anlatmak, önermek anlamlarında kullanılmaktadır. “zı” ile nasihat etmek, öğüt vermek, va’d etmek anlamlarına gelir. “Nezr” ileride olacak kötülükleri haber vermek, “va’z” ile gelecekte olacak iyilikleri haber vermek anlamına gelir.
Vabil : Dolu demektir.
Vad’ (dat) :
Vebil : Odun demeti demektir....
Vicar : Tilki ini demektir. “Ticaret” “vicare”den dönüşmüştür.
Vis’a Vis’a : Tisa’ ya bakılacak.
Ye’s : Hayızdan kesilen kadın demektir. Ümidi kesmek, ümitsiz hale gelmek anlamına gelir.
Zağe (ze) : Sıyağ(sad ile) kalıba dökülmüş parça Sığa fiil olarak şekil vermek, kalıba dökmek demektir. Sad’ın Ze’ye dönüşmesi ile bir şeyi kasten bozmak değiştirmek anlamını kazanmıştır.
Zea’me (ze) : Ganimetten ve kollektif olarak elde edilen maldan yöneticilere ayrılan paydır. Sonra kefil anlamı kazanmıştır. Bir şeyi ısrarla iddia etmek anlamında da kullanılır.