28- KASAS SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Menne (MNN) : “Mülle” içi dolu kapatılmış torba, “imla” içine koymak demektir. “İmlal” tamamen doldurup çuvalın ağzını dikmek demektir. İmla yazdırmak, imlal imzalamak demektir. Burada “lam” “nun”’a dönüşmüş olabilir. Dolu vermek anlamında memnun etmek; verdiğinin ağzını dikip kullandırmamak ise minnet demektir. “Meni” ince ama sağlam olan iptir.
LaKaTa (LKT) (Lam, Kaf, Tı) : Devşirilirken yere dökülmüş meyveler demektir. Buluna kişi veya eşya anlamındadır.
VeKZ (kef,ze) : Şamar, açık elin iç tarafıdır.
ZeVD (zal, dal): Üç ile on arasındaki deve grubu demektir. Sonra bu develeri güdene denmiştir.
HiCCe (ha) : Yıldır.
CeYB : Koltuk altı, koyun demektir.
ReDA (dal,hemze) : Payanda, dayamadır.
A’DuD (ayn,dat,dal) : Bazu demektir.
SaY (p.se) : Uçları ağaçlara bağlanarak bezden yapılmış gölgeliktir.
Der’ (dal, hemze) : Yola düşen kaya parçası, engellemek demektir.
BaTiR (tı) : Bozuldu ve dağıldı demektir.
SeRMeD (sin,dal) : “Semed” simit, çeperi yuvarlak olan halkadır. “Sermed” sonu gelmeyen dolanmadır.
HeVT (he,te) : “Etiy” su kanalı demektir, gelmek anlamı kazanmıştır. “Atu” getirin demektir. Hemze e ‘ye dönüşmüş ve böylece nakıs fiil olmuştur.
BuRHaN (he) : “Berk” şimşek demektir, “burhan” şişeğin çakmasının ortalığı aydınlatmaya benzetmesi aniden beyinde meydana gelen açık kanıttır. “Kaf” “he”ye dönüşmüştür.
BeRK (kaf) : Şimşektir. Parlak taş ve parlak kılıç için kullanılmıştır, sonra da şimşeğe isim olmuştur.
NeV’ (hemze) : Akşam ve sabah yıldızıdır. Yıldızın batmasından sonra diğerinin doğması nöbetleşe bir işin yapılması anlamı kazanmıştır.
SeVB (p.se) : Elbise demektir.
FİE (FEY) : İki dağ arasındaki aralıktır. Ayrı duran kum yığını, topluluk anlamında kullanılmıştır.
U’SBe (ayn, sad) : 10’dan 40’a kadar olan insan veya hayvan topluluğudur.
1- Ta Sin Mim.
Ta Sin Mim.
2- Bu, mübin kitabın ayetleridir.
Bu, açık yazıtın kanıtlarıdır.
3- İman eder olan bir kavim için sana, Musa ve Firavun’un nebeinden hakla tilavet ediyoruz.
İnanır olan bir ulus için sana, Musa ve Firavun’un bilgisinden gerçekle aktarıyoruz.
4- Firavun arzda ‘uluv etti ve bir taifeyi istida’f ettiği ehlini şi’alar ca’l etti. ibinlerini tezbih ediyor nisaını istihya ediyordu. O, müfsidlerdendi.
Firavun, yerde yüceldi ve güçsüz gördüğü elini yanlara ayırdı, oğlanlarını kesiyor, kadınlarını diri bırakıyordu. O, bozgunculardandı.
5-6 Ve arzda istida’f olunan kimseleri minnet etmeyi ve onları imamlar ca’l etmeyi ve onları varisler ca’l etmeyi Ve onları arzda temkin etmeyi ve Firavun’a, Haman’a ve onların cundlarına hazr ettiklerini irae etmeyi irade ediyoruz.
Ve yerde güçsüz kılınan kimselere gönüllerince vermeyi ve onları önderler yapmayı ve onları ardıllar yapmayı ve onları yerde yerleştirmeyi ve Firavun’a, Haman’a ve onların ordularına kaçındıklarını göstermeyi istiyoruz.
7- Musa’nın ümmüsüne onu irda’ etmesini iyha ettik, “Onun üzerine hif ettiysen onu yemmin içine ilka et ve ne havf et, ne de hüzn et. Biz onu sana reddedeceğiz ve onu mürsellerden ca’l edeceğiz.
Musa’nın annesine onu emzirmesini bildirdik, “üzerine korktuğunda onu duru suya koy ve ne kork, ne de üzül. Biz onu sana döndüreceğiz ve onu elçilerden yapacağız.
8- Firavun’un ali, kendilerine a’duv ve hazen olsun diye onu iltikat etti. Firavun, Haman ve onların cündleri hatiler idi.
Firavun’un yandaşları, kendilerine düşman ve üzüntü olsun diye onu aldı. Firavun, Haman ve onların orduları yanılıyorlardı.
9- Ve Firavun’un imreesi “Benim ve senin a’ynın kurresi olsun, onu katl etmeyiniz, bize nef’ edebilir veya biz onu veled ittihaz edelim, onlar şuu’r etmiyorlardı.
Ve Firavun’un karısı “Benim ve senin gözdemiz olur, onu vurmayınız, bize yararlı olabilir veya onu çocuk ediniriz, onlar bilinçsizdiler.
10- Ve Musa’nın ümmüsünün fuadı fariğen isbah oldu. Müminlerden olması için kalbinin üzerine rabt etmeseydik onu ibda ediverecekti.
Ve Musa’nın annesinin topanı boşalıverdi. İnananlardan olması için yüreğinin üzerini bağlamasaydık onu açığa vuracaktı.
11- Ve uhtisine “Onu kases et” kavletti de, onlar şuu’r etmezken onu cenblerden basar etti.
Ve kız kardeşine “Onu izle” söyledi de, onlar bilinçsizken onu yanlardan gözetledi.
12- Ve min kabl ona mirda’ları tahrim ettik de o onlara “Sizin için ona kefil olacak bir beyt ehline delalet edeyim mi? Ve onlar ona nasih olurlar” kavletti.
Ve önceden ona emzirilenleri engelledik de o onlara “Sizin için ona üstlenecek bir ev eline götüreyim mi? Ve onlar ona dikiş te yaparlar.
13- A’ynı karar olsun, hüzn etmesin ve Allah’ın va’dinin hakk olduğunu i’lmetsin diye biz onu ümmüsüne reddettik ve lakin onların ekserisi i’lmetmiyordu.
Gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah’ın sözünün gerçek olduğunu bilsin diye biz onu annesine geriverdik ve ancak onların çoğu bilmiyordu.
14- Ve şiddetlerine baliğ olup istiva ettiğinde ona hükmü ve i’lmi ita ettik. Muhsinleri böyle cezalandırırız.
Ve çetinliklerine ulaşıp olgunlaştığında ona kesmeyi ve bilimi verdik. İyileri böyle karşılarız.
15- O, medineye ehlinin ğafletinin hininde oraya duhul etti de orada iki reculu iktila ediyor vecdetti. Bu onun şiya’sindendi, bu da onun a’düvvündendi. Şia’sından olan kimse, a’düvvündan olan kimse üzerine ona istiğase etti de Musa onu vekz etti, ona kaza etti. “Bu şeytanın a’melindendir, o mübin mudil bir a’düvdür” diye kavletti.
O, kentte el ayak çekildiği sırada oraya girdi de orada iki adamı vuruşuyor buldu. Bu onun yandaşıydı, bu da onun düşmanıydı. Yandaşı olan kimse, düşmanından olan kimseye karşı ondan yardım istedi de Musa onu itti, onun işini bitirdi. “Bu şeytanın işlerindendir, o açık şaşırtan bir düşmandır” diye söyledi.
16- “Rabbim, ben nefsime zulüm yaptım, beni ğufr et” kavletti de onu ğufr etti. Rahim ğafur O’dur.
“Yetiştiricim, ben kendimi ezdim, beni ört” söyledi de onu örttü. Çalıştıran örten O’dur.
17- “Rabbim, üzerime ina’m ettiğinden dolayı mücrimlere zahir olmayacağım” diye kavletti.
“Yetiştiricim, bana yaptığın iyilikten dolayı suçlulara arka olmayacağım” diye söyledi.
18- Medinede haif olarak isbah etti, terekkub ediyordu da emsde kendisine istinsar eden kimse ondan istisrah ediyordu. Musa ona “Sen mübin bir ğaviysin” kavletti.
Kentte korkarak ağarttı, bakınıyordu da, dün kendisinden yardım isteyen kimse ona seslendi. Musa ona “Sen açık bir azgınsın” söyledi.
19- İkisine a’düv olan o kimseyi batş etmeyi irade ettiğinde “Ey Musa, emsde bir nefsi katlettiğin gibi beni de mi katl etmeyi irade ediyorsun? Arzda bir cebbar olmanın dışında irade etmiyorsun. Ve sen müslihlerden olmayı da irade etmiyorsun” kavletti.
İkisine düşman olan o kimseyi yakalamayı dilediğinde “Ey Musa, dün bir kişi vurduğun gibi beni de mi vurmayı istiyorsun? Yerde bir zorba olmaktan başkasını dilemiyorsun. Ve sen uygunlardan olmayı da dilemiyorsun” söyledi.
20- Ve bir recül medinenin aksasından sa’y ederek ciet etti. “Ey Musa, mele’ seni katl etmek için seni itimar ediyorlar, huruc et, ben sana nasihlerdenim” kavletti.
Ve bir adam kentin karşı yakasından koşarak geldi. “Ey Musa, ileridekiler seni vurmak için seni görüşüyorlar, çık, ben sana öğüt verenlerdenim” söyledi.
21- Havifen terakkub ederek oradan huruc ediverdi. “Rabbim, beni zalim kavimden tenci et” diye kavletti.
Korkarak bakınıp oradan çıkıverdi, “Yetiştiricim, beni ezen ulustan kurtar” diye söyledi.
22- Ve Medyen’in tilkaına teveccüh ettiğinde “Rabbim, beni sebilin sevaına hidayet edebilir” kavletti.
Ve Medyen’in yönüne yöneldiğine “Yetiştiricim, beni yolun ortasına götürebilir” söyledi.
23- Ve Medyen’in maına vurud ettiğinde onun üzerinde nasdan bir ümmeti sakiy ederlerken vecd etti. Ve onların dunundan zevd eden iki imreeyi vecdetti, “Hatbınız nedir” diye kavletti. “Ra’iler sadr edinceye dek biz sakiy etmeyiz, ebimiz de kebir bir şeyhtir” kavlettiler.
Ve Medyen’in suyuna vardığında onun başında insanlardan bir topluluğu suvarırken buldu. Ve onların dışında güden iki kadını buldu, “Ne bekliyorsunuz” diye söyledi. “Çobanlar dönünceye dek biz suvarmayız, babamız da kocamış yaşlıdır” söylediler.
24- İkisine sakiy etti, sümme zille tevelli etti de “Rabbim, hayırdan bana neyi inzal edersen ben ona fakirim” kavletti.
İkisine suvardı, sonra gölgeye döndü de “Yetiştiricim, iyilikten bana neyi indirirsen ben ona yoksunum” söyledi.
25- İkisinden ihdası istihya ederek meşyedip ona ciet etti, “Ebim, bize saky ettiğinin ecrini sana icza etmek için seni da’vet ediyor” kavletti. Ona ciet edip kasası ona kıssa ettiğinde “Havf etme, zalim kavimden necat ettin” kavl etti.
İkisinden biri utanarak yürüyüp ona geldi, “Babam, bize suvardığının karşılığını sana ödemek için seni çağırıyor” söyledi. Ona gidip öyküyü anlattığında “Korkma, ezen ulustan kurtuldun” söyledi.
26- İkisinden ihdası “Ey ebim, onu isticar et, isticar ettiğin kimselerin en hayırlı olanı, emin kavi olanıdır” diye kavletti.
İkisinden biri “Ey babacığım, onu işçi tut, işçi tutacağın kimselerin en iyisi, güvenilir erkli olanıdır” diye söyledi.
27- “Ben, semaniye hicce bana ücretli olman üzere şu iki bintimden ihdasını sana nikahlamayı irade ediyorum. Eğer a’şra itmam edersen o da i’ndinden olur. Senin üzerine şekk etmeyi irade etmem, Allah meşiet ederse beni ileride salihlerden vecd edeceksin” kavletti.
“Ben, sekiz yıl bana işçi olmana karşılık şu iki kızımdan birini sana evlendirmeyi istiyorum. 1O’u doldurursan o da senden olur. Sana ayrımcılık yapmayı istemem, Allah dilerse beni ileride uygun iş yapanlardan bulacaksın” söyledi.
28- “Bu benim beynimle senin beynindedir. İki ecelden eyyisini kaza edersem bana u’dvanlık yok ve Allah kavlettiğimize vekildir” kavletti.
“Bu benimle senin arasındadır. İki süreden hangisini biçersem bana düşmanlık yok ve Allah söylediklerimize dayanaktır” söyledi.
29- Musa ecele kaza edip ehli ile seyrettiğinde Tur’un canibinden bir narı inas etti. Ehline “meks ediniz, ben bir narı inas ettim, ondan size bir haberi veya nardan bir cezveyi ita edebilirim, ıstıla edebilirsiniz” kavletti.
Musa süreyi biçip eli ile yürüdüğünde Tur’un yanından bir ateşi gördü. Eline “Kalınız, gözüme bir ateş çarptı, ondan size bir ileti veya ateşten bir koru getirebilirim, ısınırsını” söyledi.
30-31- Ona ita ettiğinde eymen vadinin şatiinden şecerden mubarek bu’kede “Ya Musa, ben a’lemlerin rabbi Allah’ım, a’sanı ilka et” diye nida olundu. Onun bir cann gibi ihtizaz ettiğini re’y ettiğinde müdbiren tevelli etti ve ta’kib de etmedi. “Ya Musa, ikbal et ve havf etme, sen eminlerdensin”.
Ona geldiğinde sağ yakanın kıyısından, ağaçlıklı bir bölgede “Ey Musa, ben toplulukların Yetiştiricisi Allah’ım, sopanı koy” diye seslenildi. Onun bir cann gibi sallandığını gördüğünde dönerek yöneldi ve izlemedi de. “Ey Musa, karşıla ve korkma, sen güvende olanlardansın.”
32- Yedini ceybine sülük et, suun ğayrından beyza huruc eder. Rehbden cenahını kendine dammet. Bu Rabbinden Firavun ve meleine iki burhandır. Onlar fasik bir kavim oldular.
Elini koynuna koy, bozulmaksızın ak olarak çıkar. Gömlekten koltuğunu kendine çek. Bu Yetiştiricinden Firavun ve ileri gelenlerine iki açık kanıttır. Onlar kaçkın bir ulus oldular.
33- “Rabbim, ben onlardan bir nefsi katlettim de beni katledilmelerinden havf ediyorum” kavletti.
“Yetiştiricim, ben onlardan bir kişiyi vurdum da beni vurmalarından korkuyorum” söyledi.
34- Ve ehim Harun, o lisan olarak benden daha fasihtir, onu benimle beraber rid’a olarak irsal et, beni tasdik etsin. Beni, tekzib edeceklerinden havf ediyorum.
Ve kardeşim Harun, o dil olarak benden daha açıktır, onu benimle beraber dayamak olarak gönder, beni doğrulasın. Beni, yalanlayacaklarından korkuyorum.
35- “A’dudunu ehinle şiddetli yapacağız ve ikinize bir sultanı ca’l edip ayetlerimizle size sıliy edemeyecekler ve ikiniz ve size ittiba’ eden kimseler ğalibler olacaklar” kavletti.
“Kolunu kardeşinle sıkı yapacağız ve ikinize bir aracı verip kanıtlarımızla size ulaşamayacaklar ve ikiniz ve size uyan kimseler yenenler olacak” söyledi.
36- Musa onlara beyyin ayetlerimizle ciet ettiğinde “Bu müfter bir sihirden başkası değildir ve bunu evvel eblerimizde sem’ etmedik” kavlettiler.
Musa onlara açık kanıtlarımızla geldiğinde “Bu uydurulmuş bir büyüden başkası değildir ve bunu önceki atalarımızda işitmedik” söylediler.
37- Ve Musa “Rabbim, i’ndinden hidayetle kimin ciet ettiğini ve darın a’kibetinin kimin olacağını en a’limdir. Zalimler iflah olmaz” kavletti.
Ve Musa “Yetiştiricim, yanından yolla kimin geldiğini ve yurdun sonunun kimin olacağını en iyi bilendir. Ezenler başaramaz” söyledi.
38- Ve Firavun “Ey mele’, size ğeyrimden bir ilahı i’lmetmedim. Ya Haman, tin üzerine bana ikad et, bana sarhı ca’l et, Musa’nın ilahına ittila’ edebileyim ve ben onu kaziblerden zannediyorum” kavletti.
Ve Firavun “Ey ileri gelenler, size benden başka bir tanrıyı bilmedim. Ey Haman, çamur üzerine ateş yak, bana gözlem evi yap, Musa’nın tanrısına ulaşabileyim ve ben onu yalancılardan sanıyorum” söyledi.
39- O ve cündleri arzda hakkın ğayrı ile istikbar etti ve bize irca’ olunmayacaklarını zannettiler.
O ve orduları yerde yersizce büyüklendiler ve bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
40- Onu ve cündlerini ahz ettik de onları yemde nebz ettik. Zalimlerin a’kibetinin nasıl olduğuna nazar ediniz.
Onu ve ordularını yakalayıverdik de onları duru suyun içine attı. Ezenlerin sonunun nasıl olduğuna bakınız.
41- Ve onları nara da’vet eden imamlar ca’l ettik ve kıyamet yevminde nasr olunmazlar.
Ve onları ateşe çağıran önderler yaptık ve kalkış gününde yardım da olunmazlar.
42- Ve onlara bu dünya hayatında bir la’neti itba’ yaptık, kıyamet yevminde de onlar mekbuh olacaklar.
Ve onlara bu yakın yaşamda bir ilenci uydurduk, kalkış gününde de onlar çirkin olacaklar.
43- Nasa basireler, hüda ve rahmet olarak tezekkür ederler diye ula karınları ihlak ettikten ba’d kitabı Musa’ya ita etmiştik.
İnsanlara görüşler, yol ve esenlik olarak düşünürler diye ilk kuşakları yıktıktan sonra yazıtı Musa’ya vermiştik.
44- Musa’ya emri kaza ettiğimizde sen ğarb canibinde değildin ve şahidlerden de değildin.
Musa’ya işi biçtiğimizde sen batı yakasında değildin ve tanıklardan da olmadın.
45- Ve lakin biz karınları inşa ettik de u’mur onların üzerine tetavul etti ve sen Medyen ehlinde, onların üzerine ayetlerimizi tilavet eden bir savi değildin. Ve lakin biz, mürsil olduk.
Ve ancak biz kuşakları kurduk da yaş onlara uzadı ve sen Medyenlilerin içinde onlara kanıtlarımızı aktaran bir konuk değildin. Ve ancak biz, gönderir olduk.
46- Biz nidalaştığımızda sen Tur’un canibinde değildin ve lakin, tezekkür ederler diye senden kabl kendilerine bir nezirin ita etmediği bir kavmi inzar etmen için rabbinden bir rahmet olarak böyledir.
Biz sesleştiğimizde sen Tur’un yanında değildin ve ancak anlarlar diye senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmeyen bir kavmi uyarman için Yetiştiricinden bir esenlik olarak böyledir.
47- Ve onlara, kendi eydleri ile takdim ettikleri bir musibet isabet edip onlar da “Rabbimiz, bize bir resulü irsal edip de ayetlerine tabi’ olsaydık ve müminlerden olmalıydık” kavletmeliydiler.
Ve onlara, kendi elleri ile öne sürdükleri bir kötülük dokunup onlar da “Yetiştiricimiz, bize bir elçiyi gönderip de kanıtlarına uysaydık ve inananlardan olsaydık” söylemeliydiler.
48- İ’ndimizden hakk onlara i’ndimizden ciet ettiğinde “Musa’ya ita olunanın misli ita olunmalıydı” kavlettiler. Min kabl Musa’ya ita olunanı da küfretmediler mi? “Bunlar tezahür eden iki sahirdir” kavlettiler. Ve “Biz küllünü kafiriz” kavlettiler.
Yanımızdan gerçek onlara gelince “Musa’ya verilenin benzeri verilmeliydi” kavlettiler. Önceden Musa’ya verileni de kapatmadılar mı? “Bunlar dayanışan iki büyücüdür” söylediler. Ve “Biz hepsini kapatanız” söylediler.
49- “Eğer sadıklar iseniz, Allah’ın i’ndinden bir kitab ile etvet ediniz, o ikisinden daha ihda olsun, ben de ona ittiba’ edeyim” kavlet.
“Eğer doğru iseniz, Allah’ın yanından bir yazıt ile geliniz, o, o ikisinden daha yol gösterici olsun, ben de ona uyayım” söyle.
50- Eğer sana isticabe etmezlerse, sadece kendi hevalarına tabi’ olduklarını i’lmet. Allah’tan bir hüdanın ğayrı ile hevasına ittiba’ eden kimseden daha dall kimdir? Allah, zalim kavme hidayet etmez.
Eğer sana yanıt vermezlerse, sadece kendi uyacaklarını bil. Allah’tan bir yol olmaksızın eğilimlerine uyan kimseden daha şaşkın kimdir? Allah ezen ulusa yol göstermez.
51- Ve tezekkür ederler diye kavli bunlara tavsil etmiştik.
Ve düşünürler diye sözü bunlara bitiştirmiştik.
52- Ondan kabl kitabı kendilerine ita ettiğimiz kimseler, ona iman ederler.
Bundan önce yazıtı kendilerine verdiğimiz kimseler, ona inanırlar.
53- Ve onların üzerine tilavet olununca “Ona iman ettik, o rabbimizden haktır, biz ondan önce müslümandık” kavlederler.
Ve onların üzerine aktarılınca “Ona inandık, o Yetiştiricimizden gerçektir, biz ondan önce barışçıydık” söylerler.
54- İşte onlara, sabrettiklerinden dolayı ecirleri iki merre ita olunur ve seyyieyi hasene ile idra ederler ve kendilerini rızıklandırdıklarımızdan infak ederler.
İşte onlara, dayandıklarından dolayı karşılıkları iki kez verilir ve kötülüğü iyilikle engellerler ve kendilerini beslediklerimizden kullandırırlar.
55- Ve leğvi sem’ edince ondan i’raz ederler ve “Bizim a’melimiz bizimdir, sizin a’meliniz de sizindir, sizin üzerinize selam, cahilleri ibtiğa etmeyiz” kavlederler.
Ve lakırdı duyunca ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz bizimdir, sizin işleriniz de sizindir, size barış, ilkellere bulaşmayız” söylerler.
56- Sen ihbab ettiğin kimseye hidayet edemezsin ve lakin Allah meşiet ettiği kimseye hidayet eder, o mühtedileri daha a’limdir.
Sen sevdiğin kimseyi yola getiremezsin ve ancak Allah dilediği kimseyi yola getirir, o yola gelecekleri daha iyi bilir.
57- “Biz eğer seninle beraber hudaya ittiba edersek arzımızdan tehattüf olunuruz” kavlettiler. Bizden bir rızık olarak ledeyyimizden şeyin küllünün semerelerini ona icba edip amin bir haramı onlara temkin etmedik mi? Ve lakin, onların ekserisi i’lmetmiyor.
“Biz eğer seninle beraber yola uyarsak yerimizden atılırız” söylediler. Bizden bir besin olarak yanımızdan her şeyin yemişlerini ona devşirip güvenli bir koruluğu onlara yerleşmelik yapmadık mı? Ve lakin, onların çoğu bilmiyor.
58- Mai’şetini betr etmiş nice karyeyi helak ettik de ba’dlerinde kelil dışında iskan olunmayan meskenleri bunlardır ve varis biz olduk.
Geçimini kesmiş nice kentleri yok ettik de onlardan sonra az dışında oturulmayan evleri bunlardı ve bize kaldı.
59- Rabbin karyeleri ümmileri içinden ayetlerimizi kendilerine tilavet eden bir resulü ba’s edene dek mühlik olmadı ve ehli zalimler olmadıkça biz kurayı mühlik olmadık.
Yetiştiricin, kentleri anakentlerinde kanıtlarımızı kendilerine aktaran bir elçiyi gönderene dek yok edici olmadı ve zalim eli de olmadıkça biz kenti yok edici olmadık.
60- Bir şeyden size ne ita olunmuşsa o dünya hayatının meta’ı ve zinetidir, Allah’ın i’ndinde ne varsa daha hayır ve daha bakidir, a’kletmiyor musunuz?
Bir şeyden size ne verilmişse o yakın yaşamın geçimi ve süsüdür, Allah’ın yanında ne varsa daha iyi ve daha kalıcıdır, usa vurmuyor musunuz?
61- Mülaki olacağı hasen bir va’di kendisine va’d ettiğimiz kimse, kendisini dünya hayatının meta’ı temti’ ettiğimiz sümme kıyamet yevminde muhdarlardan olan kimse gibi midir?
Kavuşacağı iyi bir sözü kendisine söz verdiğimiz kimse, kendisini yakın yaşamın geçimliği ile geçimlendirdiğimiz sonra da kalkış gününde bulundurulanlardan olan kimse gibi midir?
62- Ve o yevm onlarla nidalaşır da “Zuu’m ettiğiniz kimseler olan şerikleriniz nerede?” diye kavleder.
Ve o gün onlarla sesleşir de “Sandığınız kimseler olan ortaklarınız nerede?” diye söyler.
63- Kavl üzerlerine hakk olan kimseler “Rabbimiz, iğva ettiğimiz kimseler bunlardır, kendimizi ğavy ettiğimiz gibi bunları da iğva ettik, bize i’badet ettiklerinden sana teberri ettik.
Söz üzerlerine gerçek olan kimseler “Yetiştiricimiz, azdırdığımız kimseler bunlardır, kendimizi azdırdığımız gibi bunları da azdırdık, bize kulluk yapmalarından senden yana olduk.
64- Ve “Şeriklerinizi da’vet ediniz” kavledildi de onları da’vet ettiler, onlara isticabe edemediler ve a’zabı re’y ettiler. Onlar ihtida etselerdi ya!
Ve “Ortaklarınızı çağırınız” söylendi de onları çağırdılar, onlara yanıt veremediler ve tadışı gördüler. Onlar yola gitselerdi ya!
65- Ve o yevm onlarla nidalaşır da “Mürsellere ne cevab verdiniz” kavleder.
Ve o gün onlarla sesleşir de “Gönderilenlere ne yanıt verdiniz” söyler.
66- Ol yevm nebe’ler onların üzerine a’myedilir de onlar tesaul edemezler.
O gün bildiriler onlara köreltilir de, onlar birbirlerine soramazlar.
67- Tevbe eden, iman eden ve salihi a’mel eden kimseye gelince, muflihlerden olmayı beklerler.
Dönen, güvenen ve uygunu işleyen kimseye gelince, kurtulanlardan olmayı bekleler.
68- Rabbin, meşiet ettiğini halk eder ve ihtiyar eder; onlara hiyere yoktur. Allah onların işrak yaptıklarından sübhandır ve tea’ldır.
Yetiştiricin, dilediğini yaratır ve seçer; onlara seçim yoktur. Allah onların ortak yaptıklarından arınmıştır ve üstündür.
69- Ve rabbin onların sadırlarında neyi künün ettiklerini ve neyi i’lan ettiklerini i’lm eder.
Ve Yetiştiricin onların başlarında neyi sakladıklarını ve neyi açıkladıklarını bilir.
70- Ve O Allah, kendisinden başka ilah olmayandır, hamd ula ve ahirede O’nundur, hüküm O’nundur ve O’na irca’ olunacaksınız.
Ve O Allah, kendisinden başka tanrı olmayandır, değer ilkin ve sonra da O’nundur, kesim O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.
71- “Re’yiniz nedir, eğer Allah sizin üzerinize leyli kıyamet yevmine dek sermed ca’l etseydi, ziyaı size ita edecek Allah’ın ğayrında ilah kim var? Sem’ etmiyor musunuz?” diye kavlet.
“Görüşünüz nedir, eğer Allah üzerinize geceyi kalkış gününe dek sürekli yapsaydı, ışığı size getirecek Allah’tan başka tanrı kim var? İşitmiyor musunuz?” diye söyle.
72- “Re’yiniz nedir, eğer Allah sizin üzerinize neharı kıyamet yevmine dek sermed ca’l etse, içinde sükun bulduğunuz leyli size getirecek Allah’ın ğayrında ilah kim var? İbsar etmiyor musunuz?” diye kavlet.
“Görüşünüz nedir, eğer Allah üzerinize gündüzü kalkış gününe dek sürekli yapsaydı, içinde durulduğunuz geceyi size getirecek Allah’tan başka tanrı kim var? Görmüyor musunuz?” diye söyle.
73- İçinde sükun bulasınız, fazlından ibtiğa edesiniz ve şükredesiniz diye, leyli ve neharı sizin için ca’l etmesi O’nun rahmetindedir.
İçinde durulasınız, artısından arayasınız ve karşılarsınız diye, geceyi ve gündüzü sizin için yapması O’nun esenliğindendir.
74- Ve o yevm onlarla nidalaşılır da “Zuu’m ettiğiniz kimseler olan şerikleriniz nerede?” diye kavl edilir.
Ve o gün onlarla sesleşilir de “Savunduğunuz kimseler olan ortaklarınız nerede?” diye söylenir.
75- Ve ümmetin küllünden bir şehidi nez’ ettik, “Burhanınızı hevt ediniz” kavlettik de hakkın Allah’ın olduğunu i’lmettiler ve fetr ettikleri şey onlardan dalletti.
Ve toplulukların hepsinden bir tanığı söktük, “Açıkkanıtınızı getiriniz” söyledik de gerçeğin Allah’ın olduğunu bildiler ve uydurdukları şey kendilerinden şaştı.
76- Karun, Musa’nın kavmindendi, onların üzerine beğy etti ve ona ita ettiğimiz kenzlerin miftahlarını kuvvetli u’sbe ile nev’ oluyordu. Hani, kavmi ona “ferah etme, Allah ferihleri ihbab etmez” kavletmişti.
Karun, Musa’nın ulusundandı, onlara taşkınlık yaptı ve ona verdiğimiz gömülerin açacaklarını güçlü takım bekliyordu. Hani, ulusu ona “Kabarma, Allah kabaranları sevmez” söyledi.
77- Ve Allah’ın sana ita ettiği içinde ahiret darını ibtiğa et ve dünyadan nasibini nesiy etme ve Allah’ın sana ihsan ettiği gibi ihsan et ve arzda fesadı beğiy etme, Allah müfsidleri ihbab etmez.
Ve Allah’ın sana verdiğinde öte yurdu ara ve yakın yaşamdan payını unutma ve Allah’ın sana iyilik ettiği gibi iyilik et ve yerde bozgunculuğu isteme, Allah bozguncuları sevmez.
78- “Ancak i’ndimde olan bir i’lim üzere bana ita olundu” diye kavletti. Allah’ın kendisinden kabl karınlardan, kuvveten ondan daha şedid ve cem’an daha kesir olan kimseleri ihlak etmiş olduğunu i’lmetmedi mi?
Onların zenblerinden mücrimler sual olunmaz.
“Ancak yanımda olan bir bilgi üzere bana verildi” diye söyledi. Allah’ın kendisinden önce kuşaklardan, güç olarak daha çetin ve toplam olarak daha çok olan kimseleri yok etmiş olduğunu bilmedi mi? Onların yanlışlarından suçlulara sorulmaz.
79- Zineti içinde kavmine huruc etti. Dünya hayatını irade eden kimseler “Karun’a ita olunanın misli bize de olsaydı?” O a’zim bir hazlidi” diye kavletti.
Süsü içinde ulusuna çıktı. Yakın yaşamı dileyen kimseler “Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı? O, güçlü bir üleşlidir.
80- Ve i’lim ita edilmiş olan kimseler “Size veyl olsun, Allah’ın sevabı, iman eden ve salihi a’mel eden kimse için daha hayırdır ve Onu sabredenlerin dışındakiler telki edemez.
Ve bilgi verilmiş olan kimseler “Size vay, Allah’ın donatımı, inanan ve uygun iş yapan kimse için daha iyidir ve ona dayananlar dışındakiler kavuşamaz.
81- Biz onu ve darını arza hasf ettik de ona Allah’ın dununda nasr edecek bir fie olmadı, müntasirlerden de olmadı.
Biz onu ve yurdunu yere gömdük de ona Allah’ın dışında yardım edecek bir bölük olmadı, yardımlananlardan da olmadı.
82- Ve emsde mekanında olmayı temenni etmiş olan kimseler “Allah rızkı a’bdlerinden meşiet ettiği kimselere bast eder ve kadr edermiş ha! Allah üzerimize menn etmeseydi bizi hasf ederdi. Kafirler iflah olmazmış ha!
Ve dün, yerlerinde olmayı ümit etmiş olan kimseler “Allah besini kullarından dilediği kimselere yayar ve ölçülendirirmiş ha! Allah bizi tutmasaydı bizi gömerdi. Kafirler kurtulmazmış ha!
83- Ahiret darı budur, onu arzda ne u’luvvu ne de fesadı irade etmiş olan kimselere ca’l ederiz. A’kibet, müttekiler içindir.
Öte yurt budur, onu yerde ne üstünlük taslayan ne de bozgunculuğu dilemiş olan kimselere veririz. Son, korunanlar içindir.
84- Kim hasene ile ciet ederse ona ondan daha hayrı vardır ve kim seyyie ile ciet ederse, seyyieleri a’mel etmiş olan kimselere a’mel etmiş olduklarının dışında ceza verilmez.
Kim iyilik ile gelirse ona ondan daha iyisi vardır ve kim kötülükle gelirse, kötülükleri işlemiş olan kimselere, işlemiş olduklarının dışında karşılık verilmez.
85- Kur’an’ı sana farz eden kimse seni me’ada reddedecektir. “Rabbim huda ile kimin ciet ettiğini ve kimin mübin dalalda olduğunu en iyi a’limdir” kavlet.
Kur’an’ı sana kesinleştiren kimse seni sözverilene götürecektir. “Yetiştiricim doğru yol ile kimin geldiğini ve kimin açık şaşkınlıkta olduğunu en iyi bilendir” söyle.
86- Rabbinden bir rahmet dışında sana kitab ilka olunacağını rica etmiş değildin. Kafirlere zehir olma.
Yetiştiricinden bir esenlik dışında sana yazıt verileceğini ummuş değildin. Kapatanlara arka olma.
87- Sana inzal olunduktan ba’d seni Allah’ın ayetlerinden sadd etmesinler ve rabbine da’vet et ve müşriklerden olma.
Sana indirildikten sonra seni Allah’ın kanıtlarından saptırmasınlar ve Yetiştiricine çağır ve ortakçılardan olma.
88- Allah ile beraber aher bir ilahı da’vet etme, O’ndan başka ilah yoktur, O’nun vechinin dışında şeyin küllü helak olacaktır, hüküm O’nundur ve O’na irca’ olunacaksınız.
Allah ile beraber diğer bir tanrıyı çağırma, O’ndan başka tanrı yoktur, O’nun yüzünün dışında her şey yok olacaktır, kesim O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.
AÇIKLAMA : “Sana Musa ve Nebeinin haberini iman eder kavm için hak ile tilavet ediyoruz” ayeti bu surenin konusunu belirlemektedir. Nuh(AS)’dan sonra Mısır’da Firavun’ların düzeni kurulmuştu. Firavun Mısır meliklerinin genel adıdır. Ama Kur’an’da Firavun gayri munsarif olarak Musa peygamberle muhatap olan hükümdarın özel adı olarak geçmektedir. Tarihte “Hak” uygarlıkların yanında “kuvvet” uygarlıkları gelişmiştir. İlk gelişen kuvvet uygarlık Mısır uygarlığıdır. Musa peygamberin iki dönemi vardır. Mısır’dan çıkmadan önceki devirde Firavun ile cereyan eden devir ve sonra huruçtan sonra Beni İsrail içinde olan hadiseler. Muhammet’in de Mekke ve Medine devri olmak üzere iki dönemi vardır. Bu surede Mısırdaki dönem anlatılmaktadır.
Halkını sınıflara ayırmış, kuvvetli olanlarla işbirliği yaparak zayıf olanları ezmiştir. Bu kuvvet uygarlığının temelidir. Zayıf olan kimselerde gelişme olursa onların erkekleri öldürülüyor ve kadınları da cariye yapılıyordu.
Biz zayıf olanları varis kılmayı murat ettik diyor. Böylece Mısır uygarlığından sonra İbrani uygarlığının geleceğini bildirmektedir. İbrani uygarlığının özelliği Nuh uygarlığındaki site düzeni ile Mısırdaki merkezi devlet düzeninin terkibidir. Allah bunun için Yusuf’un kuyuya atılması ile İbranileri Mısıra götürmüş ve orada yetiştirmiştir. Musa’yı da saraya alarak orada gerekli devlet düzeni eğitimini almıştır. Firavun’un o dönemde doğan İbrani çocukları öldürmeyi emretmesi Musa’nın saraya girmesine sebep olmuştur. Dışarıdan gelen köleler sıkıntılı hayata alıştıkları için nüfusları artar ve ekonomileri de düzelmeye başar kuvvet düzeninde hakim olanlar bunu çekemezler bir hikaye uydururlar “bunlardan doğan çocuklar senin krallığını yok edecek derler” ve çocuklarını öldürmeyi tavsiye ederler. Onlar da bu tür emirler çıkararak o halkın nüfusunun azalmasını sağlarlar. Ama bu zulüm sonunda kendilerini yıkar. “Biz ona meradığı tahrim ettik” ifadesi ile Allah’ın bir şeyi murat etmesi halinde beşikteki çocuk olsa bile hatta hayvanlara ilham ederek istediği davranışları yaptırır ve bunun sonunda kendi iradesini kaza eder. Hatta Allah’ın savaşlarda müminlere yardım ettiğini ama bu yardımın düşmanlara korku düşürmek ve müminlere cesaret vermek şeklinde olduğunu da başka ayetlerde ifade etmektedir.
Aynı topluluk içinde yaşadıkları halde İbranilerle yerliler arasında düşmanlık olduğunu ifade eden ayetler iç düşmanlığın da var olduğuna işaret etmektedir. Zaten şialara ayırması bu düşmanlıkların oluşmasına neden olmaktadır. Sınıf değiştirememe bu şialıktır. Değiştirebiliyorsa velayettir.
Musa peygamber Mısır’da İbrani olmayan birini öldürmekle oradan kaçmak zorunda kalmıştır. Böylece gittiği yerde de İbrahim’i dininin yahut Mezopotamya uygarlığının dersini almıştır. Musa daha Mısır’dan çıkmadan önce böylece Mısırlılar tarafından tanınan kimse olmuştur. Medyen’de iki kız kardeşin halkın arasına karışmayıp kenarda durması sonra utanarak tekrar Musa’nın yanına gelmeleri hadiselerine bakıldığı zaman müminlerin o günkü anlayışı ile bugünkü anlayışları arasında değişiklik olmadığını gösterir.
Medyen Şuayb’ın memleketi olarak da bahs edilmektedir. Ve Şuayb Nuh’tan sonra gelen peygamberle arasıda zirk ediliyor. Doğuda bir yer olması gerekir. Aynı Medyen ise bu kişi de Şuayb peygamberdir. Mısır’dan çok uzakta olan bu yere gidebilecek ilişki o zaman mevcuttur. Firavunların o zaman çok geniş topraklara hakim olduğu düşünülürse bu ihtimal uzak değildir. Medyen’in Med’lerin bir şehri olması muhtemeledir. Yaşlı kimsenin kızı onu isticar et diyor. Kişi ise sen “bana sekiz sene ücret vermen üzere kızlardan birini sana nikahlayacağım” diyor. “Bi en te’meleni” yani “bana amel karşılığı sana kızımı vereceğim” demiyor. “Sekiz seneyi bana ücret olarak vermek üzere” diyor. Buradaki anlaşmada ki ifade ile bu kişi onun ve çocuklarının, eşinin bakımını da tekeffül etmiş oluyor. Bu bir tür mufavede şirketidir. Mufavede şirketinde herkes baştan bütün malvarlığını ortaya koyar ve birlikte işletirler. İhtiyaçlarını da birlikte giderirler. Ortak olanların ortaklar dışında mükellef oldukları bakım ve diğer yükümlülükler varsa bunu ortaklık karşılar. Sonunda baştan koydukları malı herkes alır. Artmış olan mal varsa mukaveleye göre bölüşürler. Mufavede şirketinin ölümlere bağlanması ve son ortağın ölümü ile son bulması esas olmakla beraber bu ayetin delaleti ile belli bir yıla kadar sürmek üzere kurulabilir. Bu tür anlaşmaların sekiz yıldan fazla olmasının meşakkat getireceği varsayılarak sekiz yıl ile belirlenmiş oluyor. Kişi tarafından on sene kadar bozulamayacak ama Musa tarafından sekiz seneden sonra bozabilecektir. On sene sonra her iki tarafın fesih hakkı doğacaktır. Bu ayet bize tek taraflı beyin hıyarını meşru kılar. Burada anlatılan akdin hükümleri olduğu için sonucunda ne olduğu anlatılmamaktadır.
Müddet dolup da Musa’nın ailesiyle yola çıkabilmesi Musa(AS)’nın yola devam edebilecek kadar hayvan sürüsü olduğunu göstermektedir. Bu da şirketi mufavede de artan kısmın Musa ile bölüşüldüğü anlaşılmaktadır.
Musa(AS), kayın pederinden ayrılınca uzağa gitme niyetinde değildi. Çoban ortaklıklarda sürü büyürse sürüyü ayrı ayrı otlatanlar varsa, ayrılırlar, farklı otlaklıklarda otlatırlar. İbrahim (AS) ile Lut(AS) arasında da böyle bir ortaklık olmuştur. Musa (AS) vahyi alınca Mısır’a hareket etmiştir.
Mucize o günkü teknoloji ile gerçekleştirilemeyen ama sonraki teknolojilerle gerçekleşebilecek olayların o dönemde gerçekleşmesidir. Bu tamamen Allah’ın öğretmesi ile olmaktadır. Bunların içinde bugünkü teknoloji ile de ulaşamadığımız hadiseler olabilir. Bu bakımdan mucize sünnetullaha aykırı değildir. Sopanın yılan olması olayı bir mucizedir. Nasıl olduğu ise bugün bile bilinmemektedir. Kur’an’dan önceki peygamberlere böyle mucizeler verilmiştir. Son peygamberin ise böyle mucizesi yoktur. Onun mucizesi Kur’an’dır. Ve Kur’an’ın mucizesi bugüne kadar devam etmiştir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Peygamberlerin bazı mucizelerini bugünkü ilimlerle izah edebiliriz. Ama bütün mucizeleri izah etmeye yönelmek Kur’an’ın mucizesini tüket anlamına gelir.
Musa(AS) Harun(AS)u kendisine vezir olarak verilmesini istiyor. Ve “Riden” olarak diyor. “ Rid’ “ çeperin veya duvarın devrilmemesi için verilen destek, payanda demektir. Vezirlerin de görevi budur. Sosyal olaylarda yönetimin zaman zaman başarısızlıkları olur. Eğer bu başarısızlık başkanların yaptıkları ile sebeplendirilirse o zaman başkanın değiştirilmesi gerekir. Bu da sık sık yöneticilerin değişmesine sebep olur ve toplulukta süreklilik olmaz. Bunun için işler vezirler tarafından yürütülür, sorumluluk onlara ait olur. Destek çürürse başkası ile değiştirilir.
“A’dunu ehinle teşdid edeceğiz” ayeti ile yönetimde birbirine yakın olanların görev almalarının meşruiyetini gösterir.
“Firavun, melee “Size benden ğayrı bir ilah bilmiyorum” dedi” denmektedir. Firavun istişareyi şurası ile yapmaktadır. Musa(AS)’nın bütün kainatın ilahı iddiası kendi ilahlığını sarsmaktadır. Demek ki, onların anlayışında firavun bütün insanların ve kainatın değil, Mısır’ın ilahıdır. İlahların çoğalması, tarihte iktidarların çoğalması ile olmuştur. Sonra ilahlar çoğaltamayınca mezhepleri çoğaltmışlardır. Kur’an’ın şirke karşı cihadı, insanlık arasında tefrikanın ortadan kalkması içindir.
“Firavun, veziri Haman’a “Bana tinin üzerine ikad et ve bir sarh yap, Musa’nın ilahına ittila edeyim. Ben onu kazib zannediyorum” diyor. Firavun bu sözleri ciddi inanarak mı söylemiştir, yoksa istihza ederek mi söylemiştir ayetten anlamak zor olmaktadır. Mezopotamya’da seramik ve tuğla gelişmiştir. Onunla kuleler yapılmıştır ki, Babil Kulesi yedi harikadan biridir. Buna karşılık Mısır’da taşçılım gelişmiştir. Orda da ehramlar yedi harikadan biridir. Musa(AS) Mezopotamya kaynaklı olduğu için Firavun, onların teknolojisini kullanarak Musa hakkında gerçek bilgi almak için bu sözü söylemiş olabilir. Devleti yönetenlerin başarıları, kendilerine gelen haberleri dikkatle değerlendirmelerine bağlıdır. Firavun bir suçlu ve kekeme köle olan Musa(AS)yi muhatap almıştır ve vezirine araştırma emerini vermiştir. Mısır’da bu gelenektir ki, Mısır’ı iki-üç bin yıl yaşatmıştır.
“Kendisi ve cünudu haksız yere istikbar etmiştir”. İstikbarın yalnız firavundan gelmediğini, firavunun çevresini kuşatan gücün kendi istikbarı için Firavun’u ilahlaştırdıkları anlaşılmaktadır. Bütün diktatörlükler bu esas üzerine oluşur. Lanet bir topluluktan veya insanlıktan dışlanmaktır. Firavunların da sonunda insanlıktan dışlandığı görülmektedir. Onları takip eden kimse kalmamıştır. Oysa Musa’nın ardından giden yalnız İbraniler değil, bütün Hıristiyanlar ve Müslümanlar onu peygamber bilir ve onun yolunu devam ettirmektedirler.
Firavunların kendilerini değil de, sistemlerini benimseyen Yunanlılar da tarihten silinmişlerdir. Bugünkü Avrupalılar da firavunların yolunu izlemektedirler. Onların da akibeti daha öncekiler gibi kesintiye uğrayacaktır.
“Tevrat ve Kur’an’da daha doğru yolu gösteren Allah’tan bir kitap getirin, ben ona uyayım, de” emri ile sistem karşılaştırmasını bize emr etmektedir. Bakara Suresi’nde ise Kur’an’a benzer bir sure getirin o zaman bir sorumluluğunuz olmaz, yoksa ateşten korkun” denmektedir. Yani Kur’an’ın iki mucizesi vardır. Biri lafzidir ve yalnız Kur’an’a mahsustur. Diğeri de muhtevasıdır, bu mucize Tevrat ile ortaktır.
“Tezekkür ederler diye zalim olan kavme kavli tavsil ettik, ulaştırdık, bitiştirdik” denmektedir. Burada kitabı değil de “kavil” kelimesini kullanmıştır. Çünkü Kur’an, onlara doğrudan hitap etmemektedir. Kur’an’ın tebliği onlara Müminler aracılığı ile ulaşmaktadır. Müminlerin iki görevi vardır. Biri iman edip iman ettiklerine göre amel etmek, diğeri de Kur’an’ın muhtevasını mümin olmayanlara ulaştırmaktır.
Tevrat veya İncil’e inanmış olanların ücretleri vardır. Kur’an’a inanmamış olsalar da cennete gideceklerdir. Ama Kur’an’a da inanırlarsa o zaman ücretleri iki misli olur. Ve bunu da “sabr ettiklerinden dolayı” diye ilave ediyor. Ehl-i kitap olmayanlar cemaat olarak müslüman olurlar ve onların müslüman olmaları kolaydır ama Hıristiyanlar ve Yahudiler kıyamete kadar varlıklarını sürdürecekler ve hep birden Kur’an’ın mümini olmayacaklardır. Onlardan kopuk mümin olmak büyük sabrı gerektirir.
“Bizim amelimiz bizim, sizin amelini de sizin olsun, size selam olsun derler” diyor. Böylece değişik din ve mezheplerde olanlarla barış içinde yaşamayı istemenin müminlere farz olduğunu ifade etmektedir.
“Hidayete tabi olursak yerimizden yurdumuzdan oluruz” diyorlar. “Onların yaşadıkları bu yurtlarına onları biz yerleştirmedik mi” diye cevap verilmemektedir. Ve devam ederek;
“Maişetleri kesilmiş nice karyeleri helak etmedik mi” diyerek asıl yerlerinden ve yurtlarından Kur’an’ı kabul edip ihtida etmeseler olurlar, diyor. Nitekim, Yahudiler yerlerinden ve yurtlarından olmuş, müşrikler kalmamış, müminler ise hala devam etmekteler.
“Karyelerin ümmi içine bir resul ba’s etmedikçe rabbin onları helak etmez” ayeti ile helak olacak kavmin içine mutlaka bir uyarıcının geleceğine işaret etmektedir. Zelzelelerin ve diğer benzer felaketlerin, savaşların, yangınların öncesinde o topluluğun uyarılmış olup olmadığı hususu zamanımızda araştırma konusu yapılabilir. Yine “Ehl-i zalim de olmadıkça helak edecek değiliz” deniyor. Burada da her helakin zalimlikten sonra olduğunu ifade etmiştir. Bu konuda da günlük olaylar da araştırılmalıdır.
Müminler başlarına gelen her fenalığı kendi kusurları sebebiyle olduğuna inanırlar ve onu düzeltmek için çalışırlar. Bu düşünce onları daima daha iyiye götürür. Bu ayeti bu şekilde değerlendirmek yararlıdır. Başkalarına gelen felaketleri bu şekilde yorumlamak, yorumlayanlara bir fayda sağlamaz.
“Kavlin kendi üzerlerine hakk ettiği kimseler, “Bizim iğva ettiğimiz kimseler bunlardır, ğavy ettiğimiz gibi iğva ettik” dediler.” Böylece işlemiş olduğu kötülükleri itiraf etmiş olacaklardır. Kendilerine yapılan kötülüklerin benzerlerini, başkalarına yapmışlardır. Devamla “Bize i’badet etmiş olduklarından sana teberri ettik” ifadesi ile onların, bunlara ibadet etmelerinden hoşlanmadıkları anlaşılmaktadır. Bir çok kimseler tabi oldukları kimseleri azdırırlar. Onlara u’budiyet kesb ederek tanrılaştırırlar. Ondan sonra da onun gittiği kötü yoldan giderler. Böylece kötülüğün kaynağı tabi olanlarla metbu’ olanlar arasında etkileşim yoluyla ortak olurlar. Bu ayetteki mana buna işaret eder, görünmektedir.
“Rabbin neyi meşiet ederse onu halk eder ve onu ihtiyar eder. Onların hiyereleri yoktur.” “Onların” sözü ile insanların yaratılışından bahsetmektedir. “Onların seçme hakkı yoktur” demekle de “küfr edenlerin küfürleri de mukadderdir”, anlamı çıkmaktadır. Allah dengeyi korumak için kötüleri de yaratmıştır. Kötüler iyi olabilir ama kötülük ortadan kalmaz.
“Ulada ve ahirette hamd O’nundur” ifadesi ile ahirette de hamd etmek anlamında ibadetin var olduğuna işaret etmektedir.
“Geceyi devamlı yapsa kimsize ziyayı getirecek” ayetinin sonunda “işitmez misiniz, gündüzü devamlı yapsa size sükun bulacağınız leyli kim getirecektir, görmez misiniz?” ayetlerinde neharın zikr edildiği yerde “görmez misiniz?”, leylin zikr edildiği yerde de “işitmez misiniz” denemektedir. Aksi söylenseydi “leylin içinde görmez misiniz” demiş olurdu ki, bu da muvafık bir ifade olmazdı.
“Kıyamet günü her ümmetten bir şehid nez’ ederiz ve “burhanınızı getiriniz” deriz” denmektedir. Her ümmetten bir şehidden maksat içlerinden herhangi bir kişi olayları bilen kişi, temsilci çağırıp kendi topluluğuna söyleyeceklerini ona söyleyerek topluluktan cevap isteme yöntemi uygulanmıştır. Savaşlarda veya fetihlerde kendilerinden bir kimseyi seçip onlara haberci gönderme usulünü bize öğretmektedir. Kendilerinden olan aracıya konular daha kolay anlatılır, bir kişi iyi yetiştirilir. O sonra kendi topluluğuna onların dili ile konuşur. Dışarıdan birisini göndersek maksadımızı anlatmada veya onların anlamasında zorluk olur.
“Karun’a kuvvetli u’sbe ile nev’ olunan mefatihleri olmak üzere kenzleri ita ettik” denmektedir. Burada “u’sbe”den maksat ekip, manga demektir. “Nev’ “ biri doğarken diğeri batan yıldızlardan gelişmiş bir kelimedir. Nöbetleşme anlamına gelir. Anahtarları bunların taşıdıklarını ifade ediyor. Bir yer değişik anahtarlarla kilitlenir ve hepsi birden açmadıkça içeri girilemez. Bu anahtarlar ne kadar çoksa o kişilerin anlaşarak birleşip açmaları o kadar zorlaşır. Karun hazinesinin kendi dışında açılıp içinden bir şeyin alınmasını önlemek için birkaç anahtar takmış ve bunları güvendiği güçlü kişilere vererek emniyete almıştır. Buradaki “güçlü” demek sağlam, güvenilir adam anlamı taşıyabilir. Yahut kasaları ayırıp, her birinin başına başka bir muhafız koyarak rizikoyu azaltmıştır.
“Allah’ın sana verdiği ile ahiret darını ibtiğa et” emri ile insanların bu dünyada var olmalarının sebebi ahiret yurdunu kazanmaktır. Nesi varsa nesi yoksa, onun için kullanmalıdırlar. Ama “dünyadan da nasibini unutma” ifadesi ile dünyayı tamamen terk etmenin de doğru olmadığını bize bildirmektedir. Karun, “bana verilen benim bilgim sayesindedir” demiştir. Bu anlayış, malca zengin olanların, makamca yükselenlerin kendi bilgileri ile olduğunu zan etmeleridir. Oysa bütün bunlar, şartların oluşması ile Allah tarafından kendilerine verilmiştir.
“Onu ve darını arza gömdük” ayeti ile zelzelede binanın yıkılıp kendisinin helak olabileceği gibi, servetinin kendisini yaşatmadığını ve öldükten sonra da darının baki kalmadığını ifade etmiş olur. Yani hayırda kullanılmayan servetin insana hiçbir faydası yoktur. Bir maksadı olmayan servetin faydası yoktur.
“Haseneye karşılık daha fazla verilecek, seyyiede ise karşılığından daha fazlası ile cezalandırılmayacak” şeklindeki ayet bugünkü cezada kanuniyet ilkesini ifade etmektedir. Bu ifade ile sınırlı olan günahların sınırsız olarak cehennemle cezalandırmayacağını da anlamış oluyoruz.
“Kur’an’ı sana farz eden kimse seni mea’da reddedecektir” denmektedir. Kur’an’ı sana gönderen değil de, farz eden ifadesi ile Kur’an’dan sana manalar bildiren anlamına gelir. Farz bölmek demek, ayırmak demektir. Biz bugün Kur’an’ı okuduğumuzda mümin olarak bir manayı anlıyorsak o anlayışta şeytanın bir nezi’ yoksa o anlayışımızın gerçekleşeceği orada va’d olunanın gerçekleşeceği ifade edilmektedir.
“Sana nazil olduktan sonra Allah’ın ayetlerinden sudud etme” ifadesi ile Kur’an kime ulaşmışsa ve kim ondan neyi anlamışsa onunla mükellef olup Kur’an’ın ulaşmadığı veya anlamanı bilmediği konularda kişinin mükellef olmayacağına işaret vardır. Bizim görevimiz Kur’an’ı anlayıp yaşamak olduğu gibi Allah’ın ayetlerini diğerler insanlara da ulaştırmaktır.
“Vechi dışında herşey helak olacaktır” denmektedir. Helak olmayacak olan vechi nedir? Kainat yaratılmadan önce zamanı ile mekanı ile küçük bir nokta gibiydi. Patladı, büyüyor ve bugünkü kainat oldu. Sonra küçülecek ve eski haline dönecek. Yine patlayarak ahiret olacaktır. Ama en küçük ilk hal yok olmayacaktır. Vechinden murad bu olabilir.