14 – İBRAHîM SÛRESİ
Rahman Rahîm Allah’ın ismine
CRG: : CeR’a, bir içimlik su.
RMD: : Remad, kül demektir.
CSS: :(p.se, p.se) Yere serilmiş kütük
1- Elif, Lam, Ra; bir kitabtır, onu sana nâsı zulümlerden nûra Rablerinin izniyle Hamîd olan A’zîz’in sıratına ihrac edesin diye inzal ettik.
Elif, Lam, Ra; bir yazıttır, onu sana insanları karanlıklardan aydınlığa Yetiştiricilerinin oluruyla Değerli olan Güçlü’nün yoluna çıkarasın diye indirdik.
2- Semalarda olanlar ve arzda olanlar kendisinin olduğu kimse olan Allah’ınkine.. Kafirlere şedîd a’zabdan veyl vardır.
Göklerde olanlar ve yerde olanlar kendisinin olduğu kimse olan Allah’ınkine.. Kapatanlara çetin tadıştan yazık vardır.
3- Onlar ahirete dünya hayatını istihbâb eden kimselerdir, Allah’ın sebîlinden sudûd ediyorlar, onda bir i’vec beğy ediyorlar, işte onlar baî’d bir dalâlet içindedirler.
Onlar öteye yakın yaşamı seven kimselerdir, Allah’ın yolundan saptırıyorlar, onda bir eğrilik arıyorlar, işte onlar uzak bir şaşkınlık içindedirler.
4- Biz resûlden hiçbirini kendilerine teybin etsin diye kavminin lisanı dışında irsal etmedik, Allah meşieti olan kimseyi idlal eder, meşieti olan kimseye de hidayet eder. O Hakîm olan A’zîz’dir.
Biz elçiden hiçbirini kendilerine açıklasın diye ulusunun dili dışında göndermedik, Allah dileği olan kimseyi şaşırtır, dileği olan kimseye de yol gösterir. O Kesen Güçlü’dür.
5- Musa’yı “Kavmini zulümlerden nura ihrac edesin ve onlara Allah’ın yevmlerini tezkîr edesin” diye ayetlerimizi irsal ettik. Bunda şekûr sebbârın küllüne bir ayet vardır.
Musa’yı “Ulusunu karanlıklardan aydınlığa çıkarasın ve onlara Allah’ın günlerini anlatasın” diye kanıtlarımızı gönderdik. Bunda karşılayan dayananların hepsine bir kanıt vardır.
6- Ve hani Musa kavmine “Allah’ın üzerinize olan nimetini zikrediniz, sizi Firavun’un alinden incâ etmişti, size a’zabın sûunu sevm ediyor, ibinlerinizi tezbîh ve nisâınızı istihyâ ediyorlardı. Bunda Rabbinizden a’zîm bir belâ vardır” kavl etmişti.
Ve hani Musa ulusuna “Allah’ın üzerinize olan iyiliğini anınız, sizi Firavun’un elinden kurtarmıştı, size tadışın kötüsünü uyguluyor, oğullarınızı kesiyor ve kadınlarınızı diri yaşatıyorlardı. Bunda Yetiştiricinizden güçlü bir sınav vardır” söylemişti.
7- Ve hani Rabbiniz “Şükr ederseniz size ziyade ederim, küfr ederseniz de a’zâbım şedîddir” diye teezzün etmişti.
Ve hani Yetiştiriciniz “Karşılarsanız size artırırım, kapatırsanız da tadışım çetindir” diye olur vermişti.
8- Ve Mûsa “Siz ve arzda olan kimseler cemîa’n küfr etse de Allah Ğenîy olan Hamid’dir” kavl etti.
Ve Musa “Siz ve yerde olan kimseler birlikte kapatsanız da Allah Varlıklıdır Değerlidir.
9- Kablinizde olan kimselerin; Nuh kavminin, Ad ve Semûd’un ve onlardan sonra gelen kimselerin nebei size etvet etmedi mi? Allah’ın dışında onları kimse i’lm edemez, onlara resulleri beyyinelerle ciet ettiler. Yedlerini femlerinde reddettiler de biz irsal olunduğumuz şeye küfretmişizdir ve biz kendisine davet ettiğiniz şeyden murîb bir şekteyiz.
Sizden önce olan kimselerin; Nuh ulusunun, Ad, Semûd’un ve onlardan sonra olan kimselerin bilgisi size gelmedi mi. Allah’ın dışında onları kimse bilemez. Onlara elçileri açıklamalarla geldiler. Ellerini ağızlarına götürdüler ve biz gönderildiğimizi kapatmışızdır. Ve biz çağırıldığımızdan karışık bir kuşkudayız.
10- Resulleri “Semalar ve arzın fâtırı Allah’ta şek mi vardır” dediler, siz zenblerinizden mağfiret etmesine ve müsemma ecele dek tehir etmesine davet ediyor, siz mislimiz bir beşerden başkası değilsiniz, bizi eblerimizin ibadet eder olduklarından sedd ediyorsunuz, öyle ise bize mübîn bir sultanla etvet et” dediler.
Elçileri “Gökler ve yerin çatlatanı Allah’ta kuşku mu vardır” dediler. Siz yazıklarınızdan örtmesine ve belirli süreye dek ertelemesine çağırıyor, siz benzerimiz bir kişiden başkası değilsiniz, bizi babalarımızın kulluk ettiklerinden saptırıyorsunuz, öyle ise bize açık bir etkiyle gel” dediler.
11- Resulleri onlara biz misliniz bir beşerden başkası değiliz, Yalnız, Allah a’bdlerinden meşieti olana minnet eder. Allah’ın izni olmadan size bir sultan ile etvet etmemiz bize mümkün değildir. Müminler Allah’a tevekkül etsinler dediler.
Elçileri onlara biz bezeriniz bir kişiden başkası değiliz. Allah kullarından dileyeni ödüllendirir. Allah’ın oluru olmadan size bir etkin ile gelmemiz biz olamaz. İnananlar Allah’a dayansınlar.
12- Bize sebillerimizi hidayet etmiş iken Allah’a tevekkül etmememiz bize olamaz. Bize ettiğiniz ezaya sabredeceğiz. Mütevekkiller Allah’a tevekkül etsinler.
Bize yollarımızı göstermiş iken Allah’a dayanmamamız bize olamaz. Bize yaptığınız üzmenize dayanacağız bize olmaz. Dayananlar Allah’a dayansınlar.
13- Resullerine küfretmiş olan kimseler sizi aramızdan ihrac edeceğiz veya milletimize avdet edersiniz kavlettiler. Rableri onlara biz zalimleri helak edeceğiz iha etti.
Elçilerini kapatmış olan kimseler sizi aramızdan çıkaracağız veya topluluğumuza dönersiniz söylediler. Yetiştiricileri onlara biz ezenleri yok edeceğiz bildirdi.
14- Onlardan sonra arza sizi iskan edeceğiz. Bu makamımdan havf eden ve vaidimden havfeden kimseler içindir.
Onlardan sonra yere sizi yerleştireceğiz. Bu yerimden korkan ve bildirdiklerimden korkan kimseler içindir.
15- İstiftah ettiler ve her anid olan cebbarın küllisi havb etti.
Açmak istediler ve direnen baskıcının hepisi bitti.
16- Verasında cehennem vardır. Sadid bir ma’dan iska olunur.
Arakasında tandır vardır. Tıkanan bir sudan sulanırlar.
17- Onu tecerru eder de isğa edemez. Ve her mekandan ona mevt etvet eder de o meyyit olamaz. Verasından ğaliz bir azap vardır.
Onu yudumlar da yutamaz. Her yerden ona ölüm gelir de o ölemez. Arkasından kaba bir tadış vardır.
18- Rablerine küfretmiş olan kimselerin meseli amalleri asif bir yevmde rihin iştidad ettiği remat gibidir. Kesbetmiş olduklarından hiçbir şeyi kadredemezler. Bu baid olan bir dalalettir.
Yetiştiricilerine kapatmış olan kimselerin benzeri işleri kasırgalı bir günden yelin dağıttığı kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeyi değerlendiremezler. Bu uzak olan şaşkınlıktır.
19- Allah’ın semalar ve arzı hak ile halk etmiş olduğunu rey etmedin mi, meşiet etse sizi izhab eder ve cedid bir halk ile etvet eder.
Allah’ın gökler ve yeri gerçek ile yaratmış olduğunu görmedin mi. Dilese sizi götürür ve yeni bir yaratılış ile gelir.
20- Bu Allah’a aziz değildir.
Bu Allah’a güç değildir.
21- Cemîa’n Allah’a burûz ettiler. Da’if olanlar istikbar edenlere, “biz size teba’ idik. Allah’ın azabından bir şeyi bizden iğna edebilecek misiniz kavlettiler. Allah bize hidayet etse idi biz de size hidayet ederdik. Cez’a etsek de sabretsek de bize sevadır. Mehis’den bize kimse yok.
Birlikte Allah’a çıktılar. Arık olanlar büyüklenenlere “biz size uyruktuk, Allah’ın tadışından bir şeyi bizden savabilecek misiniz” söylediler. Allah bizi yola koysaydı biz de sizi yola koyardık. Çöksek de da dayansak da bize birdir. Kaldıracak var mı?
22- Emir kaza olduğunda, şeytan; “Allah size Hakkın vaadini vaat etti. Ben de size vaad ettim ve size ihlaf ettim. Sizi davet etmenin dışında benim sizebir sultanım yoktu. Siz bana isticabe ettiniz. Beni levm etmeyiniz. Nefislerinizi levmediniz. Ben sizin musrihiniz olacak değilim. Siz de benim musrihim olacak değilsiniz. Daha önce bana işrak ettiğinize küfrettim ben” kavletti. Zalimlere ise elim bir azap vardır.
İşler yapıldığında şeytan: “Allah size gerçeğin sözünü verdi. Ben de size söz verdim ve size sözümü tutmadım. Sizi çağırmanın dışında benim size bir yetkim yoktu. Siz bana uydunuz. Beni yermeyin. Kendinizi yerin. Ben sizin için seslenemem siz de benim için seslenemezsiniz. Daha önce ortak ettiklerinizi kapattım ben” söyledi. Ezenlere, onlara acıklı bir tadış vardır.
23- İman etmiş ve salihleri amel etmiş kimseler, rablerinin izni ile içinde halit oldukları tahtından nehirlerin cereyan etmekte olduğu cennetlere idhal edilirler. Orada tahiyleri selamdır.
İnanmış ve uygunları işlemiş kimseler, yetiştiricilerinin oluru ile içinde kalıcı oldukları altından ırmakların aktığı yemişliklere soklulurlar. Orada sağlık dilemeleri barıştır.
24- Allah’ın tayyib bir şecer gibi olan tayip bir kelimeyi bir mesel olarak nasıl darb ettiğini rey etmedin mi. Aslı sabittir feri semada dır.
Allah’ın arı bir ağaç gibi olan arı bir sözcüğü örnek olarak nasıl ortaya koyduğunu görmedin mi. Kökü yerleşiktir, dalı ise göktedir.
25- Rabbinin izni ile ükülünü her hin ita eder. Tezekür ederler diye Allah nasa misal darbediyor.
Yetiştiricisinin oluru yemişini her süre verir. Anarlar diye Allah insanlara örnek veriyor.
26- Habis bir kelimenin meseli arzın fevkinde ictisas etmiş habis bir şecer gibidir. Kendisinin bir kararı yoktur.
Kötü bir kelimenin örneği yerin üstünde yığılmış kötü bir ağaç gibidir. Kendisinin bir dengesi yoktur.
27- Allah sabit kavli ile iman etmiş olan kimseleri dünya hayatında ve ahirette tesbit eder. Allah zalimleri idlal eder. Allah meşieti ettiğini fileder.
Allah sağlam söz ile inanmış olan kimseleri yakın yaşamda ve ötede sağlamlaştırır. Allah ezenleri şaşırtır. Allah dilediğini yapar.
28-29 Allah’ın nimetini küfre tebdil etmiş kimseleri rey etmedin mi. Kavimlerini bevarın darına, cehenneme ihlal ettiler. Ona sılyedecekler. Ve karar bi’sedir.
Allah’ın iyiliğini kapatmaya değiştirmiş kimseleri görmedin mi. Uluslarını ilkellerin yurduna, tandıra girdirdiler. Ona yaslanacaklar, ve denge bozuldu.
30- Allah’a, onun sebilinden idlal ettrisinler diye endad ca’lettiler. Temettuğ ediniz. Mesireniz nardır.
Allah’a onun yolundan şaşırtsınlar diye denkler yaptılar. Geçininiz. Döneneceğiniz ateştir.
31- İman etmiş olan abdlerime; “selatı ikame etsinler ve içinde ne bey’in ne de hilalin bulunacağı bir yevm etvet etmeden önce sırren ve alanen rızk ettiklerimizden infak etsinler diye kavlet..
İnanmış olan kullarıma; “toplantıyı yapsınlar ve içinde ne satışın ne de aracıların bulunacağı bir gün gelmeden önce gizli ve açık beslediklerimizden kullandırsınlar diye söyle.
32- Allah semalar ve arzı halketmiş ve semadan mayı inzal etmiş olan kimsedir. Onunla size rızık olmak üzere, semerelerden ihrac etti. Emri ile bahrda cereyan etsin diye fülkü size teshir etti. Enharı da size teshir etti.
Allah gökler ve yeri yaratmış ve gökten suyu indirmiş olan kimsedir. Onunla size besin olmak üzere, yemişlerden çıkardı. Buyruğu ile denizde gitsin diye kayığı siz kullandırdı. Irmaklar da size kullandırdı.
33- De’bederek şems ve kameri size teshir etmiştir. Leyl ve neharı da size tashir etmiştir.
Dolaşarak güneş ve ayı size kullandırmıştır. Gece ve gündüzü de size kullandırmaktadır.
34- Ve kendisinden sual ettiğinizin kullünden size ita etti. Ve Allah’ın nimetini addederseniz onu ihsa edemezsiniz. İnsan keffar bir zalumdur.
Ve kendisinden istediğinizin hepsinden verildi. Ve Allah’ın iyiliğini sayarsanız onu kavrayamazsınız. İnsan kapatan bir ezicidir.
35- İbrahim, rabbim; bu beledi amin ca’let, beni ve ibinlerimi esnama ibadet etmemizden cenb et demişti.
İbrahim, yetiştiricim: “bu kenti güvenli yap, beni ve oğullarımı yontulara kulluk etmeye yaklaştırma demişti.
36- Rabbim nastan kesirini onlar idlal ettiler. Kim bana tabi olursa o bendendir, kim bana isyan ederse sen rahim bir ğafursun.
Yetiştiricim insanlardan çoğunu onlar şaşırtmıştır. Kim bana uyarsa o bendendir. Kim bana kalkışırsa sen çalıştıran bir örtensin.
37- Rabbimiz ben zürriyetimden kimini muharrem beytinin indinde zerg’linin gayrısı olan bir vadide rabbimiz selatı ikame etsinler iskan ettim. Nastan kimine fuadlar ca’let onlara heva etsin. Şükretsinler diye semereleden onlara rızket.
Yetiştiricim ben törememden kimini yasaklanmış evin yanında ekinsiz bir koyakta, yetiştiricim toplantıyı yapsınlar diye yerleştirdim. İnsanlardan kimine onlara akan gönüller ver. Karşılasınlar diye yemişlerden onları besle.
38- Rabbimiz sen ihfa ettiğimizi ve ilan ettiğimizi imletmektesin, Allah’a ne arzda ne de semada bir şey hafi kalmaz.
Yetiştiricim gizlediğimizi ve açıkladığımızı bilmektesin. Allah’a ne yerde ne de gökte hiç bir şey gizli kalmaz.
39- Hamd, bana kiber iken İsmail ve İshak’ı hibe etmiş kimse olan Allah’adır.Rabbim duayı sem’iidir.
Değer, bana yaşlı iken İsmail ve İshak’ı bağışlamış kimse olan Allah’a dır. Yetiştiricim çağrıyı işitendir.
40- Rabbim beni ve zürriyetimden kimini salatın mukimi ca’let, rabbimiz duamı kabul et.
Yetiştiricim beni ve töremelerimden kimini toplantıyı yapan kıl. Yetiştiricimiz çağrımı onayla.
41- Rabbimiz beni ve validelerimi ve müminleri hısabın kiyam ettiği yevmde mağfiret et.
Yetiştiricim beni ve ana babamı ve inananları işlemin kurulduğu günde ört.
42- Allah’ı zalimlerin amel etmekte olduklarından gafil hesab etmeye, sadece içinde ebsarın şuhus edeceği bir yevme onları tehir ediyor.
Allah’ı ezenlerin işlediklerinden dalgın sanma. Yalnız içinde gözlerin belerdiği bir güne onları erteliyor.
43-Muhti’ler olarak, re’sleri mukni’ler olarak, terfleri kendilerine irtidat etmez, fuadları hevadır.
Uyanlar olacak, başları dikilmiş bakışları kendilerine dönmez, gönülleri boştur.
44- Nası inzar et. Ol yevm a’zab onlara etvet edecek de zulm etmiş olan kimseler “Rabbimiz, bizi karîb ecele dek tehir et, davetine icabet edelim ve resullere ittiba edelim” kavl edecekler. Size bir zeval olmayacağına min kabl iksâm etmiş değil miydiniz?
İnsanları uyar. O gün tadış onlara gelecek de ezmiş olan kimseler “Yetiştiricimiz, bizi yakın bir süreye dek ertele, çağrına yanıt verelim ve elçilere uyalım” söyleyecekler.Size bir çökme olmayacağına önceden and içmiş değil miydiniz?
45- Ve kendilerine zulm etmiş olan kimselerin meskenlerinde seken ettiniz ve onlara nasıl fi’l ettiğimiz size tebeyyün etti ve size meselleri darb etmiştik.
Ve kendilerini ezmiş olan kimselerin evlerinde oturdunuz ve onlara nasıl yaptığımız size açıklandı ve size örnekler sunmuştuk.
46- Ve onlar mekrlerini mekr ettiler; oysa mekrleri cebeller zeval etmesi için olsa da mekrleri Allah’ın i’ndindedir.
Ve onlar tuzaklarını kurdular; oysa tuzakları dağların çökmesi için olsa da tuzakları Allah’ın yanındadır.
47- Allah’ın resullerine olan va’dine muhlif olacağını hesab etme. Allah intikamlı bir A’zîz’dir.
Allah’ın elçilerine olan sözünden döneceğini sanma. Allah Güçlü’dür öç alandır.
48- O yevm arz, arzın ğayrına ve semalar da tebdîl olunur ve Kahhar Vahîd olan Allah’a burûz ettiler.
O gün yer, yerin başkası ile ve gökler de değiştirilir ve Yenen Bir olan Allah’a çıktılar.
49- Ve yevmeizin mücrimleri sefdlerde mukarrinler olarak re’y edersin.
Ve o gün suçlu bukağılar içinde yanaştırılmış olarak görürsün.
50- Serbleri katrandandır ve vecihlerini nâr ğaşy eder.
Donları kara sakızdandır ve yüzlerini ateş kaplar.
51- Allah her nefsi kesb ettiğiyle tecziye etsin diye… Allah hesabın serîi’dir.
Allah her kişiyi kazandığıyla karşılaşın diye… Allah, işlemin hızlısıdır.
52- Bu nasa bir belağdır ve onunla inzar olunsunlar içindir. Yalnız onun vahîd bir ilah olduğunu i’lm etsinler içindir ve lüblüler tezekkür etsinler içindir.
Bu insanlara bir ulaştırmadır ve onunla uyarılmaları içindir. Yalnız onun bir olan Tanrı olduğunu bilmeleri içindir ve beyinlilerin düşünmeleri içindir.
AÇIKLAMA : “Elif, Lam, Ra bir kitabtır(1).” Burada Elif Lam Ra surenin adı olabilir, o zaman bu ayet bu sureyi anlatmaktadır veya Elif Lam Ra Kur’an’ın adı olabilir. Kur’an bir kitabtır, manasınadır ve Kur’an’ı anlatmaktadır. Elif boğazdan çıkan bir harf olup Allah’ın ismi olarak alınabilir. Lam ortadan çıkan harf olup “ila” manasında olup Ra da resul manasında olursa Kur’an Allah’tan resule gelen vahyin adı olur. Bu vahiy okuma anlamında Kur’an’dır, aynı zamanda yazılan kitabtır. Kur’an dili ile kitab dili farklıdır. Bir adama kalemi uzattığın zaman sadece “al” dersin. “Kalemi al” dersen beliğ olmaz ama yazarken “Kalemi al” demek zorundasın. Kur’an hem kitabtır hem de kıraattir. Kitab nekiredir, Tevrat ve İncil gibi başka kitabların da olduğuna işarettir.
“Onu sana inzal ettik(1)”. İfadedeki inzal mananın lafiz veya kitap haline gelmesi anlamındadır. İnsanların anlayacağı şekle dönüşmesi inzal olarak anlatılmaktadır. Buradaki “ke” yani “sen” kitabın ilk yazılması şeklinde düşündüğümüz zaman muhatab Muhammed(AS)’dir. Bugün okuyup anlamak şeklinde düşündüğümüz zaman her mümindir. Bizi bu manası ilgilendirdiği için her mümine hitap şeklinde anlıyoruz. Her mümin bu surede anlatılanları uygulamakla yükümlüdür.
“Bütün nası çıkarman için(1)” denmektedir. Yalnız müminleri değil; bütün nası çıkarma şeklinde ifade edilmiştir. Sosyal inkılaplardan bütün insanlar yararlanmıştır. Bundan sonra da yararlanmaya devam edecektir.
“Zulümattan nûra(1)” denmiştir. Zulümat karanlık demek olduğu gibi haksızlıklar , zulümler, adaletsizlikler, her türlü sosyal karışıklıklar anlaşılmaktadır. Kuralsız topluluklar zulûmat içindedirler. Çünkü kim ne yaptığı zaman ne ile karşılaşacağını bilemez ve toplulukta yaptığı her harekette ezilmiş olur, zulüm görmüş olur. Nûr demek, ışık demek, aydınlık demek, kurallı topluluk demek, şeriat topluluğu demek, hukuk düzeni demektir. Kurallı topluluklarda kişiler hangi hareketleri yaparlarsa ne ile karşılaşacaklarını bildikleri için ona göre davranır, topluluktan yararlanır ve korunur. İşte bu kitap, kuralsız yani cahilliye topluluğundan kurallı yani şeriat topluluğuna çıkaran bir kitaptır. Arabistan’da devlet yoktu, hukuk yoktu, kuralsız topluluk vardı. Kur’an ile devlet topluluğuna yani kurallı topluluğa geçilmiştir. Bu kuralı topluluğa geçme olayı bugün yeryüzünde tamamlanmıştır. Artık devletsiz bir topluluk yoktur. “Bütün nası kurallı topluluğa geçirmen için”, ifadesi bugün gerçek olmuştur. Bununla beraber kural dışı direnmeler veya zulm eden kurallar kıyamete kadar devam edecek ve müminlerin görevi de kıyamete kadar sürecektir.
“Rablerinin izni ile(1)” denmiştir. Yani Kur’an insanlara tebliğ edecek, insanlar kendi iradeleri ile Rablerinin izin vermesi nisbetinde zulümattan nura çıkacaktır. Müminlerin görevi tebliğdir. Silahlanıp onları çıkarmak değildir.
“Hamid olan A’zîz’in sıratına(1)” denmiştir. Yani nûr Hamid olan A’zîz’in sıratıdır. Hamid, yaptığı iyilikleri ile değer kazanan kimsedir. A’zîz, güçlü demektir. Ama bu güç korkutma gücü değil; başarma gücüdür. Yani iyilik edebilen güce sahip olmak demektir. Sırat kelimesini müfred olarak kullanmıştır. Bu da, bütün insanlığı bağlayan bir anayasanın mevcut olduğunu ifade eder. Yani çoklu sistem vardır ama bu çoklu sistem birlik içindedir, birlik içinde çokluktur. Bu birlik de ortak kurallarla sağlanır.
Kur’an insanlığa bu ortak kuralları öğretmektedir, isteyenler bu kurallara kendi istekleri ile katılırlar. Bugün gerek BM’de gerek ise AB de bütün anlaşmalar isteğe bağlı yapılır ve isteyen devlet buna katılır. Bu şeriatın usûlüdür.
“Rableri Allah’tır, semalarda olanlar ve yerde olanlar O’nundur(2).” Yani kainatı var eden, insanı var eden, topluluğu var eden Allah’ın yolu, tabii yol, ilmi yol demektir. Kur’an’a inansın veya inanmasın insan eğer müsbet ilmin gösterdiği yolda kurallar oluşturursa Rablerinin yolunu tutmuş olur. Herkesin inanmayacağına, zulümattan nûra geçmeyeceğine işaret olarak “kafirler için şiddetli a’zab vardır(2)” denmiştir. Onlar yakın hayatı, geleceğe tercih etmektedir ve Allah’ın yolundan sapmakta ve saptırmaktadır. O yolda eğrilikler aramaktadır. Bununla kendi heva ve hevesleri ile ilahi düzeni yani tabii düzeni tahrif ederek o düzende çatlaklıklar oluşturmaya çalışmaktadırlar. Müminlerin görevi bu çabayı gösteren kimselere karşı çaba göstererek Allah’ın nûrunu yani şeriatını bütün insanlara anlatmaktır.
Kur’an nazil olduğu zaman bu çaba Kur’an’ı yazıp ezberlettirmekten ibaretti. Kendileri de anladıklarını uyguluyorlardı. Bugünün müminleri ise saptırma çabalarına karşı aynı silahlarla yani TV, radyo, gazeleterle, okularlar, ekonomik ve sosyal kuruluşlarka gösterip nası ihrac etme görevini yerine getirmeleri gerekiyor. Onların uzak bir şaşkınlık içinde olduklarını ifade etmektedir.
“Biz hiçbir elçiyi kavminin lisanı dışında göndermedik, onunla açıklayacaklar(4)” denmektedir. Böylece Kur’an müminlere, müminlerin alimlerine Arapça nazil olmuştur. İnsanlara ise müminler onu kendi dilleri ile götüreceklerdir. Onun için yukarıda “li yuhrice” denmemiş de “li tührice” denmiştir. Yani Kitab çıkarmayacak; kitab ile müminler çıkaracak, denmiştir. Böylece her mümin Kur’an’ı Arapçası ile öğrenmeye çalışacak, sonra da onu kavminin lisanına çevirerek Hamîd ve A’zîz olanın sıratını anlatacak. Böylece müminlerin görevi kendi topluluklarının dili ile uyarmanın dışında diğer dilleri konuşan kimselerden kabul ettirebilecekleri kimselere Arapçayı ve Kur’an’ı öğretecek, kendi ülkelerine gidip mümin olarak tebliğlerini yapmalarını sağlayacaklardır. Bunun için bizim önerdiğimiz mekanizma iş yerleri kuralım, her ülkeden en az on aile getirelim, bu aileler bu işyerlerinde çalışıp geçimlerini temin etsinler, işi öğrensinler, bu arada Arapça ve Kur’an’ı da öğrensinler. Ülkelerinde iş kurabilecek sermaye de biriktirip gitsinler. Orada kendi dillerinde tebliğ yapsınlar.
“Allah meşieti olanı şaşırtır, meşieti olanı da hidayet eder(4) ifadesi ile müminlerin zorlama yapmamaları gerektiğini ifade ediyor. Biz söz konusu işyerlerini kurduğumuz takdirde Allah’ın buralara başka topluluklardan inanan insanları göndereceğini de bildiriyor. Bugün insanlar camiler yapıyor, süslüyor, kurslar açıyor, okullar yapıyor… Bunları Allah rızası için yapıyor. Söz konusu işyerlerini kurma güçü bizim topluluğumuzda vardır, inancı da vardır. Ama bu görevlerini onlara ulaştıramadığımız için bu görev yapılmamaktadır. Bizim görevimiz Adil Düzencilerin görevi bu hükmü onlara ulaştırmaktır. Bunu da ancak yapıp göstererek başarabiliriz.
“O Hakîm olan A’zîz’dir(4).” Yukarıda ise Hamîd olan A’zîz’den bahsedilmişti. Yani bu konuda hükümleri koyan, size bu görevleri veren Allah’tır. Siz bunları yapmaya kalkıştığınızda Allah bu gücü size verecektir. Ama hidayete erdirmek istediği kimseler için verecektir. Siz çalıştığınız halde sonuç alamıyorsanız bu sizin eksikliğiniz değil; karşı tarafın buna layık olamayışındandır.
Bundan sonra Kur’an’da Musa as’ın gönderilmesi anlatılmaktadır. Orada ayetlerimiz ile kavmini zulümlerden nura ihrac etme görevini verdik denmektedir. Ayrıca onlara Allah’ın eyyamını yan,i cumartesi günlerini hatırlat deniyor. Burada bize hatırlatılan şey şudur ki, büyük inkılapların yapıldığı dönemlerde peygamberlere verilen görevler benzer olmakla beraber çağlarına göre özellikler de taşımaktadır. Musa peygambere Cumartesi günü çalışmayı yasakladığı halde Kur’an bize Cuma namazı kıldığınızda dağılın ve Allah’ın fadlini arayın demektedir. Ayrıca Cumaya gitmeden önce de bey’ı bırakın demekle de çalışma yasağını Cuma vaktine indirmiştir. Çünkü Hıristiyanların ve Yahudilerin şeriat düzeni işçiliğe dayanmaktadır Oysa İslam’ın ekonomik düzeni ortaklığa dayandığı için artık mecburi saat veya tatile gerek kalmamıştır. Burada öğrendiğimiz ikinci sistem her büyük inkılabın olacağı zaman o günlerin sorunlarını çözmede Kur’an yol gösterecektir. Alimlerin vecibesi Kur’an’dan sorunların çözümün öğrenerek insanları zulümlerden nura çıkaracak yolu bulmak ve göstermektir. (5)
Musa kavmine Allah’ın nimetini hatırlayın sizi Firavunun alinden kurtarmıştı, oğullarınızı kesiyor kadınlarınızı bırakıyordu. Sizin için bunda büyük bir bela vardı denmektedir. Bizim de bugünkü Türk milletine istiklal savaşından önceki durumu hatırlatarak Allah’ın nasıl yardım ettiğini hatırlamamız gerekir. İnsanlığa da I. II. Dünya savaşlarını ve 20. y.y. diktatörlerini hatırlatarak Allah’ın bunların belalarından nasıl kurtardığını hatırlamamız gerekmektedir. Bunları anlatan kitaplar ve senaryolarla ilgili kitaplar yazılmalı ve buradaki Allah’ın yardımı gösterilmelidir.(6)
Rabbiniz size şunu duyurmuştur. Şükrederseniz artırırız. Küfrederseniz azabım şiddetli olur. Yani bugün Türk milleti 20. yy’daki Allah’ın nimetine şükreder ve ona göre Adil Düzen’e geçerse Allah nimetini artıracaktır. Yok eğer o nimetime küfrederse azabı şiddetli olacaktır. Yine insanlık 20. y.y.’da uğradığı musibetlerden kurtulmuş olmasına şükrederse yani Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası’na geçerse o zaman daha büyük nimetler verecektir. Yoksa azabı daha şiddetli olacaktır. Biz burada Adil Düzen kelimesini kullanıyoruz. Bunun anlamı “Hamid olan azizin sıratıdır, yani Kur’an’ın gösterdiği yoldur. Bunun ne olduğunu her mümin kendisi için Kur’an’dan öğrenecek. Kimse kendi anladığı mananın Kur’an’^ın ifade ettiği kesin mana olduğunu iddia edemez.(7)
Musa yine kavmine demişti ki, siz ve yeryüzündeki herkes küfretse, dalalatte olsa,i Hamid olan azizin sıratını kabul etmese Allah ğanidir kimseye muhtaç değildir. Ve hamittir hiçbir zaman kendi yaptıkların boşa çıkarmaz.(8)
Yine Musa peygamber devam ederek kendi kavmine, daha önceki Mezopotamya uygarlığının oluşmasını anlatmaktadır. Tarihte ilk büyük uygarlık devrimi Mezopotamya’da olmuştur. İkinci büyük uygarlık devrimi İbrani‘lerde olmuştur. Musa peygamberler de Mezopotamya’yı örnek olarak anlatmaktadır. Kur’an’da her iki medeniyeti örnek olarak dolaylı olarak nakletmektedir. Bundan sonra hep Kur’an uygarlıkları gelecektir. Yeni peygamber ve yeni kitap gelmeyecektir. Peygamberlerin yerini müminlerin ilmi alacaktır.
Nuh kavmi Ad ve Semud’dan bahsedilmektedir. Nuh kavmi ilk Sümerlerdir. Ad Akadlar dır. Semud ise ikinci Sümerler’dir. Ve ondan sonra gelenleri Musa peygamber söylemektedir. Ondan sonra Babillliler, Asurlular ve başka topluluklar gelmiştir. Onların çok olduğunu ifade etmek için de Allah’tan başka onları kimse bilmez demektedir. Ve <Mezopotamya uygarlıklarında gelen peygamberlerin ortak özelliklerin anlatmaktadır. Resulleri açık beyyinelerle gelmiştir. Ellerini ağızlarına getirmiş ve biz sizinle gönderilenlere küfrediyoruz. Şeşteyiz ve bizi çağırdıklarınıza kuşkuluyuz demişlerdi. Burada elerlini ağızlarına götürme tabiri ile insanlara söyletmeme, baskı altına alma, susturma anlatılmaktadır.i yani peygamberlerle tartışarak onlarla konuşarak değil onları susturmak suretiyle cevap vermişlerdir. Bu gün de adil düzencilere karşı aynı taktiği uyguluyorlar. Baskı yaparak Milli Görüşçüler de susturdular ve adil düzen den bahsedenler hiçbir medyada toplantılarda salonlarda bahsedilmez olmuşlardır.
Resulleri onlara semalar ve arzı var eden gerçek mi var demişlerdi. Sizi sizin günahlarınız mağfiret etmeye çağırmaktadır.Ve istiyor ki, müsemma olan ecele kadar ömrünüz devam etsin. Böylece Kur’an nura çağırırken kendilerine yararlı olan bir şeye çağırılmaktadır. Müminler de kendi çıkarları için çağrı yapmamaktadırlar. İktidara talip olmamaktadırlar. Ve bu çağırmalara karşı bir ücret istememektedirler. “Onlar siz de bizim gibi bir beşersiniz, bizi babalarımızın ibadet ettiklerimizden saptırmak istiyorsunuz, bize açık delişli getir demişlerdi” diyor. Onlar peygamberlerini hiç olmazsa kendi seviyelerinde gördüler. Zamanımızın kafirleri ise, müminleri seviyelerinden aşağı, yarım akıllı kimseler olarak görmektedirler. Ama birleştikleri bir nokta var. Siz bizim babalarımızdan öğrendiğimizden saptırmak istiyorsunuz denmektedir. Türk,iye’de i,se babalarından değil Avrupa’lıardan öğrendiklerimizden saptırmak istiyorlar denmektedir. Onlar bize bir delil getir diyorlardı. Bunlar ise bize delil getir deme cesaretinde de bulunamıyorlar. Yani günümüzün kafileri Mezopotamya’nın kafirlerinden çok aciz durumdadırlar.(10)
“Resulleri onlara biz sizin gibi beşerden başkası değiliz. Ancak Allah kullarından dilediğini memnun eder. Allah’ın izni olmadan biz size sultan getiremeyiz. Müminler Allah’a tevekkül etsinler” dediler. Biz size Allah’ın izni olmadıkça bir sultan getiremeyiz sözü ile, biz mucize gösteremeyiz, ancak Allah izin verirse gösteririz anlamındadır. Sihir ile mucize arasındaki fark da budur. Mucizeyi gösterenler gerektiğinde Allah’ın izni ile gösterebilirler. Kendilerinin herhangi bir gücü yoktur. Oysa büyücüler, kendilerinde gizli güç bulunduğunu iddia etmektedirler. Peygamberler mucizelerini taklit ederek insanları kandırmaya çalışırlar. Yaptıkları iş, halkın bilmediği teknoloji ile gizli güçlere sahip olduklarını iddia etmekten ibarettir. (11)
“Allah bize yol göstermiştir, neden ona tevekkül etmeyelim de” demişlerdir. “Bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz, tevekkül edenler Allah’a tevekkül etsinler”. Kur’an eğer bir şeyi emrediyorsa onu gerçelşetirecek gücü de elbette vermiş olacaktır. Hakka inananlar Allah’a inanmışlardır. Allah’ın güçlü olduğun bilmektedirler. Allah da kendilerinin yanında olduğuna göre galip geleceklerine inanırlar. Hakka inanmayanlar, kuvvete inananlar, kuvvetliyi de o gün görüneni sanırlar. Ve ümitsiz hale düşerler. Yenilip giderler.(12)
Küfretmiş olanlar, resullerine sizi ülkemizden çıkaracağız, ya da milletimize dönün derler. Millet burada inanış anlayış anlamında kullanılmaktadır. Türkçe’deki ümmet karşılığı Arapça’da millettir. Yani bir dine mensup olanlar demektir. Rableri o peygamberlere vahy etti. Zalimler helak olacaktır. Bu vahiy hep gerçekleşmiş oldu. Peygamberlerin uyardıkları zalimler helak oldu. Muhammed’in uyardığı zalimler de helak oldu. Şimdi de Kur’an bize bildiriyor, zalimler helak olacaklardır. Yani, Adil Düzen’i kabul etmeyenler helak olacaklardır. Zalim Düzen’le dünya devam edemez.(13)
Sonra onun arkasında sizi yeryüzünde iskan edeceğiz diye peygamberlere –bildirdik. Şimdi de Adil Düzen’i iskan edeceğini bildiriyor. Bunun küçük örneği 28 Şubattan sonra olmuştur. Bugün AKPARTİ ‘ liler iktidardalar ama adil düzeni hatırlamıyorlar. Bu makamımdan havf eden kimseler içindir. Ve vaadimden havf eden kimseler içindir. Yani iskan olunacaklar bunlardır. Rabbin makamından havf edecekler ve rabbin vaadinden havf edecekler. Kur’an’ın yoluna gidecekler. (14)
İstiftah ettiler. İstiftah’ta müminlerin bu çabalarının bereye varacağını öğrenmek istediler. Ne yapıyorlar, nereye gidebilirler, ne güçleri var diye araştırırlar. Bütün inat, cebbar havbetti. Yanlış gördü. Bunların zayıf olduklarını, başarıya ulaşamayacaklarını sandı. Ve arkasından cehenneme gitti. Yutulamayan sudan içti, yudumlar fakat yutamaz. Ölüm her taraftan gelir ama ölemez. Bunu n arkasından da ğaliz bir azap vardır. Burada tarif edilen cehennem, ahiret cehennemi ise, ahiret cehenneminden daha büyük azabın olduğu bir yerin olduğu da bildirilmiş oluyor. Cehenneme gidenler, dünyaya gelenler gibi, imtihan edilecekler, sınıflarının geçerlerse A’rafa, oradan da cennete gidecekler. Ama sınıflarında kalırlarsa cehennemin cehennemine gideceklerdir. Rablerine küfretmiş olanların misali, onların işleri kül gibidir. Kasırgalı bir günde yel eser, savrulup gider. Yaptıkları işler bir şeye yaramaz. Uzak şaşkınlık budur. Şeriata göre, Kurâna göre, adalete göre, amel etmeyenler faizli sistemle işi kotaracaklarını sananlar, yelin savurduğu kül gibi olup, yerlerinde bir şey kalmaz. Refahyol hükümetinin başarıları, böyle bir yel ile savrulup gitmiştir. AKPARTİ’nin başarıları da bu akıbeti beklemektedir. Birincisini gördük, ikincisini bakalım görebilecek miyiz. (18).
Gökleri ve yeri hak ile yaratmış olan Allah’ı rey etmedin mi. Hak ile yaratılmış olmak, denge içinde olmak, düzen içinde olmak, yani adalet içinde olmak demektir. Kainatı, denge içinde yaratan Allah insanları zulüm içinde mi bırakacaktır. Kuvvetli olan, hakkı yok edecek ve düzen devam edecek, bu nasıl olacak. Allah isterse, sizi alıp götürür de yeni halk ile gelir. Yani, insanlar içerisinde hiç Adil Düzenci kalmasa bile insanları helak eder ve yerine kendi düzenini koruyacak kimseleri getirir.(19) Allah için bu zor değildir. (20)
Allah’ın karşısına birlikte çıktılar, zayıf olanlar, kendilerini büyük gösterenlere, dünyada biz size tabi olmuştuk, sizin arkanızdan geldik. Siz kuvvetlisiniz diye size oy verdik. Bize hakkı edenlere kulak asmadık, bizden bir şeyi Allah’ın azabına karşı savabilecek misiniz. Bize bir yardımınız olacak mı, dediler. Onlar da Allah bize hidayet etseydi, biz de size ederdik. Bizim size ne yardımımız olabilir.
Bağırıp çağırsak da, sabretsek de, bizim için birdir. Bizi kurtaracak kimse yoktur, diyecekler. Böylece başkalarına tabi olanlar da onlar gibi aynı cezalara çarptırılacaklar. Kim kuvvetli ise, haklı olup olmadığına bakmaksızın, ona oy vermek, onun icraatına ortak olmak demektir. Bu oy sadece sandıktaki oy değildir. Onu tasvip etmek, onun yanında yer almak, oy vermek demektir. Mümin olan hakkın yanında yer alır. Kendisine göre haklı kim ise onun yanında yer alır, sonrasını ise, Allah’a havale eder. Böylece bu sure, bir müminin temel dayanağı ile ilgili kuralı bize öğretmektedir.(21)
Emir kaza olunduk da, yani iş işten geçtikten sonra şeytan Allah size hak vaadini vaad etti dedi. Ben de vaad ettim. Ama ben vaadımdan döndüm. Benim sizin üzerinizde sizi davet etmeden başka bir gücüm yoktu. Siz benim davetimi kabul ettiniz. Şimdi beni suçlamayın. Kendiniz suçlayın, ben sizi kurtaramam siz de beni kurtaramazsınız. Daha önce bana ,işrak ettiklerinize ben küfrettim. Muhakkak ki, elim azap zalimleredir.
Burada daha önce bana şirk ettiğinize küfrettim ifadesine şeytanın tevbe edip, imana gelmiş olduğuna işaret etmektedir. Görevi bitince, cehennemde cezasını çeker veya çekmez ama, ona uyanlar kadar suçlu olmadığı için onlar kadar da azap edilmeyecek demektir.
Şeytan ateşten yaratıldığı için cehennem insanlara olduğu kadar azap edici olmaz.(22)
İman edip, salih amel işleyen kimseler ise, tahtından nehirlerin aktığı, rablerinin izni ile içinde halid olacakları cennetlere idhal olacaklardır. Orada yaşamaları selam (barış)tır.
Böylece, resullerin tebliğine uyanlar ile uymayanlar burada karşılaştırılmış olmaktadır. Uymayanlar üzerinde daha çok durulmaktadır. Allah’ın temiz bir kelimeyi misal olarak getirmesi üzerinde rey etmedin mi, düşünmedin mi, yahut ne dersin. Tayip kelime (iyi söz), iyi ağaç gibidir. Kökü sabittir. Dalları yukarıdadır. Buradan sabit olan ağaç, sabit olan inançlara ve imana işaret etmektedir. İnsanlar eğer hakka inanırlarsa hak tek olduğu için, ve üstün olduğu için, her zaman o imanda sabit kalırlar. Ama batıla inanırlarsa batıl çok olduğu için ve yanlış olduğu içlin sık sık değiştirmek zorunda kalırlar. Türkler, İslamiyet’ten önce, sık sık dinlerini değiştirmişlerdir. Ama İslamiyet’ten sonra hep Müslüman kalmışlardır. Cumhuriyet dönemindeki baskılar bile onları dinlerinden döndürememiştir.
Yahudiler 4000 sendir dinlerini değiştirmemişlerdir. Onlara karşı gelenlerin şimdi, sadece kalıntılarını görüyoruz. Çok güçlü Sosyalizm ömrünü bir asır sürdüremedi. (24)
Bu ağaç, meyvesini, sürekli olarak vermektedir. Allah’ın izni ile ardı arkası kesilmemektedir. Tevrat’ın getirdiği şeriat 4000 yıldır. Kur’an’ın getirdiği şeriat 1500 yıldır varlığını sürdürmektedir. Oysa, günümüzün anayasa ve yasaları, ya sık sık değişmekte veya uygulanamamaktadır. Allah insanlara misaller getirmektedir. Düşünüp anlasınlar diye, biz insanları Adil Düzen’e çağırırken onlara bizim canımız böyle istiyor onun için çağırıyor demiyoruz. Müspet ilim böyle istiyor diye çağırıyoruz. Onlar ise, Avrupa’da moda böyledir. Onlar güçlüdür, dolayısı ile onların yaptığını yapalım diye çağırıyorlar. Oysa bugün güçlü olanlar yarın güçlerini kaybedecekler, bugün moda olan, yarın olmayacak, dolayısı ile kökleri sabit olmayan bir ağaç misali, hareket ediyoruz.(25)
Habis kelimenin misaline gelinirse, o da habis ağaç gibidir. Yerin üzerine yığılmış durumdadır, duracak yeri yok, burada misal olarak getirilen ağaç tabiatta olmayabilir, böyle bir ağaç farz edelim şeklinde düşünülmesi istenmektedir. Devlet, ağaca benzetilir. Kökleri var, ağaca hizmet etmektedir. Yöneticileri de, halka hakim değil hadimdir. Kavm, gövde demektir. Şa’b dal demektir. Yapraklar, çalışan erkeklerdir. Çiçekler meyve yetiştiren, çocuk yetiştiren kadınlardır. Böylece devlet, erkeklere, erkekler de kadınlara hizmet ederek verimli ve dengeli bir dünya oluşturmaktadırlar. Haklim değil de hadim devletin anlamı budur. Zulüğm düzeninde ise, kökler gövdeler yukarıda dallar onların altında, yapraklar çamurların içinde, çiçekler ise büsbütün kaybolmuş durumdadır. Burada bir zulüm düzeni oluşmaktadır. Hakim devlet anlayışı budur. Hakim devlet anlayışında kadın ve çocukların haklarını korunduğu iddia edilir. Oysa hadim devlet anlayışında hakim olan kadınlar ve çocuklar olduğu için korunmaları sorunu yoktur. Allah iman eden kimseleri sabit kavl ile tesbit eder. Burada çok önemli bir hususa işaret edilmektedir. Söz insanları birleştirip sağlam tutan bir köktür. Bundan dolayıdır ki, la ilahe illellah diyen Müslüman olur ve demeyen kafir olur. Kafirler bunu bilmekteler ki, Müslümanlar hangi kelime etrafında toplansalar o kelimeyi yasaklamak istemektedirler. Yasaklayamazlarsa baskı ile bıraktırmak yolunu tutarlar. Müslümanlar, İslam’dan bahsedince dini istismar ediyorsunuz dediler o kelimeden vaz geçirdiler. Müslümanlar şeriat istiyoruz dediler, şeriat da İslam düzenidir deyip ondan da vazgeçirttiler. Nihayet “hak düzeni” ile hak kelimesi üzerinde birleşmeye çalıştılar. İstiklal Marşı’nda “Hakkıdır Hakka tapan Milletimin istiklal” dendiği halde Erbakan’ı hak ile Allah’ı kastediyor diye muhakeme ettiler. Nihayet ADİL DÜZEN benimsendi, baskı yaparak ondan da vazgeçirdiler. İşte biz bunun için, bu açıklamalarımızda sık sık ADİL DÜZEN kelimesini kullanıyoruz. Çünkü Allah bizi bir kelime ile sabit tutacaktır. O kelimeden ayrıldığımızda küfretmiş yeni kelime ile yeniden imana gelmiş oluruz. Allah zalimleri şaşırtır ve istediğini yapar denerek, Adil Düzen’ karşı olanların şaşkınlık içinde olduklarını bize bildiriyor. (27)
Allah’^ın nimetini küfür ,ile tebdil ederek kavimlerini bevar darına sokmuş olan kimseleri rey etmedin mi denmektedir. Burada Allah’^ın nimetini tebdil edenlerin yöneticiler olduğuna işaret etmektedir.(28)
Cehenneme, orada pişecekler, kötü durak yeri. Biz cehennemi hep ahretteki azap yeri olarak anlıyoruz. Ama bu dünyadaki azap yeri de cehennem olarak anlaşılabilir. Allah’ın şeriatını bırakıp onun bunun söylentileri ile modaları ile düzen kurmak isteyenler ülkeyi cehenenme çevirirler. Türkiye bunun bir örneğidir. (29)
Allah’ın yolundan saptırsınlar diye Allah’a ned’ler ca’lettiler. İnsanlar bir şeye inanmak zorundalar. Eğer, insanlara putları icat etmezsek Allah’a inanırlar. Bunu bilen sömürücüler, Allah’tan insanları uzaklaştırmak için putlar icat ederler. 20. y.y.’ın diktatörleri ve onların heykelleri, mezarları, ideleri bunun için icat edilmiştir. Onlar bu putları sevdiği ve saygılı oldukları için değil, onlarla insanları doğru yoldan uzaklaştırmak için onları yüceltiyorlar.
Temettu edin mesiriniz nardır. Geçinin döneceğiniz yer ateştir, deniyor. Böylece onlara dünyada yaşama şansı verileceği ifade diliyor. Müminleri iktidarı ,istihkak edinceye kadar kafiler iktidarda kalacaklardır. Bizim işimiz kafilerle mücadele etmek değil, iktidarı istihkak için cihat etmektir.
İman etmiş olan kullarıma söyle, selatı kılsınlar, yani toplantılara devam etsinler, rızıklandırdıklarımızdan infak etsinler. Bunu açık veya kapalı yapsınlar denerek Adil Düzen’cilerin, müminlerin iktidara nasıl hazırlanacaklarını bildirmektedir. Toplantılar yaparak, hak düzenin kurallarını öğrenecekler, kendilerine verilmiş olan imkanlardan bir kısmını ayırarak bir denem işletmesini kuracaklar. Böylece, hem bir örnek verecekler hem de kendilerini yetiştirecekler. Allah vakitlerinden bir cüzü Allah için ayırmaya mallarından bir cüzü de topluluk için ayırmaya çağırmaktadır. Bu sure Mekke suresidir. Burada henüz fakirlere ve yoksullara verilen zekat yoktur. Burada İslami cemaatin oluşması için gerekenin yapılması için mali bir bütçe oluşturulması çalışmaları yapılmaktadır. Bugün en büyük sorun işsizliktir, açlıktır. Sanayi dönemine geçen insanlar tarım dönemi kuralları içinde iş bulamıyor ve aç kalıyorlar. Kur’an’ın emirlerine uyarak günümüzün iki saatini ve gelirimizin 1/5’ini herkese iş ve herkese aş ,işetmelerini kurmak için araştırmaya ayırmamız gerekmektedir. Onunla kuracağımız Adil Düzen işletmesi, örnek olacak ve halk onu çoğaltarak insanlık sanayi döneminin getirdiği sorunları çözmüş olacaktır. Bunu bey’ın ve dostluğun olmadığı gün gelmeden evvel yapınız denmektedir. Daha önce insanlar gelişmemiş ekonomilerde kendi üretimi ile geçiniyordu. Şimdi ise kimse kendi üretimi ile geçinmiyor. Bu zulüm düzeni geldiğinde çöken borsalar gibi tüm ekonomi çöker ve artık o gün kurtuluş mümkün olmaz. Bu sebepledir ki, şimdiden öyle kriz geldiği zaman nasıl direneceğimizi Kur’an’dan öğrenmeliyiz. Buna örnek olarak Akevler çalışmalarında Mala Mal marketi sistemi önerilmektedir. Büyük bir mağaza olacak, herkes nesi varsa, buraya getirip altın gram ile değerlendirilen kaydi para ile satacak, bu para ile bu mağazadan başka istediği malı alabilecek. Böylece, parası olmadan ilk devirlerde olduğu gibi ekonomi hayatı sürmüş olacaktır. Ekonomi hayatının yanında sosyal hayatın da düzenlenmesi gerekir. Böyle bir günde yardımlaşmaların nasıl yapılacağı kimin ne iş yapacağı şimdiden belirlenmiş ve kişiler eğitilmiş olacaktır. Toplantılar ve örnek işletmeler bunları müminlere öğretecektir. Böyle fırtına geldiğinde herkes çökecek ama bu hazırlığı yapmış olan müminler ayakta kalacaklardır. Ve bunlar yeni düzeni kuracaklardır.
Allah öyle kimsedir ki, gökleri ve yeri yaratmış, gökten suyu indirmiş, onunla size rızık olmak üzere meyveleri bitirmiştir. Emri ile denizde dolaşanız diye gemileri emrinize vermiştir. Irmakları da emrinize vermiştir. Birbirinin arkasından dolaşan güneş ve ayı da emrinize vermiştir. Geceyi ve gündüzü de emrinize vermiştir. İşte bu Allah size toplantıları yapmayı ve örnek işletmeyi kurmayı emr etmektedir. (33)
“İstediklerinizin hepsinden size vermiştir. Allah’ın nimetlerini saysanız ihsa edemezsiniz. İnsan zalûmdur, keffardır(34).” “İstediklerinizin hepsinden” maksat ihtiyacınız olan her şey demektir. Allah insanı yaratmış onun ihtiyacı olan her şeyi vermiştir. İhtiyaçlar o kadar çoktur ki, insanlar onu ve onları gideren nimetleri saymaya kalkışsa ömrü biter ama sayısı bitmez. Hatta insanlık bile bütün çağlar içerisinde saymaya başlasa bunu bitiremez.
“İnsan zalûmdur, keffardır” denmektedir. Zelûm zalim olmak anlamına geldiği gibi mazlum anlamına da gelir. Keffar da nankörlük demektir. Bu sûrede Musa (AS)yı anlattıktan sonra resulleri topluca hikaye etmiş sonra da şeytanı anlatmıştır.
Şimdi İbrahîm (AS)i anlatmaktadır. Musa(AS), Muhammed(AS) gibi örnek bir peygamberdir. İnsanlık içinde büyük uygarlıkları bunlar kurmuşlardır. İbrahîm(AS) ise bunların her ikisinin atasıdır. İbrahîm(AS) İsmaîl(AS)i Mekke’de bırakmış ve “Bu beledi güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara ibadet etmekten uzak tut(35)” diye dua etmiştir.
“Onlar insanların çoğunu şaşırttılar Rabbim(36)” demişti. Putların insanları şaşırttığını ifade ediyor. Putların bu şaşırtmada etkileri olmadığı bilinmektedir. Putlardan maksat onlara inanıştır veya kendilerini Tanrı olarak takdim edenleri put olarak adlandırmaktadır. “Kim bana tabi olursa o bendendir, kim isyan ederse sen Ğafûr’sun, Rahîm’sin” demişti. Yani isyan edenler benden değil. Ama mağfiret etmeni isterim, demektir.
“Rabbim ben zürriyetimi ekinsiz bir vadiye yerleştirdim, tahrîm edilmiş evin yanında bıraktım. Rabbimiz, namazı ikame etsinler. İnsanlara öyle bir yürek ver ki, onlara aksın. Yemişlerden onları rızıklandır, şükrederler.” Ekinsiz vadide yerleştirilmiştir. Mekke ve civarı korunmuş bir alandır. Orada sakin olanlar ticaretle geçinecekler. Ziraat ve kıyasla sanayi meşru değildir. “Haram kılınmış evin yanında bıraktım” deniyor. Kabe’nin duvarlarını İbrahîm(AS) yükseltmiştir. Ama bu ayetten daha önce de temelleri olduğu anlaşılıyor.
Mekke, Mısır ile Mezopotamya arasında kurulmuş yol üzerinde bulunan bir kenttir. Mezopotamya Uygarlığı M.Ö. 3000 yıllarında, Mısır Uygarlığı M.Ö. 2500 yıllarında oluşmuştur ve onların arasında ticari ilişkiler başlamıştır. İbrahîm(AS)den 500 yıl önce ticari ilişkiler başladığına göre daha önce de orası mabet olarak inşa edilmiş olabilir.
Bedevîler, çobanlık ve yağmacılıkla geçinmekteydiler. Mısır ile Mezopotamya arasındaki ticaret onlar için ve iki uygarlık için gerekli ve yararlı olduğundan bu iki uygarlığın da etkisi ile kervan güzergahı korunmuş alan olarak kabul edilmiştir. İbrahîm(AS) bu yeri biliyordu. Oğlunu götürüp oraya bırakma emrini almıştı. İleride bütün insanlığın yıllık toplantılarını yaptıkları yer olacaktı. Buna göre dua ediyor ve bütün insanların oraya gelmelerini temin etmesini istiyordu. Bu sayede onlar ticaretle geçinmiş olacaktır. Gerçekten İslamiyet’ten önce de Arabistan’ın hac yeri idi ve ticaretin merkeziydi(37).
“Rabbimiz, sen bizim gizlediklerimizi ve açıkladıklarımızı bilmektesin. Yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli olmaz” diye dua etmişti. Allah ileride yapacaklarını İbrahîm(AS)e ilham etmiş, ona dua ettirmiş ve duasını da kabul etmiştir. İbrahîm(AS) bunu bildiği için “Sen her şeyi biliyorsun” diyerek ilave yapmıştır. Aslında peygamberlerin duası emrin tekrarından ibarettir. Nasıl askerde komutan emir verince ast emri tekrar ederse peygamberler de böylece emirleri tekrar etmişlerdir. Şeytanın süre istemesi de bu türdendir. (38)
“Yaşlılıkta bana İsmaîl ve İshak’ı hibe eden Allah’a hamd olsun. Rabbim duaları işitendir” demişti. Allah İbrahîm(AS)e yaşlılıkta oğullar verdi. Genç yaşta çocuklar hem babalarına hem yaşlılarda olduğu gibi saygılı olmazlar hem de kendileri henüz yetişmedikleri için iyi bir örnek olmazlar. Bu nedenle İsmaîl ve İshak yaşlı iken babaları yaşlı iken doğmuşlardır. Buradaki dua da yine ilahi takdirin bir talebinden ibarettir. (39)
“Rabbim beni ve zürriyetimden olanları selatı ikame edenlerden kıl. Rabbimiz duamı kabul et” demişti. Bu dua ile İslamiyet’in namazla yani toplantılar ile kaim olacağına işaret etmektedir. Muhammed(AS) de “Namaz dinin direğidir” demiştir. “Rabbim beni, anne babamı ve iman etmiş olanları, hesabın kaim olacağı gün mağfiret et” diye dua etmiştir. Bu dua bütün müminlerin babaları kafir olsa da yapacakları bir duadır. Herkes önce kendisini sonra yakınlarını sonra da çevresini gözetmek zorundadır. Gerek teblîğ gerekse amel kendisinden başlayıp çevreye yayılmalıdır. (41)
“Zalimlerin amel ettiklerinden Allah’ı ğâfil zannetmeyin. Gözlerin fırlayacağı güne kadar ertelenmektedirler(42)”.
“İleriye yönelmiş, başları öne uzanmış, yanları kendilerine dönmez bir şekilde koşmaktadırlar. Yürekleri boşluktadır”. Burada korkan insanların ve hayvanların kaçarken görüntüleri tasvir edilmiştir. (43)
“Nası azabın geleceği güne uyar. O gün zulm etmiş olan kimseler bizar zaman verseniz de davetini kabul etse ve resullere uysak diyecekler.” Yani dünyada yaptıklarından pişman olacaklar. Allah da onlara “Hani sizin sonunuz yoktu diye yemin ediyordunuz” diyecektir. Bugün kendilerini büyük görüp yenilmeyeceklerini zan edenlere Allah’ın açık ihtarıdır. (44)
“Kendilerine zulm edenlerin meskenlerinde oturdunuz, onlara neler yaptığımızı gördünüz, ama yine devam ettiniz. Biz size böyle misaller getiriyoruz.” Bugünkü saldırgan zalimler daha bir asır önce yer yüzüne gelip dünyayı titreten diktatörlerin akibetlerini gördükleri halde anlamak istememektedirler. Bir asır geçmeden hepsi lanetlenerek sahneden çekilmişlerdir. (45)
“Onlar mekr yaptılar. Oysa mekrleri Allah’ın indindeydi.” Mekrleri dağları yutacak kadar olsa da Allah’ın takdirini değiştirecek değillerdir. I. ve II: Cihan savaşları Yahudi Devleti’nin kurulması için planlanmıştır. Sonuç belki 10 milyonluk bir İsrail Devleti kuruldu ama bunun yanında kiminin nüfusu 100’a varan elliye yakın İslam Ülkeleri bağımsızlık kazandı. Avrupa Birliği oluştu. Sosyalizm yıkıldı. Dünyadaki gümrük ve vize barajları sarsıldı. Müstemlekecilik ortadan kalktı. Bunlar hep Allah’ın takdir ettiği gelişmelerdir. (46)
“Allah’ın resullere yaptığı vadinden hulf edeceğini sanma. Allah güçlüdür ve intikam alandır.” Bu sure Müslümanların sayısının yüzler civarında olduğu bir zamanda inmiştir. O gün de yeryüzünde iki süper güç vardı. D. Roma ve Sasaniler. Mekke’deki bu yüz kişinin adı bile bilinmiyordu. Ama bir süre sonra her iki İmparatorluğa bu Kur’an’ inananlar sahip oldular. Bugün de yeryüzüne yeniden hak düzeni, ilahi düzeni, peygamberlerin düzeni hakim olacağına bu Kur’an haber vermektedir. Ve bu haber mutlaka gerçekleşecektir.
“Resullerine vadi” ifadesi ile bütün resullerine bir tek vadi yapmış. O da hak düzeninin galip geleceği vadidir. O va’d kıyamete kadar gerçekleşip sürecektir. (47)
Bu va’d kıyamet gününe kadar böyle olacaktır. 1000 yılda bir İslam Uygarlığı çökecek ama yeniden daha gelişmiş bir uygarlık olarak ortaya çıkacaktır. Resullere va’d edilen budur. Sonunda kıyamet olacak “Arz, arzın ğayrısına dönüşecek, göklerde.. ve herkes Kahhar olan tek Allah’a çıkacak.” Ahirette yemek içmek olduğuna göre bahçeler, gölgeler olduğuna göre hayat bu dünya hayatına benzeyecek. Yani besinleri alacağız, oksijenle yakacağız ve karbondioksiti dışarı vereceğiz. Yapraklar da karbondioksiti alacak, bize besin üretecek ve oksijeni verecektir. Dünya bunlara göre düzenlenmiştir. Ahirette de buna göre düzenlenmiş bir arz olacaktır. Ama bu arz, bizim yerin büyüklüğü kadar olmayacak ve bu iklim şartlarında olmayacak. Çünkü bütün insanlar, Adem oğulları, bu arzda toplanacaklar. Orada yaşlılık, hastalık ve çürüme olmayacak. Bu düzenden başka türlü düzenlenecek. Bu dünyayı besleyen ve dengede tutan gökler de değişecektir. Ancak, göklerin değişmesi, yerin değişmesi kadar olmayacak. Yani göklere hakim olan kanunlar aynı kalacak. Onun için gökler de başka göklerle değişecek denmemiştir. (48)
“O gün suçluları zincir üzerine dizilmiş görürsün”,denmektedir. Zincire dizilme, kaçmayı önlemek için bir tedbirdir. Orada kaçılacak bir yer olmadığına göre böyle zincire dizilmeye gerek yoktur. Ama, hürriyetleri kısıtlanmış olacağı için zincire dizilmiş ifadesi ile bu durum anlatılmaktadır. Müminler, istedikleri yerlere ve zamanlara gidip dolaşabildikleri halde bunlar cehennemde kendilerine ayrılmış yerde kalacaklardır. (49)
“Elbiseleri katrandandır,” denmektedir. Buradaki katran da bir tür ateşe dayan giysidir. Nasıl uzaya gidenler, özel elbiseleri içinde ancak yaşayabiliyorlar ise burada yaşayanlar da oraya göre bir elbise içinde yaşayacaklardır. Yüzleri ateş kaplar ifadesi ile de yüzlerinde ateşe dayanıklı,ateşten üretilmiş bir maske olacak demektir.(50)
“Bu Allah’ın her nefsi yaptıkları ile cezalandırsın diye böyledir. Allah hesabı seri görür” denmektedir. “Herkese yaptığının karşılığı verilecek dendiğine göre, başka ayetlerde açıkça ifade edildiği gibi kimse cezasından daha fazlası ile azap edilmeyecek. Burada hesabı süratle görür ifadesinde borç ve alacağını çabuk hesaplar anlamında olduğu gibi infazlarında süratle yapılacağını ifade eder ki, cehennemin kısa olacağına işarettir. Başka ayetlerdeki “orada ebedi kalacaklardır” ifadesi oraya intibak edecekler ve cezalardan sonra artık azap çekmeyecekler ile de yorumlanabilir. (51)
Bu surenin başında “nası zulumattan nura çıkarmak için sana indirilen kitaptır” denmiştir. Sureyi yine aynı ifade ile kapatmaktadır. “Bu bütün insanlara belağdır” yani yalnız Araplara yalnız Müslümanlara değil bütün insanlara belağdır. Kur’an’dan önce gelmiş olan kitaplar hem kendi asrında olan insanları uyarıyordu, hem de kendi topluluklarını uyarıyordu. Kur’an ise son kitaptı ve bütün zamanları içine alıyordu ve tek kitaptı bütün insanlara hitap ediyordu. Bu söylendikten sonra arada 14 asır geçmiş ne yeni peygamber ve ne de yeni kitap gelmiştir. Gerçi, bunu müspet ilimlerin gelişmesi ile açıklayan filozoflar gelmiştir. Ama, bu böyle olsa da, bunu bilmek yine büyük bir mucize değil midir. “Bu belağdır ve onunla uyarılmaları içindir.” Böylece Kur’an çözümleri üretmekte çözümlere uymayanları helakla uyarmaktadır. “Ve bilsinler ki yalnız tek ilah vardır” denmektedir. Bu kitap bunun içindir deniyor. Kur’an Allah’ın ilmini ve varlığını ispat eden en büyük delidir. Çünkü diğer deliler mücmeldir. Allah’ın varlığını gösterir ama, onun en olduğunu bize anlatamaz. Halbuki Kur’an onun sözleri olduğu için biz Kur’an’la allah’ı doğrudan tanımış oluruz. “Lublular tezekkür etsin diyedir bu kitap” Lub, beyindeki girinti ve çıkıntıların adıdır. Hayvanlar geliştikçe bu girinti ve çıkıntılar çoğalmaktadır. İnsanda en üst seviyededir. Bugünkü ilimler düşünmenin beynin bu girinti çıkıntılı yerlerde olduğunu ortaya koymuştur. Lub kelimesi, Avrupa’ya aynen geçmiştir. İnsanlardan kendilerini ilme verenler Kur’an’ın bu özelliklerini anlarlar. -Sure Sonu-