21- ENBİYA SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
KıSM (kaf, sad) : Biçilmiş çayırdır.
DaMĞa (dal) : Damga, mühür demektir.
ReTK (te, kaf) : Bitişik iki parmağın arasıdır.
FeTK (te, kaf) : Patlaktır.
KLE (kaf, hemze) : Taze veya kuru çayır.
NeFHe (ha) : Nefhe (hı ile olanı) üfürük demektir. “Hı”nın “Ha”ya
dönüşmesi ile nefha hafif rüzgar demektir.
CüZaZ (zal, zal) : Kırık koldur.
NaFiLe : Savaşta alınan ganimettir.
ECC (hemze, cim, cim): Acı su demektir.
HDB: (ha, dal, be): Tümsek, kambur demektir. Siper anlamındadır.
ŞHS: (şin, hi, sad): Şuhus şişmiş yara demektir.
HSS (ha, sın, sın): Yürürken çıplak ayakların hissetmesine sebep olan taşlar.
1- Nasa hisabları iktirab etti ve onlar gaflet içinde mu’rizdirler.
İnsanlara işlemleri yaklaştı, oysa onlar dalgınlık içinde çevrilmektedirler.
2-3- Rablerinden muhdes bir zikir, kalbleri lahiye olarak la’b ederken onu istima’ etmelerinin dışında onlara etvet etmez. Ve zulm etmiş olan kimseler necvayı israr ettiler: Bu, misliniz bir beşerden başkası mıdır? Siz ibsar ederken sihre mi etvet edeceksiniz?
Yetiştiricilerinden anlatılan bir anış, yürekleri eğlenerek oynarken onu işitmelerinin dışından onlara gelmez. Ve ezmiş olan kimseler kapalıyı gizlediler: Bu, benzeriniz bir kişiden başkası mıdır? Siz görüp dururken büyüye mi gidiyorsunuz?
4- “Rabbim sema ve arzdaki kavli i’lm eder, A’lim olan Semi’ O’dur” kavletti.
“Yetiştiricim gök ve yerdeki sözü bilir, Bilici olan İşitici O’dur” söyledi.
5- “Bel, hilmlerin dığısleri!”, “Bel, onun iftirası!” “Bel, o şai’rdir”, “Bize, evvellere irsal olunan gibi bir ayetle etvet etsin” diye kavlettiler.
“Değil, düşlerin demetleri!”, “Değil, onu o uydurdu!”, “Değil, o ozandır”, “Bize, ilklere gönderilen gibi bir kanıtla gelsin” diye söylediler.
6- Kabillerinde helak ettiğimiz karyeden iman etmedi. Bunlar mı iman edecek?
Öncelerinde yok ettiğimiz kentten inanan olmadı. Bunlar mı inanacak?
7- Ve kendilerine iyha ettiğimiz recüller dışında senden kabl irsal ettiğimiz olmadı. İ’lm edemeyecekseniz zikir ehline sual ediniz.
Ve kendilerine bildirdiğimiz adamlar dışında senden önce gönderdiğimiz olmadı. Bilemeyecekseniz anlayış eline sorunuz.
8- Ve biz onları te’amı ekletmeyen cesed olarak ca’l etmedik; halid de değillerdi.
Ve biz onları besini yemeyen gövde yapmadık; kalıcı da değillerdi.
9- Sümme va’dı onlara sıdk ettik de onları ve meşiet ettiğimiz kimseleri inca ettik, müsrifleri de ihlak ettik.
Sonra sözü onlara doğruladık da onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık, savurganları da yok ettik.
10- Size, içinde zikriniz olan bir kitabı inzal ettik, a’kl etmiyor musunuz?
Size, içinde anışınız olan bir yazıtı indirdik, usa vurmuyor musunuz?
11- Ve zalim olmuş karyeden nicesini kasm ettik ve onlardan ba’d aher kavimleri inşa ettik.
Ve ezen olmuş kentten nicesini biçtik ve onlardan sonra diğer ulusları kurduk.
12- Be’simizi ihsas ettiklerinde onlar, ondan rekz ediyorlardı.
Kötülüğümüzü duyduklarında onlar, ondan çırpınıyorlardı.
13- Rekd etmeyiniz; sual olunasınız diye içinde itraf olunduğunuza ve meskenlerinize rucu’ ediniz.
Çırpınmayınız; sorgulanasınız diye içinde savurganlık ettirildiğinize ve konaklarınıza dönünüz.
14- “Veyl bize, biz zalimler imişiz” kavlettiler.
“Yazık bize, biz ezenler imişiz” kavlettiler.
15- Biz onları hamid olarak hasid ca’l edene dek onların bu da’vaları zeval bulmadı.
Biz onları kül kurumuş ot yapana dek onların bu çağrıları bitmedi.
16- Ve sema, arz ve ikisinin beyninde olanları lai’bler olarak halk etmedik.
Ve gök, yer ve ikisinin arasında olanları oyuncular olarak yaratmadık.
17-Eğer biz bir lehvi ittihaz edinmeyi irade etseydik ledünnümüzden ittihaz edinirdik, böyle fi’l etmedik.
Eğer biz eğlence edinmek isteseydik kendimizden edinirdik. Bunu yapmadık.
18- Bel, hakkı batıl üzerine kazf ederiz de o da onu damğ eder, o zahik oluverir. Vasıflandırdığınızdan dolayı vely size!
Değil, gerçeği yanlış üzerine atarız da ona salarız, o da onu vurur, o da gider. Ve nitelendirdiğinizden dolayı yazık size!
19- Ve semalar ve arzdaki kimseler O’nundur. Ve i’ndinde olan kimseler O’na i’badetinde istikbar etmezler, istihsar da etmezler.
Ve gökler ve yerdeki kimseler O’nundur. Ve yanında olan kimseler O’na kullukta büyüklenmezler, sıkılmazlar da.
20- Leyl ve neharda tesbih ederler, futur etmezler.
Gece ve gündüzde arındırırlar, ayırmazlar.
21- Yoksa onlar arzdan ilahları mı ittihaz ettiler de onlar inşar ediyorlar.
Yoksa onlar yerden tanrıları mı edindiler de onlar yayıyorlar.
22- Eğer oralarda Allah’ın dışında ilahlar olsaydı fesad olurlardı. A’rşın Rabbi Allah vasıflandırdıklarında sübhandır.
Eğer oralarda Allah’ın dışında tanrılar olsaydı bozulurlardı. Sekinin Yetiştiricisi Allah nitelendirdiklerinizden arınmıştır.
23- Fi’l ettiğinden sual olunmaz; ve onlar sual olunurlar.
Yaptığından sorulmaz; ve onlar sorulurlar.
24- Yoksa O’nun dununda ilahlar mı ittihaz ettiler. “Burhanınızı hevt ediniz, bu benimle beraber olan kimselerin zikridir ve benden kabl kimselerin zikridir” kavlet. Bel, onların ekserisi hakkı i’lm etmiyorlar, onlar mu’rizlerdir.
Yoksa O’nun dışında tanrılar mı edindiler. “Açık kanıtınızı getiriniz, bu benimle beraber olan kimselerin anışıdır ve benden önceki kimselerin anışıdır” söyle. Değil, onların çoğu gerçeği bilmiyorlar, onlar yüz çevirenlerdir.
25- Biz, senin kablinde “Benden başka ilah yoktur, bana i’badet ediniz” diye vahy etmeden bir resul irsal etmedik.
Biz, senden önce “Benden başka tanrı yoktur, bana kulluk ediniz” diye bildirmeden bir elçi göndermedik.
26- Rahman veled ittihaz etti diye kavlettiler. O subhandır. Bel, ikram edilmiş a’bdlerdir.
Yaşatan çocuk edindi diye söylediler. O arınmıştır. Değil görkemlenmiş kullardır.
27- Onu kavilde sebket etmezler. Onlar onun emriyle amel ederler.
Onu sözde geçmezler. Onlar onun buyruğuyla iş yaparlar.
28- Eydlerinin beyninde olanı ve halflerinde olanı ilm eder. Razı olduğu kimselerin dışında olanlara şefaat edemezler. Onlar onun haşyetinden müşfiktirler.
Onların önlerinde olanı ve artlarında olanı bilir. Gönlü olduğu kimselerin dışında olanlara aracılık edemezler. Onlar onun saygısından çekinenlerdir.
29- Onlardan kim “O’nun dununda ben ilahım” kavl ederse buna cehennemi ceza kılarız. Zalimleri böyle cezalandırırız.
Onlardan kim “O’nun dışında ben tanrıyım” söylerse buna tandırı karşılık yaparız. Ezenleri böyle karşılarız.
30- Küfretmiş olan kimseler, semalar ve arzın ratk olduklarını ve onları fetk ettiğimizi re’y etmediler mi? Şeyin küllünü madan hay ca’l ettik. İman etmeyecekler mi?
Kapatmış olan kimseler gökler ve yerin bitişik olduğunu ve onları ayırdığımızı görmediler mi? Hepsini sudan diri yaptık. İnanmayacaklar mı?
31- Ve arzda onlara meyd etsin diye rasiyeler ca’l ettik ve onlar orada ihtida ederler diye ficac olarak sebiller ca’l ettik.
Ve yerde onlara alan olsun diye sıra dağlar yaptık ve orada yol bulurlar diye geçitler olarak yollar yaptık.
32-Semayı mahfuz sakf ca’lettik. Onlar ayetlerinden mu’rizdirler.
Göğü korunan tavan yaptık. Onlar ayetlerimizden yüz çevirmişlerdir.
33- leyli, neharı, şemsi, kameri halketmiş olan kimse o dur.. Küllü bir felekte sebh eder.
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmış olan kimse o dur. Hepsi bir yörüngede yürür.
34- Senin kablinde bir beşere huld ca’l etmedik. Sen mevt edeceksin, onlar da halid mi kalacaklar?
Senden önce hiçbir kişiyi kalıcı yapmadık. Sen öleceksin de onlar kalıcı mıdırlar.
35- Nefsin küllü mevti zaiktir. Sizi şer ve hayırla fitne olarak belv ederiz. Ve bize irca olunursunuz.
Herkes ölümü tadıcıdır. Sizi kötülük ve iyilikle deneme olarak sınarız. Ve bize döndürülürsünüz.
36- Ve küfretmiş olan kimseler seni re’y ettiklerinde seni huzuvun dışında ittihaz etmezler. İlahlarınızı zikreden kimse bu mu. Onlar rahmanın zikrine kafirdiler.
Ve Kapatmış olan kimseler seni gördüklerinde seni alayın dışında tutmazlar. Tanrılarınızı anan kimse bu mu. Onlar yaşatanın anışını kapatanlardır.
37- İnsan aceleci halk edildi. Size ayetlerimi irae edeceğim. Benden istical etmeyin.
İnsan ivedi yaratıldı. Size kanıtlarımı göstereceğim. Beni ivlendirmeyin etmeyin.
38- Sadıklardan iseniz bu vaa’d ne zaman diye kavlediyorlar..
Doğrulardan iseniz bu söylenen kaçan söylüyorlar.
39- Küfretmiş olan kimseler ne vücuhlarından, ne zuhurlarından narı keff edecekleri ve ne de nüsret olunacakları hini ilmetselerdi.
Kapatmış olan kimseler ne yüzlerinden, ne arkalarından ateşi alacakları ve ne de yardım olunacakları süreyi bilselerdi.
40- Bel, o onlara bağteten etvet edip onları beht edecek onu redde istita’e edemeyecekler. Onlara inzar da olunmayacak.
Değil o onlara birden gelip onları susturacak onu karartacak. Onlara süre de verilmeyecektir.
41-Senden kabl rasullerle istihza olunmuştu da onlardan sihr eden kimseleri istihza etmiş oldukları havketti.
Senden önce elçilerle alay edilmiş de onlardan eğlenen kimseleri alay etmiş oldukları sildi.
42- Sizi Leyl ve neharda Rahman’dan keleden kim kavlet. Bel, onlar rablerinin zikrinden mu’rizdirler.
Gece ve gündüzde yaşatandan sizi kim koruyor söyle. Değil onlar yetiştiricilerinin anışından yüz çevirmişlerdir.
43- Yoksa onların dunumuzdan men eden ilahları mı var? Onlar ne nefislerine nasra istitae ederler ne de bizden ishab olunurlar.
Yoksa onların yanımızdan engelleyen tanrıları mı var. Onlar ne kendilerine yardıma güç yetirirler ne de bizden arkadaşlık görürler.
44- Bel diz onları ve eblerini ömürleri tul edinceye dek temti’ ettik. Bizim arza etvet edip etrafından naks ettiğimizi rey etmezler mi. Onlar mı galip
Değil biz onları ve babalarını yaşları uzun uzun oluna dek yararlandırdık. Bizim yere gelip çevresinden eksilttiğimizi görmezler mi. Onlar mı yenen.
45- Ben sizi yalnız vahiy ile inzar ediyorum. İnzar olununca esem olanlar duayı sem etmezler kavlet.
Ben sizi yalnız bildiri ile uyarıyorum. Uyarılınca sağırlar çağrıyı işitmezler söyle.
46- Ve eğer onlara rabbinin azabından bir nefhe messetse, bize veyl biz zalimler imişiz kavlederler.
Ve eğer onlara yetiştiricilerin tadışından bir yel dokunsa biz vay ezenler imişiz söylerler.
47-Ve kıyamet yevmine kıst mizanlarını ved’ ederiz de nefis bir şeyle zulüm görmez. Hardaldan habbe miskali olsa onunla etvet ederiz. Hasipler olarak biz kifayet ederiz.
Ve kalkış gününe doğru ölçüleri koyarız da hiçbir kimse bir şeyle ezilmez. Tahıldan biri ağırlığınca olsa onu getiririz. İşlemciler olarak biz yeteriz.
48- Biz Musa’ya ve Harun’a muttakilere ziya ve zikir olsun diye furkanı ita etmiştik.
Biz Musa’ya ve Harun’a korunanlara ışık ve anış olsun diye ayıracı vermiştik.
49- Onlar rablerinden ğaybla haşyet eden kimselerdir. Ve onlar sattan müşfiklerdir.
Onlar yetiştiricilerinden görünmeyenle sayan kimselerdir. Ve onlar günden çekinirler.
50- Bu mubarek bir zikirdir onu inzal ettik. Ona münkir olanlar siz misiniz.
Bu bolarmış bir anıştır. Onu indirdik. Ona belirsizleyen siz misiniz?
51- İbrahime min kabl rüşdünü ita etmiştik. Ve onu alim idik.
İbrahime önceden olgunluğunu vermiştik. Ve onu bilen idik.
52- Hani ebisi ve kavmine sizin kendisine a’kifler olduğunuz bu temsiller ne diye kavletmişti.
Hani babası ve ulusuna sizin kendisine bağlananlar olduğunuz bu örnekler ne diye söylemişti.
53-Eblerimizi ona a’bidler vecdettik kavlettiler.
Atalarımızı ona kulluk yapar bulduk söylediler.
54- “Siz ve ebleriniz mubin bir delaletteymişsiniz” kavletti.
Siz ve atalarınız açık bir şaşkınlıktaymışsınız söyledi.,
55- “Sen hakla mı ciet ettin yoksa sen la’iblerden misin?” kavlettiler.
Sen gerçekle mi geldin yoksa sen oynayanlardan mısın söylediler.
56- “Bel, Rabbiniz onları fetr eden semalar ve arzın Rabbidir ve ben buna şahitlerdenim”.
“Değil, Yetiştiriciniz onları oluşturan gökler ve yerin Yetiştiricisidir ve ben bunun tanıklarındanım”.
57- Ve tellahi siz müdbirler olarak tevelli ettikten ba’d esnamınıza keydedeceğim.
Allah’a and siz geriye döndükten sonra yontularınıza yapacağım.
58- Onlar kendisine rucu’ etsinler diye kebirin dışında onları cüzaz ca’l etti.
Onlar kendisine dönebilirler diye büyüğün dışında onları kırıverdi.
59- “İlahlarımıza bunu kim fi’l etti, o zalim kimselerdendir” kavl ettiler.
“Tanrılarımıza bunu tanrımız yaptı, o çok ezenlerdendir” söylediler.
60- “Onları zikr eden kendisine İbrahim kavl edin bir fetayı sem’ ettik; kavl ettiler.
“Onları anan kendisine İbrahime denen bir genci işittik; söylediler.
61- “Şehadet ederler diye nasın aynlarına O’nu etvet ettirin” kavl ettiler.
“Tanıklık yaparlar diye insanların gözleri önünde O’nu getirin” söylediler.
62- “Bunu sen mi fi’l ettin ilahlarımıza, Ya İbrahim” kavl ettiler.
“Bunu sen mi yaptın tanrılarımıza, Ey İbrahim” söylediler.
63- “Bel, onu şu kebirleri fi’l etti”, nutk ediyorlarsa onlara sual ediniz” kavl et.
“Değil, onu onların bu büyüğü yaptı, düşünürlerse onlara sorunuz” söyle.
64- Nefislerine rucu’ ettiler de “Siz zalimlersiniz” kavl ettiler.
Kendilerine döndüler de “Siz ezenlersiniz” söylediler.
65- Sümme, re’sleri üzerine neks oldular, “sen bunların nutk eder olmadıklarını i’lm etmektesin”.
Sonra, başları üzerine eğildiler, “sen bunların düşünür olmadıklarını bilmektesin”.
66- “Size ne nef’ eden, ne de size zarar veren Allah’ın dunundan bir şeye i’badet mi ediyorsunuz” kavl etti.
“Size ne yarar, ne de size sıkıntı veren Allah’ın dışından bir şeye kulluk mu yapıyorsunuz” söyledi.
67- “Size ve Allah’ın dunundan i’badet ettiklerinize uf, a’kl etmeyecek misiniz?”
“Size ve Allah’ın dışında kulluk ettiklerinize of, usa vurmayacak mısınız?”
68- “O’nu tahrik ediniz, fa’iller iseniz ilahlarınıza nasr ediniz” kavl ettiler.
“O’nu yakınız, yapanlar iseniz tanrılarınıza yardım ediniz” söylediler.
69- “Ya nar, İbrahim üzerine berd ve selam ol” kavl ettik.
“Ey ateş, İbrahim üzerine soğuk ve barış ol” söyledik.
70- Ve ona bir keydi irade ettiler de onları ahserler ca’l ettik.
Ve ona bir tuzak kurmayı dilediler de onları yıkılanlar yaptık.
71- Ve O’nu ve Lut’u, içindekini a’lemler için mubarek yaptığımız arza tenci ettik.
Ve O’nu ve Lut’u, içindekini topluluklar için görkemli yaptığımız yere (götürüp) kurtardık.
72- Ve biz O’na İshak’ı hibe ettik, Ya’kub’u da nafile olarak. Ve küllünü salihler ca’l ettik.
Ve biz O’na İshak’ı bağışladık, Ya’kub’u da torun olarak. Ve hepsini uygunlar yaptık.
73- Ve onları emrimizle hedy eden ümmetler ca’l ettik ve onlara hayırların fi’lini, salatın ikamesini ve zekatın itasını ve bize a’bidler olmalarını iyha ettik.
Ve onları buyruğumuzla yol gösteren önderler yaptık ve onlara iyiliklerin yapmasını, toplantının düzenlenmesini, verginin vermesini ve bize kulluk yapanlarını bildirdik.
74- Ve Lut’a hükmü ve i’lmi ita ettik ve onu, hebisleri amel eden karyeden tenci ettik. Onlar fasik olan suun kavmiydi.
Ve Lut’a kesme ve bilim verdik ve onu pislikleri işlemiş olan köyden kurtardık. Onlar kaçkın olan kötülüğün ulusuydu.
75- Ve onu rahmetimizin içine idhal ettik. O, salihlerdendir.
Ve onu esenliğimizin içine soktuk. O, uyarlardandır.
76- Ve min kabl nida edip kendisine isticabe ederek kendisini ve ehlini a’zim kerbten tenciye ettiğimiz Nuh’a da..
Ve önceden seslenip kendisine yanıt vererek kendisini ve elini büyük batıştan kurtardık.
77- Ve onu, ayetlerimizi tekzib etmiş kimseler olan kavimden nasr ettik. Onlar sev’ kavmi idiler de onları cemia’n iğrak ettik.
Ve onu, kanıtlarımızı yalanlamış olan kimseler olan ulustan kurtardık. Onlar kötülük ulusu idiler de onları birlikte boğduk.
78- Kavmin ğanemi harsta nefş edince, hükmettiklerinde Süleyman ve Davud’a, biz onların hükümlerine şahittik.
Ulusun sürüsü ekinde yayılınca, kestiklerinde Davut ve Süleyman’a, biz onlara kestiklerine tanıktık.
79- Onu Süleyman’a tefhim ettik ve küllüne hükmü ve i’lmi ita ettik ve Davud’la beraber cibali teshir ettik, tesbih ediyorlardı. Tayrı da. Biz faildik.
Onu Süleyman’a kavrattık ve hepsine kesmeyi be bilimi verdik ve Davut’la beraber dağları düzenledik, arındırıyorlardı. Kuşları da. Biz yapar olduk.
80- Ona sizi be’sinizden ihsan etmesi için lebusun sanatını talim ettik. Siz şükretmeyecek misiniz.
Ona sizi sıkıntınızdan sakınması için giyimin yapılışını öğrettik. Siz karşılamayacak mısınız.
81- Süleyman için de, emriyle mübarek olduğumuz arza cereyan eden a’sife olarak rihi, biz şeyin küllünü alimiz
Süleyman için de, buyruğuyla, bolardığımız yere akan yönlenmiş olarak rüzgarı Biz her şeyi bileniz.
82- Kendisi için ğavs eden bunun dununda emeli amel eden Şeytanlardan da, onlar için hafizleriz
Kendisi için dalan bundan başka işler yapan Şeytanlardan da, onları koruyucularız.
83- Bana dur messetti ve sen rahimlerin daha rahimisin diye nida ettiğinde Eyyub’a da.
Bana sıkıntı dokundu ve sen yaşatanların en yaşatıcısısın diye çağırdığında Eyyub’a da.
84- Ona isticabe ettik de durdan kendisinde bulunanı keşfettik. İndimizden bir rahmet, a’bidlere zikra olarak ona ehlini ve onların maiyetinde mislini ita ettik.
Onu yanıtlayıp, kendisinde bulunan sıkıntıyı kaldırdık. Yanımızdan bir esenlik olarak kulluk edenlere anış olarak ona elini ve onlarla birlikte benzerlerini verdik.
85- İsmail, İdris, Zel Kifl’e de, Küllü sabirlerdendi.
İsmail, İdris, Zülkifl’e de hepsi dayananlardandı.
86- Ve onları rahmetimizin içine idhal ettik. Onlar salihlerdendir.
Onları esenliğimizin için aldık. Onlar uygunlardandır.
87-Muğadib olarak zehb ettiğinde Zennuna da, kendisine kadr edemeyeceğimizi zannetmişti de zulmetlerde senin dışında ilah yoktur sen sübhansın ben zalimlerden oldum diye nida etti.
Kızışmış olarak gittiğinde Nunlu’ya (Ninova’lı) da, kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı da karanlıklarda senden başka tanrı yoktur sen arınmış ben ezenlerden idim diye seslendi.
88- Ona isticabe ettik, onu ğamdan tenciye ettik. Müminleri işte böyle inca ederiz.
Ona yanıt verdik, onu pustan kurtardık. İnananları işte böyle kurtarırız.
89- Rabbına “Rabbim beni ferden vezr etme, sen varislerin en hayırlısısın” diye nida eden Zekeriyya’ya da.
Yetiştiricisine “Yetiştiricim beni tek başına bırakma, sen ardılların en iyisisin diye seslendiğinde Zekeriyya’ya da.
90- Ona isticabe ettik ve ona Yahya’yı hibe ettik ve onun için zevcesini islah ettik. Onlar hayırlarda musaraa’ ederler ve bize reğaben ve reheben dua ederlerdi. Ve bize haşi’ler oldular.
Ona yanıt verdik. Ve ona Yahya’yı bağışladık ve onun için eşini uygun yaptık. Onlar iyiliklerde yarışırlar. Ve bize isteyerek ve korkarak çağırırlardı. Ve bize dalgın oldular.
91- Fercini ihsan etmiş olana da, Onun içine ruhumuzdan nefh ettik ve onu ve ibnini alemlere ayet ca’lettik.
Gizini sakındırana da, ona tinimizden üfledik ve onu ve oğlunu herkese kanıt yaptık.
92- Bunlar vahid ümmet olarak ümmetinizdir. Ve ben sizin rabbınızım bana ibadet edin.
Bunlar tek bir topluluk olarak topluluğunuzdur. Ve ben sizi yetiştiricinizim bana kulluk edin.
93- Emrlerini beynlerinde takti’ ettiler. Küllü bize raci’ olacak.
İşlerini aralarında dağıttılar. Hepsi bize dönecek.
94- Mü’min iken salihleri amel edenin sa’yine küfran yoktur. Ve biz ona katibiz.
İnanmış iken uygun olanları işlerse çabasının kapatılması yoktur. Ve biz onu yazarız.
95- İhlak ettiğimiz karyeye haramdır. Onlar rucu edemeyecekler.
Yok ettiğimiz köye yasaktır. Onlar dönemeyecekler.
96- Ye’cuc ve Me’cuc feth edildiğinde onlar hadebin küllünden nesl ederler.
Acı Macı açıldığında onlar siperlerin hepsinden koşarlar.
97- Ve hak vaad iktirab etti de küfretmiş olan kimselerin basarları şahs etmiştir. Veyl bize biz bunun kablinde gafletteymişiz. Bel zalimler mişiz.
Ve gerçek söz yaklaştı da kapatmış olan kimselerin görüşleri şişmiştir. Vay bize biz bunun öncesinde kapanıkmışız. Değil ezenlermişiz.
98- Siz ve Allah’ın dunundan ibadet ettikleriniz cehennemin hesabıdır. Siz ona varidsiniz.
Siz ve Allah’ın dışında taptıklarınız cehennemin taşıdırlar. Siz ona varacaksınız.
99- Lev bunlar ilah olsalardı oraya vurud etmezlerdi. Küllü orada haliddir.
Onlar tanrı olsaydı oraya varmazlardı. Hepsi orada kalıcıdır.
100- Onlara orada zefir vardır. Onlar orada sem’etmezler.
Onlara orada solurlar. Onlar orada işitmezler.
101- Bizden kendileri için hüsna sebket etmiş olan kimseler, onlar ondan muba’ddırlar.
Bizden kendilerine iyilik geçmiş olan kimseler, işte onlar ondan uzaktırlar.
102- Hasisini sem’etmezler. Onlar nefislerinin iştiha ettiğinde haliddirler.
Duyurusunu işitmezler. Onlar içlerinin çektiğinde kalıcıdırlar.
103- Ekber feze’ onları hüzn etmez. Melekler onları telakki eder. Bu vad’ olunduğunuz yevminizdir.
En büyük irkinti onları üzmez. Melekler onları karşılar. Bu size söz verilen gününüzdür.
104- Kitaplar için sicilin tayyi gibi O eyvm semayi tayyederiz. Halkin evvelini bed ettiğimiz gibi onu iade ederiz. Bize vad olmak üzere. Biz failiz.
Yazıtlar için belirlenenin dürülmesi gibi o gün göğü düreceğiz. Yaratılışın öncesini başlattığımız gibi onu döndürürüz. Sözümüz olmak üzere, Biz yapıcıyız.
105- Zikrin ba’dinde Zebur’da, arza, salih olan a’bdlerim varis olacaklar diye ketb etmiştik.
Anıştan sonra Zebur’da “yere uygun olan kullarım ardıl olacaklar” diye yazmıştık.
106- Bunda a’bid bir kavim için belağ vardır.
Bunda kulluk eden bir ulusa duyuru vardır.
107- Biz seni alemlere rahmet olmanın dışında irsal etmedik.
Biz seni topluluklara esenlik olmanın dışında göndermedik.
108- “Bana ancak ilahınızın vahid bir ilah olduğu vahy olundu, sizler müslüman olmayacak mısınız?” kavl et.
“Bana ancak tanrınızın tek bir tanrı olduğu bildirildi, sizler barışçı olmayacak mısınız?” söyle.
109- Eğer tevelli ederseniz “size seva üzere izan ettim” kavlet. “Ve size va’d olunan kerib mi em ba’id mi olduğunu idra etsem.”
Eğer dönerseniz “size eşitçe duyuru yaptım” söyle. “Ve size söz verilen yakın mı yoksa uzak mı olduğunu
110- O, kavilden cehri i’lm eder, ketm ettiğinizi de i’lm eder.
O, sözden açığı bilir, gizlediğinizi de bilir.
111- Ve onun size bir fitne ve hine dek bir meta’ olduğunu dirayet etsem!
Ve onun size bir deneme ve süreye dek geçim olduğunu kavrasam!
112- “Rabbim, hakla hükmet ve vasf ettiklerinizden müstea’n olan Rahman Rabbimiz’dir” kavl etti.
“Yetiştiricimiz, gerçekle kes ve nitelendirdiklerinizden yardım istenen Yaşan Yetiştiricimizdir” söyle.
AÇIKLAMA : Uygarlıkların gelişme, yaşlanma ve çökme zamanları vardır. Çökme zamanı gelince halkı uyarıcı kimseler gelir, bunlara başlarına gelecek yıkıntıyı haber verirler. Böyle bir zaman için Kur’an, “nasın hesabı yaklaşmıştır, onlar ise gaflet içinde i’raz etmektedirler(1)”.
Kuranın ayetleri arasında çelişkiler görülür. Bu çelişki ayetlerin delalet ettiği hal ve zamanla ilgilidir. Bu sure ENBİYA Suresi’dir. Nebilerin geldiği hallerle ilgilidir. Her zamana uygulanamaz. “Kendilerine Rablerinden bir muhdes gelmez ki, onlar onu işitirler ve oynamaya devam ederler. Kalbleri eğlence içindedir. Onlar gizli faaliyetlerde bulundular. Uyarıcılar bizim mislimiz bir beşerdir deyip dikkate almazlar, “göz göre göre sihre uyuyorsunuz” derler (2-3).”
“Karma karışık rüya, uydurma, şair sözü derler ve kanıtlar isterler(5).” Kendilerinde önce karyeler iman etmedi, onları helak ettik. Bunlar mı iman edecek?(6)” Böylece uyarı zamanlarında halk ile uyarıcılar arasındaki diyalog anlatılmaktadır. Hz. Peygamberin zamanı da böyledir. Bugünkü asrımız da böyledir. Burada anlatılanlar sadece peygambere değil, bize de anlatılmaktadır.
“Senden önce de ricali gönderdik ve onlara vahy ettik(7).” Demektedir. Siz de bir recülsünüz, size de vahy olunuyor. Peygambere Kur’an vahy olundu. !. Kur’an Medeniyetini kurdu. Şimdi de bize vahy olunuyor. 2. Kur’an Medeniyetini kurmakla görevlendirilmiş oluyoruz. Peygambere Cebrail Kur’an’ı getirdi ve ne yapacağını da Cebrail O’na öğretti. Bize ise Kur’an’ı bizden öncekiler rivayet yolu ile getirdiler, ne yapacağımızı da sorarak öğreneceğiz. Yani bizden öncekilerin yaptıklarını örnek alacağız. Buradaki “ehl-i zikir”den maksat, eski uygarlıkları kuran topluluklardır. Kur’an nazil olduğu zaman eski uygarlıklar vardı ama onlar o uygarlıkları bilmiyorlardı. Bizim zamanımızda ise bizden önce gelmiş olan uygarlığı son derece net ve açık olarak biliyoruz ve diğer eski uygarlıkları da bugün gelişmiş olan tarih ve arkeolojik bilgilerle öğrenmiş oluyoruz. Onların yaptıklarını değerlendirerek yeni uygarlıkları kuracağız. Yani onlara öğretmenlik yapan Cebrail ve peygamberdi, bize öğretmenlik yapacak olan ise ilimdir.
Burada (ayet-7) “fe” getirilmiş ve “bilmiyorsanız zikir ehline sorun” denmiştir. Fe” harfi söylenen cümlenin genel kuralı koyduğunu gösterir. Buna dayanılarak içtihat yapamayanların ittiba yoluyla amel edebilecekleri ortaya çıkmaktadır. Şart cümlesi cezadan sonra gelirse cevazı, şart cümlesi cevaptan önce gelirse vücubu ifade eder. Yani, burada sormaya izin verilmiştir, yoksa asıl olan içtihattır. Ancak bilemiyorsan soracaksın. Daha da ileri giderek “la ta’lemun” gelecek zamanı ifade ettiği için “ancak bilemeyeceksen sorabileceksin” denmiştir. Asıl olan tahkiktir, içtihattır.
“Uyarıcılar yemek yiyorlardı ve onlar halid değillerdi(8)” sözü ile Hz. İsa’nın öldüğüne işaret edilmektedir. Uyarma tamamlandıktan sonra uyarılara uymayanlar helak olurlar. Bu helaki uyarıcılar yapmazlar. Uyarıcıların görevi sadece tebliğidir. Tebliğ yapanlar da kurtarılır. Topluluklar içinde iyi insanlar da olsa yeni uygarlığa ayak uyduramayanla helak olur. Kurtarılanların da mutlaka iyi olmaları gerekmez. Yeni uygarlığa ayak uydurmaları yeter. “Müsrif olanları helak ettik(9)” derken düzene uymayanları, düzeninin dışına çıkanları helak ettik diyor.
“Şimdi ise size içinde sizin zikriniz bulunan bir kitabı gönderdik(10)”. Kur’an’ın bugün bize nazil olduğuna ve bugün bizim durumumuzun içinde bulunduğuna işaret etmektedir. Böylece sure geçiş zamanlarında, uygarlığın çöküp yeni uygarlığın doğuş zamanlarına ait haberler ve bilgiler vermektedir.
“Zalim olan nice karyeleri helak ettik, yerine başka kavmi inşa ettik(11)” ayeti ile bu değişim anlatılmaktadır. Değişime ayak uyduramayanlar tasvir edilmektedir, bu iddaları kuru hasada dönüştüreceğimize kadar devam etmiştir(15).” Değişim başladıktan sonra artık değişim durmaz, kendi oluşumunu tamamlar. Suyun geri akmaması gibi olaylar geri dönmez. Artık Osmanlı İmp. İhya edilemez. 1950 öncesi yönetim de geri gelemez. 2000 yılı da böyle bir dönüm noktasıdır.
“Gökleri ve yeri oyuncak olarak yaratmadık. Oynamak isteseydik kendi kendimize oynardık(17) ayeti ile yeryüzünde olayların kanunlar içinde maksada dayalı bir geçiş içinde olduğuna işaret edilmektedir. Misal olarak Türkiye’yi ele alalım.
Tanzimat ile Türkiye Batı’ya karşı gerilediğini kabul etmiş, Türk ordusunu kurmuştur. O ordu Türkiye’yi ve İslam alemini korumaktadır. Birinci Meşrutiyet ile İslam düzeni resmen terk edilmiş ama Batı tipi müsbet ilimleri okutan okullar o devrede açılmıştır. Bugün bizle o okulların öğrencileri olarak bu tefsirleri yapıyor.
İkinci Meşrutiyet’de İslamiyet tartışılmaya başlanmış, aleyhte sesler yükselmiştir. Ama bu sefer Türkler 1000 yıl önce kapattıkları içtihat kapısını açmışlardır. Meşveret ve icma gelmiştir. 1910’larda Sevr dayatılmış, bunun sonucu olarak Kuvvayı Milliye doğmuştur yani halk kendi kendisine güvenmeye başlamıştır. 1920’lerde resmen din terk edilmiş ama Türkiye müslüman olmayanlardan arındırılmıştır. 1930’larda Batılılaşma resmen terk edilmiş müsbet ilme davalı olarak muasır medeniyetin fevkine çıkma hedef edinilmiştir. 1940’larda demokrasi gelmiş, halka müslüman olma şansı verilmiştir. 1950’lerde ezanın Arapçalaşması ile Türk milleti İslamiyeti seçmiş ve ona sahip çıkmıştır. 1960’larda müslümanlar örgütlenmişlerdir. 1970’lerde iktidara ortak olmuşlardır. 1980’lerde dini eğitim resmen anayasaca zorunlu yapılmış ve İslam ülkeleri ile ekonomik ortaklıklar kurulmuştur. 1990’larda ortak desteği ile iktidar olunmuştur. 2000’li yılarda da anayasal ekseriyetle iktidar olunmuştur.
20. asrın başında başlayan İslamiyet’e karşı açık düşmanlık ortalarında duraklamış sonlarında ise müslümanlar atağa geçmişlerdir. En alt sınıf iken asrın sonunda üstlere gelmişlerdir. Eksiklikleri yapmış oldukları gelişmeyi Batı’nın zulüm düzeni içinde yapmışlardır. 21. yüzyılda yapacakları zulüm düzeni yerine adil düzen olacaktır. Bu gelişmeleri insanların yapmadığını tarihi gelişmelerden biliyoruz. Yani onlar İslamiyeti batırmaya çalışırken o gelişmiş. O halde getirilecek olan Adil Düzen de yine ilahi irade ile olacaktır. Uyanlar kurtulacak, uymayanlar ise helak olacaklardır.
“Batılın üzerine hakkı saldırırız da batılı damgalar ve o da yok olur(18)” ayeti ile yukarıda anlattığımız hakikati ifade etmektedir.
Bundan sonraki ayetlerde müminlerin hallerini anlatmaktadır. Oralarda ilahlar olsaydı 0rası fesada uğrardı. Ayeti ile karma sistemlerin başarılı olmayacağını da ifade etmektedir. Zulüğm düzeninde zalimler başarabilirler. Hak düzeninde de adiller başarabilirler. Ama adil düzende zalimler, hak düzeninde zalimler başaramazlar.
Müslümanların bu atak döneminde çektikleri sıkıntı, gördükleri zulüm Adil Düzeni getirme yerine zulüm düzeninde adalet yapmağa kalkışmalarıdır.
Hak düzenin dışında uygulama yapanların herhangi bir delilleri yoktur. Varsa burhanınız getiriniz de diyor. (21/24) böylece ilme dayanmayan herhangi bir çaba sonuçsuz kalır.
“Yalnız bana ibadet edin” (25) ayeti ile bundan önceki ayette “bu kitap benimle gelen zikirdir” ayetine işaret ederek yalnız Kur’an’a uyun demektir.
“Onlar görmüyorlar mı ki, gökler ve yer bitişik iken Allah onları çatlatmıştır.”(30) ayeti ile kainatın yaratılışı ile sözünü geçirir güçte olduğunu olduğuna işaret etmetedir. Yirminci yüzyılın ilimleri bundan on milyar yıl önce kainatın belki bir yumurta ve belki bir ceviz büyüklüğünde iken patlamış o günden bu güne kadar büyümektedir. Öyle bir büyüme olmaktadır ki öyle kanunlara tabi olmaktadrı ki biz bugün varız. Bu kadar büyük güce sahip olan Allah bugün Türkiye’de İslam düşmanlığ yapanları yenecek güce sahip değil mi. Sovyetlerde bu akılda değilmiydiler. Şimdi neredeler.
Ayette “biz her şeyi sudan diri kıldık” demektedir. Geçen cümlede cansız varlıkların yaratılışına işaret etmiş burada da canlılara işaret etmiştir. Yine bugünkü biyoloji ilmi tespit etmiştir ki diğer varlıkların olması canlılar için şart değildir Ama susuz hayat olamaz. Canlı büyük bir proje sonucu oluşmuş bir varlıktır. Canlıları var eden Allah Türkiye’ye Adil Düzeni getirmeye kadir değil midir. “hala inanmayacak mısınız” (30 ) diyor ayet.
“Meydan bulmanız için arzda dağları yaptık(31)”. Dağlar olmasaydı yeryüzü sularla kaplı olacak ve insanların yaşaması mümkün olmayacaktı. Karaların içinde ovalar ve ovaları birbirine bağlayan geçitler yapmış ve böylece insanlar o topraklarda yaşamak için gerek olan yolu gidişi çözümleri bulmaya imkan sağlamıştır. Yeryüzünün dağları, ovaları, dereleri ve ormanları hepsi insanların içinde yaşayacakları şekilde yaratılmıştır. Bunları yaratan Allah oyun ve eğlence için değil bir gaye için yaratmıştır. Bu da insandır. Yeryüzünü insan için yaratmıştır.
Allah bütün bu yaptıklarını birkaç müfsidin arzularına göre boşa çıkarır mı. Bu ayetler bin beş yüz sene önce söylenmiş ve birinci Kur’an medeniyeti buna göre oluşmuştur. Şimdi de bize söylüyor. İkinci Kur’an medeniyeti de buna göre kurulacaktır.
“Semayı mahfuz bir tavan yaptık(32)”. Tavan kelimesi arzı koruyan semadan bahsetmektedir. Bu hava tabakası ile iyon tabakasının yeri meteorlarda ve öldürücü ışıklardan koruması anlamındadır. Güneşten gelen ışıkların bir kısmı zararlıdır. Yeryüzüne inmesine iyon tabakası mani olur. Gökten arza taşlar yağmaktadır. Gelen taşlar hava tabakasında ısınarak erirler. Bunun dışında yeryüzünün havası iyon tabakası ile korunur, uçup gitmesi önlenir. Su tabakasının da buharlaşıp uçmamasının nedeni hava tabakasıdır. İyon tabakası devamlı olarak güneş ışınları ile korunmaktadır. Böylece bu gök bir tavan gibidir.
Sıfat olarak hafız değil de, mahfuz kullanılmıştır. Korunmuş tavan anlamında tavanın bozulmaması için dengenin oluştuğunu ifade etmektedir. Yerin büyüklüğü ve güneşten olan uzaklığı bu dengeyi sağlamaktadır. Diğer gezegenlerde bu denge sağlanamadığı için yeryüzüne benzer bir atmosfer bulunmamaktadır. Yani yer ancak bu uzaklıkta iken durumunu koruyabilmektedir.
“Senden önce hiçbir beşeri kalıcı yapmadık. Sen öleceksin de onlar mı kalıcı olacak(34)” ayeti ile Hz. İsa, Hızır, İdris (AS) gibi ölmediği ileri sürülen peygamberler ölmüşlerdir ve bir daha bu dünyaya gelmeyeceklerdir. Eğer ölümsüz bir peygamber söz konusu olsaydı son peygamber olurdu.
“İnsanlar aceleci yaratılmıştır. Ayetlerimi yakında göstereceğim, acele etmeyiniz(37)” ayeti ile Kur’an’ın haber verdiklerinin mutlaka olacağını ama hemen olmayacağını ifade etmektedir.
“Onlara ansızın gelecektir(40)” ayeti ile değişmenin beklenmedik zamanda olacağını haber vermektedir.
“Bunları ve babalarını geçindirdik, ömürleri uzun oldu. Arzı çevresi ile eksilttiğimizi görmüyorlar mı?(44)” Bu sure büyük değişimin yani 1000 yıllık hakkı üstün tutan uygarlığın sona erip yeniden yeni 1000 yıllık uygarlığın doğduğu günleri anlatan suredir. Bu tarihlerde hakkı üstün tutan uygarlıklar çözülmeye ve dağılmaya başlar ve ömürleri hasta hasta uzar. Gerek İbrani medeniyetinin ve gerekse İslam medeniyetinin ömürleri 1000 yıldan fazla olmuştur. İbrani medeniyeti M.Ö. 1200’lerde doğmuş ve Milatta ömürleri dolmuştur. İslam medeniyeti ise 1400 yıl sürmüştür. Bu eksilmelerin sonunda yeni medeniyetler doğmakta ve yeni medeniyet galip gelmektedir. Bu ayette çökmenin de yani Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesinin de ilahi takdirle olduğunu belirtmektedir. Yeni binanın kurulması için eski binanın yıkılması gerekmektedir. Yeni uygarlığın doğması için de yaşlanmış uygarlığın ortadan kalkması gerekir. Yeryüzüne sosyalizmin yayılması da bu sebeple olmuştur. Batıl inançlar ve değişmiş anlayışlar onlar tarafından ortadan kaldırılmış hakkı üstün tutan yeni uygarlığın doğmasına ortam hazırlamışlardır.
Bu ayet bu değişmenin kurallarını anlatmaktadır ve sonunda ilahi nizamın galip geleceğini belirtmektedir.
“Ben sizi vahiyle uyarıyorum, de(45)” ayeti ile Allah, Kur’an’da bildirdiği gerçekleri insanlığa duyurmamızı emretmektedir.
“Kıyamette doğru tartan teraziyi kuracağız, kimseye haksızlık yapılmayacak, bir hardal tanesi kadar da olsa onu getireceğiz ve yalnız biz hesap soracağız(47)” ayeti ile dünyada hak ile küfrün çatışma içinde olacağını, birinin diğerini hiçbir zaman ortadan kaldıramayacağını bundan önceki ayetlerde işaret etmiş ve bu ayetle de bu çatışmada kötü olanlarla iyi olanların kıyamet gününde bir olmayacağını, en küçük bir tanenin büyüklüğünde olsa bile tartıda yer alacağını ve eksiksiz hesap sorulacağını ifade etmektedir. Allah bu dünyayı orada ödüllendirmek için var etmiştir. Bu dünyada başarısız olanlar o dünyada yeniden sınava alınacaklar.
Kur’an Mekke’de ilk inmeye başladığı günlerde “Biz size Musa gibi bir peygamber gönderdik” denmiştir. İlk yerleşik uygarlığı Nuh (AS) Mezopotamya’da başlatmıştır. Musa (AS) de ikinci büyük uygarlığı başlatmış ve hala o uygarlığın devam etmekte olduğunu görüyoruz. Hz İsa, yeni uygarlık getirmemiş, İbrani uygarlığını insanlığa genişletmiştir. Kur’an ise bütün insanlığa hitab eden ama İbrani uygarlığına benzeyen bir uygarlık getirmiştir. Bu surede de ilk olarak Musa (AS)den ve kardeşi Harun (AS)den bahsetmeye başlamıştır. Musa şeriatı, Harun da tarikatı kurmuştur.
Furkan, Ziya ve Zikirden bahsetmektedir(48). Furkan hükümlerdir, zikir anlatmadır, tebliğdir ve ziya da aydınlık anlamında olup buradaki yeri tarikatlardaki nura ulaşmaya işaret etmiş olmalıdır.
Zikrin müttekilere olduğunu, onların Rablerinden haşyet eden kimseler olduğunu ve saatten de müşfik bulunduklarını ifade etmektedir(49). Bu ifadeler Bakara Suresi’nin ilk ayetlerini hatırlatmaktadır. Orada da müttekilerin vasıfları anlatılmaktadır. Böylece Musa’nın kavmi ile Muhammet’in kavmi ve ondan sonra doğacak medeniyetlerde kavimler ortak bu ortak özellikleri ile anlatılmaktadır.
“Bu da mubarek bir zikirdir, onu indirdik(50)” ifadesi ile Kur’an’ın bütün doğacak uygarlıklar için geçerli olmak üzere Tevrat gibi bir zikir olduğu anlatılmıştır.
Bundan sonra İbrahim(AS)ye geçilmiştir. İbrahim (AS), İbrani ve İslam uygarlıklarının temelini atan bir peygamberdir. O, ilmi temeli atmıştır, Musa(AS) şeriatı (hukukun-yönetimi) temelini atmıştır, Davut(AS) ekonomik düzenlemeler yapmıştır, İsa(AS) laikliği getirip dini düzenden ayırmıştır. Kur’an ise bu dört uygarlığı bir arada insanlığa anayasası ile takdim etmiş ve ilk örneğini 1. Kur’an uygarlığı ile vermiştir.
İbrahim(AS), Musa(AS) gibi bir mucize göstermiyor. Yani insanları mucize ile davet etmiyor. Putları kırıyor, büyüğünü bırakıyor, “Ona sorun, o kırdı(58)” diyor. Böylece onları düşünerek hakkı bulmaya yöneltiyor. Ateşe atıyorlar. Allah kurtarıyor. Ama bu onlara mucize olmuyor. İbrahim peygamberin kavmine tebliğ yapmak üzere İbrahim’i değil Lut’u vazifelendiriyor. Ve Lut’un memleketini harap ediyor ama onu ve Lut’u alemlere için mübarek kıldığımız ülkeye götürdük diyor. İbrani uygarlığı insanlığa açık uygarlık olmuştur. Din bakımından hiçbir baskı yapılmamıştır. Hatta başka kavimler Yahudiliğe kabul edilmemiştir. Yabancılar çalıştırılmış ve kurdukları deniz ve kara ulaşım araçları il bütün insanların yolculuk yapmasına imkan vermişlerdir. Böylece Filistin ve civarı bütün insanlar için mübarek bir yer olmuştur. Bu yer mübarekliğini islam medeniyeti zamanında da göstermiştir. Haçlı seferleri buraya yapılmış ve Haçlıların orada iki yüz yıl süren devlet kurmalarına imkan verilmiştir. Bu savaştaki galibiyetle değil Eyyub ilerin ricalarını kabul etmeleri ile olmuştur. Dolayısı ile burada bütün dinleri serbestçe hareket ettikleri bir bölge olması sağlanmıştır. Bu sayede Avrupalılar uygarlığı öğrenmişler sonra ülkelerinde bugünkü Avrupa uygarlığının doğmasına sebep olmuşlardır.Bu kakımdan bu ülke bereketli bir ülkedir.
Bugünkü Yahudilerin kurduğu İsrail devletinin de böyle her din ve kavmin ülkelerine gidip yaşama imkanları bulduğu bir yer olması gerekir. Ne yazık ki ABD’deki sömürücü sermaye İsrail devletinin böyle bir uygarlık merkezi olmasına izin vermiyor. Kur’an’ın İsra suresinde bildirdikleri ile müslümanlar Ömer zamanında olduğu gibi barış içinde İsrail’i alacaklar ve belki de üçüncü bir yıl medeniyetinin bereketli toprakları olacaktır. Yani bütün din mensupları orada ticari ve ilmi faaliyette bulunacaklardır. İşet İbrahim ve Lut’u Allah bu topraklara götürmüştür, Allah bunu ifade etmiştir. Ona İshak’ı ve nafile olarak Yakup’u ita ettik ayeti ile İbrani uygarlığının İbrahim peygamber tarafından hazırlanmış olduğuna işaret etmiştir. (72)
Onları emrimizle hidayet eder bir imamlar yaptık. Selatı ikame etmeyi zekatı vermeyi emrettik. Ayeti ile bu peygamberlerin uygarlıkları hazırlamada öncüler olduğunu ifade etmektedir. İkinci olarak burada bunlara Lut’u da eklemektedir. Lut peygamberin iki görevi olmuştur. Biri Mezopotamya’da tebliğ yaparak onları uyarması görevidir. Diğeri de İbrahim peygamber Filistin’e gelerek İbrani uygarlığının hazırlanmasında yardımcı olması idi. Bu sebepler bu ayetlerde iki defa birbirinden ayrı yerlerde bahsetmektedir
“Daha önce Nuh da nida etmişti, isticabe ettik, sonunda hepsini boğduk(76)”. Lut’un kurtarılışının arkasından daha önce Nuh’u da kurtarmıştık demekle, Lut (AS)’nin Nuh (AS)’nin memleketinde kurtarıldığına işaret edilmektedir.
“Davud ve Süleyman ekinler hakkında hüküm veriyorlardı. Biz hükümlerine şahittik, onu yani ğanemi ona tefhim ettik(78)” denmektedir. Yargılamada iki aşama vardır. Biri tesbit aşaması, biri de hüküm aşamasıdır. Soruşturmayı Süleyman yapıyordu, hükmü ise soruşturmaya dayanılarak birlikte veriyorlardı.
“Hepsine hükmü ve ilmi ita ettik(79)” denmektedir. Bu ayet soruşturma ile yargılamanın ayrı ayrı yapılacağına işaret etmektedir. “Dağları Davud ile beraber musahhar kıldık, tesbih ediyorlardı, kuşları da.. Yapan bizdik(79)”. Bu ayette Davud(AS)nin dağlardan yararlanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Dağların ormanlarından, otlaklarından, madenlerinden ve sularından yararlanıyorlardı.
Kuşların dağlar gibi teshir edilmesi denizlerin seyrinde yön tayini bakımından önderlik yapmalarına işaret etmektedir. Göçmen kuşlar ta Kuzey Kutbundan Güney Kutbuna gidip gelecekleri yerleri bilmektedirler. Eğitilerek veya eğitilmeden bu kuşlardan yararlanılmış olunur. Kuşlar ağaçlardan meyveleri alıp uzak yerlere götürüp bırakırlar. Bunların yardımı ile meyvelik olan yerlerin keşfi mümkün olabilir. Oradaki yaşam araştırılarak kuşlardan nasıl yararlanılabildiği hususu daha ayrıntılı olarak tesbit edilebilir.
Davud(AS)a zırh yapımının da öğretildiği bildirilmektedir. Demir İbraniler zamanında yaygınlaştırılmıştır.
“Süleyman(AS)a da emri ile mübarek yere esen rüzgarı teshir ettik(81).” Rüzgarın emir altına alınması yelken teknolojisinin bilinmesi demektir.
Süleyman(AS) için çalışan şeytanlardan bahsedilmektedir. Başka yerlerde de cinlerden bahsedilmektedir. Cinler kaçak gizli işçilerdir, şeytanlar da burada işçi görünen ajanlardır. Süleyman(AS) onların ajan olduğunu bildiği halde çalıştırmıştır. Onların zarar vermemeleri için onlara duyurmadan önlem almıştır. Bizim de ajanlara suç işlemedikleri sürece benzer tavrı takınmamız gerekir.
Bundan sonra Eyyüb(AS)dan bahsetmektedir. Eyyub(AS), İbranilerden olmamakla beraber İbrani peygamberlerden sonra gelmiştir. İbrani uygarlığının içinde yer almıştır.
Bundan sonra İsmail(AS)den bahsetmektedir. İsmail(AS), İshak(AS)ın kardeşidir. İsmail(AS)in töremesinden Muhammed(AS) gelmiştir. İsmail(AS)e İdris(AS) ve Zelkifl(AS)i atfetmiştir. İdris(AS) Nuh(AS)dan önce avcılık döneminde gelmiştir. Avcılıktan önce insanlar toplayıcılıkla yaşıyorlardı. Toplayıcılıkta eğitim görenek yolu ile yapılıyordu. Çocuklar iş yerlerine gider, büyüklerin yaptıklarını görerek öğrenirlerdi. Avcılık döneminde çocuklar ava gidemeyince duvarlar üzerinde resimler yapılarak avcılık mağaralarda öğretilmeye başlandı. İsmail(AS) ile İdris(AS) arasındaki ortaklık göçebe topluluklar içinde bulunmalarıdır. Diğer peygamberler kendileri çobanlıkla geçinseler bile yerleşik topluluklarla beraber yaşamışlardır. Bunlara Zelkif(AS)de eklenmektedir. “Ze” sahip anlamında olup mülkiyeti ifade etmez. Mülkiyet tahsisi gerektirir. Bir ülkenin halkından olmak “ze” harfi ile ifade edilir. “Elkifl” yer adı ise “kifilli” olan anlamına gelir. Değilse kefalet sahibi anlamına gelir. Zekeriyya(AS)nın Meryem(AS)e kefil olması nedeniyle Zelkifl denmiştir, denebilir.
Zelkifl(AS)in Eyyüb(AS)un torunlarından olduğu da rivayet edilmiştir. Eyyüb(AS)un da göçebe topluluklar içinde bulunduğu anlaşılıyor. Bu üç peygamberin bir arada anılmasının nedeni bu olabilir.
Bundan sonra “Zennun”dan bahsedilmektedir. Zennun Ninovalı Yunus(AS)dur. Gemiden denize atıldığında ağzı bir oda kadar olan balık onu lokmaladı, sonra nefes verirken fışkırtıp karaya attı.
İbrahim(AS) ateşten, Yunus(AS)u da balığın ağzından kurtaran Allah kendi sünnetlerini değiştirmeden insanlara yardım etmektedir. “Müminleri de biz böyle kurtaracağız” deniyor. Son peygamber Muhammed(AS)in kurtuluşu da böyledir. Benzer olaylar her zaman tekerrür etmektedir.
Bundan sonra Zekerriyya(AS) ve Yahya(AS) peygamberden bahsetmektedir. Bunlar İsa(AS)nın gelişini hazırlayan peygamberlerdir.
“Meryem ve oğlunu bütün insanlara bir ayet yaptık(91)” denmektedir. İsa(AS)nın doğumu insanlık için tarihin başlangıcı olmuştur. İsa(AS)nın doğuşunun mucize olması da bundan dolayıdır. Bugün bütün insanlar miladi takvimi kullanmaya başlamışlardır. Böylece Kur’an’ın verdiği haber gerçekleşmiştir. Bu başlangıç yalnız yılların sayılması için değildir, uygarlıkların 1000 yıllık ömürlerinin başlangıç ve bitişleri de bu milada göredir. Bu dönemde Greko-Romen medeniyeti en üst seviyede idi.
Musa(AS)dan başlayıp uygarlık tarihine değişik yönlerden işaret ettikten sonra bunların hepsinin insanlığı bir tek topluluk olarak uygarlaştırma amacı gütmektedir. “Bunlar sizin tek ümmetinizdir(92)” denmektedir. Böylece insanlığın tek uygarlık olarak gelişmesi için değişik peygamberlerin ve uygarlıkların gelmiş olduğu ifade edilmektedir. Gerçekten tarihi kazılar göstermiştir ki, uygarlık Mezopotamya’da doğmuş ilk ve tek uygarlıktır. Diğer uygarlıklar hep ondan etkilenmiştir. “Tek ümmet” tabiri bundan kullanılmaktadır. Kur’an da bütün bu uygarlıkların birleşerek tek uygarlık halinde ilerlemeyi tesis eden son kitaptır.
“İşlerini aralarında bölüştüler(93)” ayeti ile de bu uygarlıkların hepsinin insanlık uygarlığına katkıları olduğunu göstermektedir ve genel kural konmaktadır:
“Mümin iken kim salihleri amel ederse onu sa’yi hiçbir zaman kapatılmayacaktır, biz onu yazıyoruz(94)” ifadesi ile hangi uygarlıkta olursa olsun iyi niyetle uygun iş yapan mutlaka karşılığı görecektir.
“Helak ettiğimiz kariye üzerinde haram vardır, onlar dönemeyeceklerdir(95).” İnsanlık gelişmektedir, evrimleşmektedir, her yeni gelen uygarlık önceki uygarlıklardan daha ileridir, geri dönme yoktur. Batı uygarlığı, uygarlık olarak İslam uygarlığının ilerisinde olduğu için galip gelmiştir. Yeni doğmakta olan uygarlık ta Batı uygarlığından ileri olmak zorundadır. Avrupalılaşarak ilerleyeceklerini sananlar gaflet ve dalalet içindedirler.
Bundan sonra “...hatta iza...” denerek Ye’cüc ve Me’cüc’ün feth olunacağından bahsedilmiştir. “Onlar her siperden ortaya çıkarlar(96)” deniyor. Bücüc, küçük anlamındadır. Pöti(Fr.küçük) kelimesi de buna akrabadır. Bunları kim oldukları tartışmalıdır. Yakut ve Moğollar oldukları genel olarak kabul görmektedir. Çin ve Yunanlılarda buna benzer kelimeler bulunmaktadır. Bu ayetin delaletiyle bunların ortaya çıkması ile uygarlıkta gerileme olacağı anlaşılmaktadır. Tarihte Moğollar bütün dünyaya yayılmış ve uygarlıkta bir gerileme olmuştur. Sonra Çin’dekiler Budist, diğerleri de Müslüman olarak gerileme son buldu.
Bundan sonra “Hak va’din yaklaştığı...(97)”dan bahsedilmektedir. Gerçekten Moğollardan sonra Müslümanlar bilhassa Anadolu Türkleri yeniden harekete geçmiş ve Viyana’ya kadar ilerlemişlerdir.
“Küfr etmiş olanlar “gafletteymişiz” diyecekler(97). Bu da Avrupalıların uyanacaklarına işarettir.
“O gün göğü kitaplar için sicili dürdüğümüz gibi düreriz. İlk yaratılışı nasıl yaptıksa onu öyle de ia’de ederiz. Bu bize vai’ddir, bunu biz yapacağız(104)” Kainat bugün genişlemektedir, sonra büzülecek ve dürülecektir. Ondan sonra tekrar patlar gibi olacak ve ikinci hayat başlayacaktır. İlk yaratılışla ikinci yaratılış benzer olacaktır.
“Biz Zebur’da zikirden sonra arza salih kullarım varisler olacak diye yazdık(105)” denmektedir. Bu da küfür ile iman arasında süre gelen dalgalanmada gelişme olacak, daima iman hedefine doğru yaklaşacaktır. Yıkıcı olan küfür başarıya ulaşmayacaktır. En son ahiret de büyük başarı olacaktır.
“Bu ibadet eden bir kavim için belağdır(106).” Uygarlıkta bütün insanlar uygarlığa katılacaklar ancak her zaman bir kavim öncü olacak ve uygarlığın gelişmesine hizmet edecektir.
“Seni alemlere rahmet olarak irsal ettik(107)” ayeti ile Kur’an’ın bütün insanlara tek metin olarak geldiği ve inansın veya inanması herkes için rahmet olduğu ifade edilmektedir. Kur’an’dan önce her dil ve kavmin kendi yönetimi vardır. O yönetim içinde başka dinden ve başka kavimler yaşayamazdı veya alt sınıf olarak yaşarlardı. İslamiyet ise şeriatı ve laikliği getirdi, değişik kavimler ve din mensupları bir arada yaşamaya başladılar. İslam uygarlığı, yani Barış uygarlığı böylece doğdu. Bundan sonra da bu böyle devam edecektir. Kur’an’ın haber verdiği mucize gerçekleşmişi olmaktadır.
“Eğer dinlemezlerse ben size eşit olarak duyurdum, size va’d edilen yakın mı, uzak mı bilemem, de(109)” diyerek müminlerin tek görevinin herkese eşitlik içinde Kur’an’ı duyurmaktır. Olacaklardan müminler sorumlu değildir.
Son ayet olarak “kul” yerine “kale - dedi” denmekte ve peygamberin ne söylediğini bize haber vermektedir. Çünkü Kur’an bize de hitap etmektedir. Bu surenin sadece Muhammed(AS)e değil, sadece onun çağına değil, bütün çağlara ve bütün müminlere hitap ettiğini bu ifade ile belirtmektedir.
“Rabbim, hak ile hükmet, vasf ettiklerinize müstaa’n olan Rahman, Rabbimizdir, dedi(112).” “Rabbim”den “Rabbimiz”e geçmesi ile tebliğin cemaatçe tapılacağını ifade etmektedir. Cemaat yoksa da her mümin bunun için çaba göstermekle mükelleftir. Farzı kifayenin manası budur.