72 - CİN SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
A’ceb : “Acem” yabancı, dil bilmeyen demektir. “Me” “be”ye dönüşerek tuhaf şey, anlaşılmaz şey anlamlarına gelir.
Rüşd : “Rasad” gözetleyici demektir. “Sad” “şin”e dönüşmüş gözetleyerek yol bulmak ve göstermek anlamları kazanmıştır. Rüşde ermek kendi kendine karar vermek yeteneğine ulaşmak demektir.
Cüdde : “Cadde” geniş yol demektir.
Sefih : “Sefh” dağ eteği demektir. “Sefeha” yuvarlandı, döküldü anlamlarında kullanılmıştır. “He” “ha”ya dönüşmüş ve saçıp savuran, ilerisini hesap etmeyen kimseye sefih denmiştir.
Rehk : Bira gibi hafif sarımtırak içkidir. Hafif sarhoşluk, düşüncesizlik anlamlarında kullanılmıştır.
Lebs (sin) : “Libas” örtünmek için giyilen elbisedir. “Sevb” kendisini tanıtmak için giyilen elbisedir. “Lems” sarmak demektir. “Mess” dokunmak demektir.
Mil’ (hemze) : “Mil” doldurulmuş çuval, “mülle” doldurulup ağzı dikilen çuval demektir.
Hars (sin) : “Hars” (se) ekin demektir. Sinli hars, tarlayı yabani hayvanlara karşı bekleyen kimse demektir.
Şihab : Gök taşı demektir.
Kıdde : Sırım demektir.
Acze : Belin at tarafıdır. Duruşta en arka tarafta kalan yerdir.
Hereb : “Harb” (ha) şişlemek için kullanılan ucu sivri ağaç veya demirdir. Sonra savaş anlamına gelmiştir. Savaş korkusu ile kaçmak “he”ye dönüşerek “hereb” olmuştur.
Behs (hı) : Çalgın ekin, cılız ekin demektir.
Kıst (tı) : Bir şeyi böldükten sonraki yarım parçası, “nısf” bölmeden bir şeyin yarısı demektir.
Ğadek :Gür tatlı su kaynağı demektir.
Sülük : Sülük demektir.
Lehud (Ha) : Siper, uzunca kazılmış çukur, sığınak demektir.
A’sa (sad) : Sopa, değenek demektir.
Da’ufe (dat) : Katlanmış deri demektir. Yarıya indirmek veya iki kat yapmak anlamına gelir.
Emed : “Medde” gerilmiş ip demektir. Müddet, süre anlamında kullanılmıştır. “Emedd”den “dal” düşmüş “emed” olmuş ve süre anlamı almıştır.
Cinden bir neferin istima’ ettiği vahy olunduğunu kavlet. Onlar, biz a’ceb bir Kur’an’ı sem’ ettiklerini kavlettiler(1). Rüşde hidayet ediyordu. Biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir ehadi işrak etmeyeceğiz(2). O tealadır, rabbimizin ceddidir. Ne sahibe ne de veled ittihaz edinmiştir(3). Sefihlerimiz allah’a şatat kavlediyorlardı(4). Biz cin ve insin Allah’a bir kezib kavl etmeyeceklerini zan ediyordu(5). İnsten rical vardı. Cinden ricale i’aze ediyordu. Onlara rehki ziyede ediyordu(6). Onlar da sizin zannettiğiniz gibi Allah’ın bir ehadi ba’s etmeyeceğini zannetmişlerdi(7). Biz semaya lems ettik de oranın şedid hars ve şuhud ile imla olduğunu vecd ettik(8). Orada sem’ için mekaide ku’ud etmiş idik. Elan kim istima’ ederse orada şihab ve resadı vecd eder(9). Arzda olanlar için şer mi murad ediyor yoksa rablara onlara reşedi mi murad ediyor? Dirayet edemedik(10). Bizden salihler var ve bunun dışındakiler var. Biz kided teraik olduk(11). Arzda Allah’ı i’car edemeyeceğimizi ve hereben onu i’caz edemeyeceğimizi zannettik(12). Hidayeti sem’ edince ona iman ettik. Rabbine iman eden kimse ne behsden ne de rehkden havf eder(13). Bizden müslimler vardır, bizden kasıtler vardır. Kim islam ederse onlar reşedi teharri ederler(14). Kasıtler ise cehenneme hatab olmuşlardır(15). Tarikat üzerine istikamet etselerdi içinde onları fitne edelim diye onlara ğadek maı iska ederdik. Rabbinin zikrinden i’raz eden kimseye ise ona sa’ad bir azab sülük eder olduğu da ...(16,17). Mescidler Allah’ındır.Allah’la beraber hiçbir ehade du’a etmemeniz de... (18) Allah’ın abdi ona du’a ederek kiyam edince onun üzerine libed olmaya keyd ettiklerini de... (19) Ben sadece rabbime du’a ederim ve ona hiç kimseyi işrak etmem, diye kavlet(20). Ben size ne zarara ne reşade malik olamam diye kavlet(21). Beni Allah’tan bir ehad icare edemeyecek ve onun dununda bir mültehad vecd etmeyeceğim, diye kavlet(22). Sadece Allah’tan belağ ve onun risalati... Kim Allah ve resulüne isyan ederse orada ebeden halid olacakları cehennem narı vardır(23). Taki kendilerine va’d olunanı re’y ettiklerinde kimin nasiren ed’af ve adeden ekal olduğunu ilmedecek(24). Va’d olunan size karib mi? Yoksa rabbim ona emed mi ca’l edeceğine dirayetim yok, diye kavlet(25). Ğaybin alimidir. Resulden irtida ettiği kimse dışında bir ehadi ğaybine izhar etmez. O rablerinin risalati iblağ ettiklerini ilm etsin diye yedeyin ve halfinin beyninde reseden sülük eder. Ledeylerinde olanları ihata etmiştir ve adeden herşeyi ihsa etmiştir (26,27,28).
Cinden bir sürekcinin işittiği bana duyuruldu diye söyle. Onlar, biz şaşılacak bir söylemi işittik(1) Erginliğe götürüyordu. Biz de ona inandık. Yetiştiricimize hiçbir kimseyi ortak etmeyeceğiz(2) ve yetiştiricimizin oluşu yücedir, ne eş ve ne de çocuk edinmiştir(3) Dengesizlerimiz Allah’a saçmalıklar söylüyordu, dediler(4) Oysa biz ins ve cinin Allah üzerine yalan söylemeyeceklerini sanmıştık(5) ve insten erkeklerin cinden erkeklere sığındıkları ve onların bunalımını artırıyorlardı(6) Ve onlar da sizin kandığınız gibi Allah’ın kimseyi göndermeyeceğini kanmışlardı(7), oysa biz göğe dokunmuştuk da onu güçlü korucularla ve gök taşları ile dolu bulmuştuk(8) ve biz orada işitmek için yerlere oturmuştuk. Şimdi kim işitmek isterse onu gözetleyen bir gök taşı bulur(9) ve biz, yerde olanlara kötülük mü isteniyor yoksa yetiştiricileri onlara erginlik mi istiyor, onu bilemiyoruz(10) ve bizden uzlaşanlar var ve olmayanlar da var. Parçalanmış yollar olduk(11) ve biz yerde Allah’ın önüne geçemeyeceğimize ve ondan kaçıp kurtulamayacağımıza kandık (12) ve biz yol göstereni duyduğumuzda ona inandık. Kim yetiştiricisine inanırsa ne darlıktan ne de bunalımdan korkar(13) ve bizden barışçılar var bizden bölücüler var. Kim barışçı olursa onlar erginliği araştırırlar(14) ve bölücüler ise ocağa odun olmuşlardır(15). Ve eğer yola yönelselerdi içinde onları deneyelim diye biz onları gür su ile sulardık. Kim yetiştiricisinin anımsatmasından kaçınırsa onu yamaç tada sürer(16,17) ve tapınaklar Allah’ındır. Allah’la birlikte hiç kimseye çağırmayın(18) ve Allah’ın kulu onu çağırınca onun üzerine üşüşür oldukları bana (duyuruldu)(19). Ben sadece yetiştiricime çağırırım ve ona hiç kimseyi ortak etmem, söyle(20). Ben sizi ne yıkabilir ne de erdirebilirim, söyle(21). Beni Allah’tan hiçbir kimse ayıramayacak ve Allah’tan duyuru ve elçiliği dışında ondan başka sığınacak yer bulamayacağım, söyle. Allah ve elçisine kim karşı gelirse orada sonsuz süreli kalacakları ocağın ateşi vardır(22, 23). Kendilerine söz verileni gördüklerinde kimin yardımcı olarak daha güçsüz ve sayı olarak daha az olduğunu görecekler(24). Size söz verilen yakın mı, yoksa geleceği bilen yetiştiricim onu uzatacak mı bilemiyorum, söyle. Elçiden istediğinin dışında kimseyi geleceğine açmaz. O, yetiştiricilerinin elçiliklerinin ulaştırmış olduklarını bilsin diye onun önünden ve arkasından gözetleyiciler salar. Yanlarında olanları kuşatmıştır ve sayı olarak her şeyi kavramıştır(25,26,27,28).
AÇIKLAMA : Bu sure sondan ikinci grup surelerin altıncısıdır. Bu grup sureler Tebareke ile başlar. Konusu kainatın ve insanın yaratılışını delil olarak ele alır, Kur’an’ın Allah sözü olduğunu ve ahiretin vuku bulacağını isbatlar. Bu surede Kur’an’ın cinler tarafından dinlendiği ve onlar tarafından değerlendirildiği anlatılmaktadır. Ahiretten bahsedilmekte ve peygamberlerin görevleri anlatılmaktadır. Kur’an’da cinlerden değişik surelerde bahsedilmektedir. İnsanın topraktan cinlerin ise ateşten yaratıldığı bildirilmektedir. Bu surede cinlerin de insanlar gibi erkekli ve dişili oldukları, içlerinde kafir ve müminlerin olduğu ve insanların onları görmediği halde onların insanları gördüğü ifade edilmektedir. Kur’an’ı dinleyip anladıklarına göre insanların konuştukları dilleri anladıkları, kendilerinin de insanlar gibi konuşma dillerinin oldukları anlaşılmaktadır. İnsanlara gelen peygamber, onların peygamberleri değildir. Çünkü Allah her topluluğa kendilerinden peygamberler göndermiştir. Ancak başka ayette onların da peygamberi olduğu bildirilmektedir. Kur’an’ın onların kitap olduğunu bilmiyoruz. Yalnız bu sure cinlerin Kur’an’dan haberdar olduklarını ve insanların da kendileri gibi kafir ve mümin olduklarını bildiklerini öğreniyoruz. Kur’an’a benzer kitaplarının kendilerinde de mevcut olması gerekir. Bizim Kur’an’ımız onlara da bir delil teşkil etmektedir. Böylece insanı ahsen-i takvimde yaratan Allah, Kur’an’ı da ahsen-i kitap olarak inzal etmiştir. Melekler zaten Kur’an’ı getirdiklerine göre Kur’an’dan haberdardılar. İşte bu sure Kur’an’ın yüceliğini anlatan bir sure olmaktadır. Ahiretin en kat’i delili Kur’an’ın kendisidir. Kur’an olmasaydı ve Kur’an müsbet ilimlerle Allah’ın sözü olduğu isbat edilmemiş olsaydı ahiret hakkındaki bilgilerimiz eksik ve şüpheli olacaktı. Bu bölümün ilk beş suresinde bu bölüme ait konuları takdim ettikten sonra bu sure ile Kur’an’ın diğer bütün kitaplarda insanlara gelmiş olan daha önceki kitaplardan hatta cinlere gönderilen kitaplardan daha üstün bir kitap olduğu işaret edilmekte ve bu surenin hemen arkasında “sana ağır bir söz ilka edeceğiz” diyerek bölümün konuları işlenmeye başlanmaktadır. Bundan sonraki surede Kur’an’ın öğrenilmesi ile ilgili esaslar getirilmekte, ondan sonra da Kur’an’ın tebliği ile ilgili esaslar anlatılmaktadır. Ondan sonra değişik surelerde tekrarlar ile değişik konulara değinmektedir. Her surede birbirine benzer ayetler vardır. Ama en az bir konu orada özel olarak işlenmiştir. Sureler okunarak her surenin özel olarak işlediği konunun ne olduğunu bulmaya çalışmak Kur’an’ın zevkle okunmasına yardımcı olacaktır.