83 - MUTAFFİFİN SURESİ
Rahman Rahim Allah’ın ismine
Taffe : Dere kurak yıllarında kuruduğunda kenarında bıraktığı izdir. Ölçmede veya tartmada eksik, hileli yapmak anlamında kullanılmıştır. Kaliteyi veya ölçüyü düşük yapanlar demektir.
Ellezi : Za, erkeklere işaret, ta dişilere işaret harfidir. Türkçe’de işaret için bu, şu ve o edatları kullanılır. Bu, dudaktan çıkan sestir, yakın olanlar için kullanılır. O, boğazın en alt tarafından çıkan bir harftir. Şu ise orta harftir, ortada olanlar için kullanılır. T ve z harflerinin mahreci de ş harfinin mahrecidir. Ta ve za işaret edatları, “şu” işaret sesinden dönüştür. Şimdi Arapça’da harf-i tarifler yalnız kökler üzerinde geldiği halde bu işaret isimlerine de gelerek “ellezi” veya “elleti” olmuştur. Ellezi, bir cümleyi ism-i fail veya ism-i meful yapar. İsmi fail ve ismi meful dört şekilde gelmektedir. Nekreli fail sırasında fiil veya fail veya meful nekredir. Harfi tarifli sıgalarda fiil nekre, fail veya meful marifedir. “Ma” ve “men” edatları ile yapılanlarda fail veya meful nekre, fiil ise marifedir. Ellezi ile yapılanlarda fiil, fail veya meful marifedir.
İza : “İza”, “za” kelimesinin değişik kullanılmasından oluşmuştur. Gelecekte olacakların vaktini bildirir. “İn” gelirse olup olmaması belli olmayan olaya işaret etmiş olur. “İza“ gelirse olacağını da haber vermiş olur. “İz” geçmiş için kullanılır. Fiillerin mazi veya muzari olması bunlarda (iza ve iz) zamanı ifade etmez. İza, ...ince, ...ınca, ...dığında ekleri ile tercüme edilir.
Keyl :Kile ölçü birimidir. Kilenin büyüklüğü ülkelere döre değişmektedir.
A’la : A’la, gayenin intihası içindir. Fiilin isme etkisi vardır.
Nas : Üns, ok yayının iç tarafı, vahş yayın dış tarafının adıdır. İns kelimesi buradan gelişmiştir. Cins isim olarak da “insan” olarak kullanılmaktadır. İnsin çoğulu ünastır. Sonraları baştaki hemze düşmüş, bağımsız kelime olmuş, çoğulluk manasını korumaktadır. Kişilerin bir arada bulunmasına delalet eder. Kişiliği olmayan toplulukların adıdır. Hitapta mevcut olan halkı veya bütün insanları içine alır. Kur’an’da beş vakit namaz topluluklarına, cuma namazı topluluklarına veya bütün insanlara hitap etmek için kullanılır. Burada bütün insanlar kastedilmektedir ve “herkes” anlamındadır.
Vefa : “Vefyü” düzlük yerde oluşan tümsek yer veya tepecikler arasında oluşan en tümsek tepedir. Ölçerken veya tartarken fazla fazla yapmak demektir. Tepeleme doldurmak anlamında kullanılmaktadır.
Vezn : Terazi demektir. Tartı anlamındadır. “Mevazinuhu” tartılan şeyler demektir.
Husr : “Hasre" harap olmuş yer demektir. Fiil olarak yıkılmak parçalanmak, çökmek anlamlarında kullanılmaktadır. Çökmüş, çukurlaşmış yer demektir.
Zann :
Ba’s, Bu’sir : Ba’s eşilen yer demektir. Eşmek araştırmak ve ortaya çıkarmak anlamlarında kullanılmıştır.
Yevm : “Yemm” durgun akan su demektir. Kabarıp inmesi sebebi ile periyodik çağların adı olmuştur. Sonra bir gün ve geceye isim olmuştur. Kur'an'da “Eyyamen ma'dudat”da olduğu gibi 24 saat için kullanılmaktadır. Veya "tilke eyyamin nudaviluha"da olduğu gibi çağlar için kullanılmaktadır.
Azze : Yağmur suyu ile doymuş topraktır. Ta’ziz etmek güçlendirmek veya yüceltmek anlamına gelir.
Kaim, Kavm : Hayvanların ön ayaklarına denir. Kavm ise ağacın gövdesi demektir. Kıyam etmek, kalkmak veya ayakta durmak anlamındadır. Kayyim ayakta durandır. Mecazi olarak sağlam, bozulmamış veya bozulamayacak anlamındadır.
Rabb : Ribve, tümsek demektir. Çöllerde tümseğe benzeyen yer yer serpilmiş ağaçlıklara da rabve kelimesi kullanılmaktadır. Sonra yavaş yavaş gelişme karşılığı kullanılmıştır. Birden oluş “hilkat” ile ifade edilir, evrimle gelişmeler rabvet ile ifade edilir. Rebebe kelimesi de rabveden dönüşmüştür. Terbiye kelimesi bunlardandır. Türkçe olarak “yetiştiren” veya “yetiştirici” olarak tercüme edilir.
Kella : “Kella”nın aslı “kane la” dır. "Öyle olmadı" "Öyle değil" anlamına gelir.
Ketb : Derinin deri ile dikildiği sırım, iptir. Deriyi deri ile dikiş demektir. Sözleşmelerin yazılmasına kitap denmiştir. Yani kitap sözleşme değeri taşıyan yazıdır. ”Hat“tan farlıdır. “Ehli Kitap” sözleşmeleri olan topluluktur. “Kitab verilenler” ise Yahudiler ve Hıristiyanlardır.
Fecr : Yarık demektir. Gökteki karanlığı yaran aydınlığa da fecr demektir. Pencere kelimesi burada gelmektedir.
Dery : Diraye saç tarağı veya baştaki saç demektir. Başa düşmek yani anlamak demektir. Kur’an’da zikretmek ve akletmek gibi pek çok kelime bu anlamda kullanılmaktadır. Psikolojik olarak bunlar farklı anlamlardadır. Dirayet “kavramak” kelimesi ile çevrilebilir.
Sicn : Dibi çepeçevre kazılmış hurma ağacı demektir. Ormanlarda mevcut olan meyve ağaçları toplumun malıdır. Kim isterse ondan yararlanır. Ancak ağacın dibi kazılır, budanır ve bakımı yapılırsa kişinin mülkü haline dönüşür. Bu ağaçlara siccin denir. Sonra “sicl” hapishane anlamında kullanılmıştır. Sicil, “le” harfi ile kayıtların tutulduğu yazılı evraka denmiştir.
Rakam : Herhangi bir manayı taşıyan işarettir.
Kizb : Kizb, kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya, kumaşın hakiki yapısını saklar. Madenlerin altınla kaplanmasına da kizb denir. Kişinin içini saklayarak inanmadığı şeyi söylemesi kizbdir. Arapça’da yalanla yanlış aynı kelime ile ifade edilmektedir. Ama kizb bildiklerinin ve inandıklarının aksine konuşmaktır.
Din : Dane, inek yavrusuna denir. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dane” denir. Yaklaşmak demektir veya borçlanmak demektir. Deyn kelimesi din kelimesi ile aynı köktendir. Atomlarda da oksijen hidrojene elektron borçlanır borçlu ve alacaklı birbirlerinden ayrılmadıklarından su molekülü oluştururlar. Din de, kişilerin birbirleriyle ayrılamaz şekilde borçlandıkları düzendir. Aynı zamanda borç ve alacak muhasebeye dayandığı için din hesap, muhasebe demektir. Dinar kelimesi de dinden gelir. Burada din düzen demektir. Allah’ın dinine girmek kişi olarak onun şeriatini kabul etmek demektir. Bunun hesabı ahirette görülecektir. Dinin dünyevi manası İslam düzeninde olan bir devletin vatandaşlığını kabul etmek demektir.
Küll : "Kele" etrafı çevrilmiş çayırlık demektir. Etrafının çevrilmiş olmasından dolayı bütün anlamında kullanılmıştır. Marifenin üzerine gelirse birinin bütün cüzleri anlamına gelir. Nekre üzerine gelirse türün bütün fertlerini kapsar. Burada bütün hümeze ve lümeze yapanların hepsine veyl yapmaktadır. Hemz ve lemzin meşru olmadığını anlatmaktadır.
Adev : Mu’ted, “adeve”den iftial babından gelmektedir. “Udve” vadinin bir yakası demektir. “İ’tida” kendi kendine düşmanlık yapmaktır. Sigara içmek gibi..
Esim : Hurmadan yapılan alkollü içkidir. İnsanın kendisine zararlı bir işi yapmasına “ism” denir.
Telv : Sütten kesilen ve anasının peşinde koşan yavru demektir. Arkasından gitmek anlamındadır. Sonra aksettirme anlamına gelmiş ve başkasına okuma anlamı kazanmıştır.
Ayet :
Kavl : Birlikte bir iş yapan kimselere, belli bir sesle kumanda eden kimsenin adından gelişmiş bir kelimedir. Bu sesten kinaye olunmuştur. Kelamdan farkı bağlayıcı olmasıdır. Türkçe’deki ”söz“ kelimesi de böyledir. O halde “söyle” olarak tercüme edilmelidir.
Saytır : Et satırıdır.
Reyn : Pas demektir.
Kalb : Ayak basıldığında toprakta çıkan kalıptır. Sonra tersine çevirmeye kalb etme denmiştir. Toplayıp dağıtan mekeze, yani döndüren merkeze kalp adı verilmiştir. İnsanda kanı devrettiren göğüsteki merkeze kalb, haberleri döndüren baştaki merkeze (beyne) de kalb denmiştir.
Kevn : Kevn, tepe demektir. Beynin karşılığıdır. Bunlara mukabil düz olan yere de “hevn” denir. “Kane” tepe manasından yararlanılarak “olmak” fiilini oluşturur. “Lem yekün” “olmadı” veya “yok” anlamınadır. “Kane” de “oldu” veya “...dır” anlamına gelir.
Kesb : “Küsbe”, küme, yığın demektir. İnsanlar kazandıkları malları ve değerleri bir yerde yığarlar. Bu faaliyete Türkçe’de “kazanma” denir. “Kesbettiği şeyler” anlamındadır. “Yaptıkları” anlamında genişlemiştir.
Hicab : Hicab perde, hacib ise kaş demektir.
Cahim : Etin, meyvenin, mısırın kızartıldığı ateş demektir. Cehennem, yemeklerin pişirildiği fırın demektir. Cahim ise kızartıldığı fırının adıdır. Cehennem ve cehim dünyada terbiye olmamış insanların ahirette terbiye edilerek cennete girebilmeleri için yükseltildikleri yerdir.
Berr : “Berr” kara, “beriyye” bir kara parça demektir. “Burr” buğday,”birr” buğdayın diğer tahıllara olan üstünlüğü esas alınarak “iyilik” anlamı kazanmıştır.
Dery : Diraye saç tarağı veya baştaki saç demektir. Başa düşmek yani anlamak demektir. Kur’an’da zikretmek ve akletmek gibi pek çok kelime bu anlamda kullanılmaktadır. Psikolojik olarak bunlar farklı anlamlardadır. Dirayet “kavramak” kelimesi ile çevrilebilir.
Şuhud : Petekteki baldır. Bir şey karışmamış ve saf olmasından dolayı kesin bilgilere şuhud denir. Bu nedenle şehadet için görme şartı yoktur. Belgeler yeterlidir.
Kurba : Suyun içine konduğu kap veya tulum demektir. Daima yanında taşındığı için yakın anlamında kullanılmıştır. Zamanda yakınlık veya nesebte yakınlık anlamına gelir. İktirab yaklaşmak demektir. Kendi kendine yaklaşmak anlamına da gelir.
Ne’im : "Neam" geviş getiren çift parmaklı hayvanların ortak adıdır. Deve, sığır, koyun, keçi. Sonra nimet bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Daha sonra da bütün yiyeceklerin adı olmuştur. Rahmet manevi iyilikler, nimet maddi iyilikleri ifade eder.
Nazar : Genişlemesine görmek demektir.
Ereke : Erik ağacıdır. “Erike” erik ağacından yapılan sedirdir.
Örf :
Vech : Yüz demektir.
Nedr : Taze sebze demektir.
Sakiy : Kaba konmuş sudur. Türkçe’deki su kelimesi buradan gelmiştir. Ma akar veya göldeki su, saky etmek su vermek demektir.
Rahk : Bir tür içkidir.
Hatem : Mühür mumu demektir. Yüzük anlamında da kullanılmaktadır.
Misk : Koku veren yağdır. İmsak etmek, emip tutmak demektir.
Nefs : Dibağlamada kullanılan palamut, meşenin bir meyvesidir. Boyacılıkta da kullanıldığında eşyayı güzelleştirir, çürümekten ve paslanmaktan korur. Bu şekilde boyanmış veya dibağlanmış eşya veya deriye nefis yani kıymetli ve değerli bir eşya denir. Nefs, ruhun bir boyası, görüntüsü anlamında kişiliği ifade eder. Kimse anlamındadır. Ruh bedenle ilişkisini nefs ile kurar. Beden de ruh ile ilişkisini hayatla kurar. Kainatta herşey çift yaratılmıştır. Çiftlerin birbirleri ile ilişki kurma özellikleri vardır. Ruhla beden arasındaki ilişkiyi de nefs kurar.
Mezc : Acı bademdir. Acılığın bademe karışmasından dolayı yapı, karakter anlamı kazanmıştır. Karışım demektir.
Senem : “Selem”, yüksek kaya, “teslim” yüksek yerden dökülen akar su demektir. “Lam” “nun”a dönüşmüş “tesnim” olmuştur.
Ayn : Ayn göz, “evya” göze demektir. Önce pınarların akan gözüne, sonra da insanların gözüne ayn denmiştir. Topluluklarda kelimelerin birbirine aktarılması olduğu gibi, benzetmelerin aktarılması da vardır. Türkler ve Araplar gözü hem pınar için hem de görme aleti için kullanmışlardır.
Şurb :
Cürüm : Buğdaydan veya hurmadan kopup dökülen döküntü veya ağaç kesildikten ve dalları koparıldıktan sonra kalan kütük veya insanın bedeni demektir. “Darb” insanın bedeninde iz bırakmayan ama eziyet veren etkidir. “Cürüm” ise insanı parçalayan veya öldüren müessir fiildir.
Dahk : Hurmanın açılmış çiçeği gülmek için kullanulanılmıştır.
Mürr : Ağaç liflerinden bükülerek yapılmış iptir. Tekrar etmek, geçip gitmek manalarında kullanılmıştır.
Ğamze : Yanaktaki çöküntüdür. Dudak veya gözle istihza etmek için işaret etmek anlamında da kulanılmaktadır.
Ehl : Hayvanların meskun oldukları yerdir.
Fakihe : Elma demektir. Sonra meyve anlamında kullanılmıştır.
Dall : Dalle kaybolan deve demektir. Şaşırmak anlamına gelir. Yoldan şaşırmak ve kaybolmak demektir.
Resul : ”Risl“ saçak demektir. Salmak anlamına gelir. Sonraları haber salma anlamında elçi gönderme manasinda kullanılmıştır.
Hafız : Çanta demektir. Korumak, ezberlemek anlamlarında mastar olmuştur.
Emine : Mena karşı karşıya bulunan evlerin arasındaki yer demektir. Eskiden evleri bitiştirerek bir duvar meydana getirirler ve kapılarını orta boşluğa açarlardı. Orta boşluğa bir kapıdan girilirdi. Böylece orası güven altında olurdu. Oraya bir mal koymak veya oraya girmek “emine” kelimesi ile ifade edilirdi. “Amene” emniyet ve güven altına almak demektir. Ellezine amenu: “Ellezine amenu”, “ellezine hadu” gibi ehli Kur’an’ı ifade eder. Kur’an’da bu deyim bunun için geçer. Ama kelime manasıyla da bütün inanmış kimseler kastedilmiş olabilir. Müzekker salim olduğuna göre birlikte iman edenler anlamı çıkmaktadır. O zaman dayanışma ortaklığını kuranlar demektir. O takdirde fiil ifal babından değil mufaale babından gelmiş olur. İnsanların ancak dayanışma ortaklıklarını kurarak topluluk oluşturmalarıyla kurtulacaklarına işaret edilmektedir.
Küfür : Hufre, çukur demektir. Ğafere, çukurun dışarı atılmış toprağı demektir. Kefere ise tohumu örten toprağın adıdır. Kafir, çiftçi demektir. Sonraları bu kelime gerçekleri ve hakikatleri kapatan, gizleyen anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Tohumun sonradan yeşermesi gibi hakikatin de bir gün yeşereceğini de bu kelime içermektedir. Kafirun kurallı erkek çoğuldur, muhatap örgütlenmiş bir topluluktur. Böylece İslam düzeninde onların kendi cemaatlerini kurabilecekleri ve diledikleri gibi yaşabilecekleri ifade edilmektedir. Burada kafirler arasında bir fark gözetilmediğinden bunların Ehl-i Kitap olma şartı yoktur. Tarihte de Mecusiler Ehl-i Kitap olmadıkları halde İslam ülkelerinde yaşadılar ve yaşıyorlar. Burada küfredenler belli ama küfür belirsizdir.
Sevb : Özel anlam taşıyan elbise demektir. Toplulukta rütbe verilen kimselerin giydiği özel elbisedir. Sevap, ödüllendirmek demektir.
Fa’l : “Fa’l” “yapmak” demektir. “Amel” bir başkası için çalışmaktır ve maddidir. Fi’l ise maddi ve manevidir. Allah’a fi’l izafe edilir. Burada Allah’ın “Fil halkı”na nasıl yaptığını hatırlatmaktadır. Fa’l, kullanılan aletlerin elle tutulan kısmıdır. Sap gibi.
Mütaffiflere veyl. Onlar nasa aleyhine iktal ettiklerinde istivfa ederler. Onlara keyl veya vezn ettiklerinde ihsar ederler. Bunlar azim yevme ba’s olunacaklarını zannetmiyorlar mı? Nas, o yevm alemlerin rabbine kıyam eder. Kella, fuccarın kitabı siccin içindedir. Siccinin ne olduğu sana idra etmedi. Merkum bir kitaptır. Dinin yevmini tekzib eden kimseler olan mükezziblere veyl var. Onu bütün esim mutedlerden başkası tekzib etmiyor. Ona ayetlerimiz tilavet olunduğunda evvelinin esatiridir, kavleder. Kella, bel kesbetmiş oldukları kalplerine revnetmiştir. Kella onlar ol yevm rablarinden mahcupturlar. Sonra onlar cahime sali olacaklardır. Sonra tekzib etmiş olduğunuz budur, kavledilecek. Kella, ebrarın kitabı illiyyindedir. I’lliyyinin ne olduğu sana idra etmedi. Merkum kitaptır. Ona mukarreb olanlar şehadet eder. Ebrar naim içindedir. Eraik üzerinde nazar etmekteler. Vecihlerinde naimin nadratı örf eder. Mehtum rahikten saky olunurlar. Onun hitamı misktir. Tenafus edenden bunda tenafus etsinler. Mizacı aynen tesnimdendir. Ondan mukarrebunlar şurb eder. İcram eden kimseler iman etmiş kimselerden dahk ediyorlardı. Onlara murur ettiklerinde teğamuz ediyorlardı. Ehillerine inkilab ettiklerinde de fekih olarak inkilab ediyorlardı. Onları re’y ettiklerinde de işte bunlar dalalettedirler, diye kavlediyorlardı. Oysa onlar, inananların üzerine hafız olarak irsal olunmamışlardı. Ol yevm, iman etmiş olan kimseler küffardan dolayı dahk ediyorlardı. Eraik üzerinde nazar ediyorlar. Küffar fi’l etmiş olduklarından dolayı tesvib olundular, değil mi?
Vay aldatanlara. Onlar başkalarından alırken dolu dolu ölçerler. Onlara ölçtüklerinde veya tartarlarında eksik yaparlar. Bunlar büyük güne gönderileceklerini sanmıyorlar mı? Herkes o gün her topluluğun yetiştiricisinin karşısına çıkacak. Öyle değil, taşkınların yazıtı kütüktedir. Kütüğün ne olduğu sana ulaşmadı. Sayılandırılmış bir yazıttır. Vay, düzeltme gününü yalanlayan kimseler olan yalancılara. Onu her yazıklı (bağımlı) alışkından başkası yalanlamıyor. Ona sözlerimiz aktarıldığında eskilerin düzmeceleridir, söyler. Öyle değil, doğrusu kazandıkları görükleri paslanmıştır. Öyle değil, onlar o gün yetişticilerinden uzaklaştırılmışlardır. Sonra onlar tandıra tutulacaklardır. Sonra yalanladıklarınız budur, söylenecek. Öyle değil, yahşilerin yazıtı yücelerdedir. Yücelerin ne olduğu sana ulaşmadı. Sayılandırılmış bir yazıttır. Onu yakın olanlar görürler. İyiler bolluk içindedir. Koltuklar üzerinde bakarlar. Yüzlerinde bolluğun parlaklığını tanırsın. Damgalı içkiden içirilirler. Damgası mumdur. İmreşenler bunda imreşsinler. Katkısı kaynak olarak çağlayandandır. Ondan yakınlar içer. Suçlular inanmış kimselerden dolayı gülyorlardı. Onlara uğradıklarında işmarlaşıyorlardı. Evlerine döndüklerinde de mutlu olarak dönüyorlardı. Onları gördüklerinde de bunlar şaşırmışlardır, söylüyorlardı. Oysa onların üzerine koruma olarak gönderilmemişlerdi. Bugün ise inanmış olan kimseler kapatanlara gülüyorlar. Koltuklar zerinde bakıyorlar. Kapanlara yapmış oldukları giydirildi mi?
AÇIKLAMA : Bu surelerde kainatın yaratılışı, insanların yaratılışı, Kur’an’ın indirilişi ve ahiretteki insanların hali anlatılmaktadır. Bu surede kainatın yaratılışı hakında bir bilgi verilmemektedir. İnsanların da gruplar halindeki bölünmelerinden ziyade kişinin çıkarcı halini tasvir etmektedir. Sömürenler ile sömürülen halklar söz konusu edilmektedir. Sömürenler “füccar”, sömürmeye karşı iyilik edenler de “ebrar” olarak anlatılmaktadır. Onların ahiretteki halleri tanımlanmaktadır. Sömürmenin suç olduğu ifade edilerek sömürmeyen ebrarı, füccarın alaya aldığı ve onları zavallı gördükleri belirtilmekte ve onların ahirette cezalandırılacakları ifade edilmektedir. Bundan sonraki surede de yine insan iyi veya kötü insan olarak ele alınmaktadır ve Kur’an ile olan ilişkileri anlatılmaktadır. Bu surede de “onlara ayetlerimiz okunduğunda evvelkilerin esatiridir” ayeti ile Kur’an’a işaret edilmektedir.