27 – NEML SURESİ
ĞHM : Yol, işaret bulunmayan yer.
BSM : Çiçeği açılmadığı halde taç yaprağı açılmış tomurcuk. Buradan ses çıkarmadan gülümsemek anlamındadır.
FKD (kaf,dal) : Bağboğan ot,
HDH (he,dal) : “Hudhud”, çavuş kuşu
HBE (hı, hemze) : Tohum demektir.
A’FR (ayn) İ’frit : Baştaki ibiktir. Üniforma niteliğindeki işaret.
RHT (he, tı) Ruhte : Jerboanın kazdığı toprağı biriktirdiği yuvasıdır.
TKN: (te, kaf,nun), itkan: Çamurlu su demektir.
CMD: (cim, mim, dal) Camid: Buz demektir.
1-2- Ta Sin; bunlar, Kur’an ve hüda ve müminlere büşra olan mübin bir kitabın ayetleridir.
Ta Sin; bunlar, Kur’an ve yol ve inananlara sevinç olarak açık bir yazıtın kanıtlarıdır.
3- Onlar selatı ikame eden ve zekatı ita eden kimselerdir. Ve onlar ahirete de ikan etmektedirler.
Onlar toplantıyı yapan ve vergiyi veren kimselerdir. Ve onlar öteye de kanmaktadırlar.
4- Ahirete iman etmeyen kimseler, onlara amellerini tezyin ettik, onlar a’mhederler.
Öteye inanmayan kimseler, onlara işlerini süsledik ve onlar saplanırlar.
5- İşte onlar azabın suu kendilerinin olan kimselerdir ve ahirette de ehserdirler.
Onlar tadışın kötüsü kendilerinin olan kimseleredir ve ötede de yıkımdadırlar.
6- Sen, Kur’an’ı a’lim olan hakimin ledünnünden telakki etmektesin.
Sen Kur’an’ı bilgin olan kesenin kendisinden almaktasın.
7- Hani, Musa ehline “Ben bir narı inas ettim ondan size bir haberi etvet eder veya istila edersiniz diye kebis bir şihab ile etvet edeyim” kavletti.
Hani, Musa eline “Ben bir ateşi gördüm, ondan size bir bilgiyi getirir veya ısınırsızı diye bir parça tutuşturucu getireyim” söyledi.
8- Ona ciet edince “Narın içindeki kimse ve havlinde olan kimseler seni ibrak etti” diye nida olundu. Ve Alemlerin rabbi Allah sübhandır.
Ona gelince “Ateşin içinde olan kimse ve çevresinde olan kimseler seni kutladı” diye seslenildi. Ve toplulukların Yetiştiricisi Allah arınmıştır.
9- “Ya Musa, ben hakim a’ziz olan Allah’ım”.
“Ey Musa, ben kesen güçlü olan Allah’ım.”
10- “Ve a’sanı ilka et. Onu bir can gibi ihtizaz eder re’y edince müdbiren tevelli etti ve ta’kib edemedi. “Ya Musa, havf etme, ben leyimde mürseller havf etmez biriyim.
“Ve değeneğini bırak. Onu bir diri gibi sallanır görünce arkasını döndü ve izleyemedi. “Ey Musa, korkma, ben yanımda gönderilenler korkmaz biriyim.”
11- Zulüm eden sümme suun ba’dından hüsne tebdil eden kimse böyle değildir. Ben rahim olan ğafurum.
Ezen sonra kötülükten sonra iyiliğe çeviren kimse böyle değildir. Ben çalıştıran örtenim.
12- Yedini ceybine idhal et su’un gayrında beyaz olarak huruc etsin. Bunlar Firavun ve kavmine tis’ ayet içindedir. Onlar fasik kavimdirler.
Elini koynuna sok, bozulmaksızın ak olarak çıksın. Bunlar Firavun ve ulusuna dokuz kanıt içindedir. Onlar kaçkın ulustur.
13- Onlara ayetlerimiz mubsir olarak ciet edince bu mübin bir sihirdir kavlettiler.
Onlara kanıtlarımız gösteren olarak gelince bu açık bir büyüdür dediler.
14- Nefisleri istiykan etmişken onları zulüm ve uluv olarak cahd ettiler. Müfsitlerin akibetleri nasıl oldu nazar et.
Kendileri kanmışken onları ezme ve büyüklenme olarak çekiştirdiler. Bozguncuların sonu nasıl oldu bak.
15- Ve Davud’a ve Süleyman’a ilim ita etmiştik de “hamd mümin a’bdlerinden kesirin üzerine bizi tafdil etmiş olan kimse Allah’adır kavlettiler.
Davut’a ve Süleyman’a bilgi vermiştik de “değer inanan kullarından çoğunun üzerine bizi üstün kılmış kimse olan Allah’ındır söylediler.
16- Süleyman Davut’a varis oldu ve Ey nas bize tayrın mantığı ta’lim olundu ve bize şeyin küllünden ita olundu. Mübin olan fazl budur.
Süleyman Davut’a ardıl oldu. Ve Ey insanlar bize kuşların konuşması öğretildi ve bize herşeyden verildi. Açık olan üstünlük budur.
17- Süleyman’a cinler, nas ve tayırdan cundları haşr olundu da onlar izağ olunuyorlardı.
Süleyman’a cinler ve insan ve kuşlardan ordular toplandılar da onlar yürütülüyorlardı.
18- Neml vadisine etvet edince bir nemle “ey neml meskenlerinize duhul ediniz, Süleyman ve cündleri şuurunda olmaksızın sizi hatmetmesin.
Karınca koyağına gelince bir karınca ey karıncalar evlerinize giriniz, Süleyman ve orduları bilinçsizce çiğnemesin.
19- Onun kavlinden dahiken tebessüm etti ve rabbim, bana ve valideyyime
in’am ettiğin nimetlerine şükretmem ve razı olacağın salihi amel etmeme beni izağ et. Ve beni salih abdlerin içine rahmetinle idhal et diye kavletti.
Onun sözünden gülerek gülümsedi ve yetiştiricim bana ve anne babama iyilik yaptığın iyiliklerine karşılamama ve beğeneceğin uygun iş işememe beni yürüt ve beni uygun işleyen kulların içine sok diye söyledi.
20- Tayrı tefakkud etti de “Bana ne oluyor, hudhudu re’y edemiyorum yoksa ğaiblerden mi oldu?” kavletti.
Kuşlara göz gezdirdi de “Bana ne oluyor, hudhudu göremiyorum yoksa yitti mi?
21- “Onu şedid bir a’zabla te’zib edeceğim veya zebh edeceğim ya da bana mübin bir sultan getirir.”
“Ona çetin bir tadışı tattıracağım veya boğazlayacağım veya bana açık bir belge getirsin.”
22- Bei’din ğayrından meks etti de “İhata etmediğini ihata ettim ve sana Sebe’den yakin bir nebei ciet ettirdim” kavletti.
Çok geçmeden “kavramadığını kavradım ve sana Sebe’den bir belli ileti getirdim, söyledi.
23- “Ben onlara mülk yapan imreeyi vecd ettim ve ona şeyin küllünden ita olundu ve onun a’zim bir a’rşı vardı.”
“Ben onlara hanlık yapan bir kadın buldum ve ona her şeyden verilmiş ve onun yüce bir sekisi vardı.”
24-25 “Onu ve kavmini Allah’ın dununda şemse secde eder vecdettim ve şeytan onlara a’mellerini tezyin etmiş de onları sebilden sedd etmiş ve onlar semalar ve arzda hebi ihrac eden ve ihfa ettiklerinizi ve i’lan ettiklerinizi i’lm eden kimse olan Allah’a secde etmeyi ihtida edemiyorlar
“Onu ve ulusunu Allah’tan başka güneşe kapanıyor buldum ve şeytan onlara işlerini süslemiş de onları yoldan çıkarmış ve onlar gökler ve yerde dölü çıkaran ve gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı bilen kimse olan Allah’a kapanmayı yol bulamıyorlar.
26- Allah, kendisinden başka ilah olmayan a’zim a’rşın rabbidir.
Allah, kendisinden başka tanrı olmayan yüce sekinin yetiştiricisidir.
27- “Sıdk mı ettin yoksa kaziblerden misin, nazar edeceğiz” kavletti.
“Doğru musun yoksa yanılanlardan mı mısın, bakacağız” söyledi.
28- “Bu kitabım ile zihab et de onu onlara ilkah et sümme onlardan tevelli et de nazar et, ne rucu ediyorlar?”
“Bu yazıtımla git de onu onlara bırak, sonra onlardan geri çekil, ne çevireceklerini bekle ?”
29-31 “Ey mele’ , bana, Süleyman’dan ve Rahman Rahim Allah’ın ismiyle olan .Üzerime u’luv etmeyiniz ve bana müslümanlar olarak etvet ediniz.” diye kerim bir kitab ilka olundu” kavletti.
“Ey ileri gelenler, bana Süleyman’dan ve Yaşatan Çalıştıran Allah’ın adınadır Bana üstünlük taslamayınız ve bana barışçılar olarak geliniz diye görkemli bir yazıt bırakıldı” söyledi.
32- “Ey mele’, emrimde bana ifta ediniz, sizler bana şehadet edinceye dek ben bir emri ket’ edemem” kavletti.
“Ey ileri gelenler, işimde bana önerin sizler bana tanıklık edinceye dek ben hiç bir işi kesemem” söyledi.
33- “Biz kuvvetli ve şedid be’sliyiz ve emir senindir, ne emredeceğine nazar et” kavlettiler.
“Biz güçlü ve yamanız ve buyruk senindir, ne buyuracağına bak” söylediler.
34- “Melikler, bir karyeye duhul edince onu ifsad ederler ve ehlinin en i’zzetlilerini en zelil ca’l ederler. İşte böyle yaparlar” kavletti.
“Hanlar, bir kente girince onu bozarlar ve elinin en üstünlerini en aşağı yaparlar, işte böyle yaparlar” söyledi.
35- “Ve ben onlara bir hediyyeyi irsal edeceğim de nazar edeyim, mürseller ne ile rucu’ edecek.”
“Ve ben onlara bir armağanı göndereceğim de bakayım, elçiler ne ile dönecek.”
36- Süleyman’a ciet ettiğinde “Bana mal ile mi imdad ediyorsunuz? Allah’ın bana ita ettiği sizin ita ettiğinizden daha hayırdır. Bel, hediyyelerinizle siz ferh edersiniz.
Süleyman’a geldiğinde “Bana varlık ile mi yetişiyorsunuz? Allah’ın bana verdiği sizin verdiğinizden daha iyidir. Değil, armağanlarınızla siz sevinirsiniz.
37- “Onlara rucu’ et, onların ona kibeli olamayacağı cündlerle onlara etvet edeceğiz ve onları oradan onlar sağırler iken ezille olarak ihrac edeceğiz”.
“Onlara dön, onların onu karşı koyamayacağı ordular ile onlara geleceğiz ve onları oradan küçük düşmüşler iken alçaklar olarak çıkaracağız.”
38- “Ya mele’, hanginiz onlar bana müslümanlar olarak ita etmeden kabl onun a’rşını bana ita edecek?” kavletti.
“Ey ileri gelenler, hanginiz onlar bana barışçılar olarak gelmeden önce onun sekisini bana getirecek?” söyledi.
39- Cinlerden bir i’frit “Sen mekamından ikame etmeden kabl ben onu sana ita ederim, ben onun a’leyhine emin bir keviyyim” kavl etti.
Cinlerden bir çavuş “Sen yerinden kalkmadan önce ben onu sana getiririm, ben buna güvenilir bir yeterliyim” söyledi.
40- İ’ndinde kitabdan bir i’lim olan kimse “Tarfın sana irtidad etmeden kabl ben onu sana etvet ederim” kavletti. Onu i’ndinde müstakir re’y ettiğinden “Bu, şükür mü edeceği yoksa küfür mü edeceğim, beni belv etmek için rabbimden bir fazldır. Ve kim şükür ederse yalnız kendi nefsine şükretmiş olur ve kim küfür ederse rabbim kerim olan ğaniydir”, kavletti.
Yanında yazıttan bir bilgi olan kimse “Çevren sana dönmeden önce ben onu sana getiririm” söyledi. Onu yanında yerleşmiş gördüğünden “Bu, karşılayacak mıyım yoksa kapatacak mıyım, beni denemek için Yetiştiricimden bir artıdır. Ve kim karşılarsa yalnız kendisine karşılamış olur ve kim kapatırsa Yetiştiricim görkemli olan varlıklıdır” söyledi.
41- “Onun a’rşını ona tenkir ediniz, nazar ediniz, ihtida mı edecek yoksa ihtida edemeyen kimselerden mi olacak?” kavletti.
“Onun sekisini ona tanıtmayınız, bakınız, bulacak mı yoksa bulamayan kimselerden mi olacak? Söyledi.
42- Ciet ettiğinde “A’rşin da böyle?” kavl edildi. “Bu sanki o” kavletti. “Ondan kabl bize i’lim ita olunda ve biz müslüman olduk” kavletti.
Geldiğinde “Sekin de böyle mi?” söylendi. “Bu ta kendisi” söyledi. Ondan önce bize bilgi verildi ve biz barışçı olduk.
43- Ve onu, Allah’ın dununda i’badet ettikleri sadd etti. O kafir bir kavimdendi.
Ve onu, Allah’ın dışında taptıkları saptırmıştı. O kapatan bir ulustandı.
44- Ona “Sarha duhul ediniz” kavl edildi. Onu re’y edince lücce hesab etti ve sakyelerinden keşf etti. “O kevarirden mümerred bir sarhtır” kavletti. “Rabbim, ben nefsime zulmettim ve Süleyman ile beraber a’lemlerin rabbi Allah için islam oldum” kavletti.
Ona “Konağa giriniz” söylendi. Onu görünce gölet sandı ve bacaklarını aştı. “O sırçadan parlatılmış bir konaktır” söyledi. “Yetiştiricim, ben kendimi ezdim ve Süleyman ile beraber toplulukların Yetiştiricisi Allah için barıştım” söyledi.
45- Ve Semud’a ehileri Salih’i, Allah’a i’badet ediniz diye irsal etmiştik de onlar ihtisam eden iki fırka oluverdiler.
Ve Semud’a kardeşleri Salih’i Allah’a kulluk ediniz diye göndermiştik de duruşan iki birlik oluverdiler.
46- “Ya kavmim, niçin haseneden kabl seyyieyi isti’cal ediyorsunuz? Rahmet olunursunuz diye Allah’a istiğfar etmeliydiniz” kavletti.
“Ey ulusum, niçin iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırıyorsunuz? Esenliğe erdirilirsiniz diye Allah’ın örtmesini istemeliydiniz” söyledi.
47- “Sen ve seninle beraber olan kimselerden dolayı tetyir olduk” kavlettiler. “Tairiniz Allah’ın i’ndindedir, bel, siz iftan olunan bir kavimsiniz” kavletti.
“Sen ve seninle beraber olan kimselerden dolayı uçurduk” söylediler. “Uçuruşunuz Allah’ın yanındadır; değil, siz denenen bir ulussunuz” söyledi.
48- Ve medinede, arzda ifsad eden ve islah yapmayan tisa’ reht vardı.
Ve kentte, yerde bozgunculuk yapan ve uygun davranmayan dokuz çete vardı.
49- Onu ve ehline tebyit edip sümme velisine “Ehlinin mehlikine şahid olmadığımızı ve sadık olduğumuzu söylemeye Allah’a tekasüm edelim diye kavlettiler.
Ona ve çağa çoluğuna baskın yapıp sonra arkasına “Çağa çoluğunun yok oluşuna tanık olmadığımızı ve doğru olduğumuzu söylemeye Allah’a ant içelim diye söylediler.
50- Ve bir mekri mekr ettiler ve onlar şuu’r etmezken bir mekri de biz mekr ettik.
Ve bir oyunu kurdular ve onlar bilinçsizken bir oyunu da biz kurduk.
51- Onların mekrinin a’kibetinin nasıl olduğuna nazar et. Biz kavimlerini ecmei’n olarak tedmir ettik.
Onların oyununun sonunun nasıl olduğuna bak. Biz uluslarının sonunu birden getirdik.
52- Şunlar, zulm ettiklerinden dolayı haviye beytleridir. İşte bunda i’lm eden bir kavim için ayetler vardır.
Şunlar, ezdiklerinden dolayı yıkılmış evleridir. İşte bunda bilen bir ulus için kanıtlar vardır.
53- Biz, iman etmiş ve ittika etmiş olan kimseleri inca ettik.
Biz, inanmış ve korunmuş olan kimseleri kurtardık.
54- Ve Lut’u da.. Hani kavmine “Sizler ibsar ettiğiniz halde fahişeyi etvet mi ediyorsunuz” kavletmişti.
Ve Lut’u da.. Hani, ulusuna “Sizler göre göre aşırılığa varıyor musunuz” söylemişti.
55- “Siz mi nisaın dununda şehvetle recüllere etvet ediyorsunuz? Bel, siz cahil bir kavimsiniz.”
“Siz mi kadınların dışında cinsellikle erkeklere geliyorsunuz? Değil, siz ilkel bir ulussunuz.”
56- Kavminin cevabı “Lut’un alini karyemizden ihrac edelim, onlar tatahhur eden insanlardır” kavletmeleri dışında olmadı.
Ulusunun yanıtı “Lut’un yakınlarını kentimizden çıkaralım, onlar arınan insanlardır” söylemelerinin dışında olmadı.
57- Ğabirlerden takdir ettiğimiz imreesi dışında onu ve ehlini inca ettik.
Göçenlerden sağdığımız karısı dışında onu elini kurtardır.
58- Onların a’leyhine bir matarı imtar ettik de matar münzerleri sev’et etti.
Onların üzerine yağmuru yağdırdık da yağmur uyarılanları kötü taptı.
59- “Hamd Allah’ındır; selam, istifa eden kimseler olan a’bdlerinin üzerine olsun. Allah mı haydır yoksa işrak ettikler mi” kavlet.
“Değer, Allah’ındır; barış, seçkin kimseler olan kullarının üzerine olsun. Allah mı daha itidir yoksa ortak yaptıkları mı” söyle.
60- Yoksa semaları ve arzı halk etmiş, size semadan maı inzal etmiş, onun şecerini inbat edemeyeceğiniz behceli hedikeleri onunla inbat etmiş kimse mi? Allah’la beraber bir ilah mı var? Bel, onlar a’dl eden bir kavimdir.
Yoksa gökleri ve yeri yaratmış, size gökten suyu indirmiş, onun ağacını bitiremeyeceğiniz diri bağları onunla bitirmiş kimse mi? Allah ile beraber bir tanrı mı var? Değil, onlar dengesiz bir ulustur.
61- Yoksa arzı kerar ca’l eden, hilaline nehirler ca’l eden, ona rasiyeleri ca’l eden ve iki bahrın beynine haciz ca’l eden kimse mi? Allah’la beraber bir ilah mı var? Bel, onların ekseri i’lm etmiyor.
Yoksa yeri durak yapan, aralarına ırmaklar koyan, oraya sıradağları koyan ve iki denizin arasına ayıraç koyan kimse mi? Allah ile beraber bir tanrı mı var? Değil, onların çoğu bilmiyorlar.
62- Yoksa ona du’a edince müzdarra icabet eden, suu keşf eden ve sizi arzın halifelerine ca’l eden kimse mi? Allah ile beraber bir ilah mı var? Ne kelil tezekkür ediyorsunuz?
Yoksa onu çağırınca sıkıntıda olana yanıt veren, kötülüğü kaldıran ve sizi yerin ardılları yapan kimse mi? Allah ile beraber bir tanrı var? Ne az anlıyorsunuz?
63- Yoksa berr ve bahr zulümlerinde size hidayet eden kimse ve rahmetinin yedeyinin beyninde rihleri büşra olarak irsal eden kimse mi? Allah ile beraber bir ilah mı var? Allah işrak ettiklerinde tea’ladır.
Yoksa kara ve denizin karanlıklarında size yol gösteren kimse ve esenliğinin önünde yelleri sevindirici olarak gönderen kimse mi? Allah ile beraber bir tanrı var? Allah ortak ettiklerinden üstündür.
64- Yoksa halkı ibda eden, sümme onu ia’de eden kimse ve sizi sema ve arzdan rızıklandıran kimse mi? Allah ile beraber bir ilah mı var? “Sadıklardan iseniz burhanınızı hat ediniz” kavl et.
Yoksa yaratılışı başlatan, sonra onu döndüren kimse ve sizi gökten ve yerden besleyen kimse mi? Allah ile beraber bir tanrı mı var? “Doğrulardan iseniz açıkkanıtınızı getirin” söyle
65- “Ğaybı, Allah’ın dışında semalar ve arzda olan kimseler i’lmedemez” kavlet. Hangi an ba’s olunacaklarını şuu’r edemiyorlar.
“Görünmeyeni, Allah’ın dışında gökler ve yerde olan kimseler bilemez” söyle. Hangi an gönderileceklerinin bilincinde değiller.
66- Bel, ahiret konusunda onların i’limleri derk etti; bel, onlar onda şekk içindedir; bel, onlar onda a’madırlar.
Değil, öte konusunda onların bilgileri yetişti; değil, onlar ondan kuşku içindedir; değil, onlar onda kördürler.
67- Ve küfr etmiş olan kimseler “Biz ve ebilerimiz turab olunca mı, biz mi ihrac olunacağız” kavletti.
Ve kapatmış olan kimseler “Biz ve atalarımız toprak olunca mı, biz mi çıkarılacağız” söyledi.
68- Bu bize ve ebilerimize min kabl va’d olunmuştur. Bu evvelkilerin esatirinden başkası değildir.
Bu bize ve atalarımıza önceden söz verilmiştir. Bu, öncekilerin söylencelerinden başkası değildir.
69- “Arzda seyr ediniz, mücrimlerin a’kibetinin nasıl olduğuna nazar ediniz” kavlet.
“Yerde geziniz, suçluların sonunun nasıl olduğuna bakınız” söyle.
70- Onlara hüzn etme ve mekr ettiklerinden dayk içinde olma.
Onlara üzülme ve oyunlarından sıkıntıda olma.
71- Ve “Sadıklar iseniz bu va’d ne gün” kavlederler.
Ve “Doğrular iseniz bu söz ne gün” söylerler.
72- “İsti’cal ettiğinizin ba’zısının size redf etmesi size a’sv eder” kavlet.
“Çabuk olmasını istediklerinizin kimi sizi ardılaması beklenir” söyle.
73- Ve Rabbin insanlar üzerine fazıllıdır ve lakin onların ekserisi şükretmiyorlar.
Ve Yetiştiricin insanlar üzerinde artılıdır ve ancak onların çoğu karşılamıyorlar.
74- Ve Rabbin sadırlarında iknan ettiklerini ve i’lan ettiklerini i’lm eder.
Ve Yetiştiricin başlarında gizlediklerini ve açıkladıklarını bilir.
75- Sema ve arzda mübin bir kitabda olmayan bir ğaibe yoktur.
Gök ve yerde açık bir yazıtta olmayan bir görünmeyen yoktur.
76- Bu Kur’an, İsrail beninine içinde ihtilaf ettiklerinin ekserisini kıssa eder.
Bu Kur’an, İsrail oğullarına içinde ayrılığa düştüklerinin çoğunu anlatır.
77- Ve müminlere bir hüda ve bir rahmettir.
Ve inanlara bir yol ve bir esenliktir.
78- Rabbin onların beyninde hükmü ile kaza edecektir. A’lim a’ziz O’dur.
Yetiştiricin onların aralarında kesimi ile biçecektir. Bilen Güçlü O’dur.
79- Allah’a tevekkül et. Sen mübin hakk üzeresin.
Allah’a dayan. Sen açık gerçek üzeresin.
80- Sen mevtlere isma’ ettiremezsin ve müdbirler tevelli edince summa dua’yı isma’ edemezsin.
Sen ölülere işittiremezsin ve dönekler arkalarını dönünce sağırlara çağrıyı işittiremezsin.
81- Sen a’maları dalaletlerinden hedy edecek değilsin. Sen, ayetlerimizi iman eden kimseler dışında olanlara isma’ edemezsin. Onlar müslimlerdir.
Sen körleri şaşkınlıklarından yola koyacak değilsin. Sen, kanıtlarımıza inanan kimseler dışında olanlara işittiremezsin. Onlar barışçılardır.
82- Ve kavl onların üzerine vaki’ olunca onlara arzdan bir dabbeyi ihrac ederiz, onlara nasın ayetlerimize ikan olmadıklarını tekellüm eder.
Ve söz onların üzerine oluşunca onlara yerden bir debeleneni çıkarırız, onlara insanların kanıtlarımıza kanmadıklarını konuşurlar.
83- Ve o yevm ümmetin küllünden ayetlerimizi tekzib eden bir fevci haşr ederiz. Onlar izağ ederler.
Ve o gün tüm topluluklardan kanıtlarımızı yalanlayandan bir bölümünü toplarız. Onlar sürüklenirler.
84- Hatta onlar ciet ettiklerinde de “Bir i’limle ihata etmediğiniz halde ayetlerimi tekzib mi ettiniz, a’mel ettikleriniz ne?” kavletti.
Onlar gelince “Bir bilgi ile kuşatmadığınız halde kanıtlarımı yalanladınız mı işledikleriniz ne?” Söyledi.
85- Zulmettiklerinden dolayı kavl onların üzerine vuku etti, onlar nutk edemeyecekler.
Ezdiklerinden dolayı söz onlara gerçekleşti, onlar konuşamayacaklar.
86- Leyli, içinde sükun bulmaları için ve neharı mübsire olarak ca’l ettiğimizi re’y etmediler mi? Bunda iman eden bir kavim için ayetler vardır.
Geceyi, içinde dinlenmeleri için ve gündüzü de gösterici olarak yaptığımızı görmediler mi? Bunda inanan bir ulus için kanıtlar vardır.
87- Ve o yevm sura nefh olunur da Allah’ın meşiet ettiği kimseler dışında semalarda olan kimseler ve arzda olan kimseler fez’ eder. Hepsi dahirler olarak ona etvet eder.
Ve o gün boruya üflenir de Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerde olan kimseler ve yerde olan kimseler irkilirler. Hepsi ona doluşarak gelirler.
88- Cibali re’yedersin onu camid olarak hesab edersin oysa onlar sehabın merrini mürür eder. Şeyin kullünü itkan eden kimse olan Allah’ın sunudur. O amel ettiklerinizi habirdir.
Dağları görürsün onu donuk sanırsın oysa onlar bulutun geçişini geçmektedir. Her şeyi devindiren kimse olan Allah’ın yapısıdır. O işlediklerinizi bilendir.
89- Kim hasene ile ciet ederse ona ondan daha hayırı vardır. Ve onlar yevmeizin fez’den aminlerdir.
Kim iyiliği getirirse ona ondan daha iyisi vardır. Ve onlar o gün irkilmeden güvendedirler.
90- Ve kim seyyie ile ciet ederse vecihleri narda kebab olur. A’mel etmiş olduklarınızın dışında icza olunuyor musunuz?
Ve kim kötülüğü getirirse yüzleri ateşte pişer. İşlemiş olduklarınız dışında karşılanıyor musunuz?
91-92- Ben ancak, her şey kendisinin iken bu tahrim ettiği beldenin ve Rabbine i’badet etmemle emr olundum. Ve ben müslümanlardan olmakla ve Kur’an’ı tilavet etmemle emr olundum. Kim ihtida ederse yalnız nefsinedir ve kim dall ederse “Ben ancak münzirlerdenim” kavlet.
Ben ancak, herşey kendisinin iken yasakladığı bu kentin yetiştiricisine kulluk yapmamla buyuruldum. Ve ben barışçılardan olmakla ve Kur’an’ı aktarmamla buyuruldum. Kim yola koyulursa yalnız kendinedir ve kim şaşarsa “Ben ancak uyaranlardanım” söyle.
93- Ve hamd Allah’ındır, ayetlerini size re’y ettirecek siz de onları ö’rf edeceksiniz. Rabbiniz a’mel ettiklerinizden ğafil değildir.
Ve değer Allah’ındır, kanıtlarını size gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Yetiştiriciniz işlediklerinizden dalgın değildir.
AÇIKLAMA : Bu surede zekatın itasında bahsedilmektedir. Sure Mekki’dir. Zekat ise Medine’de farz olmuştur. Zekat temizlik demektir. Temizliği vermek tabiri, Mekke’de müteşabihtir. Medine’de açıklandıktan sonra bunun anlamı anlaşılmıştır. Kur’an’da bir çok kelime vardır ki, bugün bile hala anlaşılmış değildir. Bu surede de böyle ifadelere rastlanabilir. Surenin başında buna işaret edilmiştir.
Musa(AS), “Kabez bir şihabı size getiririm” diyor. Kabez, aydınlatıcı demektir. Musa(AS) bu ateşi gece görmüş olmalıdır. “Bir de ısınırsınız” diyor. Demek ki, soğuk bir yerde bulunmaktadır. Medyen şehrinin daha kuzeyde olması muhtemeldir.
“Ateşin içinde olan kimseler ve çevresinde olan kimseler mubarek oldu” sözü ile ateşin içinde şuurlu varlıkların olduğunu ifade etmektedir. Bunun da Allah olmadığını ondan sonra gelen “Alemlerin rabbi Allah sübhandır” sözü ile ateşte olanın Allah olmadığını anlatmaktadır.
“Değenek, sanki canlıymış gibi ihtizaz” etti ifadesi ile değeneğin gerçekten canlanmadığını ifade etmektedir.
“Elini ceybine koy, ona bir kötülük dokunmadan beyaz olarak çıkacak” denmektedir. Bir kötülük dokunmadan sözü ile elde bir değişiklik olmadığını anlatmaktadır.
“Firavun ve kavmine dokuz ayet içinde...” denmektedir. İçinde dendiği için bütün ayetler dokuz tanedir. Bunlar tufan, çekirge, haşarat, kurbağa, kan, yıllarca süren kıtlık ve yemişlerin azalmasıdır.
“Tayrın mantıkı bize ta’lim edildi” denmektedir. Bugün kuşların kendi aralarında anlaştıkları bir dilleri olduğu 50-60 civarında harf kullandıkları tespit edilmiştir. İnsanlarla hayvanlar arasında diyalog her zaman vardır. Süleyman(AS)’in ordularından bahsedilirken ins ve tayr ifadeleri geçmektedir. Hem de cin, insten önce geçmektedir. Anlaşılan, Süleyman(AS)’nin ordularında İsrail oğullarından olmayan ama kendilerini gizleyen askerler vardı. Bunları kendi uluslarına karşı korumak için gizli tutuyorlardı. Ve orduda bu şekilde olan yabancılar çoğunluktaydı.
Neml vadisine geldiklerinde bir nemle “Ey neml, meskenlerinize giriniz. Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezmesinler” ifadesindeki neml, vadinin sakinleri olabilir, nemle de o sakinlerden bir kadın olabilir. Süleyman(AS)ye yaranmak için halkını meskenlere girin diye teşvik etmiş, Süleyman(AS) da bunun bu davranışına tebessüm etmiştir.
“Tayr tefekkud etti” ayetinde de tay ve Hudhud kelimeleri kod adı olabilir. Nitekim, Sebe’den bir haberle geldiğini sonraki ayet belirtmektedir ki, Hudhud’un istihbaratçı olduğu düşünülebilir. Hudhud, Sebe Melikesi’nin büyük bir a’rşının olduğunu söylemektedir. Bu a’rşın büyük olmasının manası, a’rşın mecazi manada olmasını çağrıştırmaktadır. A’rşın büyüklüğünden çok, a’rşın kerimliği söz konusu olur.
“Semalarda ve arzda hebi ihrac eden” yani taneyi çıkaran “kimse” ifadesi ile göklerde de tohumların olduğunu ve çimlendiklerini ifade etmektedir.
Süleyman(AS)ın mektubunda “Bana büyüklük taslamayın, bana barışçı olarak gelin” demesi ile onlardan eşitlik içinde barış istemektedir.
Melike, melei ile istişare etmektedir ve “Siz şehadet etmedikçe ben karar vermem” demek suretiyle halkın isteğine göre karar almakta olduğunu ifade etmektedir. İslami olmayan devletler de bile istişare ile hareket edildiği anlaşılmaktadır.
“Melikler bir karyeye duhul edince orasını ifsad ederler. Ehlinin eizzini ezille ca’lederler.” İfadesi ile yeni gelen iktidarların bir yerde yerleşebilmesi için eskiden hakim olan kadroyu tasfiye ettikleri ifade edilmektedir. Bu genel sosyal kuralın o tarihlerde oralarda bilindiği anlaşılmaktadır. Böylece Sebe uygarlığının ileri bir uygarlık olduğu ortaya çıkmaktadır. Süleyman peygamber hediye olarak gönderilen malı kabul etmemiş savaşı önermiştir. Savaşmadan barış yollarını aramıştır. “Kim onun arşını bana getirebilir” demiştir. Buradaki arş bizzat melikenin arşı olabildiği gibi benzer arşı da olabilir. Yani süleyman peygamberin bulunduğu yerde imal edilecek arş. Cinden bir İfrit makamından kalkmadan önce ben sana onu getiririm demiştir. Ben sana onu yaparım anlamında olabilir. Onun üzerinde emin kaviyim demesi. Buna işaret etmektedir. Kitabın ilmi kendinde olan kimse ise başını çevirmeden önce sana getiririm demiştir. Buradaki kitap süleyman peygamberin melikeye yazdığı kitap olabilir, yani içinde neler yazdığını bilen kimse olabilir. Arş daha önce imal edilmiş ve meclise getirilmiştir. Süleyman peygamber başını çevirince arşı orada görmüştür. Arşını tenkir edin, bilecek mi bilemeyecek mi bakalım demiştir. Melike gelince bu senin arşın mı diye sorarlar sanki o diye cevap verir. Ve biz daha önce bu hususta bilgi sahibi olduk ve biz müslimiz der. Yani melikenin de kendi arşına benzer bir arşı süleymanın imal etmekte olduğu haberini aldığı anlaşılıyor. Bugünkü zahiri teknoloji ile bu ayetlere başka türlü yorum getirmek mümkün değildir. Ancak dört boyutlu uzay ve ışınlama kanunları gibi henüz ulaşamadığımız bir teknoloji ile burada anlatılanlar bir tevile gerek kalmaksızın doğru olabilir. Bunun doğru olup olmadığını anlayabilmek için bu teknolojiye ulaşmak gerekir. Süleyman peygamber Melikenin benzeri arşı imal ettirmekle kalmamış ayrıca döşemeyi kristal yapı ile döşemiştir. Bakıldığı zaman sanki su varmış şeklinde görülmektedir. Geçmişte bu şekilde ayna gibi duvar ve döşemelerin yağılması teknolojisine ulaşıldığı bilinmektedir. Çin’de iki ressam takımı bir yerin karşılıklı duvarlarında yarışmak için resim yapmağa başlamışlar. Odanın ortası perde ,ile bölünmüş ve birbirini görmemektedirler. Bir taraf şahane tablo yapmaktadır. Diğer taraf ise resim yapmamakta sadece duvarı cilalamaktadır. Perde kaldırınca tablo karşıdaki duvarda aynada yansır gibi çıkmış. Demek ki bu tür sanat geçmiş yıllarda bugünkünden daha ileri şekle ulaşılmış bulunmaktadır. Süleyman peygamber bu teknoloji ile güç üstünlüğünü ispatlamaktadır. Buna askerlikte caydırıcı güç denmektedir.
“Semud’a kardeşleri Salih’i irsal ettik” sözünden sonra “Medine’de ifsad eden rehtin dokuzu vardı” söylenilmektedir. Salih peygamber zamanında Medinelerin oluştuğu anlaşılmaktadır. İkinci Sümer uygarlığında artık şehirlerin oluştuğu bilinmektedir. Musa peygambere dokuz ayet verildiği burada da dokuz rehtin dokuzu olduğu söylenmektedir. Böylece bu surede iki defa dokuz kelimesi kullanılmış olmaktadır. Başka yerde ondokuz ve doksan dokuz dan bahsedilmektedir. Yine Eshabi Kehf’ten bahsederken üçyüz dokuz geçmektedir. Dokuz sayısı on sayısının bir eksiğidir. On sayısı kamildir. Dokuz ise nakistır. “Rehtin dokuzu” ifadesi ile on’un kamilliğine işaret vardır.
“Lut’un alini karyemizden çıkaralım onlar kendilerini temize çıkaran kimselerdir” demişlerdir. Böylece bozulmuş topluluklar içlerinde iyi insanı yaratmazlar. Bozulmuş topluluklar içindeki iyi insanlar cihad ederek toplulukları düzeltmek zorundadırlar. Düzeltemezlerse oradan hicret etmelidirler. Zalim olan kavmi helak etmek müminlerin işi değildir. Hicret ettikten sonra Allah onları kendisi hela edecektir. Kur’an’da anlatılan kıssaların hiçbirisinde kafirlere müminlere müminler eliyle ceza verildiği veya hela edildiği bildirilmemektedir. Ancak sizin ellerinizle ceza vermeyi irade eder ayeti ile hicretten sonra savaşı meşru sayar ve saldırılarına karşı saldırı ile de helak ettiğini bildirir. “Zate behçe” ifadesi ile bitkilerin canlı varlıklar olduğu kendilerini devamlı yenilediklerini ve temizlediklerini ifade etmektedir. Canlıyı kimse temizlemediği halde üzerine tozlar konduğunda üzerlerinden atabilmektedirler. Her zaman parlaklıklarını korumaktadırlar. Oysa suni maddeler ne kadar iyi yapılmış olursa olsun sonunda kirlenmekte ve insanlar tarafından temizlenmeleri gerekmektedir. Kur’an bu hususa işaret ederek ağaçların kendi kendine bitmediklerine işaret etmektedir. İki deniz arasında haciz yaptı ayeti ile denizler birbirine komşu oldukları halde sularında farklılıklar vardır. İstanbul boğazında olduğu gibi karşılıklı akıntılar olsa bile Karadeniz’in suları ile Akdeniz in suları aynı tuzlulkta değildir. İçinde yaşayan canlılar da farklıdır. Sosyal olaylarda da topluluklar komşu oldukları birbirlerine gidip geldikleri halde farklı yapılarını korumaktadırlar. Böylece ayrı varlıklar olmaktadırlar. İnsan vücudundaki hücrelerin derileri de benzer geçişleri sağlayan ama ortamları farklı tutan özelliklere sahiptir. Canlılarda en zor izah edilen karışmadan bu geçişlerin oluş mekanizmasıdır. Köklerden bitki kendisine yarayan maddeleri almakta yaramayanları seçmektedir. Bağırsaklarımızda da kıllar vücudumuza yarayanlar kana karışmakta diğerlerini almamaktadır. Buna iki denizin karışmaması ifadesi ile işaret etmektedir.
“Rahmetinden önce müjdeleyici riyahı irsal eden kimse” ifadesi ile de, insanların gerekli tedbirleri alabilmeleri için olayla olmadan önce olayları haber veren işaretlerin olduğu anlatılmaktadır. Arabada çıkan bir arıza da arabanın sesi değişmektedir. Bu sese alışık olan şoförler derhal olacak olanlardan haberdar olur ve tedbirlerini alırlar. Bizdeki ağrılar da hep bu tedbirlerin alınması için konmuştur. Demek ki, kainat öyle yaratılmıştır ki, biz o kainatta yaşabilelim Kainata sağlanan özellikler bizim onun içinde yaşayabilmemiz içindir.
“Halkı ibda eder ve sonra iade eder” ifadesi ile kainattaki oluşların temel kuralını koymuştur. Kainatta her şey yeniden yaratılmıştır. On milyar yıl önce kainat yoktu, zaman yoktu, mekan yoktu, canlı yoktu, insan yoktu. Baştan bunları var etti. Sonra da benzerleri oluşmaktadır. Biz bu oluştaki benzerlikten yararlanarak onları bilebiliyoruz. Onlardan yararlanabiliyoruz. Bu ifadeden sonra “sema ve arzda size rızık veren kimdir” diye soruyor. Yani bizim rızıklanmamız hilkatın ibdası ile iadesine bağlıdır. Tabiattaki oluşların bir kısmı kurallıdır. Biz onların olacaklarını biliriz. Bir kısmı ise kuralsızdır. Biz onların olacaklarını bilemeyiz. Bunlar gayb haberleridir. İnsanlar bilemedikleri gibi melek ve cinlerin bilemediklerini ifade etmektedir. “Göklerde ve yerde olan kimseler gaybı bilmez” .
“Ahirette ilimleri iddirak etmiştir.” Bunun anlamı isnanlar gaybı bilememekle beraber ahiret hakkında ilimleri vardır. Yahut ahirette burada bilmediklerini öğreneceklerdir demektir.
“Bu evvelkilerin esatırından başka bir şey değildir” demişleridir. Bütün topluluklarda masallar anlatılır. Gelişmiş uygarlıklarda da senaryolar okunur veya seyredilir. Dinleyenler veya seyredenler bunların gerçekle ilgisi olmadığını bilirler ama yine de seyreder dinler ve zevk alırlar. Kendileri hayal kurarlar. BU hayalleri de onları zevklendirir. Yani bir dışımızda kainat var bir de beynimizde veya beyinlerimizde oluşmuş kainatlar var. Bunlar bazı yerlerde birbirileri ile çakışır. Bazı yerlerde ilgileri olmaz. İnsan her iki kainatın parçasıdır. Öldükten sonra dirilme de böyle sadece hayalidir. Dışarı ile bir ilişkisi yoktur demişlerdir. Kur’an ise tekrar dirilmenin ibda ve iade kanunları ile ilgili olup hariçte gerçeği olan bir oluştur.
“Bu vaat ne zaman” derler. İlim bazı şeylerin ne zaman ve nasıl olacağını bilir. Ancak bazı şeylerin olacağını bilir ama ne zaman olacağını bilmez. Saat kaçta akşam olacağı önceden bilinir. Kışın yağmurun yağacağı da bilinir. Ama ne kadar ve hangi saatte yağacağı bilinmez. İnsanın öleceği bilinir. Ama ne zaman öleceği bilinmez. Ahiret de böyledir. Kainatın sonu gelecek ve ondan sonra yeni hayat başlayacak ama ne zaman gelecek bu bilinmez. Zalim topluluklar helak olacaklardır. Bu bilinir ama ne zaman olacaktır bu bilinmez. Ne zaman olacağı bilinmediği için olacağı da bilinmez kabul etmektedirler.
“Sema ve arzda mubin bir kitapta olmayan bir gaybe yoktur” ifadesi ile Allah tarafından bütün gaybın bilindiği ve kitapta toplandığı ifade edilmektedir. Bu kitap beş boyutlu uzaydır. Nekire getirildiği ,içinde başka beş boyutlu uzayın olduğu anlaşılmaktadır. “Kur’an İsrail oğullarına kıssa etmektedir” diyerek İsrail oğullarını diğer insanlardan ayırarak onlara farklı yer vermiştir. Çünkü Kur’an Tevrat ve İncil’in oluşturduğu İbrahim’i uygarlığın tamamlayıcısıdır ve son halkasıdır. Allah insanlar arasında birlik olsun diye her insana ayrı ayrı vahy etmemiştir. İnsanlar Allah’ın vahyini birbirilerinden öğrenmektedirler. Böylece birlik meydana gelmiştir. Bütün topluluklara da ayrı ayrı vahy etmemiştir. Uygarlığın oluşması için gönderilen kitaplar önce Nuh peygamber ve onun zürriyetinden gelen peygamberlere sonra da İbrahim peygamber ve onun zürriyetinden gelen o peygamberlere göndermiştir. Bu ayet bu gerçeğe işaret etmiştir. Ama arkasından o müminlere hidayet ve rahmettir demek suretiyle bu farklı giriş ondan farklı yararlanma anlamını taşımaz. Bütün müminler ondan eşit şekilde yararlanabilirler. Hatta Kur’an’dan İsrailoğlulları ve Arapların dışındaki kavimler daha çok yararlanmaktadırlar.
“Sen ölüye duyuramazsı, sağıra işittiremezsin köre yol gösteremezsin, ancak ayetlerimize iman eden kimselere yol gösterirsin onlar müslüman olurlar” ayeti ile Kur’an’ın Kur’an’ı getirenler tarafından farklı bir şekilde kabul ettirileceği anlayışını reddetmektedir. Bu bakımdan Allah kitapları indirirken ve peygamberleri gönderirken hiçbir zaman zulmetmemiştir. Çünkü kitap veya Kur’an’laşamamış topluluklar ondan sorumlu değiller. Asıl sorunlu olanlar kendiler,ine kitap geldiği halde onu kabul etmemiş veya kabul etmiş ama onu diğer insanlara ulaştırmamış kimselerdir. Yani eğer zulüm söz konusu olsa kendilerine kitap gelmeyenlere değil kendilerine kitap gelenlere daha çok zulmedilmiş olur. Ama kendilerine kitap geldiği için kendilerinden güç yetmeyen hiçbir şey istenmediği için onlara zulm edilmemiştir.
“Onlara kavl vaki olunca onlara arzdan bir dabbe ihrac ederiz. Onları teklim eder, nas ise ayetlerimize yakin getirmemektedir.” Bu ayetteki onlara kavl vaki olunca ifadesi ile onlara bir olay geçince anlamı çıkmaktadır. Bu toplulukların helak olmasının ifade ettiği gibi genel olarak ölmeleri halinde de anlaşılabilir. “Arzdan dabbe ihrac ederiz” “arzdan bir kurt çıkarırız veya hayvan çıkarırız” anlamı Türkçe’de nasıl kurdun iki anlamı varsa dabbenin de iki anlamı var. Biri yer kurdu biri canavar kurdudur. Arapça’da ise dabbe yerde sürünen yürüyen küçük hayvancıklar anlamına geldiği gibi yerde hareket eden bütün hayvanlar anlamına da gelir. Yer dabbesi deyince, böcek kurt anlamı çıkar. Burada izafet “min” ile yapılmıştır. “Min”siz izafet yapılsaydı dabbe marife olurdu. Teklim etmek bağı budamak demektir. Bir şeyi düzeltmek için sağından solundan kesmek anlamındadır. Konuşmak ta kelimeleri yani parçaları bir araya getirme anlamındadır. Konuşmak teklimin ikinci manasıdır. Bu ayetten zahir olarak anlaşılan insanlar ölünce onların bedenlerini parçalayıp dağıtmak ve başka işe yarayacak hale getirmek için mezarda var ettiği kurtlardan böceklerden bahsetmesidir. Bu da hayat için çok önemli bir olaydır. Eğer çürüme söz konusu olmasaydı yeryüzünde oluşmuş olan hayvanlar üst üste yığılacak ve Himalaya dağları yüksekliğinde bir leş olacak yani hayat olmayacaktı. Hayat gıda zinciri ile oluşmaktadır. Bütün canlılar bir fabrikanın gayet düzgün çalışan işçileridir. Kimi imalat yapmakta kimi de bozukları artıkları eskimişleri parçalamaktadır.
Burada bu ayete bu manayı vermede zorluk yapan sonundaki “nas ayetlerimize yakın getirmez oldular” ifadesidir. Bu sözün sanki dabbe tarafından söylendiği izlenimini vermektedir. Oysa “ayatina” sözü ile bu sözün Allah’ın sözü olduğu açıktır. Topraktaki çürütücü böceklerin bu görevleri insanlara yakın sağlamamaktadır denmektedir. Bundan dolayıdır ki bu ayette kiyametin alameti olarak bir dabbeyi anlamak zordur.
“Her ümmete ayetlerimizi tekzib edenlerden bir fevc haşr ederiz” denmektedir. Böylece her toplulukta mutlaka fitne çıkaran bir grup var olacaktır demektir. Şeytan bunun için vardır ve bu denge gereğidir.
“İlminiz ihata etmeyince ayetlerimi mi tekzip ettiniz” ifadesi ile ilmin olmadığı yerlerde insanlar ne inkar etmeli ne de iman etmelidir. İlm edilmek için çalışılmalıdır. İlim tasdik ederse iman etmeli ilim tekzip ederse reddetmeli, ilim henüz ulaşmamışsa beklemeli.
“Onlara zulm ettiklerinden dolayı kavl vaki oldu” ifadesi ile kavl vaki olmanın hüküm giyme anlamında olduğu anlaşılmaktadır Bu surede iki defa bu tabir geçmektedir.
“O gün sura üfürülür, Allah’ın meşieti olan kimseler dışında semavat ve arzda olanlar fezağ ederler, hepsi ona dahirin olarak gelirler” ifadesi ile kıyametin yalnız insanlarla değil insan, cin, ruh ve meleğin hepsi ile ilgili husus olduğu anlaşılmaktadır. Ruh ve melek batın alemde ise de yine bu kainatımızın batınındadırlar. Bu kainatın kanunlarına tabidirler. Bu kainat zahiri ile batını ile değişecek ve ahiret hayatı oluşacak ,insanlarla beraber melekler ve ruhlar ve cinler de yeniden hayata başlayacaklar. “Her şey fani olacak sadece rabbının vechi baki kalacak” ayeti de bunu teyit eder.
“Dağları donuk sanırsın, oysa onlar bulutun yürüyüşü gibi yürümektedirler” ayeti ile yerin dönmekte olduğunu ifade ettiği gibi dağlar mağma tabakası üzerinde yüzmektedir ve birbirlerine yaklaşmakta ve uzaklaşmaktadır. Zelzelelerin bir kaynağı da budur. Bu hususa işeret etmiş de olabilir. Buluta benzetilmesi yüzme ile uçmanın aynı mekanik kanunlara tabi olmasındadır.
“Her şey itkan etmiştir” yani her şeyi hareketli kılmıştır”denmektedir. Kainat kuantum denilen parçacıklardan oluşur, parçacıkların sayısı artmaz eksilmez. Parçacıklar hareket halindedirler. Ya yerinde titreşmektedirler. Ya da bağımsız olarak uçmaktadırlar. Parçacıkların hızları artıp eksilmektedir. Ancak bu artma sürekli olmayıp adım adımdır. Bir parçacık Bir hızdan diğer hıza aniden atlayarak geçer ara hızlarda duramaz. Bu atlayış buçuklu sayılar üzerinde olur. Bir buçuk, iki buçuk, üç buçuk şeklinde olmaktadır. En düşük hız buçuk hızdır. Negatif hız olmadığından parçacık yarım hızı kaybedemez. Dolayısı ile kainatta sükunet halinde olan yani hızı olmayan herhangi bir parçacık yoktur. Yirminci yüzyılın büyük birkaç buluşundan biri olan bu buluş Kur’an’da bu ayetle ifade edilmiştir. Dağlar da hareket halindedir. Biz zaten her şeyi, hareketli yaptık diyor. Bulutun molekülleri de devamlı içlerinde hareket halindedir. Dağın molekülleri de böyledir. Bu hareket sıcaklığı oluşturur. Hesapla sıfırın altında 273 santigrat derecede moleküller sıfır hıza ulaşırlar ve hareketleri durur. Ama gerçekte bu dereceye hiçbir madde ulaşamaz. Ve sıfır hızda bir madde yoktur. Madde asgari yarım hızla azami de ışık hızla hareket edebilen bir varlığa sahiptir.
“Kötülük yapanların sadece kötülük yaptıkları kadar cezalandırılacakları oysa iyilik yapanların daha fazlası ile iyilikle karşılanacakları ifade edilmektedir. Tahrim ettiği bu beldenin rabbına ibadet etmekle emr olundum denmektedir. Tahrim edilen belde Mekke’dir. Bütün insanlar için harem kılınmıştır. Yeryüzü insanlar arasında bölüşülmüştür, oranın halkından izinli olmadıkça oralara girmek yabancılar için caiz değildir. Oysa Mekke bütün insanlığa açıktır. Güven altına alınmıştır.
“Müslümanlardan olma ile emr olundum ifadesi ile savaşçı değil barışçı olmakla emr olundum denmektedir. Arkasından Kur’an okumam emr olundu Mekke’ye bütün insanlar serbestçe gelip gidecekler kendilerinden vize pasaport istenmeyecek, gümrük muameleleri yapılamayacak, hatta suçlu olsalar bile oradan çıkıncaya kadar takip edilmeyecekler. Böylece herkes oraya rahatlıkla gelip gidecek ve Kur’an’ı öğrenecek. “İsteyen ihtidat edecek isteyen dalalet edecek”. Müminlerin görevi uyarmadan ibarettir.
“Yakında size ayetlerini gösterecek ve siz onları tanıyacaksınız”. Ayeti ile Kur’an’ın mucizelerinin zamanla ortaya çıkacağına işaret ettiği gibi söylediklerinin gerçekleşmesi ile Kur’an’ın dışında ayetler de ortaya çıkacaktır. Bugün müspet ilimler Allah’ın bir çok ayatını ortaya çıkarmıştır.