AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
Süleyman Karagülle
3508 Okunma
taha suresi meali

 

 

 

20 - TA HA SURESİ

 

 

SeRA (p.se) : Toprağın ekin yapılan katmanıdır.

NeA’L (ayn) : Ayakkabıdır.

HeLi’ (hı, ayn) : Kullanılıp atılan veya başkasına verilen elbisedir.

ERiBe (hemze) : Geniş tencere, torba

HŞŞ (ha) : Dökülen yaprak

VeNiYe : Çuval demektir.

CiZ’ (zal,ayn) : Dala dönüşmüş yapraktır (hurma yaprağı).

YeBiS (sin) : Kuru yerdir.

MeNN : Göbelek, mantardır.  

SeLVa (sin) : Bıldırcın kuşudur.

HaVR (hı) : İki dağ arasındaki boğazdır.

BeRaH (ha) : Ağacın ve otun olmadığı çıplak yerdir.

LiHYe (ha) : Sakaldır.

eZReK (ze, kaf) : Ak doğanın erkeğidir. Renk karışıklığından gözlerin kamaşması anlamına gelir.  

SeFSeF (sad) : Söğütlüktür.

HeMSa (he, sin) : Yumuşak pişmiş ettir.

A’NiY (ayn) : Esir, tutukludur.

HiSaFe (ha, sad) : Alaca koyun. Saçı beyazken sakalı siyah yüz.

DiNaK (dal, kef) : Çıkılması zor olan sık dallı ağaçtır.  

 

 

 

1- Ta ha

Ta ha.

 

2- Biz Kuranı sana şaky edesin diye inzal etmedik.

Biz Kuranı sana sataşasın diye indirmedik.

 

3- O yalnız haşiyet eden kimseye bir tezkiredir.

O yalnız çekinen kimseye bir anlatmadır.

 

4- Arzı ve u’lya semaları halk eden kimseden bir tenzildir.

Yeri ve yüksek gökleri yaratmış olan kimseden bir indirmedir.

 

5- Rahman arşa istiva etti.

Yaşatan sekiye doğrulmuştur.  

 

6- Semalarda olanlar, arzda olanlar, beyinlerinde olanlar ve seranın tahtında olanlar O’nundur.  

Göklerde olanlar, yerde olanlar, aralarında olanlar ve toprağın altında olanlar O’nundur.

 

7- Kavli cehr etsen de O sırrı ve ihfayı i’lm eder.

Sözü açık etsen de O gizliyi ve kapalıyı bilir.

 

8- Allah kendisinden başka ilah olmayandır. Hüsna isimler O’nundur.

Allah kendisinden başka tanrı olmayandır. Güzel adlar O’nundur.

 

9- Ve Musa’nın hadisi sana etvet etmedi mi?

Ve Musa’nın olayı sana gelmedi mi?

 

10- Hani, bir narı re’y etti de ehline “Meks ediniz, ben bir narı üns ettim, size ondan bir kabesle etvet edebilirim veya nar üzerinde bir huda vecd ederim” kavl etti.

Hani, bir ateşi gördü de eline “Kalınız, ben bir ateşi gördüm, size ondan bir tutuşturucu getirebilirim veya ateş üzerinde bir yol bulurum” söyledi.

 

11- Ona etvet ettiğinde “Ya Musa” diye nida olundu.

Ona geldiğinde “Ey Musa” diye seslenildi.

 

12- “Ben senin Rabbinim, na’leyni hel’ et, sen mukaddes vadi Tuva’dasın.

“Ben senin Yetiştiricinim, çarıklarını çıkar, sen kutlu yaka Tuva’dasın.”

 

13- “Ve ben seni ihtiyar ettim de vahy olunanı istima’ et.”

“Ve ben seni seçtim de bildirileni dinle.”

 

14- “Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur, bana i’badet et ve zikrim için salatı ikame et.”

“Ben Allah’ım, benden başka tanrı yoktur, bana kulluk et ve anışım için toplantıyı yap.”

 

15- “Saa’t bir etvet edecektir, nefsin küllüsü se’y ettiği ile cezalansın diye onu ihfa etmeye keyd ettim.”  

“Süre gelecektir, kişinin hepsi çabası ile karşılansın diye onu gizleyiverdim.”

 

16- Ona iman etmeyen kimse ve hevasına ittiba eden kimse ondan seni sadd etmesin, redy edersin.

Ona inanmayan ve eğilimine uyan kimse seni engellemesin, yıkılırsın.

 

17- Ve şu yeminindeki nedir, Ya Musa.

ve şu  sağındaki nedir ey Musa.

 

18- O asamdır, ona tevekki ediyorum, ve ğanemimi onunla hışhış ediyorum ve benim için onda aher me’rebler de vardır kavletti.

O değeneğimdir ona dayanıyorum ve koyunlarımı onunla sürüyorum ve benim için onda diğer işler de vardır söyledi.

 

19- Onu ilka et ya Musa diye kavletti.

Onu bırak ey Musa söyledi.

 

20- Onu ilka ettiğinde o sa’yeden hayy oluverdi.  

Onu bıraktığında o çabalayan bir yılan  oluverdi.

 

21- Onu ahz et ve havf etme. Onu evvel siretine iade edeceğiz diye kavletti.

Onu al ve korkma. Onu önceki durumuna döndüreceğiz diye söyledi.

 

22-23- Kübra ayetlerimizden sana irae edelim diye yedini cenahına damm et, uhra bir ayet olarak suun ğayrında beyda olarak huruc etsin.

Büyük kanıtlarımızdan sana gösterelim diye elini koynuna koy diğer bir kanıt olarak kötülüğe uğramaksızın ak olarak çıksın

 

24- Firavuna zihab et o dağy etmiştir.

Firavuna git o taşkınlık yapmıştır.

 

25- Rabbim sadrımı şerh et,

Yetiştiricim başımı aç söyledi.

 

26- Emrimi teysir et.

İşimi kolaylaştır.

 

27- Lisanımdan ukdeyi hallet

Dilimden düğümü çöz

 

28- Kavlimi fıkh etsinler

Sözümü kavrasınlar.

 

29- Bana ehlkimden bir vezir ca’l et

Bana elimden bir bakan ver.

 

30- Ehim Harun’u..

Kardeşim Harun’u..

 

31-Onunla ezrimi teşdid et.

Onunla sırtımı pekiştir.

 

32-33-34- Onu emrimde işrak et de seni kesiren tesbih edelim ve seni kesiren zikredelim

Onu işimde ortak et de seni çokça arındıralım ve seni çokça analım.

 

35- Sen bizi basirsin.

Sen bizi görensin.

 

36- Su’lün sana ita olunmuştur ya Musa diye kavletti.

İsteğin sana verilmiştir ev Musa diye söyledi.

 

37- Seni uhra bir merr ede de menetmiştik.

Seni diğer bir kez de ödüllendirmiştik.

 

38- İha olunanı ümmüne iha etmiştik.

38- Bildirileni annene bildirmiştik.

 

39- Onu tabutun içine kazf et ve onu da  yemmin içine kazf et de sahile ilka etsin. Benim adüvvüm olan kendisinin de adüvvü olan onu ahz etsin.  ve benden mehabbet olarak  sana ilka ettim. Aynımda sun’ edilmen için.

Onu kutunun içine koy ve onu da akara bırak kıyıya ulaştırsın. Benim de  düşmanı olan kendisinin de düşmanı olan onu alsın ve benden sevgi olarak sana kavuşturdum. Gözümde yetiştirilesin diye.

 

40- Uhtun meşy ettiğinde onu kifledecek kimseyi size delalet edeyim mi diye kavl ediyordu. Aynı tekarri etsin  ve hüznetmesin diye seni ümmüne rücu ettik. Ve sen bir nefsi katlettin de seni ğamm dan tenciye ettik. Ve seni fitnelerle teftin ettik. Meyden ehlinde senelerce lebs ettin. Sonra bir kadere ciet ettin.

Bacın yürüdüğünde onu üstlenecek kimseyi size göstereyim mi diye söylüyordu. Gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni annene döndürdük. Ve sen bir kimseyi öldürdün de seni kaygıdan kurtardık. Ve seni sınamalarla sınadık. Medyen elinde yıllarca kaldın. Sonra bir ölçü üzerine geldin.

 

41-Seni nefsime istina ettim

Seni kendime yondum

 

42- Sen ve ehin ayetlerimle zehbedin ve zikrimde veny etmeyin

Senm ve kardeşin kanıtlarımla gidin ve anışımda gevşemeyin

 

43- Firavuna zehbedin o tağyetmiştir.

Firavuna gidin  o taşmıştır.

 

44- Ona leyin bir kavl  kevledin tezekkür edebilir veya haşy edebilir.

Ona yumuşak söz söyleyin anlar veya  çekinebilir

 

45- Rabbimiz, bize fert eder veya tuğyan eder diye havf ediyoruz kavlettiler.

Yetiştiricimiz, bizi kovar veya bize taşkınlık yapar diye korkuyoruz söylediler.

 

46-Havf etmeyin ben sizinle beraberim sem ederim, rey ederim

Korkmayın ben sizinle beraberim duyarım ve görürüm.

 

47- Ona etvet edin, rabbinin rasulüyüz İsrail ibinlerini bizimle irsal et ve onlara tazib etme Sana rabbinden bir ayetle ciet ettik. Selam, hidayete tabi olan kimseleredir kavledin.

Ona gidin, yetiştiricinin elçisiyiz, İsrail oğullarını bizimle gönder ve onlara tattırma, sana yetiştiricinden bir kanıtla geldik. Barış yol gösterene uyan kimseleredir söyleyin.

 

48- Bize, azabın tekzip eden ve tevelli eden kimselere olacağı vahyedildi.

Bize, tadışın yalanlayan ve döne kimselere olacağı bildirildi.

 

49- Rabbiniz  kimdir Ey Musa kavletti.

Yetiştiricin kimdir ya Musa söyledi.

 

50- Rabbimiz şeyin küllüne haklini igta eden sonra da hidayet eden kimsedir.

Yetiştiricimiz her şeye yaratılışını veren  sonra da yol gösteren kimsedir.

 

51- Evvel  karnların bali neydi  kavlettiler.

Önceki çağların suçu neydi söylediler.

 

52- Onun ilmi kitapta rabbimin indindedir. Rabbim ne dall eder be de nesy eder. .

Onun bilgisi yazıtta yetiştiricimin yanındadır. Yetiştiricim  ne şaşırır ne de unutur.

 

53- O arzı sşize mehd caleden ve orada sebilleri sülük eden ve semadan mayı inzal eden kimsedir. Onunla şetta nebattan zevcler ihrac ettik.

 

O yeri size beşik yapan ve orada yollar yerleştiren ve gökten suyu indiren kimsedir. Onunla türlü bitkiden eşler çıkardık.

 

54- Eklediniz nigamlerinizi ragyediniz. Bunda nuhali olana ayetler vardır.

Yiyiniz davarlarınızı güdünüz. Bunda bilge olana kanıtlar vardır.

 

55- Sizi oradan halk ettik, oraya iade edeceğiz uhra taret olarak ihrac edeceğiz

Sizi oradan yarattık, oraya döndüreceğiz ve diğer bir  durumda çıkaracağız.

 

56- Ona ayetlerimizin küllünü irae ettik de o tekzip etti ve iba etti.

Ona kanıtlarımızın hepsini gösterdik  de o yalanladı ve kaçındı.

 

57-Bizi, sihrinle arzımızdan ihrac etmen için mi ciet ettin ya Musa

Bizi büyünle yerimizden çıkarman  için mi geldin ey Musa

 

58- Misli bir sihirle sana etvet edeceğiz, ne senin ne de bizim hulf edeceğimiz bir mevidi, suva mekanı beynimizde ca’let

Benzeri bir büyüyle sana geleceğiz. Senin de bizim de  caymayacağımız, düz bir yerde aramızda bir günü belirle

 

59- Mevi’dimiz ziynet yevmi olsun ve nas duhan haşr olsun.

Buluşmamız süslenme günü olsun ve insanlar kuşlukta toplansınlar.

 

60-Firavun tevelli etti de keydini cem’ etti sonra etvet etti.

Firavun döndü de tuzağını toparladı sonra geldi.

 

61- Musa, veyl size Allah’a kizbi iftira etmeyin. Azapla sizi ishat eder. İftira eden kimse havb etmiştir.

Musa, vay size Allah’a yalanı uydurmayın. Tadışla sizi  kızdırır. Uyduran kimse bitmiştir.

 

62-Emirlerini beynlerinde tanzug ettiler ve necvayı da israr ettiler.

İşlerini aralarında tartıştılar. Toplantılarını gizlediler.

 

63- Bunlar ise, iki sahirdir sihirleriyle sizi ardınızdan ihracı irade etmektedirler ve musla tarikatınızı zehb edecekler diye kavl ettiler.

Bunlar ise, iki büyücüdür. Büyüleriyle sizi yerinizden çıkarmayı istiyorlar ve örnek yolunuzdan edecekler diye kavl ettiler.

 

64- Keydinizde icma’ edin sonra saff olarak ita edin. İstigla eden kimse elyevm iflah etmiştir.

Tuzağınızı toparlayın sonra sıra olarak gelin. Üstün gelen kimse bugün başarmıştır.

 

65- Ya Musa  sen mi ilka edeceksin yoksa ilka edenlerin evveli biz  mi olalım.

Ey Musa, sen mi atacaksın yoksa atanlardan ilki biz mi olalım.

 

66- Bel ilka ediniz kavletti. Hiballeri ve asaları ona sihirlerinden dolayı sa’y ediyormuşlar gibi tahayyul edildi.

Değil, atınız söyledi. İpleri ve değenekleri büyülerlinden ötürü ona yürüyorlarmış gibi algılandı.

 

67- Musa hifeten nefsinde ivcas etti.

Musa kendisinden korkmaya başladı.

 

68- Havf etme sen alasın kavl ettik.

Korkma sen üstünsün söyledik.

 

69- Yemininde olanı ilka et, sun’ ettiklerini lekf edecek. Onların sun’ ettikleri sahirin keydidir. Sahir nereye etvet ederse iflah etmez.

Elinde olanı at. Yaptıklarını yutacak. Onların yaptıkları büyücünün tuzağıdır. Büyücü nereye gelirse başaramaz.

 

70-Sahirler sücceden ilka olundular. Musa ve Harun’un rabbine iman ettik kavl ettiler.

Büyücüler kapanarak atıldılar.  Musa ve Harun’un   yetiştiricisine inandık söylediler.

 

71- “Size izin vermeden kabl ona iman ettiniz” kavl etti. “O, sihri size ta’lim eden kebirinizdir. Yedlerinizi ve ricillerinizi hilaftan kat’ edeceğim ve nahlin cüzuu’nda taslib edeceğim ve a’zabda hangimizin eşedd ve ebka olduğunu i’lm edeceksiniz.

“Size olur vermeden önce ona inandınız” söyledi. “O, büyüyü size öğreten büyüğünüzdür. Ellerinizi ve ayaklarınızı çarpık keseceğim ve hurmanın dalında asacağım ve tattırışta hangimizin sıkı ve kalıcı olduğunu bileceksiniz”.   

 

72- “Beyyinelerden bize ciet edene ve bizi fitr edene seni isar edemeyiz. Kaza edeceğini kaza et. Ancak sen bu dünya hayatında kaza yaparsın”.  

Açıklamalardan bize gelene ve bizi yaratana seni tutamayız. Yapacağını yap. Ancak sen bu yakın yaşayışta yaparsın”.   

 

73- “Biz, Rabbimize hatalarımızı ve senin bize sihirden ikrah ettiğini bize mağfiret etmesi için iman ettik ve Allah hayırdır ve ebkadır.”

“Biz, Yetiştiricimize yanılmalarımızı ve senin bize büyüden dayattığını bize örtmesi için inandık ve Allah en iyidir ve en kalıcıdır.”   

 

74- Kim Rabbine mücrim olarak etvet ederse ona cehennem vardır. Orada ne mevt eder, ne de hayy eder.

Kim Yetiştiricisine suçlu olarak gelirse ona tandır vardır. Orada ne ölür, ne de diri kalır.

 

75-76- Ve kim O’na mümin iken salihleri a’mel etmiş olarak etvet ederse işte onlara a’li dereceler, tahtinden nehirlerin cereyan ettiği, içinde halidler oldukları a’din cennetleri vardır. Ve bu tezekki eden kimselere cezadır.

Ve kim O’na inanmış iken uygunları işlemiş olarak gelirse, işte onlara üstün basamaklar, altından ırmakların aktığı, içinde kalıcı oldukları sürekli yemişlikler vardır. Ve bu arınan kimselere karşılıktır.   

 

77- Ve Musa’ya, “A’bdlerim ile isra et de onlara bahrda yebis bir tariki darb et”i iyha etmiştik. “Ne derke havf et, ne de haşiyet et.”

Ve Musa’ya “Kullarım ile gece yürü de onlara denizde kuru bir yolu yap”ı bildirdik. “Ne yakalanmadan kork, ne de çekin”.

 

78- Firavun cündleri ile onlara itba’ etti de onları yemden ğaşy eden ğaşy etti.   

Firavun orduları ile onları kovaladı da onları akardan kaplayan kapladı.

 

79- Firavun kavmini idlal etti, hady de etmedi.

Firavun ulusunu şaşırttı, yol da göstermedi.

 

80- Ya İsrail ibinleri, sizi a’düvvünüzden inca etmiş ve sizi Tur’un eymen canibine muvaa’de etmiş ve sizin üzerinize menn ve selvayı tenzil etmiştik.  

Ey İsrail oğulları, sizi düşmanlarınızdan kurtarmış ve sizinle Tur’un sağ yanında sözleşmiş ve sizin üzerinize göbelek ve bıldırcın indirmiştik.

 

81- Size rızk ettiğimizin tayyiblerinden ekl ediniz ve onda tağy etmeyiniz; üzerinize ğadabım hulul eder ve kimin üzerine ğadabım hulul ederse heva olur.

Size besin yaptığımızın arılarından yiyiniz ve onda taşkınlık yapmayınız; üzerinize kızgınlığım geçer ve kimin üzerine kızgınlığım gerse uçup gider.   

 

82- “Ve ben tevbe eden, iman eden ve salihi a’mel eden sümme ihtida eden kimse için ğaffarım.”

“Ve ben bırakan, inanan ve uygunu yapan sonra yol bulan kimse için örtenim”.

 

83- “Seni kavminden i’cal eden nedir, Ya Musa?”

“Seni ulusundan çabuklaştıran nedir, Ey Musa?”

 

84- “İşte onlar eserim üzereler ve Rabbim, razı olman için sana a’cel ettim” kavl etti.  

“İşte onlar izim üzereler ve Yetiştiricim, gönlün olması için çabuk ettim” söyledi.   

 

85- “Biz ba’dinde kavmini fitne ettik ve samiri onları idlal etti” diye kavl etti.

“Biz senin arkanda ulusunu denedik ve oyuncu onları şaşırttı” diye söyledi.

 

86- Musa kavmine esifen ğadban olarak rucu’ etti, “ey kavmim Rabbinin size hasen va’di vaad etmedi mi? Size ahd tuul mu etti yoksa siz üzerinize rabden  bir ğadebin size hulul etmesini mi irade ettiniz de mev’idinden hulf ettiniz” diye kavl etti.

Musa ulusuna üzülerek, kızgın olarak döndü “ey ulusum, yetiştiriciniz size iyi sözü vermedi mi? Size and uzun mu geldi yoksa siz üzerinize yetiştiricinizden bir kızgınlığın gelmesini mi istediniz de sözümden çıktınız”

 

87- “Biz senin mevi’dine melkimizle ihlaf etmedik; ve lakin, kavmin zinetinden vizirler tehmil olunduk da onlara kazf ettik” kavl ettiler. Samiri böyle ilka etti.

“Biz senin sözünü kendi yetkinliğimizle değiştirmedik; ancak, ulusun süsünden yükler yüklendik de onlara düştük” söylediler. Oyuncu böyle bıraktı.  

 

88- Onlara huvarı olan cesed bir i’cli ihrac etti de “Bu ilahımızdır, Musa’nın da ilahıdır, o nesy etti” kavl ettiler.

Onlara böğürmesi olan gövde bir buzağıyı çıkardı da “Bu tanrımızdır, Musa’nın da tanrısıdır, o unuttu” söylediler.  

 

89- Bir kavli kendilerine rucu etmeyeceğini ve kendilerine ne bir darara, ne de bir nefa’ malik olmadığını re’y etmiyorlar mıydı?

Sözü kendilerine çevirmeyeceğini ve kendilerine ne bir sıkıntıyı ne de bir yararı olamayacağını görmüyorlar mıydı?

 

90- Ve Harun onlara min kabl “Ya kavmim, siz onunla fitne olundunuz ve Rabbiniz Rahmandır, bana ittiba’ ediniz ve emrime itaa’t ediniz” kavl etmişti.

Ve Harun onlara önceden “Ey ulusum, siz onunla denendiniz ve Yetiştiriciniz Yaşatandır, bana uyunuz ve buyruğumu dinleyiniz” söylemişti.

 

91- “Musa bize rucu’ edene dek ona a’kifler olarak berh etmeyeceğiz” kavl ettiler.

“Musa bize dönene dek ona bağlananlar olarak boş bırakmayacağız” söylediler.

 

92-93 “Ya Harun, onların dall ettiklerini re’y ettiğinde seni, bana ittiba’dan men’ eden nedir” kavl etti. Emrime i’syan mı ettin?  

“Ey Harun, onların şaştıklarını gördüğünde seni, bana uymandan engelleyen nedir” söyledi. Buyruğuma baş mı kaldırdın?  

 

94- “Ya ümmümün ibni, lihyemi ehz etme, re’simi de.. Ben, İsrail ibinlerinin beynini tefrik ettin ve kavlime rakib olmadın diye kavl edeceğinden haşiyet ettim” kavl etti.

“Ey anamın oğlu, sakalımı tutma, başımı da.. Ben İsrail oğullarının arasını açtın ve sözümde durmadın, diye söyleyeceğinden çekindim” söyle.

 

95- “Hatbin nedir ya samiriy?” kavl etti.

“Beklentin neydi, ey samiri?” söyledi.

 

96- “Basr etmediklerini basr ettim de resulün eserinden bir kabzayı kabz ettim, onu nebz ettim. İşte nefsim bana böyle tesvil etti” kavl etti.

“Görmediklerini gördüm de elçinin izinden bir avucu avuçladım, onu fırlattım. İşte içim bana böyle kolaylaştırdı” söyledi.

 

97- “Zehb et, sana hayatta “misas yoktur” diye kavl etmen vardır ve (kimsenin) seni ondan ihlaf edilemeyeceğin bir mevi’d vardır ve a’kif olarak onun üzerinde zill ettiğin ilahına nazar et. Onu tahrik edecek sümme onu yemm içine nesfen nesf edeceğiz” kavl etti.    

“Git, sana yaşamda “dokunma yoktur” diye söylemen vardır ve (kimsenin) seni ondan döndürülemeyeceğin bir söz vardır ve bağlanan olarak onun üzerinde gölgelendiğin tanrına bak. Onu yakacak sonra akar içine külünü savuracağız” söyledi.    

 

98- “İlahımız kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır. Şeyin küllünü i’lmen ves’ etti”.

“Tanrımız, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. Her şeyi bilim olarak kuşatmıştır”.

 

99- İşte böyle, sana sebkat etmiş olanları nebelerinden kasas ettik ve sana ledünümüzden zikrayı ita ettik.

İşte böyle, sana geçmiş olanların bildirimlerden öyküledik ve sana yanımızdan anışı verdik.    

 

100- Kim ondan i’raz ederse o kıyamet yevminde vizri haml eder.

Kim ondan yüz çevirirse o kalkış gününde yükü üstlenir.

 

101- Onun içinde haliddirler. Himl olarak kıyamet yevminde onlara su’ oldu.

Onun içinde kalıcıdırlar. Yük olarak kalkış gününde onlara kötü oldu.

 

102- O yevm surun içine nefh olunur ve yevmeizin mücrimleri zürk olarak haşr ederiz.

O gün borunun içine üflenir ve o günde suçlular kamaşık olarak toplarız.  

 

103- Aralarında tehafut ederler. “A’şrın dışında lebs etmedik”.

Aralarında fısıldaşırlar. “10’un dışında kalmadık”.

 

104- Onların neyi kavl edeceklerini biz en a’limiz. Hani, onların terikte mesel olanları “Bir yevmin dışında lebs etmedik” kavl etmişlerdi.

Onların neyi söyleyeceklerini biz en iyi bileniz. Hani, onların yolda benzerleri “Bir günün dışında kalmadık” söylemişlerdi.

 

105-106- “Ve sana cebellerden sual edecekler, “Rabbim onları nesfen nesf edecek de onu safsaf kav’ vizr eder” kavl et.

“Ve sana dağlardan sorarlar, “Yetiştiricim onları savuracak da onu söğütlük düzlüğü olarak bırakır” söyle.  

 

107- “Onun içinde ne bir i’veci ne de bir emti re’y edersin”.

“Onun içinde ne bir girinti ne de bir çıkıntı görürüsün”.

 

108- Yevmeizin dai’ye ittiba’ ederler, ona i’vac yoktur ve savtları Rahman’a huşu’ etti de hemsanın dışında sem’ etmezler.  

O günde çağırana uyarlar, ona sıvışma yoktur ve sesleri Yaşatan’a iner de mırıltının dışında işitmezler.

 

109- Yevmeizin şefaa’t, Rahman’ın kendisi için izin verdiği ve onun için kavlen razı olduğu kimsenin dışında nef’ etmez.   

O günde aracılığın, Yaşatan’ın kendisi için olur verdiği ve onun için sözce gönlü olduğu kimsenin dışındakine yararı olmaz.

 

110- Onların yedeylerinin beyninde ve helflerinde olanları i’lm eder ve i’lim olarak O’nu ihata edemezler.

Onların önlerinde ve arkalarında olanları bilir ve bilgi olarak O’nu kuşatamazlar.

 

111- Ve vecihler kayyum hayy için a’niydir. Ve bir zulmü haml eden kimse havb etmiştir.

Ve yüzler Yöneten Diri için tutundur. Ve ezmeyi yüklenen kimse bitmiştir.  

 

112- Ve mümin iken kim salihleri a’mel ederse ne zulümden ne de hadmden havf eder.

Ve inanan iken kim uygunları işlerse ne ezilmekten ne de sindirilmekten korkar.  

 

113- Ve böylece biz onu A’rabça Kur’an olarak inzal ettik ve ittika ederler veya onlara zikri ihdas eder diye onun içinde va’yidlerden tasrif ettik.

Ve biz onu Arapça Kur’an olarak indirdik ve korunurlar veya onlara anışı anlatır diye onun içinde uyarılardan biçimlendirdik.   

 

114- Hakk olan Melik Allah tea’ldır ve vahyini sana kaza etmeden kabl Kur’an’ı a’cele etme ve “Rabbim i’lmi bana ziyade et” kavl et.

Gerçek olan Han Allah üstündür ve bildirisini sana gerçekleştirmeden önce Kur’an’ı çabuklaştırma ve “Yetiştiricim bana bilgiyi artır” söyle.

 

115- Ve min kabl Adem’e ahd etmiştik de nesy etmişti ve onda bir a’zm  vecd etmedik

Ve daha önce Adem’le sözleşmiştik de unutmuştu.  Ve onda bir bağlılık bulamadık.

 

116- Meleklere Ademe secde edin diye kavmeytmiştik de İblis’in dışında olanlar secde ettiler. O iba etti.

Meleklere Ademe kapanın diye söylemiştik de İblis’in dışında olanlar kapandılar. O kaçındı.

 

117- Ya Adem bu sana ve zevcine a’duvdur. Sizi cennetten ihrac etmesin şaky edersin kavl ettik.

Ey Adem bu sana ve eşine düşmandır. Sizi yemişlikten çıkarmasın söyledik sataşırsın söyledi.

 

118- Sana burada cu’ yoktur ve a’ry etmeyeceksin de.

Sana burada açlık yoktur ve çıplak olmayacaksın da.

 

119- Ve sen burada zametmeyeceksin ve dahvetmeyeceksin.

Ve sen burada susamayacaksın ve bunalmayacaksın

 

120- Şeytan ona vesvese etti. Ya Adem sana huldun şeceresini ve belvetmeyen mülkü delalet edeyim mi kavletti.

Şeytan ona fısıldadı. Ey Adem sana kalıcılığın ağacını ve yıpranmayan hanlığı göstereyim mi söyledi.

 

121- Ondan eklettiler de sevetleri onlara bedv etti. Tafkettiler. Cennetin verakından üstlerine hesfediyorlardı. Adem rabbine isyan etti ve ğavyetti.

Ondan yediler de çirkinlikeri ortaya çıktı. Kapandılar. Yemişlik yapraklarında üzerlerini yamadılar.Adem yetiştiricisine ayaklandı ve azdı.

 

122- Sonra rabbi onu ictiba etti. Ona tecvbe etti ve hidayet etti.

Sonra yetiştiricisi onu seçti. Ona döndü ve yola koydu.

 

123- Bazınız bazının aduvvu olarak oradan cemian hebtedin. Size beden huda etvet edecek kim hudma ittiba ederse ne dalalet eder ne de şaky eder.

Birbirinize düşman olarak oradan topluca inin. Size benden bir yol gelecek. Kim yoluma uyarsa ne şaşar ne de sataşırsınız.

 

124- Kim zikrimden iraz ederse ona dank bir maişet vardır. Onu kıyamet yevminde ağma haşrederiz.

Kim anışımdan yüz çevirirse ona sıkıntılı bir geçim vardır. Onu kalkış gününde kör toplarız.

 

125- Rabbim niçin beni ağma haşrettin ben basirdim.

Yetiştiricim nişin beni kör topladın ben görür idim.

 

126- “İşte böyle, ayetlerimiz sana etvet etti de sen onları unuttun, işte sen de el yevm nesy olundun” kavl et.   

“İşte böyle, kanıtlarımız sana geldi de sen onları unuttun, işte sen de bugün unutuldun” söyle.

 

127- Ve işte, israf etmiş ve Rabbinin ayetlerine iman etmemiş kimseyi böyle cezalandırırız ve ahiretin a’zabı daha şedid ve daha bakidir.

Ve işte, savurmuş ve Yetiştiricisinin kanıtlarına inanmamış kimseyi böyle karşılarız ve ötenin tadışı daha sıkı ve daha kalıcıdır.  

 

128- Onlardan kabl karınlardan nicelerini meskenlerinde meşy ederlerken ilhak etmemiz onlara hidayet etmedi mi? Bunda nuhalılara ayetler vardır.  

Onlardan önce kuşaklardan nicesini yurtlarında yürürlerken yok etmemiz onlara yol göstermedi mi? Bunda üstünlere kanıtlar vardır.   

 

129- Ve Rabbinden bir kelime ve müsemma bir ecel sabket etmeseydi lizam olurdu.

Ve Yetiştiricinden bir sözcük ve adlandırılmış bir süre geçmeseydi o yapışırdı.   

 

130- Kavl ettiklerine sabr et ve Rabbini şemsin tuluu’nun kalbinde ve onun ğurubunun kalbinde hamd ile tesbit et ve leylin inalarında ve neharın taraflarından razı olasın diye tesbih et.   

Söylediklerine dayan ve Yetiştiricini güneşin doğuşunun öncesinde ve onun batışından önce değeri ile arıt ve gecenin bölümlerinde ve gündüzün yanlarında gönlün olsun diye arıt.

 

131- Ve onları fitne edelim diye dünya hayatının zehresi olarak kendilerinden zevceler olmak üzere temti’ ettiğimize a’yınlarını medd etme. Rabbinin rızkı hayırdır ve ebkadır.

Ve onları deneyelim diye  yakın yaşamın çiçeği olarak kendilerinden eşler olmak üzere geçindirdiğimize gözlerini dikme. Yetiştiricinin besini daha iyi ve daha kalıcıdır.    

 

132- Ve ehline salatı emret ve onun üzerine sabr et. Senden bir rızkı sual etmiyoruz. Biz seni rızıklandırırız. A’kibet takvanındır.    

Ve eline toplantıyı buyur ve onun üzerine dayan. Senden besini istemiyoruz. Biz seni besliyoruz. Son korunmadadır.

 

133- Ve “Rabbinden bir ayet ile bize etvet etmeliydi” kavl ettiler. Onlara ula sahifelerdeki beyine etvet etmedi mi?

Ve “Yetiştiricisinden bir kanıt ile bize gelmeliydi” söylediler. Onlara ilk yapraklardaki açıklama gelmedi mi?  

 

134- Eğer onun kablinden onları bir a’zab ile ilhak etseydik “Rabbimiz, bize bir resulü irsal etmeliydin de zelil olmadan ve hizy etmeden kabl ayetlerine ittiba’ edeydik” kavl ederlerdi.

Eğer onun öncesinde onları bir tadış ile yok etseydik “Yetiştiricimiz, bize bir elçiyi gönderseydin de alçalmadan ve aşağılık olmadan önce senin kanıtlarına uyaydık” söylerlerdi.  

 

135- “Küllü mütarabbisdir, siz de tarabbus ediniz, seviyy sıratın ashabının kim olduğunu ve kimin ihtida ettiğini yakında i’lm edeceksiniz” kavl et.

“Hepsi beklemededir, siz de bekleyiniz, düz yolun yoldaşlarının kim olduğunu ve kimin yolu bulduğunu yakında bileceksiniz” söyle.

 

 

AÇIKLAMA : İlk yazısı olan yerleşik uygarlık Mezopotamya’da başlamıştır. Kur’an’da bu uygarlık Nuh(AS) ve onunla beraber anılan resullerin kıssalarında anlatılmaktadır. Mezopotamya uygarlığından sonra onunla çağdaş olmak üzere Mısır Uygarlığı doğmuştur. Bu iki uygarlık bütün uygarlıkların kaynağıdır. Mısır Uygarlığı da Yusuf ve Musa (AS) kıssalarında anlatılmaktadır. Musa (AS) ın kıssalarının Kur’an’da fazla olması İbranî Uygarlığı’nın yanında Mısır Uygarlığı’nın da O’nun kıssalarında anlatılmaktadır. Bu surede Musa (AS) nın ateş görmesinden sonra başlayan ve Samirî’nin buzağıyı yapmasına kadar geçen hikayesi anlatılmaktadır. Samirî hikayesinin Firavunla olan kıssa kısmında anılması Samirî’nin Mısır sihirleri ile ilgili sanatının bir gösterisi olduğuna işarettir. Bu surede Musa (AS) dan başka daha sonra Adem (AS) ın cennetten çıkış kısmı hikaye edilmektedir.

 

Bu hikayelerin arkasında Muhammed(AS) e gelen vahye işaret vardır. Böylece Kur’an’ın bütün eski vahiylerin toplandığı vahyin ekmeline ulaştığı hususları anlatılmaktadır.

 

Biz Kur’an’ı sana şekavet etmen için indirmedik. Sadece haşiyet edenler için bir tezkiredir(1-3)” denmektedir. Böylece resûllerin görevleri, müminlerin görevleri zorlamak değildir. Sadece çekinen kimselere anlatmaktan ibarettir. Mekkî surelerde bu hususta sık sık işaret edildiği gibi Medenî surelerde de “Dinde zorlama yoktur” kuralı gibi ayetlerle bu husus açıkça hükme bağlanmıştır.

 

Rahman a’rşa istiva etmiştir(5)” sözü ile yaratılış kanunlarını ortaya koyup melekleri onları yürütmekle görevlendirdikten sonra sanki kendisi sadece nezaretçi olarak karışmamakta olduğu hususunu belirtmektedir. Gerçekte ise her şey Allah’ın bilgisi ve iradesi ile olmaktadır. Bu nedenledir ki, burada “Allah a’rşa istiva etmiştir” demiyor da “Rahman istiva etmiştir” deniyor. Yani istiva eden O’nun rahmetidir.

 

Göklerde, yerde, ikisinin arasına ve toprağın altında olanlar O’nundur(6)” denmektedir. Toprağın altında onlalar tohumlar, ölüler olabileceği gibi yerin merkezine kadar olan kısımları da olabilir.

 

Açık söylesen de o kapalı olanları ve en gizli olanları bilir(7).” Bu ayette uygun olan söz “gizli söylesen de bilir” olması lazım gelirken “açık söylesen de” sözü ile duayı istersen açık yapabilirsin ama açık da söylemesen O yine bilir. Buradaki sır yavaş söylemek, alçak sesle söylemek; ehfa ise sadece düşünmek demektir. Bu ifadenin “şekavet etmen için indirmedik” ayetinden sonra onu açıklamak üzere gelmiş olması şekavette kastın olmaması gerektiğini ifade eder.

 

Hasen olan isimler O’nundur(8)” ifadesi ile Allah’ın hasen isimleri ile tesmiye olunacağını bildirmektedir. Aslında Allah’ın zatı tekdir, kendisinden ayrı isimleri yoktur, sadece bize o isimleri ile görünür. İsimler mecazidir. Kelamda Eş’arîler “İsimler zati ile aynıdır”, Mu’tezilîler “İsimler zatından ayrıdır” demektedirler. Maturîdîler ise “Ne ayrıdır ne de ğayrıdır” demişlerdir. Bize göre Allah’ın zatından bakıldığında isimler yoktur. Ama biz ona baktığımızda O’nu isimler içinde görürüz; zatını göremeyiz.

 

Sana Musa’nın hadisi gelmedi mi?(9)” diyerek Musa(AS) nın başından geçenlerin benzeri onun başından da geçeceğini bildirmektedir. Şekavet etmene gerek yok, Musa Mısır’dan hicret etmiş ve mukaddes ülkede uygarlık kurmuştur. Muhammed(AS) Mekke’den hicret ederek Medine’de uygarlık kurmuştur. Bu sure Mekke’de nazil olmuş ve Medine’ye hicret edeceğini bildirmiştir. Bütün uygarlıklar bu yolla kurulur.   

 

Ben senin Rabbinim, nalınlarını çıkar(12)” ayeti ile ibadet yerlerinde ayakların çıkarılması gerektiğini kurala bağlamaktadır. “Sen mukaddes Tuvâ vadisindesin(12)”. Mukaddes Vadi, toplanma vadisidir. Tuvâ ise başkanın bulunduğu, durduğu yerdir. Musa (AS) Mukaddes Vadi’ye gelmiş ve orada mihrab yerinde durmuştur. İmam olarak görevlendirilmiştir. Yani Allah ona bu yerde görev vermiştir. Mahkemelerin ancak duruşma salonlarında karar alabilmeleri, Cuma namazlarının yalnız büyük camilerde kılınması bu ayetin hükümlerindedir.

 

Zikrim için salatı ikame et(14)” emri namaz kıl değil de namazı kıldır anlamına gelir. Yani “Beni anlatman için toplantı yap” demektir.

 

Saa’t gelecektir, ben onu gizlemekteyim, böylece herkese yaptığının karşılığı verilecektir(15)” denmektedir. Dünya imtihan dünyası, aklı ile hareket edip geleceğe hazırlanan kimseler imtihanı geçmiş olacaktır.

 

Ona inanmayan ve eğilimine uyan kimse seni engellemesin, yıkılırsın

(16)” denmektedir. Musa (AS) ya bu ihtarla inanmayanların olacaklarını ve onların seni saptırmaması gerektiği hatırlatmaktadır. Her müminin karşısında tebliğ görevini yaparken inanmayan birinin çıkacağını ve onu ondan vazgeçirmeye çalışacağı bildirilmektedir. Fizikteki etki – tepki kanunu gibi sosyal olaylarda da etki – tepki kanunu vardır.

 

Allah Musa (as) ya “Elinde ne?” diye soruyor. Allah da Musa (AS) onun ne olduğunu biliyor. Anca burada Musa(AS)’nın dikkatini onun üzerine çekiyor, düşündürmeye başlıyor. O da anlatıyor. “Bu sopamdır”. Onunla günlük ne işler yaptığını anlatıyor. Burada Allah bize sopanın bir üstünlüğünün olmadığı anlatıyor. Mucizesini sopasız olarak da gösterebilirdi, işaretle yılan oluverirdi. Yahut “Yılan ol!” der, yılan oluverirdi. Ama sopadan dönüştürme yolu tercih edilmiştir.

 

Allah’ın sopayı seçmiş olması sihir yapanlarla resûl arasında eşitlik içinde yarışa sokmak içindir. Futbol izleyicilerinin iyi futbol izleyebilmeleri için eşit güçte olmaları gerekir. Sopayı koyuyor ve hareket eden yılana dönüşüyor. Bu nasıl olabilir? Bunu iki şekilde açıklamak mümkündür:

 

Biri insan beynindeki görüntü sopanın yılana dönüştürülmesidir. Bugün telkinle buna benzer veya buna yakın yanıltmalar mümkün olmaktadır.  Allah Musa’nın beyninde bu şekilde görüntüyü oluşturmuştur. Sopa gerçekten yılana dönüşmemiştir. İkinci görüş ise sopa gerçekten yılana dönüşmüştür. Bu gün bu dört ve beş boyutlu uzay ile çok kolay bir şekilde izah edilebilmektedir. Sorun dört ve beş boyutlu uzaya geçebilme sorunudur. Kur’an’da ancak sultan ile çıkarsınız ifadesi bu geçmeyi mümkün görmektedir. Süleyman peygamberin tahtı da bu yolla taşınmıştır. Bu şıklardan hangisi olursa olsun eğer bütün beyinler aynı şekilde yanıltılarak görmekte ise o da mucizedir.

 

Sorun büyücülerin yaptığından daha güçlü bir şey yapabilmektir. Çünkü Mısır inanışına göre büyücüler ve büyücülere emreden kral bu maharetleriyle tanrıya mensup olduklarını ispat etmektedirler. Onların inanışına göre en büyük büyücü baş tanrıdır. Musa as da bunlara bu inanışlarına göre bir mucize ile gelmektedir. Ve Allah’ı onlara anlatmakta onun emirlerini onlara ulaştırmaktadır. Araplarda da en büyük şair en üstün olan kimse idi. Onlara da Kur’an ile gelindi. İkinci mucize olarak elin koltuk altına sokulup beyaz olarak çıkarılmasıdır. Tekrar sokulduğunda düzelmesidir. İnsanın organlarına renk veren DNA gruplarıdır. Bilgisayarda bir tuşa basıyorsunuz kırmızı renkli oluyor aynı tuşa basıyorsunuz tekrar eski renge dönüşüyor. Burada da benzer kimyasal etkilerle DNA dönüşmesi olabildiği gibi yine sadece beyinde oluşmada olabilir. Bu  ayetleri en büyük ayetlerden göstermektedir. Musa’ya daha başka yedi ayet verilmiştir. Onları ikinci derecede saymaktadır. “Firavuna git o tuğyan etmiştir.”(24) Firavunun haksızlık yaptığını ifade etmektedir. Allah’ın  iradesi Mısır’da eğitim gören Yahudileri Filistin’e getirip orada yeni uygarlığı kurdurmaktır.Firavuna bunun için tuğyan etme izni verilmiştir.  O tuğyan etmeseydi İbraniler oraya göç etmezlerdi. Benzer tuğyanı Hitler’de görmekteyiz. Hitler’in tuğyanı Yahudilerin göç etmesine sebep olmuş ve İsrail devleti kurulmuştur.

 

Musa görevi alırken görev yapabilmesi için gerekli olanlarını Allah’tan istemektedir. Her görevli görevi kabul ederken görevi yapabilmesi için nelere ihtiyacı varsa onu bildirmeli ve kabul edildikten sonra görevi almalıdır. Görevi alnın isteklerini görev verenin karşılaması gerekir. Sana istediğin verilmiştir Musa ifadesi bunu belirtmektedir. Yani burada görevlendirme ve görevi yüklenme kuralı anlatılmaktadır.

 

Burada Musa(AS)’ye geçmişi anlatılmaktadır. Ve sonunda bütün bu olayların Allah tarafından yetiştirilmek üzere yapıldığını söylemektedir. Yani Musa(AS) Firavun’un sarayında büyütülmüştür. Medyen’deki kaynatasının yanında staj yapmıştır. Bunları anlattıktan sonra “ben seni kendi nefsim için yetiştirdim” diyor. Ve bunun arkasından emri tekrar ediyor. Ama bu sefer Harun’la beraber ikisine beraber emir veriyor.  

 

Siz varın ona Rabbinin elçisiyiz deyin” diyor “Rabbimizin elçisi” bile demiyor. O dönemin anlayışında her topluluğun kendi tanrısı vardır. Ve topluluklar tanrıları ile savaşırdı. Musa bizim tanrımız demiyor da senin tanrın diyor. Yani tek tanrıyı mutlak olarak ifade ediyor. Yani o ben tanrıyım sizin tanrınız kim diye itiraz ediyor.

 

Her şeyin halkını veren sonrada ona yol gösteren kimsedir Rabbimiz dedi. Her şeyin halkını vermek nasıl gerekiyorsa öyle yaratmak ondan sonra da yarattığına vermiş olduğu görevi yaptırmak. “Firavun geçmiş nesillerin günahı neydi  onlara böyle tebliğ gelmedi. Onlar Allah’a iman etmedi, onlarda cezalanacak. Musa cevap olarak onların ilmi Rabbimin indinde bir kitap içindedir. Rabbim ne şaşırır ne de unutur diyor. Musa(AS), onuy ben bilmiyorum ben size ne bildiriliyorsa onu anlatıyorum. Her sorunuzu cevaplandırma durumunda değilim. Bir şeyi bilmemem bildiklerimin yanlış olduğunu gerektirmez. Ama şunu biliyorum ki rabbim ne şaşırmıştır ne de unutmuştur.  Kimseye de zulmetmemektedir. Bu ayet cahiliye dönemi ile ilgili hükümleri ortaya koymaktadır. Eğer Birisine tebliğ ulaşmamışsa tebliğle ilgili konuda o sorumlu değildir.

 

Bu ayet ve bundan sonra gelen üç ayet hikayenin ortasında Allah’ın bize açıklaması şeklinde gelmektedir. Buna “Fe ehrecna bihi” sözü ve sonunda “biz ona ayetlerimizin hepsini gösterdik” ifadesi delalet etmektedir. Burada “ellezi” ismi mevsul haberdir. Mubt4edası hasfolunmuştur. Allah böyle kimsedir. Denmiş olmaktadır. Burada hasfedilen Allah “hasen isimler onundur” ayetindeki Allah olup arada hikaye olduğu için orya kadar gitmektedir. Hasfedilmğiş olmasının sebebi Musa’nın Firavun’a anlattığı Allah böyledir, doğru anlatmıştır, anlamını tekid içindir. Ayetin birinci kısmında “o sizin için yapmıştır denmekte ikinci kısımda bir onu çıkardık denmektedir. Biz ifadesi ile Kur’an’ı gönderenin onları yapan kimse olduğunu  göstermek içindir.(53)

 

“Yiyiniz ve enamınızı ra’y ediniz” –Yerden bitirilen bitkiler hayvanların yiyeceği olmakta o hayvanlar ve bitkiler birlikte insanların yiyeceği olmaktadır. Burada  Nuha’lılar içn ayetler vardır denmektedir. Nuha nihayet kelimesinden türetilmiş bir kelimedir. Genel düşüne kimse anlamındandır. Yani bütününü kavrayan kimse demektir. Yağmurun yağması, bitkiler ve hayvanlar genel düzen içinde birbirini tamamlayan bir makine gibi oluştur. Tamamen belli bir mekanizma ile bu düzen kurulmuş çalışmaktadır. Bunların teasdüfen bir araya gelmesi mümkün olmadığı gibi değişik kimselerin projeleri ile de oluşması mümkün değildir. Hem tanrının varlığına hem de onun tek  olduğuna delalet eder. Sizi topraktan yarattık, ortaya çevireceğiz ve oradan çıkaracağız. Bu ayet ile insanların tekrar dirilmeleri ile bitkilerin tekrar yeşermeleri arasında bir benzerlk kurulmaktadır. Bikriler son baharda kuruyup çürürler yapraklarını dökerler ilkbaharda yeniden yeşersinler diye bunlar olur. İnsanlar da yeniden dirilmek için ölürler.  

 

Biz ona yanşi Firavuna ayetlerimizin hepsini gösterdik fakat o tekzip etti. Denmektedir. (51-56) bu ayetle yukarıda bize anlattığı şeyleri Musa(AS)’nın Firavuna da anlattığı anlaşılmaktadır. Ellezine’deki müptedanın hasfedilemsinin nedeni budur. Yani Musa(AS)’nın Firavun’a anlattıklarını Allah bize de anlatmış oluyor. Bize söylediklerinin benzeri Firavun’a söylenmiş oluyor. Firavun bu konuşmaların sonunda “büyünle bizi yurdumuzdan mı çıkaracaksın biz de senin büyün gibi büyü yapabiliriz diyor. Firavunlar büyük devlet tecrübelerine sahip kimselerdir. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar halk içinde yayılan dedikoduları değerlendirmek zorundadırlar. Musa(AS) silahla değil fikirle gelmiştir. Firavun da bunu silahla değil fikirle karşılamak istemektedir. Çünkü bilmektedir ki fikir silahla mağlup edilemez. Dört bin sene önceki yöneticilerin bildiği bu kuralı bugünkü insanlar hala öğrenememişlerdir. Firavun karşılaşmak için  günün tayinini Musa(AS)’ya bırakmaktadır. Bunun meydanda yapılmasını istemektedir. Bu yolla rakibini sıkıştırmak istememekte baskı ile galip geldiği görünümünü silmek için günün tayinini Musa(AS)’ya bırakmaktadır. Musa(AS) belirliyor. Ziynet günü olsun ve insanlar kuşluk vaktinde gelsinler diyor. Buradaki zinet gününden maksat toplanma günüdür. Bizim cumamıza benzeyen günleri olduğu anlaşılmaktadır. Ziynet marifedir. Her mescitte ziyenetinizi alın ayeti ile Namaz vakitlerinde ziynet olduğuna işaret vardır. Toplantılara ziynetli kıyafetlerle gelinmesi istenmiş olabilir. Veya o gün topluluk kendi varlığını gösterdiği için kendisi ziynet teşkil etmiş olur. Nitekim insanlar birlikte secdeye gittiklerinde secdeden kalktıklarında son derece ziynetli görünmektedirler. Toplanma vaktini duha vakti kuşluk vakti olarak belirliyor. Biz de bugün bayramları o vakitte kılıyoruz. Firavun planlarını yaptı ve Musa ile görüştü. Musa(AS) yarışmaya girmeden önce yeninde tebliğde bulundu. Allah’la yarışmaya girmemelerini böyle uydurma hileli işlerle boy ölçüşmemeleri gerektiğini hatırlatmaktadır.  Bugün de Allah’ın düzeninin gelmemesi için Firavun’u izleyenler aynı oyunları oynamaktadırlar. Birtakım hile ve iftiralarla Allah’ın dediklerini çürüteceklerini sanmaktadırlar. Firavun bundan sonra tekrar kendi erkanına dönüyor ve orada bir tartışma ortaya çıkıyor. İşlerini aralarında tenazu ettiler ve necvayı ısrar ettiler denmektedir. Yani toplantılarını gizli yaptılar ne yapacaklarını kimseye söylemediler ve böylece galip geleceklerini sandılar. Kur’an topluluklara ait işlerde kapalılığın ve gizlililiğin olmamasını her şeyin halkın önünde açık yapılmasını istemektedir. Hak düzen ile batıl düzen arasındaki fark budur. Halkın önüne çıktıklarında Firavun değil de erkanı bütün memlekete hitap ederek bu iki kişi büyüleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyorlar ve sizin örnek yolunuzu yok etmek istiyorlar diye anlatmağa başladılar. Siz de keydinizi bir araya getirin sonra bir saf olarak girin, bugün kim üstün gelirse o kurtulacak. Musa ve Harun(AS) bütün İsrailoğulları adına konuştukları halde Firavun sadece onları muhatap almaktadır. Diğer İbranileri de Mısırlılar yanında sayarak bizi ülkemizden çıkarmak istiyorlar demiştir. Deniyor. Böylece Firavun siyaseti ile Musa(AS)’yı yalnız bırakmak istemektedir. Diğer mısırlıları böylece yanına almaya çalışmaktadır. Toplandıklarında da yine Musa(AS)’ya sen mi önce koyacaksın yoksa biz mi? Yine seçme hakkını Musa(AS)’ya veriyorlar. Hakkaniyet zayıfa bir öncelik sağlamaktır. Bunlar bununla hem Musa(AS)’yı küçümsemiş oluyorlar hem de kurala uyuyorlar. Musa(AS) onlara bırakıyor. O zaman ipleri ve sopaları büyüleri ile onlara sanki yürüyenmiş gibi hayal olundu deniyor, Kur’an’da. Burada sihirleri sebebiyle sopanın yılan gibi görünmesi teknik oyunlarla bu şekilde gösterme anlamında olabildiği gibi büyücülerin insan beynine yaptıkları etki ile onlara öyle görünmeleri de sağlanmış olabilir. Her ne suretle olursa olsun burada sihir hayal olarak ifade edilmiş olabilir. Musa (AS) kendisinde korku hissetmeye başladı. Çünkü Musa(AS) da insandı. İnanmıştı. Ama her zaman yanılma ihtimali vardı.

 

Sen korkma, sen üstün olacaksın” dedik. Sağındakini koy, yaptıklarını yutacak. Onların yaptıkları büyücü oyunudur. Büyücüler ne yapsalar başaramazlar” dedik(68-69). Allah Musa(AS)ya ne yapmasını bildiriyor, ne olacağını da açıklıyor. Bu da bize bir emri verirken emrin getireceği sonuçları da bildirmemiz gerektiğini söylüyor. Bu bilgi sayesinde emrin yerine gelip gelmediğini kontrol edilmiş olur. Bu bir işi sonuçları ile bilmek demektir. Usul-u Fıkıh ıstılahında buna zikir denir. Emri yerine getirdiğini söylemeden büyücülerin secdeye kapandığını söylüyor. Yani emir yerine geldi ve sonuç beklendiği gibi oldu. Bu nedenle de açıklamaya gerek duyulmamıştır.

 

Mısır yönetimi büyücülüğe dayanmaktadır. Büyü halkın bilmediği bir teknoloji ile bir takım gösterileri yapmak ve böylece kendilerinde Tanrı’nın gücü olduğuna halkı inandırmaktır. Bu şekilde büyücülere inanan halk büyücülerin takdis ettiği Firavun’a tanrı gözü ile bakmışlardır. Büyücülerin kendileri de büyülerini tabii kanunlar sonucu değil, kendilerine verilen ilahi güç sayesinde yaptıklarına kanidirler. Sihir yapan bir kimseyi dışarıda bırakıp halkın itikadını bozmamak için onu içlerine almaktadırlar. Kendi aralarındaki hiyerarşi de sihir yapanın becerisine göre oluşmuştur. Musa(AS)nın kendilerinden üstün bir sihir yapması onların O’na bağlanmalarını sağlamıştır. “Ve Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik(70)” demişlerdir.   

 

Musa(AS) 10 yıl gibi uzun bir süre uzak kalmıştı ama Harun(AS) onlarla beraberdi. Harun(AS) onlar için saygın bir isim olmalı ki, önce Harun(AS)’dan bahsedilmektedir.  

 

Firavun, büyücülerin iman etmelerine sıkılmış ve Musa ve Harun(AS)dan önce onları cezalandırmak istemiştir. Topluluklar içten bozulduklarında tehlikeye girerler. İç yapıları sağlam olduğu sürece dış saldırıları kolayca savarlar. Musa ve Harun(AS)un karşı çıkmaları Firavun’u fazlaca endişelendirmiyor. Ama kendi büyücülerini saf değiştirmesini saltanatının çökmekte olduğunu göstermiştir.

 

Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim(71)” diyor. Kur’an’da Allah ile muharebe edenler için de bu ifadeler kullanılıyor. Buradan anlaşılıyor ki, Mısır hukuku da başlangıçta ilahi hukuka dayanıyordu. “Hurmanın dallarına asacağım(71)”. Vav harfi ile atf etmiştir. Yani önce el ve ayaklar kesilecek sonra da asılacaklar. İşkence yapıla yapıla öldürülecekler. “Hangimiz daha şiddetli azaba sahip olduğumuzu öğreneceksiniz(71)”. Bu ayetle Musa(AS)nın inanmazlarsa azaba uğrayacaklarını söylemiş olduğu anlaşılıyor.  

 

Beyyinattan bize gelen üzerine biz sana tesir edemeyiz, ne yapacaksan yap. Sen hu dünyada yapabilirsin(71-72).” Böylece büyücülerin kişilikleri olan ve hakkı gördüklerinde ona teslim olan kimseler oldukları anlaşılıyor. Burada bir sosyal psikoloji de ortaya konmaktadır: Topluluklar eğer anlaşmış ve birleşmiş bir kitle iseler aynı şeyi düşünür ve birlikte hareket ederler. Başkanlarını da terk edebilirler. Bu nedenledir ki, topluluğa kişi tesir edemez, ancak topluluk topluluğu etkileyebilir.

 

Hatalarımızı mağfiret etmesi için Rabbimize iman ettik, sihirden bizi zorlamanızı da mağfiret etsin, dediler(73)”. Böylece büyü yapanların baskı altında oldukları anlaşılıyor.  

 

Bundan sonra “Allah daha hayırdır ve daha ebkadır. Rabbine kim mücrim olarak gelirse ona cehennem vardır. Orada ne ölür ne de dirilir. Ameli salih işleyen müminler ise onlar için ali dereceler vardır. Tahtında nehirlerin aktığı a’dn cennetleri vardır. Orada haliddirler. Tezekki edenin cezası böyledir(73-76).” Bu ayetleri büyücüler söylemektedir ve büyücülerin İslamiyet’i bildikleri anlaşılıyor.  

 

Mısır uygarlığı daha önce ayrı ayrı kentler halinde gelişmiş ve bu kentlerin yöneticileri de din adamları olmuştur. Çünkü bu kentler Mezopotamya’dan naklen ve etkilenerek gelişmiştir. Mezopotamya peygamberlerinin bilgilerine sahip idiler. Sonra Firavunlar, Kuzey ve Güney olan iki Mısır’ı birleştirerek tek devlet yaptılar. Firavunlar din adamlarının üstüne çıkıyorlar. Ama dini kuruluşlar da devam ediyor. Mısır tarihinde bu dini kuruluşların halk üzerindeki etkileri bilinmektedir. Firavunla uyuşmuş haldedirler. Büyücüler daha çok din adamları arasında yetişmiştir. Orada sihir bugünkü Müslümanların inanışlarındaki kerametlere benzemektedir. Bu nedenledir ki, Musa(AS)nın tebliğ ettiği dinin ötesinde cennet ve cehennemden haber vermektedir. Mısır’da bir Musa(AS)dan önce bir Firavun monoteizm inancını getirmek istemiştir. Ayrıca Yusuf (AS) bu inançları onlara anlatmıştı.

 

Bundan sonra “Biz Musa’ya kullarımla beraber çık. Onlara denizde kuru yol aç. Yetişeceklerinden korkmayacaksın ve çekinmeyeceksin diye vahy ettik(77)” denmektedir. İsrail oğullarından “…kullarım…” diye bahsetmektedir. Bütün insanlar O’nun kullarıydı. Onları bu isimle adlandırması onların büyük uygarlığı kurmaya görevlendirilmiş olmalarındandır, denebilir. Veya İsrail oğullarından bir kısmı yola çıkmamış olabilir.  “Çıkanlarla git” denmiş olabilir. Veya hepsi çıkmıştır, ama çıkmış olmaları kullarım olarak isimlendirilmelerine sebep olmuştur. Bütün İsrail oğullarının birlikte yola çımaları ve yine sosyal davranışlardaki birliktelikleri örnek oluşturmuştur.  

 

“Kuru bir yol aç” ifadesi ve deniz tabiri ile bunun Kızıl Deniz’de bir yer olduğunu gösterir. Bunun Süveyş kalanlı olan yer olmasını bu ayet göstermektedir. Çünkü Kızıldeniz’in derinliklerinde eyer açmak zordur.  Yol aç yetişmekten korkmayacaksın diyerek onun kapanacağını da bildirmiş oluyor. “Firavun onlara ordularıyla tabi oldu, Yemm den onlara ğaşyettiğini ğaşyetti diyor”. Yemm kelimesini başka bir yerde Nil  için  kullanıyor. Durgun akan nehir demektir.Bu ifadedeki hakiki anlamı verirsek o zaman Musa peygamberin geçtiği yer Nil nehri olur. Yukarıdaki bahr mecazi olur. Eğer yukarıdaki bahr’a gerçek anlam verilirse buradaki yemm mecazi olur. Bahr’a yem denmiş olması İstanbul boğazında olduğu gibi Kızıldeniz’in Akdeniz’de birleştiği yerde bir akıntının olmasından dolayı olmuş olabilir. Bu ayetlerdeki yol açma haberini daha iyi yorumlayabilmek için bununla ,ilgili Tevrat ayetlerinin yanında Mısır’a gidip yerinde incelemeler yapmak gerekmektedir. Sonunda Firavun kavmini  azdırdı ve onları doğru yola getiremedi denmektedir. Böylece vahye kulak vermeyenlerin bu akibetlere uğrayacağı burada bildirilmektedir. Bundan sonra Mısır’dan geçtikten sonra Sina çevresindeki olayları anlatmaktadır. İsrailoğlullarının Mısır’daki Büyücülükten kalma inanç ve fiilerini dile getirmektedir. Böylece Mısır uygarlığını da anlatmış oluyor. “Sizi düşmandan kurtardık ve size eymen turun canibini veya turun eymen canibini vaat etik” denmektedir. Yani, ya Tur dağının sağ tarafı veya sağda olan Tur’u. Yine bu konularda fazla bilgi alabilmek işçin Tevrat ve Sina çölü çalışmalarına ihtiyaç vardır. “Burasını vaat ettik” demekle ilk yer belirlenmiş oluyor. Bu yerin büyüklüğü ile Mısır’dan çıkan halkın sayısı tahmin edilebilir.  

 

“Menni ve selvayı size tenzil ettik” ayeti ile yolda beslenebilmeleri için kolaylık sağlanmış. Menn, mantar demektir. Mantarlar çürükler üzerinde çıkarlar. Bitki veya hayvan pisliği çürüğü olabilir. İbraniler Mezopotamya’dan beri çobanlıkla geçinen topluluklardır. Mısır’da, bir taraftan Firavun’a işlerini yapıp ücretlerini alırken  diğer taraftan da hayvanlarını yaparak besleniyorlardı. Yolculuk böyle gerçekleşmiştir.  Çölde dolaşırken devalı yürümüyor yer yer konaklıyorlar zaman zaman yer değiştiriyorlardı. Kumlar içerisinde hayvanların pislemesi sonunda artıklar üzerinde mantarlar bitmeye başlamıştır. Böylece sütünden ve etinden yararlandıkları gibi onlarına tıklarından oluşan besinlerden de yararlanıyorlardı.

 

Ayrıca insanlar yaşadıkları yerde bir takım döküntüler olmaktadır. Hayvanları sulamak için sarnıçlar bulunmaktadır. Sina çölü göçebe kulların uçup geçtikleri yerdir. Gerek artıklarından yararlanmak gerekse su içmek için bunların obalarında yararlanıyorlardı. Avlama teknikleri ile kuşlar da avlanıyordu. Tenzil ettik ifadesi bunun sürekli olduğunu anlatmaktadır.

 

Rızıklandırdıklarımızdan tayib olanı eklediniz orada tuğyan etmeyin. Yoksa gazabım hulul eder. Kime gazabım hulul ederse duman olur” (81) ayeti ile gıdaların bozuk ve temiz olanlarına işaret edildiği gibi zararlı mantarlarla eti yenmeyen kuşlara da işaret edilmiş olmaktadır.

 

Kim  tevbe eder, iman eder, salih amel işler ve sonra ihtida ederse ben ğaffarım”(82) ifadesindeki “sonra ihtida” sözü  mantıkla uyuşmamaktadır. Önce ihtida edilir, sonra iman edilir, sonra tevbe edilir ve sonra da ameli salih işlenir. Dolayısıyla önce tevbe tövbe söyleniyor sonra iman deniyor. İnsanın inanabilmesi için imanına mani olan kötü işleri bırakması gerekir. Kötülüklere devam eden kimse bilse de kötülükleri terk edemez. Tevbe kötülükleri bırakmadır. Ama iyilikleri yapabilmek için de önce iyiliğe iman etmek gerekir. Önce ne yapacağına karar vereceksiz, onun yapılacağına inanacaksın sonra yapacaksın. Bu sıralamada bir uygunluk olduğu açıkça ortadadır. Sonra ihtida edeceksin ne demektir. İhtida demek hidayete uymak demektir. Yani başkalarının göstermiş olduğu yola katılmak demektir. Yani topluluk içine girmek demektir. İyi topluluğun oluşması için kişilerin önce kendilerini arındırmaları sonra bir araya gelerek iyi bir topluluk kurmaları gerekir. Eğer kötü alışkanlıkları ile bir araya gelip de bir topluluk kurmaya başlarlarsa bunların kurduğu topluluk da kötü olur. Sonra ihtida etti diyor, tertip için olabilir. Tevbe etme iman etme ve salih amel işleme mağfiret için yeterli değildir. Bütün bunları hidayette olan bir topluluğa katılarak yapması içindir. Sümme’yi  ihtida mağfiret için şart olduğundan dolayı kullanıyor. Diğer tevbe ve ameli salih ise imanı şartıdır.

 

İsrail oğullarına hitaptan sonra Musa(AS), Tur Dağı’na gidiyor ve oradan acele dönmek istiyor. Surede bunlar anlatılmadan “Ey Musa, seni kavminden acele ettiren nedir?(83)” ayeti ile oradaki hitaptan bahsetmektedir. Kur’an’ın diğer ayetlerini okumadan buradaki bu ayetin manasını anlamak zordur. Bu suretle Kur’an bir bütün olduğunu defalarca okundukça daha iyi anlaşılır hale geldiğini bu yolla bize göstermektedir. Musa(AS) cevap olarak, “Onlar benim izimdedir, onlardan endişem yok, sadece oraya dönüp onlarla beraber olmamla beni razi edeceğini düşünerek acele ettim(84)” diye cevap verir.  

 

Allah’ın acelenin nedenini sorması Musa(AS)’da şüphenin belirmiş olmasından dolayıdır. Ama şüpheyi açığa vurmak şüphenin gerçekleşmesine doğru bir itme olduğundan açığa vurmuyor. Böylece, bazı hususlar iki tarafın da bilgisi içinde olsa bile açıkta söylenmez. Sonra “…izimdedir…”, “bana uyuyorlar” anlamında değildir. Onun yaptıklarını yapıyorlar anlamındadır. Nitekim Samiri kendi yaptıklarından “resulün eseri” olarak bahsediyor. Yani yalan söylemiyor, ama açıkça da şüphesini izhar etmiyor. Konuşmada bu sanatı kullanabilme siyasetçiler için önemlidir.

 

Allah Musa(AS)ya olanı haber vermektedir. “Senden sonra kavmini imtihan ettik ve samiri onları şaşırttı(85)” deniyor. Böylece samirinin yaptıkları Allah’ın imtihanı şeklindedir. Samiri suçludur ama bu suçu Allah’ın izni ile işlemiştir. Dolayısı ile samiri insanlara karşı değil, Allah’a karşı suçludur. İnsanlar ise kendileri imtihan olmakta ve hata ettiklerinde kendileri suçlu bulunmaktadır. Her topluluk kendi başına gelenlerin sorumlusu kendileri olduğunu bilmeliler. Bu fitne ile Allah Musa(AS)nın ancak Allah’ın desteği ile peygamberlik yapabildiğini göstermektedir. Dolayısı ile samirinin bu davranışı ile ortaya çıkan sonuç Musa(AS) için mucize olmaktadır.

 

Hak yolunda önderlik yapacak kimseler zaman zaman bütün cemaatinin muhalefeti ile karşı karşıya gelirler. O gerçekten Allah’a inanmış bir önder ise Allah’ın emirlerine uyar ve tek başına da kalsa gevşemez. Bunun azmini gören cemaati de onun gerçekten Allah’ın görevlisi olduğuna inanır ve onun etrafında kenetlenir ve ona uyarlar. Musa(AS) üzülmüş olarak kızgın halde kavmine dönüyor. “Rabbiniz size iyilik va’d etmedi mi? Uzun mu geldi size, yoksa Allah’ın gazabı size gelsin mi istediniz? Sözümden niye çıktınız?(86)” Musa(AS) kavmine yumuşatarak konuşmamıştır, sert çıkmıştır. Halk başkanların güçlü olmasını ister. Yumuşak ve korkak başkanlardan hoşlanmaz. Bize sert çıkıyor diye halk kızmaz. Aksine onun güçlülüğüne ve haklılığına kanaat getirir. Yeter ki, halk bu sertliğinin halkın çıkarı için olduğunu bilsin. Çocuklar da anne babalarının sertliğini saygı ile karşılarlar. Kadınlar da kocalarını böyle karşılarlar.

 

Kavmi “Gücümüzle bu işi yapmadık, kendi imkanlarımızla bunu başarmadık. Kavmin zinetinden bir yük yüklendik. Onu attık ve samiri böyle yaptı” dediler(87)”. Buradaki kavimden maksat kendileri mi yoksa Mısırlılar mı olduğu belli değildir. Tevrat’a göre Mısır’dan çıkarken Mısırlıların zinetlerini emaneten alıyorlar ve onu kaçırıyorlar. Böylece haram olan zinetlerden kavim kurtulmak istiyor. Samiriye bundan dolayı veriyorlar. Samiri ise bunu başka amaçla kullanıyor. Böylece kendilerini tebriye etmek istiyorlar. “Vizr” yüktür, ceza anlamına da gelir suç anlamına da gelir. “Kavmin zinetinden yüklerimiz vardı” derken günahlarımız vardı, biz onu attık demek istemişlerdir. Kendilerine vahiy gelmeye başlayınca iman etmişler ve tevbe sadedinde arınmak istemişlerdir.

 

Bu sözler gerçek olabilir veya bir yorum olabilir. Samiri gösteri yapan kimse demektir. Esmer, gri siyah renk demektir. Güneş battıktan sonra çevrenin görüntüsü esmerdir. Halk güneş battıktan sonra yatsıya kadar alaca karanlıkta sohbet ederdi. O sohbette halkı eğlendiren kimselere samiri denirdi. Samiri onlara buzağının ses çıkaran heykelini yapmıştır. Ses çıkarması tulum gibi şişen bir yerin üflemesi ile sağlanabildiği gibi bugünkü gramofon tekniğini kullanmış olabilir.  

 

Bu sizin ilahınız ve Musa’nın ilahıdır, unuttu(88)” dedi. Elle yapılmış bir şeyin nasıl ilah olacağı düşünülebilir. Ama insanlar Allah’ı göremedikleri için fevkalade olarak gördükleri herhangi bir şeyi ilahın orda tezahürü olarak sanırlar. Biz de Allah’ı yaptıkları ile biliriz. Gördüğümüz bütün kainat Allah’ın esmasıdır. Kendisi değil ama esmasıdır. Dolayısı ile küfür ile iman arasındaki fark ismi müsemma görmek gibi fark vardır. Mesela duvarda Allah kelimesi yazılsa o Allah’ın ismidir ama Allah’ın kendisi değildidir. Put peresler yazıyı Allah kabul edenlerdir. Güneşi yaratanı bırakıp güneşi ilah yapmak gibi.

 

Onlara sözü çeviremediğini ve onlara ne zarar ne de fayda vermediğini görmüyorlar mıydı(89). Öbür insanların heykelleri ve resimleri ve mezarları takdis etmeleri böyle bir anlayışın devamıdır. Mustafa Kemal’in fikirlerini değil de, heykeline ve mezarına saygı göstermek putpereslik mantığının bir devamıdır.

 

Musa(AS) gelmeden önce de Harun(AS) “İmtihan olunuyorsunuz, Rabbiniz Rahmandır, bana tabi olun, emrime tabi olun(90)” demişse de halk onu dinlememiştir. Allah toplulukları bir başkana tabi olacak şekilde yaratmıştır. İktidar tecezzi etmez. Resmen istediğin kadar parçala sonunda bir yerde temerküz eder.

 

Kavmi Harun(AS)a “Musa dönünceye kadar buna saygı göstermekten uzak durmayacağız(91)” dediler. Musa(AS) gelince önce Harun(AS)u azarlamış. “Ey annemin oğlu sakalımdan ve başımdan tutma, İsrail oğullarının arasını açtın, sözüme uymadın, dersin diye çekindim(94)” demiştir. Annemin oğlu demiş olması sadece anneden kardeş olmasını ifade ettiği gibi annenin çocuklar üzerindeki sevgisini hatırlatmak için olabilir. “sakalımdan tutma demesi” ile Harun(un sakallı olduğunu gösterir. Peygamberin sakallı olması sünnet kabul edilebilir. Sünnet olmasa bile sakallı olmanın olmamaktan daha iyi olduğunu gösterir. Sakal uzunluğu avuçlanacak kadar olmalıdır. Saçların da benzer şekilde uzun olması ve başın açık olması gerekir gibi bir sonuç çıkabilir. Harun(AS) din adamıdır. Halkla tartışmaya girişmez. Musa(AS) ise devlet adamıdır. Ona da yumuşaklık yakışmaz. Din adamı halka kendisini sevdirir ve birleştirir. Devlet adamı ise korkutur ve saydırır.

 

Musa(AS) Samiriye “Ne yapmak istedin?(95)” diye sordu. “Bunların görmediklerini ben gördüm. Resulün eserinden bir avuç avuçladım, onu attım. Nefsim bunu bana kolaylaştırdı(96)” diye cevap verdi. Samiri yaptığı işleri resulün eserinden bir parça olduğunu ifade ediyor. Buradaki resul Musa ve Harun(AS)dur. Bu ifade Musa(AS)nın mucizelerinde zamanında halkın bilmediği, dolayısı ile halk için gerçekleşmesi mümkün olmayan bir teknik, maharet olarak ortaya çıkar. Mucize olması başkalarının onu bilmediği halde onu bilmesidir. Samiri Musa(AS)nın teknik maharetlerinden bir parçasını kapmış ve mucize benzeri bir gösteri yapmıştır.

 

Onu nebz ettim” ifadesi ile kullandığı teknik hakkında bir işaret bulunmaktadır. Bu tekniğin bugün kullanılma şekli savurarak döküm yapmak, olabilir. Musa(AS) Samiriye “Git, dünya hayatında sen “dokunmayın” deyip duracaksın ve senin için hulf edemeyeceğin bir mevi’d vardır, o gün gelecektir. İlahını yakacağız ve onu yemme serpeceğiz(97)” demiştir. “Dokunma yok” ifadesi ile Samiri yaptığını korumaya çalışacağını bildirmiş ve ona belli bir zamana kadar dokunulmayacağını bildirmiştir. Sonunda yakılacağını ve suya serpileceği söylenmiştir. Bugünkü putlara tapıcılar da onları korumaktadırlar ve bu korumalarına Allah tarafından belli bir süre verilmiştir. Bir gün gelecek onlarda kül olacak. Burada dikkat edilecek bir husus var. “Suya serpilecek” denmektedir. “Kül olacak” denmektedir. Madenin bu şekilde yakılması pek kolay değildir. Madenin dışında reçine gibi yanabilecek şeylerden yapılmış olabilir ama külü de var ve zinet olarak kullanılabilen bir maddeden yapılmış olabilir. Mısır teknolojisi öğrenildikten sonra Samirinin teknolojisi açıklanabilir. “Yemm içine savrulacak” dendiğine göre konakladıkları yer suyu geçtikleri yere yakındır.  

 

Sana geçmiş haberlerden anlattık(99). Yani geçmiş haberlerden birini anlattık. “… ve sana ledünümüzden bir zikri verdik(9)” denerek Kur’an’ın geçmiş resulleri anlattığı gibi ayrıca yeni bir anlatışı içerdiğini ifade etmektedir. Bu yeni anlatış içtihat ve icmadır. Eski peygamberlerde bu ikisi yoktu.

 

Mücrimler o gün zurka olarak haşr olunacaklar(102)” ifadesindeki “zurka” sözü gözlerin karda veya güneşte kamaşması sonunda göremez hale gelmesi demektir. Suçluların gözleri olacak ama çevrelerini net göremeyecekler.  

 

10’dan fazla kalmadık, diye fısıldaşırlar(103)” ayetinde “10” gün olmalıdır. Çünkü ondan sonra gelen ayette “illa yevmen” denmektedir. “Yolda benzerleri” tabiri ile suç işlemekte benzer olanlardır.

 

Sana dağlardan soruyorlar(105)” Burada ahirette dağların ne olacağını soruyorlar. Orada da dünyada olduğu gibi engebeler olacak mı? “Söyle, Rabbim onu savuracak ve dümdüz yapacak. Orada girinti ve çıkıntı bulamayacaksın(107)” cevabı ile ahiretteki düzenin bu düzenden farklı olacağını ifade etmektedir. “Yer, başka yere dönüşecek” şeklindeki ayetle bu ayet birbirlerini tamamlamaktadır. Yer yüzündeki dağların görevleri denizde çıkan suların soğuyarak yağmur haline gelmesi ve temizlendikten sonra tekrar denize dönmesi içindir. Yani su dolaşımının ve hava dolaşımının sağlanması içindir. Bugün tabii olarak su dolaştığı gibi pompalarla da suni olarak dolaştırılmaktadır. Hava sürklasyonu sağlayan cihazlar da vardır. Ahirette bunlara benzer başka dolaşım sistemleri geliştirilebilir.

 

O gün Rahmanın izin vermediği ve sözüne razı olmadığı hiç kimseye şefaat olunmayacaktır(109)” ayeti şefaati asgariye indirmiştir. Şefaat var ama Allah kim için, kime, ne ölçüde şefaat etmeye izin vermişse ancak o şefaat gerçekleşecek. Gerçi burada “illa” kelimesi ile istisna yapılmıştır. Hanefi usulcülere bu ifade şefaat olacağının kanıtı değildir. Ancak burada mefhumu muhalefete itibar etmesek ayet gereksiz yere uzatılmış gibi olur.

 

Mümin iken salihlerden amel eden kimse ne zulümden ne de hazmden korkar(112)” Salih amel etmeye mümin olmayı şart koşmuştur. Buradaki mümin kelimesi kasdı ifade eder. Yani “iyi işler işlemek için iyi işler yaparsa” demektir. Yoksa bizim anladığımız zamanda Allah’a ve ahirete mümin demek değildir. Öyle olsaydı ma’rife gelirdi. Zulm ile hazm kelimelerini yan yana kullanmıştır. Zulm haksızlık, ezilme demektir. Hazm ise yok olma demektir.

 

Arabî Kur’an’ı inzal ettik(113)” denmektedir. Kur’an Arap dili ile nazil olmuştur. Onun tercümeleri Kur’an olmaz. “Kur’anen a’rabiyyen” denmiş olması Arapça’nın bir türü ile nazil olduğunu ifade etmektedir. O da Kur’an Arapça’sıdır. İbn-i Haldun’un dediği gibi bugün konuşulan Arapça değildir.   

 

İçinde vai’dlerden tasrif ettik. İttika edersiniz veya size bir zikir ihdas eder(113)” denmektedir. “İttika edersiniz veya size bir zikri ihdas eder”deki zikir, size ders verir, va’d olunan şey gerçekleşir, anlamındadır. Zikr denmesi va’din insanları yok etmeyeceği, sadece onlara va’d edilenlerle cezalandırılacağını ifade eder. Netekim, Mekke feth etmiş ama Mekke halkı hayatlarına devam etmiştir.

 

Vahyi tamamlanmadan önce Kur’an’ı acele etme(114)” ifadesinde Kur’an’ı yanlış olarak aktarmanın önüne geçilmesi ihtarı vardır. “Ve Rabbim ilmimi ziyade et” de(114)”. Bu ifade ile vahiyden maksadın Kur’an’dan alınan ilim olduğu anlaşılıyor. Yani Kur’an’ı anlamadan evvel onu zorlayarak açıklamaya çalışma ve uygulamaya geçme ama devamlı olarak Kur’an’ı iyi anlamak için dua et, anlamındadır. Burada “Rabbim ilmi baza ziyade et” duasının emri ziyade etmesi için bütün imkanlarını harca anlamını da taşır. Bu ayet peygambere de hitap etmektedir. Demek ki, peygamber de Kur’an’ın tüm manasını bilmemektedir, külli ilme sahip değildir. Bu ayet bize de emir olduğuna göre, kıyamete kadar ilmin artacağı ve sonu gelmeyeceği anlatılmaktadır. 19. asırda fizik ve kimyadaki büyük buluşlar sonucu o zamanın alimleri artık her şeyi bulduk, yeni bir şey keşfedilmeyecek sanılmıştır. Oysa asıl buluşlar 20. yüzyılda olmuştur. Bugün Sokrat’ın 2.500 yıl önce söylediği “Bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü tekrar edebiliriz. Bir sorun çözüldüğü zaman beş sorun üretmiş oluruz, yani meçhuller çoğalır. Bunun sünnetteki ifadesi “beşikten mezara kadar kadın erkek herkesin ilim yolunda çaba göstermesini ifade eden hadisidir.

 

Adem ile sözleştik, unuttu, onda a’zm bulamadık(115)” ayetinde “azm bulamadık” sözü resullerden de azimsiz olanların olduğunu gösterir. Azmi olanlar, bazı peygamberlerin başaramadıklarını başarabilirler demektir. A’zm, bir işte yılmadan ve sapmadan sonuna kadar dayanmak demektir. Sabır kelimesinde pasif direniş var, azimde ise aktif direniş var.

 

Adem ve eşinin bulunduğu cennet tasvir edilirken “Orada acıkmayacaksın, çıplak olmayacaksın, susamayacaksın ve terlemeyeceksin(119)” denmektedir. Bu tasrif bu dünyadaki bir bahçe mi yoksa başka bir gezegendeki bahçe mi veya 4 boyutlu bir uzayda başka üç boyutlu bir uzayda mı olduğu tartışılabilir. Kur’an’da bütün canlıların bir tek hücreden yaratıldığı ifade edildiğine göre bu bahçenin bizim üç boyutlu uzay içinde olduğu anlaşılır. Yeryüzündeki evrim göz önüne alınırsa arada boşluklar bulunduğundan dolayı bu evrim yeryüzünde değil, uzayda seçilmiş bir gezegende, başka yıldızların gezegeninde, belki de başka galaksilerin gezegeninde türler yaratılmış, zaman zaman dünya üzerine uzaydan getirilerek konmuştur. Ancak bunun olabilmesi için ışık hızı yeterli değildir. Ancak Saman yolu Galaksisinde olursa ışık hızı ile 50veya 100 bin yıl içinde diğer yıldızlara dağıtılabilir. Dalga hızı ışık hızından daha yüksek olan bir teknikle seyr edilmesi teknolojisini henüz keşf etmiş değiliz. “Yasaklanmış ağaçtan yediler ve çirkinlikleri ortay çıktı. Bahçenin yapraklarından örtünmeye koyuldular”(121).  Ayetinde yasak yemişten önce insanların tüylü olduğu ve kendilerinde utanma bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tevrat’ta da çıplak idiler ama onlarda utanma yoktu deniyor. Yemişi yedikten sonra insan artık kötülük de yapabilecek ve hayvanlarda bulunmayan duyguları yüklenmiş bir duruma geçmektedir. Mesela hayvanda utanma yoktur.  Adem ve Havva bu yemişi yemeden evvel de aynı genleri taşıyorlardı. Yedikten sonra değişmeleri bugünkü ilimle çok kolay izah edilebilmektedir. Her hücre 23 çift kromozom taşımaktadır. Bu kromozomlardaki çift genlerden birisi yedektir. Birisi faaldir. Mesela annesinden yeşil babasından mavi göz geni almış olan bir çocuk ya yeşil ya da mavi gözlü olur. Yeşil gen faaliyette ise mavi gen durur. Mavi gen baskınsa yeşil gen durur. Diğer taraftan bazı kimyasal maddeler genlerden bir kısmını tahrip eder. Eğer baskın olan gen tahrip edilmişse yedek gen faaliyete geçer ve canlılın görünüşü değişir. Bu yemişten yemeleri onların genlerine etki  etmiş  ve tüylerini döktürmüştür. Ama baştaki genlere etki edemediği için saç devam etmiştir. Erkeklerin sakalı da böyle kalmıştır. Kur’an’ın bu izahı bize biyolojik evrimin  nasıl gerçekleşmekte olduğunu kısmen izah etmektedir. Ve “Adem Rabbine isyan etti ve ğavi oldu” ifadesi çok açık bir şekilde günaha sürükleyen kadının değil erkeğin olduğunu ifade etmektedir. İkisi isyan etti demiyor, ikisi ğavi oldu demiyor. Oysa ikisi birden yediler denmektedir. Şimdi kadın kocasına uymuşsa şuçtan kurtulmuş mudur. Uymak onu tebri eder mi ? Eğer yanıltma varsa terbi eder, zorlama varsa terbi eder. Yahut kocası değiştikten sonra artık o değişmezse eşlik yapamayacağı durum olursa ve kocası geriye dönmeyecekse  o zaman eşinden tarafa dönmesi mazur olur. “Sonra rab onu seçti tevbe etti ve yol gösterdi” deniyor. Sonra demekle daha sonra peygamber oldu demektedir. Demek ki azimsizlik ve suç işleme daha önce, peygamber değilken imiş. Peygamber olmadan insan olması hasebiyle diğer insanlardan fakrı yoktur. “Oradan birlikte inin, birbirinizin düşmanı olacaksınız. Size hidayetim gelecek hidayetime tabi olanlar ne şaşar ne de azar” İkiniz birlikte inin deniyor, yani suçlu olan yalnız Adem olduğu halde ceza birlikte verilmiştir. Çünkü birbirinden ayrılmaları mümkün değildir, fiilen iştirak etmişlerdir. Birbirlerinize düşmansınız da çoğul sigası kullanmaktadır. Çocuklarınız birbirine düşman olacaktır denmektedir.

 

Bir türden olan varlıkların birbirine düşman olması yalnız insanlar için söz konusudur. Diğer canlılar besin yapmak için saldırırlar. Aynı türden olanlar birbirinin etlerinden geçinmediklerinden dolayı düşmanlık yapmazlar. Sadece çiftleşirken yarışırlar. Birbirlerini öldürmezler. İnsanla ise çok güçlü olarak yaratıldıklarından yani, insanların sayılarını dengeleyecek başka canlı olmadığından Allah insanları birbirine düşman kılmıştır. Böylece nüfus regülasyonu olmaktadır. Benim zikrimden iraz edenler için denk bir maişet vardır. Kıyamet gününde ise ağma olarak haşr ederiz. Denk maişet sıkıntılı maişet demektir. Yani maişetleri olmayacak demiyor. Ama maişetleri sıkıntı olacak deniyor. Zengin olanlar daha huzurlu bir hayat yaşamamaktadırlar. Varlıkları onları daha sıkıntıya sokmaktadır. İntihar edenlerin nispeti zenginlerde fakirlerden çoktur. Zenginler arasındaki dayanışma ve bağlılık daha azdır. Dan kelimesiyle bu ifade edilmektedir. Kıyamette de onu ağma haşr ederiz denmesi ahiretlerinin de kötü olacağını bildirmektedir. Zengin ve fakir ayrımı yapılmaksızın Rabbin zikrine tabi olanlar dünya ve ahirette saadete tabi olurlar, rabbin zikrinden i’raz edenler dünya ve ahirette denk bir maişet içinde olurlar.  

 

Rabbin zikrinden i’raz eden “Rabbim, beniz niçin kör olarak getirdin, ben görür idim” diyecektir(125)” Rab da “Sana kanıtlarım geldi, sen onları unuttun, bugün de sen unutuldun(126)” diyecektir. Kör olmak için unutulmak yeterli olmaktadır. Yani herhangi bir şeyin yok olması için Allah’ın onu yok etmesine gerek kalmaz, varlığının devamına iradesi olmadıkça  varlığı devam etmez. Bobinden yapılmış mıknatısa benzer. Bobinden akım geçiyorsa mıknatıslığa var, geçmiyorsa mıknatıslığı kaybolur. Kainattaki her varlığın varlığı böyledir. Her an Allah’ın kudretine muhtaçtır.  

 

İsraf eden ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ahiretin azabı ise daha şiddetli ve daha kalıcıdır(127)”. Buradaki kezalik uzağa işaret etmektedir. “lam” harfi bunu gösterir. Kıyamet azabına değil de, dünyadaki sıkıntılı maişete işaret eder. Bunun delili bundan sonra gelen ahiretteki azabın daha şiddetli olacağını ifade eden sözlerdir.

 

Rabbinden geçen bir söz ve belirlenen bir süre olmasaydı gereken olurdu(129)”. Buradaki kelime dengeyi ifade etmektedir. İnsanlar dünyada imtihan olmak üzere yaratılmışlardır. İmtihan ise devamlı olarak çalışmak ile mümkündür. Bunun için de evrime ihtiyaç vardır. Her gün yeni sorunlar olmalıdır ki, o sorunları çözmek için çalışsınlar ve imtihanlarını kazansınlar. Küfür ve tutuculuk sorunların üretilmesi içindir. Bu nedenledir ki, belli süreye kadar onlara başarı olanağı sağlanmıştır.

 

Yapıcılar yaparlar ve yaptıkları için de yaşarlar. Yıkıcılar yıkarlar ve enkazın altında kendileri de kalırlar. Mikroplar öldürürler, sonra kendileri de ölürler.

 

Öyle ise ne derlerse desinler sen sabret(130)” ve kendi işini yap. Bu iş toplantıların yapılmasıdır, cemaatleşmektir. Bu ayette namaz vakitleri sayılmaktadır. Namazı (toplantıyı) iki şekilde saymaktadır. “Rabbini hamd ile tesbih et(130)” demekte, bir de sadece “tesbih et” demektedir. Hamd ile tesbih, sohbetli tesbih, diğer tesbih ise sohbetsiz tesbih anlamındadır. Sohbetli tesbih için “güneşin doğmasından evvel ve güneşin batmasından evvel” zamanlarını göstermektedir. Sabah namazından evvel sohbet yapılır, sabah namazı kılınır, işe gidilir. İkindiden sonra ise isteyenler işe gider isteyenler sohbet yapar. Bu ayet başkanlara yapacaklarını bildirdiği için başkanlar işe gitmez, ikinci sohbet yaparlar. “Ve gecenin ortasında ve gündüzün taraflarında tesbih et(130)” denmektedir. Gecenin ortası vitirdir. Bu namaz tek kılındığı bu sohbete katılmak farz değildir. “Gündüzün taraflarında (üç tarafında) da tesbih et(130)”. Bu taraflar akşam, kuşluk ve öğle vakitleridir. Başkan bu vakitlerde de toplantılar yapacaktır. Kuşluk vakti erkeler için çalışma zamanıdır, sohbetlere katılmaları caiz değildir. Kadınlar için çalışma mecburiyeti olmadığı için katılabilirler. Sabah namazından sonra yaşlılar çocukları alarak eğitim yaptırırlar, oynatırlar. Başkan bunların bu faaliyetleri için de bir toplantı yapması gerekir. Ayetin başkana hitap ettiğine delalet eden ibare “le a’lleke terda” dır. Başka ayette “Nafile olarak sen teheccüd et, Rabbin seni mahmud makama ba’s edecektir” diyor. “Onları imtihan etmek için dünya hayatının çiçeği olmak üzere kendilerinden eşler olmak üzere   yararlandırdıklarımıza gözlerini dikme ayetindeki “kendilerinden ezvac” tabirinde “minhum”daki zamir erkeklere gittiği için zevçlerinin kadın olması uzak ihtimaldir. Dolayısı ile buradaki ezvac eşler değil de gruplar anlamındadır. Gruplanmaları sebebiyle tekelleşmelerinden dolayı servet sahibi olanların servetlerine göz dikme. Biz onları imtihan etmek için bunları verdik.  “Bunlar yakın yaşayışın çiçekleridir. Sönüp gideceklerdir”. Bugünkü tekelin sermayenin göz dikip bizim de olsun, biz de onlar gibi tekel olayım deme. “Rabbının rızkı senin için daha hayırlıdır ve daha devamlıdır.” Adil Düzene göre işletmelerini kurmayanlar kısa zamanda büyük servet sahibi olabilirler ama kalıcı olmaz. Adil Düzene göre işletmelerini kuranlar daha az ve daha geç imkanlara sahip olurlar ama daha hayrını görürler ve devamlı olur.

“Ehline selatı emret ve üstüne sabırlı ol”(132) dinde zorlama yoktur. Kimseye namz kılmak için zorlama yapılamaz. Ancak aşiret başkanları bütün cemaati kadını erkeği ve çocukları cemaata zorlarlar. “Ehleke” kelimesini kullanmaktadır. Gelmeyen olursa kendilerini veya gelmeyen çocukların velilerini çocukları il beraber aşiretlerinden sürebilirler.  Kabilelerde (bucaklarda) sadece Cuma namazlarına nöbetli erkekler zorlanabilirler. Gelmezlerse bucaktan sürülebilirler. Bunun  dışında toplantılara da zorla insanları getirme yoktur. Nöbetliler askerliklerini yapmaz ve nöbetlerini tutmazlarsa sürülürler. “Senden rızık istemiyoruz, biz sana rızık veriyoruz. Akibet ise tekva içindir” Mütteki için değil takva içindir demesi düzen ,içindir olduğunadır. Birinin değil topluluğun takvası gerekir ve bu hüküm dünya içindir. “Ona rabbinden bir ayet gelmeliydi dediler” eski sahifeler içinde olan beyinleler onlara gelmedi mi” Tevrat’ta ve İncil’de Muhammed’in geleceğine dair açık ayetler vardır. Allah İbrahim peygambere

ben senin oğullarından İsmail ve İshak’tan ayrı ayrı birer ümmet çıkaracağım. İkisinde kum kadar çok nesil yağacağım. Ama asıl seni temsil edecek olanlar ishakın çocuklarıdır denmekte ve İsmail’in Faran’da yerleştirildiği İshak’ın ise Filistin’de yerleştirildiği ifade edilmektedir. Fara’nın güneyde bir yer olduğu söylenmektedir.

İsa peygamber de “ben gideceğim yerime başkası gelecek, eksik bıraktıklarımı lo tamamlayacak demektedir”. Bu ayetin ifadesi ile Muhammed’in gelemsi o gün büyük bir mucize olmazdı. Çünkü henüz Muhammed Musa, İsa gibi cemaatler oluşturmamıştı. Ama bu gün yeryüzünün 2/3’ünü İbrahim peygambere inananlar teşkil etmektedir. İshak’ın ümmeti İsmail ümmetinden biraz fazladır. O halde Tevrat’ın vermiş olduğu haber bu gün mucize olmaktadır. Kur’an’ın bunu haber vermiş olması Kur’an içinde mucize olmaktadır. Herkes beklemededir. Siz de bekleyin yakında kimin doğru yolda olduğu ve kimin ihtida ettiğini öğreneceksiniz. Biz Adil Düzenciler bekliyoruz. Muhalifler de beklesinler yakında kimin doğru yolu tuttuğunu ve kimin düz yolda olduğunu  onlar da öğrenecekler.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


AKEVLER KUR'AN MEÂLİ
1-FATİHA SURESİ-1-
6491 Okunma
2-bakara suresi-meal yok-tefsirden çıkıyor
4115 Okunma
3-ali imran-meal yok-tefsirden çıkacak
2075 Okunma
4-nisa suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
3099 Okunma
5-maide suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2550 Okunma
6-enam suresi-meal yok-tefsir yok-123teberrük
2927 Okunma
7-araf suresi-meal yok-tefsirden çıkacak
2136 Okunma
8-ENFAL SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2160 Okunma
9-TEVBE SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK- TEBERRÜK
2575 Okunma
10-YUNUS SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2037 Okunma
11-HUD SURESİ-MEAL YOK-TEFSİR YOK-TEBERRÜK
2291 Okunma
12-YUSUF SURESİ-MEAL YOK-TEFSİRDEN ÇIKACAK
2438 Okunma
13-rad suresi meali
2654 Okunma
14-İBRAHİM SURESİ MEALİ
2317 Okunma
15-hicr suresi meali
2688 Okunma
16-nahl suresi meali
3444 Okunma
17-İSRA SURESİ MEALİ
3344 Okunma
18-KEHF SURESİ MEALİ
3337 Okunma
19-meryem suresi- meal yok-tefsir yok-teberrük
2214 Okunma
20-taha suresi meali
3508 Okunma
21-ENBİYA SURESİ MEALİ
3304 Okunma
22-hacc suresi meali
2776 Okunma
23-MÜ'MİN'UN SURESİ MEALİ
2835 Okunma
24-nur suresi meali
3184 Okunma
25-furkan suresi meali
2638 Okunma
26-ŞUARA SURESİ MEALİ
3118 Okunma
27-neml suresi meali
3354 Okunma
28-kasas suresi meali
2773 Okunma
29-ankebut suresi meali
2888 Okunma
30-rum suresi meali
2598 Okunma
31-LOKMAN SURESİ MEALİ
2682 Okunma
32-SECDE SURESİ MEALİ
2275 Okunma
33-AHZAB SURESİ MEALİ
2662 Okunma
34-SEBE SURESİ MEALİ
3059 Okunma
35-FATIR SURESİ MEALİ
2796 Okunma
36-YASİN SURESİ MEALİ
3912 Okunma
37-SAFFAT SURESİ MEALİ
3747 Okunma
38-SAD SURESİ MEALİ
3060 Okunma
39-ZÜMER SURESİ meal tefsir yok TEBERRÜK
3396 Okunma
40-MÜ'MİN SURESİ MEAL TEFSİR YOK teberrük
2935 Okunma
41-fussilet suresi meali
2691 Okunma
42-şura suresi meali
2314 Okunma
43-zuhruf suresi meali
2826 Okunma
44-DUHAN SURESİ MEALİ
2853 Okunma
45-CASİYE SURESİ MEALİ
2115 Okunma
46-AHKAF SURESİ MEALİ
2598 Okunma
47-MUHAMMED SURESİ MEALİ
2495 Okunma
48-FETİH SURESİ MEALİ
2708 Okunma
49-HUCURAT SURESİ MEALİ
2834 Okunma
50-KAF SURESİ MEALİ
3156 Okunma
51-ZARİYAT SURESİ MEALİ
3025 Okunma
52-TUR SURESİ TEFSİR MEAL YOK teberrük
2241 Okunma
53-necm suresi tefsir ve meal yok teberrük
2246 Okunma
54-KAMER SURESİ TEFSİ MEAL YOK teberrük
2963 Okunma
55-RAHMAN SURESİ MEALİ
3636 Okunma
56-VAKIA SURESİ MEALİ
3579 Okunma
57-HADİD SURESİ MEALİ
2775 Okunma
58-MÜCADELE SURESİ MEALİ
2578 Okunma
59-HAŞR SURESİ MEALİ
2564 Okunma
60-MÜMTEHİNE SURESİ MEALİ
2175 Okunma
61-SAF SURESİ MEALİ
2372 Okunma
62-CUMA SURESİ MEALİ
2620 Okunma
63-MÜNAFİKUN SURESİ MEALİ
2286 Okunma
64-TEGABUN SURESİ MEALİ
2383 Okunma
65-TALAK SURESİ MEALİ
2467 Okunma
66-TAHRİM SURESİ MEALİ
2518 Okunma
67-MÜLK SURESİ MEALİ
3063 Okunma
68-KALEM suresi MEALi
3180 Okunma
69-HAKKA SURESİ MEALİ
2752 Okunma
70-MEARİC SURESİ MEALİ
2708 Okunma
71-NUH SURESİ MEALİ
2595 Okunma
72-CİN SURESİ MEALİ
3234 Okunma
73-MÜZZEMMİL SURESİ MEALİ
3490 Okunma
74-MÜDDESSİR SURESİ MEALİ
3578 Okunma
75-KIYAMET SURESİ MEALİ
2796 Okunma
76-İNSAN SURESİ MEALİ
3379 Okunma
77-MÜRSELAT SURESİ MEALİ
2512 Okunma
78-NEBE SURESİ MEALİ
3084 Okunma
79-NAZİAT SURESİ MEALİ
2783 Okunma
80-ABESE SURESİ MEALİ
3038 Okunma
81-TEKVİR SURESİ MEALİ
2778 Okunma
82-İNFİTAR SURESİ MEALİ
2734 Okunma
83-MUTAFFİFİN SURESİ MEALİ
3178 Okunma
84-İNŞİKAK SURESİ MEALİ
2600 Okunma
85-BÜRUC SURESİ MEALİ
2151 Okunma
86-TARIK SURESİ MEALİ
2569 Okunma
87-A'LA SURESİ MEALİ
2866 Okunma
88-ĞAŞİYE SURESİ MEALİ
2871 Okunma
89-FECR SURESİ MEALİ
2780 Okunma
90-BELED SURESİ MEALİ
2441 Okunma
91-ŞEMS SURESİ MEALİ
3173 Okunma
92-LEYL SURESİ MEALİ
3021 Okunma
93-DUHA SURESİ MEALİ
2641 Okunma
94-İNŞİRAH SURESİ MEALİ
2867 Okunma
95-TİN SURESİ MEALİ
3121 Okunma
96-A'LAK SURESİ MEALİ
3426 Okunma
97-KADR SURESİ MEALİ
3460 Okunma
98-BEYYİNE SURESİ MEALİ
2809 Okunma
99-ZİLZAL SURES MEAL TEFSİRYOK teberrük
1921 Okunma
100-adiyat suresi meali
2473 Okunma
101-karia suresi meali
3314 Okunma
102-TEKASÜR SURESİ MEALİ
3335 Okunma
103-ASR SURESİ MEALİ
2486 Okunma
104-HÜMEZE SURESİ MEALİ
3358 Okunma
105-FİL SURESİ MEALİ
4515 Okunma
106-KUREYŞ SURESİ MEALİ
2605 Okunma
107-MAUN SURESİ MEALİ
2854 Okunma
108-KEVSER SURESİ MEALİ
4303 Okunma
109-KAFİRUN SURESİ MEALİ
2869 Okunma
110-NASR SURESİ MEALİ
3368 Okunma
111-TEBBET SURESİ MEALİ
4028 Okunma
112-İHLAS SURESİ MEALİ
3176 Okunma
113-FELAK SURESİ MEALİ
2414 Okunma
114-NAS SURESİ MEALİ
2752 Okunma
115-KURAN KÖK HARFLER LÜGATI-LATİN HARFLERİYLE
38932 Okunma

© 2024 - Akevler