13-KAZA VE ADABI-13
İki insan arasında bir anlaşmazlık çıktığında ocakla ilgili bir konu ise ocak başkanı hükme bağlar. Bu durumda tarafların karara karşı hakemlere gitme hakkı vardır. Bucak içinde çıkan nizaları bucak başkanı hükme bağlar ve tarafların hakemlere gitme hakkı vardır. Başkanın verdiği karar gelecek içinndir. Başkan işlerin aksamaması ve gelecekte haksızlıkların oluşmamasınını dikkate alarak karar verir. Hakemler ise geçmişte başkanın kararı ile ortaya çıkan durumu veya doğrudan oluşmuş haksızlıkları gidermek için karar veririler. Başkan geçmiş alcaklarla meşgul olamaz. Hakemler de gelcek işlerle meşgul olmazlar.
Hakemlerin kararlarına herkes uyar. Hakem kararlarına uymayan mütecaviz olur. Cebri icra bucakta olmaz, ilçedeki güvenlik birlikleri tarafından yapılır. Cebri icra hukuk düzeni ile değil, askeri düzenle yapılır.
Davanın yürütülmesi başkana aittir. Davacı hakemini seçer ve başkana bildirir. Başkan karşı tarafa da hakem seçtirir. İki hakem başhakemi seçer. Davacı hakemi, davalı hakeme davasını bildirir. Başhakem ikrarları ve inkarları tesbit eder. İsbat külfetinin kime ait olduğunu bildirir. Davacı tarafı hukuk davalarında iki, ceza davalarında dört şahit bulur ve tahkikat yaptırırır. Şahitlerin ücretlerini siyasi velileri varir. Şahitlerin tahkik dosyaları hakemlere gider. Başhakem şahitlerin şehadetini kabul veya red edebilir. Red ederse davacı başka şahitler getirir. Getirmezse davalıya yemin ettirilir ve dava düşer.
SORU:1- Müctehit olmayan kadı olabilir mi?
Numan- Olabilir.
Malik, Şafii ve Ahmet- Olamaz.
Karagülle- Ocak başkanları orta ehliyetlidir. İlçedeki hizmetliler de orta ehliyetlidir. Bunların ilmi, dini, mesleki ve siyasi teminatlı ehliyetleri vardır. İlçedeki hakemler de bu ehliyetlere sahiptirler. Taraflar hakemlerini bunlar arasından kendileri seçerler; başhakemi de iki hakem seçer.
İlçelerdeki her hakemin bölgede yüksek ehliyetli beş ile yirmi arasında ihtisas yapmış hakemleri vardır. Bu hakemler de kıta merkezlerinde otorite rasih hakemlere bağlıdırlar. Muhakeme bucakta yapılır. Gerekirse ihtisas hakemleri de oraya gelirler.
İbni Ebi Hübeyre- Bu meslede doğrusu bu müçtehitlerin reyleri mezhepler oluşmadan önceki döneme aittir. Hazır mezhepler oluşmuş ve bu mezheplerden her hangi biriyle amelin caiz olduğunda icma olmuştur.
Karagülle- Medeniyetler içtihatlar ile doğarlar. Sonra içtimai huzur ve maddi refah ortaya çıkar, böylece yeni medeniyet oluşur. Bir süre sonra eski içtihatler yetmez olur. Halkın ahlakı bozulur. Toplumsal barış bozulur, maddi çöküntü olur ve medeniyet tarih olur. Yeni medeniyet yeni içtihatlara göre doğar ve gelişir.
Tarihte Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık ve İslamiyet olmak üzere dört şeriat medeniyeti doğdu ve tarih oldu. Yerlerini Mısır, Roma, Bizans ve Avrupa Medeniyetleri aldı. Onlar kuvvet medeniyetleri idi. Şimdi Avrupa Medeniyeti çöküyor ve yeniden Yeni İslam Medeniyeti doğuyor. Bu nedenle yeni içtihatlara ihtiyaç vardır. Bugün Dördüncü İslam Medeniyetinin içtihatları Tevrat’ın hükümleri gibidir. Nesh olmamıştır ama uyulması mümkün değildir.
İbni Ebi Hübeyre- Çünkü bunlar resulün sünnetine müstenittir.
Karagülle- Resulun sünneti dört çeşittir. Biri insan olarak yaptığı fillerdir veya söylediği sözlerdir. Bunların ancak mubahlığına hükmedebiliriz.
İkincisi başkan olarak verdiği hükümlerdir. Bu da bize başkanın yetkisindeki konuların neler olduğunu gösterir.
Üçüncüsü bir müştehit olarak kendi çağını ilgilendiren meseleleri çözmüş olmasıdır. Bu bize illetlerin tesbitinde yardımcı olur.
Dördüncü ise Kur’an’ı açıklaması ve ilk örnek uygulamasını gösterdiği konulardır. Bunlar Kur’an’ı anlamada bizi bağlayan hususlardır. Bunlara dayanmadan Kur’an’ı anlamamız mümkün değildir. Bunlar da dört çeşittir:
a) Mütevatiren gelen sünnet. Kur’an’ı bunlara aykırı yorumlamak küfürdür.
b) Meşhur gelen sünnet. Tevil etmeden ve ictihadi olduğunu belirtmeden Kur’an’ı bunlara aykırı yorumlamak haramdır.
c) Kütüb-i sitte ile gelen sünnet. Bunlara dayanarak yorum yapmak caizdir, fakat vacip değildir. Yanlışlığını gösterebilen amelini terek eder.
d) Kütüb-i sitte’nin dışında olan sünnetler. Amel edilmesi caiz değildir. Ancak sahihliğini isbat edersek ameli caiz olur.
Biz sünnetten sadece Kur’an’ı anlama husunda yaralanırız. Yoksa bin sene önce peygamberin uygulaması ile bugünün meslelerini çözmeyiz. Meseleleri Allah’ın kelamı Kur’an çözer.
İbni Ebi Hübeyre- Hadislerin bilinmesi ve tesbit yollarının tenkidi, peygamberin dilinin bilinmesi gibi müctehit için gerekli hususlar, bugün sonuçlanmıştır. Birçok kimse çalışmış ve bugün son söz bu müctehidlerin dediklerine varmıştır. Başka söz kalmamıştır. Gerçekleri söyleyen ilimler ortaya çıkmıştır.
Karagülle- Müctehitlerin kendi medeniyetleri için söyledikleri doğrudur. Orada yapılacak başka birşey kalmamıştı. Ancak bizim medeniyetimiz başkadır, çünkü, onların zamanından tamamen farklı bir dünyada yaşıyoruz. Biz onların içtihatlarından yararlanarak Kur’an’ı, sünneti, Kur’an’ın dilini ve ictihat metotlarını öğrenmeliyiz. Onlarsız birşey bilemeyiz. Ancak onlar bizim için malzemedir. Bizim medeniyetimizin çatısını çatacak hükümleri biz ortaya çıkaracağız.
İbni Ebi Hübeyre- Kadıya düşen onların ittifak ettiklerine uymak veya onların reylerinden birini tercih etmektir.
Karagülle- Herşeyden önce Kur’an’da kadılık müessesi yoktur. Halife Ömer zamanında icat edilmiştir. Kur’an’a ve sünnete aykırıdır. Gelecekle ilgili emirleri başkan veririr ve geçmişteki haksızlıkları hakemeler hükme bağlarlarlar.
Bugün kadılar ehli zikr, fakıh ve rasih olmak üzere iç mertebede olacaklardır. Ehli zikr hakemler ilçelerde oturacak ve ilçe sınırları içindeki halkın davalarına bakacaktır. Bilemedikleri hususlarda bölgedeki fakih hakemlerden fetva isteyeceklerdir. Bölgedeki fakihlar halledilmiş meselelerde kendi mezheplerine göre fetva verecekler, halledilmemiş meseleleri kıtadaki rasih hakemlere soracaklar ve onlar içtihat yaparak reylerini bildireceklerdir. Başkan ise hakemlerin kararlarını ilan edip infaz edecektir. Bu nedenle bucak başkanlarının müctehit olması gerekmez, ehli zikr olmaları yeterlidir. İşte bu husus yeni içtihatla sabittir. Çünkü eskiden küçük site devletleri vardı. O zaman bu yetiyordu. Zirai medeniyet vardı, herkes birbirini tanyordu. Bugün sanayi medeniyeti doğdu, artık hareketli sıvı molekkülleri gibi kimse kimseyi tanımıyor. Bu nedenle eski muhakeme sistemi yeterli değildir.
Kur’an’dan içtihatlar yaparak kendi sistemimizi kurmalıyız. Kur’an’ın ehli zikr, fakihlik ve rasihlik mertebelerini değerlendirmeliyiz. Kur’an’ın hakemlikle ilgili hükümlerini değerlendirmeliyiz. Kur’an hakemleri tarafların seçemsini sitiyor. “Hükkam” sözü ile hakemlerin üç olduğunu belirtiyor, hakemeleri marife kullanarak davada belirlenmiş olcağını ifade ediyor.
İbni Ebi Hübeyre- Müctehitler ittifak etmişlerse ona uyulması gerekir, eğer ihtilaf etmişlerse ekseriyetin reyine göre hükmetmedilir. Bununla beraber birinin sözü ile amel etmesi de caizdir. Ancak ben yalnız bir mezhebi bilip diğer mezhepleri bilmemeyi iyi görmem. Babası veya şeyhi bu mezheptedir diyerek o mezhebin hükümleri ile hükmetmeyi uygun görmem.
Karagülle- Herkes içtihat etmek zorundadır. Ümmiler kendi tabii velilerin mezhebine göre amel ederler. Kariler, kendi reyleri ile ehli zikirlerini seçebilirler, velilerinin mezhebinde de kalabilirler. Amiller kendi içtihatları ile ehli zikirlerini seçemekle mükelleftirler. Babalarının mezhebinde kalanlar sorumlu olurlar, ehli zikir olanlar içtihatlarına bakarak fakihlerini içtihatlarıyla seçecek ve değişik fakihlere değişik konularda uyabileceklerdir. Kendileri içtihat yapamazlar. Fakihlar ise kendileri nerelerde içtihat yapabiliyorsa yapacaklar, yapamadıklarını rasihlerine soracaklardır. Böylece herkes içtihatla amel etmiş olur.
“Ummi” ancak başkasının nezaretinde amel yapabilir. Ummi ne yapacağını bilmeyen kişidir. “Talip” kendisine gösterildikten sonra ne yapacağını bilen kimsedir. “Amil” ise ne yapacağını bilen kimsedir. “Ehli zikir” amelleri hükümleri ile bilendir. “Fakih” amelleri delilleri ile bilendir. “Rasih” ise delilleri tevilleri ile bilen kimsedir.
İbni Ebi Hübeyre- Mesela, Hanefi bir kadı düşünelim, hasım vekile rıza göstermemektedir. Hanefiye göre bunun vekaleti caiz değildir. Halbuki diğer üç imama göre vekalet için hasmın rızası gerekmez. Hanefi kadı içtihat yapmadan çoğunluğun reyini bırakıp da mezhebinin hükmüne göre hükmederse her söze kulak verip en iyisine uyanlardan olmaz ve hevaya uymuş olur. Ben böyle hareketten dolayı Allah’dan korkarım.
Karagülle- Hakemi taraflar seçecektir. Herkes kendi hakemini seçecektir. Yine herkes kendi mezhebine göre ilzam olunacaktır. Yani isbat külfeti kime ait değilse onun hükümleri uygulanacaktır. Burada hasmı red eden davacı durumundadır. Onun değil dava edilenin hükümleri geçerlidir. Davacı olsun veya davalı olsun kendi hakemini kendisi seçer. Başhakem davayı davalının mezhebine göre hükme bağlar, kendi mezhebine göre değil. Sadece usulde başhakemin reyi geçerlidir. Hakemin reddi caizdir. Buna başhakem karar verir.
İbni Ebi Hübeyre- Başka bir örneğe bakalım: Kadı maliki, köpeğin içtiği inek sütünün artığı satılmış, davalı ve davacı ise maliki değildir. Maliki kadının haberi olmadığından sütün temizliğine hükmediyor. Oysa hem davacının hem de davalının mezhebine göre bu pistir.
Karagülle- Taraflar aynı mezhepte ise kendi hakemlerinin reyleri ile kendi mezhebinin hükümleri uygulanır. Taraflar farklı içdihada mensup farklı mezhepte iseler davalının mezhebi uygulanır. Davalı maliki ise temiz kabul edilir, davalı diğer mezhepten ise pis kabul edilir. Alış-verişte rıza şartı olduğu için burada akit minfesih olur. Ancak satanın malı heder olmuşsa tazmin etmesi gerekir. Eğer ikisi de başka mezhepten ise tazmin gerekmez.
İbni Ebi Hübeyre- Besmelesiz kesilen et satılsa ama para almamış olsa Şafiiye göre bu pistir, diğerlerine göre temizdir. Kadı şafii ise içtihatsız pisliğine nasıl hükmedecek?
Karagülle- Eğer ikisi de şafii ise besmelesiz kesilmiş olan pistir. Parasını ödemeyecek, ödemişse iade edecektir. Satan şafii, alan başka bir mezhepten ise akit münfesih olur ama malını iade etmesi gerekir, iade edemezse tazmin eder.
İbni Ebi Hübeyre- Kadı hanbeli; davalı borcunu kabul ediyor ve ödediğini söylüyor. Davacı ise ödemediğini söylüyor. Davalı ödediğine beyyine getiremezse ve kadı beraat ettirirse haksızlık etmiş olmaz mı?
Karagülle- Burada usul sözkonusudur. İkrar eden borcu inkar etmiştir. Sadece eskiden borçlu olduğunu söylemiştir. Eğer bir mecliste ikrar edip hükmolunduktan sonra eda ettiğini söylerse müstemi olmaz. Ancak aynı mecliste şartlı ikrar yaparsa beraat eder. Ancak davacı borca beyyine getirirse davalı da beyyine getirerek beraat eder. Bununla beraber bu muhakeme usulü ile ilgili olduğu için başhaklemin içtihadı geçerli olur. Zaten başhakem ispat külfetinin kime ait olduğuna karar verir. Hatta burada iki tarafın mezhebi de aynı ise usulde mezhepler değil hakemlerin reyleri geçerli olur. Hakemler ittifak ederlerse başhakem kendi reyi ile hareket edemez.
İbni Ebi Hübeyre- Bu gibi meslelerde ekseriyetin reylerine göre amel etmek ihlasa yakındır ve tercih olunur.
Karagülle- Ehli zikir olanlar için ictihat caiz değildir. Ancak fakihleriden birine sorar. Sorarken de kanaatine göre, o mesleyi en iyi kim biliyorsa ise ona sorar ve onun içtihadine göre hareket eder. Sorduktan sonra başka reyle hükmedemez. Fakih kendisi içtihat edebilir, edemezse o da müçtehidine sorar ve onunla amel eder. Sorduktan sonra kendi reyi ile amel edemez. Ekseriyetin hiçbir manası yoktur. İki veya üç yanlış bir doğru etmez. Sadece icmalara uyma zorunluluğu vardır. Ekseriyet idlal eder. Herkesin oyu dinlenecek içtihatla en iyisi tesbit edilip ona uyulacaktır.
İbni Ebi Hübeyre- Aksi takdirde İslamın hükümlerini uygulama imkanı kalmaz. Kadıların müçtehit olması gerektiğini söylüyorlar, ondan sonra da şartları sayıp duruyorlar. Böyle kimse de bulunamıyor. Bu imkansızlıktır, çelişkidir ve hükmetme kapısını kapatmadır.
Karagülle- İlmi rütbe elde etmek için şunu bilmek veya bunu bilmek gerekmez. Yedi yaşına gelen herkes başlangış ehliyete sahiptir. Bir bucağın üçte birine “temel ehliyet” verilir. Bir ilçenin onda birine “ilk ehliyet” verilir. Bir ilin yüzde birine “orta ehliyet” verilir. Bir bölgenin binde birine “yüksek ehliyet” verilir. Bir ulusun onda birine “üstün ehliyet” verilir. Bunlar başlangıçta biatla oluşur, sonra buralarda yapılan musakalarda alınan derecelere göre verilir. Neyi bilen değil en iyi bilen seçilir. Bu yolla hem imkansızlık kaldırılır, hem de Kur’an’ın ilmi mertebelerine ve onluk sisteme uyulmuş olur.
İbni Ebi Hübeyre- Bu izahımdan anlaşılıyor ki, müçtehitlerin değil imamların hükümleri geçerli olur, başka yol yoktur.
Karagülle- Bu açıklamalar yeniden temelden içtihatların yapılması gerektiğini ortaya koyuyor. Müçtehidin yokluğuna hükmediliyorsa cahil başkan nasıl hükmedecek? “Bilmediğin husularda önderlik etme” nehyine uyulması gerekir. Çüzüm, resmi ilmi mertebeleri etsbit etmek. Bilenlere teminatlı ehliyet vermek ve başkanın huzurunda hakemlerin kararlarını bildirmeleri ile hüküm tamamlanmış olur. Başkan mademki bilmiyor bilenlere soracaktır. Onlar da hakemlerdir. Başkan hükmetmeyecek, yargı hükmedecektir. Kendisi icrada hakim olacak, hakların tesbitinde ise tarafların seçtiği hakemelerin kararlarını uygulayacaktır. İbni ebi Hübeyre’ye duacıyız. Eski fukahanın ittifak ettiği bir hususu tatbik imkanı olmadığı için değiştirip kendi zamanı için bir çözüm getirmektedir. Bize yol açmış oluyor. Biz de şimdi zamanımızın meselelerini yeniden çözüyoruz. Müştehitler sağ olsalardı, İbni Ebi Hübeyre sağ olsaydı benim kanım ki, onlar da benim gibi düşüneceklerdi. Netekim siz okuyucular da benim gibi düşünüyorsunuz. Ben size yol açıyorum, hatalarımı siz düzleteceksiniz ve şeriatı en mükemmel hale getireceksiniz. Değişik mezhepler oluşacaktır. Eski mezhepler halka değil müçtehitlere yol gösterecektir
SORU:2- Kadın kadı olabilir mi?
Numan- Olabilir, şehadeti kabul edilen her konuda hükmedebilir. Kısas ve yaralamalar dışında kadının her yerde şehadeti caizdir. Kadılığı da caizdir.
Malik, Şafii ve Ahmet- Caiz değildir.
Taberi- Kadın her husuta kadı olabilir.
Karagülle- Kadının hakemliği her yerde caizdir. Şehadeti de geçerlidir. Şehadeti ikamede erkekle birdir. Rıza şartı olan borçlanmalarda şahit tutarken bir erkek yerine iki kadın istişhat edilir. Bunlardan birinin şahit olarak dinlenmesi yeterlidir. Çünkü Kur’an “biri unutursa diğeri hatırlatsın” diyor. Demek ki, unutmasa hatırlatmak gerekmiyor, ayrı ayrı şehadetleri caiz bile değildir. Kadı olmak ise başkana vekalet olduğu için caiz değildir. Çünkü bu makam icra makamıdır. Edası vacip olana edası caiz olan emredemez.
SORU:3- Köle kadı olabilir mi?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Köle kadı olamaz.
Karagülle- Köle ve zimmi hakem olabilir. Başhakem olamaz.
SORU:4- Kadılık yapmak farzı kifaye midir?
Numan, Malik ve Şafii- Farzı kifayedir, başkası olmasa kendisi yapmalıdır.
Ahmet- Farz değildir. Yapma zorunluğu yoktur. Başkana farzdır.
Karagülle- Bir davada hakemliği kabul edip etmemek serbesttir. Hakem haksız gördüğü kimsenin davasını kabul etmeyebilir. Kabul ettikten sonra vazgeçemez. Vazgeçtiği takdirde o davaya bir daha hakem olamaz. Hayatında üç defa kabul ettiği davadan vazgeçerse bir daha hakem olamaz. Bir hafta içinde başhakem seçemeyenler hakemlikten vazgeçmiş sayılırlar. Bir daha hakem olmaları için yerlerine birisi atanacak ve en az bir sene geçecek, ondan sonra boşalırsa yeniden atama yapılmaları caizdir.
SORU:5- Rüşvet vererek kadı olanın kadılığı geçerli midir?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Geçerli değildir.
Karagülle- Hakem olabilmek için ilçede orta, bölgede yüksek, kıtada üstün tahsil yapmış olmak gerekir. Bundan başka ilmi, dini, siyasi ve mesleki akilelerden teminatlı ehliyet almak gerekir. Her ilçe için nüfuslarına göre hakemlik kadrosu ayrılır. Bu kadrolardan her birine ilmi şura üyeleri aday gösterirler ve siyasi şura üyeleri de bunları sıralarlar. ilk dereceyi alan atanmış olur. 63 yaşlarında emekli olurlar, ölüm veya hakemliği red etme ile hakemlikten ayrılmış olurlar. Hakemlerin kararı ile hakemlik biter. Bu şartlardan biri eksikse onların hakemlikleri geçersidir. Bu muamelelerin ikmal edilmiş olduğunu ilçelerde il başkanları, bölgelerde devlet başkanları ve kıtalarda beşeri halife tesbit eder. Hata hallerinde hakem kararları geçerli olup tazmin edilir. Hata hakemden geliyorsa hakemin akilesi, başkandan geliyorsa hazineden tazmin edilir.
SORU:6- Davaların mescitte görülmesi mekruh mudur?
Numan- Mekruh değildir.
Malik- Sünnettir.
Şafii- Mekruhtur.
Karagülle- Duruşma, cuma günleri cumadan sonra başkanın hutbede ilanından sonra yapılır. Duruşmalar şahitlerin şehadetini dinlemek ve hakemlerin kararlarını bildirmek için yapılır. İkisi de alenidir. Davacı hakemini tayin eder, hakem cinayet davalarında davalının siyasi velisine, hukuk davalarında davalının mesleki velisine bildirerek davalıya hakem seçtirtir. Davacı, davalı, davacı hakemi ve davalı hakemi adlarını ve başhakemin adlarını ihtiva eden ve dava konusunu muhtevi belge beş kişinin de kişi sicillerine konur. Başkan hutbede belgeyi okuyarak cemaata duyurmakla hakemlikleri başlar. Davalı taraf hakem seçmezse başkan hutbede ilan eder ve bir haftalık müddet verir. Seçmemişse davacı hakemi davalı hakemini de seçer. Bu suretle hakem heyeti oluşur. Hiç kimse hakemliği kabul etmezse siyasi veli hakem olarak iştirak eder. Başhakemliği kabul eden olmazsa bucak başkanı başhakem olur. Duruşmalar mescit dışında caiz değildir.
SORU:7- Kadı kendi bilgisi ile hükmedebilir mi?
Numan- Kadı halk hukukunda kendi bilgisi ile hükmedebilir. Kamu hukukunda hükmedemez.
Malik ve Ahmet- Kadı halk ve kamu hukukunda kendi bilgisi ile hükmedemez.
Şafii- Kadı halk hukukunda kendi bilgisi ile hükmedebilir. Cezalarda hükmedemez.
Karagülle- Kadı kendi bilgisini şahitlere bildirir. Kadı kendisi soruşturma yapamaz. Hakemler de ikrar dışında kendileri soruşturma yapamazlar. Mesleler şahitlerin şehadeti ile tesbit edilir. Şahitler yoksa yemin ettirilir. Hüküm hakemlerce verilir. Şahitlerin dinlenmesi, ikrarın yapılması, kararın verilmesi ve davanın açılması hepsi mescitte ve namazdan sonra yapılır. Bu merasim icra edilmedikçe kadının hükmü geçersizdir. İnfaz edilse tazminat gerekir.
SORU:8- Kadı borçlunun malını satabilir mi?
Numan- Mekruh değildir.
Malik, Şafii ve Ahmet- Mekruhtur, birini tevkil etmelidir.
Karagülle- Borçlu kendi rızası ile malını satar. Satıp ödemezse borçlu kalır. İflas hükümleri cereyan eder. Müflis borçlanma ehliyetini kaybeder, kredi alamaz, taşınmazları satamaz ve rehn edemez. Diğer malların değerinde bir eksilme olmamalıdır. Eksilme olursa eksilen kısım kadar, zorunlu çalışarak ödemek zorundadır. Borçları bitince itibarı iade edilir.
Bucak bütçesinin altıda biri, il bütçesinin on ikide biri, devlet bütçesi ile insanlık bütçesinin şura veya hükümet tarafından ayrılacak miktarlar borçluların borçlarını tasfiyede kullanılır. En az borcu kalanlar tasfiye edilir.
Borçlu isterse borçlarına mahsuben mallarını devlete satar. Fiyatlar değişik şekillerle belirlenir:
a) Standart mal ise mal senedinin fiyatı esas alınır. Malı ambara teslim eder, senet alır ve senedin borsa fiyatı malın fiyatıdır.
b) Taşınmazsa komisyonculardan en fazla verenin ödediği fiyattır.
c) Mal standart değilse ve gayrimenkul değilse üçü borçlu, üçü alacaklı ve dördü de bucak başkanı tarafından atanan on bilirkişi takdir eder. Orta değer malın fiyatı olur.
Takdir değeri ile alacaklı kabul ederse alacaklıya verilir. Borç tenzil olunur. Alacaklı takdir değeri ile kabul etmezse diğer mallar gibi borçluda emanet olarak kalır. Malı işletir kazanır borç ne ise onu öder.
SORU:9- Kadı hasımların dilini bilmiyorsa ne yapar?
Numan- Kadın da olsa bir tercüman yeterlidir.
Malik- İki tercüman gerekir, muamelatta biri erkek iki kadın olabilir. Cezada yalnız erkekler tercümanlık yaparlar.
Şafii- Tercümanlıkta iki erkek olması gerekir.
Ahmet- Bir erkek tercüman yeterlidir. (İki erkek gerekir.)
Karagülle- Davacıların dilleri ayrı ise kadının diline terücme eden iki tercüman kullanır. Taraflar kendi tercümanlarını kendileri seçerler. Tarafların dilleri aynı ise yine tercüman kullanırlar. Herkesin ağzı kendi tercümanı olur. Tercümanlıkta kadın, erkek, köle ve zimmi birdir. Tercümede herkesin kendi tercümanının söylediği muteberdir. Tercüme kayda alınır.
SORU:10- Kadı kendisini azledebilir mi yoksa azlın kabulü mü gerekir?
Şafii- Eğer kadılık yapacak başkası varsa kendisini azledebilir. (Azledemez.) Arkadaşları- Yoksa edemez.
Maverdi- Özür sebebiyle azletse geçerlidir. Özürsüz azıl geçersizdir.
Karagülle- Başkan kendisini başkanlıktan fahri başkanlığa ayırabilir. Ancak önce halefini usulüne göre seçtirmiş olması gerekir. İlmi şura toplanıp yeni başkan seçerse ve komutanlar da yeni başkana itaat ederlerse eski başkan fahri başkan haline gelir. Başkanın bunun dışında azli caiz değildir. Yerine başkası seçilmiş bir başkan siyasi veliler olan emirleri değişdiremez.
Başkana kazada vekalet eden kadı her zaman ayrılabilir. Başkana haber vermesi yeterlidir. Başkan re’sen kadılık yapar.
Hakemlerin hakemlikleri terketmeleri caizdir. Diğer hakemler vardır. Yenileri atanıncaya kadar bir sıkıntı olmaz. Hakemlikten biri istifa edince diğeri de istifa etmiş olur. Üçlü sayı da muteberdir. Ölüm halinde de ayrılma vardır, ancak hakemliği düşmemiş olur.
SORU:11- Kendini azleden kadı hemen kadılığı terk edebilir mi?
Şafii- (Kadılık amme hizmetidir, terketmesi aksaklık yaratacağından yeni kadı tayin edilinceye kadar hizmetine devam eder -Maverdi)
Karagülle- Kimse kendisine aynen farz olmayan bir işi yapmaya zorlanamaz. Ancak herhangi bir işi tekeffül ettikten sonra onu ikmal etmek ona farzdır. Her ne sebeple olursa olsun işi terk eder de bir zarar ortaya çıkarsa dini akilesi tazmin eder.
SORU:12- Kadı bir suç işler ve bu nedeenle azl olunursa cezasını çekip tövbe ettikten sonra yeniden tayin gerekmeksizin hizmete başlayabilir mi?
Şafii- Yeni tayin gerekmeksizin hizmete başlayamaz.
Hervi- Yeni tayin gerekmeksizin göreve başlar. Herkes bir suç işleyebilir. Eğer bu kapıyı kapatırsak kadılık yapacak kimseyi bulamayız.
Kadı- Bir kadı bir günah işler ve hemen tövbe ederse onun kadılıktan azl edilmemesi gerekir ama itiyat haline getirmişse azl edilmesi gerekir.
Karagülle- Suçların bir kısmı fısktır. Fısk olan suçlar Kur’an’da belirtilmiştir. Diğerlerine ona dayanarak kıyas yapılır. Fısk suçu işleyen şahitlik, hakemlik ve kadılık yapamaz. Ancak tövbe eder ve dini velilerin teskiyesi ile adalette üst mertebeye yükselirse o takdirde fasıklığı kalkar. Üst mertebeye yüksebilmek için adiller listesinin içinde yarıdan yukarıda bulunması gerekir. Fasıklıkta temel suç, zina iftirasıdır.
SORU:12- Kadı adil olmayanların şehadetini kabul edebilir mi?
Numan- Kısas ve hadlerde şahitleri tezkiye ettirir. Diğer davalarda hasım davalı şahitlerin şehadetini red ederse tezkiye ettirir yoksa mecruh değillerse kadı şahitlerin şehadetleriyle hükmeder. (Hasımlar red etmezse kısas ve hadlerde tezkiyeye gerek yoktur.)
Malik ve Şafii- Kadı şahitlerin adaletsizliklerini bilmiyorsa hasımlar red etsin etmesin, dava ceza davası olsun olmasın kabul eder.
Ahmet- Kadı şahitlerin adaletsizliklerini bilmiyorsa hasımlar red etsin etmesin, dava ceza davası olsun olmasın kabul eder.(Tezkiye ettirir.)
Karagülle- İlçede şahitlik yapabilmek için orta ehliyetli olmak, beş yıllık mesleki eğitim görmek, ayrıca ilmi, dini, mesleki ve siyasi akilelerden teminatlı ehliyet almak ve dini şura tarafından aday gösterilerek siyasi şura tarafından da sıralama usulüyle seçilmiş olmak gerekir. Her türlü davaların soruşturmasını ancak bunlar yapabilir ve mahkeme ancak bunları şahit olarak dinleyebilir. İspat için gerekli her türlü belge ve araçların tespit edilip değerlendirilmesi, her türlü görgü şahitlerinin haberleri ancak şahitlere delildir, mahkeme için delil değildir.
Her şahit tahkikat dosyasını şahitlik yapmadan önce hakemlere verir. Hakemler dosyayı yeterli görürlerse şahitliğini kabul edeceğini bildirirler. Yeterli görmezlerse artık onun şahitliği o hususta dinlenmez. Hukuk davalarında iki, ceza davalarında dört şahidin dinlenmesi ile karar kesinleşir. Dinlendikten sonra hakemler şahitlerin şehadetini red edemezler.
SORU:13- Şahidi cerh eden kimse cerhin sebebini bildirmeli midir?
Numan- Cerh sebebini bildirmesi gerekmez.
Malik- Cerh eden kimse cerhin sebeblerini bilen kimse ise sebeb belirtmesi gerekmez ama cerh sebeblerini bilmiyorsa gerekir.
Şafii- Cerh sebebini bildirmesi gerekir.
Ahmet- Cerh sebebini bildirmesi gerekir. (Gerekmez.)
Karagülle- Bir kimsenin adil olmasının tesbiti gerekir. Kur’an’da "adil sahibi" diyor, “mecruh olmayan” demiyor ve “adl”i marife olarak kullanıyor. Yalnız o vaka için değil, bütün olarak adil sıfatını taşıyan kimse olması gerekir. Tezkiye müessesesi bu esaslara göre oluşturulur.
Her dini veli kendi cemaatini adalete göre sıralar. Sıraların tersi kişinin dini cemaati içindeki derecesini gösterir. İlk ehliyetliler bucakta, orta ehliyetliler ilde, yüksek ehliyetliler ülkede ve üstün ehliyetliler insanlık içinde dinlerince tezkiye edilirler.
Dinleri bucakta ocak başkanları, ilde bucak başkanları, ülkede il baaşkanları, insanlıkta devlet başkanları tezkiye listelerini inceledikten sonra buradaki isabetlerine bakarak onları tezkiye edip sıralarlar. Bir dinin tezkiye sıralarının tersleri toplamı o dinin derecesini verir. Dinlerin ayrıca tezkiye ettikleri kimselerin az suç işlemeleri ve mensuplarının çok vergi ödemelerine göre de derecelerinde artma veya eksilme olur. Bucak başkanları teskiye derecelerini üç gruba ayırır. Birinci grupta olanlar adil olup yeniden tezkiyeye gerek kalmaksızın şehadetleri ile hükmedilir. İkinci grupta olanların şehadeti şehedetten önce tezkiye ile kabul edilir. Üçüncü grupta olanların ise hiç bir zaman şehadetleri kabul edilmez.
SORU:14- Kadınların tezkiye etmeleri yeterli midir?
Numan- Yeterlidir.
Malik ve Şafii- Yeterli değildir.
Ahmet- Yeterli değildir. (Yeterlidir.)
Karagülle- Kadınların şehadeti erkekler gibidir. Tezkiye etmeleri ve tezkiye olunmaları erkekler gibidir ve geçerlidir.
SORU:15- Tezkiye edenin "adildir” veya “razıyım" demesi yeterli midir?
Numan ve Ahmet- Yeterlidir.
Malik- Tezkiye eden fakihse yeterlidir, değilse "adildir ve benim lehimde veya aleyhimdeki şehadetine razıyım" demesi gerekir.
Şafii- Yeterli değildir. “Adildir, benim lehimde veya aleyhimdeki şehadetine razıyım” demesi gerekir.
Karagülle- Tezkiye ederken tezkiye edenin "Adildir, benim lehimde veya aleyhimdeki şehadetine razıyım" demesi gerekir. Tezkiye eden kimse bu sözü söylemişse o yıl içinde onun, kendi aleyhine şehedetini red edemez. Eğer red etmişse o yıl içnde onu şahit olarak gösteremez. Dini liderlerin tezkiyesi cemaatlerinin tezkiyesi olup tezkiye ettikleri kimseyi cemaati red edemez. Cerh ettiği kimseyi de cemaati şahit olarak gösteremez.
SORU:16- Davalı duruşmaya gelmemişse aleyhine hükmedilebilir mi?
Numan- Davada asil veya vekil hazır bulunmamışsa aleyhine hükmedilemez.
Malik, Şafii ve Ahmet- Davalı duruşmaya gelmemişse hüküm vermek için şahitlerin şehadeti yeterli olup davalının duruşmada hazır bulunmasına gerek yoktur.
Karagülle- Karar duruşmasında davalının kendisi, velisi, vasisi veya vekilinin bulunması gerekir. Gelmezse hukuk davalarında mesleki velisi ve ceza davalarında siyasi velisi hazır bulunmalıdır.
SORU:17- Gaip, mecnun veya sabi aleyhine şahitlerin şehadeti ile karar verildiğinde ayrıca davacının yemin etmesi gerekir mi?
Şafii- Ayrıca davacının yemin etmesi gerekir. (Gerekmez.)
Ahmet ve Karagülle- Ayrıca davacının yemin etmesi gerekmez.
SORU:18- Bir kadının başka kadıya gönderdiği karar hükmü öbür kadı tarafından infaz edilir mi?
Numan, Şafii ve Ahmet- Hadlerde, kısasta, nikahta, talakta ve hulda bir kadının başka kadıya gönderdiği karar hükmü öbür kadı tarafından infaz edilemez. Mali konularda ise kabul edilir ve infaz yapılır.
Malik- Hadlerde, kısasta, nikahta, talakta ve hulda bir kadının başka kadıya gönderdiği karar hükmü öbür kadı tarafından infaz edilir. Mali konularda ise kabul edilir ve infaz yapılır.
Karagülle- Mahkemeler bucaklarda kurulur ve o bucak hukukuna göre hükmedilir. İnfaz ise mahkum nerede ise orada yapılır. Mahkumun bulunduğu yerin başkanı yeniden yargılayarak veya yeniden muhakemeye gerek görmeksizin kararı kabul ederek infaz yapar veya infaz etmez tazminatını öder. Mahkumun bulunduğu yerin başkanı yeniden yargılar veya yargılamadan kararı red edebilir. O zaman da üst mahkemeye gidilir. Mahkum olursa tazmin eder, artık iadesi veya infazı geçerli değildir.
SORU:19- Bir kadıdan diğer kadıya hüküm nasıl gider?
Numan, Şafii ve Ahmet - İki şahidin "bu kararı bizim huzurumuzda kadı bize okudu" diye şehadet etmeleri gerekir.
Ebu Yusuf- Şahitlerin “bu yazı kadıdandır” demeleri yeterlidir.
Malik- İki şahidin "bu karar kadının kararıdır" diye şehadet etmeleri gerekir.
Karagülle- Kişilerin veya müesseselerin tebliğlerini ulaştırmak için tebliğ müessesesi vardır. Tebliğ etmek isteyen taraf kendi tebliğcisine yazılı olarak mektubu verir ve muhtevasını bildirir. Eğer aynı bucakta ise tebliğ olunacak kimsenin tebliğcisi ile beraber ona tebliğ ederler ve imzasını alırlar. İmza etmezse, “etmedi” şerhini verirler. Bu tebliğ edilen belge iki tarafın dosyasına konur. Başka ilçede iseler tebliğ bölgedeki bir yüksek tebliğciye ulaştırılır. O yüksek tebliğcinin o ilçedeki temsilcisine gönderilir. Benzer şekilde tebliğ yapılır. Bir mahkemenin verdiği karar da diğer mahkemeye bu yollarla ulaştırılır. Bu ulaşmada hata olmuşsa tebliğ müessesesi tazmin eder.
SORU:20- Bir şehirde iki kadı birbiriyle yazışsa geçerli midir?
Numan- Geçerli değildir.
Tahhavi- Geçerlidir.
Ebu Yusuf- Geçerlidir.
Şafii ve Ahmet- Geçerli değildir. Davayı yeniden muhakeme etmesi gerekir.
Karagülle- Bir konuda iki defa muhakeme olsa ve kararlar farklı çıksa iki kararın başhakemleri birleşip kendilerine yeni başhakem seçerler ve iki karardan birini kesinleştirirler. Ayrı ayrı bucaklarda aynı dava görülse ve kararlar farklı olsa davalının bucağındaki karar geçerlidir. Karar infaz edilmişse infaz edilmeyen kararın hükmü yoktur.
SORU:21- İki taraf bir müctehidi hakem seçseler ve “hükmüne razıyız” deseler hükmü geçerli midir?
Numan- Müctehidin hükmü kadının hükmüne muvafık ise kabuledip infaz eder, değilse iptal edip kendi reyine göre hüküm verir. Bunun için icma olması gerekmez.
Malik ve Ahmet- Müctehidin hükmü geçerlidir, kadının o hükmü değişdirmesi caiz değildir. Hakem seçtikten sonra rızaları şart değildir. Talak, lian, hadler ve kısasta ise geçerli değildir.
Şafii- Müctehidin hükmü taraflar rıza gösterirlerse geçerlidir. Talak, lian, hadler ve kısasta ise geçerli değildir.
Karagülle- Kur’an talakta tahkim müessesesini getirilmiştir. Müminlerin peygamberi tahkim etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. “Onlar seni hakem seçerlerse ister hükmet, ister iraz et, hükmedersen kıst ile hükmet” buyurulmuştur. Diğer taraftan mahkeme kararları için “Allah ve Resulünün hükmü” olarak belirtilmiştir.
Kadılık müessesesi Hz. Ömer’in Rum ve Pers devletlerinin etkisi altında geliştirdiği bir müessesedir, Kur’an’da yeri yoktur. Hiç bir insan, bir başka insanın reyine göre hareket etmekle yükünlü değildir. Kur’an, “Bilmiyorsanız sorun, öğrenin” diyor yoksa “bilenlere uyun” demiyor. Kimse kimsenin amiri değildir, ancak hadimi olabilir. İnsanın birisini dinlemeye mecbur olması için ya onu kendisine vekil yapması gerekir- başkana biat böyledir- yahut onu kendisine hakem yapması gerekir. Hukuk hakimlerin, kadıların değil hakemlerin kararlarına dayanır. Halk hakimlerin, kadıların değil kendi mezheplerinin müçtehitlerine göre hükmeder.
Ebu Hanife fazla merkezcidir. Ancak bu kadar hata yapacağını sanmıyorum. Devrin despotik yönetimlerine karşı susmuş olabilir. Talak, lian, kısas ve hadlerin tamamında hakemlerle hükmetmek şarttır. Hakemlerin oluşma tarzı şer’an belirlenince ve başkan da bunlara muvafakat edince bizim uygulamada müçtehitlerin reylerine karşı bir hükümümüz yoktur. Hem taraflar seçiyor hem de başkan o heyeti karara memur etmiş oluyor ve böylece bunların hükmü icma ile geçerli oluyor.
SORU:22- Kadı hüküm verdikten sonra verdiği hükmü unutsa ve iki şahit de “böyle hükmettin” diye şehadet etseler, hakim o hükmünü infaz eder mi?
Numan ve Şafii- Bu durumda hakim o hükmünü infaz edemez.
Malik ve Ahmet- Hakim o hükmünü infaz eder.
Karagülle- Kadı hüküm verdikten sonra verdiği hükmü unutsa ve iki şahit de “böyle hükmettin” diye şehadet etseler, hakim o hükmünü infaz edemez. Karar tarafların hakemleri ve tarafların huzurunda verilir ve tescil edilir. Karar suretleri beş nusha yapılır. İki nüsha taraflara, iki de hakemlere verilir. Biri de kadıda!!!(hani, kadı yoktu?) kalır. Bunların her biri herkesin kendi sicil dosyalarına konur. İnfaz bu karara dayanılarak yapılır.
Hukuk davalarında infaz borçlunun borcunu eda etmesiyle olur. Ayınlarda alacaklı re’sen el koyar. Boruçlunun def’ hakkı yoktur. Def’ etmeye kalkışırsa müteaddi olur. Eda etmemesi halinde başkan re’sen iflasına karar verir. Hakemlere gitme hakkı mahfuzdur. Ceza davalarında ceza mahkumün velisi tarafından infaz edilir. Etmazse mağdurun velisi infaz eder, o da etmezse infaz serbest bırakılır. Kim isterse infaz eder. Mahkum defe kalkışırsa müteaddi olur, askeri infaza gönderilir. Askeri yolla infaz edilir. Bunun için infaz edenlere cuale verilir. İnfaz için kadının hatırlaması veya unutması söz konusu değildir. Mecliste verilen bir karar veya sözleşme artık onların üstüne çıkar. Herkes uymak zorundadır, değişmez.
SORU:23- Bir kadı kadı iken “ben bu şekilde hükmettim” derse geçerli midir?
Numan ve Ahmet- Geçerlidir ve infaz yapılır.
Malik- Geçerli değildir. Bir veya iki adil şahidin şehadet etmesi gerekir.
Şafii- Geçerlidir ve infaz yapılır. (Şahit olmazsa geçersizdir ve infaz yapılamaz.)
Karagülle- Bir kadı kadı iken “ben bu şekilde hükmettim” derse geçerli değildir, karar mescitte hakemlerin ve tarafların huzurunda ilan edilip yazıların kendilerine verilmesi gerekir. İnfaz bu belgeye istinmat eder. Belgenin doğruluğu aleyhine dava ikame edilir, sahte çıkarsa sorumlu tazmin eder.
SORU:24- Kadı kadılıktan ayrıldıktan sonra “ben böyle hükmettim” derse geçerli olur mu?
Numan, Malik ve Şafii- Geçerli olmaz.
Ahmet- Geçerli olur.
Karagülle- Kadı kadılıktan ayrıldıktan sonra “ben böyle hükmettim” derse geçerli olmaz. Belge ibraz ederse belge geçerli olur. Aksinin isbatı gerekir.
SORU:25- Hakimin hükmü helali haram, haramı helal yapar mı?
Numan- Hakim bir akdi fesh etmiş veya bir akdin sıhhatine karar vermişse, o akde tarafların rızası ve iradeleri olmasa da akit geçerlidir, helal helaldir, haram da haramdır.
Malik, Şafii ve Ahmet- Hakimin hükmü zahiren bu dünya için geçerlidir. Ama Allah’ın huzurunda hakimin hükmü ile hiç bir helal haram olmaz.
Karagülle- Hakemlerin hükmü hatalı da olsa geçerlidir. Hükme göre yararlanmak helal veya hükme aykırı hareket etmek haramdır. Hakkın gizlenmiş olmasından doğan günah ayrıdır. Mümkünse hakkı iade etmesi veya tazminat vermesi gerekir.
Hakemlerin kararları kesindir ve hadler dışında itirazlar infazı durdurmaz. Hakemler aleyhine dava açılırsa tazmin ederler. Malen kazanılmış olan haklar geri alınmaz. İnfaz edilmiş cezalar için tazminat verilir. İnfaz edilmeyen cezalar tazminata dönüşür.
Hadlerde mururu zaman hükümleri uygulanır.
SORU:26- Hakimin içtihadında değişiklik olsa daha evvel verdiği hükümler bozulur mu?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Bozulmaz.
Karagülle- İçtihadlardaki değişme nesh hükümlerine tabidir, kendisi için olsun başkası için olsun gerisin geriye işlemez. Mesela birisi kan akmakla abdest bozulmaz içtihadında iken abdest alsa sonra içtihadı değişse o abdest bozulmuş olmaz.
SORU:27- Bir başka hakimin kararı kendisine arz edilse reyinde hata bulsa o kararı bozabilir mi?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Kararı bozamaz.
Karagülle- Aynı ilçede hakemlerin kararları kendileri veya başkaları tarafından değiştirilemez. Mahkum başka bucağa gittiğinde oranın başkanı davanın yenilenmesini isteyebilir. Ancak mahkum bir daha eski bucağına dönemez.
SORU:28- Bir kimse vasi tayin edilse ve vasiliğini sonradan öğrense vasiliği tayininde mi, yoksa öğrendiği esnada mı başlar?
Numan, Malik, Şafii, Ahmet ve Karagülle- Vasiliği öğrendiği esnada başlar.
SORU:29- Bir vekilin vekaleti tevkil tarihinden mi, yoksa vekil olduğunu öğrendiği tarihten mi başlar?
Numan, Malik, Şafii, Ahmet ve Karagülle- Vekil olduğunu öğrendiği tarihten itibaren başlar.
SORU:30- Vekilin vekaleti nasıl sabit olur?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Vekilin vekaleti ve azli bir adil veya meçhul kişinin şehadeti ile sabit olur.
Karagülle- Vekilin vekaleti ve azli iki şahidin huzurunda ve yazılı olarak yapılması suretiyle ve tebliğ müessesesi ile vekile ulaşması suretiyle sabit olur. Vekalet belgesi vekilin ve müvekkilin sicillerine konur. Azl için hüküm de böyledir. Vekilin vekaleten yaptığı tüm tasarrufları tarihinde ve bir sıra içinde yazması gerekir. Bu takdirde vekilin tüm tasarrufları müekkilin tasarrufu olup vekili ilzam etmez. Defterde yazılmayan hususlar vekilin kendi adına tasarruflarıdır ve müvekkili ilzam etmez.
SORU:31- Azlolunmuş bir kadı birisine "aleyhine filan kimse için şu kadar meblağı hükmetmiştim ama onun hakkı yoktu, haksız olarak aldı" dese, kadının sözü kabul edilir mi?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Kadının sözü kabul edilir.
Karagülle- Hakemlerin başkanın veya kadının huzurunda usulüne uygun verdikleri karar infaz edilir. Kendi ikrarları veya yüksek şahitlerin şehadeti ile kararın yanlış olduğu anlaşılırsa kararda hata varsa mesleki akilesi, kasıt varsa siyasi akilesi tazmin eder. Kısas yapılmaz.
SORU:32- Azledilmiş kadı "elini ceza olarak kestim", sonra da "haksızlık oldu" dese kadının sözü geçerli midir?
Numan, Malik, Şafii ve Ahmet- Kadının sözü geçerlidir.
Karagülle- Hakemlerin başkanın veya kadının huzurunda usulüne uygun verdikleri karar infaz edilir. Kendi ikrarları veya yüksek şahitlerin şehadeti ile kararın yanlış olduğu anlaşılırsa kararda hata varsa mesleki akilesi, kasıt varsa siyasi akilesi tazmin eder. Kısas yapılmaz.