3-SALAT (NAMAZ)-3
İnsanlar toplu olarak üretir, birey olarak tüketirler. Bu nedenle beraber yaşamak zorundadırlar. Medeniyetler ve gelişmeler ancak toplulukla oluşabilir.
Toplu yaşayabilmenin ilk şartı temziliktir. Hastalıklar bulaşıcıdır. Sağlık ancak temizlik sayesinde korunur.
Vakitlerinin çoğunu kendi başlarına, bir kısmını ise beraber geçirirler. Beraber geçen vakit merasimle değerlendirilir.
Mallarının çoğunu kendileri için harcarlar, az bir kısmını ise birleştirip ortak bütçe yaparlar ve onu birlikte değerlendirirler.
İnsanların birlikte yaşamaları için bir takım yasaklar vardır. O yasaklara uymaları gerekir. Bunları oruç ile öğrenirler.
Bütün insanlığın tek topluluk olarak birlikte yaşama zorunluluğu vardır. Bazılarında olan mallar diğerlerinde olmaz. İnsanlar ihtiyaçları gereği seyahat ederler. Bunun hükümlerini de hac farizası düzenler.
İnsanlık varlığını sürdürebilmesi için kötülüğe karşı savaşması gerekir. Çünkü insanlar kötülük yapabilecek şekilde yaratılmışlardır.
İnsanın hayatı, durmadan yürüyen bir arabaya benzer. İnsan onun sürücüsüdür. Sürücülükte dikkat etmezse araba devrilir. Sürücü arabayı sürerken nasıl trafik kurallarına uymak ve çok dikkatlı olmak zorunda ise hayat arabasını da bir takım kurallar içinde ve dikkatli bir şekilde sürmek zorundadır. İşte fıkıh insana hayat arabasını nasıl kaza yapmadan, devirmeden süreceğini öğreten ilimdir.
İnsan zaman içinde yaşar. Zamanı denetim altına alan insan, hayatını da denetime almış olur. Zamana hakim olan insan, hayat arabasının direksiyonuna da hakim olur. Bundan dolayıdır ki, her şeyden önce zamanı yönetme yollarını baştan öğrenmek gerekir.
İnsan doğar ve ölür. Buna biz ömür diyoruz. İşte insanoğlu bu ömrü denetim altına almakla yükümlüdür. Yedi yaşına kadar kendi vaktini kendisi kullanamaz. Anne-babası onun yapması gerekenleri yaptırırlar. Yedi yaşına gelmeden de insan birçok şeyi öğrenebilir. En başta dili çok rahat konuşur, söylenenleri anlar. Kendi ihtiyaçlarını giderebilir. Ama yedi yaşına geldiği zaman, artık insan olarak, başta zaman olmak üzere, hayatı nasıl yönlendireceğini öğrenmeye başlar. On yaşına geldiği zaman kendi başına işler yapmağa başlar.
Onbeş yaşına giren bir kişi artık bağımsızdır. Şimdiye kadar anne-babasına tabi iken bundan sonra anne-babası ona yardımcıdır. Artık kendi hayatını kendisi yönlendirir.
0-15 yaş, eğitim yaşıdır. Bağımsız yaşamayı öğrenme dönemidir. Bundan sonraki onbeş yıl öğrenme çağıdır. Bir taraftan çalışacak, kendi kendisini geçindirecek, diğer taraftan da kendisini yetiştirip olgunlaştıracaktır. Onbeş yaşına kadar tamamen başkalarının yardımı ile geçinmiştir. Otuz yaşına kadar ise kendi çalıştığı ancak kendisine yeter. Daha borçlarını ödeyecek durumda değildir.
Otuz yaşında olgunluk yaşına gelir, verimli olmaya başlar. Bu dönemde insan hem kendisini geçindirir, hem de arttırma yaparak çocuklarını büyütür. Bu onun, çocukken kendisine bakıldığı için birikmiş borçlarını ödemesidir. Bundan başka yaşlı insanlar vardır, anne babası vardır ve onlar artık kendi kendilerini geçindirecek durumda değiller. Onlara da bu yaşta bakmakla yükümlüdür. Böylece bu yönüyle alacaklı duruma geçer.
Altmışüç yaşına geldiğinde artık çökme dönemi başlar. Kendi kendine geçinemiyecek duruma gelir. Emekli olur. Bundan sonra nasıl o, daha önce anne babasına bakmışsa ona da şimdi çocukları bakar. Böylece dünyadan borçsuz gider. İnsan bunu bilerek yaşamalıdır.
Hatalı yol, evlilik dışı cinsi ilişkilerle gününü geçirip çocuk yetiştirmemek, topluluğa borçlu olarak gitmek demektir. Anne babasına bakma yerine, emekli sandığına prim yatırarak, kimseye yük olmama düşüncesi yanlıştır. Nesiller arası kopukluk meydana gelir ve topluluk çöker. İnsanı yaratan Allah, "sen anne babana bak, sana da yaşlandığın zaman çocukların baksın" der. “Sigorta primlerini yatır ve emekli ol” demez. Çünkü sadece para yetmemektedir. Bedeni hizmet de gerekir. Bunu için emeklilik birikintileri yerine, çocuklara miras bırakma gayreti içinde olunmalıdır.
İnsan atalarından miras alır, onu kullanarak iş yapar, kendisi geçinir ve borçlarını öder, atalarına hizmet ederek alacaklı hale gelir. Bundan başka aldığı mirası büyüterek çocuklarına daha fazla mal bırakır. Bu da eklene eklene medeniyeti oluşturur. Herkes kendi nesline daha çok miras bırakmakla topluluğa bırakmış olur. Çünkü yirmi otuz nesil sonra bütün millet o kimsenin torunları olur. Kendisi de otuz nesil önceki tüm ataların torunudur.
Tekelciler, serveti ellerinde tutmak için sigorta sistemini geliştirmişler ve insanlarda biriktirme, miras bırakma ihtiyacını ve hislerini öldürmüşlerdir. İnsan kendisini güvence altına alınca çocuk yetiştirme ihtiyacını duymamaktadır. Çocuklar için birşey bırakma azmi yok olmaktadır. İslamiyet bu sisteme taban tabana zıttır. İnsan kendi geleceğini çocuklarında bulmalıdır.
İnsan bundan sonra ömrünü yıllara böler. Her yıl kendisine yıllık proje yapar. Ancak dünyada herşey çifttir ve denge ancak ikili sistemde kurulabilir. İki çeşit yıl vardır. Güneş yılı, ay yılı. Güneş yılı yaz ve kışların geçmesi ile bilinir. Bitkilerin hemen tamamı yıllık olarak meyve verirler, hayvanların çoğu da üremelerini yıllık yaparlar. İkincisi ise ay yılıdır. Ayın yaklaşık on iki defa hilal hale gelmesiyle ay yılı oluşur. Ay yılı güneş yılından daha kısadır. Yaklaşık olarak ayın 33 yılı güneşin 32 yılına tekabül etmektedir.