RÛM SÛRESİ - 16. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ (25)
Ve O’nun ayetlerindendir sema ve arzın O’nun emriyle kıyam etmesi sonra sizi yerden bir çağırmayla çağırdığında aniden siz çıkacaksınız. (25)
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ
Ve O’nun ayetlerindendir sema ve arzın O’nun emriyle kıyam etmesi.
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Mübteda | Haber |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | Harf-i mevsûl |
Fâil | Fiil |
Hâl | Sahibul hâl |
بِأَمْرِهِ | السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ | تَقُومَ | أَنْ | مِنْ آيَاتِهِ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Öncesindeki ayetteki مِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا cümlesine مِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ cümlesini atfetmektedir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
آيَاتِ: “Ayetler” demektir. Tekili آيَة dir. Ayet gösterge demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَة “gösterge” anlamında isimdir.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. 17. ayetteki Allah’a racidir.
آيَاتِهِ: “O’nun ayetleri” demektir. Allah’ın ayetleridir.
مِنْ آيَاتِهِ: “O’nun ayetlerinden” demektir.
أَنْ: “-mek, -mak” demektir. Harf-i mevsuldür. Sıla cümlesi eğer muzari fiilse mensub hale gelir. Burada da muzaridir ve mensubdur (تَقُومَ).
تَقُومَ: “Kıyam eder” demektir. قوم kökünden üçüncü şahıs dişil tekil muzari merfu malum fiildir. Fâili kendisinden sonra gelen السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ dür. Bir fiili yapmak için harekete geçmek demektir.
السَّمَاءُ: “Sema, gök” demektir. سمو kökünden gelmiştir. Birinci babdan سُمُوٌّ mastarı bütün seviyelerin üstüne çıkmak, en üst seviyeye yükselmek manasındadır. Bu mastar manasından bütün seviyelerin üstüne çıkan manasında سَمَاءٌ her şeyin en üstü olarak “gök” anlamında camid isimdir. İsm-i cem-i cinstir. Yani hem cinsi ifade eder hem de topluluğu ifade eder. Yani gök cinsi veya gök topluluğu demektir. Cins ifade ettiği zaman eril, cem ifade ettiği zaman dişildir. İsm-i cemi cinsler sonuna ة alarak müfredleşirler. Yani tekili سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ dür. İsm-i cemi cins bu şekilde ة alarak müfredleştikten sonra çoğulu سَمَوَاتٌ dür. Ancak Kuran’da سَمَاوَةٌ veya سَمَاءَةٌ şeklinde kullanımı yoktur. Kuran tekil olarak da yine سَمَاء yı kullanmaktadır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. السَّمَاءُ ya الْأَرْضُ yu atfetmektedir.
الْأَرْضُ: “Arz, yer” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَضٌ mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْضٌ “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Yerküre de arzdır, yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.
السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ: “Sema ve arz” demektir.
بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir.
أَمْرِ: “Emir, iş” demektir. ءمر kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak birisine bir işi yapmayı emretmek manasındadır. Bu mastar manasından yapılan iş manasında أَمْرٌ “emir, iş” anlamında isimdir. Çoğulu أُمُور dur.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. 17. ayetteki Allah’a racidir.
أَمْرِهِ: “O’nun emri” demektir.
بِأَمْرِهِ: “O’nun emriyle” demektir.
أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ: “Sema ve arzın O’nun emriyle kıyam etmesi” demektir.
مِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ: “O’nun ayetlerindendir sema ve arzın O’nun emriyle kıyam etmesi” demektir. Burada dikkat edilmesi gereken sema ve arz (gök ve yer) kavramıdır. Bu bildiğimiz gökyüzü ve yeryüzü demek değildir. Burada sema kuantum uzayıdır, yaratılmış bütün seçeneklerdir. Arz ise gerçekleşen uzaydır, süperpozisyonlardır. Allah evrenin yaratılmasından kıyamet yevmine kadar bütün seçenekleri yaratmıştır. Bu bütün seçenekler kuantum uzayındadır, bunun adı semadır. Bu seçeneklerden gerçekleşenler ise arzdadır.
Dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta sema ve arzın kıyamının gelecek zamanda gerçekleşecek olmasıdır. Çünkü أَنْ den sonra muzari fiil olarak تَقُومَ gelmiştir ve mensubdur yani son harekesi fethadır (تَقُومَ). Bu da gelecek zamanı gösterir. Sema ve arz henüz kıyam etmemiştir. Surenin başında saatin yani zamanın kıyamı vardır. Burada da sema ve arzın kıyamı vardır. İkisi de gelecekte gerçekleşecektir. Zamanın kıyam etmesi demek eski akışının değişmesi, yeni bir görev için harekete geçmesi demektir. Aynı durum sema ve arz için de geçerlidir. Sema ve arz artık eski görevini tamamlamış, bütün seçenekler içinden yani semadan gerçekleşen seçenekler arzı oluşturmuş ve görev tamamlanmıştır. Sonra tekrar kıyam edeceklerdir ki kıyamet yevminin adı da kıyamdan gelmektedir. Yeni sema başlayacak ve ahirette insanlar bu sema yani kuantum uzayından seçeneklerini seçecek ve yeni arz oluşacaktır.
Sema ve arz Allah’ın emriyle kıyam edecektir. Niçin bu takyid yapılmıştır?
Allah yarattıklarına emreder ama her yarattığı O’nun emrini gerçekleştirmez. Şuursuz varlıklara da emreder. Bir nevi onları programlar ve o varlıklar programlarının gereğini yerine getirirler. Ruhlar ve melekler de Allah’ın emirlerini aynen yerine getirirler. İnsanlar ve cinlerin tamamı ise Allah’ın emrini yerine getirmezler. Onlara Allah bu serbestliği vermiştir. Bu da imtihan edilmelerini sağlar. Eğer bu serbestlik olmasaydı insanlar ve cinler imtihan edilmemiş olurlardı.
Sema ve arz ise kendi yazılımları gereği Allah’ın emrinin dışına çıkmazlar ve emri gerçekleştirirler. Şuursuz varlıklara Allah’ın emretmesi demek yapacakları fiillerin Allah tarafından programlanması ve onların da bu programdaki komutları yerine getirmeleridir.
Öncesinde geçen O’nun ayetlerindendir ibarelerinden sonra onda belli kimseler için ayetler vardır denmekte iken burada denmemiştir. Çünkü arz ve semanın kıyamı gelecek zamandadır. Şu anda belli topluluklar için ayet değildir. Ancak ayetleri tevil edebilen ve Kuran’ın sözünün doğruluğundan emin olan (mümin) rasihler için ayettir. Gerçekleştiğinde herkes için ayet olacaktır.
ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
Sonra sizi yerden bir çağırmayla çağırdığında aniden siz çıkacaksınız.
Cevap cümlesi İsim cümlesi | Şart cümlesi Fiil cümlesi | Atıf harfi |
Haber Fiil cümlesi | Mübteda | Müfâcee edatı | Mefûlün bih GS | Mefûlun mutlak | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Şart edatı |
تَخْرُجُونَ | أَنْتُمْ | إِذَا | مِنَ الْأَرْضِ | دَعْوَةً | هُوَ | كُمْ | دَعَا | إِذَا | ثُمَّ |
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. Cümleleri birbirine atfeder. Bu atıf harfi ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir, buna “tertip” denir. Önce ma’tufun aleyh, sonra ma’tûf gelir. Bu nedenle sümme ile yapılan atıfta ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. Zamansal olarak peşi sıra oluşu göstermez, arada belirli bir zaman geçmiştir. Bu nedenle “takip etkisi yoktur”. Bu arada boşluk olmasına “terahi” (تَرَاخِي) denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasındaki boşluğun belirli bir süresi yoktur, duruma göre bu süre değişir. Kısa bir süre olabileceği gibi uzun bir süre de olabilir.
إِذَا: “İse” demektir. Şart edatıdır. Gelecek zamanı gösterir. Kendisinden sonra mazi fiil de gelse geçmiş zamanı göstermez. Gelecekte gerçekleşip tamamlanma zamanını gösterir. Bir kere gerçekleştiğine işaret eder. Muzari fiil gelirse gerçekleşmenin devam ettiğini, tekrarlamaların olduğunu gösterir.
دَعَا: “Çağırdı” demektir. دعو kökünden birinci bâbdan mazi malum üçüncü şahıs eril tekil fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir ve 17. ayetteki Allah’a racidir. Bu bâbdan üç mastar vardır. Üçü de aynı fiille ifade edilir.
- دَعْوَة
- دُعَاء
- دَعْوَى
Bu mastarların üçü de çağırmak anlamındadır. Aradaki fark kalıplarından gelir. Mastarların anlamları kalıplarına bağlı olarak değişir.
دَعْوَة: “Çağırma, çağırış” demektir. فَعْلَةٌ kalıbından gelmektedir. Bu kalıp mastar-ı bina-i merre kalıbıdır. Fiilin bir kere işlendiğini gösterir. İkili ve çoğulu olabilen mastarlar bu şekilde gelir. İki kere işlendiyse دَعْوَتَانِ, üç veya daha fazla işlendiyse دَعْوَات şeklinde gelir.
دُعَاء: “Çağırmak” demektir. فُعَالٌ kalıbından gelmektedir. Mazisi فَعَلَ vezninde olup vücutta meydana gelen bir semptoma, duruma veya vücuttan çıkan bir sese delalet eden fiillerin mastarı فُعَالٌ veya فَعِيلٌ kalıplarından gelir. دُعَاء da دعو kökünden birinci bâbdan mastardır. Birinci bâbdan olduğu için mazisi فَعَلَ veznindedir ve ses ifade eder. Bu nedenle فُعَالٌ vezninden gelmiştir. İkinci ve üçüncü harf arasındaki elif çağırmadaki uzamayı ve mübalağayı ifade eder. Uzun süreli veya tekrarlar içeren çağırma duadır.
دَعْوَى: “Ortak çağrı” demektir. فَعْلَى kalıbından gelmektedir. Sonundaki elif-i maksure fiilin belirli bir zamana delalet etmeden özel bir şekilde işlenmesini, işlenişin bir sürenin sonunda gerçekleştiğini ve şiddetini ifade eder. Hem zaman olarak hem de fiilin işlenişi olarak mübalağa ifade eder. Pek çok kişinin aynı çağrıyı yapması davadır. Bir sürecin sonunda meydana gelen ortak çağrı, ortak görüş anlamına gelir. Günümüzde de “davamız …” şeklinde kullanılmaktadır.
دَعَا fiili burada دَعْوَةً mastarı ile kullanıldığından manası bellidir, çağırmaktır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyan kimselere hitaben insan türünün fertlerini ifade etmektedir.
دَعْوَةً: “Çağırmak” demektir. Mastar-ı bina-i merredir. دَعَا fiilinin mef’ûlü mutlağı olarak fiilin olabileceği üç manasından birine hasredilmesini sağlamıştır.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
الْأَرْضِ: “Yer” demektir. Daha önce geçen الْأَرْضُ ile aynıdır. Normalde aynı olduğunda zamir dönmesi gereklidir. مِنَ الْأَرْضِ yerine مِنْهَا beklenir. Ancak bu şekilde zamir dönseydi semaya da arza da هَا zamiri döndüğünden hangisine döndüğü anlaşılamayacaktı. İsteyen buradaki zamiri arz isteyen sema olarak değerlendirebilecekti. Bunu önlemek için arz kelimesi tekrar edilmiştir.
مِنَ الْأَرْضِ: “Yerden” demektir.
دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ: “Sizi yerden bir çağırmayla çağırdı” demektir.
إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ: “Sizi yerden bir çağırmayla çağırdığında” demektir.
إِذَا: “Aniden” demektir. إِذَا sadece şart edatı veya mef’ûlün fih olarak görev yapmaz. Cümle ortasında geldiği zaman ve onu isim cümlesi takip ettiği zaman müfâcee (ansızlık ve sürpriz) edatı (حَرْفُ الْمُفَاجَأَةُ) olur. Bir olayın aniden gerçekleştiğini ya da beklenmeyen bir şeyin sürpriz bir şekilde olduğunu ifade eder. “Aniden”, “ansızın”, “birdenbire”, “hemen”, “birden”, “bir de ne görelim”, “bir de ne görsün”, “beklenmeyen bir şekilde” anlamlarına gelir. Aniden ya da beklenilmeyen bir durumla karşılaşıldığını gösterir.
Üç şekilde gelir:
- Öncesindeki cümleyle إِذَا müfâcee edatı arasında فَ atıf harfi vardır.
- Öncesindeki cümleyle إِذَا müfâcee edatı arasında ثُمَّ atıf harfi vardır.
- Öncesinde şart cümlesi vardır, إِذَا müfâcee edatı cevap cümlesinin başında gelir. Bu durumda cevap cümlesinin başına فَ gelmez.
Bu ayette de إِذَا cümle ortasında gelmiştir, kendisinden sonra isim cümlesi gelmektedir ve öncesinde şart cümlesi vardır. إِذَا geldiği için cevap cümlesinin başında فَ gelmemiştir. Bu haliyle müfâcee edatıdır.
أَنْتُمْ: “Siz” demektir. Merfu munfasıl zamirdir. Kuran’ı okuyan kimselere hitaben insan türünün fertlerini ifade etmektedir.
تَخْرُجُونَ: “Çıkacaksınız” demektir. İkinci şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir.
إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ: “Aniden siz çıkacaksınız” demektir.
إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ: “Sizi yerden bir çağırmayla çağırdığında aniden siz çıkacaksınız” demektir. Çıkma arzdandır. Sema ve arz kıyam etmiştir. Artık yeni görevleri başlamıştır. ثُمَّ geldiği için kısa veya uzun bir aradan sonra sema ve arzın yeni görevlerinin başlamasıyla ölmüş insanların bedenlerine ruhlar bağlanacak ve arzdan yani gerçekleşmiş uzaydan öldükleri zamandan çıkacaklardır. Eski bedenimizle yeni şekliyle devam eden semadan seçenekleri seçeceğiz ve arz yeni şekliyle devam edecektir.
مِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ cümlesi isim cümlesidir. Sonrasında gelen إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ şart-cevap cümlesidir. Normalde ثُمَّ zamansal bir atıf yapar. İsim cümlesi zaman bildirmeyen haber cümlesidir, şart cevap cümlesi de inşa cümlesidir. Haberin inşaya atfı olmaz ve isim cümlesinin şart-cevap cümlesine zamansal atfı olmaz. Oysa burada iki kural da ihlal edilmiştir. Kuran’ın böyle bir üslubu vardır. Manasal bağlantı olduğunda atıf yapar. İlk cümle isim cümlesidir ama gelecek zamanda gerçekleşecek olan bir durumu ifade etmektedir. İkinci cümle şart cevap cümlesidir ama o da gelecek zamanda gerçekleşecek olan bir durumu ifade etmektedir. Her iki cümlenin de gelecek zamanda gerçekleşecek durumları ifade etmesi nedeniyle ثُمَّ ile atıf yapılmıştır.
Arzdan çağırma mezardan çağırma değildir. İnsanlar baas günü mezardan çıkmayacaklardır.
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142) فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143) لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)
Kınar halde iken balık onu lokmaladı. Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı baas edildikleri güne kadar onun karnında kalacaktı. (Saffat 142-144)
Bu ayetlerde Yunus Peygamberin balığın karnında baas gününe kadar kalması demek o zamanda ölüp baas gününde ruhunun balığın karnında olduğu o zamandaki bedenine bağlanması demektir. Balığın karnında ölseydi öldüğü zamandaki bedeni arz içinde olacaktı ve o arzdan çağrılmış olacaktı. Suyun içinde dirilecek ve baas edilecekti. Aksi halde balığın baas gününe kadar yaşaması ve Yunus Peygamberin de orada çürümeden, bozulmadan kalması gereklidir. Arz içinde öldüğümüz zamanki bedenimizin kaldığı yer ve zamana Kuran’da مَرْقَد demektedir. مَرْقَد ism-i zaman ve mekândır. رقد kökündendir. Durgunluğu, hareketsizliği ifade eder. مَرْقَد donuk kalınan yer veya zaman anlamındadır.
يَاوَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا
Vay bize, kim bizi merkadımızdan baas etti. (Yasin 52)
Bu ayette ölmenin gerçekleştiği kuantum uzayı içindeki arz uzayındaki merkaddan baas edilme anlatılmaktadır. Bu nedenle bir insan ister yanarak ölsün ister cesedi yakılsın ister mezarda çürüsün ister suda sabunlaşsın isterse yer üstünde toz olsun, arz yani gerçekleşen uzay içinde ölmeden hemen önceki merkadından baas edileceği için herkes hangi yaşta öldüyse o bedenle baas edilecektir. Bedensel değişimler bundan sonra olacaktır. Mezarda yapılacağı iddia edilen sorgular, kabir azabı gibi olaylar gerçek değildir. Mezar başında Allah’ın dininde yeri olmayan ruhban sınıfının ölüyü sorguya hazırlamak için yaptıkları telkinler dayanaktan yoksundur. Mezara gömülmeyen, cesedi yanarak kül haline getirilenler öne sürüldüğü anda zaten kabir azabı da mezar içindeki münker nekir sorgusu masalı da anında çürümektedir.
Kuran’ın arzdan çağırma sözü gerçekleşecektir. Gerçekleştiğinde artık herkes için Allah’ın ayeti olacaktır. Herhangi bir kavim, herhangi bir topluluk için değil, ateistler dahil herkes için ayet olacaktır. Müminler ve müslimler dışındakiler şaşıracaklardır. Büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Çok çok değer verdikleri, heykellerini yaptıkları insanların oradaki hallerini göreceklerdir. Onlardan uzak durmaya gayret edeceklerdir. Diğer taraftan alnı secdeden kalkmayan insanlardan bazıları da çok değer verdikleri, canlarından çok sevdikleri, “öl de ölelim” dedikleri, Allah’ın ayetleri yerine onu referans kabul ettikleri insanların durumunun bekledikleri gibi olmadıklarını göreceklerdir.
Defalarca uyarmamıza rağmen çoğunluk sisteminin kurtuluş olduğunu sanan, günümüzde başka çare olmadığı için bu sistem içinde başarıyı arayan, bu sistem içinde çalışan arkadaşlarımız da o gün nasıl bir batılın içinde çabaladıklarını anlayacaklardır. Kuran’ın ayetlerini ayet olarak görmeyen, günün şartlarını mazeret olarak gören ve geçmişte örnek aldıkları liderlerinin metotlarını ayet olarak gören bu arkadaşlarımıza Allah o güne kalmadan dünya hayatında hidayet versin de batıldan kurtulsunlar diye dua ediyoruz.
Ekseriyet demokrasisi bir isimlendirilmiş isimdir. Bu isime ibadet etmek demek onun herhangi bir noktasında yer almak, içindeki fırkaları tek gün bile olsa desteklemek demektir. Çoğunluğa uymayı gerektirdiğinden bugün ak dediğinize sadece ertesi gün kara, bugün kara dediğinize de sadece ertesi gün ak demek zorunda kalırsınız. İlke falan yoktur. Bugün kendi imzaladığınız sözleşmeyi yarın iptal etmekle övünürsünüz, bugün Firavun dediğiniz adamın yarın bakanı olursunuz, bugün yerin dibine batırdığınız adamın yarın yardımcısı olursunuz, bugün günahına ortak olmayacağız dediğiniz partiyle yarın ittifak yaparsınız. Ekseriyet demokrasisinde referans noktası Kuran değildir. Referans noktası çoğunluktur, çoğunlukta algı oluşturmaktır. Ayetle sabit olduğu üzere çoğunluk da sizi sadece Allah’ın yolundan saptırır. Hala nasıl savunuyorsunuz, nasıl gerekçeler uyduruyorsunuz bu ibadetinize?
Teşvikiye, Yalova
25 Mart 2023
M. Lütfi Hocaoğlu