SECDE SÛRESİ - 19. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ (23)
Yemin olsun Musa’ya kitabı vermiştik. Onunla karşılaşmasından bir şüphe içinde olma. Onu İsrail Oğulları için bir rehberlik kıldık. (23)
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ
Yemin olsun Musa’ya kitabı vermiştik.
Cevap cümlesi Fiil cümlesi | Yemin cümlesi | Vâv-u isti’nâfiye |
Mefûlun bih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil | Tahkîk edatı | Cevap lâmı |
الْكِتَابَ | مُوسَى | نَا | آتَيْنَا | قَدْ | لَ | | وَ |
وَ: Vâv-u isti’nâfiyyedir.
لَقَدْ: İki harfin birleşimidir.
لَ: Yeminin cevap lâmıdır. Yemin iki cümleden oluşur. İlk cümle üzerine yemin edilendir. İkinci cümle yeminin kendisidir. İlk cümleye yemin cümlesi, ikinci cümleye yeminin cevap cümlesi denir. Bazı durumlarda yeminin cevap cümlesinin başına لَ gelir. Buna cevap lâmı denir. Kuran’da çoğunlukla yemin cümlesi hazf edilir (söylenmez). Cevap cümlesinde öncesinde yemin olduğuna dair delil varsa yemin cümlesi hazf edilebilir (söylenmez). Genellikle لَقَدْ ile başlayan mazi veya muzari fiiller, لَ ile başlayan isim cümleleri, övme ve yerme cümleleri öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olarak gelir. Te’kîd lâmı ile başlayan muzari fiil cümlelerinin öncesindeki yemin cümlesi hazf edilmiş olabilir. لَئِنْ ile başlayan şart ve cevap cümlelerinin de öncesinde yemin cümlesi hazf edilmiştir.
Bu ayette de cevap cümlesi لَقَدْ ile başladığından yemin cümlesi hazf edilmiştir.
قَدْ: Harftir. İsim cümlesinden önce gelmez. Her zaman olumlu fiillerden önce gelir, olumsuz fiillerden önce gelmez. Fiil ile arasında başka bir şey bulunmaz. Mazi fiilden önce gelince tahkîk (gerçekleştirme) edatı (حَرْفُ التَّحْقِيقِ) veya tevakku (beklenti) edatı (حَرْفُ التَّوَقُّعِ) veya takrîb (yaklaştırma) edatı (حَرْفُ التَّقْرِيبِ) olur. Muzari fiilden önce gelince tahkîk edatı olur. لَقَدْ şeklinde geldiğinde yeminin cevap lâmından sonra geldiği için قَدْ tahkik edatıdır. Kesinlik ifade etmek için gelmiştir. Hem yemin gelmesi hem de tahkik edatı gelmesi kesinliği daha da belirgin hale getirmektedir.
آتَيْنَا: “Verdik” demektir. İf’âl bâbından mazi malum birinci çoğul şahıs fiildir. İkinci bâbdan أَتَى - يَأْتِي şeklinde birisine veya bir şeye gelmek, ona ulaşmak ve onun yakınında olup onunla muamele, etkileşim içinde olmak manasındadır. Müteaddi fiildir. İkinci bâb if’âl bâbına (آتَى – يُؤْتِي) ziyadetü-t tadiye etkisi ile gelir. Verdi anlamına gelir. Gelen, getiren ve veren haline gelir. Buradaki verme normal bir verme değildir. Gelip mef’ûlün bihle etkileşime giren kimse, getirdiğini mef’ûlün bihle etkileşime sokar. جَاءَ fiilinde ise gelme vardır ama etkileşim yoktur.
مُوسَى: “Musa” demektir. İsrailoğullarından gelen, kendisine 39 kısımdan oluşan Tevrat’ın ilk beş kısmının gönderildiği peygamberin özel ismidir.
Musa ismi İbranice değildir. Musa doğduğu zaman annesi onu suya bırakmış ve Firavun ve karısı tarafından İsrail Oğullarından olduğunu bildikleri halde onu alıp büyütmüşlerdir. Ona aslında bir ad vermemişler, çocuk anlamında “Mose” şeklinde çağırmışlardır.
Kuran’da da bunun delili vardır.
قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ
(Firavun) “Seni içimizde çocuk iken büyütmedik mi ve içimizde ömründen senelerce kaldın” dedi. (Şuara 18)
Burada geçen وَلِيدًا kelimesi çocuk demektir. وَلَد kelimesinden farklıdır. Veled dendiği zaman mutlaka annesi veya babasına izafe edilir. Velîd dendiği zaman ise anne veya babasına izafe edilmez. Musa’yı bulduklarında anne veya babasını bilmedikleri için ona velîd anlamında Mose demişlerdir. Antik Mısır dilinde Mose Firavunların isimlerinde de kendilerini Tanrı çocuğu olarak isimlendirmek için tamlama olarak kullanılmıştır.
Thutmose: Thut: Bilgelik ve yazı tanrısı + mose: çocuk
Ramesses (Ra-mose): Ra: Güneş tanrısı + mose: çocuk
Ahmose (Ahmosis): Iah / Yah (Ay tanrısı) + mose: çocuk
Kamose: Ka: Yaşam gücü veya boğa + mose: çocuk
Bunlar dışında yüksek rahipler ve devlet görevlilerinde Ptahmose ismi vardır.
Ptahmose: Ptah (Yaratılış ve zanaat tanrısı) + mose: çocuk
Mose (çocuk) ismi Arapçaya da Musa olarak geçmiştir.
الْكِتَابَ: “Kitap” demektir. كتب kökündendir. كَتْب mastarı özel semboller ve simgeler kullanarak bir kaydetme aracıyla bilgileri kayıt altına almak manasındadır. كِتَاب mastarı yazmak manasındaki فَعْل veznindeki كَتْب mastarının mübalağa vezni olarak فِعَال vezninden gelmiştir ve çok sayıda bilgiyi güvenli bir şekilde kayıt altına almak manasındadır. Bu mastar manasından كِتَاب kayıt altına alınan olarak “kitap” anlamında camid isimdir. Kodlarla kayıt altına alınmış bilgidir.
لَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ: “Yemin olsun Musa’ya kitabı vermiştik” demektir. Kuran’da hiçbir yerde “Musa’ya Tevrat’ı verdik” denmez. Çünkü Tevrat’ın ilk kısmı Musa’ya verilen kitap iken sonraki kısımlar diğer peygamberlere verilmiştir.
Tevrat bölümü | Kitap Sayısı |
Pentateuch (Beş kitap) | 5 |
Neviim (Peygamberler) | 8 |
Ketuvim (Yazılar) | 11 (bölünmüş 26 parça) |
Toplam | 39 kitap |
Pentateuch, Yunanca kökenlidir. Penta “beş” demek, Teuchos “kitap, cilt, doküman” demektir. Musa’ya verilen Tevrat kısmı budur.
Bu beş kitap şunlardır:
Kitap | Konusu |
Bereşit (Yaratılış / Genesis) | Evrenin, insanlığın, peygamberlerin ve İsrailoğullarının başlangıcı. |
Şemot (Çıkış / Exodus) | Musa’nın doğumu, Firavun’dan kaçış, Kızıldeniz’in geçilmesi, on emir. |
Vayikra (Levililer / Leviticus) | Ahlaki yasalar, kâhinlik kuralları, tapınma şekilleri. |
Bamidbar (Sayılar / Numbers) | Çölde 40 yıl geçiş, nüfus sayımı, İsrailoğullarının seyahati. |
Devarim (Tesniye / Deuteronomy) | Musa’nın son konuşmaları, yasaların tekrarı ve halkın uyarılması. |
Tevrat kelimesi Kuran’da 18 yerde geçer.
وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ
Ona (İsa’ya) kitabı ve hikmeti ve Tevrat’ı ve İncil’i öğretir. (Ali İmran 48)
وَإِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ
Sana (İsa’ya) kitabı ve hikmeti ve Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. (Maide 110)
وَقَفَّيْنَا عَلَى آثَارِهِمْ بِعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَآتَيْنَاهُ الْإِنْجِيلَ فِيهِ هُدًى وَنُورٌ وَمُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ مِنَ التَّوْرَاةِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ
Onların izleri üzerine Meryem Oğlu İsa’yı Tevrat’tan ondan öncesinde olanı tasdik eden olarak gönderdik ve ona içinde rehberlik ve nur olan İncil’i Tevrat’tan ondan öncesinde olanı tasdik eden olarak ve rehberlik ve muttakiler için bir öğüt olarak verdik. (Maide 46)
وَإِذْ قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَابَنِي إِسْرَائِيلَ إِنِّي رَسُولُ اللَّهِ إِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْتِي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُ أَحْمَدُ
Meryem oğlu İsa “Ey İsrail Oğulları, kesinlikle ben Tevrat’tan benden önce olanı tasdik eden ve benden sonra ismi Ahmed olan bir elçiyi müjdeleyen olarak Allah’ın size elçisiyim” demişti. (Saff 6)
Bu ayetlerde görüldüğü gibi Tevrat İsa ile beraber geçer. Dört ayette beş kere İsa ile geçen Tevrat Musa’ya verilen kitap değildir. Musa’ya verilen kitap Tevrat’ın ilk kısmıdır. Hud 17’de كِتَابُ مُوسَى (Musa’nın kitabı) şeklinde isim tamlamasıyla da geçmiştir. Tevrat İsa’dan önce tamamlanmış ve İsa’ya da İncil verilmiştir.
فَلَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ
Onunla karşılaşmasından bir şüphe içinde olma.
Nehiy cümlesi Mensuh isim cümlesi | Fâ-u isti’nâfiye |
Haberi | İsmi | Kâne | Olumsuzluk edatı |
Mecrur | Cârr |
Sıfat | Mevsûf |
Mecrur | Cârr |
Mefûlun bih Muzâfun ileyh | Şibh-i fiil Muzâf |
هُ | لِقَاءِ | مِنْ | مِرْيَةٍ | فِي | أَنْتَ | تَكُنْ | لَا | فَ |
فَ: Fâ-u isti’nâfiyyedir (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ). Cümle başında bulunur. Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır. Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye şu şekilde sınıflandırılır:
- Fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ): Öncesi ile sonrasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Öncesi sonrasının sebebidir. Türkçeye çevrilirken “bundan dolayı”, “bu sebeple” şeklinde çevrilmelidir.
- Fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ): Öncesindeki cümle kapalı, tam olarak anlaşılmayan bir cümledir (Mücmel bir ifade). Sonrasındaki cümle ise mücmeli açıklayan, kapalılığı gideren bir cümledir (Mufassal bir ifade).
- Netice Fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ): Önceki cümle/cümleler açıklanmış cümle/cümlelerdir. Sonraki cümle ise bu açıklanmış cümle/cümlelerin sonucunu gösteren, bir nevi özetleyen cümledir. Fâ-u tafsiliyyenin tersidir. “Sonuç olarak”, “neticede” şeklinde Türkçeye çevrilir.
- İrtibat Fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ): Öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında zamansal ya da sebepsel ilişki yoktur ama aralarında bağlantı vardır. Cümleler arasındaki fâ tertip ve takip için değil, sebep için değil, tafsil için değil, neticelendirme için değilse ve cümleler arasında konu bağlantısı olduğu zaman gelen fâ irtibât fâsıdır.
Buradaki fâ irtibat fâ’sıdır. Musa’ya kitabı verdik cümlesi yeminle söylenmiştir. Arkasından kitabın veriliş şekliyle ilgili şüpheden uzak durulma istenmiştir.
لَا: “-ma, -mayın, -me, meyin” demektir. Nehiy edatıdır. Kendisinden sonra meczum muzari fiil gelirse nehiy cümlesini başlatır. Nehiy cümlesi olumsuz emir cümlesidir.
تَكُنْ: “Olursun” demektir. İkinci şahıs eril tekil meczum muzari malum fiildir.
لَا تَكُنْ: “Olma” demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
مِرْيَةٍ: “Şüphe” demektir. مري kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan مَرْي mastarı bir şeyden, bir işten şüphe duyup, onun öyle olmadığına dair deliller elde etmek için çabalamak manasındadır.
مَرْيُ الناقة، وذلك إذا مُسِحَتْ للحَلْب
Dişi devenin meryu, bu süt sağmak için sıvazlandığı zamandır. (Makayisu-l Luga)
مَرَيْتُ الشاةَ koyunu süt sağmak için sıvazladım demektir.
Ana mana deveden veya koyundan süt sağmak için memesini sıvazlamaktan gelmiştir. Bu da şüphe içinde olduğun bir konuda süt sağmak için sıvazlamak gibi olumsuz deliller bulmak için zorlayıcı faaliyetlerde bulunmak anlamını oluşturmuştur. Sütün memeden dışarı sıvazlanarak çıkarılıp görünür olması gibi görünmeyen delilleri ortaya çıkarma çabasını ifade eder.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
لِقَاءِ: “Karşılaşmak” demektir. لقي kökünden dördüncü bâbdan mastardır. فِعَال vezninden gelmiştir ve birisiyle, bir kimseyle, bir şeyle karşılaşmak, buluşmak manasındadır.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
لِقَائِهِ: “Onun karşılaşması, onunla karşılaşmak” demektir. Mastarın muzaf olduğu isim tamlamasıdır. Muzafun ileyhin fâil olduğu durumda “onun karşılaşması”, mef’ûl olduğu durumda “onunla karşılaşmak” anlamındadır.
مِنْ لِقَائِهِ: “Onun karşılaşmasından, onunla karşılaşmaktan” demektir.
مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ: “Onun karşılaşmasından, onunla karşılaşmaktan bir şüphe” demektir.
فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ: “Onun karşılaşmasından, onunla karşılaşmaktan bir şüphe içinde” demektir.
لَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ: “Onunla karşılaşmasından bir şüphe içinde olma” demektir.
Bir isim tamlamasında muzaf mastar ise muzafun ileyh bu mastarın fâili de olabilir (fâile muzaflık), mef’ûlü de olabilir (mef’ûle muzaflık). İki durum da geçerlidir. لِقَائِهِ (onun karşılaşması, onunla karşılaşmak) isim tamlamasında muzafun ileyh olan هُ zamirinin neye/kime raci olduğuna göre ve fâile ya da mef’ûle muzaf olma durumuna göre farklı anlamlar ortaya çıkmaktadır.
| Fâil | Mef’ûl | Anlam |
Fâile muzaf | هِ: Musa | Kitap (Hazf edilmiş) | Musa’nın kitapla karşılaşması |
Fâile muzaf | هِ: Kitap | Musa (Hazf edilmiş) | Kitabın Musa ile karşılaşması |
Mef’ûle muzaf | Musa (Hazf edilmiş) | هِ: Kitap | Kitapla Musa’nın karşılaşması |
Mef’ûle muzaf | Ayeti okuyan | هِ: Kitap | Kitapla ayeti okuyanın karşılaşması |
Fâile muzafsa ve fâil olan zamir Musa’ya raci ise Musa’nın karşılaşması demektir. Bu durumda mef’ûl yani karşılaşılan hazf edilmiş olmaktadır. O da kitap olursa Musa’nın kitapla karşılaşması anlamına gelir.
Fâile muzafsa ve fâil olan zamir kitaba raci ise Kitabın karşılaşması demektir. Bu durumda mef’ûl yani karşılaşılan hazf edilmiş olmaktadır. O da Musa olursa kitabın Musa ile karşılaşması anlamına gelir.
Mef’ûle muzafsa bu durumda fâil Musa olabileceği gibi sözün muhatabı yani bu ayeti okuyan herkes olabilir.
İlk üç durumda da Musa kitapla karşılaşmaktadır. Bu en yakın anlamdır. Ancak soru şudur: niçin Kuran’ı okuyan biz Musa’nın kitapla karşılaşmasından şüphe içinde olacağız? Zaten Kuran’ı okuyoruz ve Musa’ya kitabın verildiğinden de bir şüphemiz yok. Burada Musa’ya kitabın verilmesinden şüphe içinde olma (لَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ إِيتَائِهِ) demiyor, Musa’nın kitapla karşılaşmasından şüphe içinde olma (لَا تَكُنْ فِي مِرْيَةٍ مِنْ لِقَائِهِ) diyor. Bu da Musa’ya verilen kitabın Kuran gibi parça parça sözel olarak gelmediğini, ona fiziksel bir materyal (levhalar gibi) içinde yazılı olarak bir anda verildiğini ve onunla karşılaştığını bil ve bundan şüphe içinde olmayıp bu karşılaşmanın olmayacağına dair deliller aramayla uğraşma ve çaba içinde olma diyor. Bu şekilde sadece لِقَائِهِ ifadesi bile bize Musa’nın kitabının Kuran gibi değil, tek parça halinde (cümleten vahideten) verildiğini göstermektedir. İşte Kuran’ın hayran bırakan Arapçasına bir örnek daha.
Dördüncü durumda ise ayeti okuyana yani bize kitapla karşılaşmandan şüphe içinde olma diyor. Buradaki kitap Musa’ya verilen kitaptır. Bu anlam bu durumda uygun değildir. Ancak tefsircilerden burada kitap kelimesine Musa’nın kitabı değil cins anlamı vererek kitap cinsiyle karşılaşmandan şüphe içinde olma anlamını vermekte olanlar vardır. Bu da uzak bir yorumdur. Ayetin devamıyla da uyum içinde değildir.
وَجَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ
Onu İsrail Oğulları için bir rehberlik kıldık.
Mensuh fiil cümlesi | Vâv-u isti’nâfiye |
Mef'ûlun bih sâni | Mef'ûlun bih evvel | Fâil | Nâsih Fiil |
Mefûlün bih GS | Şibh-i fiil |
Mecrur | Cârr |
Muzâfun ileyh | Muzâf |
إِسْرَائِيلَ | بَنِي | لِ | هُدًى | هُ | نَا | جَعَلْنَا | وَ |
وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir.
جَعَلْنَا: “Kıldık” demektir. Bu fiil iki mef’ûl alır. İlk mef’ûle ikinci mef’ûl vasfını kazandırmaktadır.
هُ: “O” demektir. Bu zamir hem Musa’ya hem de kitaba raci olabilir. İsrail Oğullarına rehber kılınmıştır. İsrail Oğulları halen devam etmektedir. Musa ölmüştür ama kitap halen durmaktadır. Bu nedenle kitaba raci olması uygundur.
هُدًى: “Doğru yolu göstermek, rehberlik etmek” demektir. هدي kökünden ikinci bâbdan فُعَلًا kalıbından mastardır. Birisini bir hedefe yöneltip o hedefe varması için rehberlik etmektir. هدي “bir hedefe yönelip bir sonuç elde etmek”tir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
بَنِي: “Oğullar” demektir. بنو kökünden eril çoğul mecrur camid isimdir. Aslı بَنِينَ dir. İzafete (isim tamlamasına) muzaf olarak girdiğinden dolayı bir kural olarak sonundaki nûn düşmüştür. Eril tekili ابْن dir. Dişil tekili kız çocuk anlamındaki ابْنَةٌ dür. Eril ikili ابْنَيْنِ (mensub-mecrur), dişil ikili ابْنَتَيْنِ (mensub-mecrur) dir. Düzensiz eril çoğulu أَبْنَاءٌ (merfu), أَبْنَاءً (mensub) ve أَبْنَاءٍ (mecrur) dir. Kıyas dışı olarak düzenli eril çoğulu gelir. بَنُونَ (merfu) ve بَنِينَ (mensub-mecrur) şeklindedir. Dişil çoğulu بَنَاتٌ (merfu) ve بَنَاتٍ (mensub-mecrur) dir. Yalnızca biyolojik oğul anlamında değildir. Bir şeye mecazi mana vermek için ilgisi olduğu, yakın ilişkide olduğu başka bir şeye ابْن olarak izafe edilerek kullanılır.
إِسْرَائِيلَ: “İsrail” demektir. Yakup Peygamberin ikinci ismidir. Bugünkü İsrail devletinin adı Yakup Peygamberin ikinci adıdır. Kuran’da Yakup ismi 16 kere geçmekte, İsrail ismi ise İsrail oğulları şeklinde gelmeden 2 kere geçmektedir. İsrail oğulları ise 41 kere geçmektedir. Kuran İsrailoğulları der ama Yakup oğulları demez.
Yaratılış/Tekvin 32:22-31
22 Yakup o gece kalktı; iki karısını, iki cariyesini, on bir oğlunu yanına alıp Yabbuk Irmağı'nın sığ yerinden karşıya geçti. 23 Onları geçirdikten sonra sahip olduğu her şeyi de karşıya geçirdi. 24 Böylece Yakup arkada yalnız kaldı. Bir adam gün ağarıncaya kadar onunla güreşti. 25 Yakup'u yenemeyeceğini anlayınca, onun uyluk kemiğinin başına çarptı. Öyle ki, güreşirken Yakup'un uyluk kemiği çıktı. 26 Adam, “Bırak beni, gün ağarıyor” dedi.
Yakup, “Beni kutsamadıkça seni bırakmam” diye yanıtladı.
27 Adam, “Adın ne?” diye sordu.
“Yakup.”
28 Adam, “Artık sana Yakup değil, İsrail denecek” dedi, “Çünkü Tanrı'yla, insanlarla güreşip yendin.”
29 Yakup, “Lütfen adını söyler misin?” diye sordu.
Ama adam, “Neden adımı soruyorsun?” dedi. Sonra Yakup'u kutsadı.
30 Yakup, “Tanrı'yla yüzyüze görüştüm, ama canım bağışlandı” diyerek oraya Peniel[c] adını verdi.
31 Yakup Peniel'den ayrılırken güneş doğdu. Uyluğundan ötürü aksıyordu. 32 Bu nedenle İsrailliler bugün bile uyluk kemiğinin üzerindeki siniri yemezler. Çünkü Yakup'un uyluk kemiğinin başındaki sinire çarpılmıştı.
Bu nedenle İbranice “יִשְׂרָאֵל” (Yisra’el) kelimesi “sarah” (güreşmek) ve “El” (Tanrı) kelimelerinden türetilmiştir. Bu nedenle İsrail adı genellikle “Allah ile güreşen” veya “Allah ile mücadele eden” (haşa) anlamında yorumlanmaktadır. Mana tahrifinin tipik bir örneğidir. Kimileri buna mecazi mana vererek olayı çözmektedir.
Arapçada güreşmek kökü صرع dır. Yere sermek manasındadır. Sara hastalığı da bundan dolayı bu adı almıştır. Orada küçük bir mana oynaması vardır. İbraniceden Arapçaya kelimeler geçerken bazı harf değişikliklerine uğrarlar. Bu bağlamda İsrail isminden önce Yakup isminin etimolojisini inceleyelim.
Yaratılış/Tekvin 25:24-26
“Doğum vakti gelince, Rebeka'nın ikiz oğulları oldu. İlk çıkanın bütün vücudu tüylerle kaplıydı; ona Esav (עשו, ‘kıllı’) adı verildi. Sonra kardeşi çıktı. Eli Esav'ın topuğunu tutuyordu. Ona Yakup (יַעֲקֹב, Ya‘akov) adı verildi.”
İbranicede adı Ya’kov’dur. Arapçası Ya’kûb’dur. İbranice de ب harfi bazen و olarak okunur. İbranice’de kelimenin sonundaki Bet harfi genellikle noktasız yazılır, dolayısıyla “v” şeklinde telaffuz edilir.
İbranice | Arapça |
י (Yod) → Y sesi | ي |
ַ (Pataḥ) → kısa a sesi (Yod'dan sonra geldiği için "Ya") | Fetha |
ע (Ayin) → boğazdan gelen sessiz harf; bazen hafif duraksama verir | ع |
ֲ (Hataf Pataḥ) → çok kısa a sesi (Ayin’e eklenir) | Sükun |
ק (Qof) → kalın k sesi (gırtlaktan gelen) | ق |
ֹ (Ḥolam) → o sesi (Qof’a eklenir) | Zamme ve و |
ב (Bet) → b sesi (burada noktalı, yani "b" olarak okunur) | ب |
İbranicede ‘aqev (עָקֵב): topuk, ökçe anlamındayken Arapçada da عَقِب topuk, ökçe demektir.
Tevrat’a göre Yakup ismi, onun ikiz kardeşi Esav’ın topuğundan tutarak doğması olayından gelir.
يَعْقُوبُ topuğu tutan demektir. Ama aslında Arapça karşılığı مُعْقِب olabilir. Buradan anlıyoruz ki İbraniceden Arapçaya geçerken ism-i fâil manasını veren ilk harfin ي olmasıdır.
إِسْرَائِيلَ kelimesi iki kelimenin birleşimidir.
يلَ + إِسْرَاء = إِسْرَائِيلَ
يلَ | إِسْرَاء | إِسْرَائِيلَ |
Allah | Gece yolculuğu | Allah’ın gece yolculuğu yaptırdığı |
Bu anlam tahrif edilmiş. Sanki إِسْرَائِيلَ (Allah’ın gece yolculuğu yaptırdığı) değil de إِصْرَاعِيلَ (Allah’la güreşen) şeklinde mana verilmiştir. Kuran’da da İsra suresinin ilk ayeti Yakup Peygamberin İsra olayını anlatmaktadır. Surenin devamında da İsrail Oğulları anlatılmaktadır. Bu nedenle surenin iki adı vardır. Biri İsra suresi, diğeri İsrail Oğulları suresidir.
بَنِي إِسْرَائِيلَ: “İsrail Oğulları” demektir. Yakup (İsrail) peygamberin soyundan gelenlerdir. Kuran’da İsrail Oğulları 41 kere geçerken bu şekilde birinin soyunu ifade eden bunun dışında sadece bir tamlama vardır. O da Âdem Oğullarıdır (بَنِي آدَمَ). Âdem Oğulları Kuran’da 7 kere geçer. İsrail Oğullarının tamamı aslında Âdem Oğullarıdır. Buna rağmen İsrail Oğulları Kuran’da defalarca kat daha fazla geçmektedir.
Kuran’da bir de zürriyet kelimesi geçmektedir. Hem ذُرِّيَّةِ إِسْرَائِيلَ (İsrail zürriyeti) hem de ذُرِّيَّةِ آدَمَ (Âdem zürriyeti) ifadesi vardır. “Zürriyeti” ile “oğulları” arasındaki fark nedir?
أُولَئِكَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ مِنْ ذُرِّيَّةِ آدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْرَائِيلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَا
Onlar Âdem’in zürriyetinden ve Nuh’la beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail’in zürriyetinden ve rehberlik edip seçtiklerimizden olan nebilerden Allah’ın onları nimetlendikleridir. (Meryem 58)
Meryem suresinde bu ayetten öncesindeki ayetlerde şu nebilerden bahsedilir: İdris, İsmail, Musa, Harun, İshak, Yakup, İbrahim, İsa, Meryem, Yahya, Zekeriya. Burada bu nebilerin dört gruptan olduğu anlatılır:
- Âdem’in zürriyetinden
- Nuh’la beraber taşıdıklarımızdan
- İbrahim ve İsrail’in zürriyetinden
- Rehberlik edip seçtiklerimizden
Eğer zürriyet yukarıdan aşağı herkesi kapsasaydı zaten diğer üç grup da Âdem’in zürriyetinden olacaktı. Onların söylenmesine gerek olmayacaktı ya da arada “ve”ler olmadan bedel olarak geleceklerdi. Oysa zürriyet bir kişinin ilelebet tüm soyu değildir. Zürriyet olması için o kimsenin zürriyeti olduğu üst soyundaki kimseye kadar aradaki herkesi bilmesi gerekir.
بَنِي آدَمَ dendiği zaman dünyadaki yaşayan ve ölmüş tüm insanlardır ama ذُرِّيَّةِ آدَمَ dendiği zaman Âdem’e kadar atalarını sayabilen kimseler demektir. Günümüzde bunu kimsenin bilme imkânı yoktur. Bu nedenle günümüzde yaşayan hiçbir Âdem zürriyeti yoktur. Genelde insanlar bazı istisnalar ve soy ağaçları yazılı olanlar hariç kendilerinden önceki 3-4 nesle kadar bilebilmektedir. İşte o bildiğiniz atanızın zürriyetindensinizdir.

Bütün İsrail Oğulları aynı zamanda Âdem Oğullarıdır.

Mavi olanlar üst soylarını bilmiyorlar. Yeşil olanlar ise biliyorlar. Yeşil olanlar en üsttekinin oğullarından ve zürriyetindendirler. Mavi olanlar ise en üsttekinin oğullarındandır, zürriyetinden değildirler.
لِبَنِي إِسْرَائِيلَ: “İsrail Oğulları için” demektir.
هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ: “İsrail Oğulları için bir rehberlik” demektir.
جَعَلْنَاهُ هُدًى لِبَنِي إِسْرَائِيلَ: “Onu İsrail Oğulları için bir rehberlik kıldık” demektir. Musa’nın kitabı İsrail Oğulları için rehberdir. Bizim için değildir. Bizim için rehber Kuran’dır. O zaman şu soru sorulur ve her zaman da sorulmuştur: Kuran indiğine göre önceki kitapların geçerli olmaması gerekmez mi? Bu sorunun cevabı yine Kuran’dadır. Birisi bu ayettir.
وَكَيْفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِنْدَهُمُ التَّوْرَاةُ فِيهَا حُكْمُ اللَّهِ
İçinde Allah’ın hükmü olan Tevrat onların indindeyken seni nasıl hakem tayin ediyorlar? (Maide 43)
İnsanlar Tevrat’ı geçersiz kılmak için şu savunmayı yaparlar: Tevrat değişti, Kuran geldi, onun hükmü ortadan kalktı derler. Oysa bu ayet indiğindeki Tevrat ile şimdiki Tevrat aynıdır. Medine’de Yahudiler peygamberi hakem tayin edince bu ayet inmiştir. Allah Tevrat’la hüküm vermelerini istemiştir.
قُلْ يَاأَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّى تُقِيمُوا التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِيلَ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ
“Ey kitap ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve rabbinizden size indirileni doğru uygulamadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz” de. (Maide 68)
Bu ayet kitap ehline “Tevrat’ı ve İncil’i bırakın, Kuran’a gelin” de demiyor. Bu ayet onlara İncil ve Tevrat’ı doğru uygulamaları gerektiğini söylememizi istiyor. Bu ayet indiğinde de Tevrat ve İncil şimdiki Tevrat ve İncil ile aynıdır.
وَلْيَحْكُمْ أَهْلُ الْإِنْجِيلِ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِيهِ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ
İncil ehli onun içinde Allah’ın indirdiğiyle hükmetsin ve kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse onlar, onlar fasıklardır. (Maide 47)
Bu ayette emir vardır. Emir geçmişi ilgilendirmez. Emir gelecekle ilgilidir. Geçmişe emir olmaz. Burada da geleceğe emir vardır. İncil ehlinin onun içinde Allah’ın indirdiği ile hükmetmesi emredilmektedir. İncil’i bırakıp Kuran’a gelmeleri emredilmiyor.
Tevrat ve İncil ikame edilmemektedir. Tahrife uğramışlar, kelimeler (anlamlar) değiştirilmiştir. İçinde Allah’ın hükümleri olan Tevrat ve içinde Allah’ın indirdiği olan İncil ifadeleri önemlidir. Onların içinden Allah’ın indirmedikleri ve Allah’ın hükmü olmayanlar belirlenmelidir. Tevrat doğru uygulandıkça (ikame edildikçe) İsrail Oğulları için rehber olacaktır. Onları doğru yolda kılacaktır. Ancak İsra suresi onların yerde iki kere fesat çıkaracaklarının yazıldığını ve sonunda hallerinin perişan olacağını yazmaktadır. Şu anda da bu fesatlardan birini çıkarmışlardır. Tevrat’ı doğru uygulamamaktadırlar ve mescidlerini kaybedeceklerdir. Sadece kendine Müslüman diyen pısırık ülkelerin Kuran’ı doğru uygulamaları yeterlidir. Onlar nasıl Tevrat ve İncil’i doğru uygulamamaktalarsa kendilerine Müslüman diyenler de Kuran’ı bol bol tilavet etmekte ama Kuran’ı mehcur edinip içindeki emirlerle ilgilenmemektedirler. İlgilenselerdi İsrail Oğulları nasıl bu azgınlığı rahatça yapabilirdi ki?
Teşvikiye, Yalova
14 Haziran 2025
M. Lütfi Hocaoğlu