CİN SÛRESİ - 5. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا (6)
Ve insanlardan adamların cinlerden adamlara sığınıp da onları bulaşıklık olarak artırıyor olmaları … (6)
Ma'tûf | Atıf harfi |
Haberi | İsmi | Enne |
Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Mensuh isim cümlesi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil | Haberi Fiil cümlesi | İsmi | Kâne |
Temyiz | Mümey-yez | Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
رَهَقًا | هُمْ | و | زَادُوا | فَ | رِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ | بِ | و | يَعُوذُونَ | رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ | كَانَ | هُ | أَنَّ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Önceki ayetteki أَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا mastarına أَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا mastarını atfetmektedir.
أَنَّ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.
هُ: “O” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mensub muttasıl zamirdir. Şan zamiridir. Raci olmayan zamirdir. (الضمير غير الراجع). Zamirin öncesinde yerini tuttuğu bir isim yoktur yani raci olduğu bir isim yoktur. Bu nedenle zamir görevinde değildir. Kendisinden öncesindeki bir isme değil kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve “şöyle ki” anlamındadır. Bu tür zamirler için üçüncü şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan) (ضمير الشأن), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) (ضمير القصة) denir. Cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder. Önemli olan konuyu ifade eden kelime eril ise eril zamir (şan zamiri) gelir, önemli olan konuyu ifade eden kelime dişil olursa dişil zamir (kıssa zamiri) gelir.
كَانَ: “İdi” demektir. Nakıs fiildir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. Burada kânenin ismi رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ dir. Haberi ise يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا dır.
رِجَالٌ: “Adamlar” demektir. Erişkin erkeklerdir. Tekili رَجُل dür. رجل kökünden gelmiştir. Aynı kökten gelen رِجْل ayak anlamına gelmektedir. Çoğulu أَرْجُل dur. Dördüncü bâbdan رَجَل mastarı ayağı üzerinde, yayan olarak gitmek manasındadır. Bu mastar manasından رَجِل yayan olarak giden manasındadır. Istılahi olarak yayan olarak savaşan askeri topluluk olan “piyade” anlamına da gelir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir. Cinsin beyanı için gelmiştir.
الْإِنْسِ: “İnsan” demektir. ءنس kökünden ism-i cem-i cinstir. أَنَس mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْس ıstılahi olarak “insan” anlamında isimdir. Kuran’da ءنس kökü ile geçen ve ‘insan’ olarak çevrilen kelimelerin aralarında farklar vardır. إِنْس ism-i cem-i cins kelimesinin sonuna يّ gelerek müfredleşir. Bu şekliyle إِنْسِيّ ins cinsinden bir varlığın adı olur ve nekre çoğulu da أُنَاس dır. Marife çoğulu aslında الْأُنَاس dır ancak çok kullanılınca hemze düşmüş ve النَّاس şekline dönüşmüştür.
| Camid isim müfred | Camid isim cem | İsm-i cem-i cins | İsm-i cem-i cinsten müfred | İsm-i cem-i cins müfredden cem |
Nekre | إِنْسَان | أَنَاسِيّ | إِنْس | إِنْسِيّ | أُنَاس |
Marife | الْإِنْسَان | - | الْإِنْس | - | النَّاس |
إِنْس kelimesi وَحْش kelimesinin zıttı olarak kullanılır. Okun okçuya yakın olan ucuna إِنْس, sivri ucuna ise وَحْش denir. إِنْس insana yakınlıkla ilişkilendirildiği için sosyal insanı ifade eder.
إِنْسَان kelimesi ise insanın türsel özellikleri, yaratılışsal özellikleriyle ilgilidir. Biyolojik insanı ifade eder. Eğer kastedilen Homo Sapiens ise الْإِنْسَان şeklinde gelir. Eğer kastedilen başka bir insan türü ise nekre olarak إِنْسَان şeklinde gelir. Nekre gelişin çoğulu olan أَنَاسِيّ ise biyolojik insan türlerini ifade eder.
İnsan türünün davranışları türsel özelliği, yaratılışı gereği ise Kuran’da الْإِنْسَان şeklinde gelir.
مِنَ الْإِنْسِ: “İnsandan” demektir.
رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ: “İnsanlardan adamlar” demektir. الْإِنْسِ burada cinsi belirtmektedir. Ancak Türkçede “insandan adamlar” denemeyeceği için “insanlardan adamlar” denmesi uygundur.
يَعُوذُونَ: “Sığınırlar” demektir. عوذ kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs merfu muzari malum fiildir. Bu fiil iki şekilde kullanılır. Birincisinde بِ ve مِنْ harf-i cerleri ile kullanılır. بِ den sonra gelene sığınılır, مِنْ den sonra gelen ise kendisine karşı korunulandır. İkincisinde بِ harf-i ceri ve أَنْ mastarı müevveliyle kullanılır. بِ den sonra gelene sığınılır, mastardaki durum kendisinden sığınılandır. عوذ kökünün ifade ettiği sığınma maddi bir sığınmadan çok manevi bir sığınmadır. İstenilmeyen durumlarla ve istenilmeyen şeylerle bağların kesilmesini birisinden istemektir.
وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةً قَالُوا أَتَتَّخِذُنَا هُزُوًا قَالَ أَعُوذُ بِاللَّهِ أَنْ أَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Hani Musa kavmine “Kesinlikle Allah size bir inek kesmenizi emrediyor.” demişti. Onlar “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.” dedi. (Bakara 67)
Bu ayette Musa cahillerden olma ile olan bağını kesmeyi Allah’tan istemektedir. Burada istenilmeyen durum أَنْ mastarı ile getirilmiştir.
وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ (97) وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ (98)
“Rabbim şeytanların dürtmelerinden sana sığınırım ve Rabbim huzurumda olmalarından sana sığınırım.” de. (Müminun 97-98)
İlk cümlede istenilmeyen durum şeytanların dürtmeleridir ve مِنْ ile gelmiştir. İkinci cümlede istenilmeyen durum şeytanların huzurda olmasıdır ve أَنْ ile mastar olarak gelmiştir.
وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Eğer şeytandan bir kışkırtma seni kışkırtırsa Allah’a sığınma iste. Kesinlikle O işiticidir, bilicidir. (Araf 200)
Bu ayette istenilmeyen durum şeytandan bir kışkırtmanın kışkırtmasıdır ve bu durumla bağın kesilmesi Allah’tan istenmektedir. Burada عوذ kökü istif’âl bâbı ile gelmiştir. Sığınma istemek anlamındadır.
قَالَ رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ
“Kesinlikle ben bana ait hiçbir bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım.” dedi. (Hud 47)
Nuh Allah’tan hiçbir bilgisi olmayan bir şeyi isteme durumuyla bağının kesilmesini yine Allah’tan istemektedir. Bu da أَنْ ile mastar olarak gelmiştir.
فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
Kuran’ı kıraat ettiğinde taşlanmış şeytandan Allah’a sığınma iste. (Nahl 98)
Kuran’ı incelediğimiz zamanlarda Kuran’ı yanlış yorumlamaya sebep olmaması, Allah’la aldatmaması için şeytanla bağlantının kesilmesi istenmelidir.
بِ: “-e, -a” demektir. يَعُوذُونَ fiiliyle kendisine sığınılan, istenilmeyen durum veya kimselerle bağlantıları kesmesi istenen bu harf-i cerden sonra gelir.
رِجَالٍ: “Adamlar” demektir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir. Cinsin beyanı için gelmiştir.
الْجِنِّ: “Cin” demektir. جنن kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَنّ mastarı birisini veya bir şeyi görünemeyecek bir yerde saklayıp gizlemek manasındadır. Bu mastar manasından saklanılıp gizlenilen manasında جِنّ ıstılahi olarak “cin” anlamında ism-i cem-i cinstir. Bu yönüyle إِنْس kelimesi gibidir. جِنّ ism-i cem-i cins kelimesinin sonuna يّ gelerek müfredleşir. Bu şekliyle جِنِّيّ cin cinsinden bir varlığın adı olur جِنَّة ıstılahi olarak “cin topluluğu” anlamında ism-i cemdir. جَانّ “cin türü, bir yılan türü” demektir. Kendini saklayıp gizleyen manasında جَانّ ıstılahi olarak görünmediği için “cin türü”, iyi saklanıp gizlendiği için bir “yılan türü” anlamında isimdir. Cinlerde de yaratılışlarıyla ilgili olan ifadelerde جَانّ kullanılır. Sosyal yönleriyle ilgili olarak جِنّ kullanılır.
مِنَ الْجِنِّ: “Cinden” demektir.
رِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ: “Cinlerden adamlar” demektir. الْجِنِّ burada cinsi belirtmektedir. Ancak “insandan adamlar” ifadesi gibi Türkçede “cinden adamlar” denemeyeceği için “cinlerden adamlar” denmesi uygundur.
بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ: “Cinlerden adamlara” demektir.
يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ: “Cinlerden adamlara sığınırlar” demektir.
كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ: “İnsanlardan adamlar cinlerden adamlara sığınıyorlardı” demektir.
فَ: Atıf harfidir. كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ mensuh isim cümlesine زَادُوهُمْ رَهَقًا cümlesini atfetmektedir.
زَادُوا: “Artırdılar” demektir. زيد kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. Bir şeye, birisine kendi cinsinden ve aslından bir miktar ekleyip miktarını veya sayısını artırmaktır. Fâili cem vâvıdır (زَادُوا). رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ ye racidir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mensub muttasıl zamirdir. رِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ ye racidir.
رَهَقًا: “Üstüne gelip yaklaşmak ve sarıp kaplamak, bulaşmak” demektir. رهق kökünden dördüncü bâbdan mastardır.
لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
İyi davrananlar için iyilik ve artış vardır ve yüzlerini ne siyah toz ne de zillet kaplar. Onlar cennet arkadaşlarıdır, onlar orada kalıcılardır. (Yunus 26)
وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ
Kötülükleri kazananlar, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları zillet kaplamıştır. (Yunus 27)
Bu ayetlerde iyiler için siyah tozun ve zilletin yüzü kaplamaması ve kötülük yapanlar için zilletin kaplaması durumu vardır. Bulaşma ve kaplama ifade edilmektedir.
وَأَمَّا الْغُلَامُ فَكَانَ أَبَوَاهُ مُؤْمِنَيْنِ فَخَشِينَا أَنْ يُرْهِقَهُمَا طُغْيَانًا وَكُفْرًا
Ergene gelince anne-babası iki mümindir de ikisine taşkınlık ve küfrü bulaştırmasından çekindik. (Kehf 80)
Musa ile beraber gezen ledünden ilmi olan kimse karşılaştıkları ergeni öldürüyor. Daha sonra ergeni öldürme gerekçesini bu ayette açıklıyor.
هُمْ رَهَقًا: “Onlar bulaşma olarak” demektir.
زَادُوهُمْ رَهَقًا: “Onları bulaşıklık olarak artırdı” demektir.
كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا: “İnsanlardan adamlar cinlerden adamlara sığınıyorlardı da onları bulaşıklık olarak artırıyorlardı” demektir.
أَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا: “İnsanlardan adamların cinlerden adamlara sığınıp da onları bulaşıklık olarak artırıyor olmaları” demektir.
Bu ayette زَادُوهُمْ رَهَقًا temyizle gelmiştir. Bu şekilde gelince anlamı “onları bulaşıklık olarak artırıyorlardı” şeklindedir. Temyiz olmadan izafetle de gelebilirdi. O zaman زَادُوا رَهَقَهُمْ şeklinde olurdu. Anlamı da “onların bulaşıklığını artırıyorlardı” şeklinde olurdu. Ancak bu iki durum arasında fark vardır. İzafetle gelince muzaf muzafun ileyhten dolayı marife olur, temyizle gelince ise temyiz marife olmadan muzaf manasına gelir. Yani temyiz marife bir muzafun ileyhe izafe edilmiş nekre muzaf gibidir. Bu nedenle “onların bir tür bulaşıklığını artırıyorlardı” anlamına gelir. Bu bulaşıklık cinlerin insanlara olan bulaşıklığıdır ve nekredir. Çünkü her cin her tür insana başka başka şekillerde bulaşır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da insanlardan adamların cinlerden adamlara sığınmalarıdır. رَجُل erişkin erkek demektir. رِجَال bunun çoğulu olarak erişkin erkekler demektir. Erişkin kadınları ifade eden kelime نِسَاءِ dır. Topluluktaki erişkinlerin tamamı الرِّجَال وَالنِّسَاء dır. Çocukları ifade eden kelime ise الْوِلْدَان dır.
İfade كَانَ بَعْضُ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِبَعْضِ الْجِنِّ şeklinde gelseydi anlamı “insanların bazısı cinlerin bazısına sığınıyordu” şeklinde olurdu. Böyle gelmediğine göre mefhumu muhalefetle mi düşüneceğiz?
Sığınan insanlar | Sığınılan cinler | Mefhumu muhalefet | Kıyas |
Adamlar | Adamlar | | |
Adamlar | Kadınlar | | |
Kadınlar | Adamlar | | |
Kadınlar | Kadınlar | | |
Mefhumu muhalefetle hareket edersek insanlardan adamlar cinlerden kadınlara, insanlardan kadınlar cinlerden adamlara, insanlardan kadınlar cinlerden kadınlara sığınmıyor demektir. Kıyasla hareket edince hepsi hepsine sığınıyor demektir. Ancak Kuran gereksiz yere cümleyi uzatmaz. Bu durum geçerli olsaydı kıyasla düşünmemize gerek kalmadan cümle كَانَ بَعْضُ الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِبَعْضِ الْجِنِّ şeklinde gelirdi. Bu nedenle sadece adamlar adamlara sığınıyorlardı şeklinde mana verilmesi daha doğrudur. Bunun sebebi muhtemelen cinlerden de insanlardan da güçlü ve savaşçı olanların erkekler olmalarıdır. Burada sığınan ve sığınılan adamların her ikisi de nekredir. Her dönemde başka kimseler olduğu için nekre gelmiştir.
Bu ayette kimden veya hangi durumdan sığınılacağı ifade edilmemiştir. Cinler insanların hangi durumla veya kimlerle bağlantısını kesebilir? Bunu sağlayabildiklerinden sığındırabilirler. Bir insanı başka bir insandan koruyabilirler mi?
وَقَالَ الشَّيْطَانُ لَمَّا قُضِيَ الْأَمْرُ إِنَّ اللَّهَ وَعَدَكُمْ وَعْدَ الْحَقِّ وَوَعَدْتُكُمْ فَأَخْلَفْتُكُمْ وَمَا كَانَ لِيَ عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا أَنْ دَعَوْتُكُمْ فَاسْتَجَبْتُمْ لِي فَلَا تَلُومُونِي وَلُومُوا أَنْفُسَكُمْ مَا أَنَا بِمُصْرِخِكُمْ وَمَا أَنْتُمْ بِمُصْرِخِيَّ إِنِّي كَفَرْتُ بِمَا أَشْرَكْتُمُونِ مِنْ قَبْلُ إِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Şeytan iş bitirilince “Kesinlikle Allah size hakkın vaadini vadetti ve ben size vadettim de sizden caydım ve benim sizin üzerinize sizi davet etmekten başka hiçbir gücüm yoktu. Siz bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın ve kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaran değilim ve siz de beni kurtaran değilsiniz. Kesinlikle ben önceden beni ortak etmenizi (şirkinizi) görmezden geldim. Kesinlikle zalimler, onlar için elim azap vardır.” dedi. (İbrahim 22)
Bu ayette görüldüğü gibi cinlerin en güçlüsü İblis’in bile davet etmekten başka bir gücü yoktur. Cinler insanlar üzerinde fiziksel bir etki oluşturamazlar. Bu durumda insanlardan cinlere sığınanlar da başka cinlere karşı sığınıyorlar demektir. Cinler onlara fiziksel etki yapmadığı halde niçin sığınmaktadırlar? Cinler vesvese verebilirler. İnsanları psikolojik olarak etkileyebilirler. Ancak bütün insanları etkileyemezler. Allah’tan sığınma isteyenlere bir etkileri yoktur ancak bu sığınmanın gerçekten bilerek istenmesi gerekmektedir. Bu nedenle Kuran’ın son suresi olan Nas Suresi bunu ifade eden ayetlerden oluşmaktadır. Cinler ve insanların vesveselerinden sığınma istenmektedir. İnsanların vesvesesi sözlerle olurken cinlerin vesvesesi düşünce şeklinde olur. İnsan kendi düşüncesi sanabilir.
Diğer bir sığınma şekli insanların kendilerini kötü durumlardan koruması için cinlere sığınmalarıdır. Kendilerini hoca diye tanıtan ve cinlerle bağlantısı olan insanlar vasıtasıyla da cinlere sığınırlar.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَامَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْإِنْسِ وَقَالَ أَوْلِيَاؤُهُمْ مِنَ الْإِنْسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِي أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلَّا مَا شَاءَ اللَّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٌ
Onları topluca haşrettiği gün, ey cin topluluğu, insanlardan kendinize çok fazla aldınız ve insanlardan onların velileri “rabbimiz, bazımız bazımızdan metalandı ve bize te’cil ettiğin ecelimize ulaştık” dedi. “Ateş onun içinde Allah’ın istemesi dışında kalıcılar olarak sizin ikametgahınızdır” dedi. Kesinlikle rabbiniz hakîmdir, alîmdir. (En’am 128)
Bu ayette cinlerin insanlardan çok fazlasını kendilerine aldıkları ifade edilmektedir. Burada karşılıklı çıkar ilişkisi vardır. İnsanlardan onların velileri vardır, onlardan da insanların velileri vardır. Birbirleri ile dayanıştıkları için iki tarafta birbirlerinin velileridir. Cinler insanları etkilemekten zevk almaktadırlar. İnsanlar da cinlerden insanların bilemeyeceği bilgileri almakta, diğer insanları etkilettirmektedirler. Bu bilgileri kullanarak falcılık adı altında maddi çıkarlar elde etmektedirler. Başka amaçlarla da cinleri kullanmaktadırlar.
İnsanlar başka cinlerden korunmak için veya istenmeyen durumlardan korunmak için cinlere sığındıklarında cinlerin bulaşıklığı artmaktadır. İnsanlar onlara sığındıkça daha çok insana bulaşmaktadırlar. Cinler bulaştıklarında artık insanı kaplarlar. Kendileri dört boyutlu varlık oldukları için üç boyutlu varlık olan insanlara bulaşırlar, onları kaplarlar, sararlar. Cinlerin sardığı insan artık doğru işler yapamaz hale gelir. Sürekli vesvese altındadır. Onu Allah’la aldatır. Bir nevi parmağına takar, oynatır. Bunu fark etmeyen insan kendisini Allah yolunda sanıp kendisini kaplayan cinin emrinde hareket eder. Bu kimse son derece inançlı, kendince bütün vecibeleri yerine getiren, namaz kılan, oruç tutan, hacca giden birisi bile olabilir. Böyle kimseler için en etkili yöntem Allah’la aldatmadır.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ يَقُولُ لِلْمَلَائِكَةِ أَهَؤُلَاءِ إِيَّاكُمْ كَانُوا يَعْبُدُونَ (40) قَالُوا سُبْحَانَكَ أَنْتَ وَلِيُّنَا مِنْ دُونِهِمْ بَلْ كَانُوا يَعْبُدُونَ الْجِنَّ أَكْثَرُهُمْ بِهِمْ مُؤْمِنُونَ (41)
Onları topluca haşrettiği sonra meleklere “Bunlar mı size ibadet ediyorlardı?” dediği gün. “Sen sübhansın, sen onların dûnundan bizin velimizsin. Aksine onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğunluğu onlara müminlerdir.” dediler. (Sebe 40-41)
Allah kimin kime ibadet ettiğini zaten bilmektedir. Meleklere bunu niçin sormaktadır? Cinlere ibadet edenler de bu konuşmayı duymaktadırlar. Onlara melekler vasıtasıyla kimlere ibadet ettikleri, kimlere iman ettikleri gösterilmektedir. Birisine ibadet etmek demek onun için çalışmak demektir. Bu kimseler melekler için çalıştıklarını sanmaktadırlar. Cinler onları kendilerine almış, bulaşmış ve sarmıştır ve onlar meleklere çalıştıklarını sanırken cinlere çalışmaktadırlar. Daha da kötü durumdadırlar cinlere iman etmişler, onların mümini olmuşlardır. Yani cinlere güvenmektedirler. Cinlerin oyuncağı haline gelmişlerdir.
يَابَنِي آدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَا أَخْرَجَ أَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْءَاتِهِمَا إِنَّهُ يَرَاكُمْ هُوَ وَقَبِيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْ إِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاءَ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ
Ey Âdem Oğulları, şeytan anne-babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi fitnelemesin. İkisinden ikisinin elbisesini ikisine sevetlerini göstermek için söktü. Kesinlikle o ve kabilesi sizin onları görmediğiniz yerden sizi görür. Kesinlikle biz şeytanları iman etmeyenlerin velileri kıldık. (Araf 27)
İblis cinlerdendir ve şeytandır. Bu ayette dikkat edilmesi gereken nokta bizim onu ve kabilesini göremediğimizin söylenmemesidir. Onların bulunduğu yeri görememekteyiz. Göremediğimiz yerden bizi görmektedirler. Hem aynı yerlerde yaşıyoruz hem de onların bulunduğu yeri göremiyoruz. Bunun sebebi onların dört boyutlu varlıklar olmasıdır. Biz üç boyutlu varlıklarız. Üç boyutun dışında hayal bile edemeyiz. Beynimiz üç boyuta göre yaratılmıştır. Dördüncü boyut bizim göremediğimiz yerdir.
Ayetlerden anladığımız insanlarla cinlerin sürekli bir ilişki içinde olduklarıdır. İnsanların çok büyük bir çoğunluğu bunun farkında değildir. Farkında olanlar üç türlüdür. Birisi Kuran ile bunun farkında olanlardır. Cinlerle konuşmazlar, direk bir bağ kurmazlar. Cinlerden şeytan olanlar onları yolundan saptırmak için sürekli onlara yaklaşmak ve etkilemek ister. İkincisi cinlerle direk konuşanlar, irtibat halinde olanlar ve onların cin olduğunu bilenlerdir. Cinlere sığınmışlardır ve cinler de onlara bulaşmış, onları sarmıştır. Cinler şeytanlar olarak artık onlardan ayrılmazlar. Üçüncüsü cinleri melek yani Allah’ın görevlisi sananlardır. Kerametler gösterdiğini sanıp cinler tarafından diğer insanların bilemeyeceği bilgileri alıp insanları etkilerler. Kendileri Allah’a iman ediyor sanıp cinlere iman edenlerdir. Bu duruma düşmemenin yolu Allah’ın kitabıdır. İçinize ister bir düşünce gelsin ister bir insan söylesin, bunun şeytandan geldiğini anlamınızı sağlayan rehber olan Allah’ın kitabıdır. Allah’ın kitabına uygun olmayan her tür fikir, her tür düşünce, her tür uygulama şeytandandır.
Günümüz zır-cahiliye dönemi şeytanların dönemidir. Tüm dünyada cahillik artık bir norm haline gelmiştir. Şeytanlar insanların pek çoğunu parmağına takmış oynatmaktadırlar. Bu dönemden çıkmanın tek yolu içinde hiçbir bulanıklık olmayan Allah’ın kitabını rehber edinmektir. Aksi takdirde şeytanların oyuncağı olmak o kadar kolaydır ki.
Teşvikiye, Yalova
20 Eylül 2025
M. Lütfi Hocaoğlu