Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1305
Cin Suresi Tefsiri 14-15. Ayetler
22.11.2025
563 Okunma, 0 Yorum

CİN SÛRESİ - 13. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُولَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا (14) وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا (15)

Ve kesinlikle bizden müslimlerin olması ve bizden yanlış hedefe yönelenlerin olması … Kim islam olduysa onlar, doğru davranmayı hedeflerler ve yanlış hedefe yönelenlere gelince onlar Cehennem için odundurlar. (14-15)

 

وَأَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ

Ve kesinlikle bizden müslimlerin olması ve bizden yanlış hedefe yönelenlerin olması …

 

Ma'tûf

Atıf
harfi

Haberi

İsmi

Enne

Ma'tûf
İsim cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
İsim cümlesi

Mübteda

Haber

Mübteda

Haber

Mecrur

Cârr

Mecrur

Cârr

الْقَاسِطُونَ

نَا

مِنْ

وَ

الْمُسْلِمُونَ

نَا

مِنْ

نَا

أَنَّ

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Önceki ayetteki أَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدَى آمَنَّا بِهِ mastarına أَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ mastarını atfetmektedir.

أَنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı أَنَّنَا dır. Huruf-u müşebbehe bi-l fiilden olan أَنَّ ile “biz” anlamındaki zamir birleşince أَنَّنَا olmuş ve sonra okuma kolaylığından dolayı أَنَّا şeklinde kısaltılmıştır.

أَنَّ + نَا أَنَّنَا أَنَّا

أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

نَا: “Biz” demektir. Birinci çoğul şahıs mecrur muttasıl zamirdir. Kuran dinleyip topluluklarına dönen cinler diğer cinlerle konuşmaktadırlar.

مِنَّا: “Bizden” demektir. “Biz cinlerden” demektir.

الْمُسْلِمُونَ: “Müslimler” demektir. سلم kökünden if’âl bâbından eril çoğul marife ism-i fâildir. Dördüncü bâbdan سَلْم mastarı (سَلِمَ - يَسْلَمُ) bir kimsenin, bir şeyin parçalarının, bileşenlerinin bulunduğu yerin ve çevresinin değişmesine rağmen bulunduğu hal üzerinde bozulmadan kalması manasındadır. İf’âl bâbında (أَسْلَمَيُسْلِمُ) sayruret etkisi ile gelir. Selim hale girip o halde kalmak anlamındadır. Müslimler barış içinde olanlar demektir. Elinden dilinden kimsenin zarar görmediği kimse demektir.

مِنَّا الْمُسْلِمُونَ: “Bizden müslimler vardır” demektir. “Biz cinlerden müslimler vardır” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مِنَّا الْمُسْلِمُونَ cümlesine مِنَّا الْقَاسِطُونَ cümlesini atfetmiştir.

مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

نَا: “Biz” demektir. Birinci çoğul şahıs mecrur muttasıl zamirdir.

مِنَّا: “Bizden” demektir. “Biz cinlerden” demektir.

الْقَاسِطُونَ: “Yanlış hedefe yönelenler” demektir. قسط kökünden ikinci bâbdan marife eril salim çoğul ism-i fâildir.

İkinci babdan قَسَطَ - يَقْسِطُ şeklinde birbirine zıt iki anlamda gelir. Birinci gelişinde mastar قِسْط dır. Sert, kıvamlı, dik, doğru, şekli değişmeyen, yumuşamayan, eğrilip bükülmeyen hale gelmek manasındadır. Doğru hedefe yönelip o hedeften sapmamak anlamındadır. Kişilerin haklarını vermede, bölüştürmede doğru olup, bu konuda eğilip bükülmemek, sapmamak manasından hakları vermede, bölüştürmede doğru olmak, hak olarak bölüştürme özelliğine sahip olmak manasındadır. İkinci babdan قِسْط mastarı if’âl bâbına (أَقْسَطَيُقْسِطُ) tadiye etkisi ile gelir. Hak olarak bölüştürmek anlamına gelir. Hak olarak bölüştürme özelliğine sahip olan, hak olarak bölüştüren haline gelir.

İkinci gelişinde mastarlar قَسْط ve قُسُوط dur. Sert, kıvamlı, dik, doğru, şekli değişmeyen, yumuşamayan, eğrilip bükülmeyen hale gelmek manasındadır. Yanlış, hak olmayan hedefe yönelip o hedeften sapmamak anlamındadır. Kişilerin haklarını vermede, bölüştürmede doğru olmayıp, bu konuda eğilip bükülmeyerek yanlış yönde kalıp doğru yöne sapmamak manasından hakları vermede, bölüştürmede doğru olmamak, hak olarak bölüştürmeme özelliğine sahip olmak manasındadır. Bu bâbdan ism-i fâil olarak قَاسِط şeklinde gelir. Haksız olarak bölücü anlamındadır.

مِنَّا الْقَاسِطُونَ: “Bizden yanlış hedefe yönelenler vardır” demektir. “Biz cinlerden yanlış hedefe yönelenler vardır” demektir.

مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ: “Bizden müslimler vardır ve bizden yanlış hedefe yönelenler vardır” demektir.

أَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَ: “Kesinlikle bizden müslimlerin olması ve bizden yanlış hedefe yönelenlerin olması” demektir.

Cinler kendilerinden müslimler ve kâsitler olduğunu ifade etmektedirler. Tıpkı insanlar gibidirler. Onlarda da doğru yolda olanlar olduğu gibi yanlış hedefe yönelip o hedeften sapmayanlar vardır. Burada ifade müşrik veya kâfir olarak gelmemiştir, kâsit olarak gelmiştir. Bir kişi kâfir veya müşrik olabilir, oradan müslimliğe veya müminliğe geçebilir. Mekke müşriklerinin önemli bir kısmı mümin olmuştur. Bu geçişi yaptıkları için kâsit değildirler. Müşrik veya kâfir olanlardan hiçbir şekilde dönmeyip bu yanlış hedefte devam edenler kâsitlerdir. Bir kâsit yanlış hedeften dönmeyen kimsedir. Yanlışında ısrar edip o yanlış hedefe yönelmeye devam eden kimsedir.

 

فَمَنْ أَسْلَمَ فَأُولَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا

Kim islam olduysa onlar, doğru davranmayı hedeflerler.

 

Cevap cümlesi
İsim cümlesi

Şart cümlesi
İsim cümlesi

Fâ-u
isti’nâfiye

Haber
Fiil cümlesi

Mübteda

Fâ-u
cevabiyye

Haber
Fiil cümlesi

Mübteda
Şart
edatı

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Fâil

Fiil

رَشَدًا

و

تَحَرَّوْا

أُولَئِكَ

فَ

هُوَ

أَسْلَمَ

مَنْ

فَ

 

فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Buna Fâ-u isti’nâfiye (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) denir. Cümle başında bulunur. Birbirine atfedilmiş isim cümlesi ile şart-cevap cümlesi arasında gelmiştir. Haber cümlesini inşa cümlesi takip etmiştir. Kendisinden önce inşa cümlesi (emir, nehiy, istifhâm), sonrasında haber cümlesi olursa veya öncesinde haber cümlesi sonrasında inşa cümlesi olursa bu durumlarda atıf harfi olamayan bu harf isti’nâfiye edatı olur. Burada haber cümlesini inşa cümlesi takip etmiştir. Kendisinden sonraki cümle yeni cümle olacağından bu edata isti’nâfiye (başlangıç) edatı denir. İsim cümlesi fiil cümlesine (tersi de geçerli) anlamsal yakınlık olursa atfolunabilir. Anlamsal yakınlık yoksa aradaki fâ isti’nâfiye edatıdır. Fiil cümleleri arasında zaman yönünden uyum olmasına rağmen manasal olarak takip ve tertip ifade etmiyorsa bu durumda da isti’nâfiye edatıdır.

Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır.

Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye şu şekilde sınıflandırılır:

  1. Fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ): Öncesi ile sonrasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Öncesi sonrasının sebebidir. Türkçeye çevrilirken “bundan dolayı”, “bu sebeple” şeklinde çevrilmelidir.
  2. Fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ): Öncesindeki cümle kapalı, tam olarak anlaşılmayan bir cümledir (Mücmel bir ifade). Sonrasındaki cümle ise mücmeli açıklayan, kapalılığı gideren bir cümledir (Mufassal bir ifade).
  3. Netice Fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ): Önceki cümle/cümleler açıklanmış cümle/cümlelerdir. Sonraki cümle ise bu açıklanmış cümle/cümlelerin sonucunu gösteren, bir nevi özetleyen cümledir. Fâ-u tafsiliyyenin tersidir. “Sonuç olarak”, “neticede” şeklinde Türkçeye çevrilir.
  4. İrtibat Fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ): Öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında zamansal ya da sebepsel ilişki yoktur ama aralarında bağlantı vardır. Cümleler arasındaki fâ tertip ve takip için değil, sebep için değil, tafsil için değil, neticelendirme için değilse ve cümleler arasında konu bağlantısı olduğu zaman gelen fâ irtibât fâsıdır.

Buradaki fâ fâ-u tafsiliyyedir. Öncesinde müslimler ve kâsitlerin varlığı söylenmiş ve bundan sonra bu iki grup açıklanmıştır.

مَنْ: “Her kim” demektir. Şart edatıdır. Akıllı varlıklar için kullanılır. Kendisinden sonra şart cümlesi gelir ve sonrasında cevap cümlesi gelir. Kendisinden sonra muzari fiil gelirse onu cezm eder. Mazi fiil gelirse mazi fiiller mebni olduğu için değişmez. Burada kendisinden sonra gelen mazi fiil olan أَسْلَمَ olduğu için değişmemiştir.

أَسْلَمَ: “İslam oldu” demektir. سلم kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Dördüncü bâbdan سَلْم mastarı (سَلِمَ - يَسْلَمُ) bir kimsenin, bir şeyin parçalarının, bileşenlerinin bulunduğu yerin ve çevresinin değişmesine rağmen bulunduğu hal üzerinde bozulmadan kalması manasındadır. İf’âl bâbında (أَسْلَمَيُسْلِمُ) sayruret etkisi ile gelir. Selim hale girip o halde kalmak anlamındadır. İf’âl bâbının diğer manası duhul-u fi-z zaman, duhul-u fi-l mekân, duhul-u fi-l hâl gibi yeni bir duruma girmek ve o hal üzerinde kalmaktır. Bozulmayan bir düzen, yapı içine girmek, o yapı ile uyum içinde olmak anlamına gelir.

سَلْم “Barış” demektir. Mastar olarak bir kimsenin, bir şeyin parçalarının, bileşenlerinin bulunduğu yerin ve çevresinin değişmesine rağmen bulunduğu hal üzerinde bozulmadan kalması manasından güven içinde, emniyet içinde olma, zarar görmeme anlamındadır. “Barış” demektir. سَلْم tek kulpu olan deriden kovaya denir. Çubuk şeklinde olan bu kulp hem taşımayı sağlar hem de kovanın devrilmesini önler. Böylece bulunduğu hal üzerinde bozulmadan kalmayı sağlar.

سِلْم “Barış dönemi” demektir.

سَلِيم “Selim” demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Herhangi bir kötülük, hastalık veya zarar verici herhangi bir şeyden uzak olan manasındadır.

سَلَام “Sağlam olma, esenlik” demektir. سلم kökünden mastardır. سَلْم mastarının mübalağalısı سَلَام mastarıdır. Bu bozulmadan sağlıklı, sağlam olmanın mübalağalı şekilde olması onun esenlik içinde olmasıdır.

سُلَّم “Merdiven” demektir. Zarar verici şeylerden uzak olmak için kullanılan araç manasında ism-i âlet manasında camid isimdir.

قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (14) إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أُولَئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ (15) قُلْ أَتُعَلِّمُونَ اللَّهَ بِدِينِكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (16) يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُلْ لَا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُمْ بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (17)

Araplar “iman ettik” dediler. “İman etmediniz ve ancak islam olduk deyin, iman henüz kalbinize girmedi, Allah ve resulüne itaat ederseniz amellerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Kesinlikle Allah gafur rahimdir.” de. Müminler yalnızca Allah ve resulüne iman eden sonra kafası bulanıklaşmayan ve malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerdir. Onlar, onlar sadıklardır. “Allah göklerde olanı ve yerde olanı bilirken ve Allah her şeyin bilicisiyken Allah’a dininizi öğretiyor musunuz?” de. İslam olmalarını sana minnet ediyorlar. “İslamınızı bana minnet etmeyin, aksine Allah sizi imana rehberlik etmesini size minnet eder, eğer sadıklar iseniz” de. (Hucurat 14-17)

Araplar iman ettik demişlerdir ama aslında islam olmuşlardır. İslam olarak bozulmayan, kendi içinde dengeli olan sistem içine girmişler, bu sistem içinde sistemin bir parçası olarak kimseye zarar vermeden, sistemi bozucu işler yapmadan yaşayacaklarını belirtmiş olmaktadırlar. Aslında müslim olmuşlardır, mümin olmamışlardır. İman güvenlik demektir. Mümin “güven veren”, “güvenliği sağlayan”, بِ harf-i ceri ile “güvenen” demektir. Allah’ın da sıfatıdır mümin. Mümin kendi içinde dengeli ve bozulmayan sistem olan İslam’ın dinini (düzenini) korur, güvenliği sağlar, başkalarına zarar gelmesini önler. Müslim zarar vermez ama korumaz da. Bu nedenle ayette إِسْلَامَكُمْ denmekte, Kuran böylece islama bugün verilen anlamı değil, mastar anlamını vermektedir.

قُلْ لِلْمُخَلَّفِينَ مِنَ الْأَعْرَابِ سَتُدْعَوْنَ إِلَى قَوْمٍ أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ تُقَاتِلُونَهُمْ أَوْ يُسْلِمُونَ

Araplardan geride kalanlara “yakında şiddetli zorluk sahibi bir kavme çağrılacaksınız. Onlarla savaşacaksınız veya islam olacaklar” de. (Fetih 16)

Görüldüğü gibi bir topluluk islam olmaya savaşla zorlanılmaktadır. İslama günümüzdeki anlamın verilmediği çok açıktır. İslam olacaklar, yani düzenleri dengeli, bozulmayan bir şekilde olacaktır. Duruşları düzgün olacak, sistemli, Allah’ın kurallarına uygun olan dengeli kurallar içinde yaşayacaklardır. Aksi takdirde o kavim kendi içinde kendi vatandaşlarına zulmetmektedir. İslam olmayan düzenlerin hepsi zulüm düzenidir.

Günümüzde hayattan çıkarılıp anlamı bilinmeden tilavet edilen Kuran’a inanmak ve ritüellere indirgenmiş olan faaliyetler İslam dini olarak adlandırılmaktadırlar. Din kelimesi de tahrife uğramıştır. Günümüzde sosyolojik manada kullanılan din kelimesi ile Kuran’da geçen din kelimesi farklı anlamlardadır.

Günümüzde din kelimesi “inanç” anlamında kullanılmaktadır. Hıristiyanlık dini, Yahudilik dini, İslam dini şeklinde kullanılmaktadır. Kuran’da Hıristiyanlık dini ve Yahudilik dini ifadesi geçmediği gibi İslam dini ifadesi de geçmez, “din olarak İslam” ifadesi geçer, “Allah’ın dini” ifadesi geçer. Din kelimesi Kuran’da düzen (hukuk düzeni) anlamındadır. Uyulması gereken kurallar bütünüdür.

وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا

Sizin için din olarak İslam’dan razı oldum. (Maide 3)

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ

Kesinlikle Allah’ın indinde din İslam’dır. (Ali İmran 19)

Din olarak İslam vardır. Din olmayarak da islam vardır. Bu nedenle Kuran’da دِينُ الْإِسْلَامِ (İslam dini) ifadesi geçmez. İslam sadece dinin vasfı değildir. Bozulmadan, dengeli bir şekilde durmak, dengesinin bozulmaması için sürekli müdahale gerektirmemektir.

Bu ayetlerde de görüldüğü gibi hukuk düzeninin, uyulması gerekli kuralların İslam olması gereklidir. İslam yapısı bozulmadan kendi içinde dengeli olmak demektir. Hukuk düzeni İslam olmalıdır. Kendi içinde dengeli olmalıdır. Sürekli müdahalelere gerek duyulmamalıdır. Her gün yeni bir mevzuat üretmeye gerek olmamalıdır. Günümüzde dünyada hiçbir yerde Allah’ın dini yoktur. Dolayısıyla din olarak İslam da yoktur. İslam ancak Allah’ın dini ile mümkündür. Allah’ın kurallarının geçerli kurallar olması ile mümkündür. Diğer bütün kurallar dengesizdir ve bozulur. Sürekli müdahale gerektirir. Her gün yeni bir sorun ortaya çıkar, hemen ona bir mevzuat üretirler. O kadar dengesizdir ki sistem, kanunlar yetişmez, kararnameler çıkarılır, o da bozulmanın hızına yetişemez, kanuna dayanmayan yönetmeliklerle kanunmuş gibi kurallar, cezalar üretilir. O da bozulmanın hızına yetişemez. Sistem sürekli müdahale gerektirir. Sistemin dengesizliğini düzeltmek için çıkarılan her kural başka bir dengesizlik ortaya çıkarır. Sonra onu düzeltmek için çıkarılan bir başka kural başka yeri bozar. Çıkarılan kurallar insanların birbiri ile çatışmasına sebep olur. Bunu düzeltmek için çıkarılan kural da başka çatışmalara sebebiyet verir. Bu şekilde zincirleme devam eder gider. Mevzuat artık o kadar şişer ki kimse bütününe hâkim olamaz hale gelir. Sürekli müdahale edildiği için artık birbiri ile de çelişir hale gelir. Hakimler nasıl karar vereceklerini şaşırır hale gelirler. Allah’ın dininde, İslam olan dinde yani hukuk düzeninde ise böyle şeyler yoktur. Yarattığını en iyi bilen Allah’ın kurallarına dayanan kurallar dengelidir. Sisteme sürekli müdahaleler gerekmez. Bozulmadan devam eder gider. İşte bu İslam’dır. Bu düzeni yıkmaya çalışan bozgunculara karşı ise müminler vardır. Onlar güvenliği sağlayanlardır. Yöneticilik müminlerdedir. Herkesin iyi olmasından sorumludurlar.

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Kim din olarak İslam’dan gayrısını ibtiğa ederse ondan asla kabul olunmayacaktır ve o ahirette hasarda olanlardan olacaktır. (Ali İmran 85)

Çoğunluk demokrasisi Allah’ın dini değildir. İslam’ın bir düzeni de değildir. Din olarak yani düzen olarak İslam’ın gayrısıdır. Allah da ondan razı değildir. Asla kabul görmeyecektir. O düzen içinde, çoğunluk demokrasisi içinde ibtiğa eden yani arayışlar içinde olan, onun içinde çözümler arayanlar bu ayetin kapsamı içindedirler.

Adil Düzen Kuran’a dayanır. Sürekli kuralların değişmesine ihtiyaç yoktur.  Çünkü Allah’ın kurallarına dayanır. Dengelidir. Bu nedenle İslam’ın bir dinidir. Garip olan Adil Düzenciyiz diyenlerin bile bir kere olsun Akevler’e girip Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasasını okumamış olmalarıdır. Onların kafasındaki Adil Düzen ile gerçek Adil Düzen arasında bir benzerlik de yoktur. Ne halde olduğumuz ortadadır.

مَنْ أَسْلَمَ: “Kim islam olduysa” demektir.

فَ: Cevap fâ’sıdır (fâ-u cevabiyye). Şart cümlesinden sonra cevap cümlesinin başına gelir. Bazı durumlarda cevap cümlesinden önce fâ (فَ) gelir, bazı durumlarda gelmez. Bu fâ’ya fâ-u cevabiyye denir.

أُولَئِكَ: “Onlar” demektir. Eril çoğul uzak ism-i işarettir.

تَحَرَّوْا: “Hedefledi, yöneldi, elde etmeye çalıştı, amaçladı” demektir. حري kökünden, tefe’ûl bâbından üçüncü çoğul şahıs mazi malum fiildir. Sıradan bir hedefleme değildir. Bir çaba göstererek hedeflemektir.

رَشَدًا: “Doğru yolu ve doğru işi bulmak ve izlemek” demektir. رشد kökünden dördüncü bâbdan mastardır. Bu kökten üç mastar vardır: رُشْد, رَشَد ve رَشَاد. Üçünün anlamları arasında farklılıklar vardır.

رُشْد “akli olgunluk” demektir. Düşüncenin olgunlaşması, tam aklî kuvvetlere erişmek, düşünme fonksiyonunun en iyi hâline gelmesiyle kendisine arz edilen hususlar karşısında en iyi hükümleri vermek demektir.

رَشَد ise karar ve fiildeki doğruluğu, isabeti ifade eder. Doğru yolu ve doğru işi bulmak ve bu yolu izlemek demektir.

رَشَاد ise رَشَد mastarının mübalağalısıdır. Mübalağa etkisini elif sağlar. Düşünce ve fiilde olgunlaşmanın kalıcı olması demektir. Fiilin, olgun düşünceye uygun biçimde gerçekleştiği hâldir.

Kelime

Vezin

Tür

Anlam

Vurgu

رُشْد

فُعْل

Mastar

Düşüncede doğruluk, olgunluk

Akıl ve inanç düzeyinde doğruluk

رَشَد

فَعَل

Mastar

Doğru yol ve doğru davranış şekli

Fiil ve karar düzeyinde isabet

رَشَاد

فَعَال

Mübalağalı mastar

Sürekli doğruluk, istikamet üzere olma

Kalıcı, köklü, kapsamlı doğruluk

Kısaca özetlersek:

Kelime

Anlam

Açıklama

رُشْد

Doğru düşünme

Akılda olgunluk

رَشَد

Doğru davranma

Kararda isabet

رَشَاد

Doğru düşünme ve davranmanın sürekli olması

Hidayet üzerine istikrarlı olgun karakter

تَحَرَّوْا رَشَدًا: “Doğru davranmayı hedeflediler” demektir. Bir çaba ile doğru yol ve doğru davranış şeklini hedeflerler, amaçlarlar. Bunun için araştırmalar yaparlar.

أُولَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا: “Onlar, doğru davranmayı hedeflediler” demektir.

مَنْ أَسْلَمَ فَأُولَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا: “Kim islam olduysa onlar, doğru davranmayı hedeflerler” demektir. تَحَرَّوْا fiili kayıp bir şeyi araştırıp bulmak demek değildir. Var olan bir hedefe ulaşmayı amaçlayıp o hedefin gerçekleşmesini sağlamaktır.

تَحَرَّوْا لَيْلَةَ الْقَدْرِ فِي الْعَشْرِ الأَوَاخِرِ مِنْ رَمَضَانَ

Kadrin gecesini Ramazan’dan son on içinde hedefleyin. (Sahîhü’l-Buhârî Hadis No: 2020, Kitâbü’s-Savm)

Bu hadiste de aynı kelime kullanılmıştır. Ramazan’ın son 10 gününde bir kadrin gecesi var da biz onu araştırıp bulalım demek değildir. Kadrin gecesini bu son 10 gün içinde belirleyip uygulamamızı istemektedir Peygamber.

Burada uzak ismi işaret kullanılmış, zamir kullanılmamıştır. مَنْ أَسْلَمَ فَهُمْ تَحَرَّوْا رَشَدًا şeklinde de gelebilirdi. Yani أُولَئِكَ (onlar) uzak ism-i işareti yerine هُمْ (onlar) zamiri gelirdi. Bunun sebebi الابعاد لِلتَّعْظِيم (uzak gösterme yüceltmek içindir) ile açıklanabilir. Eğer هُمْ denseydi sadece zamir olurdu, özel bir yüceltme anlamı taşımazdı. İslam olan kimseleri diğerlerinden üstün kılmayı ifade etmek için uzak ism-i işaret kullanılmıştır. Bir de o kimselerin işaret edilebilecek şekilde bilinen kimseler olduğunu göstermektedir. Onların islam oluşu içsel bir duygu değildir, onlara bir kimlik kazandırmıştır.

İslam olan kimsenin hedefi doğru davranmaktır. Doğru davranmayı hedeflerler. Bunu amaç haline getirirler ve yanlış hedeflere kaymamak için kendilerini olgunlaştırırlar. Allah’ın istediği şekilde kararlar alma yolundadırlar.

 

وَأَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا

Ve yanlış hedefe yönelenlere gelince onlar Cehennem için odundurlar.

 

Ma'tûf

Atıf
harfi

Cevap cümlesi
İsim cümlesi

Şart
cümlesi
Şart
edatı

Haber
Mensuh isim cümlesi

Rabıt
fa'sı

Mübteda

Haberi

İsmi

Kâne

Sahibul
hâl

Hâl

Mecrur

Cârr

حَطَبًا

جَهَنَّمَ

لِ

و

كَانُوا

فَ

الْقَاسِطُونَ

أَمَّا

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَنْ أَسْلَمَ فَأُولَئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا şart-cevap cümlesine أَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا şart-cevap cümlesini atfetmektedir.

أَمَّا: “-e gelince” demektir. Tek başına anlamı مَهْمَا يَكُنْ مِنْ شَيْئٍ “her halükârda, ne olursa olsun” demektir. أَمَّا şart edatı مَهْمَا nın yerine geçmiştir ve şart cümlesi de hazf edilmiştir. Bu nedenle şart edatı ve şart cümlesi bu edatın içinde toplanmış gibi i’râblandırılır. Aynı zamanda buna şart ve tafsil (genişletme) harfi de denir (حرف الشرط والتفصيل). Bu şart edatı أَنْ ile مَا nın birleşik yazılmasıyla oluşan أَمَّا ile karıştırılmamalıdır. أَمَّا nın cevap cümlesinde her zaman fâ (فَ) bulunur. Bu fâ’ya râbıt fâ’sı denir. Ancak şart cümlesi hazf olduğu için bu fâ cevap cümlesinin başında gelmez. Cevap cümlesinin içinde gelir. İçinde gelmesinin sebebi şart cümlesinin hazf edilmesidir. Eğer bu râbıt fâ’sı cümle başında gelirse şart edatının hemen arkasından geleceği için cevap cümlesinin içine girmiştir.

  • Cevap cümlesi isim cümlesi ise râbıt fâsı mübteda ile haberin arasında gelir.
  • Cevap cümlesi fiil cümlesi ise râbıt fâsı takdim edilmiş mef’ûlden sonra, fiilden önce gelir.
  • Cevap cümlesi tekrar şart ve cevap cümlesinden oluşuyorsa bu şart-cevap cümlesinin cevap fâsı bu râbıt fâsının görevini yapacağından dolayı ayrı bir râbıt fâsına gerek yoktur.

الْقَاسِطُونَ: “Yanlış hedefe yönelenler” demektir.

فَ: Râbıt fâ’sıdır. Cevap cümlesinde mübteda ile haber arasına girmiştir.

كَانُوا: “İdiler” demektir. Nakıs fiildir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. Burada kânenin ismi “onlar” anlamındaki cem vâvıdır (كَانُوا).

لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.

جَهَنَّمَ: “Cehennem” demektir. جهنم kökünden gelmiştir. Rubâi babdan جَهْنَمَةٌ mastarı tutuşup alev almak, alevinin şiddetlenmesi ve mümkün olan en yüksek pişirici düzeyde olmak manasındadır. Bu mastar manasından pişirici olan manasında جَهَنَّمُ “Cehennem” anlamında ism-i fâil manasında camid isimden gelmiş olan özel isimdir. Dişildir.

Bu kelimenin İbranice kökenli olduğu, Arapçaya yabancı dilden geçmiş bir kelime olduğu söylenir. Kudüs’ün güneybatısında bir vadi olduğu ve bu vadinin adının Hinnom olduğu, bu vadinin en derin yerine ise Gehenna dendiği, burada sürekli olarak bir ateşin yandığı ve şehrin yok edilmek istenen çöplerinin buraya boşaltılarak yakılıp yok edildiği söylenir. Buradan Arapçalaşmış bir kelime olarak değerlendirilir. جَهَنَّمَ gayr-i munsariftir.

İsimler harekelenme bakımından ikiye ayrılır:

  1. Munsarif isimler: Sonlarına tenvin ve üç harekeyi de (fetha, zamme, kesre) alabilen isimlerdir.
  2. Gayr-i Munsarif İsimler: Sonlarına tenvin ve kesre almayan isimlerdir. Kesre yerine fetha ile mecrur olurlar. Ancak muzaf durumundayken veya başına harfi tarif gelince kesre alırlar. Sarftan men olan isimler de denir.

Özel isim olarak alemiyet illetine sahiptir. Arapçalaşmış bir kelime olarak ucme illetine sahiptir. Üç harften uzun bir kelime olarak manevi te’nis illetine sahiptir. Bu illetler nedeniyle gayr-i munsarif bir kelimedir.

لِجَهَنَّمَ: “Cehennem için” demektir.

حَطَبًا: “Odun” demektir. حطب kökünden isimdir. Ağacın dalları veya gövdesinde kuru olup yakıt olarak kullanılan kısmıdır.

لِجَهَنَّمَ حَطَبًا: “Cehennem için odun” demektir.

كَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا: “Onlar Cehennem için odundurlar” demektir.

أَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًا: “Yanlış hedefe yönelenlere gelince onlar Cehennem için odundurlar” demektir. İlginç olan şudur ki cinler enerjisel varlıklar olarak nasıl odun olacaklardır? İsim cümleleri ve mensuh isim cümlelerinde çoğul mübteda veya nasihin ismi çoğul iken haber eğer müştaksa çoğul, camidse tekil gelir. Burada da الْقَاسِطُونَ ya dönen cem vâvı (كَانُوا) çoğulken haberi olan حَطَبًا (odun) camid isim olduğu için tekil gelmiştir. Burada gramatik açıdan kurallı bir durum vardır. Dikkat edilmesi gereken nokta حَطَبًا ın tekil gelmesi değil nekre gelmesidir. حَطَبًا (odun) cins isimdir. Cins isimler harf-i tarifle marife gelirler. Tebbet suresinde حَمَّالَةَ الْحَطَبِ şeklinde gelmiştir ve cins isim kurallarına uygun olarak harf-i tarifle marifedir (الْـحَطَبِ). Kuran’da bu kelime zaten iki kere geçmektedir. Tebbet suresi dışında diğeri Cin suresinin bu ayetindedir. Burada cins isim kurallarına uymadan tenvinle nekre gelmiştir. Bu durumda kelimeye asıl anlamı değil terim anlamı verilmelidir. Odunun yanıcılık özelliği ile cinlerin benzer olması gereklidir. Yakıt manası verilemez. Yakıt Kuran’da zaten mevcuttur.

فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ أُعِدَّتْ لِلْكَافِرِينَ

Yakıtı insanlar ve taşlar olan, kâfirler için hazırlanmış ateşe sığının. (Bakara 24)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ

Ey iman edenler kendinizi ve ehlinizi yakıtı insanlar ve taşlar olan bir ateşten koruyun. (Tahrim 6)

Bu iki ayette insanlar ve taşların yakıt olacağı ifade edilmiştir. İnsanlar biyolojik varlıklardır ve petrol haline gelip yakıt olabilirler. Taşlar ile ifade edilen kömür gibi katı yakıtlar olabilir.

Cinler için kullanılan odun kelimesine bir terim anlamı verilmelidir. Bu da “çıra” kelimesine benzer bir anlamdır. Çıra ateşin devamlılığı değil yanmaya başlamasını sağlar. Odun ana enerji kaynağı değildir ama kömür enerji vermeye geçene kadar odunun desteği gereklidir. Ateşi güçlendiren ve ateşin devamını sağlayan materyaldirler şeklinde anlamlandırmak uygun görünmektedir.

Bu ayette kâsit için Cehennem garanti edilmiştir. Kâsit zaten dönmeyen kimse olduğundan Cehenneme gideceği kesindir. Cinlerden de olsa insanlardan da olsa sonuç değişmeyecektir.

 

 

Teşvikiye, Yalova

22 Kasım 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Tüm Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1305
Cin Suresi Tefsiri 14-15. Ayetler
22.11.2025 563 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1304
Cin Suresi Tefsiri 13. Ayet
15.11.2025 1430 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1303
Cin Suresi Tefsiri 12. Ayet
8.11.2025 1416 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1302
Cin Suresi Tefsiri 11. Ayet
1.11.2025 1392 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1301
Cin Suresi Tefsiri 10. Ayet
25.10.2025 1396 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1300
Cin Suresi Tefsiri 9. Ayet
18.10.2025 1436 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1299
Cin Suresi Tefsiri 8. Ayet
4.10.2025 1330 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1298
Cin Suresi Tefsiri 7. Ayet
27.09.2025 1344 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1297
Cin Suresi Tefsiri 6. Ayet
20.09.2025 1398 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1296
Cin Suresi Tefsiri 5. Ayet
13.09.2025 1300 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1295
Cin Suresi Tefsiri 4. Ayet
6.09.2025 1426 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1294
Cin Suresi Tefsiri 3. Ayet
30.08.2025 984 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025 843 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1292
Secde Suresi Tefsiri 30. Ayet
9.08.2025 861 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1291
Secde Suresi Tefsiri 28-29. Ayetler
2.08.2025 762 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 487 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 447 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 384 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 441 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 599 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 508 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 469 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 640 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 591 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 675 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 604 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 590 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 606 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 584 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 731 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 645 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 679 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 730 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 1026 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 1583 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 1030 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 733 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 795 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 802 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 883 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 830 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 885 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 819 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 1037 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 928 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 948 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 919 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 876 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 891 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 857 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 926 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 896 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 934 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 862 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 990 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 927 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 883 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 1012 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 1057 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 907 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 998 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 856 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 867 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 877 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 829 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 1060 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 896 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 867 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 947 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 870 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 973 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 1163 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 1078 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 863 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 1058 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 921 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 892 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 921 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 1122 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 889 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 915 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 912 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 1000 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 856 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 876 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 794 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 834 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 877 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 985 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 858 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 886 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 1044 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 800 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 892 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1211
Rum Suresi Tefsiri 27. Ayet
8.04.2023 982 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1210
Rum Suresi Tefsiri 26. Ayet
1.04.2023 869 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1209
Rum Suresi Tefsiri 25. Ayet
25.03.2023 811 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1208
Rum Suresi Tefsiri 24. Ayet
18.03.2023 1225 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1207
Rum Suresi Tefsiri 23. Ayet
11.03.2023 921 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1206
Rum Suresi Tefsiri 22. Ayet
4.03.2023 1033 Okunma


© 2025 - Akevler