SECDE SÛRESİ - 24. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ (28) قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ (29)
“Bu fetih ne zaman, eğer doğru sözlü idiyseniz?” dediler. “Fetih gününde küfredenlere ne imanları fayda eder ne de onlara süre tanınır” de. (28-29)
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
“Bu fetih ne zaman, eğer doğru sözlü idiyseniz?” dediler.
Fiil cümlesi | Vâv-u isti’nâfiye |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Şart cümlesi Mensuh isim cümlesi | Cevap cümlesi Soru cümlesi İsim cümlesi |
Haberi | İsmi | Kâne | Şart edatı | Mübteda | Haber İstifhâm edatı |
Bedel | Mübdelün minh |
صَادِقِينَ | ت | كُنْتُمْ | إِنْ | الْفَتْحُ | هَذَا | مَتَى | و | يَقُولُونَ | وَ |
وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir.
يَقُولُونَ: “Diyorlar” demektir. قول kökünden üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Fâili cem vâvıdır (يَقُولُونَ). Bu zamirin raci olduğu isim mübhemdir. Bir sonraki ayette anlaşılacaktır.
مَتَى: “Ne zaman” demektir. Soru ismidir. Cümlede mukaddem haberdir. Soru ismi olduğu için sadaratu-l kelâm özelliği nedeniyle cümlenin başında yer almıştır. Bu nedenle mübtedadan önce gelmiştir.
هَذَا: “Bu” demektir. Eril tekil yakın ism-i işarettir.
الْفَتْحُ: “Açmak, açılmak, açılış” demektir. Türkçede bir yeri savaşarak ele geçirmek anlamında kullanılmaktadır. Bu kullanım yanlıştır. Bir yer savaşmadan alınırsa o fetihtir. Çünkü onlar kapıyı açmışlar ve savaşmadan teslim etmişlerdir. Savaşarak alınırsa fetih değildir.
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ
Ve O’nun indindedir gaybın anahtarları ve onu O’ndan başkası bilmez. (Enam 6/59)
Gaybın anahtarları (açma araçları) kavramı bu ayette geçiyor.
وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ وَلَكِنْ كَذَّبُوا فَأَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Eğer kasaba ehli iman etseler ve sığınsalardı onlara göklerden ve yerden bereketler açardık velakin yalanladılar ve onları yaptıkları sebebiyle aldık (helak ettik). (Araf 96)
Burada fetih sema ve arzdan bereketlerin açılmasıdır.
إِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَاءَكُمُ الْفَتْحُ وَإِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَإِنْ تَعُودُوا نَعُدْ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْئًا وَلَوْ كَثُرَتْ وَأَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُؤْمِنِينَ
Eğer fetih istiyorsanız, size fetih gelmiştir. Eğer son verirseniz o sizin için daha hayırlıdır. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Çok olsalar da çocuklarınız size katkı sağlamaz ve Allah müminlerle beraberdir. (Enfal 19)
Bu ayette fethi istemek ve fethin gelmesi durumu ifade edilmektedir.
وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ
Metalarını açtıklarında paralarının onlara geri verildiğini gördüler. (Yusuf 12/65)
Metaların açılması ile kapalı olan bir şeyin açılması ifade ediliyor.
وَلَنُسْكِنَنَّكُمُ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِهِمْ ذَلِكَ لِمَنْ خَافَ مَقَامِي وَخَافَ وَعِيدِ (14) وَاسْتَفْتَحُوا وَخَابَ كُلُّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ (15)
Sizi onlardan sonra arzda kesinlikle yerleştireceğiz. Bu makamımdan korkanlar ve tehdidimden korkanlar içindir. Fetih istediler ve zorba inatçıların hepsi heba oldu. (İbrahim 14-15)
Resullerin fetih istemesi ve her cabbar inatçının haybeye gitmesi durumu ifade edilmektedir. Burada Nuh kavmi, Semud, Âd ve onlardan sonra gelenler dediği için burada istenen fetih savaşla elde edilen fetih değildir.
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَابًا مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ (14) لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ (15)
Eğer onlara gökten bir bâb açsak ve oradan çıkmaya koyulsalar “Gözlerimiz sarhoş edildi, biz büyülenmiş bir kavim olduk.” derler. (Hicr 14-15)
Semadan geçit açılması vardır. Geçidin içinde yükseliyorlar. Bâb kelimesini kapı anlamı karşılamaz. Kapı da bir bâbdır ama tüm bâblar kapı değildir. Bâb geçit demektir. Bir ortamdan ya da bir durumdan başka bir duruma geçmeyi sağlayan yapılar bâbdır.
فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَنْ مَعِيَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
Benimle onların arasını aç ve beni ve müminlerden benimle beraber olanları kurtar. (Şuara 118)
Nuh Peygamber kendisiyle kavminin arasının açılmasını istiyor. Uzaklaştır deseydi birisi gitse de olurdu. Fetih yani açma dediği için hem kendisinin hem de kavminin bulunduğu yerden uzaklaşmasını istiyor.
رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ (89) وَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهِ لَئِنِ اتَّبَعْتُمْ شُعَيْبًا إِنَّكُمْ إِذًا لَخَاسِرُونَ (90)
Rabbimiz bizimle kavmimizin arasını hak ile aç. Sen açanların en hayırlısısın. Ve ileri gelenler kavminden kafir olanlara dedi ki “Eğer Şuayb’a uyarsanız, şüphesiz o zaman zarar edenler olursunuz.”. (Araf 89-90)
Burada Şuayb kavmiyle iman edenlerin arasının fethedilmesini Allah’tan istiyor ve Allah’ın fatihlerin en hayırlısı olduğunu söylüyor.
قُلْ يَجْمَعُ بَيْنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفْتَحُ بَيْنَنَا بِالْحَقِّ وَهُوَ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ
De ki: Rabbimiz aramızı birleştirir sonra aramızı hak ile açar ve O açandır bilendir. (Sebe 34/26)
Aranın cem olması demek aranın tam olarak kapanmaması, arada boşluk olması demektir. Aranın fetholması da zaten arada boşluk varken aranın daha da açılması demektir.

مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
Allah insana rahmetten ne açarsa onu tutacak yoktur. Her ne tutarsa ondan sonra onu salan da yoktur. O azizdir hakimdir. (Fatır 2)
Rahmeti açmak kavramı bu ayette geçmektedir.
هَذَا ذِكْرٌ وَإِنَّ لِلْمُتَّقِينَ لَحُسْنَ مَآبٍ (49) جَنَّاتِ عَدْنٍ مُفَتَّحَةً لَهُمُ الْأَبْوَابُ (50)
Zikr budur: Muttakilerin varış yeri olan kapıları onlara açılmış Adn cennetleri ne güzeldir. (Sad 49-50)
Adn’ın açılmış bahçeleri denmektedir. Bu bahçelere geçmek için geçitler olduğu anlaşılmaktadır. Cennetlerde kapılar açık duruyor (ism-i mef’ûl) ve Adn bahçeleri çok sayıdadır (tef’îl bâbı).
وَسِيقَ الَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاءُوهَا فُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَذَا قَالُوا بَلَى وَلَكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِرِينَ
Küfredenler cehenneme grup grup sevk edildiler. Oraya geldiklerinde, geçitleri açıldı. Oranın yöneticileri onlara dedi ki “Size içinizden rabbinizin ayetlerini size aktaracak ve bu kavuşma gününüz hakkında sizi uyaracak elçiler gelmedi mi?” Onlar “Evet” dedi Velakin azabın kelimesi kafirlere hak oldu. (Zümer 71)
Cehennemde kâfirler için geçitler vardır ve geçitler açılıyor. Burada geçitler kapalıdır ve ilk defa içeri girecekler gelince açılıyor.
وَسِيقَ الَّذِينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ إِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًا حَتَّى إِذَا جَاءُوهَا وَفُتِحَتْ أَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِدِينَ
Rablerine ittika edenler cennete grup grup sevk edildiler. Oraya geldiler ve oranın kapıları açıldı. Oranın yöneticileri onlara dedi ki “Selam üzerinize olsun. Hoş geldiniz, oraya kalıcı olarak giriniz.” (Zümer 73)
Cennete de girenler için kapı açılıyor. Burada da ilk defa içeri girecekler için geçitler açılıyor.
إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا (1) لِيَغْفِرَ لَكَ اللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا (2) وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا (3)
Muhakkak ki Allah’ın senin geçmiş ve gelecek suçlarını bağışlaması ve üzerine olan rahmetini tamamlaması ve seni doğru yola iletmesi ve Allah’ın sana öyle bir yardımla yardım etmesi için sana mübin bir açma ile açtık. (Fetih 1-3)
Burada fetih مُبِينًا sıfatıyladır. Mübin açıklayan (tadiye) veya açık olan (sayruret) demektir. “Senin için açtık” diyor. Açmanın gerekçesi dört adettir: Mağfiret, nimeti tamamlamak, müstakim sırata rehberlik etmek, büyük bir yardımla yardım etmek. Gerekçeler fetihten sonradır. Yani önce açma var, sonra bu dört gerekçe gerçekleşecek. Bu nedenle zafer değildir, sonuca götüren açılmalardır.
لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنْزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا (18) وَمَغَانِمَ كَثِيرَةً يَأْخُذُونَهَا وَكَانَ اللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا (19)
Ağacın altında sana biat ettiklerinde Allah müminlerden razı oldu, kalplerinde olanı bildi, onlara sakinlik indirdi, onlara yakın bir fetih ve alacakları çokça ganimet isabet ettirdi. Allah azizdir hakimdir. (Fetih 18-19)
Bu ayetlerde fetih yenme, ele geçirme değil, yenmenin sonucunda gerçekleşecek olan durumdur.
وَمَا لَكُمْ أَلَّا تُنْفِقُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلِلَّهِ مِيرَاثُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ لَا يَسْتَوِي مِنْكُمْ مَنْ أَنْفَقَ مِنْ قَبْلِ الْفَتْحِ وَقَاتَلَ أُولَئِكَ أَعْظَمُ دَرَجَةً مِنَ الَّذِينَ أَنْفَقُوا مِنْ بَعْدُ وَقَاتَلُوا وَكُلًّا وَعَدَ اللَّهُ الْحُسْنَى وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ
Size ne oluyor da göklerin ve yerin mirası Allah’a ait olduğu halde Allah yolunda infak etmiyorsunuz. Sizden fetihten önce infak edenler ve savaşanlar bir olmaz. Onlar derece olarak sonra infak edenlerden ve savaşanlardan daha üstündür. Ve hepsine Allah en iyisini vaat etmiştir ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (Hadid 10)
Fetih kapalılık durumundan açılma durumuna geçişi yani açılımı ifade eder. Fetih ile her şey İslam düzenine açık hale geliyor. Fetih işte bu noktadır.
إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللَّهِ وَالْفَتْحُ (1) وَرَأَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ فِي دِينِ اللَّهِ أَفْوَاجًا (2) فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ إِنَّهُ كَانَ تَوَّابًا (3)
Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanları Allah’ın düzenine fevc fevc girerken gördüğünde seni eğitenin değerinin yardımıyla yay ve O’ndan bağışlanma iste. Muhakkak ki O tevbeleri çokça kabul edendir.”
Allah’ın yardımı ve fethin gelmesi, Allah’ın dinine girmek için olan geçidin açılmasıdır. İnsanlar o geçitten Allah’ın dinine girerler. Düzeni kurmak için yolun açılması, ortamın oluşmasıdır.
هَذَا الْفَتْحُ: “Bu açılma, bu fetih” demektir.
مَتَى هَذَا الْفَتْحُ: “Bu fetih ne zaman?” demektir.
إِنْ: “-se, -sa” demektir. Şart edatıdır.
كُنْتُمْ: “İdiniz” demektir. Nakıs fiillerdendir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. كُنْتُمْ ikinci şahıs eril çoğul mazi malum fiildir ve sonundaki ت zamirdir. “Siz” anlamındadır. Merfu muttasıl zamirdir. Bu zamire tâu-l fâil denir. Kânenin ismidir.
صَادِقِينَ: “Doğru davranışlı, doğru sözlü olanlar” demektir. Doğru davranışlı, doğru sözlü olmak, bir sapma, kayma olmadan doğru bir şekilde hedefe isabet etmek manasındadır.
إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ: “Eğer doğru sözlü idiyseniz” demektir. Tehir edilmiş şart cümlesidir. Normalde beklenen şartın cevaptan önce gelmesidir. Burada cevap cümlesi önce, şart cümlesi sonra gelmiştir.
مَتَى هَذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ: “Bu fetih ne zaman, eğer doğru sözlü idiyseniz?” demektir.
يَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْفَتْحُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ: “‘Bu fetih ne zaman, eğer doğru sözlü idiyseniz?’ dediler” demektir.
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ
“Fetih gününde küfredenlere ne imanları fayda eder ne de onlara süre tanınır” de.
Emir fiil cümlesi |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Ma'tûf İsim cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
Haber Fiil cümlesi | Mübteda | Müek-kid | Müek-ked | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Olum-suzluk edatı | Mefûlun fih |
Nâib-i fâil | Fiil | Muzâfun ileyh | Muzâf |
و | يُنْظَرُونَ | هُمْ | لَا | وَ | إِيمَانُهُمْ | الَّذِينَ كَفَرُوا | يَنْفَعُ | لَا | الْفَتْحِ | يَوْمَ | أَنْتَ | قُلْ |
قُلْ: “Söyle, de” demektir. قول kökünden ikinci tekil şahıs emir fiildir.
يَوْمَ: “Dönem, gün” demektir. الْيَوْمَ şeklinde gelirse “bugün” demektir. Aynı zamanda ahd için harf-i tarifle gelir. Belirli bir günü ifade eder. İsim tamlamasında muzaftır. Kendisinden sonra muzafun ileyhi olan kelime ya da cümle gelir. Buradaki gibi يَوْمَ şeklinde izafetle gelirse muzafun ileyhi olan kelime ya da cümlenin gerçekleştiği dönemi ifade eder.
الْفَتْحِ: “Fetih” demektir.
يَوْمَ الْفَتْحِ: “Fetih günü” demektir.
لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
يَنْفَعُ: “Fayda eder” demektir. نفع kökünden üçüncü bâbdan üçüncü şahıs eril, tekil merfu muzari malum fiildir.
لَا يَنْفَعُ: “Fayda etmez” demektir.
الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Eril çoğul has ism-i mevsuldür. Sıla cümlesi vardır. Sıla cümlesi içindeki fiilin fâili ya da mef’ûlü (hangisi olduğu aid zamirinden anlaşılır) belirlidir. Aynı zamanda fiilin işleniş şekli de belirlidir. Bu nedenle organize işler bu has ism-i mevsulle ifade edilir.
كَفَرُوا: “Küfrettiler, görmezden geldiler” demektir. Fâil olan و (كَفَرُوا) has ism-i mevsulün aid zamiridir.
الَّذِينَ كَفَرُوا: “Küfredenler, görmezden gelenler” demektir. الْكَافِرُونَ ile الَّذِينَ كَفَرُوا arasında fark vardır. Genelde eş anlamlı olarak değerlendirilmektedirler. الْكَافِرُونَ marife kurallı eril çoğuldur. Küfredenler yani görmezden gelenler marife yani tanınan kimselerdir. الَّذِينَ كَفَرُوا da ise küfredenler de marifedir, tanınmaktadırlar, küfretme şekilleri de belirlidir, tanınmaktadır. Görmezden gelmenin çeşitli yöntemleri vardır. Bunlardan hangisini kullandıkları bellidir. Organize işler bu has ism-i mevsulle ifade edilmektedir. Ayetin bu kısmına gelince “bu fetih ne zaman” diye soranların küfürde organize olanlar olduğunu anlıyoruz.
إِيمَانُ: “İman, güven” demektir. ءمن kökünden if’âl bâbından mastardır. Harf-i cersiz “güven vermek” anlamında iken بِ harf-i ceri ile “güvenmek” anlamına gelir. Burada harf-i cer yoktur ama fiilin mef’ûlü cümlede geçmediği durumlarda da harf-i cer olmaz. Burada iki anlam da geçerlidir. Yani hem güven vermek hem de birisine, birilerine, bir şeye, bir şeylere güvenmek anlamına gelir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul merfu munfasıl zamirdir. الَّذِينَ كَفَرُوا ya racidir.
إِيمَانُهُمْ: “Onların imanı” demektir.
يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ: “Fetih gününde küfredenlere imanları fayda etmez” demektir.
Burada genellikle fetih gününde Allah’a iman etmeleri fayda etmez şeklinde anlam verilmektedir. Bu doğru değildir. Küfredenlerin iman ettikleri şey başkadır.
قُلْ كَفَى بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
“Sizinle benim aramda şehîd olarak göklerde ve yerde olanı bilen Allah yeter” de. Batıla iman edip Allah’a küfredenler, onlar hasarda olanlardır. (Ankebut 52)
Bu ayette açık bir şekilde küfredenlerin batıla iman ettikleri ifade edilmektedir.
Bu ayette de Allah’ın nimetine küfredenlerin batıla iman etmeleri ifade edilmektedir.
Küfredenler, küfürde organize olanlar batıla iman ederler. Onların imanı (إِيمَانُهُمْ) batıla imanlarıdır. Batıla imanları onlara fetih gününde fayda etmez demektir. Geçersiz olana iman etmekte, ona güvenmektedirler. Bugün Allah’ın indinde geçersiz olan yani batıl olan çoğunluk demokrasisidir. İnsanlar ona güvenmekte, onunla çözümlere ulaşacaklarını sanmaktadırlar. Çok tuhaf bir şekilde alnı secdeden kalkmayan insanlar da Medine Sözleşmesindeki gibi bir arada yaşama ve çoğulculuğu ele alan demokrasi yerine “demokrasi demokrasi” diyerek çoğunluk demokrasisini kutsallaştırmaktadırlar. Diğerleri ile aynı şeye iman etmektedirler. İşte o iman fetih günü onlara fayda etmeyecektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ cümlesine لَا هُمْ يُنْظَرُونَ cümlesini atfetmektedir.
لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul merfu munfasıl zamirdir. الَّذِينَ كَفَرُوا ya racidir.
يُنْظَرُونَ: “Süre tanınırlar” demektir. نظر kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari meçhul fiildir.
Birinci bâbdan نَظَرَ - يَنْظُرُ şeklinde birisine, bir şeye bakmak manasındadır. Cerle müteaddi fiildir. إِلَىharf-i ceri ile beraber kullanılır. Bakılan kimse, şey bu harf-i cerden sonra gelir.
Birinci bâb if’âl bâbına (أَنْظَرَ – يُنْظِرُ) tadiye etkisi ile gelir. “Süre tanıdı” anlamına gelir. Belirli bir iş tamamlanana kadar ona bakmak anlamında kullanılır. Harf-i cerden sonra gelip bakılan, harf-i cersiz olarak süre tanınan haline gelir.
لَا هُمْ يُنْظَرُونَ: “Onlara süre tanınmaz” demektir.
قُلْ يَوْمَ الْفَتْحِ لَا يَنْفَعُ الَّذِينَ كَفَرُوا إِيمَانُهُمْ وَلَا هُمْ يُنْظَرُونَ: “‘Fetih gününde küfredenlere ne imanları fayda eder ne de onlara süre tanınır” de.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta 28. ayetteki هَذَا الْفَتْحُ (bu fetih) ifadesi ile bu ayetteki يَوْمَ الْفَتْحِ (fetih günü) ifadesindeki fetihlerin farklı olmasıdır. Aynı fetih olsaydı zamir dönerdi. İkinci ifade يَوْمَهُ (onun günü) şeklinde gelirdi. İlk ayette küfredenler fethin geleceğine inanmıyorlar. Bu fetih (هَذَا الْفَتْحُ) diyorlar. O fetih (ذَلِكَ الْفَتْحُ) demiyorlar. Küçümsüyorlar. Müminler onlara fethi anlatıyor. Allah’ın dinini geleceği fethi veya onlarla kendilerinin arasının açılacağı fethi anlatıyorlar. Ya Allah’ın dini gelecek ya da onlarla müminlerin arasında bir fetih yani açılma olacak. Onlar bu iki durumun da olmayacağını düşünüyorlar. Bu nedenle fetih kelimesi tekrar ediliyor. İkinci fetih kelimesi fetih günü (يَوْمَ الْفَتْحِ) şeklinde geliyor. İşte o araların açıldığı fetihtir. Onu ayetin devamından anlıyoruz. İmanları yani batıla imanları onlara fayda etmeyecek. Artık bela gelecek, yıkım gelecek. Müminler kurtarılacak, küfredenler darmadağın olacak. Artık onlara süre de tanınmayacak. Haklarını kaybettiler, artık sadece helak olacaklardır. Kendilerine yeterince anlatılmıştır ama onlar batıla imana devam etmişlerdir. Allah’ı da ayetlerini de görmezden gelmektedirler.
İki fetihten hangisi gelirse gelsin müminler için iyidir. Küfürde organize olanlar için Allah’ın dininin geldiği fetih iyidir. Onlar da kurtulabilirler. Müminlerle aralarının açıldığı fetih ise onlar için kötüdür. Müminler kurtarılacak, onlar helak olacaklardır. Bu fetih geldiğinde artık süreleri kalmaz.
İşler sarpa sarmıştır. Topluluk bozulmuştur. Çoğunluğu ele geçirme derdiyle topluluk kutuplaştırılmıştır. Bütün hedef bir sonraki seçimi kazanmak olduğu için doğru olanı değil seçimi kazanmayı sağlayan şeyi yapmak asıl hedef haline gelmiştir. Vesenlere çalışmak ve algı oluşturmak bunun için birincil hedeftir. Zengin daha zengin olmuş, fakirler daha da fakirleşmiştir. Cahiliye dönemindedirler. Cahiliye hükmüyle bugün ödüllendirilen bir fiil yarın cezalandırılmakta, bugün cezalandırılan bir fiil yarın ödüllendirilmekte, dün terörist denilen bugün baş tacı edilmekte, dün baş tacı edilen, övgüler düzülen, bugün terörist ilan edilmekte, suçsuzlar cezalandırılmakta, suçlular rahat rahat gezmektedirler. Cahiliye zannıyla akılla değil zanla kararlar alınmakta, pozitif ilimler ve geçmişteki örnekler delil olmamakta, bir kişinin veya bazı kişilerin küçük akıllarının zannı tüm topluluğu bağlayıcı olmaktadır. Cahiliye hamiyyeti ile kendi taraftarları korunmakta, açıkça suçlu olsalar bile en ufak bir ceza bile görmemektedirler. Cahiliye teberrücüyle gösterişli ve güzel görünme yaygınlaşmış, estetik ameliyatlar yaygınlaşmış, lüks arabalar ve evler, gösterişli kıyafetler gençlerin yaşama amacı haline gelmiştir. Kadını koruma iddiasıyla batının batılına iman edilmiş, onların kuralları konulmuş, kanun karşısında erkek ezilmiş, erkek de hıncını kadından çıkarır hale gelmiş ve kadınlar daha da zor duruma düşmüşlerdir. Çocuk kavramı batının batılına imanla 18 yaş altı olarak kabul edilmiş, mafya da bundan faydalanıp 18 yaşından küçük tetikçiler üretmiştir. Çalışıp bir iş üretmek isteyenler vergi ve cezalarla ezilip faizle, spekülasyonlarla paralarına para katanlar zenginleşmiş, kripto para denen bilgisayardaki rakamlar saçma sapan bir şekilde değerli kabul edilmiş, bu saçmalık devletler tarafından da düzenleme kapsamına alınmıştır. Mustazaflar tüm dünyanın gözü önünde soykırıma uğrarken Allah’ın kitabına kimse bakmak istemediği gibi Allah’ın kitabındaki yapılması gereken hicret ve onları çıkarma önerisini dinleyen insanlar vesenlerin etkisi altında şiddetle buna karşı çıkmışlar, Allah’ın ayetlerini delil gösterince de bu ayetleri görmezden gelmişlerdir. Akıllarına gelen saçmalık ise sadece miting yapmak, ticareti kesmek ve kınamaktan başka bir şey değildir. Bunları yapanların iyi işler yaptıklarını iddia etmeleri de işin en acıklı tarafıdır.
Batıla iman fetih gününde fayda etmez. İstediği kadar namaz kılsın, oruç tutsun, hacca gitsin, Kuran tilavet etsin, Kuran’ın içeriğine iman etmedikçe batıla iman etmiştir ve artık fetih gününde ona süre tanınmaz. Daha da kötüsü kıyamet yevminde vereceği hesaptır.
Teşvikiye, Yalova
02 Ağustos 2025
M. Lütfi Hocaoğlu