SECDE SÛRESİ - 25. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ وَانْتَظِرْ إِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ (30)
Öyleyse onları umursama ve bekle. Kesinlikle onlar bekleyenlerdir. (30)
فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ
Öyleyse onları umursama.
Emir fiil cümlesi | Fâ-u isti’nâfiye |
Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
هُمْ | عَنْ | أَنْتَ | أَعْرِضْ | فَ |
فَ: İsti’nafiyye edatıdır. Buna Fâ-u isti’nâfiye (الْفَاءُ الاِسْتِئْنَافِيَّةُ) denir. Cümle başında bulunur. Kendisinden önce inşa cümlesi (emir, nehiy, istifhâm), sonrasında haber cümlesi olursa veya öncesinde haber cümlesi sonrasında inşa cümlesi olursa bu durumlarda atıf harfi olamayan bu harf isti’nâfiye edatı olur. Kendisinden sonraki cümle yeni cümle olacağından bu edata isti’nâfiye (başlangıç) edatı denir. İsim cümlesi fiil cümlesine (tersi de geçerli) anlamsal yakınlık olursa atfolunabilir. Anlamsal yakınlık yoksa aradaki fâ isti’nâfiye edatıdır. Fiil cümleleri arasında zaman yönünden uyum olmasına rağmen manasal olarak takip ve tertip ifade etmiyorsa bu durumda da isti’nâfiye edatıdır.
Arkasından öncesindeki cümle ile i’râb yönünden ilişkisi olmayan yeni bir cümle başlatır. İ’râbsal ilişki olmamasına rağmen öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında anlamsal irtibat vardır. Bu irtibata göre fâ-u isti’nâfiye şu şekilde sınıflandırılır:
- Fâ-u ta’liliyye (الفَاءُ التَّعْلِيلِيَّةُ): Öncesi ile sonrasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Öncesi sonrasının sebebidir. Türkçeye çevrilirken “bundan dolayı”, “bu sebeple” şeklinde çevrilmelidir.
- Fâ-u tafsiliyye (الفَاءُ التَّفْصِيِلِيَّةُ أَوِ التَّفْسِيرِيَّةُ): Öncesindeki cümle kapalı, tam olarak anlaşılmayan bir cümledir (Mücmel bir ifade). Sonrasındaki cümle ise mücmeli açıklayan, kapalılığı gideren bir cümledir (Mufassal bir ifade).
- Netice Fâsı (فَاءُ النَّتِيجَةِ): Önceki cümle/cümleler açıklanmış cümle/cümlelerdir. Sonraki cümle ise bu açıklanmış cümle/cümlelerin sonucunu gösteren, bir nevi özetleyen cümledir. Fâ-u tafsiliyyenin tersidir. “Sonuç olarak”, “neticede” şeklinde Türkçeye çevrilir.
- İrtibat Fâsı (فَاءُ الْاِرْتِبَاطِ): Öncesindeki cümle ile sonrasındaki cümle arasında zamansal ya da sebepsel ilişki yoktur ama aralarında bağlantı vardır. Cümleler arasındaki fâ tertip ve takip için değil, sebep için değil, tafsil için değil, neticelendirme için değilse ve cümleler arasında konu bağlantısı olduğu zaman gelen fâ irtibât fâsıdır.
Buradaki fâ-u ta’liliyyedir. Öncesi sonrasının sebebidir. Küfredenlere artık süre tanınmayacaktır. Artık onlar için iş işten geçmiştir. Bundan dolayı şunları yap deniyor.
أَعْرِضْ: “Sun” demektir. عرض kökünden if’âl bâbından ikinci şahıs eril tekil emir malum fiildir. İkinci bâbdan عَرْض mastarı gizli veya örtülü bir şeyi bakan kişi için açık ve net bir şekilde görünür hâle getirmek manasındadır. Gizli veya örtülü bir şeyi öyle bir duruma getirir ki bakan kişi onu fark eder. Bir şeyi öyle yerleştirir ki bakan kişinin gözüne onun en büyük ve en geniş yüzeyi görünür. Bu da o şeyin yüzeyinin çoğunun görsel olarak ortaya çıkması anlamına gelir. Buradan kinaye başkalarının görüp tanıyabilmesi için bir şeyi açık bir şekilde ortaya koymak, sunmak manasındadır. İf’âl bâbında (أَعْرَضَ – يُعْرِضُ) sayruret etkisi ile gelir. Her zaman عَنْ harf-i ceri ile kullanılır. Anlamı tersine çevirir. Birisini, bir şeyin görülmesi için açığa çıkarır halde olmamak, onunla ilgilenmemek, onu umursamamak anlamındadır.
عَنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir. أَعْرِضْ ile mütealliktir. Anlamını tersine çevirir.
أَعْرِضْ عَنْ: “Umursama, ilgilenme” demektir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mecrur muttasıl zamirdir. Önceki ayetteki الَّذِينَ كَفَرُوا ya racidir.
أَعْرِضْ عَنْهُمْ: “Onları umursama, onlarla ilgilenme” demektir.
وَانْتَظِرْ
Ve bekle
Emir fiil cümlesi | Atıf harfi |
Fâil | Fiil |
أَنْتَ | انْتَظِرْ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. أَعْرِضْ عَنْهُمْ emir cümlesine انْتَظِرْ emir cümlesini atfetmektedir.
انْتَظِرْ: “Bekle, bak ve başlarına gelecekleri bekle” demektir. نظر kökünden iftiâl bâbından ikinci şahıs eril tekil emir malum fiildir.
Birinci bâbdan نَظَرَ - يَنْظُرُ şeklinde birisine, bir şeye bakmak manasındadır. Cerle müteaddi fiildir. إِلَىharf-i ceri ile beraber kullanılır. Bakılan kimse, şey bu harf-i cerden sonra gelir.
Birinci bâb if’âl bâbına gelince (أَنْظَرَ – يُنْظِرُ) tadiye etkisi ile gelir. “Süre tanıdı” anlamına gelir. Belirli bir iş tamamlanana kadar ona bakmak anlamında kullanılır. Harf-i cerden sonra gelip bakılan, harf-i cersiz olarak süre tanınan haline gelir.
Birinci bâb iftiâl bâbına gelince (انْتَظَرَ – يَنْتَظِرُ) mutavaat etkisi ile gelir. Birisine, birilerine bakarsın ama artık onunla etkileşime girmezsin. İf’âl bâbındaki gibi bir süre tanımazsın. Onun/onların başına gelecekleri bilirsin ve sadece bekleyerek ona/onlara bakarsın. Onlarla ilgili hiçbir faaliyette bulunmazsın. Artık tebliğ de yapmazsın. Çünkü onların artık düzelme umudu kalmamıştır.
إِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ
Kesinlikle onlar bekleyenlerdir.
Mensuh isim cümlesi |
Haberi | İsmi | İnne |
مُنْتَظِرُونَ | هُمْ | إِنَّ |
إِنَّ: Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir. Anlama kesinlik katar.
هُمْ: “Onlar” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mensub muttasıl zamirdir. Önceki ayetteki الَّذِينَ كَفَرُوا ya racidir.
مُنْتَظِرُونَ: “Bekleyenler” demektir. نظر kökünden iftiâl bâbından üçüncü şahıs eril çoğul nekre merfu ism-i fâildir.
إِنَّهُمْ مُنْتَظِرُونَ: “Kesinlikle onlar bekleyenlerdir” demektir.
Küfredenler batıla iman etmişlerdir. Batıla imanlarında hiçbir değişiklik yapmadan beklemektedirler. Mevcut sistemlerinden memnundurlar. O nedenle onlar da beklemektedirler. Kuran’da intizar birbirine benzer şekilde geçmektedir.
هَلْ يَنْظُرُونَ إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلَائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ رَبُّكَ أَوْ يَأْتِيَ بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا قُلِ انْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ
Onlara yalnızca meleklerin gelmesine mi veya rablerinin gelmesine mi veya rabbinin ayetlerinin bazısının gelmesine mi bakıyorlar? Rabbinin ayetlerinin bazısının geldiği gün hiçbir nefse önceden iman etmemişse veya imanının içinde hayır kazanmamışsa imanı fayda etmez. De ki bekleyin, biz bekleyenleriz. (En’am 158)
İnsanlara Allah’ın ayetlerini anlatıyorsunuz. Elinizde Allah’ın kitabı var. Orada ayetler var ama hala olağanüstü beklentiler içindeler. Melekler gelsin, rabbin gelsin, rabbinin ayetleri gelsin diyorlar. Eğer Kuran’ın ayetleri dışında gelsin diye bekledikleri ayet gelirse o ayet onlar için yıkım olacaktır. Burada iki iman vardır. Birisi nefsin yıkıcı ayet gelmeden öncesinde ettiği iman ki bu Allah’a ve ayetlerine imandır, diğeri ise içinde hayır kazanılan imandır. İmanında bazı problemler vardır, araya batıllar karışmıştır ama onun içinde hayır kazanıyordur. Bu durumda bile imanı ona fayda edebilir demektir. İki iman aynı olsaydı ikinci iman yerine zamir dönerdi.
Burada ilginç olan meleklerin veya rab olan Allah’ın gelmesi ne demektir? Bunu kim söyler ki günümüzde? Zaten ayette söylerler demiyor. Bakarlar (يَنْظُرُونَ) diyor. Daha da ilginci yalnızca bunlara bakarlar diyor. Gazze için Kuran bize çözüm göstermekte, onları oradan çıkarmamızı istemekte, çıkmasına izin verilmezse savaşmamızı istemektedir. Onlar ise ne yapmakta, ABD’yi ve İsrail’i protesto edip, mitingler yapıp bağırıp çağırıp Allah’ın ve meleklerinin gelip İsrail ve ABD’yi yenmesini beklemektedirler. Kuran bize bunu söylemektedir. Eğer bunu bekliyorlarsa bu olduğunda, Allah’ın gönderdiği yıkım ve helak İsrail’i vurduğunda artık ona o andaki imanı fayda etmeyecektir. Kendisinin bir şey yapmayıp Allah ve meleklerinin İsrail’i yerle bir edeceği imanı o durum gerçekleştiğinde onun işine yaramayacaktır. O gün gelmeden Allah’ın kitabında bizden yapmamızı isteneni yapmazsak imanımız işe yaramayacaktır.
قَالَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَغَضَبٌ أَتُجَادِلُونَنِي فِي أَسْمَاءٍ سَمَّيْتُمُوهَا أَنْتُمْ وَآبَاؤُكُمْ مَا نَزَّلَ اللَّهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ
Rabbinizden bir bozulma ve bir gazap üzerinize vuku bulmuştur. Sizin ve atalarınızın isimlendirdiğiniz isimler hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? Allah onlara hiçbir güç indirmemiştir. Bekleyin, kesinlikle ben sizinle beraber bekleyenlerdenim. (Araf 71)
Hûd peygamber Âd kavminin ileri gelen kâfirleri ile konuşuyor. Onların ideolojileri vardır. Bu ideolojiler Kuran’da “sizin ve atalarınızın isimlendirdiği isimler” olarak ifade edilir. Günümüzdeki ideolojiler de budur. Bunlara isim verilir. Sonra bunlar alt nesillerde de devam eder. Kapitalizm, sosyalizm, komünizm, çoğunluk demokrasisi gibi isimlerdir. Bunlar isimlendirilmiş isimlerdir. Allah’ın dini olan düzen dışında üretilmiş isimlerdir. Bunların peşinde koşanlar, bunlardan medet umanlara gerçekten ne anlatsanız fayda etmemektedir. Kendilerinin iyi olduğunu, bu isimlendirilmiş isimler içinde yönetime gelince her şeyi çözeceklerini sanmaktadırlar. Siz bunların yanlış olduğunu söylediğiniz anda, ayetleri de delil getirseniz işe yaramayacak sizinle mücadele edeceklerdir. Allah’ın dini yani Allah’ın kurallarına dayanan hukuk düzenleri dışında bütün sistemler isimlendirilmiş isimlerdir. Bunun çözüm olduğunu iddia edip mücadele edenlere yapacağımız tek şey kalmaktadır: intizar.
وَمَا كَانَ النَّاسُ إِلَّا أُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُوا وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ فِيمَا فِيهِ يَخْتَلِفُونَ (19) وَيَقُولُونَ لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَقُلْ إِنَّمَا الْغَيْبُ لِلَّهِ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ (20)
İnsanlar yalnızca bir ümmetti de ihtilaf ettiler. Rabbinden geçmiş bir kelime olmasaydı hakkında ihtilaf ettikleri hakkında aralarında bitirilirdi. Derler ki onun üzerine rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi? Öyleyse de ki gayb yalnızca Allah’a aittir, bekleyin, kesinlikle ben sizinle beraber bekleyenlerdenim. (Yunus 19-20)
İhtilaf ediyorlar ama ihtilaf ettiklerinin çözümünde Allah’ın kitabına başvurmuyorlar, başka ayetler bekliyorlar. Kuran ve Allah’ın ayetleri zaten ellerinde olduğu halde ve bununla ihtilaflarını çözecekleri yerde başka ayet bekleyenlerin durumu ifade edilmektedir. İşte bu durumda olanlardan da artık ümit kesilmiştir. Başlarına gelecekleri beklemekten başka bir şey yapmayacağımızı Kuran bize bu ayetle de bildirmektedir. Günümüz ihtilaflar dünyasıdır ama ihtilafların çözümü için Allah’ın kitabının ucundan, yakınından bile geçilmediği bir dünyadır. Ne gariptir ki Allah’a imanının ne kadar güçlü olduğunu ifade edenler dahi ihtilafların çözümünde Allah’ın kitabıyla hiç ilgilenmemektedirler. Hep başka ayetler peşindedirler. Allah’ın kitabına başvurmayıp sürekli başka ayetlerin peşinde koşanlardan da ümit kesiktir. Günümüzde en önem verilen ayet seçim kazanma ayetidir. Seçim kazanmanın göstergesidir. Bu nedenle yeni bir proje istenmez. Halkta karşılığı olan bir slogan aranır. O slogan insanları gaza getirir ve çoğunluğu o sloganla ele geçirir. İşte o slogan bekledikleri ayettir. O sloganı bulursanız gerisi önemli değildir. Allah’ın ayetleri ise seçim kazanma ayetleri değildir. İnsanları huzurlu ve mutlu kılacak olan ayetlerdir, göstergelerdir. İşte böyle slogan ayeti peşinde koşanlardan ümit kesiktir. Onların başına geleceği bekle de gör diyor bu ayet.
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (101) فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ إِلَّا مِثْلَ أَيَّامِ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْ قُلْ فَانْتَظِرُوا إِنِّي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِرِينَ (102)
De ki göklerde ve yerde olan nedir ve ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir kavmi kurtarmaz. Öyleyse yalnızca onlardan öncesinde geçmiş olanların günlerinin mislini mi bekliyorlar? De ki bekleyin, kesinlikle ben sizinle beraber bekleyenlerdenim. (Yunus 101-102)
Uyarıların ve ayetlerin fayda etmeyeceği kavim iman etmeyen bir kavimdir. İşte bu kavim için de bekle deniyor. Bekle, gör başlarına ne gelecek? Sürekli ayetler geliyor. Ricz şeklinde geliyor. Mufassal ayetler olarak geliyor. Yine de iman etmeyen kavme fayda etmiyor. O durumda yapacak tek şey kalıyor: bekleyip başlarına geleni görmek.
وَقُلْ لِلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنَّا عَامِلُونَ (121) وَانْتَظِرُوا إِنَّا مُنْتَظِرُونَ (122)
İman etmeyenlere “imkânlarınızla amel edin, kesinlikle biz amel edenleriz ve bekleyin, kesinlikle biz bekleyenleriz” de. (Hud 121-122)
İnsanlar kalabalıklara kapılır. Buna sürü psikolojisi denir. Kuran buna “çoğunluğa uyma” der. Çoğunluğa uyunca kendini güvende hissederler. Oysa bunun örnekleri çok yaşanmıştır. Ekonomide buna balon deniyor. Çok kâr getireceği söylenen yatırımlar olur. Topluluk sürü psikolojisine sokulur ve herkes parasını oraya yatırır. Birdenbire balon patlar ve sürünün paraları bir anda çobanların eline geçmiş olur. Laleleri aşırı değerli kılan Hollanda 18. Yüzyıl balonu, ABD’de 1920’lerdeki borsa balonu, 1990’larda dot-com balonu, 2008’deki ABD’deki emlak balonu buna örnektir. Günümüzde içi boş olan kripto para balonu da patlayacak ve sürünün paraları çobanların eline geçecektir.
Günümüzde çoğunluk demokrasisine kapılma da böyledir. Sürü psikolojisi içinde insanlar kendilerinin bir partiyi desteklemesiyle sorunların çözüleceğini sanmaktadırlar. Bu da balondur ve patlamıştır ama hala patlayan balonun farkında değildir genel kitle.
Ayette diyor ki artık onları umursama, onlarla ilgilenme. Bundan sonra fayda etmeyecek söylediklerin de yaptıkların da. Onlar batıla iman eden küfredenlerdir. Onları umursama, ne derlerse desinler ne yaparlarsa yapsınlar, artık onlarla ilgiyi kes. Onlar Allah’ı ve ayetlerini görmezden gelenlerdir. İsterlerse alınları secdeden kalkmasın, haccı umreyi su yolu yapsınlar, yardımlar dağıtsınlar, Kuran tilavetinde kimse onlarla boy ölçüşemesin, eğer ki Allah’ın ayetleri onlara yol göstermiyorsa, ihtilaflarını Allah’ın kitabı ile çözmüyorlarsa onları umursama, onlarla ilgini kes ve başlarına gelecekleri görmek için bekle. Zaten onlar da bekliyorlar. Allah’ın yoluna girip başlarına geleceklerden kurtulmak için gerekli olan hiçbir şeyi yapmayıp başlarına gelecekleri bilmeden bekliyorlar.
Teşvikiye, Yalova
09 Ağustos 2025
M. Lütfi Hocaoğlu