LOKMAN SÛRESİ - 2. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ (6)
İnsanlardan bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alan vardır. Onlar, onlar için küçük düşüren bir azap vardır (6)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا
İnsanlardan bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alan vardır.
İsim cümlesi | Vâv-u isti’nâfiye |
Mübteda | Haber |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl |
Mefûlun lieclih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr |
Sıla cümlesi | Harf-i mevsûl |
Ma'tûf Mensuh fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
يَتَّخِذَهَا هُزُوًا | وَ | يُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ | أَنْ | لِ | لَهْوَ الْحَدِيثِ | هُوَ | يَشْتَرِي | مَنْ | مِنَ النَّاسِ | وَ |
وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
النَّاسِ: “İnsanlar” demektir. Tekili إِنْس dir. ءنس kökünden gelmiştir. أَنَسٌ mastarı birisini sosyal, yakın, arkadaşça hissetmek, tanıdık ve alışık olmak manasındadır. Bu mastar manasından sosyal, yakın, arkadaş olarak hissedilen, tanıdık olan manasında إِنْسٌ ıstılahi olarak “insan” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu أُنَاسٌ dur. Marife olduğu zaman sık kullanıldığı için başındaki hemze düşmüştür. النَّاس (الْأُنَاس النَّاس) şeklindedir.
مِنَ النَّاسِ: “İnsanlardan” demektir.
مَنْ: “Kimse” anlamındadır. Umumi ism-i mevsuldür. Şuurlu varlıklar için kullanılır. Arkasından sıla cümlesi gelir. Sıla cümlesinde bu ism-i mevsule dönen bir aid zamiri vardır. Eril tekil zamir döner. هُوَ veya هُ zamiri döner. Eril zamir dönmesi sadece erkekleri ilgilendirdiği anlamında değildir. Hem erkek hem de kadınları kapsar. Tekil zamir dönmesi de tek bir kişiyi ilgilendirdiği anlamında değildir. Hem tek kişiyi hem iki kişiyi hem de çok kişiyi kapsar. Bu nedenle umumi ism-i mevsuldür. Eril tekil zamir dönmesi gramatik bir kuraldır. Bazen de eril çoğul zamir döner. مَا da مَنْ gibi umumi ism-i mevsuldür, şuursuz varlıklar için kullanılır. Hem şuursuz hem şuurlu varlıklar varsa مَا kullanılır.
يَشْتَرِي: “Satın alır” demektir. Karşılığında bir şey verip bir şeyi kendinin haline getirmek demektir. İfti’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir ve مَنْ umumi ism-i mevsulünün aid zamiridir.
لَهْوَ: “Eğlence” demektir. Önemsiz, keyif verici fiilleri yapıp diğer işleri ihmal etmek, boş işlerle oyalanmak manasındadır. لهو kökünden birinci bâbdan mastardır.
الْحَدِيثِ: “Söz” demektir. Bir olayı anlatan söz demektir. Birinci bâbdan حدث kökünden sıfat-ı müşebbehedir. Daha önceden gerçekleşmemiş önemli bir olayın anlatıldığı zamandan önce gerçekleşmesi ve bitmesi ve bunun daha sonra söz olarak yayılması ve anonim hale gelmesidir. Bir fiil, bir olay, bir vaka için anlatılan bilgiler ve tafsilata hadis denir. Sübut ve devam özelliği olan bir sıfattır. Olayın devam etmeme yönüyle قَدِيم in zıttıdır. Çoğulu أَفَاعِيلُ kalıbından أَحَادِيثُ dur.
ح sınırlı hareket demektir. د kapı demektir. حد sınırlı bir yerde ve zamanda gerçekleşen olayı ifade eder. Sonuna gelen ث ise bu olayın dağılmasını, yayılmasını ifade eder.
د kapı olduğu için belirlilik demektir. ح açığa çıkmadır. İkisi bir arada حد belirli bir şekilde açığa çıkma demektir. Sonuna gelen ث ise bu açığa çıkanın dağılması, yayılmasını ifade eder.
لَهْوَ الْحَدِيثِ: “Sözün eğlencesi” demektir. Eğlenceli söz demek değildir. Sözün eğlencesi demek bir fiilin, bir vakanın, bir olayın, olayların tafsilatını faydası olmayacak bir şekilde anlatmak demektir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
يُضِلَّ: “Saptırır, hedeften uzaklaştırır” demektir. ضلل kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mensub muzari malum fiildir. İkinci bâbdan ضَلَّ - يَضِلُّ şeklinde doğru yoldan sapıp uzaklaşmak manasındadır. Lazım fiildir. İkinci bâb if’âl bâbına (أَضَلَّ – يُضِلُّ) tadiye etkisi ile gelir. Doğru yoldan saptırıp uzaklaştırmak anlamına gelir.
عَنْ: “-den” demektir. Uzaklaştırma etkisinde harf-i cerdir. يُضِلَّ fiilinin uzaklaştırdığı hedef bu harf-i cerden sona gelir.
سَبِيلِ: “Yol” demektir. Kökü سبل dir. Bir kimseyi ya da kendisini başka bir kimseye veya bir mekâna veya bir işe, bir hedefe, bir amaca ulaştırmak manasındaki fiilden gelmiştir. Bir amaca ulaşmak için gidilen yöntemleri ifade eder. Fiziksel olarak yolu da ifade eder. Çoğulu سُبُل dur.
اللَّهِ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
سَبِيلِ اللَّهِ: “Allah’ın yolu” demektir.
عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ: “Allah’ın yolundan” demektir.
بِ: “İle” demektir. Harf-i cerdir.
غَيْرِ: “Dışında” demektir. Matematikteki “değil” anlamına gelmektedir.
دُون gayri ile karıştırılmaktadır. دُون fonksiyonel olarak daha aşağıda olan غَيْر‘dır. دُون kullanıldığında دُون’dan sonra gelen kısım olması gereken kısımdır.
إِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ
Şüphesiz siz kadınların dununda erkeklere şehvetle gelirsiniz. (Araf 7/81)
Burada Lût Peygamber kavmine kadınların dununda erkeklere şehvetle geldiklerini söylemektedir. دُون doğrudan dışında anlamında olsaydı kadınların dışında denmesine gerek yoktu. Burada kadınların fonksiyonunu daha aşağıda olan erkekler için yapıyorsunuz denmektedir ve olması gereken de دُون kelimesinden sonradır. “Kadınlar olması gerekirken erkeklere geliyorsunuz” anlamını da içermektedir.
عِلْمٍ: “İlim” demektir. Kesin bilgiyi ifade eder.
غَيْرِ عِلْمٍ: “Bir bilgi olmadan” demektir.
بِغَيْرِ عِلْمٍ: “Bir bilgi olmamakla, bilgisizlikle” demektir.
يُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ: “Bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırır” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ cümlesine يَتَّخِذَهَا هُزُوًا cümlesini atfetmektedir.
يَتَّخِذَ: “Edinir” demektir. ءخذ kökünden iftiâl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mensub muzari malum fiildir. İki mef’ûl alır. Birinci mef’ûl edinilendir. İkinci mef’ûl vasıftır. İkinci mef’ûlü yani vasfı birinci mef’ûlde var olarak kabul etmek demektir.
هَا: “O” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. سَبِيلِ اللَّهِ a racidir.
هُزُوًا: “Alay konusu” demektir. هزء kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan هُزُؤٌ mastarı birisini küçük görerek onunla alay etmek manasındadır. Bu mastar manasından alay edilen manasında هُزُوٌ “alay konusu” anlamında isimdir.
يَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “Onu alay konusu edinir” demektir.
يُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “Bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırır ve onu alay konusu edinir” demektir.
لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “Bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için” demektir.
يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “Bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alır” demektir.
مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “Bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alan kimse” demektir.
مِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا: “İnsanlardan bir bilgi olmadan Allah’ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alan vardır” demektir.
يَتَّخِذَهَا daki هَا zamiri سَبِيلِ اللَّهِ ye racidir. سَبِيل kelimesinin bir özelliği vardır. Hem eril (müzekker) hem de dişil (müennes) olabilmektedir.
وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا وَإِنْ يَرَوْا سَبِيلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَبِيلًا
Eğer rüşd (olgunluk) yolunu görürlerse onu yol edinmezler ve eğer ğayy (azgınlık) yolunu görürlerse onu yol edinirler. (Araf 146)
Burada سَبِيل kelimesi erildir. Ona eril olan هُ zamiri dönmüştür.
قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
“Bu benim yolumdur. Allah’a çağırırım. Basiret üzerineyiz ben ve bana uyanlar ve Allah süphandır ve ben müşriklerden değilim” de. (Yusuf 108)
Burada سَبِيل kelimesi dişildir. Onu dişil olan هَذِهِ ism-i işareti işaret etmiştir.
سَبِيل kelimesi eril olduğunda kavram ifade ederken dişil olduğunda müşahhas bir yolu ifade eder. Bu ayette dişildir. Bu nedenle سَبِيلِ اللَّهِ proje olarak ortaya konulmuş bir yoldur. Allah’ın yolu demek Allah’ın istediği sistemin gerçekleşmesi için kullanılan yöntemler dizisi demektir. Adil Düzen müşahhas, ortaya konulmuş Allah’ın yoludur. Allah’ın dininin nasıl gerçekleşeceğini ve süreceğini gösteren metotları, mekanizmaları ortaya koymuştur. Bu nedenle günümüzde bu ayet Adil Düzeni alay konusu edinenleri anlatmaktadır.
Ayet “insanlardan” ile başlamaktadır. Kâfirlerden değil, müşriklerden değil, müslimlerden değil, müminlerden değil, insanlardan denmektedir. İfade geneldir. Söylenen kimse insanlardandır. Hangi inanca veya düşünceye sahip olursa olsun bu kapsama girmektedir. Sonrasında da مَنْ umumi ism-i mevsulü kullanılmıştır. İfadenin genel olduğunu, bu ism-i mevsulden sonra gelen fiili kim yaparsa yapsın onu kapsamakta olduğunu göstermektedir.
Bu kimse sözün eğlencesini satın almaktadır. Arkasından mef’ûlün lieclih ile niçin satın aldığı söylenmektedir: bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve Allah’ın yolunu alay konusu edinmek için.
İnsanları Adil Düzenden uzak tutmak, ona yaklaşmak isteyenleri ondan saptırmak için ve onu alay konusu edinmek için sözün eğlencesini satın alanlar vardır. Eğlenceli söz değil, sözün eğlencesini satın almaktadırlar. Burada hadis kelimesi kullanılmıştır. Bir fiilin, bir vakanın, bir olayın, olayların tafsilatını faydası olmayacak bir şekilde anlatmaktadırlar. Lehv boş işlerle oyalanmak demektir. Bu olayları fayda için değil, asıl yapılması gerekenleri yapmamak için anlatmaktadırlar. Sözün en iyisi ise Kuran’da kitap olarak indirilmiştir. Bize en fazla fayda sağlayacak şekilde anlatılardır.
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ
Allah sözün en iyisini ikinin kuvvetleriyle benzeşen kitap olarak indirdi. (Zümer 23)
Bu insanlar ise Adil Düzenden ne kadar insanı uzak tutarlarsa o kadar iyi olduğunu düşünmektedirler. Adil Düzeni alay konusu yapmaktadırlar. Mevcut düzen işlerine gelmektedir. Mevcut düzen içinde işlerini yürütmüşler, başarı kazanmışlar, cemaatler içinde, vesenler içinde yer edinmişlerdir.
Adil Düzen seminerleri anlattık. Sonrasında anlattığımız kimseler üye oldukları vesen içinde bizim anlattıklarımızı alay konusu edindiler. Kendi gruplarında paylaştılar. İşin komiği kendilerine Adil Düzenci demeleriydi.
Siz Adil Düzeni anlattıkça başka şeyler anlatırlar. Geçmişte yaşarlar. Kendilerine ilim adamı diye saygı gösterilir, el üstünde tutulurlar. Ama bu ayette ifade edildiği gibi bilgisizdirler. Bilgisizce insanları Adil Düzenden uzak tutarlar. Kuran’daki ayetlerin iniş sebebinin ötesine gidememişlerdir. Kuran onlar için günümüzde hiçbir şeyi anlatmaz. Onlar Kuran ayetlerinin anlattıklarını bile öyle şekillerde anlatılar ki sözün eğlencesi haline getirirler. Ayetleri tahrif ederler, hayatın dışına çıkarırlar ve başka anlamlara dönüştürürler.
Vesenler de Adil Düzenci değildir. Adil Düzenciyiz diyen vesenler de Adil Düzenden uzak durmakta ve insanları uzak durdurmaktadırlar. Adil Düzenin A’sını bile bilmezler, Adil Düzeni ve Adil Düzencileri alay konusu yaparlar.
Burada kullanılan satın almak ifadesi ilginçtir. Bir şeyi satın almak karşılığında bir şey verip bir şeyi kendinin haline getirmek demektir. Satın almak burada para verip satın almak demek değildir. Çaba sarf edip kendinin haline getirmek demektir. Sözün eğlencesi için çaba sarfetmektedirler. Eğitim almaktadırlar, böylece sözün eğlencesini satın almaktadırlar. Sözün eğlencesini satın almak eğitimle boş şeyleri öğrenmek ve bunları anlatmak demektir. Bu nedenle bilgisizlikle denmektedir. Çok şey bildiklerini sanmaktadırlar, kendilerini alim sanmaktadırlar ama aslında derin bir bilgisizliğe sahiptirler. Günümüzde kendilerine alim denilen bir sınıf işte bu sözün eğlencesi ile İslamiyet’i soft hale getirmişler, romantikleştirmişler, hayatın dışına atmışlardır. Namazın fonksiyonu yok edilmiş, haccın fonksiyonu yok edilmiş, zekât sadakaya dönüştürülmüş, bunlarla ilgili aslına uymayan devasa külliyatlar üretilmiştir ve bunlarla boş bir şekilde oyalanılmaktadır. Böyle oyalananlar da başkalarını oyalamakta, Adil Düzenden insanları uzak tutmaktadırlar. Çoğunluk peşinde koşan vesenler de lehve-l hadis olan bu boş külliyatı Allah’ın dini kabul etmekte, cari düzen içinde algılar yaratarak yönetimi ele geçirme derdindedirler. Onlardan medet ummak bilgisizce insanları saptıranlardan medet ummaktan öte değildir.
أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ
Onlar, onlar için küçük düşüren bir azap vardır.
İsim cümlesi |
Haber İsim cümlesi | Mübteda |
Mübteda | Haber |
Sıfat | Mevsûf | Mecrur | Cârr |
مُهِينٌ | عَذَابٌ | هُمْ | لِ | أُولَئِكَ |
أُولَئِكَ: “Onlar” demektir. Eril çoğul uzak ism-i işarettir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. مَنْ يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّخِذَهَا هُزُوًا e racidir.
لَهُمْ: “Onlar için” demektir.
عَذَابٌ: “Azap” demektir. Bu kök iki ayrı bâbdan gelmektedir. Beşinci bâbdan geldiğinde عَذْب tatlı demektir. Sıfat-ı müşebbehedir. Su için kullanılır. Suyun tadının hoş olması manasından gelmiştir. İkinci bâbdan geldiğinde عَذَاب bir fiili yapmasını önlemek, o fiilden caydırmak, uzak tutmak, fiili işlemesini sonlandırmak için darbetmek, engellemek, kahretmek anlamlarındadır.
Azap etmek birisinin temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamasını engelleyen her türlü fiildir. Yemesini veya içmesini veya barınmasını engellemek demek ona azap etmek demektir.
Azap belirli bir fiil değildir. Azap her tür fiille gerçekleşebilir. Hatta bir fiil olmadan bir durum da azap olur. Temel ihtiyaçlara engel olan her fiil, her durum, her olay azaptır. Ekonomik kriz bir azaptır. İnsanların temel ihtiyaçlarına karşı engel oluşturur. Kıtlık bir azaptır. Sel bir azaptır, yangın bir azaptır. Cehennem bir azaptır. Hastalık bir azaptır.
مُهِينٌ: “Basitleştiren, küçük düşüren, alçaltan, sıradanlaştıran, önemsizleştiren” demektir. هون kökünden if’âl bâbından eril tekil nekre ism-i fâildir. Birinci bâbdan هَانَ - يَهُونُ şeklinde basitleşmek, kolay olmak manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bâb if’âl bâbına (أَهَانَ – يُهِينُ) tadiye etkisi ile gelir. Basitleştirdi, küçük düşürdü, alçalttı anlamına gelir. Basitleşen, basitleştirilen haline gelir.
ه harfi protosinaitik dilde ayakta durmuş iki kolunu yukarı kaldırmış bir adamdır. Bu nedenle ه burada görünürlüğü ifade eder. ن filizlenmiş tohum demektir. Neslin devamından sürekliliği ifade eder. İkisi bir arada هن sürekli görünen, her yerde her zaman görülen anlamında “sıradanlık”, “önemsizlik” demektir. Ortaya gelen و çadırın kancası demektir. Çadırı sabitler, emniyete alır, yere bağlar. Bağ kurmak, sabitlemek demektir. Ortada olduğu için süreçle ilgilidir. و harfi ortada olduğu zaman birinci ve üçüncü harften meydana gelen ikili kökün arasında sürekli bir bağ kurar ve sürekli hale getirir. Sıradanlık kısa bir dönemi değil, bir süreci ifade etmektedir. هون sıradanlık hali, önemsizlik hali demektir.
عَذَابٌ مُهِينٌ: “Küçük düşüren azap” demektir.
لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ: “Onlar için küçük düşüren bir azap vardır” demektir.
أُولَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مُهِينٌ: “Onlar, onlar için küçük düşüren bir azap vardır” demektir.
Küçük düşüren azap ne demektir? Azap temel ihtiyaçları engelleyen bir fiildir. Nasıl oluyor da küçük düşüren bir azap oluyor. Çünkü yemek, içmek, barınmak, aidiyet gibi saygı görme de bir temel ihtiyaçtır. Bu azap saygı görmeme azabıdır. Küçük görülme azabıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken öncesinde مَنْ ism-i mevsulü içinde aid zamirleri tekil gelirken burada eril çoğul ism-i işaret (أُولَئِكَ) ve eril çoğul zamir (هُمْ) gelmesidir. Umumi ism-i mevsuller “her kim yaparsa yapsın” anlamına geldiğinden tek bir kişiyi de çoğulu da ifade ederler. Burada çoğul zamire döndüğü için artık azap tek tek değil topluluk olarak gelecek demektir. Adil Düzeni alay konusu edinen topluluktaki herkes küçük düşecektir. Küçük gördükleri, alay ettikleri Adil Düzen gelince kendileri sıradanlaşacak, onların peşinde koşan, onları alim olarak gören, onları lider olarak gören, onları dünyanın kurtarıcısı vesenler olarak görenler artık onları önemsiz göreceklerdir. Buradaki azap nekredir. Herkes için başka şekilde bu sıradanlaşma olacaktır. Hayatının amacı, varlık sebebi başkalarının iltifatı olan, el üstünde tutulan ve alim olarak görülen narsist insanların değersizleşmesi, sıradanlaşması onlar için en büyük azaptır. Gittiği yerlerde vesenlerinin teşkilatları tarafından sloganlarla karşılanan liderlerin onlar için öleceklerini ifade eden insanlar tarafından bile sıradan görülmesi onlar için en büyük azaptır. Peşinde dolaşan müritlerinin yücelttiği insanların artık müritlerinin olmaması, onları kimsenin yüceltmemesi, onları sıradan görmesi onlar için en büyük azaptır.
Adil Düzen Allah’ın yoludur. Bu yolu alay konusu edinenler küçük düşeceklerdir. Bu yolu yol edinenler rüşd yolunu yol edinenlerdir.
Teşvikiye, Yalova
17 Şubat 2024
M. Lütfi Hocaoğlu