SECDE SÛRESİ - 13. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
فَلَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (17)
Hiçbir nefis amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık olması için onlar için gözleri kararlı kılandan gizlenileni bilmez. (17)
Fiil cümlesi | Fâ-u isti’-nâfiye |
Mefûlun bih | Fâil | Fiil | Olum-suzluk edatı |
Sıla cümlesi Fiil cümlesi | İsm-i mevsûl |
Mefûlun lieclih | Nâib-i fâil Hâl | Mefûlun lieclih | Nâib-i fâil Sahibul hâl | Fiil |
Mefûlun lieclih | Şibh-i fiil | Mecrur | Cârr |
Mecrur | Cârr | Muzâfun ileyh | Muzâf |
Sıla cümlesi Mensuh isim cümlesi | Harf-i mevsûl |
كَانُوا يَعْمَلُونَ | مَا | بِ | جَزَاءً | أَعْيُنٍ | قُرَّةِ | مِنْ | لَهُمْ | هُوَ | أُخْفِيَ | مَا | نَفْسٌ | تَعْلَمُ | لَا | فَ |
فَ: Fâ-u isti’nâfiyyedir.
لَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
تَعْلَمُ: “Bilir” demektir. علم kökünden dördüncü bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir.
لَا تَعْلَمُ: “Bilmez” demektir.
نَفْسٌ: “Can, nefis” demektir. نفس kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak birisinin bir başkasından ayrılarak ayrıldığı varlıktaki özellikleri ve sıfatları taşıyarak yeni bir varlık olması manasındadır. Bu mastar manasından ayrılan yeni varlık olarak “can” anlamında isimdir. Dişildir. Çoğulu أَنْفُس ve نُفُوس dur.
مَا: Umumi ism-i mevsuldür.
أُخْفِيَ: “Gizlenildi” demektir. خفي kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi meçhul fiildir. Dördüncü bâbdan خَفِيَ - يَخْفَى şeklinde gizlenmek, algılanmamak, fark edilmemek manasındadır. Lazım fiildir. Dördüncü bâb if’âl bâbına (أَخْفَى – يُخْفِي) tadiye etkisi ile gelir. Gizlemek anlamına gelir.
Bu fiilin ikinci bir kıraati de vardır.
Açıklama | Ravi | Kari |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | نافع المدني |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | ابن كثير المكي |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | أبو عمرو بن العلاء |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | ابن عامر الدمشقي |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | عاصم الكوفي |
(أُخْفِى) بإسكان الياء | متفق عليه | حمزة الكوفي |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | الكسائي الكوفي |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | أبو جعفر |
(أُخْفِى) بإسكان الياء | متفق عليه | يعقوب |
(أُخْفِىَ) بفتح الياء | متفق عليه | خلف العاشر |
Bu kıraat أُخْفِي kıraatidir. Bu kıraate göre anlam “gizlerim” olmaktadır. خفي kökünden if’âl bâbından birinci tekil şahıs muzari malum fiildir.
Kelime | Bâb | Zaman | Etkenlik | Şahıs |
أُخْفِيَ | İf’âl | Mazi | Meçhul | 3. şahıs eril tekil (O) |
أُخْفِي | İf’âl | Muzari | Malum | 1. tekil şahıs (Ben) |
Bir hareke değişikliği ile hem şahıs hem zaman hem de etkenlik değişmektedir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Eril çoğul mecrur muttasıl zamirdir. Çoğul bir zamirdir ama öncesinde raci olduğu çoğul bir kelime yoktur. Çoğul olmamasına rağmen نَفْسٌ e racidir. Normalde أَنْفُسٌ şeklinde nefsin çoğuluna raci olması beklenir. Ancak nekre bir kelime olumsuzluk edatı ile bir cümle içinde olumsuzlanıyorsa “hiçbir” anlamındadır ve o cinsten bütün fertleri kapsar. Bu nedenle buradaki nefis kelimesi “hiçbir nefis” anlamındadır. Tüm nefisleri kapsadığından zamirin çoğul dönmesi normaldir.
لَهُمْ: “Onlar için” demektir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
قُرَّةِ: “Kararlılık, kararlı kılan” demektir. Hareketin her çeşidinin durup bir yerde sabit kalmak manasındadır. قرر kökünden dördüncü bâbdan mastardır. Bu mastarın bir özelliği vardır. Her zaman عَيْن (göz) kelimesi ile beraber kullanılır.
والقُرَّةُ: كل شيء قَرَّت به عينك، والقُرَّةُ: مصدر قَرَّت العين قُرَّةً.
القُرَّةُ: Onunla gözü kararlı kılan her şeydir ve القُرَّةُ: mastardır, gözü kararlı kıldı, kararlı kılmak. (Lisanu-l Arab)
قُرَّة bu nedenle hem mastardır hem de isimdir. Her iki durumda da عَيْن ile beraber kullanılan özel bir kelimedir.
Etimolojik olarak bu kökü değerlendirdiğimizde protosinaitik alfabede piktograf (ق) ufuktaki güneşin resmidir. Işığın toplanmasını ifade eder. (ر) ise adam başının resmidir. İkisinin kombinasyonu adamların toplanmasıdır. Adamların toplanıp bir yerde kalmasını ve bu toplanılan yeri ifade eder. Bu haliyle قَرَار kelimesi yerleşik, kalıcı olan yere denir. Çabalamanın zıddıdır. Buna ilaveten القُرّ Kuran’da yoktur, anlamı ise kış soğuğudur. Etimolojik olarak adamların akşam soğuğunda toplanarak birbirleriyle günü değerlendirmelerinden gelmiştir. Hepsi adamların toplanmasıyla ilgilidir. Türkçedeki kar kelimesi buradan gelmiş olabilir. Karargâh kelimesi de buradan gelmiştir.
أَعْيُنٍ: “Gözler” demektir. عين kökünden çoğul camid isimdir. Tekili عَيْن dır. “Göz, pınar” demektir. İkinci bâbdan mastar olarak bir sıvının bulunduğu yerden bir açıklıktan dışarıya akması manasındadır. Bu mastar manasından sıvının aktığı yer manasında عَيْن ıstılahi olarak “pınar” anlamında, gözyaşının aktığı yer olarak da “göz” anlamında ism-i mekân manasında camid isimdir. İkili عَيْنَانِ (merfu) ve عَيْنَيْنِ (mensub-mecrur) dir. Çoğulu أَعْيُن ve عُيُون dur.
Etimolojik olarak bu kökü değerlendirdiğimizde protosinatik alfabede zaten ع harfinin doğrudan göz anlamına geldiğini görürüz. Bu harfin antik resmi o bir göz resmidir. Bu harf, bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır. Bunun dışında göz küresinin eğriliğinden dolayı girdiği köke eğrilik manasını da vermektedir.
قُرَّةِ أَعْيُنٍ: “Gözlerin kararlılığı, gözleri kararlı kılan” demektir.
مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ: “Gözlerin kararlılığından, gözleri kararlı kılandan” demektir.
جَزَاءً: “Karşılık vermek, karşılık” demektir. جزي kökünden ikinci bâbdan mastardır. Birisinin bir fiilinden dolayı hak ettiği fayda veya zararı ona karşılık olarak vermek manasındadır. Aynı zamanda جَزَاء mastar olmadan “verilen karşılık” manasında isimdir. Türkçede sadece “kötü karşılık” anlamında kullanılmakta iken kelime aslında hem “iyi karşılık” hem de “kötü karşılık” anlamındadır.
بِ: “Sebebiyle” demektir. Harf-i cerdir. Kendisinden sonra مَا harf-i mevsulü (mastar harfi) gelmiştir.
مَا: “-me, -ma” demektir. Harf-i mevsul olarak mastar harfidir.
كَانُوا: “İdiler” demektir. Nakıs fiildir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. Burada kânenin ismi “onlar” anlamındaki cem vâvıdır (كَانُوا) dür.
يَعْمَلُونَ: “Amel ediyorlar” demektir. عمل kökünden dördüncü bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir. Her amel bir fiildir ama her fiil amel değildir. Hukuki sonuç doğurmayan fiiller amel değildir.
كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyorlardı” demektir.
مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları” demektir.
بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle” demektir.
جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık” demektir.
أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık olması için onlar için gözleri kararlı kılandan gizlenildi” demektir.
مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık olması için onlar için gözleri kararlı kılandan gizlenilen” demektir.
لَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِيَ لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Hiçbir nefis amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık olması için onlar için gözleri kararlı kılandan gizlenileni bilmez” demektir.
Diğer kıraate göre:
لَا تَعْلَمُ نَفْسٌ مَا أُخْفِي لَهُمْ مِنْ قُرَّةِ أَعْيُنٍ جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Hiçbir nefis amel ediyor olmaları sebebiyle bir karşılık olması için onlar için gözleri kararlı kılandan gizlediğimi bilmez” demektir.
İlk kıraatte meçhul fiil nedeniyle kimin gizlediği ifade edilmemiş olmakta, ikinci kıraatte gizleyenin Allah olduğu fehmedilmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Gözlerin kararlı kılınması ne demektir? Gözleri kararlı kılan ne demektir? Gözlerin arayışa girmemesidir. O kadar iyi bir nimettir ki artık gözleri kararlı kılan başka bir alternatif aranmaz.
فَرَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ
Onun gözü kararlı olsun ve hüzünlenmesin diye seni annene döndürdük. (Taha 40)
Musa’nın annesi onu sandığa koyup suya koyduktan sonra kendi çocuğuna süt anne olmuştu. Bu ayette bu anlatılmaktadır. Annesinin gözü artık oğlunu aramak için sağa sola bakmayacaktı. Artık gözü kararlıydı, arayış içinde değildi. Kendi çocuğuna bakıyordu.
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
“Rabbimiz, bize eşlerimizden ve zürriyetlerimizden gözleri kararlı kılan/kılmak için hibe et ve bizi muttakilere önder kıl” diyenler. (Furkan 74)
Burada da muttakilerin Allah yolunda kendileri için aradıkları yardımcıları kendi eşleri ve zürriyetlerinden istedikleri ve başka bir arayışa girmeden onlarla gözlerin kararlı kılınmasını istedikleri anlaşılmaktadır.
وَقَالَتِ امْرَأَةُ فِرْعَوْنَ قُرَّةُ عَيْنٍ لِي وَلَكَ لَا تَقْتُلُوهُ عَسَى أَنْ يَنْفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا
Firavunun karısı “benim ve senin için göz kararlılığı, onu öldürmeyin, belki bize fayda eder veya onu veled ediniriz” dedi. (Kasas 9)
Secde suresinin bu ayetinde dikkat edilmesi gereken bir nokta gözlerin nekre gelmesidir (قُرَّةِ أَعْيُنٍ). Nefislere nasıl eril çoğul zamir (لَـهُمْ) dönmüşse burada da beklenilen قُرَّةِ أَعْيُنِهِمْ şeklinde (onların gözlerini kararlı kılan) gelmesidir. O zaman nefislerin hepsinin gözlerinin kararlı kılınması değil bazı gözlerin kararlı kılınması söz konusudur. Diğer türlü her nefis için göz kararlılığı olurdu. Göz kararlılığı olan salih amel sahibi nefislerdir. Onlar için gizlenilen bir şeyler vardır. Bu şeyler o kadar değerlidir ki o kadar iyidir ki o kimselerin gözleri başka bir şey aramamaktadır. Aslında Kuran’da salih amel eden müminlere cennet vaad edilmektedir. Ama kimse cenneti birebir görmemiştir. Cennetteki nimetleri birebir görmemiştir. Bu ayette bu ifade edilmiş olmaktadır. Onlardan gizlenilmektedir. Burada önemli olan hiçbir nefsin bunu bilememesidir. Bize Kuran’da anlatılan cennet nimetlerini kafamızda canlandırmaktayız ama canlandırdığımızın da ötesindedir demektir.
Bilemediğimiz, bizden gizlenilen şeyler amellerin karşılığındadır. Bunlar gözü kararlı kılan şeyler olduğundan salih amellerin karşılığı olduğu açıktır.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Ey küfredenler, bugün özür beyan etmeyin. Yalnızca amel ediyor olduklarınıza karşılık görürsünüz. (Tahrim 7)
أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
Onlar orada amel ediyor olduklarına karşılık olarak kalıcı cennet arkadaşlarıdır. (Ahkaf 14)
Ceza yani karşılık ameller içindir. Salih amellerin karşılığı (cezası) cennet, kötü amellerin karşılığı (cezası) cehennemdir.
Secde suresinin bu ayetinde de aynı ifade vardır. Amel ediyor olmalarına karşılık (جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ) denmektedir. Gizlenilen göz kararlılıklarının cennette olduğu anlaşılmaktadır.
Ayet fâ-u isti’nafiyye ile başlamıştır. Öncesi ve sonrası arasında bir bağ kurulmuştur. Öncesinde ayetlere iman edenlerden bahsedilmiş sonrasında da amellere karşılık olarak gözleri kararlı kılanlardan bahsedilmiştir. Aradaki irtibat bu fâ-u isti’nafiyye ile sağlanmıştır. İrtibat fâsıdır. Ayetlere iman edenlerin amellerinin karşılığı da bu şekilde irtibat fâsı ile bağ kurularak anlatılmış olmaktadır.
Teşvikiye, Yalova
19 Nisan 2025
M. Lütfi Hocaoğlu