LOKMAN SÛRESİ - 22. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ (28)
Yaratılmanız ve baas edilmeniz yalnızca bir nefis gibidir. Kesinlikle Allah işiticidir görücüdür. (28)
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ
Yaratılmanız ve baas edilmeniz yalnızca bir nefis gibidir.
İsim cümlesi |
Haber | Mübteda | Olum-suzluk edatı |
Müstesna | İstisna edatı | Müstesna minh | Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh |
Mecrur | Cârr | Nâib-i fâil Muzâfun ileyh | Şibh-i fiil Muzâf | Müekkid | Müekked | Nâib-i fâil Muzâfun ileyh | Şibh-i fiil Muzâf |
Nâib-i fâil Muzâfun ileyh | Şibh-i fiil Muzâf |
Sıfat | Mevsûf |
وَاحِدَةٍ | نَفْسٍ | خَلْقِ | كَ | إِلَّا | شَيْءٌ | كُمْ | بَعْثُ | لَا | وَ | كُمْ | خَلْقُ | مَا |
مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.
خَلْقُ: “Yaratmak” demektir. خلق kökünden birinci bâbdan mastardır. Var olan başka bir şeyden yeni bir şey üretmek manasındadır. İsim tamlamasında muzaftır. Mastarlar isim tamlamasında fâiline ya da mef’ûle muzaf olurlar. Burada mef’ûle muzaftır. Mef’ûle muzaf olduğu için anlam “yaratılmak” şeklindedir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Mastara izafe edilmiştir.
خَلْقُكُمْ: “Sizin yaratılmanız” demektir. Lafzi izafettir. Mastar mef’ûle muzaf olmuştur. Rum 26’da خَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ (Gökler ve yerin yaratılması) şeklinde buradaki gibi mef’ûlüne muzaftır. Lokman 11’de خَلْقُ اللَّهِ (Allah’ın yaratması) şeklinde fâiline muzaftır.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. خَلْقُكُمْ e بَعْثُكُمْ ü atfetmiştir.
لَا: Olumsuzluk edatıdır. Olumsuz bir cümlede وَ atıf harfinden sonra gelerek te’kid etkisi yapar. “Ne … ne de …” anlamını oluşturur.
بَعْثُ: “Baas” demektir. Sakin durumdaki birini bir etkinlik için, bir iş için hareketli hale geçirmek manasındadır. بعث kökünden üçüncü bâbdan mastardır.
كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Mastara izafe edilmiştir.
بَعْثُكُمْ: “Sizin baas edilmeniz” demektir. Lafzi izafettir. Mastar mef’ûle muzaf olmuştur.
خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ: “Yaratılmanız ve baas edilmeniz” demektir.
إِلَّا: “Yalnızca” demektir. İstisna edatıdır. Olumsuzluk edatı ile başlayan fiilde kendisinden sonrasını olumsuzluktan istisna eder.
كَ: “Gibi” demektir. Harf-i cerdir.
نَفْسٍ: “Can, nefis” demektir. نفس kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak birisinin bir başkasından ayrılarak ayrıldığı varlıktaki özellikleri ve sıfatları taşıyarak yeni bir varlık olması manasındadır. Bu mastar manasından ayrılan yeni varlık olarak “can” anlamında isimdir. Dişildir. Çoğulu أَنْفُس ve نُفُوس dur.
وَاحِدَةٍ: “Bir” demektir. Sayıdır. Dişildir. Erili sonunda ة olmadan gelen وَاحِد dir. نَفْسٍ dişil bir kelime olduğundan sayı da dişil olarak gelmiştir.
نَفْسٍ وَاحِدَةٍ: “Bir nefis” demektir. Sıfat tamlamasıdır. Bir ve iki sayıları sayılana sıfat olarak gelir. Burada da sıfat tamlamasıdır.
كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ: “Bir nefis gibi” demektir.
إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ: “Yalnızca bir nefis gibi” demektir.
مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ: “Yaratılmanız ve baas edilmeniz yalnızca bir nefis gibidir” demektir. Müstesna “bir nefis gibidir” ifadesidir. İstisna edilen ise “yaratılmanız ve baas edilmeniz” ifadesidir. Birisi mastarken diğeri değildir. Bu da bir hazf olduğunu göstermektedir. Hazf edilmemiş hali مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ إلاَّ كخَلْقِ نَفْسٍ وَاحَدَةٍ وبَعْثِها (Yaratılmanız ve baas edilmeniz yalnızca bir nefsin yaratılması ve onun baas edilmesi gibidir) şeklindedir.
Bu cümleye genelde kolaylık manası verilmektedir. Yani sizin hepinizin yaratılması ve baas edilmeniz tek bir nefsinki gibi kolaydır şeklinde düşünülmektedir. Biz bu manayı veremiyoruz. Bunun sebebini açıklayalım.
Buradaki yaratılan ve baas edilen “siz” kimdir? Kuran’ı okuyan herkestir. Bugün okuyan da gelecekte okuyacak olanlar da buna dahildir. Yaşamış, yaşayan ve yaşayacak olan tüm insanlardır.
Diğer bir soru ise buradaki نَفْسٍ وَاحِدَةٍ (bir nefis)in kim olduğudur.
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً
Ey insanlar sizi bir nefisten ve ondan zevcini yaratan ve ikisinden çok sayıda erkek ve kadın yayan rabbinize ittika edin. (Nisa 1)
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا
Sizi bir nefisten yarattı sonra ondan zevcini kıldı. (Zümer 6)
هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا
O sizi bir nefisten yaratan ve ondan ona sükûn olması için eşini kılandır. (Araf 189)
وَهُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ
O sizi bir nefisten inşa edendir. (Enam 98)
Bu ayetlerde görüldüğü gibi Kuran’da نَفْسٍ وَاحِدَةٍ (bir nefis) herhangi bir nefsi değil bizim kendisinden yaratıldığımız ilk nefsi ifade etmektedir. Bu nefis Âdem veya Havva değil midir de beş geçişinde de nekre gelmektedir? Âdem veya Havva olsaydı النَّفْسِ الْوَاحِدَةِ şeklinde marife gelmesini beklerdik. Bunun sebebi ilk nefsin bir neandertalden yaratılmış olmasıdır. Bir kadın neandertal 60.000 yıl önce Meryem’in analoğu olarak önce babasız bir çocuğa gebe kalmıştır. Bu çocuk dişi bir neandertalin ilk hücresi iken dişi bir insana dönüştürülmüştür. İşte bu ilk nefistir. Sonra bu ikiye bölünmüş ve ikinci bir dişi insan ikiz olarak meydana gelmiştir. Bunlardan bir tanesi İsa’nın analoğu olarak erkeğe dönüşmüş ve Âdem meydana gelmiştir. Dişi olan ise Havva’dır. Bu nedenle yaratıldığımız ilk nefis nekre olarak gelmektedir. Oysa Kuran’da nefis kelimesi pek çok yerde marife olarak kullanılmaktadır.
Buna göre hepimizin yaratılması ilk nefsin yaratılması gibidir. Biz de onun gibi anne karnında yaratılmış ve doğmuşuzdur. İlk nefsin mislidir denmemekte, ilk nefis gibidir denmektedir. Günümüzde tüp bebek denen yöntem vardır. Anneden yumurta, babadan sperm alınıp dışarıda döllenme yapılmakta ve rahme yerleştirilmektedir. Kuran’da iki yerde قَرَارٍ مَكِينٍ denmiştir. Rahim diye tercüme edilmektedir genelde. Oysa bu ifade hem rahmi kapsar hem de tüp bebeğin oluştuğu yeri kapsar. Kuran işte böyle çağlar üstüdür. “Mislidir” deseydi bu durum ilk insana ve diğer normal döllenmelere uymayacaktı. Bu nedenle “gibidir” denmiştir.
Diğer konu baas edilmemizin ilk nefsin baası gibi olmasıdır. Önce baas kavramına bakalım.
Baas sakin durumdaki birini bir etkinlik için, bir iş için hareketli hale geçirmektir.
كَانَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً فَبَعَثَ اللَّهُ النَّبِيِّينَ مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ
İnsanlar tek ümmetti de Allah müjdeleyen ve uyaran nebiler baas etti. (Bakara 213)
Burada görevli olmayan haldeki nebilerin görevli olarak gönderildikleri ifade edilmektedir.
فَبَعَثَ اللَّهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْأَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَارِي سَوْءَةَ أَخِيهِ
Allah ona kardeşinin sevetini nasıl saklayacağını göstermek için yerde eşen bir kargayı baas etti. (Maide 31)
Bu ayette karga görevli olarak gönderilmiştir.
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسَى بِآيَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ
Sonra onlardan sonrasında Musa’yı ayetlerimizle Firavun ve ileri gelenlerine baas ettik. (Araf 103)
Bu ayette Musa görevli gönderilmiştir.
Baas kelimesinin görevli gönderme anlamı bu ayetlerde görülmektedir. Türkçede de milletvekiline eskiden mebus denmesinin sebebi budur.
Baas yevminde ise insanlar öldükleri yer ve zamandan dirilirler. Öldükleri yerde ve zamanda kalanlar oradan hareketli hale geçirilmektedirler. Hesap verecekleri yere götürülürler.
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ
Veya arşları çökmüş halde olan kasabaya uğrayan gibi. “Allah ölümünden sonra bunu (karyeyi) nasıl diriltecek” dedi. Allah onu 100 yıl öldürdü sonra onu baas etti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gün veya bir günün bir kısmı” dedi. “Hayır, 100 yıl kaldın” dedi. (Bakara 259)
Bu ayette 100 yıl ölü kalan kimse baas edilmektedir. 100 yıl hareketsiz kalmakta ve sonra baas edilmektedir.
Bu ayette baas ölümden sonraki dirilmeyi takip eden dönemi ifade etmektedir. Aslında hareketsiz halde kalan birisinin hareketli hale getirilmesidir. Bu nedenle ölümden sonraki dirilme baastır.
Baas edilenler aynı bedenlerinde dirilirler ve aynı bedenle kaldıkları yerden devam ederler. Adeta bir gecelik bir uykudan uyanırlar. Geçen süre milyon yıl bile olsa onlara bir gece gibi gelir.
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142) فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143) لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)
Kınar halde iken balık onu lokmaladı. Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı baas edildikleri güne kadar onun karnında kalacaktı. (Saffat 142-144)
Bu ayetlerde Yunus Peygamberin balığın karnında baas gününe kadar kalması demek o zamanda ölüp baas gününde ruhunun balığın karnında olduğu o zamandaki bedenine bağlanması demektir. Balığın karnında ölseydi öldüğü zamandaki bedeni arz içinde olacaktı ve o arzdan çağrılmış olacaktı. Suyun içinde dirilecek ve baas edilecekti. Aksi halde balığın baas gününe kadar yaşaması ve Yunus Peygamberin de orada çürümeden, bozulmadan kalması gereklidir. Arz içinde öldüğümüz zamanki bedenimizin kaldığı yer ve zamana Kuran’da مَرْقَد demektedir. مَرْقَد ism-i zaman ve mekândır. رقد kökündendir. Durgunluğu, hareketsizliği ifade eder. مَرْقَد donuk kalınan yer veya zaman anlamındadır.
يَاوَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا
Vay bize, kim bizi merkadımızdan baas etti. (Yasin 52)
Bu ayette ölmenin gerçekleştiği kuantum uzayı içindeki arz uzayındaki merkaddan baas edilme anlatılmaktadır. Bu nedenle bir insan ister yanarak ölsün ister cesedi yakılsın ister mezarda çürüsün ister suda sabunlaşsın isterse yer üstünde toz olsun, arz yani gerçekleşen uzay içinde ölmeden hemen önceki merkadından baas edileceği için herkes hangi yaşta öldüyse o bedenle baas edilecektir. Bedensel değişimler bundan sonra olacaktır. Mezarda yapılacağı iddia edilen sorgular, kabir azabı gibi olaylar gerçek değildir. Mezar başında Allah’ın dininde yeri olmayan ruhban sınıfının ölüyü sorguya hazırlamak için yaptıkları telkinler dayanaktan yoksundur. Mezara gömülmeyen, cesedi yanarak kül haline getirilenler öne sürüldüğü anda zaten kabir azabı da mezar içindeki münker nekir sorgusu masalı da anında çürümektedir.
Bütün insanlar ölecek ve zamansızlık içine girecekler. Zaman ilerlerken insanlar zamansızlık içinde kalacaklar. Bu dönemde hiçbir şey hissetmeyecekler, hiçbir şey duymayacaklar, hiçbir azap da çekmeyeceklerdir. Baas yevmi gelecek, öldükleri zamandaki yer olan merkadda dirilip sorgulanacakları yere götürüleceklerdir.
O zaman niçin ilk nefsin baası gibidir denmiştir de misli denmemiştir. Buna göre farklı baas edilenler mi olacaktır?
وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاءٌ وَلَكِنْ لَا تَشْعُرُونَ
Allah’ın yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Aksine dirilerdir ve ancak siz farkında değilsiniz. (Bakara 154)
وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ قُتِلُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ أَمْوَاتًا بَلْ أَحْيَاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ
Allah’ın yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar rablerinin indinde rızıklandırılırlar. (Ali İmran 169)
Allah’ın yolunda, O’nun yöntemleri, araçları içinde çabalarken öldürülenlerin baas edilmeleri farklıdır. Onların baas edilmesi öldükleri andadır. Kıyamet yevmini beklemeden baas edilmektedirler. Bir hayatı biter bitmez ikinci hayatlarına başlamışlardır ve onlara rızıkları verilmektedir.
Bu nedenle ilk nefsin baas edilmesinin misli değildir bizim baas edilmemiz. Onun baas edilmesi gibidir. Genelimiz kıyamet yevminde, Allah yolunda öldürülenlerimiz ise kıyamet yevmini beklemeden farklı bir baas edilme ile baas edilecektir. Ölen bedenlerini görerek diri bedenleri ile baas edileceklerdir.
إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ
Kesinlikle Allah işiticidir görücüdür.
Mensuh isim cümlesi |
Haberi | Haberi | İsmi | İnne |
بَصِيرٌ | سَمِيعٌ | اللَّهَ | إِنَّ |
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.
اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.
سَمِيعٌ: “İşitici” demektir. سمع kökünden dördüncü bâbdan mübalağalı ism-i fâildir. İşitmenin mübalağalı olduğunu gösterir. Mübalağasız olsaydı سَامِع (işiten) şeklinde ism-i fâil olurdu.
بَصِيرٌ: “Görücü” demektir بصر kökünden beşinci bâbdan mübalağalı ism-i fâildir. Görmenin mübalağalı olduğunu gösterir. Mübalağasız olsaydı مُبْصِر (gören) şeklinde ism-i fâil olurdu.
إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ بَصِيرٌ: “Kesinlikle Allah işiticidir görücüdür” demektir.
Bu cümle burada niçin gelmiştir? Yaratılma ve baas edilme ile bu cümlenin ilgisi nedir?
İnsan doğar, büyür, ölür ve baas edilir. İşte tüm bu süreçler içinde gerçekleşen her olayı Allah görmekte ve işitmektedir. Bizim gibi görmemekte, bizim gibi işitmemekte, bizim hiç bilmediğimiz bir şekilde işitmekte ve görmektedir. Ne yaparsak yapalım her yaptığımız O’nun bilgisindedir. Allah bizi yaratıp ortaya salmamıştır. Her yaptığımız görülmekte, her sözümüz işitilmektedir. Bunların kaydı tutulmakta, halk edilmemizden baas edilmemize kadar her anımız bilinmektedir. İyi kötü her amelimizin hesabını göreceğiz. Allah’ın indirdiğine uyanlarla uymayanlar görülmekte ve işitilmektedir. Allah’ın indirdiği yerine atalarını üzerinde bulduklarına uyanların bütün bahaneleri görülmekte ve işitilmektedir, kayıt altındadır.
Teşvikiye, Yalova
07 Eylül 2024
M. Lütfi Hocaoğlu