Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025
73 Okunma, 0 Yorum

SECDE SÛRESİ - 6. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

وَقَالُوا أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ بَلْ هُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ (10)

Yerde kaybolduğumuz zaman mı kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde olacağız? Bilakis, onlar rableriyle karşılaşmayı görmezden gelenlerdir. (10)

 

وَقَالُوا أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ

Yerde kaybolduğumuz zaman mı kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde olacağız?

Yerde kaybolduğumuz zaman kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde mi olacağız?

 

Fiil cümlesi

Vâv-u
isti’nâfiye

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Cevap cümlesi
Soru cümlesi
Mensuh isim cümlesi

Şart cümlesi
Soru cümlesi
Fiil cümlesi

Haberi

İbtida edatı

İsmi

İnne

İstifhâm edatı

Mefûlun fih

Fâil

Fiil

Şart edatı

İstifhâm edatı

فِي خَلْقٍ جَدِيدٍ

لَ

نَا

إِنَّ

أَ

فِي الْأَرْضِ

نَا

ضَلَلْنَا

إِذَا

أَ

و

قَالُوا

وَ

 

وَ: Vâv-u isti’nafiyyedir. Aslında böyle vâv harfleri uzak atıf olabilmektedir. Üçüncü ayette يَقُولُونَ افْتَرَاهُ (Onu uydurdu diyorlar) denmektedir. Aslında bu vâv harfi üçüncü ayetteki bu cümleye قَالُوا أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ cümlesini atfetmektedir.

قَالُوا: “Dediler” demektir. Üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. Fâili içindeki cem vâvıdır (قَالُوا). Raci olduğu isim öncesinde geçmemektedir. Üçüncü ayetteki يَقُولُونَ nin fâili olan cem vâvı ile aynı durumdadır.

Zamirlerin raciliğine göre sınıflandırılması

Normalde zamirler kendinden önce geçen bir ismin yerini tutar. Yerini tuttuğu isme raci olduğu isim denir. Yani bir zamirin kendinden önce gelen bir isme işaret etmesi beklenir. Buna göre sınıflandırma şu şekildedir:

  1. Raci zamir (الضمير الراجع): İkiye ayrılır.
    1. Muayyen zamir (الضمير المعين): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmiş olan zamirdir.
    2. Mübhem zamir (الضمير المبهم): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemiş olan zamirdir.
      1. Mümeyyeze raci zamir (الضمير الراجع إلى المميز): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemektedir. Ancak bu isim söylenmemesine rağmen açık ve net olarak anlaşılıyorsa bu zamir mümeyyeze raci mübhem zamirdir.
      2. Mücmele raci zamir (الضمير الراجع إلى المجمل): İşaret ettiği isim kendisinden önce geçmemektedir ve bu ismin kim veya ne olduğu açık ve net olarak anlaşılamıyorsa bu zamir mücmele raci mübhem zamirdir.
  2. Raci olmayan zamir (الضمير غير الراجع): Zamirin öncesinde yerini tuttuğu bir isim yoksa yani raci olduğu bir isim yoksa bu durumda zamir görevinde değildir. Kendisinden öncesindeki bir isme değil kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve “şöyle ki” anlamındadır. Bunun için 3. şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan) (ضمير الشأن), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) (ضمير القصة) denir. Cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder.

قَالُوا (dediler) fiilinin fâili cem vâvıdır (قَالُوا). “Onlar” demektir. Öncesindeki cümlelerde bu zamirin raci olduğu bir kelime geçmemektedir. Mübhem zamirdir (الضمير المبهم). Raci olduğu kimseler açık ve net olarak da anlaşılamamaktadır. Bu nedenle mücmele raci zamirdir (الضمير الراجع إلى المجمل).

أَ: “Mı, mi” demektir. İstifham edatıdır (soru harfidir).

إِذَا: “İse” demektir. Şart edatıdır. Gelecek zamanı gösterir. Kendisinden sonra mazi fiil de gelse geçmiş zamanı göstermez. Gelecekte gerçekleşip tamamlanma zamanını gösterir. Bir kere gerçekleştiğine işaret eder. Muzari fiil gelirse gerçekleşmenin devam ettiğini, tekrarlamaların olduğunu gösterir.

ضَلَلْنَا: “Kaybolduk” demektir. ضلل kökünden ikinci bâbdan birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir. Kaybolmak ve hak olmayan bir yere gitmek, hedeften uzaklaşarak sapmak anlamlarındadır.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

الْأَرْضِ: “Yer, arz” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَض mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a yerleşirseniz, orası arz olur. Mars’a yerleşirseniz, orası arz olur. Uzay istasyonuna yerleşirseniz, orası arz olur. Arzı yerküre olarak sınırlandırmak yanlıştır. Yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.

فِي الْأَرْضِ: “Yerin içinde, yerde” demektir.

أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ: “Yerde kaybolduğumuz zaman mı?” demektir. Şart cümlesidir.

أَ: “Mı, mi” demektir. İstifham edatıdır (soru harfidir).

إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.

نَا: “Biz” demektir. Birinci çoğul şahıs mensub muttasıl zamirdir.

لَ: Başlama lâmıdır. İsim cümlesinde mübtedanın başına gelen fethalı te’kid lâmı (başlama lâmı=lâmu-l ibtidaiyye) inne cümlesinin hem isminin hem de haberinin başına gelebilir. Burada da innenin haberinin başına gelmiştir. Te’kîd amacıyla gelir.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

خَلْقٍ: “Yaratmak, yaratılmak” demektir. خلق kökünden birinci bâbdan mastardır. Mastarlar hem malum hem de meçhul olabilir. Cümledeki durumuna göre bunlardan biriyle anlam verilir.

جَدِيدٍ: “Yeni” demektir. جدد kökünden ikinci bâbdan sıfat-ı müşebbehedir. قَدِيم in zıttıdır.

خَلْقٍ جَدِيدٍ: “Yeni bir yaratılma” demektir.

فِي خَلْقٍ جَدِيدٍ: “Yeni bir yaratılış içinde” demektir.

أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ: “Kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde miyiz” demektir. Cevap cümlesidir.

أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ: “Yerde kaybolduğumuz zaman mı kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde olacağız” veya “Yerde kaybolduğumuz zaman kesinlikle biz yeni bir yaratılış içinde mi olacağız” demektir. Hem şart cümlesinin hem cevap cümlesinin başında soru edatı olduğu için her iki anlam da geçerlidir.

Burada soru ve şart cümlesi bir aradadır. Soru ve şart cümlesinin bir arada olma kuralları vardır.

Soru ve şart cümlesinin birlikte olması

Soru ve şart cümlesi birlikte gelebilir. Bu durumda İstifhâm edatı şart edatından önce gelir. Bunun için sadece istifhâm hemzesi (أَ) kullanılır. Diğer soru edatları şart edatından önce gelmez. İstifhâm hemzesi bütün şart edatlarından önce gelebilir. Sadece إِذَا şart edatındaki kullanımı farklılık gösterir.

  1. إِذَا dışındaki şart edatlarında: Soru hemzesi sadece şart cümlesinden önce gelir. Cevap cümlesinden önce tekrarlanmaz. Mana her ikisine de kapsar. Cevap cümlesinden önce cevap edatı gelme kurallarından bir değişiklik olmaz. Soru edatı yokmuş gibi cevap edatı gelmesi gerekiyorsa gelir.
  2. إِذَا şart edatında: Soru hemzesi hem şart cümlesinden önce hem de cevap cümlesinden önce gelir. Cevap cümlesi birbirine atfedilmiş cümlelerden oluşuyorsa her birine ayrı ayrı soru hemzesi getirilir. Cevap cümlesinden önce soru hemzesi geldiği için cevap edatı gelmez.

Bu ayette şart cümlesi إِذَا şart edatıyla kurulmuştur. İstifhâm edatı bu nedenle hem şartın başına hem de cevabın başına getirilmiştir (أَئِذَا ضَلَلْنَا فِي الْأَرْضِ أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ). Cevap cümlesinin başında gelmesi gereken fâ-u cevabiyye soru hemzesi nedeniyle getirilmemiştir.

Bu cümleyi kuranlar soru sormamaktadır. Buradaki amaç inkârdır. Yerde kaybolduktan sonra kimse yeni bir yaratılış içinde olmayacaktır demek istemektedirler.

İnsanlarda en çok şüphe uyandıran ve şeytanların insanları en fazla etkilediği konu budur. Bu nedenle Kuran’da bu durumu anlatan çok örnek vardır.

وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا أَئِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ أُولَئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ وَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Eğer şaşıracaksan şaşılacak olan onların “toprak olduğumuz zaman mı kesinlikle yeni bir yaratılış içinde mi olacağız” demeleridir. Onlar rablerini görmezden gelenlerdir ve onlar, tasmalar boyunlarındadır ve onlar onda kalıcılar olarak ateş arkadaşlarıdır. (Rad 5)

Bir insan ahirete inanmayabilir. Sorun bunu dile getirmek, bunun gerçekleşmeyeceğini söylemektir. Aslında bunu söyleyenler de rableri olduğunu bilmektedirler. Rablerine küfretmekte yani O’nu görmezden gelmektedirler. Birisini görmezden gelmen için ona inanman gerekir. Onların da içlerinde kendilerini bir yaratan olduğu bilgisi vardır. Bunun için çaba içindedirler. İçlerindeki o sesi susturma çabasındadırlar. Bir rableri keşke olmasaydı da kafaları rahat bir şekilde hoyratça yaşasalardı. Bunun için mantıksal süreçler üretmekte, yok olan bir şeyin nasıl yeniden hayat bulacağını söyleyerek günahkâr yaşamlarına gerekçeler üretmektedirler. Artık sosyal medya bu tiplerle doludur. Gece gündüz hiç usanmadan Allah’ın yokluğunu ispat etme derdindeler. Ellerine ne geçecek? Aslında hiçbir şey. Yokluğun ispat edilemeyeceği gerçeğini de bildikleri halde mantığa aykırı yorumlarıyla, son derece aptalca yorumlarıyla, ilimden uzak anlattıkları safsatalarla güya Allah’ın ve ahiretin yokluğunu ispat ettiklerini sanıyorlar. Hepsi şeytanlarının yardımıyla birer şeytana dönüşmüş diğer insanları saptırma derdindeler. Aslında kendilerine Cehennem’de arkadaş üretme derdindeler.

وَقَالُوا أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (49) قُلْ كُونُوا حِجَارَةً أَوْ حَدِيدًا (50) أَوْ خَلْقًا مِمَّا يَكْبُرُ فِي صُدُورِكُمْ فَسَيَقُولُونَ مَنْ يُعِيدُنَا قُلِ الَّذِي فَطَرَكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ فَسَيُنْغِضُونَ إِلَيْكَ رُءُوسَهُمْ وَيَقُولُونَ مَتَى هُوَ قُلْ عَسَى أَنْ يَكُونَ قَرِيبًا (51)

“Kemikler ve un ufak olduğumuz zaman mı kesinlikle biz yeni bir yaratılışla baas edilenler miyiz” dediler. “Taşlar veya demir veya kafanızda büyüttüğünüz bir yaratık olun” de. Yakında “bizi kim iade edecek?” diyecekler. “Sizi ilk defa fıtrat eden” de. Yakında sana başlarını sallayacaklar ve “o ne zaman?” diyecekler. “Belki yakında olur” de. (İsra 49-51)

Siz onlara direnç gösterdiğinizde, yeni yaratılışın olacağı konusunda kendinizden emin olduğunuzu gösterdiğinizde, taş, demir veya ne olursanız olun yeni bir yaratılış içinde olacağınızı kesin bir şekilde söylediğinizde bu sefer olayın zamanını ileri sürerler. Başlarını küçümseme sallamasıyla sallarlar. “Ne zaman” derler. Bunu da sizi susturmak için söylerler. Sizin bir zaman belirtemeyeceğinizi bilirler. Kuran bize vereceğimiz cevabı söylemektedir: “Belki yakındadır”.

وَمَنْ يَهْدِ اللَّهُ فَهُوَ الْمُهْتَدِ وَمَنْ يُضْلِلْ فَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِهِ وَنَحْشُرُهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَى وُجُوهِهِمْ عُمْيًا وَبُكْمًا وَصُمًّا مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ كُلَّمَا خَبَتْ زِدْنَاهُمْ سَعِيرًا (97) ذَلِكَ جَزَاؤُهُمْ بِأَنَّهُمْ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا وَقَالُوا أَئِذَا كُنَّا عِظَامًا وَرُفَاتًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ خَلْقًا جَدِيدًا (98)

Allah kime rehberlik ederse o kendine rehberlik edendir ve kimi saptırırsa onun için O’nun dunundan veliler bulamayacaksın. Kıyamet yevminde onları yüzleri üzerinde körler ve dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların yuvaları Cehennem’dir. Her söndüğünde onlara bir yakıcı artırırız. Bu onların ayetlerimizi görmezden gelmeleri ve “kemikler ve un ufak olduğumuz zaman mı kesinlikle biz yeni bir yaratılışla baas edilenler miyiz” demeleri sebebiyle onların cezasıdır. (İsra 97-98)

Sosyal medyada şeytanlığı kendine görev edinenlerin sonu bu ayette ne güzel anlatılmaktadır. Ayetleri görmezden gelmektedirler ve yeni bir yaratılışla baas diye bir şey yok demektedirler. Sorun bunu düşünmeleri değil, bunu söylemeleridir. Körler, sağırlar ve dilsizler olacaklardır. Yüzleri üzerindedirler. Dört ayak üzeri hareket etmektedirler. Kördürler çünkü ayetleri görmezden gelmişlerdir. Dilsizdirler çünkü baası inkâr eden sözler söylemişlerdir. Sağırdırlar çünkü kendilerini düzeltmelerini söyleyenlere kulaklarını tıkamışlardır. Böylece yeni bir yaratılışa baas edilmişler, kör, sağır, dilsiz ve dört ayak üzerinde baas edilmişlerdir. Cehennemde ateşleri her söndüğünde tekrar harlanmaktadır.

قَالُوا أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (82) لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَذَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (83)

“Öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı kesinlikle biz baas edilenleriz. Bize ve atalarımıza önceden bu vaad edildi. Bu yalnızca öncekilerin masallarıdır” dediler. (Müminun 82-83)

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَئِذَا كُنَّا تُرَابًا وَآبَاؤُنَا أَئِنَّا لَمُخْرَجُونَ (67) لَقَدْ وُعِدْنَا هَذَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا مِنْ قَبْلُ إِنْ هَذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ (68)

Küfredenler “biz ve atalarımız toprak olduğumuz zaman mı kesinlikle çıkarılacağız. Bize ve atalarımıza önceden bu vaad edildi. Bu yalnızca öncekilerin masallarıdır.” dediler. (Neml 67-68)

Kendilerine vaad edilenin masal olduğunu söylemektedirler. Ellerine ne geçmektedir. Bir de geçmiş atalarını da devreye sokmaktadırlar. Eskiden beri bu söyleniyor. Bu masaldır demektedirler.

وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ (13) وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ (14) وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُبِينٌ (15) أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (16) أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ (17) قُلْ نَعَمْ وَأَنْتُمْ دَاخِرُونَ (18)

Onlara anlatıldığı zaman anlamazlar ve bir ayeti gördükleri zaman alaya alırlar ve “bu yalnızca açık bir sihirdir. Öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı kesinlikle biz ve önceki atalarımız mı baas edilenleriz” derler. “Evet ve siz boyun eğenler olarak” de. (Saffat 13-18)

Şimdi boyunları diktir. Başları diktir. Her şeyi bilir edası ile ayetlerle alay etmektedirler. Ayetlere iman edenleri küçük görmektedirler. Sosyal medyadan dalga geçmekte, yaptıkları videolarla öğünmektedirler. Bizim onlara vereceğimiz cevap, evet, siz baas edileceksiniz. Hem de boynunuz eğik, teslim olmuş, çaresiz bir şekilde bakakalmış bir şekilde olacaksınız. Büyük bir pişmanlık içinde olacaksınız.

بَلْ عَجِبُوا أَنْ جَاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ (2) أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ (3)

Aksine onlardan bir uyarıcının onlara geldiğine şaşırdılar da kafirler “bu şaşılacak bir şey, öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı, bu uzak bir dönüştür” dediler. (Kaf 2-3)

Siz uyarırsınız. Ahiretini kurtar dersiniz. O sizinle dalga geçer. Boş işlerle uğraşma, ölene kadar zevkine sefana bak, başka hayat yok der. Öyle saçma şey olur mu derler. Öldük, ufalandık, toprak olduk, nasıl olacak derler. Bunun çok uzak ihtimal olduğunu söylerler.

إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَلِكَ مُتْرَفِينَ (45) وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ (46) وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ (47) أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ (48) قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ (49) لَمَجْمُوعُونَ إِلَى مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ (50) ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ (51) لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ (52) فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ (53) فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ (54) فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ (55) هَذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ (56)

Kesinlikle onlar bundan önce şımarıklardı ve büyük yemini bozma üzerine ısrar ediyorlardı ve “öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı kesinlikle biz ve önceki atalarımız mı baas edilenleriz” diyorlardı. “Kesinlikle öncekiler ve sonrakiler bilinen günün vaktine doğru toplananlardır sonra kesinlikle siz ey yalanlayan sapanlar zakkumdan olan ağaçtan yiyenlersiniz de karınlar ondan dolanlarsınız da onun üzerine sıcak su içenlersiniz de susamış develerin içmesi gibi içenlersiniz” de. Bu din yevminde onların konukluğudur. (Vakıa 45-56)

Baası kabul etmeyen bir topluluk var bu ayette. Bunlar şımarıklar. Zenginleşmişler, her istedikleri yapılıyor. Büyük yemini bozmada ısrar ediyorlar. Büyük yemin Allah’a verilen sözdür. O sözü bozuyorlar. Ahireti reddediyorlar ve reddetmekle kalmıyorlar, bunu söyleyerek başka insanlara da şeytanlık yapıyorlar. Onlara söylememiz emredilen ise din yevminde yiyecekleri ve içecekleridir, konukluklarıdır. Şımarık olduklarından dünya hayatında en lüks lokantalarda yerler, en lüks otellerde kral dairelerinde ağırlanırlar. Din yevminde ise zakkum ve sıcak su ile beslenirler. Vay hallerine.

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ (50) قَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ (51) يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّقِينَ (52) أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ (53) قَالَ هَلْ أَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ (54) فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاءِ الْجَحِيمِ (55) قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدْتَ لَتُرْدِينِ (56) وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ (57) أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ (58) إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ (59) إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ (60)

Bazıları bazılarıyla karşılaşıp birbirlerine soru soruyorlar. Onlardan bir söyleyen “kesinlikle benim için ‘kesinlikle sen tasdik edenlerden misin? Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı kesinlikle biz hesaba çekilenler olacağız’ diyen bir akran vardı. Siz ona muttali misiniz?” dedi. Muttali oldu ve onu Cehim’in ortasında gördü. “Allah’a yemin olsun neredeyse beni yuvarlıyordun. Rabbimin nimeti olmasaydı ben hazır edilenlerden olacaktım. İlk ölümümüzden başka biz ölüler değilmiş miyiz ve biz azap edilenler değil miyiz? Kesinlikle bu büyük kurtuluştur.” dedi. (Saffat 50-60)

Cennette insanlar birbirleriyle tanışıyor ve birbirlerine soruyorlar. Onlardan bir tanesi bir akranını soruyor. Akranının yeniden dirilmeyi kabul etmediği ve kendisinin bunu tasdik ettiği için bir nevi kendisini kınadığını söylüyor. Akranına muttali olup olmadığını cennetteki diğerlerine soruyor. O sırada Cehim’in ortasında akranına muttali oluyor. Onunla görüntülü bir görüşme açılıyor. Konuşuyorlar. Neredeyse kendisini de oraya yuvarlayacağını söylüyor. İşte tehlikeli olan bu sosyal medyada ölümden sonra hayatın olmadığını kendilerince ispatlamaya çalışan şeytanlardır. Kendileri cehenneme giderken başkalarını da oraya yuvarlama derdindedirler.

 

بَلْ هُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ

Bilakis, onlar rableriyle karşılaşmayı görmezden gelenlerdir.

 

İsim cümlesi

Haber

Mübteda

İdrab
edatı

Şibh-i
fiil

Mefûlün bih GS

Mecrur

Cârr

Mefûlun bih
Muzâfun ileyh

Şibh-i fiil
Muzâf

Muzâfun ileyh

Muzâf

كَافِرُونَ

هُمْ

رَبِّ

لِقَاءِ

بِ

هُمْ

بَلْ

 

بَلْ: “Aksine” demektir. İdrab edatıdır. Bu edat atıf harfi ve idrab edatı olarak kullanılır.

  1. Atıf harfi ve idrâb edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “müfred” ise atıf harfi ve idrâb edatıdır. Kur’an’da atıf harfi ve idrâb edatı olarak geçişi yoktur.
  2. İdrâb ve ibtida edatı olan بَلْ: Bu edattan sonra gelen “cümle” ise atıf harfi değildir. Yeni bir cümleyi başlatmaktadır. İdrâb ve ibtida edatıdır. İdrâb ve ibtida edatı olduğunda iki şekilde gelir:
    1. İptâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِبْطَالِيُّ): Öncesindeki cümledeki manayı iptal eder ve arkasından gelen cümledeki mana ile doğrusunu getirir. “Bilakis, aksine” anlamlarına gelir.
    2. İntikâli idrâb (الْإِضَرَابُ الْاِنْتِقَالِيُّ): Öncesindeki cümlenin manasını iptal etmez. Bir haberden başka bir habere, bir konudan başka bir konuya intikal (geçiş) vardır. Sonraki cümleyi, önceki cümleye ilave eder. “Bununla beraber, buna ilaveten, bunun üzerine, buna rağmen, aynı zamanda, zaten, halbuki, oysa, oysaki” anlamlarına gelir.

Burada iptali idrab vardır. Önceki cümlenin manasını iptal etmektedir. Söyleyenler ikinci hayatı reddetme amacıyla bir cümle kurmuşlardır. Bu edat onları yalanlamaktadır.

هُمْ: “Onlar” demektir. Eril çoğul merfu munfasıl zamirdir.

بِ: “-ı,-i” demektir. Harf-i cerdir. Sonrasında gelen كَافِرُونَ (görmezden gelenler) şibh-i fiilinin mef’ûlünün başına gelir. Bundan sonra gelen görmezden gelinendir.

لِقَاءِ: “Karşılaşmak” demektir. لقي kökünden dördüncü bâbdan mastardır. فِعَال vezninden gelmiştir ve birisiyle, bir kimseyle, bir şeyle karşılaşmak, buluşmak manasındadır.

رَبِّ: “Rab, efendi, yetiştirici, terbiyeci” demektir. ربب kökünden gelmiştir.

هِمْ: “Onlar” demektir. Eril çoğul mecrur muttasıl zamirdir. قَالُوا (dediler) fiilinin fâili olan cem vâvı (قَالُوا) ile aynı kimselere racidir. Mücmele raci mübhem zamirdir.

رَبِّهِمْ: “Onların rabbi” demektir.

لِقَاءِ رَبِّهِمْ: “Rableriyle karşılaşmak” demektir. Rableri Allah’tır. Burada rab sıfatıyla gelmiştir. Allah’la karşılaşmak kıyamet yevminde olacaktır. Allah’ın bedeni olmadığı için Allah’la fiziksel olarak karşılaşamayız, dünya hayatında da ahirette de O’nu göremeyiz. Melekler, ruhlar dahil hiç kimse Allah’ı göremez. Allah’la karşılaşmak Allah’la doğrudan konuşmak şeklinde olacaktır. Allah’ın bizi hesaba çekmesi şeklinde olacaktır.

بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ: “Rableriyle karşılaşmayı” demektir.

لَ: İbtida edatıdır. Te’kîd için gelir. İnnenin haberinin başına gelmiştir.

كَافِرُونَ: “Kâfirler, görmezden gelenler” demektir. Nekre, merfu, kurallı eril çoğul ism-i fâildir.

بَلْ هُمْ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ كَافِرُونَ: “Bilakis, onlar rableriyle karşılaşmayı görmezden gelenlerdir” demektir.

Ölümden sonra bir hayatın olmadığını söyleyenler rableriyle karşılaşmayı görmezden gelmektedirler. Bütün insanların içinde bir rableri olduğu hissi vardır. Bütün insanlar hiçbir şeyin kendiliğinden olmayacağını bilir. Bu bilgiye rağmen rabbini görmezden gelenler rablerine küfredenlerdir.

Bunu niçin yapmaktadırlar?

Allah insana nefis vermiştir. Bu nefis öyle bir şeydir ki hem takvaya hem fücura meyillidir. Meleklerde bu nefis yoktur. Onlar sadece takvaya meyillidir. İnsan ise nefsi ile her yöne kayabilir. Meleklerden üstün olabileceği gibi şeytana dönüşüp başka insanları da cehenneme sürükleyebilir.

Rableriyle karşılaşmayı görmezden gelmektedirler. Aslında bu karşılaşmanın olacağını içlerinden bilmektedirler. Bunun farkındadırlar. Görmezden gelmektedirler.

Şeytanlaşmışlardır, başkalarını da cehenneme sürüklemektedirler. Her gün sosyal medyada videolar yayınlamakta, baas yevmine inanan insanlarla dalga geçmekte, hiçbir dayanağı olmayan söylemleriyle kendilerince Allah’ın ve ahir yevmin olmayacağını iddia etmektedirler. Acınacak haldedirler. Kıyamet yevminde düşecekleri durum o kadar kötüdür ki bir bilseler.

İnsanlar baas yevminde mezarlardan çıkmayacaklardır. İnsanları saptırdıkları nokta budur. İnsanların mezarlarından çıkacağı yanlış inancı üzerine bu sözleri söylemektedirler.

فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142) فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143) لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)

Kınar halde iken balık onu lokmaladı. Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı baas edildikleri güne kadar onun karnında kalacaktı. (Saffat 142-144)

Bu ayetlerde Yunus Peygamberin balığın karnında baas gününe kadar kalması demek o zamanda ölüp baas gününde ruhunun balığın karnında olduğu o zamandaki bedenine bağlanması demektir. Balığın karnında ölseydi öldüğü zamandaki bedeni arz içinde olacaktı ve o arzdan çağrılmış olacaktı. Suyun içinde dirilecek ve baas edilecekti. Aksi halde balığın baas gününe kadar yaşaması ve Yunus Peygamberin de orada çürümeden, bozulmadan kalması gereklidir. Arz içinde öldüğümüz zamanki bedenimizin kaldığı yer ve zamana Kuran’da مَرْقَد demektedir. مَرْقَد ism-i zaman ve mekândır. رقد kökündendir. Durgunluğu, hareketsizliği ifade eder. مَرْقَد donuk kalınan yer veya zaman anlamındadır.

يَاوَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا

Vay bize, kim bizi merkadımızdan baas etti. (Yasin 52)

Bu ayette ölmenin gerçekleştiği kuantum uzayı içindeki arz uzayındaki merkaddan baas edilme anlatılmaktadır. Bu nedenle bir insan ister yanarak ölsün ister cesedi yakılsın ister mezarda çürüsün ister suda sabunlaşsın isterse yer üstünde toz olsun, arz yani gerçekleşen uzay içinde ölmeden hemen önceki merkadından baas edileceği için herkes hangi yaşta öldüyse o bedenle baas edilecektir. Bedensel değişimler bundan sonra olacaktır. Mezarda yapılacağı iddia edilen sorgular, kabir azabı gibi olaylar gerçek değildir. Mezar başında Allah’ın dininde yeri olmayan ruhban sınıfının ölüyü sorguya hazırlamak için yaptıkları telkinler dayanaktan yoksundur. Mezara gömülmeyen, cesedi yanarak kül haline getirilenler öne sürüldüğü anda zaten kabir azabı da mezar içindeki münker nekir sorgusu masalı da anında çürümektedir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍ كَذَلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

Saatin kıyam ettiği gün mücrimler bir saatin dışında kalmadıklarına yemin ederler. Bunun gibi onlarda yanlış algı oluşturuluyordu. (Rum 55)

Bu ayette mücrimlerin bir saatin dışında kalmadıklarına yemin ettikleri yer merkadlarıdır, öldükleri zamandaki öldükleri mekândır. Mücrimler merkadlarında baas yevmine kadar kalmışlardır. Çok uzun bir süreyi sadece bir saat olarak algılamışlardır. Bu sorunun cevabı uykudadır. Uyku ayettir, ölümün ayetidir. İnsanlar hem uykuda hem de ölümde vefat ederler.

وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ

O geceleri sizi vefat ettirendir. (Enam 60)

اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

Allah nefisleri ölümleri zamanında vefat ettirir ve ölmemiş olanları uykusunun içinde. Üzerine ölüm gerçekleşeni tutar ve diğerlerini isimlendirilmiş bir ecele doğru irsal eder. (Zümer 42)

Her insanın bedeni ve ruhu vardır. Ruhla bedeni bağlayan nefstir. Ruh ve beden arasında bizim göremediğimiz bağın kopmasına vefat denir. Vefat ölümde ve uykuda olur. Bu nedenle uyku ölümün ayetidir yani göstergesidir. Ölümü anlamanın yolu uykuyu anlamaktan geçer.

Vefat halinde zamansızlık başlar. Vefat boyunca geçen süreyi hissedemeyiz. Uykudaki geçen süreyi anlayamamamız bunun örneğidir. Bu nedenle ölüm sırasında geçen süreyi de anlayamayacağız.

أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ

Veya arşları çökmüş halde olan kasabaya uğrayan gibi. “Allah ölümünden sonra bunu (karyeyi) nasıl diriltecek” dedi. Allah onu 100 yıl öldürdü sonra onu baas etti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gün veya bir günün bir kısmı” dedi. “Hayır, 100 yıl kaldın” dedi. (Bakara 259)

Bu ayette 100 yıl ölü kalan kimse geçen süreyi bir gün kadar sanmaktadır. Ölüm sırasında vefat gerçekleştiği için zamansızlık başlamıştır ve artık zamanı anlama şansı ortadan kalkmıştır. Milyar yıl bile ölü olarak kalsa insan bunu bir gün veya daha azı sanacaktır. Aynı uyku gibidir. 8-10 saat deliksiz uyuduğunuzda uyuma sürenizi anlayamazsınız. Yıllarca komada kalıp uyanan insanlar da geçen süreyi anlayamazlar. Bu durumlar vefat halleridir.

Hiçbir insan uykuya daldığı anı bilemez. Uykuda vefatta olduğu için ve ölümde de vefatta olduğu için ölümün ilk anını da aynı şekilde bilemez. Uyuduğumuzu ancak uyandığımızda anlayabiliyorsak öldüğümüzü de ancak dirildiğimizde anlarız.

Uyku

Ölüm

Uykuya daldığın anı bilemezsin

Öldüğün anı bilemezsin

Uyandığında uyumuş olduğunu anlarsın, uyanmadan bunu anlayamazsın

Dirildiğinde ölmüş olduğunu anlarsın, dirilmeden bunu anlayamazsın

Uykuda kaldığın süreyi anlayamazsın

Ölü kaldığın süreyi anlayamazsın

Uyandığında uyuduğun bedenle kalkarsın

Dirildiğinde öldüğün bedenle kalkarsın

Bazıları mutlu uyanır, bazıları mutsuz uyanır.

Bazıları mutlu dirilir, bazıları mutsuz dirilir.

Vefat halinde olanlar için zaman geçmemiştir. Zamansızlık durumundadırlar ve ne kadar süre geçerse geçsin onlar için çok kısa bir zamandır.

İnsan cenin iken yaşatılmasına başlanmış olur. Ruh ile beden bağlanmış olur. Sonra ölümle ruh ve beden arasındaki bağ kopmuş olur. Baas yevminde zamansızlık içindeki ruh ölen bedenin ölmeden önceki haline bağlanır. Arada geçen vefat halindeki zamansızlık nedeniyle zaman algısı yoktur.

İşte bunu anlamamaktadırlar ya da anlamak istememektedirler. Allah her şeye kadirdir. Her şeye gücü yeter. İsterse sıfırdan yeni bedenler yaratır isterse öldüğümüz andaki bedene bizi bağlar. Ayetleriyle Allah’ın hangisini istediğini anlarız. O’nu sorgulamayız. O’nun istediği şeklin ne olduğunu anlarız. O’nun emirlerine uyarız. O ne derse onu yaparız. Hedefimiz Cennet’tir. Cehennem’den kurtulmaktır. Bunu anlamak istemeyenler kısacık hayatlarını Allah’ın ve hesap gününün yokluğunu ispatla geçirmeye çalışarak harcamaktadırlar. Son derece mantıksız bir iştir. Size ne! Başka insanların Allah’a ve ahir yevme iman etmelerinin size zararı ne! İman etmemelerinin size yararı ne! Tam tersine inanan insanlar size zarar vermez. İnanmayanlar size zarar verir. Bu nedenle bu yaptıklarının tek sebebi vardır: Şeytanların oyuncağı olup şeytanlaşmak.

 

Teşvikiye, Yalova

08 Şubat 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Tüm Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 6 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 73 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 82 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 98 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 164 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 125 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 160 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 161 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 205 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 192 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 220 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 244 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 307 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 291 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 281 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 312 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 272 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 304 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 290 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 295 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 317 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 298 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 313 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 381 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 377 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 364 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 479 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 512 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 438 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 498 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 435 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 422 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 443 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 386 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 572 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 481 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 446 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 486 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 568 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 565 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 583 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 502 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 582 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 552 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 548 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 568 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 681 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 529 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 552 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 585 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 613 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 533 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 553 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 491 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 494 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 539 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 538 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 530 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 577 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 669 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 522 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 582 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1211
Rum Suresi Tefsiri 27. Ayet
8.04.2023 590 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1210
Rum Suresi Tefsiri 26. Ayet
1.04.2023 521 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1209
Rum Suresi Tefsiri 25. Ayet
25.03.2023 543 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1208
Rum Suresi Tefsiri 24. Ayet
18.03.2023 704 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1207
Rum Suresi Tefsiri 23. Ayet
11.03.2023 549 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1206
Rum Suresi Tefsiri 22. Ayet
4.03.2023 677 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1205
Rum Suresi Tefsiri 21. Ayet
25.02.2023 961 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1204
Rum Suresi Tefsiri 20. Ayet
18.02.2023 785 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1203
Rum Suresi Tefsiri 19. Ayet
11.02.2023 520 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1202
Rum Suresi Tefsiri 17-18. Ayetler
4.02.2023 711 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1201
Rum Suresi Tefsiri 14-16. Ayetler
28.01.2023 550 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1200
Rum Suresi Tefsiri 12-13. Ayetler
21.01.2023 510 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1199
Rum Suresi Tefsiri 11. Ayet
14.01.2023 525 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1198
Rum Suresi Tefsiri 10. Ayet
7.01.2023 575 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1197
Rum Suresi Tefsiri 9. Ayet
31.12.2022 1223 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 00:23
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1196
Rum Suresi Tefsiri 8. Ayet
17.12.2022 551 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1195
Rum Suresi Tefsiri 6-7. Ayetler
10.12.2022 642 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1194
Rum Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
3.12.2022 648 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1193
Ankebut Suresi Tefsiri 69. Ayet
26.11.2022 586 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1192
Ankebut Suresi Tefsiri 68. Ayet
19.11.2022 629 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1191
Ankebut Suresi Tefsiri 67. Ayet
12.11.2022 612 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1190
Ankebut Suresi Tefsiri 65-66. Ayetler
5.11.2022 564 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1189
Ankebut Suresi Tefsiri 64. Ayet
29.10.2022 593 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1188
Ankebut Suresi Tefsiri 63. Ayet
22.10.2022 973 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1187
Ankebut Suresi Tefsiri 62. Ayet
15.10.2022 973 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1186
Ankebut Suresi Tefsiri 61. Ayet
8.10.2022 884 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1185
Ankebut Suresi Tefsiri 60. Ayet
1.10.2022 852 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1184
Ankebut Suresi Tefsiri 58-59. Ayetler
24.09.2022 887 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1183
Ankebut Suresi Tefsiri 57. Ayet
17.09.2022 1184 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1182
Ankebut Suresi Tefsiri 56. Ayet
10.09.2022 1290 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1181
Ankebut Suresi Tefsiri 54-55. Ayetler
3.09.2022 2208 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1180
Ankebut Suresi Tefsiri 53. Ayet
27.08.2022 2314 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1179
Ankebut Suresi Tefsiri 52. Ayet
20.08.2022 2779 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1178
Ankebut Suresi Tefsiri 51. Ayet
13.08.2022 1895 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1177
Ankebut Suresi Tefsiri 50. Ayet
6.08.2022 2384 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1176
Ankebut Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.07.2022 2885 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1175
Ankebut Suresi Tefsiri 47. Ayet
23.07.2022 2563 Okunma


© 2025 - Akevler