Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024
67 Okunma, 0 Yorum

LOKMAN SÛRESİ - 28. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ (34)

Kesinlikle Allah, yalnızca O’nun indindedir saatin ilmi ve gaysı indirir ve rahimlerde olanı bilir ve hiçbir nefis yarın ne kazanacağını dirayet edemez ve hiçbir nefis hangi yerde öleceğini dirayet edemez. Kesinlikle Allah bilicidir, haberdardır. (34)

 

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ

Kesinlikle Allah, yalnızca O’nun indindedir saatin ilmi ve gaysı indirir ve rahimlerde olanı bilir.

 

Mensuh isim cümlesi

Haberi

İsmi

İnne

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
İsim cümlesi

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Mefûlun
bih

Fâil

Fiil

Mübteda

Haber

Muzâfun ileyh

Muzâf

مَا فِي الْأَرْحَامِ

هُوَ

يَعْلَمُ

وَ

الْغَيْثَ

هُوَ

يُنَزِّلُ

وَ

السَّاعَةِ

عِلْمُ

عِنْدَهُ

اللَّهَ

إِنَّ

 

إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.

اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

عِنْدَ: “İndinde” demektir. Referans noktasını ve göreceliği ifade eder. Muzafun ileyhini referans noktası yapar ve ona göre olan durumu anlatır. “Etkileşim alanında, -e göre” anlamındadır. عِنْدَ gerçek bir yanındalık bildirmez. Etki alanını ifade eder. Muzafun ileyhin etki edebildiği ya da etkileşimde bulunabildiği her yer onun indidir. Bu yüzden görecelik ve görüş de bildirir. Ona göre, onun görüşüne göre anlamına da gelir.

هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Allah’a racidir.

عِنْدَهُ: “O’nun indinde” demektir. Allah’ın indini ifade eder.

عِلْمُ: “Bilgi, ilim” demektir. Kesin bir şekilde bilinen bilgiyi ifade eder.

السَّاعَةِ: “Zaman, saat” demektir. سوع kökünden gelmiştir. Birinci babdan سَوْع mastarı geçip gitmek ve kaybolmak manasındadır. Bu mastar manasından geçip giden ve kaybolan manasında سَاعَةٌ ıstılahi olarak zaman parçası, zaman dilimi demektir.

السَّوَعَةُ

السَّاعَةُ

Kökün vâvı i’lale uğramış ve elife dönüşmüştür.

Saat zaman dilimidir. Çok küçük bir zaman dilimi olabileceği gibi çok büyük bir zaman dilimi olabilir hatta evrenin yaratılışından itibaren olan tüm zamanı ifade edebilir. Zaman kuantum evreni içinde tüm seçeneklerin gerçekleşebilmesi yani hareketin olabilmesi için bir nevi film karelerinin gösterilmesi için gerekli olan an parçacıkları dizisidir. Zaman (saat) insanlara seçme özgürlüğünü sağlar. Zaman (saat) sayesinde istediklerini yaparlar, ister iyilik yaparlar ister kötülük yaparlar.

عِلْمُ السَّاعَةِ: “Saatin ilmi, zamanın bilgisi” demektir.

عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ: “O’nun indindedir saatin ilmi” demektir. Devrik cümle vardır. Mübteda ile haber yer değiştirmiştir. Bunun amacı te’kîd veya tahsistir. Burada tahsis söz konusudur. “saatin ilmi yalnızca O’nun indindedir” anlamındadır.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ cümlesine يُنَزِّلُ الْغَيْثَ cümlesini atfetmektedir.

يُنَزِّلُ: “İndirir” demektir. Tef’îl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. Allah’a racidir. Bu ayette bu fiilin iki kıraati vardır. Diğer kıraati يُنْزِلُ dur.

Şerh

Kelime

Ravi

Kari

(وَيُنَزِّلُ) بفتح النون وتشديد الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

نافع المدني

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

ابن كثير المكي

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

أبو عمرو بن العلاء

(وَيُنَزِّلُ) بفتح النون وتشديد الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

ابن عامر الدمشقي

(وَيُنَزِّلُ) بفتح النون وتشديد الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

عاصم الكوفي

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

حمزة الكوفي

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

الكسائي الكوفي

(وَيُنَزِّلُ) بفتح النون وتشديد الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

أبو جعفر

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

يعقوب

(وَيُنْزِلُ) بإسكان النون وتخفيف الزاي

وَيُنَزِّلُ

متفق عليه

خلف العاشر

الْغَيْثَ: “Gays” demektir. Türkçe olarak tek bir kelime veya birkaç kelime ile ifade edilebilecek bir karşılığı yoktur. İkinci bâbdan غَيْث mastar olarak eksik olan, ihtiyaç duyduğu bir şeyle zarardan, sıkıntıdan, ölümden kurtarmak amacıyla birisinin imdadına yetişmek manasındadır. Bu mastar manasından sıkıntılı zamanlarında sağlam ve diri kalması için zaruri olan şey, imdada yetişmek için kullanılan araç manasındadır. غَيْث aynı zamanda ıstılahi olarak bitkinin yetişmesi ve hayatta kalmak için yiyeceğin temin edilmesini sağlayan ve susuz kalmış toprağa hayat veren araç olarak “beklenen yağmur” anlamında isimdir.

يُنَزِّلُ الْغَيْثَ: “Gaysı indirir” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. يُنَزِّلُ الْغَيْثَ cümlesine يَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ cümlesini atfetmektedir.

يَعْلَمُ: “Bilir” demektir. علم kökünden üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir.

مَا: Umumi ism-i mevsuldür. Gayr-i akil varlıklar için kullanılır. Aynı zamanda hem gayr-i âkil hem de âkil varlıklar bir arada kastediliyorsa bu umumi ism-i mevsul kullanılır. Sadece âkil varlıklar kastediliyorsa مَنْ umumi ism-i mevsulü kullanılır.

Varlıklar

Umumi İsm-i mevsûl

Âkil varlıklar

مَنْ

Gayr-i âkil varlıklar

مَا

Âkil + Gayr-i âkil varlıklar

مَا

Âkil varlığın kişiliği değil de biyolojik yapısı ifade ediyorsa da مَا kullanılır.

فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.

الْأَرْحَامِ: “Rahimler” demektir. رحم kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan رُحْم mastarı birisine fayda etmek, ondaki zararı gidermek için yardım etmek manasındadır. Tekili رَحِم dir.

فِي الْأَرْحَامِ: “Rahimlerde” demektir.

مَا فِي الْأَرْحَامِ: “Rahimlerde olan” demektir.

يَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ: “Rahimlerde olanı bilir” demektir.

عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ: “Yalnızca O’nun indindedir saatin ilmi ve gaysı indirir ve rahimlerde olanı bilir” demektir.

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ: “Kesinlikle Allah, yalnızca O’nun indindedir saatin ilmi ve gaysı indirir ve rahimlerde olanı bilir” demektir.

Öncesindeki ayette dünya hayatının aldatmasından ve aldatıcının Allah’la aldatmasından korunma emredilmiş, ardından inne te’kîd cümlesi ile isminin Allah olduğu birbirine atfedilmiş üç cümleli bir haber gelmiştir. İnsanlar sabırsız bir şekilde başarıyı aramaktadırlar. Dünya hayatının aldattığı kimseler yanında Allah’la aldatılan kimseler vardır. Allah’ın dini için Allah’la aldatılmaktadırlar. Allah rızası adı altında Allah’ın yolu olmayan yollarda aldatıcılar tarafından aldatılmaktadırlar. Bize de “onlar bir çaba içinde, siz ne yapıyorsunuz” diye arkadaşlarımız dahi sormaktadırlar. Biz Allah’la aldatanların yolundan uzak durmaktayız. Şeyhlerin kapısında beklememekte, kimseden tevbe alma ihtiyacında bulunmamakta, şizofren liderleri olan cemaatlere bulaşmamakta, vesenlerin sistemi olan çoğunluk sisteminden uzak durmaktayız. Bunların hiçbirisi Allah’ın sebili (Allah’ın yolu) değildir. Bize sorulan bu soruya burada cevap gelmektedir.

Önce İnne ile te’kîd edilmektedir.

Sonra yalnızca O’nun indindedir saatin ilmi (عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ) denmektedir. Bu cümlede herkesin aklına kıyamet saati gelmektedir. Oysa burada öyle bir ifade yoktur. Saat marife olarak gelmiştir. Kıyamet saati ibaresi yoktur. Saat zaman parçası, zaman dilimidir. Allah’ın dininin gerçekleştiği zaman dilimidir. İşte o zaman diliminin ilmi yani bilgisi Allah’ın indindedir. Referans noktası Allah’tır. Gerçekleşecektir. Acele edip Allah’la aldatan aldatıcıların peşine takılanlara burada cevap gelmektedir. Onların kısa vadeli ama Allah’ın kurallarına aykırı kurallarla gerçekleştirdikleri başarılara kanmayın denmektedir. Sonu kötü olacağı kesindir. Çünkü şerdir. Referansı Allah olanlar bunu bilirler. O’nun istemediği yollara sapmazlar. Alışılageldik ve başarının o yolla geleceği sanılan ve Allah’la aldatan aldatıcıların bulunduğu mecralardan uzak dururlar.

Sonra gaysı indirir (يُنَزِّلُ الْغَيْثَ veya diğer kıraatle يُنْزِلُ الْغَيْثَ) denmektedir. Allah yolunda cihad eden müminler sıkıntı çekerler, sıkıntıları artar ve artık dayanacak halleri yokken Allah sıkıntıdan kurtulmak için gerekli olan şeyi indirir. Burada iki kıraatte tenzil (يُنَزِّلُ) veya inzal (يُنْزِلُ) kullanılmıştır. Buradaki indirme yağmur için kullanıldığında gerçekten yukarıdan aşağı bir indirmedir, müminleri sıkıntıdan kurtaran şey olduğunda yüksek bir mevkiden (Allah) aşağı mevkidekilere (müminler) yardımın gelmesi demektir. Tef’îl bâbı kıraatinde (يُنَزِّلُ) bu yardım tekrarlayan şekilde gelmekte, if’âl bâbı kıraatinde (يُنْزِلُ) bir kerede gelmektedir. Saat yani başarının geleceği zaman dilimi Allah’ın indindedir ve Allah gereken yardımı bir kere gerekirse bir kere, birden çok gerekirse birden çok olarak gönderecektir. Bu nedenle iki ayrı kıraat vardır. Kuran böyledir. Her durumu ifade eder.

Sonra çok daha ilginç bir cümle gelmektedir. O (Allah) rahimlerde olanı bilir (يَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ) denmektedir. Önceki iki cümle ile olan bağı nedir? Burada kastedilen Allah’ın tüm rahimlerde olanı bilmesi midir? Eğer öyle olsaydı rahimler şeklinde çoğul değil يَعْلَمُ مَا فِي الرَّحِمِ şeklinde tekil gelmesi gerekirdi. O zaman “Allah bütün rahimlerde olanı bilir” şeklinde gelmiş olurdu ki zaten Allah her şeyi bildiğinden bunun burada söylenmesi nedeniyle atfedildiği önceki cümlelerle bağ kurulmamış olacaktı. Burada الْأَرْحَامِ (rahimler) şeklinde gelen rahimler belli kadınların rahimleridir. İşte bu rahimlerde olanlar Allah’ın yolunda çalışacaklardır. Henüz doğmamış, annelerinin rahminde beklemektedirler. Allah onları kendisi için ıstı’na etmek üzere seçmiştir. Musa’ya söylediği وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْسِي (Seni kendim için ıstı’na ettim -yetiştirdim-) cümlesi rahimlerde beklemekte olan ve yetiştirilecek olanlar için de geçerlidir. Bize sorulan sorunun cevabı bu üçüncü cümlede devam etmektedir. Belki sizin nesil bu başarıya ulaşamayacak, sonraki nesle kalacak bu başarı veya şu anda rahimlerde olanlar büyüyecek ve onların yardımıyla siz onlarla birlikte başarıya ulaşacaksınız denmektedir. Rahmetli Süleyman Karagülle İzmir’de Allah’ın yolunda çalışmalara başladığının ilk yıllarında ben annemin rahmindeydim, gün geldi benimle çalışmaya başladı. O vefat etti, şimdi bu tefsirleri ben yazıyorum. Biz çalışıyoruz, çaba içindeyiz, bize “ne başardınız ki” diyorlar. Çok şey başardık ama hedefe ulaşamadık. Başkaları ne başardı? Ne katkıları oldu? Kuran’ı anlamak ve uygulamak için çalışmalar mı yaptılar? Lakaplarla atışıp vesenlerin yolunda çabalamak başarı mıdır? Allah’ın kurallarına aykırı kurallar koymak başarı mıdır? Oylarını çoğaltmak başarı mıdır? Cemaatlerini holdinge çevirmek başarı mıdır? Darbelere kalkışıp insanları perişan etmek başarı mıdır? Çok insan, çok para, çok oy başarı mıdır? Allah’ın yolunda olmak, o yolda çalışmak, çoğunluğun yaptığı ve hoş gördüğü işlerden uzak durmak başarıdır. Onlardan uzak duracağız, onların küçük gördüğü, önemsemediği dünyamızda kendi içtihatlarımıza göre ameller yapacağız. İşte bu başarıdır. Kuran’da anlatılan pek çok peygamber gibi hedefe ulaşamayacağız belki. O zaman Allah rahimlerde olanları devreye sokacak. Doğacaklar, büyüyecekler ve bu yolda bizimle çalışacaklar. Belki de hedefe onlarla ulaşılacak. Belki de helak gelecek ama Allah kendi yolunda olan müminleri koruyacak. En büyük başarı Allah’ın yolunda cihad etmek yani Allah’ın yöntemleri, metotları, araçları içinde çaba sarfetmektir. Çok mürid, çok para, çok oy elde etmek değildir.

Bu üç cümle birbirine atfedilmiştir ve bu üç cümlenin ismi Allah’tır. Bunları Allah yapacaktır. Başına da inne getirilmiş ve kafasında şüphe olanlara “kesinlikle” denilerek şüpheler giderilmiştir.

 

وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا

Ve hiçbir nefis yarın ne kazanacağını dirayet edemez.

 

Mensuh fiil cümlesi

Atıf
harfi

İki mef'ûlun bih
Soru cümlesi
İsim cümlesi

Fâil

Nâsih
Fiil

Olumsuzluk
edatı

Haber

Mübteda
İstifhâm
edatı

Sıla cümlesi
Fiil cümlesi

İsm-i
mevsûl

Mefûlun fih

Fâil

Mefûlun bih

Fiil

غَدًا

هِيَ

هُ

تَكْسِبُ

ذَا

مَا

نَفْسٌ

تَدْرِي

مَا

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ cümlesine مَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا cümlesini atfetmektedir.

مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

تَدْرِي: “Önceden hiçbir bilgisi olmadığı bir şeyi bilir hale gelir, dirayet eder” demektir. دري kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir.

نَفْسٌ: “Can, nefis” demektir. نفس kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan mastar olarak birisinin bir başkasından ayrılarak ayrıldığı varlıktaki özellikleri ve sıfatları taşıyarak yeni bir varlık olması manasındadır. Bu mastar manasından ayrılan yeni varlık olarak “can” anlamında isimdir. Dişildir. Çoğulu أَنْفُس ve نُفُوس dur.

مَا: “Ne” demektir. Soru ismidir. Sonuna ism-i mevsul ذَا sını alarak مَاذَا şeklinde gelmiştir.

ذَا: İsm-i mevsuldür. ذَا aynı zamanda asıl işaret ismidir. مَا ve مَنْ soru isimlerinden sonra geldiği zaman ism-i mevsuldür. İsm-i mevsul ذَا sından sonra sıla cümlesi gelir.

تَكْسِبُ: “Kazanır” demektir. كسب kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs tekil dişil merfu muzari malum fiildir. Fâili müsterir هِيَ dir نَفْسٌ e racidir. Kesb etmek maddi veya manevi bir şeyi kendi varlığına katmak demektir.

Kuran’da kesb edilenler

سَيِّئَة

طَيِّبَة

خَطِيئَة

خَيْر

إِثْم

 

Miras kalan mallar kesb edilmiş değildir. Kesb için kesb edenin onu elde etmeyi irade etmesi ve bunun için gerekli olan amelleri yapması gereklidir. Kesb bir ameli takiben elde edilen somut veya soyut şeydir. İktisab da bu kökün iftial bâbıdır. Kesbden farklı olarak kazanç elde etmek için daha uzun süreli bir gayret, çaba vardır.

بَلَى مَنْ كَسَبَ سَيِّئَةً وَأَحَاطَتْ بِهِ خَطِيئَتُهُ فَأُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

Tersine, kim seyyieyi (kötüyü) kazanırsa ve onu kasıtlı yaptığı yanlışı kuşatırsa onlar ateş ashabıdır, onlar onda kalıcıdırlar. (Bakara 81)

Burada maddi bir kesb değil manevi bir kesb vardır. Kazanılan seyyiedir. Seyyieler yalnızca amellerin sıfatıdır. Varlıklara sıfat olmaz. Bu nedenle bu ayetteki kimse bir seyyie amel sonucunda soyut cüzdanına kötülük eklemiştir. Kazanılan mal veya para değildir.

وَالَّذِينَ كَسَبُوا السَّيِّئَاتِ جَزَاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَا

Kötüleri kazananlar, bir kötünün cezası onun misliyledir. (Yunus 27)

وَبَدَا لَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlar için açığa çıktı. (Zümer 48)

فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا كَسَبُوا

Kazandıklarının kötüleri onlara isabet etti. (Zümer 51)

Bu ayetlerde de seyyie amel yaparak soyut cüzdanlarına kötülük depolayanlardan bahsedilmektedir.

وَمَنْ يَكْسِبْ إِثْمًا فَإِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلَى نَفْسِهِ

Kim bir kötülük kazanırsa onu yalnızca kendisi üzerine kazanır. (Nisa 111)

Bu ayette soyut cüzdanına kötülük ekleme durumu vardır.

إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ

Algıyı getirenler sizden bir usbedir. Onu sizin için şer sanmayın. Aksine o sizin için hayırdır. Onlardan her kişi için kötülükten iktisab ettiği vardır. (Nur 11)

Bu ayette ifk olayı anlatılmaktadır. Kötülükten iktisab etme durumu vardır. İktisab çaba ve gayret içinde kazanmadır.

وَمَنْ يَكْسِبْ خَطِيئَةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِ بَرِيئًا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Kim kasıtlı bir yanlış veya kötülük kazanır ve onu bir suçsuzun üstüne atarsa bir büyük suç ve açık bir kötülük yüklenmiş olur. (Nisa 112)

خَطِيئَةً hata değildir. Kasıtlı yapılan yanlıştır. Bu ayette kötülük veya خَطِيئَةً kazanıp da bunu başkasının üstüne atan kimseden bahsedilmektedir. Burada da kazanılan soyut cüzdana eklenenlerdir.

يَوْمَ يَأْتِي بَعْضُ آيَاتِ رَبِّكَ لَا يَنْفَعُ نَفْسًا إِيمَانُهَا لَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ أَوْ كَسَبَتْ فِي إِيمَانِهَا خَيْرًا

Rabbinin ayetlerinin bazısının geldiği gün önceden iman etmemiş veya imanının içinde hayr kazanmamış nefse imanı fayda etmez. (En’am 158)

Bu ayette imanın içinde hayr kesb etme vardır. Doğrudan hayrı kesb etme ifadesi yerine imanının içinde hayr kazanma ifadesi gelmiştir. Hayr fiilin sıfatıdır ve kazanılan soyut bir kavramdır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَنْفِقُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ

Ey iman edenler kazandığınızın tayyibelerinden ve sizin için yerden çıkardığımızdan harcayın. (Bakara 267)

Burada harcama yapıldığı için maddi bir kesb söz konusudur. Kesb edilenlerin tayyibeleri helal olan yiyeceklerdir.

مَا أَغْنَى عَنْهُ مَالُهُ وَمَا كَسَبَ

Onu malı ve kazandığı korumadı. (Tebbet 2)

Bu ayette mal ile kazanılanın farklı olduğu anlaşılmaktadır. Burada kazanılan soyut cüzdandaki kötü fiillerdir.

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللَّهِ

Erkek hırsız ve kadın hırsız, ikisinin kazandığına karşılık olarak, Allah’tan bir caydırma olarak ikisinin ellerini kesin. (Maide 38)

Bu ayette hırsızların kazandığı çaldıkları mal değildir. Kötü amelleridir. Kötü amelleri nedeniyle kazandıklarına karşılık elleri kesilmektedir.

تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُمْ مَا كَسَبْتُمْ وَلَا تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ

O geçmiş bir ümmettir. Onun içindir kazandığı ve sizin içindir sizin kazandığınız ve onların amel ettiklerinden size sorulmayacaktır. (Bakara 134, Bakara 141)

Burada da geçmiş ümmetin ve bizim kazandığımızın amellerimizle olduğunu anlıyoruz. Kesb edilenin amellerle kesb edildiği anlaşılmaktadır.

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ

Allah yeminlerinizdeki lağvden sizi sorumlu tutmaz ve ancak kalplerinizin kazandığından sizi sorumlu tutar. (Bakara 225)

Kalplerin kazandığı ifadesi kesbin soyut cüzdanını anlatmaktadır. Kötü veya iyi işleri yapanlar soyut cüzdanlarına iyi veya kötü şeyleri koyarlar ve bundan sorumludurlar.

لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ

Allah nefsi yalnızca taşıyabildiğinden mükellef kılar. Kesb ettiği lehinedir ve iktisab ettiği aleyhinedir. (Bakara 286)

Kesb edilen iyi olursa iyi, kötü olursa kötü karşılığa sebep olur. İktisab edilen için de bu geçerlidir ama iktisab da çabalama, gayret yüksek düzeyde olduğu için iktisab eden iyi de kötü de iktisab ediyorsa bundan üst düzeyde sorumlu olacaktır.

الْيَوْمَ تُجْزَى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ

O gün her nefse kazandığıyla karşılık verilir. (Mümin 17)

Bu ayette de her nefsin kesb ettiğine karşılık alacağı söylenmektedir. Bir şeyi irade ederek kendinize ait kıldığınızda bunun karşılığını göreceksiniz demektir.

كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَهِينَةٌ (38) إِلَّا أَصْحَابَ الْيَمِينِ (39) فِي جَنَّاتٍ

Cennetlerin içindeki sağ yanın ashabı dışında her nefis kazandığıyla rehinedir. (Müddessir 38-40)

Kesb edilenlere rehine olanlar cennette olmayanlardır. Cennettekiler kesb ettiklerinin rehinesi değildir. Birisi kötüleri kesb edenler, diğerleri hayrları kesb edenlerdir.

وَمِنْهُمْ مَنْ يَقُولُ رَبَّنَا آتِنَا فِي الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (201) أُولَئِكَ لَهُمْ نَصِيبٌ مِمَّا كَسَبُوا وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (202)

Onlardan “rabbimiz bize dünyada iyilik ve ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru” diyenler vardır. Onlar, onlar için kazandıklarından bir nasip vardır ve Allah hesabı seri olandır. (Bakara 201-202)

فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِأَيْدِيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هَذَا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ لِيَشْتَرُوا بِهِ ثَمَنًا قَلِيلًا فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ أَيْدِيهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ

Vay, onu az bir değere satmak için kitabı elleriyle yazıp sonra “bu Allah’ın indindendir” diyenlere. Vay, onlara elleriyle yazdıklarından dolayı ve vay onlara kazandıklarından dolayı. (Bakara 79)

لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ

Adamlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır ve kadınlar için iktisab ettiklerinden bir nasip vardır. (Nisa 32)

Bu ayetlerdeki kesb maddi kazançtır.

لَوْ يُؤَاخِذُهُمْ بِمَا كَسَبُوا لَعَجَّلَ لَهُمُ الْعَذَابَ

Onları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onlar için azabı acilleştirirdi. (Kehf 58)

وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِنْ دَابَّةٍ وَلَكِنْ يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى

Allah insanları kazandıklarıyla sorumlu tutsaydı onun sırtında hiçbir dabbe bırakmazdı ve ancak onları isimlendirilmiş bir ecele erteler. (Fatır 45)

فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ

Kazanıyor olduğunuzla azabı tadın. (Araf 39)

أُولَئِكَ مَأْوَاهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

Onlar, kazandıklarından dolayı yuvaları ateştir. (Yunus 8)

الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَى أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

O gün, ağızlarını mühürleriz ve elleri bizimle konuşur ve ayakları kazanıyor olduklarına şahitlik eder. (Yasin 65)

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا

Mümin erkeklere ve mümin kadınlara iktisab ettiklerinin gayrısıyla eziyet edenler bir suç ve açık bir kötülük yüklenmişlerdir. (Ahzab 58)

Bu ayetlerdeki kesb soyut kesbdir.

غَدًا: “Yarın” demektir. Birinci bâbdan غُدُوّ mastarı gündüzün ilk saatlerinde, işe başlama saatlerinde bir iş yapmak, bir yerden ayrılıp başka yere gitmek manasındadır. Bu mastar manasından gündüzün ilk saatlerinde yapılan iş manasında غَدَاء ıstılahi olarak günün ilk saatlerinde yenilen yemek olarak “kahvaltı” anlamındadır. Bu mastar manasından gündüzün ilk saatlerinin zarfı olarak غَدًا “yarın” anlamındadır.

تَكْسِبُ غَدًا: “Yarın kazanır” demektir.

ذَا تَكْسِبُ غَدًا: “Yarın kazandığı” demektir.

مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا: “Yarın kazandığı nedir?” demektir.

مَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا: “Hiçbir nefis yarın ne kazanacağını dirayet edemez” demektir. Önceden bir bilgisi yoksa bilemez demektir. Soyut veya somut kesbi önceden bilgisi yoksa kimse bilemez.

 

وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ

Ve hiçbir nefis hangi yerde öleceğini dirayet edemez.

 

Mensuh fiil cümlesi

Atıf
harfi

İki mef'ûlun bih
Fiil cümlesi

Fâil

Nâsih
Fiil

Olumsuzluk
edatı

Fâil

Fiil

Mefûlun fih

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

هِيَ

تَمُوتُ

أَرْضٍ

أَيِّ

بِ

نَفْسٌ

تَدْرِي

مَا

وَ

 

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا cümlesine مَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ cümlesini atfetmektedir.

مَا: “Değil” demektir. Olumsuzluk edatıdır.

تَدْرِي: “Önceden hiçbir bilgisi olmadığı bir şeyi bilir hale gelir, dirayet eder” demektir. دري kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir.

نَفْسٌ: “Can, nefis” demektir.

بِ: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir. Bu harf-i cer فِي harf-i ceri gibi zarfiyet için de gelir. Aradaki fark فِي harf-i cerinde zarfiyetin müphem olması بِ harf-i cerinde ise zarfiyetin muayyen olmasıdır. هُوَ فِي اسطنبول (O İstanbul’dadır) denildiğinde o İstanbul’dadır ama İstanbul’un neresinde olduğu belli değildir (müphemdir). هُوَ بِـاسطنبول (O İstanbul’dadır) denildiğinde o İstanbul’dadır ve İstanbul’un neresinde olduğu bellidir (muayyendir).

أَيِّ: “Hangi” demektir. Soru ismidir.

أَرْضٍ: “Yer” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَض mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a yerleşirseniz, orası arz olur. Mars’a yerleşirseniz, orası arz olur. Uzay istasyonuna yerleşirseniz, orası arz olur. Arzı yerküre olarak sınırlandırmak yanlıştır. Yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.

أَيِّ أَرْضٍ: “Hangi yer” demektir.

بِأَيِّ أَرْضٍ: “Hangi yerde” demektir.

تَمُوتُ: “Ölür” demektir. موت kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs dişil tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müsterir هِيَ dir نَفْسٌ e racidir.

بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ: “Hangi yerde ölür” demektir.

مَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ: “Hiçbir nefis hangi yerde öleceğini dirayet edemez” demektir. Öleceği yere dair önceden bir bilgisi yoksa bilemez. Önceki cümlede ne kazanacağına dair önceden bir bilgisi yoksa bilemez dedikten sonra bu cümlede öleceği yeri önceden bir bilgisi yoksa bilemez denmektedir. Bunları niçin söylemektedir? Henüz daha yarın ne kazanacağını bilemeyenler, öleceği yeri bilmeyenler başarının ne zaman geleceğini mi bilecekler? Gaysın ne zaman ineceğini mi bilecekler? Rahimlerde olanın büyüyüp de gün gelip Allah’ın yolunda çalışacaklarını mı bilecekler?

 

إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Kesinlikle Allah bilicidir, haberdardır.

 

Mensuh isim cümlesi

Haberi

Haberi

İsmi

İnne

خَبِيرٌ

عَلِيمٌ

اللَّهَ

إِنَّ

 

إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. Te’kîd için gelir.

اللَّهَ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir.

عَلِيمٌ: “Bilici” demektir. Mübalağalı ism-i fâildir. Bilmenin mübalağalı olduğunu gösterir. Mübalağasız olsaydı عَالِم (bilen) şeklinde ism-i fâil olurdu.

خَبِيرٌ: “Haberdar” demektir. Kökü خبر dir. Birinci bâbdan müteaddi fiilden türeyen mübalağalı ism-i fâildir. Bir şeyi hakikatiyle, doğru ve kesin olarak bilmek yani ondan haberdar olmak manasındadır.

إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ: “Kesinlikle Allah bilicidir, haberdardır” demektir. Allah bilici ve haberdardır. Bizim bilemeyeceğimiz her şeyi bilendir. Bu O’nun vasfıdır. Her şeyden haberdardır, bu da O’nun vasfıdır. Allah’ın vasıfları Kuran’da bu şekilde ikili ikili gelir. Burada da o şekildedir.

إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلِيمًا خَبِيرًا

Kesinlikle Allah bilicidir haberdardır. (Nisa 35)

إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ

Kesinlikle Allah bilicidir, haberdardır. (Hucurat 13)

قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ

“Bana bilici haberdar haber verdi” dedi. (Tahrim 3)

Kuran’daki dört geçişinde de önce alîm sonra habîr gelmektedir. İkisi bir arada yaptıklarımızı bilen ve haberi olan demektir. Bizim Allah yolunda mı çalıştığımızı yoksa Allah’la aldatan aldatıcıların yolunda mı çalıştığımız bilir ve haberi vardır. Bizim durumumuzu bilir ve haberi vardır. Bizi boş bırakmaz, gaysı indirmesi gerektiği zaman indirir. Hatta o kadar ki mevcut nesilde kimse bize katılmazsa rahimlerde olanlardan seçer ve onları yardımcı olarak gönderir. Bilici ve haberdar olan Allah’ın yolunda olmanın yolu Kuran’dan geçer. Kuran’la sadece tilavet seviyesinde ilgilenip Allah’ın izin vermediği çok mürid, çok para, çok oy yöntemleriyle başarıyı elde edeceğini sanarak Allah ile aldatıcıların aldattığı kimselerden olmamak için Kuran’ı kıraat etmeliyiz, Kuran’ı anlamalıyız ve hayatımıza Kuran’la yol çizmeliyiz. Böyle olduğu müddetçe korkumuz olmasın. O zaman Allah bizimledir (إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا).

 

Teşvikiye, Yalova

30 Kasım 2024

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 






Tüm Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 23 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 61 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 67 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 110 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 112 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 139 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 163 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 199 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 209 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 194 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 223 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 200 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 230 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 223 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 225 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 240 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 229 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 241 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 296 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 307 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 284 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 394 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 426 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 361 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 415 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 351 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 336 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 366 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 313 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 485 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 401 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 376 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 413 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 415 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 492 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 493 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 512 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 435 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 508 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 492 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 612 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 449 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 481 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 505 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 543 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 464 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 481 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 437 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 437 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 484 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 485 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 483 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 526 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 608 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 473 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 528 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1211
Rum Suresi Tefsiri 27. Ayet
8.04.2023 531 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1210
Rum Suresi Tefsiri 26. Ayet
1.04.2023 478 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1209
Rum Suresi Tefsiri 25. Ayet
25.03.2023 502 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1208
Rum Suresi Tefsiri 24. Ayet
18.03.2023 651 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1207
Rum Suresi Tefsiri 23. Ayet
11.03.2023 504 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1206
Rum Suresi Tefsiri 22. Ayet
4.03.2023 638 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1205
Rum Suresi Tefsiri 21. Ayet
25.02.2023 901 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1204
Rum Suresi Tefsiri 20. Ayet
18.02.2023 724 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1203
Rum Suresi Tefsiri 19. Ayet
11.02.2023 476 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1202
Rum Suresi Tefsiri 17-18. Ayetler
4.02.2023 662 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1201
Rum Suresi Tefsiri 14-16. Ayetler
28.01.2023 505 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1200
Rum Suresi Tefsiri 12-13. Ayetler
21.01.2023 459 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1199
Rum Suresi Tefsiri 11. Ayet
14.01.2023 480 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1198
Rum Suresi Tefsiri 10. Ayet
7.01.2023 522 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1197
Rum Suresi Tefsiri 9. Ayet
31.12.2022 1100 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 00:23
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1196
Rum Suresi Tefsiri 8. Ayet
17.12.2022 507 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1195
Rum Suresi Tefsiri 6-7. Ayetler
10.12.2022 597 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1194
Rum Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
3.12.2022 583 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1193
Ankebut Suresi Tefsiri 69. Ayet
26.11.2022 533 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1192
Ankebut Suresi Tefsiri 68. Ayet
19.11.2022 582 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1191
Ankebut Suresi Tefsiri 67. Ayet
12.11.2022 567 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1190
Ankebut Suresi Tefsiri 65-66. Ayetler
5.11.2022 526 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1189
Ankebut Suresi Tefsiri 64. Ayet
29.10.2022 544 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1188
Ankebut Suresi Tefsiri 63. Ayet
22.10.2022 567 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1187
Ankebut Suresi Tefsiri 62. Ayet
15.10.2022 590 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1186
Ankebut Suresi Tefsiri 61. Ayet
8.10.2022 823 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1185
Ankebut Suresi Tefsiri 60. Ayet
1.10.2022 783 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1184
Ankebut Suresi Tefsiri 58-59. Ayetler
24.09.2022 835 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1183
Ankebut Suresi Tefsiri 57. Ayet
17.09.2022 1145 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1182
Ankebut Suresi Tefsiri 56. Ayet
10.09.2022 1234 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1181
Ankebut Suresi Tefsiri 54-55. Ayetler
3.09.2022 2087 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1180
Ankebut Suresi Tefsiri 53. Ayet
27.08.2022 2184 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1179
Ankebut Suresi Tefsiri 52. Ayet
20.08.2022 2627 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1178
Ankebut Suresi Tefsiri 51. Ayet
13.08.2022 1774 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1177
Ankebut Suresi Tefsiri 50. Ayet
6.08.2022 2256 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1176
Ankebut Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.07.2022 2744 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1175
Ankebut Suresi Tefsiri 47. Ayet
23.07.2022 2428 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1174
Ankebut Suresi Tefsiri 46. Ayet
16.07.2022 2883 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1173
Ankebut Suresi Tefsiri 45. Ayet
2.07.2022 3157 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1172
Ankebut Suresi Tefsiri 44. Ayet
25.06.2022 8147 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1171
Ankebut Suresi Tefsiri 43. Ayet
18.06.2022 2589 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1170
Ankebut Suresi Tefsiri 42. Ayet
11.06.2022 2712 Okunma


© 2024 - Akevler