RÛM SÛRESİ - 14. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ (23)
O’nun ayetlerindendir gün içinde uyumanız ve O’nun fazlından aramanız. Kesinlikle onda işiten bir kavim için ayetler vardır. (23)
وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ
O’nun ayetlerindendir gün içinde uyumanız ve O’nun fazlından aramanız.
İsim cümlesi | Atıf harfi |
Mübteda | Haber |
Ma'tûf | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh |
ابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ | وَ | مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ | مِنْ آيَاتِهِ | وَ |
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. Öncesindeki ayetteki مِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ cümlesine مِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ cümlesini atfetmektedir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
آيَاتِ: “Ayetler” demektir. Tekili آيَة dir. Ayet gösterge demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَة “gösterge” anlamında isimdir.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. 17. ayetteki Allah’a racidir.
آيَاتِهِ: “O’nun ayetleri” demektir. Allah’ın ayetleridir.
مِنْ آيَاتِهِ: “O’nun ayetlerinden” demektir.
مَنَامُ: “Uyumak, uyku” anlamındadır. نوم kökünden dördüncü bâbdan mimli mastardır. Ecvefu-l vâvi (kökün orta harfi vâv olan) kök olduğu için مَفْعَل kalıbından gelmiştir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Kuran’ı okuyana hitap ederek tüm insanlar kastedilmektedir.
مَنَامُكُمْ: “Uyumanız” demektir.
بِ: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir. Zarf ya da zarf manasındaki camid isimlerin önüne geldiğinde zarfiyatta muayyenlik (belirlilik) ifade eder.
اللَّيْلِ: “Gece” demektir. ليل kökünden ism-i cem-i cinstir. Fertleştirilmiş hali لَيْلَة dir. Fertleştirilmiş halinin çoğulu لَيَالٍ (merfu ve mecrur) ve لَيَالِيَ (mensub) dir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. اللَّيْلِ ye النَّهَارِ yi atfetmektedir.
النَّهَارِ: “Işıklı gündüz” demektir. نهر kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak suyun veya sıvının akması ve akmasıyla aktığı yeri kazıp kanal oluşturması manasındadır. Bu mastar manasından ıstılahi olarak güneş doğarken ışığın karanlığın içinden bir kanal açıp akma görüntüsü oluşturmasıyla “ışıklı gündüz” anlamına gelmiştir.
اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ: “Gün” demektir. Normalde “gece ve gündüz” şeklinde Türkçeye çevrilir ancak Kuran’da 24 saat olan günü ifade eden terim اللَّيْل وَالنَّهَار’dır.
جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ
İçinde sükûn olmanız için sizin için günü kıldı. (Kasas 73)
Buradaki فِيهِ önemlidir. هُ tekil zamirdir. اللَّيْلَ ye mi yoksa النَّهَارَ ye mi dönmektedir? Aslında ikisi tek bir kavram olduğu için 24 saatlik güne dönmektedir.
يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ
Allah günü döndürür. (Nur 44)
Burada genellikle geceyi gündüze, gündüzü geceye döndürür manası verilmektedir. Ancak يُقَلِّبُ fiili tek mef’ûl alır. Günü döndürmek anlamındadır. Gün “biter, yeniden başlar, biter, yeniden başlar” anlamındadır.
Kuran’da hiçbir ayette النَّهَار وَاللَّيْل şeklinde geçmez. Mutlaka اللَّيْل, النَّهَار dan önce gelir. Bu da terim anlamı verilmesi için bir delildir. Bazı yerlerde atıfla gelmesine rağmen karine varsa gece ve ışıklı gündüz anlamı verilir.
بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ: “Gün içinde” demektir.
مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ: “Gün içinde uyumanız” demektir.
وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ye ابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ yi atfetmektedir.
ابْتِغَاءُ: “Aramak, araştırmak” demektir. بغي kökünden ifti’âl bâbından mastardır. İrade ettiği şeyin olması için çaba göstermektir. İkinci bâbdan بَغَى - يَبْغِي şeklinde “arzulamak, istemek” demektir. İfti’âl bâbında ابْتَغَى - يَبْتَغِي şeklinde mübalağa etkisi ile “aşırı derecede isteme, arzulama, bunun için yollar arama, araştırma” manasına gelmiştir.
كُمْ: “Siz” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir.
ابْتِغَاؤُكُمْ: “Aramanız” demektir.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
فَضْلِ: “Fazl, fazlalık” demektir. فضل kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan mastar olarak iyi olan bir şeyin miktarını (boyca veya hacimce veya ağırlıkça veya iyilikçe veya yükseklikçe) artırmak manasındadır. Bu mastar manasından artırılan miktar manasında فَضْل “fazlalık” anlamında isimdir. نقص kökünün (noksanlık, eksiklik) zıttıdır.
هِ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. 17. ayetteki Allah’a racidir.
فَضْلِهِ: “O’nun fazlı” demektir.
ابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ: “O’nun fazlından aramanız” demektir.
مِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ: “O’nun ayetlerindendir gün içinde uyumanız ve O’nun fazlından aramanız” demektir.
Burada نَوْم değil مَنَام kullanılmıştır. Çünkü مَنَام hem mimli mastar hem ism-i zaman hem de ism-i mekândır. Yani aslında bu kelime hem uyuma hem uyuma zamanı hem de uyuma mekânı anlamına gelir. Mimsiz mastar ise zamanda sonsuzluğu gösterir. Mimsiz mastarın manasında belirli bir zaman dilimi yoktur. Mimli mastar ise fiilin belirli bir zaman aralığında işlendiğini ifade eder. Mimsiz mastar zamanda sonsuzluğu ifade ettiği için çoğulu olmaz. Çünkü sonsuz ile hangi sayıyı çarparsanız sonsuz elde edilir. Oysa mimli mastar belirli bir zaman aralığını ifade ettiği için ikili ve çoğulu olur. Burada belli bir zaman aralığında gerçekleşen uykudan bahsedilmektedir. Bu nedenle نَوْم değil مَنَام şeklinde gelmiştir. Sizin uykunuz (مَنَامُكُمْ) denmiş, sizin uykularınız (مَنَائِمُكُمْ) denmemiştir. Yani siz (كُمْ) olan çoğul kelimeye tekil bir kelime olan مَنَامُ izafe edilmiştir. مَنَامُكُمْ şeklinde çoğula (كُمْ) tekil (مَنَامُ) izafet yapılmıştır. مَنَام çoğullaşabildiği halde çoğullaşmamıştır. Bunun sebebi bireylerin her birinin uykusunun kastedilmemesi, siz (كُمْ) ile kastedilenin insan türü olmasıdır. Ayet olan insan türünün uykusudur. Türün uykusunu ifade etmesinden dolayı ayetteki bu geçişin biyolojik olarak da değerlendirilmesi gerekliliğini doğurur.
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا (9) وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ لِبَاسًا (10) وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًا (11)
Sizin uykunuzu vücut dinlenmesi kıldık ve geceyi giysi kıldık ve gündüzü geçim kıldık. (Nebe 9-11)
Bu ayet ise نَوْمَكُمْ şeklinde gelmiştir. Mimsiz mastarla geldiği için sınırlı bir zaman içindeki uykuyu değil genel uykuyu ifade etmektedir. Burada da insan türünün uykusu ifade edilmiştir. Ancak burada uykunun zamanı değil uyumak ifade edilmiştir. سُبَاتًا ise “vücudun dinlenmesi” demektir. İş, çalışma, çabalama, hareket sonrasında rahat ve sakin bir hale girmek manasındadır. Mazisi فَعَلَ vezninde olup vücutta meydana gelen bir semptoma, duruma veya vücuttan çıkan bir sese delalet eden fiillerin mastarı فُعَال veya فَعِيل kalıplarından gelir. سُبَاتًا ikinci bâbdan olduğu için mazisi فَعَلَ veznindedir ve vücutta meydana gelen bir durumu, vücudun dinlenmesini ifade eder. Bu nedenle فُعَال vezninden gelmiştir. مَعَاشًا ise “geçim” anlamındadır. Yemek, doymak, diri kalmak için gerekli şeyleri yapmak manasındadır.
وَهُوَ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِبَاسًا وَالنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ النَّهَارَ نُشُورًا
O, sizin için geceyi giysi ve uykuyu vücut dinlenmesi kılan ve gündüzü yayılma kılandır. (Furkan 47)
Burada uyku (النَّوْمَ) izafetle gelmemiş, harf-i tarifle marife gelmiştir. Bu tüm türlerin uykusudur, yalnızca insan türünün uykusu değildir. Mimsiz mastar olduğu için genel uykuyu ifade etmektedir.
Bu iki ayette de uyku gece ve gündüzden ayrı olarak bahsedilmiştir, geceye veya gündüze hasredilmemiştir.
وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا فَجَاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتًا أَوْ هُمْ قَائِلُونَ
Nice karye, onları helak ettik. Onlara zorluğumuz geceleyin veya onlar gündüz uyuyanlar halindeyken geldi. (Araf 4)
Bu ayette de gündüz uyuyanlar için قَائِلُونَ kelimesi kullanılmıştır. Böylece gündüz uykusu için özel bir kelime kullanılmıştır.
Rum suresinin bu ayetinde de بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ denilerek 24 saat içindeki uykudan bahsedilmektedir. بِ kullanıldığı için ayet olan uykunun zamanı bellidir. Eğer belirsiz olsaydı veya ne zaman uyunduğunun bir önemi olmasaydı فِي ile gelirdi.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذِينَ مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ وَالَّذِينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ مِنْ قَبْلِ صَلَاةِ الْفَجْرِ وَحِينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّهِيرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلَاةِ الْعِشَاءِ
Ey iman edenler, köleleriniz ve sizden ergenliğe ulaşmayanlar fecr salatından öncesinde ve öğleden dolayı giysilerinizi bıraktığınız zaman ve yatsı salatından sonrasında sizden üç defa izin istesinler. (Nur 58)
Bu ayet ise bize uyku ve diğer özel zamanların ne zaman olduğunu göstermektedir. Yatsı namazından fecr namazına kadar ve öğle vakti uyku zamanlarıdır. Bu nedenle بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ şeklinde gelmiştir.
Uyumamız ayettir. Niçin ayettir? Uyumak sıradan bir dinlenme değildir. Çok önemli fonksiyonları vardır. Vücudumuz uyumamızla bizim için çok önemli olan maddeler üretir.
Bunlardan birisi Human Growth Hormondur (İnsan Büyüme Hormonudur) (HGH). Uyku sırasında üretilen bu büyüme hormonu (HGH) hücre üretimini uyarır ve boyu uzatmaktan, kas kütlesi oluşturmaktan, kemikleri sağlıklı tutmaktan, kalsiyumu emmekten, kan şekerinin düzenlenmesinden, büyüme için temel olan diğer birçok fonksiyona yardımcı olmaktan sorumludur. Ayrıca yaraların iyileşmesini, yeni kas yapılmasını sağlar. Bu hormon, su ve enerji dengesi, üreme aktivitesi ve diğer bezlerin aktivitesi dahil olmak üzere birçok önemli fizyolojik işlevi düzenler. HGH ayrıca kas, kemik ve kolajenin düzenlenmesi, yağ yakımının düzenlenmesi ve sağlıklı bir vücut kompozisyonunun korunması dahil olmak üzere metabolizmayı kontrol eden önemli süreçlerde yer alır. HGH salgılanmasını artırmak eklem rahatsızlıkları, diyabet ve insülin direnci, kalp büyümesi, kas zayıflığı ve kan yağı düzensizliklerinin tedavisinde faydalıdır. Tabi bunun için uyumadan en az iki saat öncesinde vücuda kalori alımının kesilmesi gereklidir. Yatma saatine yakın yemek yemek hem HGH hem de diğer hormonların üretilmesini engeller. Akşam yemeğini erken yemek ve ondan sonra yemeyi kesmek uykuda HGH üretimini artırmanın en önemli yöntemidir. HGH yağ yakan hormon olarak da bilinir. Hormonlarımız deniz dalgaları gibi gün içinde yukarı aşağı dalgalanırlar. İnsülin ve HGH birbirinin zıttıdır. İnsülin daha güçlü olduğundan ikisi bir arada olduğunda insülin daima galip gelir. Karbonhidrat aldığınızda insülin artar ve HGH düşer. En şiddetli HGH üretimi uykuya daldıktan sonra 30-70. dakika arasındadır. Yatmadan önce bir tost, bir top dondurma, az miktarda bal-tereyağı gibi bir şey yenildiğinde veya uyku gelsin diye bir kâse yoğurt yemekle, çocuk büyüsün diye yatmadan önce ona bir bardak süt içirmekle insülin yükselecek ve insülinin baskınlığı ile yağ yakan hormon olan HGH üretilemeyecektir. Sabah uyanıldığında, karaciğerde hala glikojen olacaktır ve hiç yağ yakılmamış olacaktır. Süt içirilen çocuk da büyüme hormonu üretmediği için o gün için büyümesi daha yavaş olacaktır.
Büyüme hormonunun (HGH) salgılanmasında sirkadyen ritim
HGH gençken tam hızda üretilir, yaşlandıkça üretim yavaşlar. Büyüme hormonu seviyeleri, büyümenin hızlandığı ergenlik döneminde zirveye ulaşır ve yetişkinlik boyunca, özellikle 30 yaşından sonra düşmeye devam eder. HGH’daki bu düşüş, cilt elastikiyetinin kaybına (kırışıklıkların oluşmasına), diyabet sorunlarının artmasına, depresyona, saç dökülmesine, enerji ve kas kütlesi kaybına neden olur. HGH seviyelerini artırmak, genç görünmeyi ve sağlıklı hissetmeyi sağlar.
Gecede sadece beş veya altı saat uyumak da sorunlara neden olabilir. Yeterli miktarda uyunduğunda, tok hissettiren hormon olan leptin üretimi uyarılır ve aç hissettiren hormon olan ghrelin baskılanır. Leptin metabolizmayı düzenlemesi için beyne yağ depolama veya yakma sinyali gönderir. Yapılan çalışmalar kilo veren insanların yüzde 85’inden fazlasının, vücudun “metabolik termostatı” olan leptin üretiminin azalmasıyla kilolarını geri aldıklarını gösteriyor. Kişi kilo verdiğinde yağ kaybeder. Leptin de yağ hücrelerinde üretilir. Bu nedenle yağ kaybedildiğinde leptin seviyeleri düşer. Şişmanlamayla leptin seviyeleri yükselir. Leptin, yağ hücreleri tarafından salgılandıktan sonra yeme davranışını kontrol eden hipotalamusa gider ve iştahı azaltan (anorektik) sinir hücrelerini aktive eder. Aynı zamanda leptin, hücrelerin iştahı uyarmasını engeller. Leptin seviyeleri düşünce acıkma hissi gelir, artınca da tokluk hissi gelir.
Açlık hormonu olarak bilinen ghrelin üretimi düzgün uyuyamayan insanlarda aşırı bir şekilde uyarılarak kana ghrelin salınır ve bu da yemek yeme isteğini artırır. Sekiz saat gibi doğru miktarda uykuyu almak, vücudun doğal olarak sağlıklı bir kiloyu korumak için ihtiyaç duyduğu ghrelin ve leptin dengesini sağlar. Hafta sonları daha fazla uyuyarak hafta içindeki kaybedilen uyku telafi edilemez. Uykunun da “kaliteli” olması gerekir. Geceleri horlama, tekmeleme, konuşma, nefesin kesilmesi gibi belirtilerle kendini gösteren uyku apnesi gibi durumlarda ve diğer uyku bozukluklarında hormonların dengelendiği REM uykusuna girilmez.
Bütün bunlara ilaveten derin uyku sırasında beyin, atıklarını lenfatik sistemden uyanıklık sırasındakinden on kat daha hızlı atar.
Ölümcül Ailesel Uykusuzluk (Fatal Familial Insomnia) adı verilen ve genetik geçişli bir hastalık vardır. On milyonda bir görülen bir hastalıktır. Hastalar 40-50 yaşları arasında derin uykuya ve REM uykusuna geçme becerilerini kaybederler, uyuyamazlar. Bu sebeple uykunun vücudu yenileme, tamir etme özelliği ortadan kalktığı için en geç bir buçuk yıl içinde ölürler.
Uykunun ayet olması yalnızca biyolojik değildir. Uyku aynı zamanda ölümün ayetidir. İnsanlar hem uykuda hem de ölümde vefat ederler.
وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ بِاللَّيْلِ
O geceleri sizi vefat ettirendir. (Enam 60)
اللَّهُ يَتَوَفَّى الْأَنْفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَالَّتِي لَمْ تَمُتْ فِي مَنَامِهَا فَيُمْسِكُ الَّتِي قَضَى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْأُخْرَى إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى
Allah nefisleri ölümleri zamanında vefat ettirir ve ölmemiş olanları uykusunun içinde. Üzerine ölüm gerçekleşeni tutar ve diğerlerini isimlendirilmiş bir ecele doğru irsal eder. (Zümer 42)
Her insanın bedeni ve ruhu vardır. Ruh + beden = nefstir. Ruh ve beden arasında bizim göremediğimiz bağın kopmasına vefat denir. Vefat ölümde ve uykuda olur. Bu nedenle uyku ölümün ayetidir yani göstergesidir. Ölümü anlamanın yolu uykuyu anlamaktan geçer.
Vefat halinde zamansızlık başlar. Vefat boyunca geçen süreyi hissedemeyiz. Uykudaki geçen süreyi anlayamamamız bunun örneğidir. Bu nedenle ölüm sırasında geçen süreyi de anlayamayacağız.
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ
Veya arşları çökmüş halde olan kasabaya uğrayan gibi. “Allah ölümünden sonra bunu (karyeyi) nasıl diriltecek” dedi. Allah onu 100 yıl öldürdü sonra onu baas etti. “Ne kadar kaldın?” dedi. “Bir gün veya bir günün bir kısmı” dedi. “Hayır, 100 yıl kaldın” dedi. (Bakara 259)
Bu ayette 100 yıl ölü kalan kimse geçen süreyi bir gün kadar sanmaktadır. Ölüm sırasında vefat gerçekleştiği için zamansızlık başlamıştır ve artık zamanı anlama şansı ortadan kalkmıştır. Milyar yıl bile ölü olarak kalsa insan bunu bir gün veya daha azı sanacaktır. Aynı uyku gibidir. 8-10 saat deliksiz uyuduğunuzda uyuma sürenizi anlayamazsınız. Yıllarca komada kalıp uyanan insanlar da geçen süreyi anlayamazlar. Bu durumlar vefat halleridir.
Hiçbir insan uykuya daldığı anı bilemez. Uykuda vefatta olduğu için ve ölümde de vefatta olduğu için ölümün ilk anını da aynı şekilde bilemez. Uyuduğumuzu ancak uyandığımızda anlayabiliyorsak öldüğümüzü de ancak dirildiğimizde anlarız.
Uyku | Ölüm |
Uykuya daldığın anı bilemezsin | Öldüğün anı bilemezsin |
Uyandığında uyumuş olduğunu anlarsın | Dirildiğinde ölmüş olduğunu anlarsın |
Uykuda kaldığın süreyi anlayamazsın | Ölü kaldığın süreyi anlayamazsın |
Uyandığında uyuduğun bedenle kalkarsın | Dirildiğinde öldüğün bedenle kalkarsın |
Bazıları mutlu uyanır, bazıları mutsuz uyanır. | Bazıları mutlu dirilir, bazıları mutsuz dirilir. |
O’nun fazlından yani Allah’ın fazlından aramak ne demektir? Nasıl ayettir? Neyin göstergesidir?
وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُوا مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُوا مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
O, denizi ondan taze et yemeniz ve ondan giydiğiniz süs çıkarmanız için -gemileri onun içinde suyu yaranlar olarak görürsün- ve O’nun fazlından aramanız için boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz. (Nahl 14)
Bu ayetten anlaşılmaktadır ki Allah’ın fazlından aramak doğrudan beslenme veya giyinme değildir. Onların ötesindedir. Taze et yeme ve süs çıkarma ortak لِ ile gelmiş, O’nun fazlından aramak başka bir لِ ile gelmiştir. Allah’ın fazlını aramak yeme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarından fazlasını kazanmaya çabalamak demektir.
وَمَا يَسْتَوِي الْبَحْرَانِ هَذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ سَائِغٌ شَرَابُهُ وَهَذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَمِنْ كُلٍّ تَأْكُلُونَ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُونَ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ فِيهِ مَوَاخِرَ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
İki deniz bir olmaz. Bu, tatlı, içimi kolay, kolay yudumlanandır ve bu, tuzlu, acıdır ve hepsinden taze et yersiniz ve giymeniz için süs çıkarırsınız ve O’nun fazlından aramanız için içinde gemileri suyu yaranlar olarak görürsün. Umulur ki şükredersiniz. (Fatır 12)
Burada da taze et yemek ve süs çıkarmadan ayrı olarak gemilerin suyu yarması Allah’ın fazlından aranması içindir.
رَبُّكُمُ الَّذِي يُزْجِي لَكُمُ الْفُلْكَ فِي الْبَحْرِ لِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ
Rabbiniz sizin için gemileri denizin içinde O’nun fazlından aramanız için itendir. (İsra 66)
Burada da gemilerin deniz içinde itilmesi Allah’ın fazlından aranması içindir.
اللَّهُ الَّذِي سَخَّرَ لَكُمُ الْبَحْرَ لِتَجْرِيَ الْفُلْكُ فِيهِ بِأَمْرِهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Allah onun içinde emriyle gemilerin akması için ve O’nun fazlından aramanız için size denizi boyun eğdirendir. Umulur ki şükredersiniz. (Casiye 12)
Burada da görüldüğü gibi denizin boyun eğdirilmesi gemilerin akması için ve Allah’ın fazlından aranması içindir.
Dört ayette de Allah’ın fazlından aranması denizle ilişkilendirilmiştir. Özellikle gemilerin denizdeki hareketi ile bağlanmıştır.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَاةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَذَرُوا الْبَيْعَ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ إِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ (9) فَإِذَا قُضِيَتِ الصَّلَاةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْأَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللَّهِ وَاذْكُرُوا اللَّهَ كَثِيرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (10)
Ey iman edenler, toplantı gününden dolayı salat için nida edildiğinde Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Bu sizin için hayırlıdır eğer biliyor olsaydınız. Salat kaza edildiğinde yer içinde yayılın ve Allah’ın fazlından arayın ve Allah’ı çok zikredin. Umulur ki iflah olursunuz. (Cuma 9-10)
Cuma salatında alışveriş nehyediliyor ve salattan sonra Allah’ın fazlından arayın deniyor. Buna göre alışveriş Allah’ın fazlını aramanın yollarından biridir.
Deniz Allah’ın fazlını aramanın en iyi yoludur. Denize bir şey ekmezsiniz, topraktaki gibi sulamazsınız, bakım yapmazsınız, sadece gemilerle gidip avlarsınız, toplarsınız, çıkarırsınız. Sadece deniz değildir Allah’ın fazlından aranacak yer. Ormana, doğaya çıkarsınız, doğada doğal olarak kendiliğinden yetişen meyveler, sebzeleri, aromatik bitkileri toplarsınız. Bu da Allah’ın fazlının en yüksek olduğu yerlerden biridir. Üretim, ticaret diğer fazl arama yerlerindendir.
Allah’ın fazlından aranması kendi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan daha fazlasıdır.
لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ فَإِذَا أَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللَّهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدَاكُمْ
Rabbinizden bir fazl aramanızda size bir cünah yoktur. Arafat’tan aktığınız zaman Meş’ari-l Haram’ın indinde Allah’ı zikredin ve O’nun size rehberlik etmesi gibi zikredin. (Bakara 198)
Hac sırasında bile Allah’ın fazlından aramak günah değildir.
Allah’ın fazlından aramak yani kendi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan daha fazla kazanmak serbesttir. Bu durum ekonominin en önemli yapıtaşıdır. Eğer bu durum yasak olsaydı ekonomi yerinde sayardı. Bu nedenle Allah’ın fazlından aramak ekonomik bir ayettir. Allah insanlara bu özelliği vermiştir. Bu özellik sayesinde ekonomi sürekli olarak büyür ve topluluklar gelişir ve daha iyi yaşama imkânı doğarak nüfus artışı faydalı hale gelir. İnsanlar temel ihtiyaçlarından fazla kazanmak için çaba gösterdiklerinde yeni işler için yatırımlar yapılır ve daha fazla proje gerçekleştirilir ve ekonomik büyüme meydana gelir. Allah’ın fazlından aramaya engel olan komünizm gibi sistemler bu nedenle çökmüştür. Kapitalizmde bu serbesttir ama sorun bunun işçilik sistemiyle yapılmasıdır. İslamiyet’te Allah’ın fazlından ararsınız ama bunu kölelikten daha beter olan işçilik sistemiyle değil ortaklık sistemiyle yaparsınız. Bu da ekonomi sürekli büyüdüğü halde insanların mutlu hayat yaşamalarıyla sonuçlanır. Oysa işçilik sisteminde insanlar büyük sermayenin sadece işçisi olabilirler. Zamanla küçük işletmeler yok olur ve herkes büyük işletmelerde işçi olmak için çırpınır. Sistem işçiyi korur gibi görünür ama sadece küçük işletmelere karşı işçiyi korur ve küçük işletmelerin yaşamını sürdürmesi zaman içinde imkânsız hale gelir. Büyük işletmeler ise işçileri sömürürler ve zamanla tüm piyasa onların kontrolüne geçer. Böylece ekonomi büyür ama insanlar mutsuzdur ve her an işlerini kaybetme ve gelecek korkusu içinde yaşarlar. Ülke zenginleşir gibi görünür ama çok küçük bir kesim bu zenginliğin sahibidir. İşçi haline gelmiş halk ancak yaşamını sürdürmekte, bir ev almak için bile ömür boyu borçlu bir şekilde yaşamak zorundadır. Borçları olduğundan dolayı da işlerini kaybetmemeleri gereklidir. Ekonomi büyürken köleden daha beter hale gelen halk mutsuz, hasta, yorgun bir şekilde yaşamaktadır. Oysa Allah’ın fazlından ararken ortaklık sistemi ve günümüzdeki sahte zekât müessesesi yerine gerçek zekât müessesesi ile İslamiyet, insanların gelecek korkusu olmadan huzur içinde yaşamalarını sağlar. İslamiyet’i bir sistem olarak gören bizleri yani Adil Düzen çalışanlarını sapkın olarak görenler ise kapitalist sistemden elde ettikleri kazançların keyfini çıkarttıklarından dolayı sistemin devamını istemektedirler. İslamiyet’i masal ve safsata edebiyatına çeviren zihniyet Kuran’ın bir sistem getirdiğini akıllarına bile getirmez. Sosyal ve ekonomik ayetlerini düşünmemektedirler bile.
Allah’ın fazlından aramak ekonomik bir ayettir. Allah’ın ayetlerindendir. Uyumamızla beraber zikredilmiştir. Uyurken Allah’ın fazlından arayamayız ama sağlığımızı koruruz. Allah’ın fazlından ararken de uyumayız ama ekonomik faydalar sağlarız. İkisi birbirinin tamamlayıcısıdır.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Kesinlikle onda işiten bir kavim için ayetler vardır.
Mensuh isim cümlesi |
İsmi | İbtida edatı | Haberi | İnne |
Sıfat | Mevsûf | Mecrur | Cârr |
Mecrur | Cârr |
Sıfat Fiil cümlesi | Mevsûf |
Fâil | Fiil |
و | يَسْمَعُونَ | قَوْمٍ | لِ | آيَاتٍ | لَ | ذَلِكَ | فِي | إِنَّ |
إِنَّ: “Kesinlikle” demektir. Hurufu müşebbehe bi-l fiildendir. İsmi ve haberi vardır. Kânenin tersine ismi mensub, haberi merfudur.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
ذَلِكَ: “O” demektir. Uzak ism-i işarettir. Muhatap كَ yani “sen”dir. “Sana söylüyorum, o” anlamına gelmektedir.
فِي ذَلِكَ: “Onda” demektir. İnnenin haberidir. Normalde beklenen İnnenin isminin öne gelmesidir. Burada haber isminden önce gelmiştir.
لَ: Başlama lâmıdır. İsim cümlesinde mübtedanın başına gelen fethalı te’kid lâmı (başlama lâmı=lâmu-l ibtidaiyye) inne cümlesinin hem isminin hem de haberinin başına gelebilir. Burada innenin isminin başına gelmiştir. Te’kîd amacıyla gelir.
آيَاتٍ: “Ayetler” demektir. Tekili آيَة dir. Ayet gösterge demektir. ءيي kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak bir kimse ya da bir şey hakkında onun bilinmesini sağlayacak bir işaret koymak manasındadır. Bu mastar manasından konulan işaret manasında آيَةٌ “gösterge” anlamında isimdir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
قَوْمٍ: “Kavim” demektir. Ortak bir hedefe yönelmiş insan topluluğunu ifade eden ism-i cemdir.
يَسْمَعُونَ: “İşitirler” demektir. قَوْمٍ in sıfatıdır. سمع kökünden dördüncü bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Fâili cem vâvıdır (يَسْمَعُونَ). قَوْمٍ e racidir.
قَوْمٍ يَسْمَعُونَ: “İşiten bir kavim” demektir.
لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ: “İşiten bir kavim için” demektir.
آيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ: “İşiten bir kavim için ayetler” demektir.
إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ: “Kesinlikle onda işiten bir kavim için ayetler vardır” demektir. Ayet değil, ayetler vardır. Hem de ayetler nekredir. Kavim de nekredir. Hem kavim hem de ayetler her çağda değişecektir.
İşiten kavim ne demektir? İnsanlar içinde işitmeyen insan çok azdır. Bu nedenle bu ifadenin kullanılması ilginçtir. Kuran’da işitme ve sağırlık mecazi olarak kullanılmaktadır.
إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِنْدَ اللَّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لَا يَعْقِلُونَ
Kesinlikle Allah’ın indinde dabbelerin en şerlisi sağırlar ve akletmeyen dilsizlerdir. (Enfal 22)
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ إِلَيْكَ أَفَأَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ
Onlardan sana kulak verenler vardır. Akletmiyor oldukları halde sağırlara sen mi işittireceksin? (Yunus 42)
وَلَا يَسْمَعُ الصُّمُّ الدُّعَاءَ إِذَا مَا يُنْذَرُونَ
Uyarılıyor oldukları zaman sağırlara çağrıyı işittiremezsin. (Enbiya 45)
Bu ayetlerde sağırlık gerçek sağırlık, işitmeme gerçek işitmeme değildir. Kendilerine anlatılanları dikkate almayan, duymazdan gelenlerdir.
İşiten kavim kendilerine anlatılanı duymazdan gelenler değildir. İşitme dışında kulak verme fiili vardır. قَوْمٍ يَسْتَمِعُونَ şeklinde gelseydi “kulak veren kavim” anlamında olurdu. Oysa ayette قَوْمٍ يَسْمَعُونَ şeklinde “işiten kavim” anlamında gelmiştir. Kulak veren kavim şeklinde gelseydi kendilerine bir şey anlatılmasına gerek yoktu. O kavim zaten kendilerine söylenmeyen sözleri bile araştıracaktı. İşiten kavim ise kendilerine söylenenleri dikkate alan kavimdir. İşiten kavim için ayetler vardır. Buna göre gün içinde uyumamız ve Allah’ın fazlından aramamız ayetlerini anlatmamız lazımdır. Anlattığımız topluluklar eğer işiten kavimler ise bu ayetleri dikkate alacaklar ve değerlendirecekler ve bunlara göre hayatlarını düzenleyeceklerdir.
Maalesef Akevler olarak çok fazla şeyler anlatıyoruz, ayetleri gösteriyoruz ama kulak veren kavmi geçtik, işiten kavim bile bulamıyoruz. Herkes çoğunluk sistemi içinde çözümler olacağını zannediyor. Tekrar söylüyorum. Ricz dalgalar şeklinde gelen felaketlerdir. Biri biter, diğeri başlar. Çoğunluk demokrasisi Allah’ın indirdiği ile hükmetmemektir ve en önemli sorunumuzdur. Bu sorunu çözmedikçe ricz sona ermeyecektir. Söylüyoruz, söylüyoruz, kendi çevremiz bile sağırlığa devam ediyor. Bizi dinliyorlar, hak veriyorlar ama hala hangi vesenin daha iyi olduğunu, hangisini tercih etmemiz gerektiğini soruyorlar. Ayette açıkça “bizi gütme deyin” denmesi bile onları ilgilendirmiyor. İşte bu durum işitmeyen kavmin örneğidir. Bir gün işiten bir kavme rastlayacağız da açıkladığımız ayetleri dikkate alacaklardır diye umut ediyoruz.
Teşvikiye, Yalova
11 Mart 2023
M. Lütfi Hocaoğlu