SECDE SÛRESİ - 15. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (19)
İman edip salih amel edenlere gelince, onlar içindir amel ediyor olmaları sebebiyle konukluk olan barınak bahçeleri. (19)
Cevap cümlesi İsim cümlesi | Şart cümlesi Şart edatı |
Haber İsim cümlesi | Rabıt fa'sı | Mübteda |
Mübteda | Haber | Sıla cümlesi | İsm-i mevsûl |
Hâl | Sahibul hâl | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
Mefûlun lieclih | Şibh-i fiil | Muzâfun ileyh | Muzâf |
Mecrur | Cârr |
Sıla cümlesi Mensuh isim cümlesi | Harf-i mevsûl |
كَانُوا يَعْمَلُونَ | مَا | بِ | نُزُلًا | الْمَأْوَى | جَنَّاتُ | لَهُمْ | فَ | عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | وَ | آمَنُوا | الَّذِينَ | أَمَّا |
أَمَّا: “-e gelince” demektir. Tek başına anlamı مَهْمَا يَكُنْ مِنْ شَيْئٍ “her halükârda, ne olursa olsun” demektir. أَمَّا şart edatı مَهْمَا nın yerine geçmiştir ve şart cümlesi de hazf edilmiştir. Bu nedenle şart edatı ve şart cümlesi bu edatın içinde toplanmış gibi i’râblandırılır. Aynı zamanda buna şart ve tafsil (genişletme) harfi de denir (حرف الشرط والتفصيل). Bu şart edatı أَنْ ile مَا nın birleşik yazılmasıyla oluşan أَمَّا ile karıştırılmamalıdır. أَمَّا nın cevap cümlesinde her zaman fâ (فَ) bulunur. Bu fâ’ya râbıt fâ’sı denir. Ancak şart cümlesi hazf olduğu için bu fâ cevap cümlesinin başında gelmez. Cevap cümlesinin içinde gelir. İçinde gelmesinin sebebi şart cümlesinin hazf edilmesidir. Eğer bu râbıt fâ’sı cümle başında gelse şart edatının hemen arkasından geleceği için cevap cümlesinin içine girmiştir.
- Cevap cümlesi isim cümlesi ise râbıt fâsı mübteda ile haberin arasında gelir.
- Cevap cümlesi fiil cümlesi ise râbıt fâsı takdim edilmiş mef’ûlden sonra, fiilden önce gelir.
- Cevap cümlesi tekrar şart ve cevap cümlesinden oluşuyorsa bu şart-cevap cümlesinin cevap fâsı bu râbıt fâsının görevini yapacağından dolayı ayrı bir râbıt fâsına gerek yoktur.
الَّذِينَ: “Kimseler” demektir. Has ism-i mevsuldür. Arkasından sıla cümlesi gelir ve sıla cümlesinde şahıs ve çoğulluk açısından has ism-i mevsulle uyumlu bir zamir bulunur. Buna aid zamiri denir. الَّذِينَ ile uyumlu olan هُمْ (onlar) veya و (onlar) zamiridir. Has ism-i mevsullerde aid zamirinin raci olduğu fâil ya da mef’ûl de marifedir, fiilin işleniş şekli de bilinmektedir. Bu nedenle organize işler has ism-i mevsullerle ifade edilirler.
آمَنُوا: “İman ettiler” demektir. ءمن kökünden if’âl bâbından üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. İf’âl bâbından harf-i cersiz gelmiştir. “Güven verdiler” demektir. Salt “inanma” anlamında değildir. Güven inanmayı gerektirir. İnanmadan güven olmaz.
وَ: Atıf harfidir. عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ cümlesini آمَنُوا cümlesine atfeder.
عَمِلُوا: “Amel ettiler” demektir. عمل kökünden üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir.
الصَّالِحَاتِ: “Uyumlular” demektir. Birinci bâbdan صَلَحَ - يَصْلُحُ şeklinde amellerinin yaratılışına, yapısına uyumlu olması manasındadır.
عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “Salihatı amel ettiler” yani “uyumlu ameller yaptılar” demektir. Salihatı amel etmek proje içinde hareket etmek demektir. Kur’an’da عَمِلَ fiilinin صَالِح kelimesi ile geçişlerine baktığımızda; عَمِلَ صَالِحًا, عَمِلَ الصَّالِحَاتِ, صَالِحًا اعْمَلُوا ve عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ olduğu halde عَمِلَ صَالِحَاتٍ veya صَالِحَاتٍ عَمِلُوا şeklinde salihatın nekre çoğul geçişinin olmadığını görüyoruz. Salihat, proje içinde hareket etmek demektir. Bu nedenle fâilin çoğul geldiği ayetlerde الصَّالِحَ şeklinde tekil değil, الصَّالِحَاتِ şeklinde çoğul olarak gelmiştir.
Bu ayette amel الصَّالِحَاتِ ile beraber kullanılmıştır. Kuran’da amel etme ya سَيِّئَة ile ya da صَالِح ile beraber kullanılır. Oysa سَيِّئَة’nin zıttı حَسَنَة, صَالِح’in zıttı فَاسِد’dir. حَسَنَة amel ve فَاسِد amel Kuran’da geçmez.
Olumlu | Olumsuz |
صَالِح | فَاسِد |
حَسَنَة | سَيِّئَة |
فَاسِد bozuk, uyumsuz demektir. Ameller bozuk olmazlar. Bozuk olurlarsa amel olmaz, gerçekleşmez. Ameller kötü olabilirler.
حَسَنَة iyi demektir. Ameller uyumlu olurlar, iyi olmazlar. Fiiller iyi olurlar.
Eskiden beri gelmiş olan yanlış bir inanış vardır. Salih amel dendiği zaman herkesin aklına namaz kılmak, zekât vermek gibi ameller gelmektedir. Oysa namaz kılmak da zekât vermek de salih amel değildir.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآتَوُا الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ
“İman eden ve salihatı amel eden ve salatı ikame eden ve zekâtı verenlere rablerinin indinde ecirleri vardır.” (Bakara 277)
Bu ayetle salatı ikame etmenin, zekât vermenin ve iman etmenin salih amelden farklı olduğu anlaşılmaktadır çünkü hepsi ayrı ayrı zikredilmiş ve atıf harfi (وَ) ile bağlanmıştır.
Salih amel hem erkek hem de kadınlar için bireysel olarak katılınması gereken faaliyettir.
وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُولَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ
“Erkek veya kadından kim mümin olarak salihattan amel ederse onlar cennete girecekler.” (Nisa 124)
ذَكَرٍ أَوْ أُنْثَى ve salihattan önce مِنْ harfi ceri getirerek salihat sisteminde bireysel olarak bir görev almayı ifade eder. Salihattan amel etme cennete girme için tek başına yetmemektedir. Mümin olarak bunu yapmaları gerekir.
Yüksek derecelere sahip olmanın şartı salt mümin olmaktan öte salihatı amel etmiş bir mümin olmaktır.
Ayetleri bütün olarak düşündüğümüzde görüyoruz ki الصَّالِحَاتِ sistemli uyumluluğu ifade ediyor. Proje içinde hareket etmek demektir. Bu nedenle fâilin çoğul geldiği ayetlerde الصَّالِحَ şeklinde tekil değil, الصَّالِحَاتِ şeklinde çoğul olarak gelmiştir.
آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman ettiler ve salihatı amel ettiler” demektir.
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: “İman edip salihatı amel edenler” demektir.
الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da organizasyon şeklinde gerçekleşmelidir. Tek الَّذِينَ ile geldiği için iki şart da aynı organizasyon içinde olmalıdır, birbirinden bağımsız olmamalıdır.
1.Şart: İmandır yani güvenliğin sağlanmasıdır. (آمَنُوا)
2.Şart: Projeli ortak üretim veya iş yapmaktır. (عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ)
Bu nedenle الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ organize bir şekilde güvenliği sağlayıp projeli ortak üretim ve iş yapanlardır.
فَ: Râbıt fâ’sıdır. Cevap cümlesinde mübteda ile haber arasına girmiştir.
لِ: “İçin” demektir. Harf-i cerdir.
هُمْ: “Onlar” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ye racidir.
لَهُمْ: “Onlar için” demektir.
جَنَّاتُ: “Cennetler, bahçeler” demektir. Çoğul isimdir. Tekili جَنَّة dir. جنن kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَنّ mastarı birisini veya bir şeyi görünemeyecek bir yerde saklayıp gizlemek manasındadır. Bu mastar manasından saklayıp gizleyen manasında جَنَّة ıstılahi olarak ağaçları, ağaçlarının yaprakları ile gövdelerini gizleyen olarak “cennet, bahçe” anlamında isimdir. Dişildir. İkili جَنَّتَانِ (merfu) ve جَنَّتَيْنِ (mensub-mecrur) dir. Aynı kökten جِنّ (cin), جُنَّة (kalkan) ve جَنِين (cenin) kelimeleri de gizlenme özelliği nedeniyle gelmektedir.
الْمَأْوَى: “Barınak” demektir. ءوي kökünden ikinci bâbdan gelmiştir. İkinci babdan أَوَى - يَأْوِي şeklinde “barınmak” manasındaki fiilden “barınma yeri” manasına gelmiş ism-i mekândır.
جَنَّاتُ الْمَأْوَى: “Barınak bahçeleri” demektir. Burada izafet yani isim tamlaması vardır. İzafeti lâmiyye olan izafettir. الْجَنَّاتُ لِالْمَأْوَى (Barınak için bahçeler) anlamındadır.
Kuran’da جَنَّات yani bahçelerin muzaf olduğu dört durum vardır.
Geçiş | Sayı |
جَنَّاتُ الْمَأْوَى | 1 |
جَنَّاتُ النَّعِيمِ | 7 |
جَنَّاتُ عَدْنٍ | 11 |
جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ | 1 |
جَنَّاتُ النَّعِيمِ “Nimet bahçeleri” demektir. نَعِيم noksansız ve kesintiye uğramadan sürekli olarak devam eden nimettir. Kuran’da 17 kere geçmekte, sadece bir tanesi dünya hayatıyla ilgiliyken 16 tanesi ahiretle ilgilidir. نَعِيم ism-i cemdir. Birbiriyle sistematik ilişki içindeki nimetler topluluğudur. Bu sistematik ilişki içinde nimetler sürekli ve eksiksiz olarak vardır. جَنَّاتُ النَّعِيمِ izafeti beyaniyye olan izafettir. الْجَنَّاتُ مِنَ النَّعِيمِ (Nimetten olan bahçeler) anlamındadır.
جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ “Firdevs bahçeleri” demektir. فِرْدَوْس yabancı dilden Arapçaya girmiş bir isimdir. Yunanca’daki “Parádeisos” kelimesinden gelmiştir. İngilizceye “Paradise”, Arapçaya “Firdevs” şeklinde girmiştir. Bu kelimeden gelen فَرْدَسَة mastarı bir şeyi yeşilliklerle, bitkilerle, çiçeklerle dolu kılmak manasındadır.
جَنَّاتُ عَدْنٍ “Değerli maden bahçeleri” demektir. İkinci bâbdan عَدَنَ - يَعْدِنُ “bir yeri en değerli madenler, mücevherler ve altınlarla süslemek” demektir. Bu kökten ism-i mekân olan مَعْدِن Türkçede “maden” olarak kullanılmaktadır. İsm-i mekândır ve değerli maden yeri demektir. عَدْن ise özellikle altın gibi değerli madenlerle, mücevherlerle süslenmiş yer demektir. جَنَّات yani bahçelerin muzaf olduğu diğer üç durumda muzafun ileyhler marife gelirken sadece burada muzafun ileyh olan عَدْنٍ nekre gelmiştir. Kuran’daki 11 geçişinde de nekredir. Marife olsaydı جَنَّاتُ الْعَدْنِ şeklinde gelirdi. Bu şekilde marife gelseydi “spesifik, bilinen, özel bir yer” anlamına gelirdi. Nekre gelmesinin bazı sebepleri vardır. Bu değerli madenlerle süslü bahçeler insanın hayal edemeyeceği kadar güzeldir. Marife gelseydi hayal edebilirdik ve gözümüzde canlandırabilirdik. Nekre olduğu için, oranın tam mahiyetini insanların tam olarak anlayamayacağı muazzam bir yer olduğu anlatılmış olmaktadır.
Geçiş | Fonksiyon |
جَنَّاتُ الْمَأْوَى | Barınma |
جَنَّاتُ النَّعِيمِ | Nimet (besin) |
جَنَّاتُ عَدْنٍ | Değerli maden süsü (inorganik süs) |
جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ | Yeşillik ve bitki süsü (organik süs) |
Bu çoğul geçişler dışında Kuran’da bir kere جَنَّةُ الْخُلْدِ, bir kere جَنَّةُ الْمَأْوَى, bir kere جَنَّةُ نَعِيمٍ, bir kere de جَنَّةِ النَّعِيمِ şeklinde tekil geçişler de vardır.
نُزُلًا: “Konukluk” demektir. نزل kökünden ikinci bâbdan lazım fiilin mastardır. Geldiği فُعُل kalıbı te’kîd ifade eden mastar kalıbıdır. نُزُول “iniş” demektir. Bunun te’kîdli hâli olan نُزُل ise “konukluk” manasındadır. Bu mastar bahçelerden جَنَّاتُ الْمَأْوَى ve جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ ile beraber gelmektedir.
بِ: “Sebebiyle” demektir. Harf-i cerdir. Kendisinden sonra مَا harf-i mevsulü (mastar harfi) gelmiştir.
مَا: “-me, -ma” demektir. Harf-i mevsul olarak mastar harfidir.
كَانُوا: “İdiler” demektir. Nakıs fiildir. Burada mazi fiil olarak gelmiştir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir. Burada kânenin ismi “onlar” anlamındaki cem vâvıdır (كَانُوا) dür.
يَعْمَلُونَ: “Amel ediyorlar” demektir. عمل kökünden dördüncü bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Amel hukuki sonuç doğuran fiildir. Her amel bir fiildir ama her fiil amel değildir. Hukuki sonuç doğurmayan fiiller amel değildir.
كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyorlardı” demektir.
مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları” demektir.
بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle” demektir.
نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle konukluk” demektir.
جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Amel ediyor olmaları sebebiyle konukluk olan barınak bahçeleri” demektir.
لَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “Onlar içindir amel ediyor olmaları sebebiyle konukluk olan barınak bahçeleri” demektir.
أَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ جَنَّاتُ الْمَأْوَى نُزُلًا بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ: “İman edip salih amel edenlere gelince, onlar içindir amel ediyor olmaları sebebiyle konukluk olan barınak bahçeleri” demektir.
جَنَّاتُ الْمَأْوَى (barınak bahçeleri) iman edip salih amel edenleredir. Diğer bahçeler kimler içindir? Kuran’dan buna bakalım.
Bahçeler | Kimler için | Anlam ve geçtiği ayetler |
جَنَّاتُ النَّعِيمِ | الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | İman edip salih amel edenler (Yunus 9, Hac 56, Lokman 8) |
الَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّقَوْا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ | Ehli kitaptan iman edip ittika edenler olsaydı (Maide 65) |
عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ | Allah’ın muhlis kulları (Saffat 39-43) |
السَّابِقُونَ الْمُقَرَّبُونَ | Yarışanlar, yaklaştırılanlar (Vakıa 10-12) |
الْمُتَّقِينَ | Muttakiler (Kalem 34) |
جَنَّاتُ عَدْنٍ | الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ | Mümin erkekler ve mümin kadınlar (Tevbe 72) |
الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | İman edip salih amel edenler (Kehf 30-31, Beyyine 7-8) |
أُولُو الْأَلْبَابِ الَّذِينَ يُوفُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَلَا يَنْقُضُونَ الْمِيثَاقَ وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ وَالَّذِينَ صَبَرُوا ابْتِغَاءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَءُونَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ | Allah’a ahitlerine vefa edip misaklarından dönmeyen ve Allah’ın birleştirmeyi emrettiğini birleştirip rablerine saygı duyup hesabın kötüsünden korkan ve rablerinin vechini arayarak sabredip salatı ikame edip onları rızıklandırdığımızdan gizli ve açık olarak harcayıp kötülüğü iyilikle savan akıl sahipleri (Rad 19-22) |
الْمُتَّقِينَ | Muttakiler (Nahl 31, Sad 49-50) |
مَنْ تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا | Tevbe edip iman edip salih amel eden (Meryem 59-61) |
عِبَادَ الرَّحْمَنِ | Rahmanın kulları (Meryem 61) |
مَنْ يَأْتِهِ مُؤْمِنًا قَدْ عَمِلَ الصَّالِحَاتِ | Salihatı amel eder haldeyken O’na mümin olarak gelen (Taha 75) |
سَابِقٌ بِالْخَيْرَاتِ بِإِذْنِ اللَّهِ | Allah’ın izniyle hayırlarda yarışan (Fatır 32-33) |
الَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَ اللهِ | İman edenler, tevbe edip Allah’ın yoluna uyanlar (Mümin 7-8) |
الَّذِينَ آمَنُوا الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَيُجَاهِدُونَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنْفُسِهِمْ | İman edenler, Allah ve resulüne iman edip Allah’ın yolunda malları ve canlarıyla cihad edenler (Saff 10-12) |
جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ | الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | İman edip salih amel edenler (Kehf 7) |
جَنَّاتُ الْمَأْوَى | الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ | İman edip salih amel edenler (Secde 19) |
Her dört bahçe türü de iman edip salih amel edenleredir. Dört bahçe türünden hiçbirisi müslimler için değildir. Ahirette bu bahçeler müminler için olacaktır. Ayette belirttiği gibi amelleri nedeniyle onların olacaktır. Müslimler cennete girmez demek değildir. Kuran’da müslimler için özel bir cennet tarif edilmemektedir. Buradaki dört cennet (bahçe) türü cennet evreni içindeki özel cennetlerdir (bahçelerdir). Bunlar müminlere ayrılmıştır. Cennetin içindeki ayrıntıları henüz bilmiyoruz. O nedenle Kuran’ın bize verdiği bilgilerle kısmen hayal ediyoruz.
Amel çok önemlidir. Ben iman ettim demek yetmez. Salih amel projeli ortak üretim ve iş yapmaktır. Bunu yapanlar cennette bu bahçelerde yaşayacaklardır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da بِمَا كَانُوا عَمِلُوا (amel etmeleri sebebiyle) şeklinde mazi fiille değil de بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (amel ediyor olmaları sebebiyle) şeklinde muzari fille gelmesidir. Bu da amelin yapılıp bitmesi değil amelin sürekli olması gerektiğini göstermektedir. Salihatı amel etme artık bir rutin haline gelmelidir ki bu cennetler hak edilsin.
Burada bu bahçelerin “konukluk” olduğu söylenmektedir. Yani orada müminler ev sahibi oldukları halde bir misafir gibi ağırlanacaklardır. Hizmetçiler olacak, istedikleri gelecek ve huzur içinde yaşayacaklardır.
Teşvikiye, Yalova
03 Mayıs 2025
M. Lütfi Hocaoğlu