SECDE SÛRESİ - 4. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ (5)
Emri semadan arza tedbir eder sonra miktarı saydığınızdan bin sene olan bir yevm içinde O’na yükselir. (5)
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ
Emri semadan arza tedbir eder.
Fiil cümlesi |
Mefûlun fih | Mefûlun fih | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr | Mecrur | Cârr |
الْأَرْضِ | إِلَى | السَّمَاءِ | مِنْ | الْأَمْرَ | هُوَ | يُدَبِّرُ |
يُدَبِّرُ: “Tedbir eder” demektir. دبر kökünden tef’îl bâbından üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. 4. ayetteki Allah’a racidir. دُبُر arka, arka taraf demektir. Birinci bâbdan (دَبَرَ – يَدْبُرُ) önünde olan birisini arkasından takip etmek, izlemek manasındadır. Tef’îl bâbında (دَبَّرَ – يُدَبِّرُ) أَمْر (emir, iş) için kullanılır. Bir işin istenilen sonuca ulaşması için ayrıntılarını görünmeyen yönleriyle birlikte başlangıcından bitişine kadar düzenlemek, işin ilerleyişi sırasında meydana gelecek aksaklıklara karşı önlem alıp en ince detaylarına kadar tasarlamaktır. Tefe’ûl bâbında ise (تَدَبَّرَ - يَتَدَبَّرُ) bir şeyin açıkça görünmeyen arka yüzünü bulmak için çaba göstermek, kolayca fark edilmeyen yönlerini ve inceliklerini araştırmak demektir.
الْأَمْرَ: “Emir, iş” demektir. ءمر kökünden câmid isimdir. Biz Türkçede emir denince yapılması zorunlu olan komut olarak anlıyoruz. Emir öyle değildir. Emir önceden belirlenmiş talimatları takip ederek amacına ulaşmak için programlı bir şekilde uygulanarak gerçekleştirilmesi gereken görev veya iştir. Çoğulu أُمُور dur.
مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
السَّمَاءِ: “Gök, sema” demektir. سمو kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan سُمُوّ mastarı bütün seviyelerin üstüne çıkmak, en üst seviyeye yükselmek manasındadır. Bu mastar manasından bütün seviyelerin üstüne çıkan manasında سَمَاء her şeyin en üstü olarak “gök” anlamında camid isimdir. İsm-i cem-i cinstir. Yani hem cinsi ifade eder hem de topluluğu ifade eder. Yani gök cinsi veya gök topluluğu demektir. Cins ifade ettiği zaman eril, cem ifade ettiği zaman dişildir. İsm-i cemi cinsler sonuna ة alarak müfredleşirler. Yani tekili سَمَاوَة veya سَمَاءَة dir. İsm-i cemi cins bu şekilde ة alarak müfredleştikten sonra çoğulu سَمَوَات dır. Ancak Kuran’da سَمَاوَة veya سَمَاءَة şeklinde kullanımı yoktur. Kuran tekil olarak da yine سَمَاء yı kullanmaktadır.
مِنَ السَّمَاءِ: “Gökten, semadan” demektir.
إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.
الْأَرْضِ: “Yer, arz” demektir. ءرض kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan أَرَض mastarı bir mekânın bereketli, verimli olması, hayrının çok olması ve yerleşme ve ikamet için uygun olması manasındadır. Bu mastar manasından yerleşme için uygun olan manasında أَرْض “yer” anlamındadır. “Yeryüzü” manasına da gelir. Yerleşme için uygun olan her yer arzdır. Ay’a yerleşirseniz, orası arz olur. Mars’a yerleşirseniz, orası arz olur. Uzay istasyonuna yerleşirseniz, orası arz olur. Arzı yerküre olarak sınırlandırmak yanlıştır. Yerküre içindeki herhangi bir alan da arzdır. Türkçeye geçen arsa ve arazi kelimeleri, İngilizcedeki earth kelimesi buradan gelmektedir.
إِلَى الْأَرْضِ: “Yere, arza” demektir.
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ: “Emri semadan arza tedbir eder” demektir.
Emir önceden belirlenmiş talimatları takip ederek amacına ulaşmak için programlı bir şekilde uygulanarak gerçekleştirilmesi gereken görev veya iştir. Allah emri tedbir eder denmiştir. Buradaki emir harf-i tarifle marifedir. Buradaki harf-i tarifin amacı istiğrak olursa bütün emirler, cins olursa emir cinsi, ahd olursa belirli bir emir demektir. Tedbir ise bir işin istenilen sonuca ulaşması için ayrıntılarını görünmeyen yönleriyle birlikte başlangıcından bitişine kadar düzenlemek, işin ilerleyişi sırasında meydana gelecek aksaklıklara karşı önlem alıp en ince detaylarına kadar tasarlamaktır. Allah bütün emirleri bu şekilde tedbir etseydi dünyada hiçbir kötülüğün olmaması gerekirdi. Her dönem iyiliklerle dolu cennet gibi bir yerde yaşardık. Allah bizi imtihan ettiği için bu şekilde yapmaz. Bu nedenle buradaki harf-i tarif ahd içindir. Allah’ın gerçekleşmesini istediği emirler için geçerlidir. Allah’ın emri tedbir etmesi demek her türlü ihtimale karşı bir önlem alarak işin bütün aşamalarını kontrol altında tutarak o işin istenilen nihai sonuca varmasını sağlamasıdır. Allah’ın dini (düzeni) olmayan yerlerde zulüm düzeni vardır. Cahiliye hakimdir. İşte bu dönemlerde Allah kendi dininin (düzeninin) gelmesi için bir emri tedbir eder. Başlangıcı ve sonucu bellidir. Sadece aktörler değişir, şartlar değişir, imkânlar değişir. İşte bu emrin gerçekleşmesi sırasında meydana gelecek her tür olaya karşı tedbir alınmış olur. Bunun semadan arza doğru olması ilginçtir. Buradaki sema kuantum seçenekleridir. Arz ise bu seçenekler içinden gerçekleşendir. Allah bir emri tedbir ettiği zaman tüm kuantum seçenekleri içinde o emrin gerçekleşmesini sağlayacak seçenekleri yaratmıştır.
Allah’ın yolunda cihad edenler (çabalayanlar) vardır. Bu cihad edenlerden vazgeçen, dönen olursa Allah semadan (kuantum seçeneklerinden) diğer bir seçeneği devreye sokar. Artık cihad eden değişmiştir ama hedefe doğru gidişat değişmemiştir. Bu nedenle Allah bir emri tedbir ettiği zaman o emir gerçekleşir.
Başlangıçtan bitişe doğru emrin gerçekleşmesi için tüm seçenekler tedbir edilmiştir. O seçenekte bir problem meydana gelirse diğer seçenek devreye girer ve Allah’ın tedbir ettiği emir mutlaka gerçekleşir.
Öncesindeki ayette sizin için Allah’ın dunundan ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır denmiştir. Bu cümle ile o cümle ilişkilidir. Allah sizin velinizdir ve size şefaatte (katkıda) bulunur. O bir emri tedbir eder ve o emir gerçekleşir denmektedir. Bu da Allah’ın bize veli ve şefaatçi olmasıyla ilgilidir.
ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
Sonra miktarı saydığınızdan bin sene olan bir yevm içinde O’na yükselir.
Fiil cümlesi | Atıf harfi |
Mefûlun fih | Mefûlün bih GS | Fâil | Fiil |
Mecrur | Cârr | Mecrur | Cârr |
Sıfat Mensuh isim cümlesi | Mevsûf |
Haberi | İsmi | Kâne |
Sıfat | Mevsûf |
Mecrur | Cârr |
مَا تَعُدُّونَ | مِنْ | أَلْفَ سَنَةٍ | مِقْدَارُهُ | كَانَ | يَوْمٍ | فِي | هُ | إِلَى | هُوَ | يَعْرُجُ | ثُمَّ |
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. Cümleleri birbirine atfeder. Ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir, buna “tertip” denir. Önce ma’tufun aleyh, sonra ma’tûf gelir. Bu nedenle sümme ile yapılan atıfta ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. Zamansal olarak peşi sıra oluşu göstermez, arada belirli bir zaman geçmiştir. Bu nedenle “takip etkisi yoktur”. Bu arada boşluk olmasına “terahi” (تَرَاخِي) denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasındaki boşluğun belirli bir süresi yoktur, duruma göre bu süre değişir. Kısa bir süre olabileceği gibi uzun bir süre de olabilir.
Atıf fâsı (فَ) da zamansal ilişki için gelir. Atıf fâsına tertip ve takip fâsı da denir. ثُمَّ gibi ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir (tertip) ve ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. ثُمَّ den farklı olarak zamansal olarak peşi sıra oluşu gösterir. Buna “takip” denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasında bir boşluk yoktur, ma’tûf ma’tûfun aleyhten hemen sonra aynı işi yapmıştır.
يَعْرُجُ: “Yükselir” demektir. عرج kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Fâili müstetir هُوَ dir. الْأَمْرَ ye racidir. Daha alçak bir yerden daha yüksek bir yere intikal etmek manasındadır.
إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.
هِ: “O” demektir. Eril tekil mecrur muttasıl zamirdir. 4. ayetteki Allah’a racidir.
إِلَيْهِ: “O’na” demektir. Allah’a demektir.
فِي: “İçinde” demektir. Harf-i cerdir.
يَوْمٍ: “Dönem” demektir. “Dönem, gündüz” anlamlarındadır. Çoğulu أَيَّامٍ dir.
اليَوْمُ: معروفٌ مِقدارُه من طلوع الشمس إِلى غروبها
Yevm: Miktarı güneşin doğmasından batmasına kadar olan süre olarak bilinir. (Lisanu-l A’râb)
يَوْم kelimesinin birincil anlamı “gündüz”dür. Aynı zamanda dönem anlamındadır. Güneşin doğmasından batmasına kadar olan süredir. 24 saat olan günü ifade etmez.
Eğer يَوْم izafetle (isim tamlamasıyla) gelmişse o zaman “gündüz” anlamında değil “dönem” anlamındadır. İzafetle gelmediği zamanlarda da asıl anlamı “dönem”dir. Eğer “gündüz” anlamına gelmediğine dair karine varsa “dönem” anlamındadır. Eğer başında harf-i tarifle tekil olarak geliyorsa (الْيَوْم) bu durumda “bu dönem” anlamındadır ama Türkçede de bu dönemi ifade eden kelime olan “bugün” şeklinde tercüme edilebilir.
كَانَ: Mazi nakıs fiilldir. Bu fiilin mastarının asıl anlamı “olmak” iken nakıs fiil olduğunda kendisinden sonra bir isim ve haber gelir. Asıl anlamıyla kullanıldığında tam fiil, bir isim ve haberden önce kullanıldığında nakıs (eksik) fiil denir.
مِقْدَارُ: “Ölçü, miktar” demektir. قدر kökünden ikinci bâbdan ism-i alettir. Boyutları, dereceleri, sınıfları bir kıyasa göre belirlemek, ince bir hesapla tanımlamak manasındaki fiilden “referans ölçüt” yani “ölçü” manasına gelmiş ism-i alettir. مِفْعَال kalıbından gelmiştir.
هُ: “O” demektir. Eril tekil mecrur muttasıl zamirdir. يَوْمٍ e racidir.
مِقْدَارُهُ: “Onun miktarı, onun ölçüsü” demektir. Dönemin miktarı, ölçüsü demektir.
أَلْفَ: “Bin” demektir. Sayıdır. Arapçada sayıya adet (الْعَدَدُ), sayılana ma’dûd (الْمَعْدُودُ) denir. Sayılan (Ma’dûd) sayının aynı zamanda temyizidir (kapalılığı gideren öğe). Sayıya da mümeyyez (kapalılığı giderilen) denir.
سَنَةٍ: “Sene” demektir. Sayılan yani ma’dûddur (الْمَعْدُودُ). Çoğulu سِنِينَ dir. سنه kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan سَنَه mastarı bir şeyin üzerinden uzun bir zaman geçmesi ve bu geçen zamanın alametlerinin bu şeyde görünmesidir. Bu mastar manasından geçen zaman birimi olarak sene camid isimdir. Sonundaki ه hazf edilmiş ve bu hazfin yerine ivaz olarak ة getirilmiştir (سَنَهٌ سَنَةٌ). Sene ile âm arasında fark vardır. Sene ile bir zaman diliminin tamamı anlatılır. Arada boşluklar olmadan devam eden bir süredir ve onunla ilgili anlatılan olay o süre içinde kesintisiz olarak gerçekleşmiştir. Âm ile anlatılan olay ise zaman diliminin tamamı içinde gerçekleşmemiştir. Zaman diliminin içinde gerçekleşmiş ama zaman diliminin tamamını kapsamamıştır. Süre anlatılmak istendiğinde sene, içindeki olay anlatılmak istendiğinde âm kullanılır. Örnek olarak üniversitede dört sene okudum denmez, dört âm okudum dersiniz. Çünkü senenin tamamı boyunca üniversitede okumazsınız.
أَلْفَ سَنَةٍ: “Bin sene” demektir. Sayı ve sayılandan oluşan izafettir (isim tamlamasıdır).
1000 ve katları olan sayılarda sayılan ister eril ister dişil olsun kullanımı aynıdır. Sayılan (ma’dûd) ya izafette muzafun ileyh olarak ya da temyiz olarak gelir. İzafetle gelince sayılan tekil olarak gelir. Burada da öyledir (سَنَةٍ). Temyiz olarak geldiğinde sayılan çoğul ve mensub olarak gelir. Eğer temyiz olarak gelseydi أَلْفًا سِنِينَ şeklinde gelecekti.
مِنْ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.
مَا: Umumi ism-i mevsuldür.
تَعُدُّونَ: “Sayarsınız” demektir. عدد kökünden birinci bâbdan ikinci şahıs eril çoğul merfu muzari malum fiildir. Mef’ûlü mahzuf هُ zamiridir ve مَا umumi ism-i mevsulünün hazf edilmiş aid zamiridir.
مَا تَعُدُّونَ: “Saydığınız” demektir.
مِمَّا تَعُدُّونَ: “Saydığınızdan” demektir.
أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ: “Saydığınızdan bin sene” demektir.
كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ: “Miktarı saydığınızdan bin senedir” demektir.
يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ: “Miktarı saydığınızdan bin sene olan bir yevm (dönem)” demektir.
فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ: “Miktarı saydığınızdan bin sene olan bir yevm (dönem) içinde” demektir.
يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ: “Miktarı saydığınızdan bin sene olan bir yevm (dönem) içinde O’na yükselir” demektir.
سَأَلَ سَائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (1) لِلْكَافِرِينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌ (2) مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ (3) تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ (4)
Bir isteyen kâfirler için onu hiçbir def edenin olmadığı miraçlar sahibi Allah’tan gelen bir azabı istedi. Melekler ve ruh O’na miktarı elli bin sene olan bir yevmde (dönemde) urûc ederler (yükselirler). (Mearic 1-4)
Bu ayetlerde Allah’ın urûc için yerlere sahip olduğu ve bunlara miraç dendiği anlaşılmaktadır. Bu miraçlar içinde yükselmektedirler. Allah’ın bir mekânı yoktur ama O’na yükselme demek arşa yükselme demektir. Arş beş boyutlu uzayın sınırıdır. Onun dışında mekân yoktur. Allah’a urûc etmek arşa doğru yükselmek demektir.
Secde suresinin bu ayetinde emir tedbir edilmekte sonra Allah’a urûc etmektedir. Bu da gerçekleşen emirlerin kayıt altına alındığının ifadesidir.
Mearic suresinin 4. ayetindeki yevm (dönem) elli bin senedir. Secde suresindeki bu ayette ise yevm bin senedir.
وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
Kesinlikle rabbinin indinde bir yevm (dönem) sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir. (Hac 47)
Bu ayette ise “bir yevm sizin saydıklarınızdan bin senedir” denmemiş “bir yevm sizin saydıklarınızdan bin sene gibidir” denmiştir. Bu ayette “miktar” ifadesi geçmemiştir.
Secde suresinin bu ayetinde يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِنَ الَّذِي تَعُدُّونَ şeklinde has ism-i mevsul ile değil يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِنْ مَا تَعُدُّونَ şeklinde umumi ism-i mevsulle gelmiştir. Buna göre saydığımız seneler birbirinden farklı olmalıdır. Yani senelerin süresi değişken olmalıdır. Bugün de bilinmektedir ki Dünya’nın Güneş çevresindeki dönüş süresi her yıl yaklaşık 0,000015 saniye (15 mikrosaniye) kadar uzar. Dünya yaratıldığındaki bir sene ile günümüzdeki bir sene birbirinden farklıdır. Burada الَّذِي değil de مَا gelmesi Kuran’ın bir mucizesidir.
Bu ayette seneler içinde sizin saydığınızdan denmektedir. Bizim saydığımız dışında seneler mi vardır da böyle söylenmiştir. Mearic 4’te sizin saydığınızdan kaydı yoktur. Oradaki sene ile bizim saydığımız seneler farklıdır. Biz seneleri sayarken ya ay takvimine göre ya güneş takvimine göre sayarız. Bizim saymadığımız seneleri biz bilemiyoruz. Bu nedenle ayette bizim saydığımızdan olan seneler denmiştir.
Bu ayette مِنْ gelmeden يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مَا تَعُدُّونَ şeklinde gelebilirdi. Bu durumda anlam “miktarı saydığınız bin sene olan bir dönem içinde O’na yükselir” olurdu. Bu durumda saydığımız senelerden kılı kılına bin sene olacaktı. Küsuratlar veya yaklaşıklık söz konusu olmayacaktı. Zaten senelerin süresi sürekli değiştiği için bu olamazdı. Burada مِنْ gelmesi de Kuran’ın bir mucizesidir.
Bu ayette كَانَ gelmeden يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِي يَوْمٍ مِقْدَارُهُ أَلْفُ سَنَةٍ مَا تَعُدُّونَ şeklinde isim cümlesi ile gelebilirdi. كَانَ gelmesiyle o yevmin (dönemin) zaman ifadesi sağlanmış olmaktadır. كَانَ gelmediğinde yevmin miktarı sabit olacaktı. Değişiklik olmayacaktı. Oysa yevmler değişik sürelerde olurlar ki Mearic 4’te elli bin sene olan bir yevm yine كَانَ ile ifade edilmektedir.
Bu ayette يَعْرُجُ إِلَيْهِ يَوْمًا كَانَ مِقْدَارُهُ أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ şeklinde bir yevmin tamamında değil bir yevmin içinde (فِي يَوْمٍ) denmiştir. Bu nedenle bu yevmin tamamında yani yaklaşık bin senede çıkmamakta, maksimum bin sene sürmektedir. Bütün emirler farklı farklı sürelerde urûc etmekte, kimi kısa kimi ise uzun sürmektedir. 1000 seneye yakın bir sürede ama farklı süreler içinde emirlerin urûc olduğu ifade edilmiş olmaktadır. Bu da Kuran’ın müthiş anlatım özelliklerini göstermektedir.
Bu ayetler bize insanlığı dönemlerini de 1000 yıllık dönemler olarak sınıflandırmamız gerektiğini göstermektedir. Medeniyetlerin ömrü de rahmetli Karagülle’nin defalarca ifade ettiği gibi yaklaşık 1000 senedir. İşte bu Allah’ın indindeki dönemdir. Hac 47’de (وَإِنَّ يَوْمًا عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ) bu ifade edilmiştir. Rabbinin indinde denerek rabbine göre bir dönemin 1000 sene olduğu ifade edilmiştir. Allah değil, rab kullanılması ise bunun insanlığın yetişmesi, gelişmesi, terbiye olması ile ilgili olduğunu göstermektedir. 1500 yıllarında dipte olan 2000 yılı civarında zirvede olan batıl batı medeniyeti çökmektedir. 2000-3000 yılları arasında yaşayacak olan yeni hak medeniyeti doğmak üzeredir. İşte bu hak medeniyeti getirecek olanlar Kuran’ın ifadesi ile evvelun, sabikun, mukarebun’dur. Emrin 1000 yıl içinde Allah’a urûc etmesi demek medeniyetin ömrünün 1000 yıl olacak olması demektir. Bu emrin yani yeni hak medeniyetin doğması Allah tarafından semadan arza tedbir edilmiştir. Burada görev almak isteyenlere Allah görev vermektedir. Burada görev almak istemeyip cahiliye döneminin araçları olan Tağut’un sebilini araç edinenlerin yerine Allah kendi yolunda olanları getirecektir.
Öncesindeki ayette Allah’ın dunundan veli ve şefaatçi olmayacağı söylendikten sonra hedefe ulaşma konusunda tereddüt olmayacağı bu ayetle ifade edilmiş olmaktadır. Allah kendi dininin (düzeninin) gerçekleşmesi için gereken emri semadan arza tedbir etmiştir. Sizin tereddütünüz olmasın demektedir. Bir aksilikle karşılaştığınızda hemen diğer seçeneği Allah devreye sokacaktır. Sonra tekrar bir aksilik çıkarsa yeni bir seçeneği devreye sokacaktır. Sonuçta Allah’ın istediği sonuç meydana gelecektir. Bu süre içinde Allah’ın yolunda olan insanlar değişeceklerdir. Bırakıp gidenler olacaktır, yerlerine yenileri gelecektir. Zor günler olacak, o zor günler içinde uzaklaşanlar olacaktır. Cahiliye döneminin çok oy, çok para, çok mürid sistemi içinde çabalamayan Allah’ın yolunda olanları o sistemlerde çaba içinde olanlar dalalette görecek, küçük görecek, önemsiz görecektir. Cahiliye döneminin araçlarıyla, çok para kazanma sistemleriyle, algı oluşturmaya dayanan çok oy kazanma sistemleriyle, insanların duygularını istismar ederek onlara cennet vaadiyle paralarını alan mürid kandırma sistemleriyle onlar oyalanırken Allah emrini tedbir edecek ve kimsenin önem vermediği evvelun, sabikun, mukarrebun kullarıyla kendi dinini (düzenini) getirecektir.
Teşvikiye, Yalova
18 Ocak 2025
M. Lütfi Hocaoğlu