RÛM SÛRESİ - 6. Hafta
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (11)
Allah, yaratmayı başlatır sonra onu iade eder sonra O’na döndürüleceksiniz. (11)
İsim cümlesi |
Haber | Mübteda |
Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûf Fiil cümlesi | Atıf harfi | Ma'tûfun aleyh Fiil cümlesi |
Nâib-i fâil | Fiil | Mefûlün bih GS | Fâil | Mefûlun bih | Fiil | Mefûlun bih | Fâil | Fiil |
و | تُرْجَعُونَ | إِلَيْهِ | ثُمَّ | هُوَ | هُ | يُعِيدُ | ثُمَّ | الْخَلْقَ | هُوَ | يَبْدَأُ | اللَّهُ |
اللَّهُ: “Allah” demektir. Alemlerin rabbinin özel ismidir. İsim cümlesinde mübtedadır. Arkasından O’nunla ilgili haber veren birbirine atfedilmiş üç cümle vardır. Her cümlede Allah’a raci olan bir zamir vardır. Bu zamir mübteda ile haber arasındaki bağlantıyı sağladığından bu zamire rabıt zamiri denir. يَبْدَأُ الْخَلْقَ ve يُعِيدُهُ cümlelerinin fâili olan müstetir هُوَ (Türkçede gizli özne denir), إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cümlesindeki هُ zamirleri rabıt zamirleridir.
يَبْدَأُ: “Başlatır” demektir. بدء kökündendir. Üçüncü bâbdan üçüncü şahıs tekil muzari merfu malum fiildir. Bu kökten fiil üçüncü bâb ve if’âl bâbından olmak üzere iki bâbdan gelir. Bu fiilde mutlaka bir mastar mef’ûl vardır. Bazen mahzuf olur (söylenmez), bazen zahir olur (söylenir) ama her zaman vardır. O mastarla olan fiile başlamak anlamındadır. Ancak ilk defa başlamayı ifade etmez, daha önce yapılmış bir fiilin tekrar başlatılmasını ifade eder. Halk’a başlamak demek yaratmaya başlamak demektir. Ancak ilk defa halk’a başlamak değildir. İade ile kullanılırsa başlatılan fiilin bittikten sonra tekrar yeniden başlatılacağını ifade eder. Bir fiilin daha önce hiç yapılmadan ilk defa başlatılmasını ifade eden بدع köküyle yakın akrabalığı vardır.
بدع ilk başlangıçken بدء sonraki başlangıçlardır.
بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ
Göklerin ve yerin (Kâinatın) ilk defa ortaya çıkarıcısı (Bakara 117, Enam 101)
قُلْ مَا كُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ
De ki ben resullerden ilk ortaya çıkan değilim. (Ahkâf 9)
رَهْبَانِيَّةً ابْتَدَعُوهَا مَا كَتَبْنَاهَا عَلَيْهِمْ إِلَّا ابْتِغَاءَ رِضْوَانِ اللَّهِ
Ruhbanlık, onlara yazmadığımız, yalnızca Allah rızasını aramak için onu kendi kendilerine ilk defa ortaya çıkardılar. (Hadid 27)
Bu ayetlerde بدع kökünün ilk defa başlatmayı ifade ettiği anlaşılmaktadır. Evreni Allah ilk defa ortaya çıkarmıştır. Sonra bu ortaya çıkardığından yaratmıştır.
Büyük patlama teorisine göre evren 13,8 milyar yıl önce tek ve belirsiz bir hacme sahip bir tekillikten hızla genişleyerek bugünkü halini almıştır. Tekillikler bir hacmi olmayan sonsuz yoğunluğa sahip noktalardır. Kara delikler bu tekilliklere örnektir. İşte bu ilk tekillik ilk defa başlatılandır (بَدِيعُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ). Bu tekillikten evren aniden genişlemiştir (أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا). Teoriye “büyük patlama” dense de gerçekte bir patlama yoktur. Ani bir genişleme vardır. Bu patlama ismini teoriyi ileri sürenler değil teoriyle alay eden bir bilim adamı vermiştir. İşte bu tekillikten evren yaratılmıştır. خَلْق yani yaratma başka bir malzemeden bir şey oluşturmadır. خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ (gökleri ve yeri yarattı) denildiğine göre başka bir malzemeden evren yaratılmalıdır ki bu malzeme o ilk tekilliktir.
Kuran’da hem üçüncü bâbdan hem de if’âl bâbından gelen بدء kökünden olan bu fiil üçüncü bâbdan if’âl babına geçince sayruret ifade eder. Fâilin fiili başlattığı halde olmasını ifade eder.
إِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُعِيدُ
Kesinlikle O, O başlatır ve iade eder. (Buruc 13)
أَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ
Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını sonra onu iade ettiğini hiç görmediler mi? (Ankebut 19)
Bu ayetlerde if’âl bâbından gelmiştir. Sayruret ifade etmektedir.
الْخَلْقَ: “Yaratmak” demektir. Mastardır. يَبْدَأُ fiilinin mef’ûlüdür. Var olan başka bir şeyden, şeylerden yeni bir şey üretmek manasındadır.
يَبْدَأُ الْخَلْقَ: “Yaratmayı başlatır” demektir.
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. Cümleleri birbirine atfeder. Burada يَبْدَأُ الْخَلْقَ cümlesine يُعِيدُهُ cümlesini atfetmiştir. Bu atıf harfi ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir, buna “tertip” denir. Önce ma’tufun aleyh, sonra ma’tûf gelir. Bu nedenle sümme ile yapılan atıfta ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. Zamansal olarak peşi sıra oluşu göstermez, arada belirli bir zaman geçmiştir. Bu nedenle “takip etkisi yoktur”. Bu arada boşluk olmasına “terahi” (تَرَاخِي) denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasındaki boşluğun belirli bir süresi yoktur, duruma göre bu süre değişir. Kısa bir süre olabileceği gibi uzun bir süre de olabilir.
Atıf fâsı (فَ) da zamansal ilişki için gelir. Atıf fâsına tertip ve takip fâsı da denir. ثُمَّ gibi ma’tûfun aleyhle ma’tûf arasında oluşun sırasını gösterir (tertip) ve ma’tûf ile ma’tûfun aleyh yer değiştiremez. ثُمَّ den farklı olarak zamansal olarak peşi sıra oluşu gösterir. Buna “takip” denir. İş yapmada ma’tûfun aleyh ile ma’tûf arasında bir boşluk yoktur, ma’tûf ma’tûfun aleyhten hemen sonra gerçekleşmiştir.
يُعِيدُ: “İade eder, geri döndürür” demektir. Birinci bâbdan عَادَ - يَعُودُ şeklinde daha önceden ayrıldığı yere geri dönmek, başlangıçtaki durumuna dönmek manasındadır. Lazım fiildir. Birinci bâb if’âl bâbına (أَعادَ – يُعِيدُ) tadiye etkisi ile gelir. Geri döndürmek, iade etmek anlamına gelir.
هُ: “O” demektir. Mensub muttasıl zamirdir. الْخَلْقَ ya racidir.
يُعِيدُهُ: “Onu iade eder” demektir. Fâili müstetir (gizli) هُوَ dir. Allah’a racidir. “Yaratmayı ilk haline döndürür” demektir. Yaratmayı başlatır ve sonra ilk haline döndürür.
يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ da bir şeyi, birini yaratma ifadesi geçmemektedir. Bu durumda şunu sorabiliriz: buradaki الْخَلْقَ neyi ifade ediyor? Başında harf-i tarifle (ال) gelen bir mastardır. Bu harf-i tarif ya özel bir yaratılışı ifade eder ya da tüm yaratılışları ifade eder.
الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ
Yarattığı her şeyi en iyi yapandır ve insanı yaratmaya tinden başladı. (Secde 7)
Bu ayette özel bir yaratılışın, insanın yaratılışının başlangıcı ifade edilmektedir.
كَمَا بَدَأَكُمْ تَعُودُونَ
Sizi başlattığı gibi avdet edersiniz. (Araf 29)
Burada ise بَدَأَ fiilinin mef’ûlü olan mastar hazf edilmiştir. Bu mastar خَلْق (yaratma) olabilir veya مَحْيَى (yaşam) olabilir. بَدَأَ خَلْقَكُمْ (sizin yaratılmanızı başlattı) veya بَدَأَ مَحْيَاكُمْ (sizin yaşamanızı başlattı) anlamındadır. Bu ayette iade edilirsiniz demiyor. Avdet edersiniz diyor.
Buna göre Allah’ın iade etmesi başlangıçtaki yaşatmanın aynısı değil, bir benzeri olarak gerçekleşiyor. İade edilen kendiliğinden iade oluyor demektir. Eğer biz iade ediliyor olsaydık ayette تُعَادُونَ (iade edilirsiniz) şeklinde gelirdi. İade edilen yaratmadır. Yaşatmanın iadesiyle yaşatılan avdet etmektedir.
İnsan cenin iken yaşatılmasına başlanmış olur. Ruh ile beden bağlanmış olur. Sonra ölümle ruh ve beden arasındaki bağ kopmuş olur. Baas yevminde zamansızlık içindeki ruh ölen bedenin ölmeden önceki haline bağlanır. Bu da avdettir. Bu otomatik bir şekilde gerçekleşir. Bu nedenle تُعَادُونَ (iade edilirsiniz) şeklinde değil تَعُودُونَ (avdet edersiniz) şeklinde gelmiştir. Aynısı değil benzeri olduğu için كَ (gibi) ile gelmiştir. İlkinde ruh cenine bağlanmış, ikincisinde ise ölmeden hemen önceki bedene bağlanmıştır.
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (142) فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّحِينَ (143) لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ (144)
Kınar halde iken balık onu lokmaladı. Eğer o tesbih edenlerden olmasaydı baas edildikleri güne kadar onun karnında kalacaktı. (Saffat 142-144)
Bu ayetlerde Yunus Peygamberin balığın karnında baas gününe kadar kalması demek o zamanda ölüp baas gününde ruhunun balığın karnında olduğu o zamandaki bedenine bağlanması demektir. Bu ayetlerde anlatılan Yunus Peygamberin avdetidir.
بَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِينٍ cümlesinde ise insan türünün yaratılmasının başlangıcı vardır ama insan türünün iadesi yoktur. Eğer iade olsaydı türün yeniden yaratılması söz konusu olacaktı. Oysa her insan tek tek avdet edecektir, öldükleri zamanda yeniden ruh beden ilişkisi başlayacak ve hayat bulacaklardır.
يَوْمَ نَطْوِي السَّمَاءَ كَطَيِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ كَمَا بَدَأْنَا أَوَّلَ خَلْقٍ نُعِيدُهُ وَعْدًا عَلَيْنَا إِنَّا كُنَّا فَاعِلِينَ
Kitaplar için göğü kayıt defterlerinin dürüldüğü gibi düreceğimiz gün… İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iade ederiz. Üzerimize bir vaad… Kesinlikle biz yapanlarız. (Enbiya 104)
Bu ayette ise ilk yaratılışın başlatılması gibi onun iade edilmesi vardır. İlk yaratılışın iadesi değil, ilk yaratılışın başlatılması gibi iadesi vardır. Ona benzeyecek ama aynısı olmayacaktır. Buradaki ilk yaratılışın ne olduğu ayrı bir inceleme konusudur. Ancak ifadenin gelişinden ve iade edilenin başlatılana benzemesinden dolayı ve cümlenin öncesinden ilk yaratılışın dünya hayatıyla ilgili yaratılış, iade edilenin ise ahiret ile ilgili yaratılış olduğunu düşündürtmektedir.
Bunlara göre يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ daki الْخَلْقَ nın hangi yaratılışı ifade ettiği öncesi ve sonrasından anlaşılmalıdır. Bütün geçtiği ayetlerde de bu şekilde değerlendirilmelidir.
إِنَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِ
Kesinlikle O, yaratmayı başlatır sonra iman eden ve salih amel edenlere ölçütle karşılık vermesi için onu iade eder. (Yunus 4)
Bu ayette ayetin devamından iman edenlere verilecek karşılıkların yeniden yaratılması olduğu anlaşılmaktadır.
ثُمَّ: “Sonra” demektir. Atıf harfidir. يُعِيدُهُ cümlesine إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ cümlesini atfetmektedir.
إِلَى: “-e” demektir.
هُ: “O” demektir. Mecrur muttasıl zamirdir. Allah’a raci olan rabıt zamiridir.
إِلَيْهِ: “O’na” demektir.
تُرْجَعُونَ: “Döndürüleceksiniz” demektir. “Başlangıç noktanıza, geldiğiniz yere geri döndürüleceksiniz” demektir. Meçhul (edilgen) fiildir. رجع kökünden ikinci bâbdan gelmektedir. Bu kökün bir özelliği vardır. Hem lazım (geçişsiz) hem de müteaddidir (geçişli). Lazım fiiller mef’ûl almazlar yani fiilden etkilenen fiili yapanın kendisidir, etkilenen başka birisi yoktur. Müteaddi fiillerde ise fâilin yaptığı fiilin etkilediği bir mef’ûl vardır. Bu kök aynı bâbdan geldiği halde hem lazım hem de müteaddi olabilmektedir. Fark mastardadır.
| Mastar | Muzari | Mazi |
Lazım | رُجُوع | يَرْجِعُ | رَجَعَ |
Müteaddi | رَجْع | يَرْجِعُ | رَجَعَ |
Ayetlerde lazım ve müteaddi geçişlere örnek verecek olursak:
| Ayette geçiş | Anlam |
Lazım | لَمَّا رَجَعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُوا يَاأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ | Babalarına döndüklerinde dediler ki “Ey babamız, keyl bizden men edildi”. (Yusuf 63) Burada fiil lazımdır. Mef’ûlü yoktur. Kendileri dönmüşlerdir. |
Müteaddi | رَجَعْنَاكَ إِلَى أُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ | Gözü aydın olsun ve hüzünlenmesin diye seni annene döndürdük. (Taha 40) Burada fiil müteaddidir. Mef’ûlü كَ (sen) zamiridir, döndürülendir. |
Burada تُرْجَعُونَ meçhul fiildir ve bu nedenle lazım olamaz, müteaddi olmak zorundadır. Bu nedenle müteaddi meçhul olarak manası “döndürülürsünüz” şeklindedir.
| Mastar |
Müteaddi Malum | Döndürme |
Müteaddi Meçhul | Döndürülme |
Lazım Malum | Dönme |
Lazım Meçhul | Lazım ve meçhul bir arada olmaz |
Yalnız bu ayette تُرْجَعُونَ nin dört ayrı kıraati olduğu görülmektedir.
Şerh | Kelime | Ravi | Kari |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | نافع المدني |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | ابن كثير المكي |
(يُرْجَعُونَ) بياء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | أبو عمرو بن العلاء |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | ابن عامر الدمشقي |
(يُرْجَعُونَ) بياء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | شعبة | عاصم الكوفي |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | حفص | عاصم الكوفي |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | حمزة الكوفي |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | الكسائي الكوفي |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | أبو جعفر |
(يَرْجِعُونَ) بياء مفتوحة وبكسر الجيم | تُرْجَعُونَ | روح | يعقوب |
(تَرْجِعُونَ) بتاء مفتوحة وبكسر الجيم | تُرْجَعُونَ | رويس | يعقوب |
(تُرْجَعُونَ) بتاء مضمومة وبفتح الجيم | تُرْجَعُونَ | متفق عليه | خلف العاشر |
Bu kıraatlerdeki geçişlilik ve anlamları şöyledir:
Kıraat | Geçişlilik | Etkenlik | Anlam |
تُرْجَعُونَ | Müteaddi (Geçişli) | Meçhul (Edilgen) | Döndürülürsünüz (رَجْع edilirsiniz) |
يُرْجَعُونَ | Müteaddi (Geçişli) | Meçhul (Edilgen) | Döndürülürler (رَجْع edilirler) |
تَرْجِعُونَ | Lazım (Geçişsiz) | Malum (Etken) | Dönersiniz (رُجُوع olursunuz) |
يَرْجِعُونَ | Lazım (Geçişsiz) | Malum (Etken) | Dönerler (رُجُوع olurlar) |
Böylece dört ayrı kıraatle dört ayrı anlam sağlanmış olmaktadır.
إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ: “O’na döndürüleceksiniz” demektir. Dört ayrı kıraati ayrı ayrı olarak değerlendirirsek:
Kıraat | Anlam |
إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ | O’na döndürüleceksiniz |
إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ | O’na döndürülecekler |
إِلَيْهِ تَرْجِعُونَ | O’na döneceksiniz |
إِلَيْهِ يَرْجِعُونَ | O’na dönecekler |
Allah’a döneceksiniz, dönecekler, döndürüleceksiniz, döndürülecekler.
يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ: “Yaratmayı başlatır sonra onu iade eder sonra O’na döndürüleceksiniz” demektir.
اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ: “Allah, yaratmayı başlatır sonra onu iade eder sonra O’na döndürüleceksiniz” demektir.
O’na döndürüleceksiniz ifadesiyle Allah’ın başlattığı ve iade edeceği yaratmanın bizim O’na döndürülmemizle ilgili olan yaratma olduğunu anlıyoruz. Evrenin yaratılmasından, bizim ihtiyacımız olan her şeyin yaratılması bu yaratmanın içindedir. Sonra iade edilmesi demek yeniden hayat bulacağımız ikinci yaşamamızın ilk yaşamamıza benzemesindendir. Bu nedenle başlatılan yaratma dünya hayatındaki özel bir yaratılma, iade edilen yaratılma ise ahiretteki özel bir yaratılmadır. Bu yaratılma canlıların ve dolayısıyla insanın yaratılmasıdır.
كُنْتُمْ أَمْوَاتًا فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Ölülerdiniz de size hayat verdi sonra sizi öldürecek sonra size hayat verecek sonra O’na döndürüleceksiniz. (Bakara 28)
Bu ayette de görülmektedir ki döndürülme öncesinde ilk hayat ve ardından ikinci hayat vardır. Bu da Rûm suresindeki bu başlatılan yaratmanın canlıların yaratılması olduğunu desteklemektedir.
Allah’a döndürülme veya Allah’a dönme yaratılışın iadesinden bir nevi ikinci yaratılıştan, insanlar için ise ikinci hayattan sonradır. Arada ثُمَّ vardır. İkinci ihyadan sonra bir dönem vardır. Bu dönem baas yevmi ve din yevmidir. Bu dönem ve rücu insanların diri olarak geçirecekleri dönemdir. Peki, rücu döneminde ne olacaktır? İlk hayatta yapılan amellerin karşılıkları görülecektir. İlk hayatımıza başlarken alacaklı veya borçlu değiliz. Râci’ (رَاجِع) veya mercu’ (مَرْجُوع) olduğumuzda da alacaklılar alacaklarını Cennette almak için, borçlular borçlarını Cehennemde ödemek için Cennet ve Cehenneme sevk edilecekler ve oralarda yaşayacaklardır. Böylece başlangıçtaki durumumuza dönmüş oluruz. İşte Allah’a dönme veya döndürülme budur. Sonrasında ne olacağını ise bilmiyoruz. Ahiretten sonraki yaşamların nasıl olacağını bilemiyoruz. İnsanlar ikinci hayatlarında gelişecekler ve giderek daha üstün özellikler kazanacaklardır. Bizim ilk hayatımızı ilkokul gibi düşünün. İlkokuldaki bir öğrenciye türev, integral, logaritma anlatamazsınız, anlamazlar. İşte bize de Cennet ve Cehennem sonrası hayatlar anlatılmamaktadır. Çünkü anlayamayız. Hep bir sonraki anlatılacaktır. Çünkü insanlar ahirette gelişeceklerdir, ilerleyeceklerdir. Her ilerlemede ancak bir sonraki dönemi anlarlar. Tıpkı ilkokuldan doktoranın sonuna kadar ilerlerken her seferinde bir adım ilerisini öğrenerek ilerlememiz gibidir.
Yalova, Teşvikiye
14 Ocak 2023
M. Lütfi Hocaoğlu