Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025
305 Okunma, 0 Yorum

CİN SÛRESİ - 1. Hafta

 

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا (1) يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا (2)

“Kesinlikle cinden bir neferin kulak verip de ‘kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ demeleri bana vahyolundu” de. (1-2)

 

Emir fiil cümlesi

Mefûlun bih
Fiil cümlesi

Fâil

Fiil

Nâib-i fâil

Mefûlün
bih
GS

Fiil

Haberi

İsmi
İş
zamiri

Enne

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun
aleyh
Fiil
cümlesi

Mefûlun bih
Mensuh isim cümlesi

Fâil

Fiil

Haberi

İsmi

İnne

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûf
Fiil cümlesi

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh
Fiil cümlesi

لَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا

وَ

آمَنَّا بِهِ

فَ

سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ

نَا

إِنَّ

و

قَالُوا

فَ

اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ

هُ

أَنَّ

إِلَيَّ

أُوحِيَ

أَنْتَ

قُلْ

 

قُلْ: “Söyle, de” demektir. قول kökünden ikinci tekil şahıs emir fiildir.

أُوحِيَ: “Vahyedildi” demektir. وحي kökünden gelmiştir. İf’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi meçhul fiildir. Bir fiilin meçhul gelmesi demek fiilin fâilinin söylenmemesi demektir. Fiilden etkilenen mef’ûl fâilmiş gibi söylenir. Bu durumda fâilin yerine geçtiği için ona nâib-i fâil denir. وَحْي ikinci bâbdan mastar olarak bilginin, bilgilerin başkalarından gizli bir şekilde bir başkasına ulaşması manasındadır. Bu şekil başkalarının anlayamayacağı rumuz, işaret, kinaye olabileceği gibi başkaları görmeden, bilmeden ulaştırılan mesaj, ilham, söz ve diğer şeyler olabilir.

إِلَى: “-e, -a” demektir. Harf-i cerdir.

ي: “Ben” demektir. Birinci tekil şahıs mecrur muttasıl zamirdir.

إِلَيَّ: “Bana” demektir.

أُوحِيَ إِلَيَّ: “Bana vahyedildi” demektir.

أَنَّ: “Kesinlikle -mek, -mak” demektir. Huruf-u müşebbehe bi-l fiildendir. أَنَّ harfi إِنَّ gibi te’kîd bildirir. Farkı أَنَّ nin mastar olmasıdır.

هُ: “O” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mensub muttasıl zamirdir. Şan zamiridir. Raci olmayan zamirdir. (الضمير غير الراجع). Zamirin öncesinde yerini tuttuğu bir isim yoktur yani raci olduğu bir isim yoktur. Bu nedenle zamir görevinde değildir. Kendisinden öncesindeki bir isme değil kendisinden sonra anlatılacak olana işaret etmektedir ve “şöyle ki” anlamındadır. Bu tür zamirler için üçüncü şahıs tekil zamirler (هُوَ/هُ ve هِيَ/هَا) kullanılır. Eril olana şan zamiri (zamiru’ş-şan) (ضمير الشأن), dişil olana kıssa zamiri (zamiru’l-kıssa) (ضمير القصة) denir. Cümlenin başında yer alarak, bahsedilen konunun önemli olduğunu ifade eder. Önemli olan konuyu ifade eden kelime eril ise eril zamir (şan zamiri) gelir, önemli olan konuyu ifade eden kelime dişil olursa dişil zamir (kıssa zamiri) gelir.

Fiil cümlesi

Fâil

Fiil

Sıfat

Mevsûf

Mecrur

Cârr

الْجِنِّ

مِنْ

نَفَرٌ

اسْتَمَعَ

اسْتَمَعَ: “Kulak verdi” demektir. سمع kökünden ifti’âl bâbından üçüncü şahıs eril tekil mazi malum fiildir. Dördüncü bâbdan (يَسْمَعُ -سَمِعَ) “işitti” anlamına gelirken ifti’âl bâbına geçince (يَسْتَمِعُ - اسْتَمَعَ) “kulak verdi” anlamına gelir. Artık işitme kişinin talebi, gayreti ile olmaktadır.

نَفَرٌ: “Nefer” demektir. İkinci bâbdan نُفُور mastarı toplu bir şekilde ortak bir hedefi gerçekleştirmek için ikamet ettikleri güvenli yerlerinden ayrılıp uzaklaşmak manasındadır. Bu ortak hedef kendilerini rahatsız eden bir durumla ilişkiyi kesmek olduğunda bu rahatsız edici veya hoş olmayan bir şeyden topluca uzaklaşma, ayrılma anlamına da gelmektedir. Bu mastar manasından نَفَر bir hedef için ikamet ettikleri güvenli yerlerinden ayrılıp uzaklaşan topluluk anlamındadır. Bu nedenle savaşmak üzere bulundukları yerden ayrılıp başka yere giden askerlerden oluşan topluluğa da nefer denir. Çoğulu نَفِير dir.

مِنَ: “-den” demektir. Harf-i cerdir.

الْجِنِّ: “Cin” demektir. جنن kökünden gelmiştir. Birinci bâbdan جَنّ mastarı birisini veya bir şeyi görünemeyecek bir yerde saklayıp gizlemek manasındadır. Bu mastar manasından saklanılıp gizlenilen manasında جِنّ ıstılahi olarak “cin” anlamında isimdir.

مِنَ الْجِنِّ: “Cinden” demektir.

نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ: “Cinden bir nefer” demektir.

اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ: “Cinden bir nefer kulak verdi” demektir. Bu cümlede kulak verilen şeyin ne olduğu söylenilmemektedir. Sonrasındaki cümleden anlaşılmaktadır.

فَ: Atıf harfidir. اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ cümlesine قَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا cümlesini atfetmektedir.

قَالُوا: “Dediler” demektir. قول kökünden birinci bâbdan üçüncü şahıs eril çoğul mazi malum fiildir. Fâili cem vâvıdır (قَالُوا). نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ (cinden bir nefer) ye racidir.

إِنَّا: “Kesinlikle biz” demektir. Aslı إِنَّنَا dır. Yazıda ve sözde kısaltılmıştır. نَا (biz) zamiri innenin ismidir. İnnenin haberi burada kendisinden sonra gelen سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا dir.

Fiil cümlesi

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Sıfat
Fiil cümlesi

Sıfat

Mevsûf

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Mecrur

Cârr

الرُّشْدِ

إِلَى

هُوَ

يَهْدِي

عَجَبًا

قُرْآنًا

نَا

سَمِعْنَا

سَمِعْنَا: “İşittik” demektir. سمع kökünden dördüncü bâbdan birinci çoğul şahıs mazi malum fiildir.

قُرْآنًا: “Kuran, küme” demektir. قرء kökünden camid isimdir. قُرْآن bir şeyi ya da şeyleri toplamak, bir araya getirmek ve bazısını bazısının üstüne eklemek, yığmak manasında üçüncü bâbdan mastardır. اقْرَأْ “kıraat et” demektir. Birbiri ile ilişkili sesleri, sözcükleri bir araya toplamak ve bir anlam oluşturmak manasından düz okumak değil inceleyip analiz ederek değerlendirmek ve sonuca varmak manasındadır. Bu nedenle اقْرَأْ “bir araya getir, analiz ederek değerlendir, incele ve sonuca ulaş” demektir. Bir yazılı metinden veya hafızadan aktarmak kıraat değil, tilavettir (تِلَاوَة). Kıraat uygulama için bir sonuca ulaşmaktır. Bir araya getirirsin, analiz eder, değerlendirir ve elde ettiğin sonucu uygularsın.

ق harfinin piktografı ufuktaki güneşin resmidir. Işığın toplanmasını ifade eder. ر harfinin piktografı ise adam başının resmidir. İkisinin kombinasyonu olan قر adamların toplanmasıdır. Adamların toplanıp bir yerde kalmasını ve bu toplanılan yeri ifade eder. Bu haliyle قَرَار kelimesi yerleşik, kalıcı olan yere denir. Çabalamanın zıddıdır. Üçüncü harf olan hemzenin piktografı öküzün başıdır. Güç, kuvvet, liderliği temsil eder. Bu nedenle قرء kökü adamların toplanıp bir yerde kalması ve burada bir güç oluşmasını ifade eder. Buradan bu kök verilerin toplanması, incelenmesi ve bu incelemenin sonunda “güçlü kararlar alınması” anlamına gelir. Bu kökten gelen اسْتِقْرَاء da bu nedenle tümevarım anlamında kullanılmaktadır.

Kıraat her yerden yapılabilir. Çeşitli kitaplardan, çeşitli veri kaynaklarından kıraat yapılabilir. Kuran’ın kıraat edilmesi ise Kuran’ı inceleyip ondan toplanan verilerle yapılan analizlerle güçlü kararlar alınması anlamındadır. Kıraatte inceleme, değerlendirme ve karar verme durumu vardır.

Bir araya toplanılıp kendi içinde de sınıflandırılan yani sınıflandırılarak bir araya toplanılan manasında ve harflerden, sözcüklerden bir araya toplanarak okunan, üzerinde incelemeler yapılarak sağlam kararlara varılan manasında قُرْآن “Kuran” anlamında camid isimdir. Erildir. Çoğulu yine aynı kelimedir, قُرْآن dır. Bir kuran alt kuranlardan oluşabilir, kendisi de bir kuranın alt kuranlarından biri olabilir. Matematikteki küme kelimesi kuran ile ifade edilebilir. Küme-alt küme kavramı da kurana uygundur. Her alt küme bir kümedir. Her alt kümenin de alt kümeleri olabilir. Kuran’ın içindeki surelerin her biri de Kuran’dır, surelerin içindeki ayetlerin her biri de Kuran’dır. Sure grupları da Kuran’dır, ayet grupları da Kuran’dır.

وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ

Sana mesaniden olan yediyi (Fatiha) ve büyük kuranı indirdik. (Hicr 87)

Büyük kuran Fatiha dışındaki 113 sureden oluşan kısımdır. Tüm Kuran-ı Kerim değildir. Bu nedenle الْقُرْآن şeklinde gelirse Allah tarafından indirilen kitabın tamamı ya da o kitabın alt bölümlerinden oluşan bir bölümü manasındadır. Kuran-ı Kerimin tamamı anlatılmak istendiğinde هَذَا الْقُرْآنُ (Bu Kuran) şeklinde kullanılır.

Bir küme alt kümelerden oluşur (Bir kuran alt kuranlardan oluşur). Bir alt küme yine bir kümedir (Bir alt kuran yine bir kurandır).

عَجَبًا: “Şaşılacak iş, şey” demektir. عجب kökünden gelmiştir. Dördüncü bâbdan mastar olarak birisi için “tanıdık, bilindik, alışıldık dışında olma” manasındadır. Bu mastar manasından “tanıdık, bilindik, alışıldık olmayan” manasında عَجَب “şaşılacak iş, şey” anlamında isimdir. Aynı kökten sıfat-ı müşebbehe olarak iki isim daha vardır. عَجِيب “hayret verici şey”dir. عُجَاب ise “hayreti aşan, hayretin sınırını geçen şey” demektir. Kalıplarla ilgilidir. عُجَاب sıfat-ı müşebbehesi عَجِيب sıfat-ı müşebbehesinden daha şiddetli bir hayret, şaşırma ifade eder. طَوِيل ve طُوَال de aynı kalıplardan gelir. طَوِيل uzun, طُوَال ise çok uzun demektir. Tanıdık, bildik ve alışılmışın dışında olma açısından en güçlü olan عُجَاب sonra عَجِيب sonra عَجَب dir.

يَهْدِي: “Rehberlik eder” demektir. هدي kökünden ikinci bâbdan üçüncü şahıs eril tekil merfu muzari malum fiildir. Birisini/birilerini bir hedefe yöneltip o hedefe varması için rehberlik etmek demektir.

إِلَى: “-e, -a” demektir.

الرُّشْدِ: “Akli olgunluk, rüşd” demektir. رشد kökünden birinci bâbdan mastardır. Gerçeği iyi bilip, ona göre davranmak, aklen olgunlaşmak manasındadır. Düşüncenin olgunlaşması, tam aklî kuvvetlere erişmek, düşünme fonksiyonunun en iyi hâline gelmesiyle kendisine arz edilen hususlar karşısında en iyi hükümleri vermek demektir.

إِلَى الرُّشْدِ: “Rüşde” demektir.

يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ: “Rüşde rehberlik eder” demektir.

قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ: “Rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran” demektir.

سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ: “Rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik” demektir.

فَ: Atıf harfidir. Fâ-u takibiyyedir. Rüşde rehberlik eden Kuranı işitir işitmez hemen bu atıf harfinden sonra gelen fiili yapmışlardır.

Fiil cümlesi

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Mecrur

Cârr

هُ

بِ

نَا

آمَنَّا

آمَنَّا: “İman ettik, güvendik” demektir. Birinci şahıs çoğul mazi fiildir.

بِ: “-e” demektir. Harf-i cerdir. İman fiilinden sonra bu harf-i cer gelir ve bu harf-i cerden sonrasında gelen kelime kendisine güvenilendir.

هِ: “O” demektir. Üçüncü şahıs eril tekil mecrur muttasıl zamirdir. قُرْآنًا e racidir.

بِهِ: “Ona” demektir.

آمَنَّا بِهِ: “Ona iman ettik” demektir.

سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ: “Rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik” demektir.

وَ: “Ve” demektir. Atıf harfidir. سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ cümlelerine لَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا cümlesini atfetmektedir.

Fiil cümlesi

Mefûlun
bih

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Olumsuzluk
edatı

Mecrur

Cârr

Muzâfun
ileyh

Muzâf

أَحَدًا

نَا

رَبِّ

بِ

نَحْنُ

نُشْرِكَ

لَنْ

لَنْ: “asla -mayacak” anlamında olumsuzluk edatıdır. Gelecek zamanda mutlak olumsuzluk ifade eder. Fiil cümlesi başına gelen bazı edatlarla olumsuz hale getirilir.

Olumsuz fiil cümlesi yapma metotları:

1.Mazi fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlak değildir. Olumsuz olan hüküm daha önceden gerçekleşmiş olabilir.

2.Muzari fiilin başına لَمْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمْ tarafından cezm edilir. Geçmişte olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada olumsuzluk mutlaktır. Yani olumsuz olan hüküm daha önceden hiç gerçekleşmemiştir.

3.Muzari fiilin başına مَا olumsuzluk edatını getirmek: Şimdiki zamanda olumsuzluğu ifade eder.

4.Muzari fiilin başına لَا olumsuzluk edatını getirmek: Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır.

5.Muzari fiilin başına لَنْ olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَنْ tarafından nasb edilir. Gelecek zamanda olumsuzluğu ifade eder. Olumsuzluk mutlaktır. Gelecekte hiç gerçekleşmeyecek bir hüküm için bu olumsuzluk şekli kullanılır. لَا ile olandan farkı bunun te’kîd (kesinlik) ifade etmesidir.

6.Muzari fiilin başına لَمَّا olumsuzluk edatını getirmek: Burada muzari fiil لَمَّا tarafından cezm edilir. Yakın geçmiş zamanda olumsuzluğu ifade eder. Ancak burada farklı olan durum hükmün her an gerçekleşebilecek olması ama sözün söylendiği ana kadar gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle Türkçeye çevrilirken “henüz olmadı” şeklinde çevrilir.

Olumsuz fiil cümlesi

Anlamı

مَا فَعَلَ

Yapmadı

لَمْ يَفْعَلْ

Hiç yapmadı

مَا يَفْعَلُ

Yapmıyor

لَا يَفْعَلُ

Yapmayacak

لَنْ يَفْعَلَ

Asla yapmayacak

لَمَّا يَفْعَلْ

Henüz yapmadı

نُشْرِكَ: “Ortak edeceğiz” demektir. شرك kökünden birinci çoğul şahıs mensub muzari malum fiildir. Merfu hali نُشْرِكُ dur. Öncesindeki لَنْ olumsuzluk edatı nedeniyle نُشْرِكَ şeklinde mensub hale gelmiştir. Mensub muzari her zaman gelecek zamanı gösterir.

Şirkin manası zaman içinde kaymış ve alakasız bir şekle dönüşmüştür. Putlara tapınma, Allah’tan başkasını ilah edinme, Allah’tan başkasına ibadet etme şirk olarak anlamlandırılmıştır. Allah’la araya birilerini koymak da şirk olarak adlandırılmıştır. Bunların hiçbirisi Allah’a şirk değildir. Allah’a şirk “Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarına aykırı kurallar, kanunlar koymaktır”. Bu kanun koyulduğunda insanlar Allah’ın koyduğu kanunlara aykırı hareket etmek zorunda kalırlar. Kendi iradesi dışında Allah’ın istemediğini yapmaya zorlanmış olurlar. Bu kural mecliste oluşturulmuş bir yasa olmak zorunda değildir. Toplumsal kurallar, töreler, gelenekler de buna dahildir.

لَنْ نُشْرِكَ: “Asla ortak etmeyeceğiz” demektir.

بِ: “-e, -a” demektir. Kendisine ortak edilen bu harf-i cerden sonra gelmektedir.

رَبِّ: “Rab, terbiyeci” demektir. ربب kökünden isimdir. Alemlerin rabbi olan Allah’tır.

نَا: “Biz” demektir. Birinci çoğul şahıs mecrur muttasıl zamirdir.

رَبِّنَا: “Rabbimiz” demektir.

بِرَبِّنَا: “Rabbimize” demektir.

أَحَدًا: “Bir, birisi” demektir. وحد kökünden gelmiştir. İkinci bâbdan حِدَةٌ mastarı “bir olmak” manasındadır. Bu mastar manasından أَحَدٌ “bir” anlamında isimdir. Ancak isim tamlamasında kullanıldığı zaman “bir” manasında iken tamlama olmadan kullanıldığında “birisi” anlamındadır. Yanında kimse olmayan, yalnız başına olan kimse anlamındadır. Erildir. Dişil karşılığı إِحْدَى dır.

وَحَدٌ أَحَدٌ

İbdal olmuş, vâv harfi hemzeye dönüşmüştür.

لَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz” demektir.

سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz” demektir.

إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz” demektir.

قَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “‘Kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ dediler” demektir.

اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Cinden bir nefer kulak verdi de ‘kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ dediler” demektir.

أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Kesinlikle cinden bir neferin kulak verip de ‘kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ demeleri” demektir.

أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “Kesinlikle cinden bir neferin kulak verip de ‘kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ demeleri bana vahyolundu” demektir.

قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا: “‘Kesinlikle cinden bir neferin kulak verip de ‘kesinlikle biz rüşde rehberlik eden şaşılacak bir Kuran işittik de ona iman ettik ve asla birisini rabbimize ortak etmeyeceğiz’ demeleri bana vahyolundu’ de” demektir.

Bu ayetlerde “söyle” denilen kimdir? Yalnızca peygamber midir yoksa Kuran’ı her okuyan mıdır? Bunu anlamak için vahyin manasını iyi anlamamız lazımdır.

Vahiy denilince herkesin aklına Allah tarafından peygamberlere gönderilen mesaj gelmektedir. Genelde dar bir manaya sıkıştırılmaktadır. Oysa vahiy daha geniş bir anlama sahiptir. Öncelikle Allah’ın bir beşerle nasıl konuştuğunu ifade eden ayete bakalım.

وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ أَنْ يُكَلِّمَهُ اللَّهُ إِلَّا وَحْيًا أَوْ مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ أَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِإِذْنِهِ مَا يَشَاءُ إِنَّهُ عَلِيٌّ حَكِيمٌ

Bir beşer için Allah’ın onunla konuşması yalnızca vahyetme veya bir perde arkasından veya bir elçi gönderip de onun ona istediğini O’nun izniyle vahyetmesiyledir. Kesinlikle O alîdir, hakîmdir. (Şura 51)

Bu ayette Allah’ın bir beşerle üç şekilde konuştuğu ifade edilmektedir:

  1. Vahiy: Bu şekil genellikle ilham olarak tanımlanır. “İçimden bir ses bana söyledi” şeklinde de ifade edilir. Başkalarının algılayamayacağı bir şekilde olduğu için vahiydir. Bunun örneği Kuran’da Musa’nın annesine vahiydir.
  2. وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَافِي وَلَا تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ

    Musa’nın annesine “onu emzir, onun aleyhine korktuğunda onu büyük akarsuya bırak ve korkma ve hüzünlenme, kesinlikle biz onu sana döndürenleriz ve onu mürsellerden kılanlarız” diye vahyettik. (Kasas 7)

    إِذْ أَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّكَ مَا يُوحَى أَنِ اقْذِفِيهِ فِي التَّابُوتِ فَاقْذِفِيهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ لِي وَعَدُوٌّ لَهُ

    Annene “onu sandığa koy, onu (sandığı) büyük akarsu içine koy da büyük akarsu onu sahile kavuştursun da onu bana ve ona düşman olan alsın” diye vahyetmiştik. (Taha 38-39)

Musa’nın annesine vahyedilen işte bu şekildedir. Burada iletişim tek taraflıdır. Allah vahiyle konuşmakta ama beşer onunla konuşmamaktadır.

  1. Perde arkasından konuşmak: Âdem, Nûh, İbrahim, Musa ile Allah’ın konuşması bunun örneğidir. Allah’ı kimse göremeyeceği için Allah’ın direk konuşması ancak bu şekildedir. Bu şekilde konuşmada iletişim iki taraflıdır. Allah da beşer de karşılıklı konuşmaktadırlar.
  2. Bir elçi gönderip de onun ona istediğini O’nun izniyle vahyetmesiyle konuşması: Burada elçi beşerle konuşmaktadır. Burada مَا يَشَاءُ mevsul-sıla cümlesinde isteyen kimdir? بِإِذْنِهِ (O’nun izniyle) dendiği için burada isteyen elçidir. Elçi Allah’ın izniyle kendi istediğini beşere vahyetmektedir. Bu elçi ile iletişim tek taraflı da olabilir, iki taraflı da olabilir. Peygambere gelen elçi Cebrail’dir. Cebrail Allah’ın izniyle istediğini peygambere vahyetmektedir. Peygamber Cebrail ile konuşabilmekte ve cevap alabilmektedir. Kuran’da peygamberin Allah ile perde arkasından konuşması geçmemektedir.

Vahiy sadece beşere yapılmamaktadır. Şuur sahibi olmayan varlıklara da vahiy vardır. Vahiy başkalarının fark edemediği bir iletişim şeklidir.

وَأَوْحَى رَبُّكَ إِلَى النَّحْلِ أَنِ اتَّخِذِي مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا وَمِنَ الشَّجَرِ وَمِمَّا يَعْرِشُونَ ثُمَّ كُلِي مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ فَاسْلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلًا

Rabbin balarısına “dağlardan ve ağaçlardan ve onların arş ettiklerinden evler edin sonra her semereden ye de rabbinin zelûl yollarına sokul” diye vahyetti. (Nahl 68-69)

Bu ayetlerde balarısına yapılan vahiy ifade edilmektedir. Hayvanlardaki içgüdüsel hareketler Allah’ın onlara vahyidir.

Bunlar dışında insanlara Allah’ın doğrudan değil kitabı yoluyla yaptığı vahiy vardır.

وَاتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنْ كِتَابِ رَبِّكَ لَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَاتِهِ وَلَنْ تَجِدَ مِنْ دُونِهِ مُلْتَحَدًا

Kitaptan sana vahyedileni tilavet et (aktar). Onun kelimelerini (anlamlarını) hiçbir değiştirecek yoktur ve asla onun dûnundan sığınılacak bulamayacaksın. (Kehf 27)

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ

Sana kitaptan vahyedileni tilavet et (aktar). (Ankebut 45)

Bu ayetlerde görüldüğü gibi Allah’ın kitabını okuduğumuzda bize vahyedilmektedir.

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى (3) إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى (4)

O hevadan konuşmaz. O yalnızca vahyediliyor olan vahiydir. (Necm 3-4)

Bu ayetlerde vahiy kelimesine bir sıfat getirilmiştir. Muzari meçhul bir fiil olarak getirilmiştir. Beklenilen bu sıfat gelmeden peygamberin konuştuğunun vahiy olduğunun ifadesidir. Ancak يُوحَى (vahyediliyor) ile takyid edilmiştir. أُوحِيَ (vahyedildi) ile takyidi olsaydı sadece peygambere vahyedilmiş olan vahiy olurdu. يُوحَى (vahyediliyor) ile gelmesiyle peygambere vahyedilenin başkalarına da vahyedildiği ifade edilmiş olmaktadır. Bu da “kitaptan ve rabbinin kitabından sana vahyedilen” ifadeleri ile uyum içindedir. Bunlara göre Kuran’ı okuyana Kuran’dan vahyedilmektedir.

Cin suresinin başındaki قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ (de ki bana vahyedildi) denilen kimse bu nedenle ilk vahyedilen peygamber ve sonrasında bu sureyi okuyan herkestir.

İnsanlar da birbirine vahyederler. Birisine telefondan mesaj gönderdiğinizde üçüncü kişiler o mesajı bilemediği için ona vahyetmiş olursunuz.

قَالَ رَبِّ اجْعَلْ لِي آيَةً قَالَ آيَتُكَ أَلَّا تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلَاثَ لَيَالٍ سَوِيًّا (10) فَخَرَجَ عَلَى قَوْمِهِ مِنَ الْمِحْرَابِ فَأَوْحَى إِلَيْهِمْ أَنْ سَبِّحُوا بُكْرَةً وَعَشِيًّا (11)

(Zekeriya) “Rabbim, bana bir ayet kıl” dedi. “Senin ayetin insanlarla normal bir şekilde üç gece konuşmamandır” dedi. Mihrapta kavminin önüne çıktı da onlara “erken ve akşam tespih edin” diye vahyetti. (Meryem 10-11)

Meryem suresinin bu ayetlerinde Zekeriya kavmiyle normal bir şekilde konuşmamakta ama vahyetmektedir. Onlarla işaretle konuşmaktadır. Bu işaretle haberleşme vahiydir. Kavmi dışındakiler bunu anlamamaktadır.

Cin suresinin bu ayetlerinde cinlerden bir neferin bir kuran dinledikleri ifade edilmektedir. Bu kuranı kimden veya kimlerden dinlemişlerdir? Bu ayetlerde kime kulak verildiği, kimden kuran dinlediği ifade edilmemektedir.

Bu surenin iniş sebebi ve bu kulak verme olayının nasıl gerçekleştiğine dair Buhari’de yer alan bir hadis kaynak gösterilmektedir:

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ، حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ، عَنْ أَبِي بِشْرٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ جُبَيْرٍ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ انْطَلَقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِي طَائِفَةٍ مِنْ أَصْحَابِهِ عَامِدِينَ إِلَى سُوقِ عُكَاظٍ، وَقَدْ حِيلَ بَيْنَ الشَّيَاطِينِ وَبَيْنَ خَبَرِ السَّمَاءِ، وَأُرْسِلَتْ عَلَيْهِمُ الشُّهُبُ فَرَجَعَتِ الشَّيَاطِينُ فَقَالُوا مَا لَكُمْ فَقَالُوا حِيلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَ خَبَرِ السَّمَاءِ وَأُرْسِلَتْ عَلَيْنَا الشُّهُبُ‏.‏ قَالَ مَا حَالَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ خَبَرِ السَّمَاءِ إِلاَّ مَا حَدَثَ، فَاضْرِبُوا مَشَارِقَ الأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا فَانْظُرُوا مَا هَذَا الأَمْرُ الَّذِي حَدَثَ‏.‏ فَانْطَلَقُوا فَضَرَبُوا مَشَارِقَ الأَرْضِ وَمَغَارِبَهَا يَنْظُرُونَ مَا هَذَا الأَمْرُ الَّذِي حَالَ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ خَبَرِ السَّمَاءِ‏.‏ قَالَ فَانْطَلَقَ الَّذِينَ تَوَجَّهُوا نَحْوَ تِهَامَةَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِنَخْلَةَ، وَهْوَ عَامِدٌ إِلَى سُوقِ عُكَاظٍ، وَهْوَ يُصَلِّي بِأَصْحَابِهِ صَلاَةَ الْفَجْرِ، فَلَمَّا سَمِعُوا الْقُرْآنَ تَسَمَّعُوا لَهُ فَقَالُوا هَذَا الَّذِي حَالَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ خَبَرِ السَّمَاءِ‏.‏ فَهُنَالِكَ رَجَعُوا إِلَى قَوْمِهِمْ فَقَالُوا يَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ فَآمَنَّا بِهِ، وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا‏.‏ وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَلَى نَبِيِّهِ صلى الله عليه وسلم ‏{‏قُلْ أُوحِيَ إِلَىَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ‏}‏ وَإِنَّمَا أُوحِيَ إِلَيْهِ قَوْلُ الْجِنِّ‏.‏

Narrated Ibn `Abbas:

Allah's Messenger went out along with a group of his companions towards `Ukaz Market. At that time something intervened between the devils and the news of the Heaven, and flames were sent down upon them, so the devils returned. Their fellow-devils said, "What is wrong with you? " They said, "Something has intervened between us and the news of the Heaven, and fires (flames) have been shot at us." Their fellow-devils said, "Nothing has intervened between you and the news of the Heaven, but an important event has happened. Therefore, travel all over the world, east and west, and try to find out what has happened." And so they set out and travelled all over the world, east and west, looking for that thing which intervened between them and the news of the Heaven. Those of the devils who had set out towards Tihama, went to Allah's Messenger at Nakhla (a place between Mecca and Taif) while he was on his way to `Ukaz Market. (They met him) while he was offering the Fajr prayer with his companions. When they heard the Holy Qur'an being recited (by Allah's Messenger), they listened to it and said (to each other). This is the thing which has intervened between you and the news of the Heavens." Then they returned to their people and said, "O our people! We have really heard a wonderful recital (Qur'an). It gives guidance to the right, and we have believed therein. We shall not join in worship, anybody with our Lord." (See 72.1-2) Then Allah revealed to His Prophet (Surat al- Jinn): 'Say: It has been revealed to me that a group (3 to 9) of Jinns listened (to the Qur'an).' (72.1) The statement of the Jinns was revealed to him.

İbn Abbas’tan nakledilmiştir:

Allah’ın Resûlü, bazı sahabeleriyle birlikte ʿUkâz Pazarı’na doğru yola çıktı. O sırada şeytanlar ile gökten gelen haber arasında bir şey engel oldu ve üzerine yıldırımlar gönderildi; şeytanlar geri döndü. Onların diğer şeytanları, ‘Sizin neyiniz var?’ diye sordu. Onlar, ‘Bizim ile gökten gelen haber arasında bir şey engel oldu ve üzerimize yıldırımlar atıldı’ dediler. Diğerleri, ‘Sizin ile gökten gelen haber arasında bir engel bulunmadığını; ama önemli bir olay meydana geldiğini’ söylediler. ‘O halde doğu ve batı dahil bütün dünyayı dolaşın ve ne olduğunu bulmaya çalışın’ dediler. Böylece yola çıktılar ve doğu ile batıda dolaşarak gökten gelen haber ile kendileri arasında engel olan şeyi aradılar. Bu şeytanlardan bir grubu Tihâmah yöresine yönelerek Ukâz Pazarı’na giderken Nahle’de (Mekke ve Tâ’if arasında bir yer) Peygamberin huzuruna ulaştı. Peygamber o sırada sahabeleriyle birlikte sabah namazını kılıyor idi. Kur’ân’ı (Allah’ın Resûlü tarafından) okunurken duyduklarında onu dinlediler ve birbirlerine, ‘Bu, sizinle gökten gelen haber arasında engel olan şeydir’ dediler. Sonra kavimlerine döndüler ve ‘Ey kavmimiz! Biz gerçekten hayret verici bir tilâvet (Kur’ân) işittik; o doğru yola götürüyor, biz ona iman ettik. Rabbimiz ile hiçbir kimseyi ortak koşmayacağız’ dediler. Bunun üzerine Allah, Peygamberine (Cin Suresi’nde): ‘De ki: Bana vahyedildi ki, bir grup cin Kur’ân’ı dinledi’ (72/1) ayetini indirdi. Gerçekten cinlerin sözü ona vahyedildi.’ (Sahih el-Buhari 4921, Kitap 65, Hadis 441)

Bu hadis haber-i âhâd (vahid) statüsündedir, meşhur veya mütevatir değildir.

Siyer literatüründe hadis kaynaklarına dayanılarak söz konusu hadise, Tâif’ten dönüşte Batn-ı Nahle’de gerçekleşen bir karşılaşma olarak anlatılır. Başka türlü rivayetler (Mekke içinde ikinci bir buluşma vb.) olsa da baskın görüş Batn-ı Nahle’de sabah namazı esnasında okunan tilâveti dinleyen bir grup cinin kavmine dönüp davet faaliyeti yapmasıdır.

Bu hadis ile ayet arasında bir uyumsuzluk vardır. Hadiste şeytanlar denmektedir. Ayette ise cinlerden bir nefer denmektedir. Nefer görevli olarak kendi ikametlerinden ayrılan heyet demektir. Bu da zaten kuran dinlemek için görevli olarak gittiklerini göstermektedir. Bu da bu cin heyetinin tesadüfen kuran dinlemediklerini, kurana kulak vermek için özel olarak görevlendirildiklerini göstermektedir. Cinler kuranı tesadüfen işitmemiş, tesadüfen de karşılaşmamışlardır. Dinlemek için kulak vermişlerdir. Çünkü سَمِعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ (cinlerden bir nefer işitti) denmemiş iftial bâbı ile اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ (cinlerden bir nefer kulak verdi) denmiştir. Aynı zamanda nefer denmiş, başka bir topluluk ismi (hizip, ümmet, fırka, cem gibi) kullanılmamıştır. Bu da onların özellikle Kuran’a kulak verme hedefi için görevli olarak geldiklerini göstermektedir.

Cinlerin işittiği kuran hangi kurandır? Bize indirilen Allah’ın kitabı olan Kuran’ın içinden bir kuran mıdır? Yoksa onların kendilerine indirilen bir kitap mıdır? Kendilerine indirilen bir kitap olsaydı onların kendi içlerinde bir resule indirilmesini beklerdik. Buradan anlaşılıyor ki bizim kitabımız olan Kuran’dan bir kurana kulak verip dinlemişler. Diğer bir soru kimden dinledikleridir. Ahkâf suresinde de bu olayı anlatan ayetlere bakınca kimden dinledikleri anlaşılmakta ve görevlerinin ne olduğu da anlaşılmaktadır.

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ (29) قَالُوا يَاقَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ (30) يَاقَوْمَنَا أَجِيبُوا دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ (31)

Cinlerden Kuran’a kulak veren bir neferi sana çevirmiştik. Ona hazır olduklarında “odaklanın” dediler. Bitirilince kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler. “Ey kavmimiz kesinlikle biz Musa’nın sonrasında indirilen, ondan öncekileri tasdik eden, hakka ve doğru yola rehberlik eden bir kitap işittik. Ey kavmimiz Allah’a çağırana icabet edin ve O’na iman edin ki sizin suçlarınızı bağışlasın ve elim azaptan sizi kurtarsın.” dediler.

Bu ayetler إِذْ ile başlamıştır. Bu da geçmiş zamanı gösterir. Bu ayet indiğinden daha öncesinde olmuştur. Bu ayet inmeden, Kuran’ın indirilmesi tamamlanmadan önceki dönemde gerçekleşmiştir. Cinlerden bir neferin Allah tarafından peygambere yönlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu ayetlerdeki “sen” (إِلَيْكَ) peygamberin kendisidir. Cinler Kuran’a kulak vermişler ve aceb bir kuran dinlemişlerdir. Dinledikleri kuran Kuran’ın bir kısmı mı yoksa belli bir konuyu içeren ayetler topluluğu mudur? Bu ayetlerden anladığımız gayet ayrıntılı olan ve onları ilgilendiren ayetlerden oluşan bir kuran (ayet kümesi) dinlemişlerdir. Kuranı dinlemek için hazır olmuşlar ve أَنْصِتُوا diyerek birbirlerinden odaklanmalarını istemişlerdir. Bu emrin anlamı “sessizliğe özen gösterin, dikkatinizi ve işitmenizi yönlendirerek sesi ve konuşmayı en iyi şekilde algılamanızı sağlayın” demektir. Kuran’ın okuması bitirilince kavimlerine uyarıcılar olarak dönüyorlar. Bu cinlerin hepsinin aynı kavimden geldiklerini neferler (نَفِير) şeklinde çoğul değil, “bir nefer” şeklinde tekil gelmesinden anlıyoruz. Kavimlerine döndüklerinde Musa’dan sonrasında indirilen bir kitabı işittik diyorlar. Bu da insanlara indirilen kitapları bildiklerini ve bu kitaplardan haberdar olduklarını göstermektedir. Kavimleri Musa’yı biliyor ama yeni indirilen Kuran’ı bilmiyor. Onlara Kuran’ı işittiklerini söylüyorlar. Yeni bir kitabın indiğini ifade ediyorlar. Öncekileri tasdik ettiği bilgisini veriyorlar. Bu bilgiyi ya Kuran’dan işittikleri ayetten alıyorlar ya da Kuran’ı dinleyince anlıyorlar. Hakka ve müstakim tarike rehberlik ettiğini kavimlerine söylüyorlar. Allah’a çağırana icabet etmelerini kavimlerinden istiyorlar. Allah’a çağıran burada dinledikleri Kuran ve bunu ileten kendileri olarak anlaşılmaktadır. Allah’a iman etmelerini kavimlerinden istiyorlar ve iman ederlerse Allah’ın onların suçlarını bağışlayacağını söylüyorlar. Elim azaptan da kurtaracağını söylüyorlar. Bu ayetlerdeki cinlerden nefer Cin suresindeki cinlerden neferdir. Kavimlerine tebliğ etmek üzere Allah tarafından görevlendirilmişler ve peygamberden Kuran dinlemek üzere gelmişlerdir. Ayetlerde peygamberle nerede ve ne zaman buluştukları ve ne kadar ayetten oluşan bir kuran dinledikleri anlatılmıyor. Dinledikleri kurandan şaşırtıcı diye bahsediyorlar yani alışılmışın dışında olduğunu ifade ediyorlar. Bu durumda bize indirilen Kuran’ı dinlediklerine göre Kuran’da cinlere de mesaj verilmiş olmalıdır ki verildiğini biliyoruz.

يَامَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ (ey cin ve insan topluluğu) ve أَيُّهَا الثَّقَلَانِ (ey iki ağırlık) ifadelerinin geçtiği Rahman suresinin tamamında defalarca geçen فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ (ikinizin rabbinin hangi olgularını ikiniz yalanlıyorsunuz) cümlesindeki ikiniz ile ifade edilen cin ve insandır.

Kuran’da cinler ve insanlar için pek çok ortak mesaj vardır. Zaten cinler de kavimlerine döndüklerinde bu mesajları iletmişlerdir. Cinlerden de insanlardan da istenen Allah’a iman etmeleridir. İyi varlıklar olmalarıdır. Zalim olmamalarıdır. Allah’a kimseyi ortak etmemeleridir. Daha pek çok şey hem cinleri hem de insanları ilgilendirir.

Ahkâf suresinde cinler dinledikleri kuran için يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ (hakka ve müstakim tarike rehberlik eder) denilirken Cin suresinin bu ayetlerinde يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ (rüşde rehberlik eder) denmektedir. Kuran sadece insanları değil cinleri de olgunluğa, hakka ve doğru bir yola götüren bir rehberdir.

Dinledikleri kurana iman ettikleri ve rablerine kimseyi ortak etmeyeceklerini ifade ederek şirki özellikle belirtmişlerdir. Cinler iman ettik diyorlar, arkasından şirk yapmayacağız diyorlar. İmanla şirk beraber olabiliyor mu da iman etmenin yanında bir de şirk etmeyeceğiz diyorlar?

Şirk her zaman saf şirk değildir. Allah’a iman ederken bile insanların çoğu müşrikler halinde iman ederler.

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ (103) وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ (104) وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ (105) وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللَّهِ إِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ (106) أَفَأَمِنُوا أَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ (107) قُلْ هَذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ عَلَى بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ (108)

İnsanların çoğunluğu hırslansan bile müminler değildirler. Sen onlardan hiçbir ücret istemiyorsun. O yalnızca alemler için bir zikirdir. Gökler ve yerde nice ayetler vardır ki onlara uğrar geçerler ve onlar onlarla ilgilenenler değillerdir. Onların çoğunluğu Allah’a yalnızca müşrikler olarak iman ederler. Onlara Allah’ın azabından bir gaşiyenin geleceğinden veya onlara saatin aniden geleceğinden emin midirler? “Bu benim yolumdur. Ben bana uyanlarla beraber basiret üzerine Allah’a çağırıyorum ve Allah süphandır ve ben müşriklerden değilim” de. (Yusuf 103-108)

Bu ayetler iman ve şirkin nasıl bir arada olacağını ve insanların çoğunluğunun da bu durumda olduğunu göstermektedir.

Cinlerin de insanlar gibi şirk üzerinde olabildiklerini anlıyoruz. Kuran dinleyen cinler bunu asla yapmayacaklarını ifade etmişlerdir. Cinlerin şirki de insanların şirki gibidir. Şirk mülk ile ilgilidir.

İnsanlar kendilerinin şirk üzerinde olmadıklarını sanırlar. Kendilerinin çok iyi bir şey yaptıklarını sanırlar ama şirk üzerindedirler. Kuran’da anne-babanın çocuklarını şirke sokmak için cihad ettikleri ifade edilmektedir. Anne-baba çok iyi bir yolda olduklarını sanmaktadırlar. Çocuklarını da kendilerince bu iyi yola sokmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle şirk kavramının çok iyi anlaşılması gerekmektedir. Şirk Allah’ın mülküne yani yönetimine ortak etmedir.

  1. Şerik (الشَّرِيك): Allah’ın doğal ve sosyal kurallarına, kanunlarına aykırı kural, kanun koyan kimsedir. Şerikler yani ortak edilenler yönetimde ve kural koymada Allah’a ortak edilmektedirler. Allah’ın kurallarına aykırı kuralları koymakta, Allah’ın istemediği şekilde yönetmektedirler.
  2. Müşrik (الْمُشْرِك): Şeriki kural, kanun koyucu olarak seçen, destekleyen, onun arkasında olan kimsedir. Şerik, kuralı koyandır, müşrik ise şeriki kural koyucu olarak seçen, kabul eden ve onun koyduğu kuralların doğru, iyi, güzel, faydalı olduğunu savunan ve uygulattırandır.
  3. Şirk (الشِّرْك): Mülkte yani yönetme yetkisinde ortak edilen kısımdır. Bu yetki yasama, yargı, yönetme, yürütme olabilir. Bunlardan hangisinde şerikler Allah’ın kurallarına uygun olmayan kurallar veya bu kuralları uygulama kuralları üretiyorsa orası ortak edilen kısım olarak şirktir.
  4. Şirk edilen (مَا يُشْرِكُونَ): Allah’ın doğal ve sosyal kanunlarına aykırı olan kural, kanundur. Allah’ın kurallarına aykırı yasalar, örfler, toplumsal kurallar, töreler, geleneklerdir. Şeriklerin koyduğu kurallardır. Kuralı koyan şerik ölmüş olsa bile onun koyduğu kural, çıkardığı kanun, getirdiği sistemli yapı varlığını devam ettirmekte olabilir. مَا يُشْرِكُونَ kurallar olduğu gibi aynı zamanda kuralları koyma kurallarıdır. Kural koyma kuralı da Allah’ın kuralı koyma kuralına aykırı olduğu zaman şirk edilendir.

Allah’a iman edersin ama kesin bilgin olamayan bir şeyi Allah’a ortak edersin ve müşrik olarak iman etmiş olursun. İnsanların çoğunluğunun durumunun bu olduğu gayet açıktır. Günümüz ise çoğunluğa uyma dönemidir. Çoğunluk ne derse onu yapalım. Çoğunluğun oyunu almamız lazım ki iktidar olalım. Çoğunluğun dediğinin olması Allah’ın izin vermediği bir yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminin içinde hareket etmek ve bu yönetim biçimi üzerinde olmak nedir o zaman?

Cinler için de geçerlidir. Cinler de kavimleri içinde Allah’ın kurallarına aykırı kurallar koyan şerikler edinerek müşrikler olabilirler.

Kıyamet yevminde cin veya insan müşrikler müşrik olduklarını, şerikler de şerik olduklarını kabul etmeyeceklerdir. Hatta müşrik olduklarına şaşıracaklardır. Bu nedenle çok çok dikkatli olmak lazımdır. “Elhamdülillah Müslümanım” diyerek, namaz, oruç, hac fiillerini gerçekleştirerek, son nefeste de kelime-i şehadetle ölerek cennette olacağını sanırken aslında müşrik veya şerik olduğunu öğrenme riskinin olduğunu ayetlerden anlamaktayız.

وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُوا أَيْنَ شُرَكَاؤُكُمُ الَّذِينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ (22) ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا وَاللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ (23)

Onları topluca haşredeceğimiz sonra ortak edenlere “iddia ettiğiniz şerikleriniz nerede?” diyeceğimiz sonra onların fitnesinin yalnızca “rabbimiz Allah’a yemin olsun biz müşrikler değildik” demelerinin olduğu gün. (En’am 22-23)

Bu ayette rabbimiz Allah’a yemin ederek biz müşrikler değiliz demektedirler. Ancak onlara Kuran الَّذِينَ أَشْرَكُوا (ortak edenler) demektedir. Has ism-i mevsulle gelmiştir ve bu da organize bir şekilde müşrikler olduklarını göstermektedir. Şirk organizedir. Allah’ın kurallarına aykırı kural koyma kuralları ile şirk içindedirler. İnsanlar namaz kılıyoruz, oruç tutuyoruz, hacca-umreye gidiyoruz, sadaka veriyoruz, biz cennetliğiz sanmaktadırlar. Oysa müşrik olmak çok kolaydır. Allah’ın kurallarına aykırı kural koyan şerikleri varsa müşriklerdir. Günümüz zır-cahiliye dönemi şirkin zirvede olduğu dönemdir.

 

Teşvikiye, Yalova

23 Ağustos 2025

M. Lütfi Hocaoğlu

 






Tüm Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1293
Cin Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
23.08.2025 305 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1292
Secde Suresi Tefsiri 30. Ayet
9.08.2025 423 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1291
Secde Suresi Tefsiri 28-29. Ayetler
2.08.2025 319 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1290
Secde Suresi Tefsiri 27. Ayet
26.07.2025 239 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1289
Secde Suresi Tefsiri 26. Ayet
19.07.2025 113 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1288
Secde Suresi Tefsiri 25. Ayet
12.07.2025 115 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1287
Secde Suresi Tefsiri 24. Ayet
28.06.2025 155 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1286
Secde Suresi Tefsiri 23. Ayet
14.06.2025 241 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1285
Secde Suresi Tefsiri 22. Ayet
31.05.2025 236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1284
Secde Suresi Tefsiri 21. Ayet
24.05.2025 219 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1283
Secde Suresi Tefsiri 20. Ayet
10.05.2025 300 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1282
Secde Suresi Tefsiri 19. Ayet
3.05.2025 265 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1281
Secde Suresi Tefsiri 18. Ayet
26.04.2025 278 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1280
Secde Suresi Tefsiri 17. Ayet
19.04.2025 289 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1279
Secde Suresi Tefsiri 16. Ayet
12.04.2025 317 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1278
Secde Suresi Tefsiri 15. Ayet
5.04.2025 320 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1277
Secde Suresi Tefsiri 14. Ayet
22.03.2025 320 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1276
Secde Suresi Tefsiri 13. Ayet
8.03.2025 369 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1275
Secde Suresi Tefsiri 12. Ayet
1.03.2025 351 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1274
Secde Suresi Tefsiri 11. Ayet
22.02.2025 386 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1273
Secde Suresi Tefsiri 10. Ayet
8.02.2025 415 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1272
Secde Suresi Tefsiri 6-9. Ayetler
1.02.2025 583 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1271
Secde Suresi Tefsiri 5. Ayet
18.01.2025 427 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1270
Secde Suresi Tefsiri 4. Ayet
28.12.2024 586 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1269
Secde Suresi Tefsiri 3. Ayet
14.12.2024 422 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1268
Secde Suresi Tefsiri 1-2. Ayetler
7.12.2024 472 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1267
Lokman Suresi Tefsiri 34. Ayet
30.11.2024 453 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1266
Lokman Suresi Tefsiri 33. Ayet
16.11.2024 509 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1265
Lokman Suresi Tefsiri 32. Ayet
9.11.2024 502 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1264
Lokman Suresi Tefsiri 31. Ayet
26.10.2024 557 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1263
Lokman Suresi Tefsiri 30. Ayet
12.10.2024 548 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1262
Lokman Suresi Tefsiri 29. Ayet
5.10.2024 630 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1261
Lokman Suresi Tefsiri 28. Ayet
7.09.2024 615 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1260
Lokman Suresi Tefsiri 27. Ayet
31.08.2024 643 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1259
Lokman Suresi Tefsiri 25-26. Ayetler
24.08.2024 651 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1258
Lokman Suresi Tefsiri 24. Ayet
17.08.2024 619 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1257
Lokman Suresi Tefsiri 23. Ayet
3.08.2024 637 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1256
Lokman Suresi Tefsiri 22. Ayet
27.07.2024 613 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1255
Lokman Suresi Tefsiri 21. Ayet
20.07.2024 589 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1254
Lokman Suresi Tefsiri 20. Ayet
13.07.2024 633 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1253
Lokman Suresi Tefsiri 19. Ayet
29.06.2024 612 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1252
Lokman Suresi Tefsiri 18. Ayet
22.06.2024 616 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1251
Lokman Suresi Tefsiri 17. Ayet
25.05.2024 702 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1250
Lokman Suresi Tefsiri 16. Ayet
18.05.2024 670 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1249
Lokman Suresi Tefsiri 15. Ayet
11.05.2024 685 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1248
Lokman Suresi Tefsiri 14. Ayet
20.04.2024 800 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1247
Lokman Suresi Tefsiri 13. Ayet
13.04.2024 858 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1246
Lokman Suresi Tefsiri 12. Ayet
6.04.2024 744 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1245
Lokman Suresi Tefsiri 11. Ayet
30.03.2024 813 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1244
Lokman Suresi Tefsiri 10. Ayet
16.03.2024 717 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1243
Lokman Suresi Tefsiri 8-9. Ayetler
9.03.2024 731 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1242
Lokman Suresi Tefsiri 7. Ayet
24.02.2024 740 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1241
Lokman Suresi Tefsiri 6. Ayet
17.02.2024 670 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1240
Lokman Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
10.02.2024 895 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1239
Rum Suresi Tefsiri 60. Ayet
27.01.2024 778 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1238
Rum Suresi Tefsiri 59. Ayet
20.01.2024 732 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1237
Rum Suresi Tefsiri 58. Ayet
6.01.2024 785 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1236
Rum Suresi Tefsiri 57. Ayet
30.12.2023 740 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1235
Rum Suresi Tefsiri 56. Ayet
16.12.2023 833 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1234
Rum Suresi Tefsiri 55. Ayet
25.11.2023 978 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1233
Rum Suresi Tefsiri 54. Ayet
11.11.2023 905 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1232
Rum Suresi Tefsiri 53. Ayet
4.11.2023 756 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1231
Rum Suresi Tefsiri 51-52. Ayetler
21.10.2023 834 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1230
Rum Suresi Tefsiri 50. Ayet
14.10.2023 792 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1229
Rum Suresi Tefsiri 48-49. Ayetler
30.09.2023 765 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1228
Rum Suresi Tefsiri 47. Ayet
16.09.2023 792 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1227
Rum Suresi Tefsiri 46. Ayet
9.09.2023 901 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1226
Rum Suresi Tefsiri 44-45. Ayetler
2.09.2023 752 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1225
Rum Suresi Tefsiri 43. Ayet
19.08.2023 788 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1224
Rum Suresi Tefsiri 42. Ayet
12.08.2023 791 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1223
Rum Suresi Tefsiri 41. Ayet
5.08.2023 832 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1222
Rum Suresi Tefsiri 40. Ayet
29.07.2023 731 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1221
Rum Suresi Tefsiri 39. Ayet
22.07.2023 754 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1220
Rum Suresi Tefsiri 38. Ayet
15.07.2023 683 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1219
Rum Suresi Tefsiri 37. Ayet
17.06.2023 686 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1218
Rum Suresi Tefsiri 36. Ayet
3.06.2023 725 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1217
Rum Suresi Tefsiri 35. Ayet
27.05.2023 748 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1216
Rum Suresi Tefsiri 33-34. Ayetler
20.05.2023 696 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1215
Rum Suresi Tefsiri 31-32. Ayetler
13.05.2023 757 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1214
Rum Suresi Tefsiri 30. Ayet
6.05.2023 867 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1213
Rum Suresi Tefsiri 29. Ayet
29.04.2023 692 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1212
Rum Suresi Tefsiri 28. Ayet
15.04.2023 758 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1211
Rum Suresi Tefsiri 27. Ayet
8.04.2023 809 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1210
Rum Suresi Tefsiri 26. Ayet
1.04.2023 718 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1209
Rum Suresi Tefsiri 25. Ayet
25.03.2023 703 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1208
Rum Suresi Tefsiri 24. Ayet
18.03.2023 981 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1207
Rum Suresi Tefsiri 23. Ayet
11.03.2023 780 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1206
Rum Suresi Tefsiri 22. Ayet
4.03.2023 848 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1205
Rum Suresi Tefsiri 21. Ayet
25.02.2023 1288 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1204
Rum Suresi Tefsiri 20. Ayet
18.02.2023 1059 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1203
Rum Suresi Tefsiri 19. Ayet
11.02.2023 710 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1202
Rum Suresi Tefsiri 17-18. Ayetler
4.02.2023 901 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1201
Rum Suresi Tefsiri 14-16. Ayetler
28.01.2023 730 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1200
Rum Suresi Tefsiri 12-13. Ayetler
21.01.2023 681 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1199
Rum Suresi Tefsiri 11. Ayet
14.01.2023 705 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1198
Rum Suresi Tefsiri 10. Ayet
7.01.2023 761 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1197
Rum Suresi Tefsiri 9. Ayet
31.12.2022 1692 Okunma
2 Yorum 01.01.2023 00:23
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1196
Rum Suresi Tefsiri 8. Ayet
17.12.2022 1330 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1195
Rum Suresi Tefsiri 6-7. Ayetler
10.12.2022 1282 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Kuran Seminerleri II 1194
Rum Suresi Tefsiri 1-5. Ayetler
3.12.2022 1334 Okunma


© 2025 - Akevler